Allah -İnsan - Kainat İlişkisi

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • bulut2109
    Junior Member
    • 17-07-2007
    • 215

    Allah -İnsan - Kainat İlişkisi

    "Göklerde ve yerde bulunan herşey Allah'ı teşbih etmiştir. O azizdir, hakimdir"(Hadid, l,)
    Kur'an'ın insan hayatına sunmuş olduğu sistemin merkezinde vâhid olan Allah (c.c.) merkezlidir. İnsan olsun kainat olsun diğer varlıkların tamamı O'nun yaratıklarıdır ve varlık hiyerarşisinde O'ndan aşağıdadır. Kur'an düşüncesi esas olarak insanın kurtuluşu meselesiyle ilgilenir ki bu da Allah-insan ilişkisini zorunlu kılmaktadır. Allah (c.c.) bu ilişkiyi; seçip görevlendirdiği kullan, elçileri vasıtasıyla yaparak onları da olağanüstü özellik ve talimatlarıyla destekler.
    "Biz de: Ey ateş, İbrahim'e serin ve esenlik ol dedik" (Enbiya, 69)
    Sistemin merkezinde bulunan Allah (c.c.) kainatı yarattı ve kainata hükmetme güç ve yetkisini de olağanüstü vasıflarla donattığı insana verdi. Onu elçileriyle destekledi, yalnız bırakmadı. Kendine mahsus kurallarla yarattığı kainatı, elçileri mevzu bahis olunca bu kuralları değiştirdi, tabiat kanunlarını geçersiz kıldı. Ateşin yakıcılık vasfını halili (dostu) olan İbrahim (a.s.) için ortadan kaldırdı. Çünkü bu kanunları koyan O olduğu gibi değiştirme güç ve yetkisi de kendisine aitti.
    Allah (c.c.) insanı yaratıp onu yeryüzüne kendi adına iş yapması için halife olarak tayin ettiğinde kopmayacak olan ilişki, bağlantı başlamış oldu. Allah (c.c.) bazen yazılı ve sözlü vahy aracılığıyla ki bunu insan olan peygamberler vasıtasıyla gerçekleştirmiştir. Bazen de tabiatta bizlere hanıkuladelikler gibi gelen olaylar vasıtasıyla sağlarken temel espiri insanı muhatap kabul etmesidir.
    Allah tabiatı insanın emrine vermiştir. Fakat tabiatın ihsana boyun eğmesi insana yine tabiatın yaratıcısı tarafından biçilen konum dolayısıyladır. "Dikkat edin yaratma da emir de O'nündür. Alemlerin rabbi olan Allah (c.c.) yücedir" (A'raf, 54)
    "İhvanü's-Safa Risalelerinde hayvanlarla ilgili risalelerin sonunda, insan ve hayvanlar arasında geçen bir diyalogu içeren bir hikaye vardır. Hayvanlar krallığının üyeleri, cin kralına, insanın kendilerine yaptığı zulümden şikayette bulunur, insanın onları nasıl yük hayvanı olarak kullandığını, sütlerini içtiğini, etlerini yediğini ve hayvanlar krallığının haklarına saygı göstermeden kendi şahsi ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli şekillerle onları nasıl sömürdüğünü şikayet ederler. İnsan kendisine yöneltilen ithamlara cevap vermeğe davet edilir. O da evler ve şehirler kurduğunu, sayılan düzenlediğini ve hesap yaptığını, karışık bir sosyal yapı oluşturduğunu, ilimleri ve sanatlan geliştirdiğini ve daha başka hünerleri de olduğunu hatırlatarak üstünlüğünü belgelemeye çalışır. Bu iddialardan her birine hayvanlar krallığının bir üyesi, bir hayvan türünün benzer kapasiteye sahip bulunduğunu, bunların tüm yeryüzü için bağış vasıtaları oldukları ve böylece yeryüzünde hayatın gerçek varlık sebebini oluşturduklarını söyleyince, hayvanlar insanın kendilerine hükmetmeğe yönelik iddiaları önünde boyun eğdiler. İnsanın dünyada işgal ettiği merkezi mevki, onun zekasından veya ibda dehasından değil, kutsallığa ulaşabilme ve etrafındaki dünya için bir bağış vasıtası olabilme imkanından ileri gelmektedir. (İslâm-idealler ve gerçekler-Seyyid Hüseyin Nasr-Akabe Yay.)
    Evet bu hikayede de vurgulandığı gibi "İnsan hayatın gerçek varlık sebebini oluşturmaktadır." Kainat işte bu sebepten dolayı onun emrine amade kılınmıştır. Çünkü o yeryüzünde Allah (c.c.) adına iş yapacak kapasite ve özelliklerle donatılmıştır. Bu özelliklerin temel dayanağı ise tüm kainat ilişkilerinde Allah'ın söz sahibi olmasını temin etme çabasıdır. İşte peygamberlerin gönderiliş gayesinde yatan sır budur.
    Kur'anın bizzat kendisi Allah - insan ilişkisinin en büyük delilidir. "Bir müslümanın ilahına adıyla hitap etmesi Allah (c.c.) diye yönelmesi" ilişkinin ne denli samimi bir ortamda tezahür ettiğinin göstergesidir. "Kainata bakan müslüman, varlıkların görünür yanlarının ötesinde Allah (c.c.)'ın sıfatlarının tecellilerini görür. Şu halde temelde var olan vâhid olandır, bu vâhid olan isimlerini tecelli ettirerek kainatı yaratır. İşte kainattaki çoklukların ötesindeki vahidi, tek ve mutlak varlığı görebilmek tevhiddir" (Evrenin yaüşmaz yapısı - Abdulkerim Süruş-İnsan Yay.) Tevhidi anlayışın, temelinde kainatın bütünüyle Allah (c.c.)'a bağlı olduğu ve Allah (c.c.) nezdinde çelişki olmadığı gibi kainatta da çelişkinin olamayacağı gerçeği yatmaktadır.
    "Göklerin ve yerlerin yaradılışında, gece ile gündüzün uzayıp kısalmasında sağlam duyu sahipleri için ibretler vardır." (Ali İmran, 190)
    Allah (c.c.) insana çeşitli şekillerde göndermiş olduğu vahiyle muhatap olmaktadırki bu Allah-insan ilişkisinin en üst seviyesidir. "Ey insanlar Rabbinizden size hak gelmemiştir" lt (Yunus, 60) İnsanın Allah'la muhatap oluş şekliyse "ibadet'le mümkündür. Çok geniş bir yelpazeye sahip olan ibadet kavramı; Allah (c.c.)'ın kendisine yüklemiş olduğu emaneti yerine getirmek için insanın sarfettiği tüm gayretlerin genel adıdır.
    "Normal olarak insan, doğrudan doğruya Allah (c.c.)'a hitap etme vasıtasına sahip değildir. Normal kelime alışverişinin olabilmesi için ontolojik (yapısal) eşitlik bulunmalıdır. Bu, dilin temel prensibidir. İşte bu prensibi bozacak bir hal vuku bulduğu zaman insan Allah'a (c.c.) hitab edebilir. O'nunla konuşma yeteneğine sahib olur. Bu öyle olağanüstü bir haldir ki bu halde insan, kendi kafasını günlük durumunun üstünde bulur. Böyle bir hal vuku bulunca insan kafası gerilir, gerilir, kırılma derecesine varır. İşte bu reddeye gelince insan, Allah'a doğrudan doğruya söz söyleme noktasına varmış olur. Böyle bir durumda insan normal manada insan değildir. Kendi benliğinden üstün bir varlığa değişmiştir. İşte olağanüstü durum içinde geçen böyle bir konuşma olayına Dua denir." (Kur'an'da Allah ve İnsan Prof. Dr. Toshihliko İzitsu- Kevser Yay.) "Gerçek dua ancak O'nadır" (Ra'd, 14.)
    Bu sisteme isim olan İslâm kelime yapısı olarak teslimiyet manasına gelmektedir. Tabiat'ın teslimiyeti Allah'ın onun için belirlemiş olduğu kurallara uymasıdır. Bir taşın düşmekten başka seçeneği yoktur. Yer çekimi gücü fiziki planda Allah (c.c.)'ın iradesini ifade eder ki taş düşerken mutlak olarak O'na boyun eğer. Öyleki bu anlamda o da "müslüman"dır. Normal şartlarda ateşin yakmaktan, suyun boğmaktan, balığın yüzmekten başka seçeneği yoktur. Fakat ateşin İbrahim (a.s.)'e serin olması, denizin Musa (a.s.)'a yol vermesi, balığın Yunus (a.s.)'ı karnında taşıması, bütün bu varlıkların yaratıcılarının emri gereği olduğundan bunlar "müslüman'lardır. Tabiat insan içindir.
    Tabiatı yaratan güç gerektiği ve hakedildiği zaman tüm kurallara rağmen onu (tabiatı) insanın emrine verebilmektedir. Önemli olan bu salih insanlar gibi tabiatın emrimize verilmesini sağlayıcı tarzda İslami mücadele içerisinde bulunabilmektir. Tarih boyunca birçok İslam savaşçısının emrine verilen tabiat kuvvetleri insan-tabiat ilişkisindeki ayrı bir gerçektir. Hendek savaşında müslümanların yanında müşriklere karşı savaşan "rüzgar" gibi.
    "Bilmedin mi ki, göklerin ve yerin mülkü (hükümranhğı, yönetimi) yalnız Allah'ındır." (Bakara, 107)
  • kara_inci
    Junior Member
    • 17-10-2004
    • 258

    #2
    Konu: Allah -İnsan - Kainat İlişkisi

    güzel paylaşım teşekkürler

    Yorum

    İşlem Yapılıyor
    X