Yıldızların Sırları

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Sniper®
    Senior Member
    • 22-06-2005
    • 12987

    Yıldızların Sırları

    Geceleri durup semayı şöyle bir seyredersek, hele gece berraksa, milyonlarca ışıktan noktalar gibi yıldızlar arasında yer yer ışıktan doğrular veya eğriler çizildiğini görürüz. Bilhassa Ağustos aylarında daha fazla görebildiğimiz bu ışıklı oklar kuyruklu yıldızlar gibi, çoğu onlardan kopmuş, Güneş Sistemine ait parçalardır. Esasında yıldızlar çok büyük ve çok uzaktırlar. Onlar da birer güneştir, hatta güneşlerin de güneşidirler. Mesela Vega yıldızı güneşten 50 defa daha büyüktür. Oriyon Rigel yıldızı ise 50.000 defa daha güçlüdür.

    Uzaklıkları ise çok değişiktir. En yakınının ışığı bile ancak bize dört yılda gelebilmektedir. (Işık saniyede 300.000 km yol almaktadır.) Kuğu yıldızının ortalama uzaklığı 11 ışık yılı (ışığın bir yılda gittiği yol) kadar ölçülmüştür. Bizim de sistem olarak gitmekte olduğumuz Vega yıldızı ise, bizden 27 ışık yılı uzaklıktadır. Yani şu anda gördüğümüz 1952 yılındaki halidir. Devamlı göz kırpar olmaları da «pulsasyon» tabir edilen devamlı büzülüp genişlemeleri ve ışığın bir özelliğinden, yani kendilerinin ışık kaynağı olmaları ve bize çok uzak bulunmalarındandır.

    Ay gibi başkalarının ışığını yansıtan gezegenleri de bu farktan dolayı hemen anlarız.

    Güneşimiz de devamlı içten içe kaynamakta, devamlı patlamalarla yıpranmakta veya kendisini yenilemektedir. Bazan bu patlamalar öyle şiddetli oluyor ki, binlerce ton ağırlığındaki parçalar feza boşluğunda kaybolup gidiyor. Diğer yıldızlar da böyle. İşte güneşlerden, kuyruklu yıldızlardan kopmuş bu katı parçalar, küremize kadar misafir gelmektedir, gönderilmektedir. Neden misafir, neden gönderilmektedir?

    Başta atmosfer kapımızı çalmadan içeri girmiyorlar Bize doğru süratle gelirken atmosfer girişinde, kapıda Gönderen’in emri ve talimiyle, ateşten bir hat çiziyor, bizlere geldiğinin haberini veriyorlar.

    Bu davetli davetsiz misafirler biz dünyalılar için hayli ehemmiyetlidir. Herşeyden önce başımıza gelen bir taş. Pek boşa benzemiyorlar. Bunlar hakkında duyduklarımız, bildiklerimiz nelerdir. Kısa da olsa bir göz atalım.

    Bunların Güneş Sistemi içinde dolaşanlarına meteor, bize kadar uzananlara da metereoit (göktaşı) diyoruz. Çokları çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük toz zerreleri ***fiyetindedirler. Bunlara da mikro metereoitler ismini veriyoruz. Çeşitli istikametlere doğru giden meteorların diğer gezegenleri ve Ay’ı ne hale getirdiklerini fotoğraflardan çok görmüşsünüzdür.

    Ay’ın resmine bakıp da yerlere kapanmamak mümkün mü? Binlerce taştan başımızı koruyan tanımamaya hiç vicdan müsaade eder mi?

    İşte bizim Akanyıldızlar dediğimiz, bu meteorların saniyede 12—72 km hızla üzerimize doğru gelirken atmosfer kalkanımıza çarpıp sürtünmeden mütevelli yanmalarıdır. Biz o anı görüyor ve tamamen olmasa da yanlış bir değerlendirme ile Akan yıldız diyoruz.

    Dünyanın Güneş etrafındaki dönme hızı saniyede 30 km kadardır. Göktaşları Dünya’nın döndüğü istikamette gelip düşerse 72 – 30 = 42 km/sn; ters istikamette gelerek düşerse, 12 + 30 = 42 km/sn, yani saniyede 12 ila 72 km arasında düşen göktaşlarının gerçek hızları 42 km/sn civarındadır.

    Esasen ekserisi büyük sayılmaz. Atmosferimizde parçalandıkları için çoğu mercimek, nohut kadardır. Yalnız bize o kadar ulaşabilen büyük kütleler de vardır. Tespit edilebilenlerin bazılarından biraz bahsedelim.

    Bunlar, demirli (sideritler, taş - demirli (sideroitler), taşımsı (aeroitler) olmak üzere üç kısımda mütalaa edilebilirler. Demirli göktaşlarında % 91 demir, % 8 nikel, % 0,6 kobalt ve silisyum oksit bulunmaktadır. Bunların çıplak gözle dahi bu yerin taşı olmadığı hemen fark edilir.

    Taş - demirli göktaşlarında metal ve silisyum oksit miktarları birbirine yakındır. Taşımsı göktaşları ise silisyum oksidi daha bol olanlardır. Bunlarda % 42 oksijen, % 21 silisyum, % 16 demir, % 16 kadar da magnezyum bulunmaktadır. Haliyle bu maddeler bileşim halindedirler. Bize kadar ulaşanların ekseriyeti bu son sınıfa dâhildir.

    Bunların yaşları radyo-aktif elementleriyle tespit edilebilmektedir. Demirliler daha yaşlı olup 6.10^9 yıl kadardır. Taşımsı olanlar ise küremizin yaşına daha yakın olup 10^9 ile 4,5 x 10^9 yıl arasında değişmektedir.
    Bu duruma göre taşımsılar Güneş Sistemi içinden, diğerleri ise daha uzak yerlerden gelmiş, misafirler olup yıldızlardan geldikleri sanılmaktadır.

    Büyüklerine gelince: 30 Haran 1908’de Sibirya’da Tunguska semalarında görülen ateşten küreden halk korkuya ve dehşete kapılmıştı. Büyük bir gürültü ve sarsıntı olmuş, bilinmeyen bir yere bir şeyler olmuştu. 5—l0 sene sonra bazı ilim adamları oraya ancak ulaşabildiler. Çapı 50 km olan bir orman yanmış kül olmuş, yer yer çukurlar açılmıştı. İncelemeler büyük bir meteor olduğunu gösterdi.

    1 Haziran 1920’de Almanya’ da Hunsruck’a yedi parça ateş halinde taşlar düşmüştü, çeşitli büyüklüklerde çukurlar açılmıştı

    12 Şubat l947’de Doğu Asya sahillerinden Wladiwostok’un yakınlarına dumanlı bir yol çizerek gelip dolu halinde etrafa dağılan taşların toplam ağırlığı 23 ton kadar gelmekteydi.

    Çok eski zamanlarda Arizona’nın Winslow yakınlarına düşen göktaşının açtığı kraterin ise çapı 1600 m kadardır.

    l941’de Domaniç yaylasına düştüğü söylenen 25 kg. ağırlığındaki göktaşı şimdi Bursa Müzesi’nde teşhir edilmektedir.
  • Tam1Manyak®
    Junior Member
    • 21-06-2009
    • 369

    #2
    Konu: Yıldızların Sırları

    Ben severimmmm zaten yildizlara bakmayi.Havalar isinsa yine cayirda cimende yatip izlesem gece)

    Yorum

    İşlem Yapılıyor
    X