BAŞKOMUTANLIK MEYDAN SAVAŞI ÖNCESİ TÜRKİYE’DEKİ VE DÜNYADAKİ DURUMUN...

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • izmirsat
    Member
    • 30-09-2006
    • 1543

    BAŞKOMUTANLIK MEYDAN SAVAŞI ÖNCESİ TÜRKİYE’DEKİ VE DÜNYADAKİ DURUMUN...

    BAŞKOMUTANLIK MEYDAN SAVAŞI ÖNCESİ TÜRKİYE’DEKİ VE DÜNYADAKİ DURUMUN BİR GENEL DEÐERLENDİRİLMESİ
    30 Ağustos tarihe, Türk Ulusu'nun özgürlüğüne olan düşkünlüğünü tüm dünyaya kanıtladığı gün olarak geçti. Mehmetçiğin kahramanlık destanı yazışının 78. yılını, yüreklerimizde yaşattığımız şehitlerimizi anarak kutladık.
    Gizli İçerik Açılmıştır...Tarihinin seyrini değiştirme şerefi çok az zafere nasip olur. O nedenle Türk ulusu için 30 Ağustos 1922'de kazanılan Büyük Zafer'in önemi başkadır. Örneğin Birinci İnönü, İkinci İnönü ve Sakarya savaşlarında kazanılan zaferler taktik değer taşır. Ama Büyük Zafer'in taşıdığı değer stratejiktir.
    Modern Türkiye'nin askeri temeli, 30 Ağustos zaferidir. Hukuki temel 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması'dır. Siyasi temel ise 29 Ekim 1923'te ilan edilen Cumhuriyet'tir. O nedenle Modern Türkiye Devleti'nin sonsuza kadar yaşamasının asıl koşulu bu üç temele sahip çıkmaktır.
    Bu üç temelin temel özelliği ise, her üçünün de hem bağımsızlığa ve çağdaşlığa açık olmaları, hem de bağımsızlığa ve çağdaşlığa dayalı olmalarıdır. Örneğin 30 Ağustos 1922'de kazandığımız Büyük Zafer'den sonra Türkiye bu çapta bir savaş yaşamamıştır.
    Keza Lozan Antlaşması, (Birinci Dünya Savaşı ardından imzalanan öteki anlaşmaların tamamından farklı olarak) yeni düşmanlıklar değil tam tersine yepyeni bir barış dönemi başlatmıştır. Nitekim Türk ulusu tüm tarihinin en uzun süreli barış dönemini bu sayede yaşamıştır. Büyük Zafer'in 78'inci yıldönümü o yüzden sadece zaferimizin değil, barışımızın da yıldönümüdür.
    30 Ağustos zaferi ulusun gücünü, vatan sevgisi, özgürlük ve bağımsızlığını koruma azim ve kararlılığını, bayrağı ve onuru için neler yapabileceğini tüm dünyaya bir kez daha göstermiştir.
    Böylece Türkiye'nin devleti ve milletiyle daima var olacağının, tarih önünde irade ve inançla kanıtlandığı mucizevi bir destan yazılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin geçen 78 yılda her alanda kaydettiği olağanüstü başarıların temelinde bu irade ve inanç vardır. Yakında 78. kuruluş yılını kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak çağdaş uygarlık yarışına yine bu inanç ve azimle devam edecektir.
    Atatürk'ün önderliğinde Silahlı Kuvvetleri halkın büyük desteği ile tarihte benzeri bulunmayan bir mücadele, azim ve irade ile çok değerli bir vatanı bize armağan etmişlerdir. Kazanılan bu büyük zaferle, bağımsız, özgür ve soylu bir ulus olduğumuzu bütün dünyaya bir kere daha göstermişlerdir.
    30 Ağustos'un yalnızca büyük devletlere karşı kazanılan herhangi bir zafer değil, benzer bağımsızlık hareketlerine örnek olan bir mücadele olduğunu, bir ulusun özgürlük yolundaki sarsılmaz azim ve iradesinin gücü olduğunu ve büyük fedakârlıklarının bir ödülü olduğunu asla unutmamalıyız..
    Bu zafer, sadece savaşa son veren bir olay değil, yüz yıllık bir uykudan uyanış, modern çağın gerektirdiği siyasi, hukuki, ekonomik ve sosyal reformları başlatmak için ilk kıvılcım olmuştur.
    Türk ordusu tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de Türk ulusunun ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin hizmetinde kendisine verilen görevleri üstün bir vazife bilinci, sarsılmaz bir disiplin ve büyük bir özveri ile yerine getirecek güçtedir.
    Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulusal birliği ve güçlü ordusuyla aşamayacağı engel olmadığına dikkat etmek gerekmektedir. Atatürk'e, şehit ve gazilere olan şükran ve minnet borcu, ancak; Atatürk'ün aydınlık yolunda sımsıkı kenetlenerek ödenebilir.
    Türk ulusu, ordusuyla bütünleşerek bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü güvence altına alırken emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı insanlığın başkaldırısını da başlatmıştır.
    30 Ağustos'un Türk ulusunun kendi kaderini kendi iradesiyle değiştirme kararlılığının zaferi olduğunu gerçeği hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır.
    Ulusal onurun çağdaş ölçütünün, Türk devrimi ve Atatürk ilkelerinin, yaşam felsefesi ve varlık nedeni olarak içtenlikle benimseyip ödünsüz korunması gerekmektedir.
    Türkiye Cumhuriyeti'nin geçen 78 yılda her alanda kaydettiği olağanüstü başarıların temelinde bu irade ve inanç vardır. 29 Ekim 2001 tarihinde 78. kuruluş yılını kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak çağdaş uygarlık yarışına yine bu inanç ve azimle devam edecektir.
    Acaba, bundan 78 sene önce ne durumdaydık? Ülkemizi işgal eden Batılı ordulara karşı milletçe, ölümüne bir savaş veriyorduk. Kendisini Türk adı altında birleştirmiş Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut, Arap kökenli vatandaşlarımız, açlıkla, yoklukla, imkansızlıkla da mücadele ederek 30 Ağustosta Yunan Ordusunu bozguna uğratıyordu. Beş gün süren büyük çarpışmalardan sonra Yunan Ordusu Başkumandan Vekili General Trikopis bile esir ediliyordu. İzmir’de, 'Mustafa Kemalin on beş gün sonra eli kolu bağlı olarak buraya getireceğim.' diye demeç veren Yunan Başkumandanı Hacı Anesti ise gemisinin yönünü Yunanistan’a çevirmiş, kaçıyordu.
    İngiliz desteğiyle Anadolu’da ilerleyen Yunan ordusunun bozguna uğratılacağına o zamanki Millet meclisinde bulananlar bile inanmıyordu. Mareşal Fevzi çakmak diyor ki: 'Bizler, hedefi İzmir olacak kesin ve büyük saldırıyı planlarken, karşımıza, düşman ordusundan önce bizim pasif politikacılar dikildi. Onlar, düşmanla anlaşmamızı istiyorlar ve planladığımız büyük taarruzu delilik sayıyorlardı. Kimisi de, yüzde yirmi beşlik bir kazanma şansımız olsa destekleyeceğini söylüyordu. İstanbul’daki padişah da düşmanla savaşan bizleri idama mahkum etmiş idi.'
    İstanbul’da, İngilizlerin kuklası olmuş padişah Vahidettin ile Ankara’daki korkak politikacılara rağmen, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Çakmak Paşa, İsmet paşa gibi kumandanlar, bu millete inanıyorlar, onlar, esir olmaktansa ölmeyi tercih edeceğimizi biliyorlardı. Milleti tanıyan bu lider kumandanların yönettiği ordumuz düşmanı perişan etti. Mustafa Kemal Paşa, bizzat cephedeydi. O, Akşehir’de saldırı planları hazırlarken, Anadolu Ajansı, kemal Paşanın Ankara’da büyükelçilere ve politikacılar bir yemek vereceği haberini yayıyordu. 25 Ağustosta ise ülkenin dış dünya ile bağlantısı kesiliyor, bütün haberleşmeler durduruluyordu.
    Top mermilerinin düştüğü alana kadar giren Mustafa Kemal, askerleri ile birlikte düşmanı dağlardan, ovalardan söke söke Ege’ye doğru ilerliyordu. 30 Ağustosta düşman bozguna uğratılmıştı. Yunan kuvvetleri, Afyonu yakmış, İzmir’e doğru kaçıyordu Atatürk, tarihi emrini o gün verdi: Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir! İleri! Köylüler tanınıyor Ordu İzmir’e doğru yürürken, Armutlu isimli bir köyde, Mustafa Kemal Paşanın arabası, askere yol vermek için durur. Köylüler, yanık, kırık kapları ile askerlere su vermektedirler. Bunlardan birisi, otomobildeki Mustafa Kemali tanır. Çünkü, cebinde onun fotoğrafını taşımaktadır. Bu yaşlı köylü, 'Arkadaşlar! Mustafa kemal burada, işte!' diye bağırır. Bunu işiten köylüler ellerindeki kabı kacağı atıp her yandan otomobile girerler. Gözyaşları dökerek Mustafa Kemal Paşanın kalpağını, omuzunu öperler. Öyle ki Paşanın çizmesindeki tozları alıp yüzlerine güzlerine sürenler bile olur. Halk, onun için canını vermeye hazır olduğunu gösterir. Üzüm küfeleri üstünde yunan ordusunu kovalarken, Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa çok güç şartlarda yaşışlardır. Fevzi Paşa anılarında diyor ki: 'Yunan ordusunu kovalarken, Afyondan İzmir’e kadar günde birer ikişer saat ancak uyuyabildik. O da buğday veya üzüm çuvalları üstünde. Bir gün üzüm küfeleri üstünde gidiyorduk. Mustafa Kemal Paşa, küfenin deliğinden aldığı üzümü ağzına atmadan gülerek dedi ki: Paşam şu hayatın cilvesine bak! Aslanlık edelim derken farelere döndük ve küfe deliğinden üzüm çalıyoruz. Fakat, hayatımızda çektiğimiz en güzel uyku da üzüm küfeleri üstünde çektiğimiz o kısacık özgür uykular olmuştur. Zafer Akrabaları Büyük taarruzun başarıya sonuçlanması üzerine, Ankara’daki politikacılar hemen harekete geçerler. Bunlar, daha önce, 'Yüzde 25 şansımız bile yok. Zafer devesiz kazanılmaz, bizim devemiz yok.' diyen kesimdir.
    Hatta, düşmanın bozguna uğradığına, dürbünle bakıp görmedikten sonra inanmak istemeyenlerdir. Bunlar, Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşaya derler ki: 'Sizi tebrik ederiz. zaferi kazandınız ama yoruldunuz. Şimdi siz gerisini bize bırakın. Biz gider İzmir’e gireriz. Hayatın fırtınaları ile boğuşarak pişmiş olan Mustafa Kemal ve kader arkadaşları, elbette ki bu politika cambazlarına fırsat vermediler ve yeni Türkiye kurulması için harekete geçtiler. Cumhuriyetin Temeli 30 Ağustos Kemal Paşa, 1924 yılında Büyük Zaferin kazanıldığı Dumlupınar’da Meçhul Asker Anıtını açar. Orada konuşurken der ki: '30 Ağustos Zaferinin en önemli sonucu, kesindir ki, Türk milletinin kayıtsız şartsız hakimiyeti kendi eline almasıdır. Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türkiye Cumhuriyetinin temeli burada atıldı. Burada akan Türk kanları, bu semada uçan şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin ebedi muhafızlarıdır.
    Bugün, dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi isek, bunu Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 'Ya ölüm ya istiklal!' diyerek milletimizin tarihine yaraşan mücadelesine borçluyuz. ve onlara inanıp bu uğurda can veren on binlerce şehidimize... Ne mutlu Mustafa Kemal yolunda yürüyenlere... Ne yazık Mustafa Kemale kara çalmaya çalışan kara ruhlulara...
İşlem Yapılıyor
X