ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

Kapat
Önemli Konu
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • zorbeyak
    Member
    • 06-03-2004
    • 1494

    ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

    ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile formumuzda işlenen tüm çanakkale zaferi ile ilgili konular aşağıda belirtilen linklerdedir lütfen bu topicleri dikkatle inceleyelim.

    Şanlı ejdadımıza bize bugün bu özgür vatanı bağışlayan tüm şehitlerimize ve gazilerimize son vazifemiz olarak Bir fatihayı çok görmeyelim arkadaşlar.Allah hepsinden razı olsun.







    Son düzenleme zorbeyak; 17-03-2005, 16:57.
  • baymarti
    Member
    • 12-05-2005
    • 944

    #2
    Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

    CEPHEDE BAYRAM NAMAZI
    Çanakkale Harbi’nin devam ettiği günler... Ramazan Bayramına bir gün var... Cephe kumandanı Vehip Paşa, 9’uncu Tümen’in genç imamını çağırarak mahzun bir şekilde şunları söyledi:- Hâfız, yarın Ramazan Bayramı! Asker toplu olarak bayram namazı kılmak istiyor. Ne dediysem, vazgeçiremedim. Ancak böyle bir şey, pek tehlikeli; yani senin anlayacağın, düşmanın arayıp da bulamayacağı toplu bir imha fırsatı olur. Münasip bir dille bunu erata ancak sen anlatırsın!..İmam Efendi, “Baş üstüne Paşam” diyerek oradan henüz ayrılmıştı ki, karşısına nûr yüzlü bir zât çıktı ve dedi ki:- Evlâdım! Sakın ola askerlere bir şey söyleme! Gün ola hayır ola... Allahü teâlâ nasıl dilerse öyle olur.Ertesi sabah, herkesi hayrette bırakan İlâhî bir tecellî yaşandı. Gökten hevenk hevenk bulutlar indi ve gönlü Mevlâya kulluk aşkıyla dolup taşan mümin askerlerin üzerini kapladı. Onları dürbünle gözetleyen düşman kuvvetleri, artık bembeyaz bulutlardan başka bir şey göremez oldu... O sabah bambaşka bir mânevî heyecan içinde kılınan bayram namazında alınan gür tekbîrler, dalga dalga etrafa yayılıyor, semâya yükseliyordu. Nûr yüzlü ihtiyar zât, Fetih sûresinden bir kısım âyetleri tilâvet ederken, Müslüman Türk askerlerinin gönüllerinden taşan kelime-i tevhîd sesleri, birer îmân sayhası hâlinde düşman saflarından bile duyulmaktaydı...İşte, tam bu esnada İngiliz kuvvetleri arasında büyük bir kargaşa başgösterdi. Zira muhtelif İngiliz müstemlekelerinden kandırılarak toplanıp getirilmiş bulunan bir kısım Müslüman askerler, yine kendileri gibi Müslüman bir milletle savaştıklarını, işittikleri tekbîr, tehlîl ve tevhîd seslerinden anlamışlar ve bunun üzerine isyan etmişlerdi! Ne yapacağını şaşıran İngilizler, onların bir kısmını kurşuna dizmiş, diğerlerini de alelacele cephe gerisine çekmek zorunda kalmışlardı...

    Yorum

    • drabdullayev85
      • Bugün

      #3
      Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

      Tesekkurler.

      Yorum

      • baymarti
        Member
        • 12-05-2005
        • 944

        #4
        Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

        BİR ÇANAKKALE ŞEHİDİNİN MEKTUBU


        Vâlideciğim! Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi! Nasihat dolu mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının altında otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş rûhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, tekrar okudum. Böyle mukaddes bir vazifede bulunduğumdan sevindim. İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri gelip dedi ki:
        - Efendim, sütlü çayınız, buyurunuz, içiniz!..
        - Mustafa, bu sütü nereden aldın?
        - Dere kenarındaki sürünün çobanından 10 paraya aldım.

        Vâlideciğim, 10 paraya 100 dirhem süt, hem de su katılmamış. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim.

        Vâlideciğim, sen müteessir olma! Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim. Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.

        Ey Allahım! Bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcûdât, onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm. Ellerimi kaldırdım,

        "Ey benim Rabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; İsm-i celâlini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana duâ eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!.." Diyerek bir duâ ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes'ut, benim kadar mesrûr bir kimse tasavvur edilemezdi. Vâlideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, Allah râzı olsun!.. Oğlun Hasan Ethem 4 Nisan 1331 (17 Nisan 1915)

        Yorum

        • baymarti
          Member
          • 12-05-2005
          • 944

          #5
          Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

          VİTRİNDEKİ ALAY SANCAÐI
          Çanakkale Savaşı’nda, Alay komutanından son erine kadar şehit olan, 57. Piyade Alayı'nın sancağı, bugün Avustralya'nın Melburn Müzesi'ndeki bir vitrinde sergilenmekte olup, altındaki plâkette şunlar yazılıdır: "BU ALAY SANCAÐI, GELİBOLU SAVAŞ ALANINDAN GETİRİLMİŞ, AMA ESİR EDİLMEMİŞTİR. ÇÜNKÜ, TÜRK ORDUSUNUN MİLLİ GELENEKLERİNE GÖRE, BİR ALAYIN SANCAÐI, ALAYIN SON ERİ ÖLMEDEN TESLİM ALINAMAZ. BU SANCAK, SONUNCU MUHAFIZIN DA ALTINDA ÖLÜ OLARAK YATTIÐI BİR AÐACIN DALINA ASILI OLARAK BULUNMUŞTUR. KAHRAMANLIK TİMSALİ OLARAK KARŞINIZDA DURAN BU TÜRK ALAYI SANCAÐINI SELÂMLAMADAN GEÇMEYİN!"

          Yorum

          • baymarti
            Member
            • 12-05-2005
            • 944

            #6
            Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

            K. MARAŞ’IN KURTULUŞU
            Selçuklu beylerinden Kutalmış oğlu Süleyman Şah tarafından Bizans’tan alınarak Selçuklu Müslüman Türk Devletinin topraklarına katılan Maraş ilimiz, İstiklâl Savaşı’nda din, vatan ve namus mücadelesini dillere destan bir şekilde kahramanca yapan şehirlerimizin önde gelenlerindendir. Fransızların işgâlindeki Maraş’ta, 30 Ekim 1919 Cumâ günü Fransız askerlerinin kadınlara saldırdıklarını gören Sütçü İmâm, tabancasına sarılarak birkaçını yere sermiş, diğerleri de kaçmışlardı. Bu hâdiseden sonra Maraş, ayağa kalkmış ve mücâdele alevlenmişti. Bu mücâdele 12 Şubat’ta düşmanın Maraş’tan sürülmesine kadar devam etti. TBMM 7 Şubat 1973’te Maraş’a “Kahramanlık” ünvânı verdi ve ismi, Kahramanmaraş olarak değiştirildi.

            Yorum

            • baymarti
              Member
              • 12-05-2005
              • 944

              #7
              Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

              IV. MURAD HÂN’IN VEFÂTI

              İslâm halîfelerinin 82’incisi, Osmanlı padişahlarının 17’incisidir. 1609’da doğdu. 1640’da vefât etti. Babası, I. Ahmed Hânın türbesindedir. Kardeşi II. Osman Hân da buradadır. Yavuz gibi cesûr idi. Annesi Mâhpeyker Kösem Sultânın yardımı ile, iş başına, kıymetli adamlar getirerek, ortalığı düzeltti. Îran Şâhı Abbâs, Bağdât’ı alıp, 30 bin Ehl-i sünneti, kadın, çocuk ayırmadan kesti. Murâd Hân, bizzat giderek Bağdat’ı ve Tebriz’i geri aldı. İrân askeri telef oldu. Kâ’be-i Mu’azzama’yı 1635’de yeniden yaptırdı. Memlekette birçok îmâr faaliyetinde bulundu. Tütün ve enfiyeyi yasak etti. Kendisi içki içmemiştir. Avrupa tarihçileri bu padişaha iftirâ etmişlerdir.

              Yorum

              • baymarti
                Member
                • 12-05-2005
                • 944

                #8
                Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

                FRANSIZ DONANMASININ REHİN ALINMASI


                1553 yılında Fransa ile Osmanlı İmparatorluğu arasında İstanbul antlaşması imzalanmıştı. Fransızlar Türk yardımına karşılık 300 bin altın tazminat ödemeyi kabul etmişlerdi. Ancak bu borçlarını ödeyinceye kadar, Fransız donanması, Osmanlıların elinde rehin olarak kalacaktı.

                Kral İkinci Henri, antlaşmadan önce Kanunî Sultan Süleyman Hâna gönderdiği mektupta şöyle diyordu: “Şimdiki durumda, Fransa’nın hiçbir şeyi kalmamıştır. Padişah hazretlerinden başka hiçbir yerden de ümidi yoktur. Ancak bundan evvel de birçok defalar padişah hazretlerinin yardımları görülmüştür. Eğer biraz para ve mal yardımı yapılırsa, Fransa bundan ebediyyen minnettar kalacak ve Türk cömertliği bir defa daha dünyaya nam salacaktır. Bu yardım, cihan padişahı hazretleri için hiç derecesindedir...” Pek çok Fransız tarihçisi, bu rehin anlaşmasını kendileri için küçük düşürücü bir olay sayarak, yazmaktan kaçınmışlardır.

                Yorum

                • baymarti
                  Member
                  • 12-05-2005
                  • 944

                  #9
                  Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

                  SIRPSINDIÐI ZAFERİ
                  1364 yılında Türkler, Rumeli’ye geçince Balkan milletlerinin tertip ettiği ilk Haçlı Ordusu ile Sırpsındığı’nda karşılaştılar. 10 000 kişi ile düşman hakkında keşfe gönderilen Hacı İl Bey, düşman ordusunun içine sokmaya muvaffak olduğu casusları ile, düşmanın disiplinsiz olarak, geceleri kralların ve kumandanların çadırlarında toplanıp şarap ve eğlence ile vakit geçirdiklerini öğrenmişti. Gece taarruzu ile, sarhoş ve uyku sersemliği ile neye uğradığını bilemeyen haçlı askerleri, karanlıkta birbirlerini kırıp geçirmişlerdir. Bir kısmı da kurtuluşu firarda bulup kaçmıştır. Hacı İl Bey 10 000 kişi ile 40 000 kişilik düşmanı perişan etmiştir.

                  Yorum

                  • baymarti
                    Member
                    • 12-05-2005
                    • 944

                    #10
                    Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

                    RİDÂNİYE ZAFERİ


                    22 Ocak 1517’de Türk Ordusu, Memlûkler’e karşı Kâhire yakınında Ridâniye mevkiinde yapılan Ridâniye Savaşı’nı kazanmıştı. Yavuz Sultan Selim Hânın kumandasındaki ordu, Mercidabık zaferinden sonra, Ridâniye’de kazandığı bu zaferle Memlûkler’e son darbeyi de indirip Mısır’ın fethini tamamlamıştı. Yavuz Sultan Selim Hân, Mısır’la birlikte halîfeliği de almıştı. Bundan sonra 407 yıl süreyle halîfelik Osmanlı hânedânının elinde kaldı. Mısır’ın ıslâhatına memur olan İbrâhim Paşa, görevini yaptı. Padişaha aldığı gâyet kıymetli hediyelerle, İstanbul’a döndü. Hediyeler arasında olan bir tahtı, Selânikli Mustafa Efendi şöyle anlatır: “80 bin altından yapılmış, zümrüt bir taht ki; kıymetli cevherlerle sanatkârane işlenmiş, emsalsiz ustalar tarafından kurulmuştur. Alelâde bir cevher olan zeberced ve firûze taşlarının, güvercin yumurtasından küçükleri kullanılmamış idi. Rengârenk mücevherler arasında, yâkutun sarı ve mavisi ile; zümrütün en güzelleri seçilmişti. Yeter ki, Padişah Efendimiz beğensin ve üzerine oturmayı kabul buyursun... Asıl kıymeti, ondan sonra anlaşılır.”

                    Yorum

                    • baymarti
                      Member
                      • 12-05-2005
                      • 944

                      #11
                      Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

                      YAŞAR DOÐU’NUN VEFÂTI
                      8 Ocak 1961’de, Türk güreşinin en büyük şampiyonlarından Yaşar Doğu, bir kalp krizi sonunda Ankara’da vefât etmişti. 1915 yılında Samsun’un Kavak ilçesine bağlı Karlı köyünde doğan Yaşar Doğu, güreşe 16 yaşında başlayıp, 1940’da Balkan, 1946, 1947, 1949’da Avrupa, 1948’de Olimpiyat ve 1951’de de Dünya şampiyonluklarını kazanmıştı. Yaptığı 47 millî maçın 33’ünü tuşla olmak üzere 46’sını kazandı. Sâdece bir defa 1939’da sayı ile bir yenilgisi vardır. Yaşar Doğu’nun ne yurt içinde ne de yurt dışında yaptığı güreşlerde, sırtı hiç yere gelmemişti. Hatta, yatarken bile sırtüstü yatmazdı. Namazlarını devamlı kıldığı gibi, her güreşten evvel de 2 rekât nâfile namaz kılardı. Güreşi bıraktıktan sonra da antrenörlük yaparak pek çok şampiyon güreşçiler yetiştirmişti. Yaşar Doğu, eski pehlivanlarımızdan Koca Yusuf, Kara Ahmet ve Kurtdereli gibi gücümüzü bütün dünyaya duyurmuş, kalbi vatan ve millet sevgisi ile dolu idi.

                      Yorum

                      • asi_10
                        Member
                        • 23-08-2004
                        • 1238

                        #12
                        Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

                        Gelibolu Cephesi'ne Kınanlı Hasan Destanı Yüzbaşı Sırrı Bey, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan da onlarla sohbet ediyor, “Nerelisin?” ya da “Kaç kardeşsiniz?” gibi sorular soruyordu.

                        Gözleri bir ara, saçının bir tarafı kınalanmış delikanlıya takıldı. Delikanlıyı yanına çağırdı ve merakla sordu:

                        “Adın ne senin, evladım?” dedi.

                        Delikanlı hazır ol durumuna geçti ve komutanın sorusunu bir solukta yanıtladı:

                        “Hasan komutanım” dedi.

                        Sonra da, komutanın “Nerelisin?” sorusunu da aynı çeviklikte yanıtladı:

                        “Tokat’lıyım, komutanım” dedi.

                        “Tokat’ın Zile kazasındanım…”

                        Yüzbaşı Sırrı Bey şimdi de, kafasını kurcalayan sorusunu sordu:

                        “Peki evladım, bu kafanın hali ne?” dedi. “Saçlarını ortası neden böyle kırmızı boyalı?”

                        Hasan, duraksamadan yanıt verdi:

                        “Cepheye gitmek için evden ayrılmadan önce anam saçıma kına yaktı, komutanım” dedi. “Neden yaktığını da bilmiyorum.”

                        Yüzbaşı daha fazla üstelemedi, “peki, gidebilirsin Kınalı Hasan” dedi.

                        Onun o gün ağzından çıkan “Kınalı Hasan” adı, Hasan’ın o günden sonraki adı oldu. Cephe de tüm arkadaşlarının ağzında onun adı artık, “Kınalı Hasan” idi. Arkadaşları ona “Hasan” yerine “Kınalı Hasan” demekle kalmıyorlar, saçlarının ortasındaki kınasına takılıyorlar, onun kınalı saçını, zaman zaman yoğunluğunu artırdıkları şakalarının konusu da yapıyorlardı.

                        Kınalı Hasan, arkadaşlarına karşı sevecen tutumu ve cephedeki cesur atılımlarıyla kısa sürede tüm arkadaşlarının sevgisini kazandı.

                        Bir gün memleketine mektup göndermek isteyince, arkadaşlarından yardım istedi.

                        “Anama, babama burada iyi olduğunu ve ellerinden öpmek istediğimi bildirmek istiyorum ama, okumam yazmam yok, mektup yazamıyorum” dedi. “Bana biriniz olsun yardım eder mi acaba?”

                        Bir değil, bir çok arkadaşı yardımına geldi Kınalı Hasan’ın:

                        “Sen söyle, biz yazalım mektubunu” dediler. Kınalı Hasan, söylüyor, bir arkadaşı yazıyor, öteki arkadaşları ise, mektubu yazanın sağıdan solundan başlarını uzatarak, söylenenleri doğru yazıp yazmadığını denetliyorlardı.

                        “Sevgili anacığım, babacığım” diye başlıyordu Kınalı Hasan’ın mektubu ve “hasretle ellerinizden öperim; ben burada çok iyiyim, beni sakın merak etmeyin” diye devam ediyor.

                        “Kız kardeşini, kendinden bir küçük erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını soruyor, köydeki herkesin burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini merak etmemesini” söyledikten sonra, “Biz burada var oldukça, bilesiniz ki düşman bir adım bile ilerleyemeyecektir” tümcesiyle bitiyordu.

                        Mektubunu yazdırmayı bitiren Kınalı Hasan, tam zarfı kapatırken birden durdu ve “iki üç satır daha ekleteceğini” söyleyerek mektubunun sonuna şunları ekletti:

                        “Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama, burada komutanların da, arkadaşlarım da benimle hep dalga geçtiler. Cepheye gitmek sırası yakında inşallah Ahmet’e de gelecek. Onu gönderirken sakın kına yakma saçına. Burada onunla da geçmesinler. Bir kez daha ellerinden öperim, sevgili anacığım.”

                        Gelibolu’da savaş giderek şiddetleniyordu. İngilizler kesin sonuç almak için tüm güçleriyle Gelibolu’ya yüklenmeye başlamışlardı. Gelibolu Cephesini savunan erlerimiz, önceleri teker teker, sonraları beşer beşer, onar onar şehit oluyorlardı. Onlara destek olmak için giden yedek güçler de yeterli olmuyor, onların sayıları da giderek azalıyordu. Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Hasan’ın komutanı da bu durum karşısında çaresizliğinden ve hırsından yerinde duramıyordu. Kendisinin bölüğü, henüz sıcak temasa hazır değildi. Onlar yeni gelmişlerdi cepheye. Genç erlerini, insan bedenini süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu cepheye göndermek zorunda kalmaması için Tanrı’ya dua ediyordu.

                        Komutanlarının bu düşünceli ve sıkıntılı durumunu gören ve cephenin düşmekte olduğunu bilen Kınalı Hasan ve arkadaşları, komutanlarına gittiler ve ondan, kendilerini cepheye göndermesini istediler. Erlerinin yalvarırcasına birkaç kez yineleyerek bildirdikleri bu istekleri karşısında komutanları daha fazla direnemedi ve ölüme gönderdiğini bile bile onların bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.

                        Kınalı Hasan ve arkadaşları, sevinç çığlıkları atarak cepheye, bile bile ölüme gidiyorlardı.

                        Kısa bir süre sonra Hasan Cephede iken, anne ve babasından mektup geldi. Mektubu onun yerine komutanı okudu Kınalı Hasan’a. (Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesi’nde sergilenmektedir.)

                        Gelibolu cephesine gitmeden önce onun, arkadaşlarına yazdırdığı mektubuna, aile adına babası yanıt veriyordu:

                        “Oğlum Hasan, nasılsın, iyimisin gözlerinden öperim, selam ederim” dedikten sonra şöyle devam ediyordu mektup:

                        “Öküzü sattık, parasının bir kısmını sana gönderiyoruz, bir kısmını da yakında cepheye gidecek küçük kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum. Zaten artık Zahire’ye de fazla ihtiyacımız olmadığı için, yorulmuyorum da. Siz sakın bizi merak etmeyin, bizi düşünmeyin.”

                        Babası mektupta, köydeki herkesten, akrabalarından haberler verdikten sonra, “şimdi sana ananın da diyeceği bir şey var” diyerek sözü ona bırakıyordu. Mektubun bundan sonraki bölümü, Kınalı Hasan’ın anasının ağzından yazılmıştı. Şöyle diyordu anası:

                        “Ey gözümün nuru Hasanım,

                        Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalmazsın. En, senin anan isem, beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor. Sen bu ailenin seçilmiş kurbanısın.

                        Hasanım söyle Zabit Efendi’ye, bizim köyde üç şeye kına yakarlar:

                        1) Gelinlik kıza, gitsin ailesine, çocuklarına kurban olsun diye,
                        2) Kurbanlık koça, Allah’a kurban olsun diye,
                        3) Askere giden yiğitlerimize, vatana kurban olsun diye…

                        Ben de seni evlatlarım arasından vatana kurban adadım. Onun için saçını kınalamıştım.

                        Allah’ın hükmüyle, Allah seni İsmail Peygamberin yolundan ayırmasın. Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktır.

                        Gözlerinden öperim,

                        Annen Hatice,

                        O gün güle oynaya Gelibolu cephesinde ölümle buluşacakları yere koşan Kınalı Hasan cephede savaşır, savaşır. Sonra yaralanır, geriye alınır. Cephenin hemen gerisinde Kocadere Köyü’ndeki sargı yerine getirilir. Fakat tedavi göremeden şehit olur. Diğer şehitlerle birlikte, Hasan’ında kimlik tespiti yapılıp mezarlığa gömülecektir. Bu işlerle görevli Zabit Namzeti (Yedek Subay) Mehmet Efendi, Kınalı Hasan’ın üzerini aradı, anasının mektubunu ve tamamlanmamış bir şiir karalaması buldu.


                        “Anam yakmış kınayı adak diye,

                        Ben de vatan için kurban doğmuşum.

                        Anamdan Allah’a son bir hediye,

                        Kumandanım ben İsmail doğmuşum.”

                        Yorum

                        • cry_turk
                          Junior Member
                          • 23-11-2005
                          • 57

                          #13
                          Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

                          BENDE RESMİ VARDI BU CANAKKALEDEDEKİ BAYRAMNAMAZININ

                          Yorum

                          • YÜZBAÞI OÐULLARI
                            Diamond Group
                            • 01-04-2004
                            • 19785

                            #14
                            Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile


                            Arıburnu, Conkbayırı ve Anafartalar'da yaptığı başarılı savunma savaşlarıyla savaşın kaderini değiştiren komutan Kur. Alb. Mustafa Kemal Çanakkale'de Siperde (1915)

                            General Hamilton (İng.) ve General Gouraund (Fr.) durum değerlendirmesi yaparlarken (1915). Fransız general ülkesine Çanakkale'de bir kolunu kaybederek dönecektir.

                            Çanakkale'de savaşan komutanlardan bir grup:Önde oturanlar (sağdan); Hulusi ve Nazmi Beyler, Ayaktakiler (sağdan); 3. Kor. K. Esat (Bülkat) Paşa, Anafartalar Grubu K. Kur. Alb. M. Kemal Bey, Rüştü Bey. Arkadakiler (sağdan); Güney Bölge K.lığı danışmanı Kur. Alb. Kannengiesser Bey, soldan bozyakalı Wilmer Bey, daha geride Kor. Kur. Bşk. Yb. Fahrettin (Org. Altay) Bey, kalpaklı şahıs Kur. Kemal (ohri) Bey, yüzünün yarısı görülen Grup. Kur. Bşk. İzzettin (Org. Çalışlar) Bey.

                            Alman ve Türk Paşalar Gelibolu Yarımadası'ndaki tabyaları denetliyor (1915)

                            Çanakkale'deki Türk birliklerinden 3. Kolordu ve Kuzey Grubunun komutanı Tuğg. Esat (Bülkat) Paşa Gelibolu Yarımadası'ndaki karargahında (1915)

                            Deniz savaşlarının komutanları General Hamilton ve Amiral De Robeck

                            18 Mart 1915 Çanakkale deniz savaşlarında 215 okkalık (275 kg) top mermisini sırtında taşıyan er Edremit-Havranlı Mehmet oğlu Seyit

                            Başkomutan Vekili Enver Paşa komutanlarla Çanakkale'de denetlemede (1914 sonraları)

                            Çanakkale cephesini yöneten 5. Ordu karargah subahları: Ayaktakiler (sağdan); İkinci Ordu Kur. Bşk. İsmet (İnönü) Bey, Yaver Ütğm. Asım Bey, Liman von Sanders'in yaveri süvari Bnb. Perike, 5. Ordu Kur. Bşk. Alb. Kazım Bey, 1. Ordu Kur. Bşk. Alb. Şükrü Bey, 2. Ordu Sıhhiye Bşk. Dr. Refik Münir Bey, Oturanlar (sağdan); Bahriye Nezareti Kur. Bşk. Yb. Rauf (Orbay) Bey, Güney Grubu K. Tuğg. Vehip Paşa, 5. Ordu K. Müşir (Mareşal) Liman von Sanders, Çanakkale Kor. K. Tuğg. Esat Paşa, Sıhhiye Dairesi Bşk. Tuğg. Dr. Süleyman Numan Paşa, İstanbul Merkez K. Tuğg. Cevat Paşa

                            14 Ekim 1915 günü Mustafa Kemal'in milletvekillerine savaş alanında bilgi verdiği geziden bir başka görünüş

                            Kaiser Wilhelm II'nin Sultan Reşad'ı ziyareti. Kaiser'in solundaki Enver Paşa.

                            İngiliz zırhlısı ateş halinde

                            Majestik zırhlısı batarken (27 mayıs 1915)

                            29 Nisan 1915'te Anzak'ları takviye için W kumsalına çıkarma yapan İngiliz birlikleri.

                            Swiftsure, Helles Burnu önlerinden Türk Mevzilerini bombalarken

                            Türk askerleri siperde

                            Arıburnu'nda Türk askerleri siperde

                            Çanakkale Şehitler Abidesi

                            Yorum

                            • zaim zorlu
                              Junior Member
                              • 26-04-2005
                              • 191

                              #15
                              Konu: ÇANAKKALE Zaferinin 90. yılı münasebeti ile

                              Paylaşımda emeği geçen herkese teşekkürler.

                              Yorum

                              İşlem Yapılıyor
                              X