Arkaik Dönem Heykeltraşlığı

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Sniper®
    Senior Member
    • 22-06-2005
    • 12987

    Arkaik Dönem Heykeltraşlığı

    Arkaik Dönem Heykeltraşlığı


    Grekler, Tanrıların, mitolojik yaratıkların ve kültle ilgili konuların ifade ve tasvir edilmesine önem vermişler ve bu da sanatın gelişmesine yardımcı olmuştur.
    Heykeltıraşlığın doğal ölçüde olan ilk eserleriyle birlikte gözüken Kore ve Kuros heykelleri Arkaik dönem sanatında başta gelen konulardan olmuş ve bu nedenle kuroslarda anatomik özelliklerin korelerde de giysi ve kıvrımlarının ifade gelişmesi büyük ölçüde olanak bulmuştur.

    Heykeltıraşlığa ait doğal ölçüdeki ilk eserlerin yapımına çeşitli bölgeler genel olarak birlikte katılmış olduklarından öncelik konusunda aralarında bir ayırım yapmak güçtür. Peloponnes, özellikle mermer adaları olarak bilinen Paros ve Nakkos’un bulunduğu Kikladlar ile Samos, Girit ve M.Ö. 6. yüzyılda gerek vazoculuk, gerek heykeltıraşlıkta büyük aşama göstermiş olan Atina, bugünkü buluntulara göre bu konuda üzerinde durulacak şehir ve bölgelerdir. Yenilik ve değişiklerin, diğer deyimle gelişmelerin türlü bölgelerde aynı zamanda görünmelerinde, sanatçıların büyük bir kısmının gezici olmalarının da rolü olmuştur. Örneğin, yarı efsanevi bir sanatkar olan Daidalos’un doğum yerinin Atina olduğu ve Girit’e gitmeden önce bir süre burada çalışmış olduğu bilinmektedir. Doğum yerleri Girit, babaları ve hocaları Daidalos olarak bildirilen Dipoinos ve Skylles Girit’ten başka çeşitli şehirlerde de çalışmışlardır. Samos’lu sanatkar Theodoros Isparta’da ve Efes Artemis tapınağında Atina’lı Endoios Peloponnes’deki Tegea’da çalışmışlardır.Magnesia’lı Batykles ise M.Ö. 550 yıllarında Amyklai’da Apollon tahtını yapmıştır. Bütün bunlara rağmen Girit’in, Arkaik Heykeltıraşlığın ilk döneminde sanatın gelişmesinde önemli rol oynadığı, hatta önde gelen bir bölge olduğu bazı bilginler tarafından kabul edilmektedir.

    Grek aleminde sanatın gelişmesi konusuyla ilgili olarak belirtilmesi gereken bir nokta daha vardır; o da gelişen ticaret ve bunun sağladığı ekonomik güçtür. Bu durum toplum ve bireyleri mali yönden güçlü kılmakta, dolayısıyla hayat seviyesi yükselmektedir. Bu nedenle örneğin, Rhombos adında bir Atinalı’nın kurbanlık danayı taşır vaziyette yaptırdığı kendi heykelinin Akropol’e dikilmesi, bireyin inanç ve mali gücünün bir araya gelmesinden doğan bir sanat olay ve ürünü olarak görülmelidir. Böylece devletin mali yönden güçlü olmasından başka bireyin de güçlü olması sanat eserlerinin yapımını olumlu yönde etkilemektedir.

    Heykel türünden olan doğal ölçüdeki Grek eserleri, M.Ö. 7. yüzyılın ortalarından itibaren gözükmeye başlamıştır. Bu eserlerin ortaya çıkması taştan yapılan anıtsal tapınakların yapımıyla yakından ilgilidir. Ahşap tapınaklardan, taştan olan tapınakların yapımına geçiş bu zamanda başlamıştır.

    Erken Arkaik, M.Ö. 650-580/570
    Yüksek (Olgun) Arkaik, M.Ö. 580/570-530

    Arkaik Heykeltıraşlığın bu şekilde dönemlere ayrılması sanatın ve eserlerin gösterdiği gelişme ve özelliklere dayanmaktadır. M.Ö. 500 yıllarında Grek sanatında büyük bir aşama sayılan, Frontalitenin kırılması gibi önemli bir sanat olayı meydana gelmiştir. M.Ö. 530-525 yıllarında, çeşitli sanat olayları ve yeniliklerin görüldüğü Siphnos’luların hazine dairesi yapılmıştır. M.Ö. 570 yıllarından itibaren, Arkaik dönemin başta gelen özelliklerinden sayılan gülümseme daha da belirgin bir duruma gelmiştir. Yine bu yıllardan itibaren, kabartma şeklinde yapılan ve pile kıvrımları anımsatan kıvrımlar ortaya çıkmıştır. Erken Arkaik döneminde ise kıvrımlar sadece çizgilerle ifade edilmekte idi. M.Ö. 550 yıllarında giysi kıvrımları Efes Artemis tapınağının kabartmalı sütunlarında görüldüğü gibi daha da gelişmiş ve bu durum arkeologlar tarafından gerçek kıvrımın ifade edilmesi şeklinde kabul edilmiştir.

    Bilginler Arkaik eserleri genel olarak şu başlıklar altında incelemişlerdir. Ya G.Richter’in yaptığı gibi kuroslar, koreler şeklinde konulara göre, ya E. Langlotz’un yaptığı gibi bölgelere göre, ya da yukarıda değinildiği gibi, erken Arkaik, olgun Arkaik olmak üzere, dönemler halinde eserler ele almışlardır.

    Arkaik heykeltıraşlık, klasik heykeltıraşlığın ilk dönemi, onu hazırlayan bir dönem şeklinde ise de, bu dönemin de kendi içinde bir gelişme göstererek belli bir düzeye ulaşmış olduğunu kabul etmek gerekir. Bu gelişmeyi, doğal olmanın boyutlarını aşmamayı amaçlayan bir çalışma şeklinde nitelendirmek yerinde olur.

    ERKEN ARKAİK (M.Ö. 650-580/570 )

    Kurosların genel özelliklerini gösteren bu eserler henüz doğal bir ifade taşımaktan, harmoniden oldukça uzaktırlar. Örneğin New York kurosunda açık olarak görüldüğü gibi, uzuv ve adalelerin ifade ve belirtilmesinde geometrik özelliklerin etkisi görülmektedir. Bu kurosa yandan bakıldığı zaman, Vücudun ön ve arka taraflarının yaklaşık olarak düz olduğu görülmektedir. Sunion kurosunun New York kurosuna nazaran biraz dolgunca olmasına rağmen, bunda da önde ve arkada yüzey olma özelliği göze çarpmaktadır. Her iki kurosta da adaleler ve diğer anatomik özellikler kabartılmış çizgi, kenar ve çukurluklar halinde belirtilmiştir.Omuzlar geniş, bel ve kalça incedir. Göz ve kulakların büyük olması gibi çeşitli uzuvların yapımında proportion – nisbet hataları göze çarpmaktadır. Özellikle Dipylon başında görüldüğü gibi, gözler büyük ve her gözün iki ucu arasında şekil ve işleniş bakımından ayrılık gözetilmemiştir. Göz yuvarlağı, göz kapakları ve kaşlar, yandan bakıldığı zaman aynı plan içinde gözükmekte olup biri diğerinden ileride veya geride değildir. Göz kapaklarından üsttekinin kenarı ile kaş birbirine paralel iki kavis halindedir. Sert bir şekilde ifade edilen kulakların bütün kısımları aynı plan içinde gözükmektedir. Normalden büyük olan kulaklar, Ion başlıklarındaki volütleri hatırlatmaktadır. Dudaklar düz ve yatay olup doğal formdan çok uzaktırlar. Saçlar boncuk dizisine benzeyen örgü ve buklelerle sert bir şekilde ifade edilmişlerdir.

    OLGUN ARKAİK (M.Ö. 580/570-530)

    Olgun Arkaik’i genel olarak, Arkaik dönemde şematiklikten doğal olmaya gidişte bir hayli yolun alınmış olduğunu gösteren eserlerin yapıldığı dönem olarak tanımlayabiliriz. Bu dönemde Arkaik sanat açısından önemli bir olay da eserlerin yüzlerinde gülümsemenin belirli bir biçimde görülmesidir.

    Bu eserlerde vücut ve uzuvlar, diğer deyimiyle duruş, eskiye nazaran hafif bir elastikiyet kazanmıştır. Kasık hatları eskisi kadar sert olmayıp, karın ve adaleler eskisi kadar gergin değildir. Bunun yanında kollar yine gergin, vücuda yapışık ve duruşta henüz bir çözülme yoktur. Saçın şekil ve işlenişinde bazı değişiklikler göze çarpmaktadır. İlk kez Volomandra kurosunda alev hüzmeleri şeklinde yukarı doğru tertip edilmiş bir saç şekli gözükmektedir. Apollon Tenea’da daha açık olmak üzere bu grubun tüm eserlerinde gözlerde yaş bezlerinin bulunduğu kısım, çıkıntı, kanal şeklinde belirtilmiştir. Dudaklar doğal şeklini tam almamış olmakla birlikte, alt dudak hafifçe aşağıya sarkmış, hafif kavis yapmıştır. Bunlar Apollon Tenea’da görülen bariz gülümsemeye yardımcı olmaktadır. Bu gülümsemeyi bu gruba giren eserlerde de bulmak olanağı vardır. Eserlerdeki bu gülümsemeyi dudakların gerilmesi, çekilmesi ve yanakların dolgun şekilde ifade edilmesi sağlamaktadır. Ayrıca Apollon Tenea’da daha öncekilere nazaran vücudun yumuşaklığı, uzuvların bir biriyle olan uyumluluğundaki doğallık ve harmoni göze çarpacak duruma gelmiştir. Eser ayaklar üzerinde kolay ve hafiflik ifade eden bir şekilde durmaktadır. Apollon Tenea’da görülen bu yumuşaklığı Ion özelliği olarak kabul etmek olanağı vardır.

    KOUROSLAR

    Altıncı yüzyıl boyunca heykel sanatındaki gelişimin nirengi noktasını teşkil eden ve Yunan topraklarında gerçek anıtsal heykeltıraşlığın tam anlamıyla ilk kez gerçekleştirildiği eser grubu olan erken tarihli kourosların yıpranmış torso ve başları, bırakın sağlıklı olarak tarihlendirmeyi, bu yeni serinin tanımlanmasını bile güçleştirir. Ancak buna rağmen söz konusu tipin başlangıçtan itibaren yerleşik bir dizi kural ile şekillendiği açıktır;dimdik biçimde ayakta duran figürün kolları yanda dümdüz aşağıya sarkar ya da yumrukları sıkılı bir halde hafifçe dirseklerden kırılır.Bir ayak,sıklıkla da soldaki öne çıkmıştır. Sözkonusu hareketten dolayı gözümüze ilk çarpan da bu duruştur. Çünkü ayağın bu şekildeki konumu, hem hareketi ve figürün taşıdığı enerjiyi arttırmakta hem de iki ince bacak üzerinde dengelenen masif mermer gövdenin ağırlığına daha sağlam bir şekilde destek olmaktadır. İzlenen ve geride kalan ayağın bir adım öne çıktığı, sağa doğru yönelimi tercih etmişlerdir. Ayrıca kouros figürü için mermer blok üzerine yapılan ön çizimler de sanatçıyı bir anlamda sözünü ettiğimiz bu poza zorlar. En erken tarihli kourosların ardından gelen örneklerin ellerinde ise herhangi bir nesne yoktur. Erken tarihli olan ve adalarda bulunan figürlerin belindeki kemer, boyuna ve saça takılan bandın yanında yegane aksesuvardır. Söz konusu erken tarihli kouroslarda gördüğümüz kemer, yukarıda, Daedalik stildeki kadın figürlerinde izlediklerimizle aynı tiptedir. Bronzdan yapılan savaşçı tasvirleri yedinci yüzyıl içinde bile sadece miğfer ile kemer taşırlar. Şüphesiz kouros heykelleri savaşçıları tasvir etmezler; ancak yine de böyle bir bağdaştırma bazen kouroslar ile ilişkilendirilen ve doğu kültürlerine göre daha akla yakın ve mantıklıdır. Aşağıda kemerin ve bununla bağlantılı olarak da kourosların Girit ile muhtemel ilişkisi konusunda ufak bir açıklamada bulunacağız.

    Peki ne anlama gelir bu kouros heykelleri? Bu figürler bir zamanlar Apollon olarak isimlendirilmekle birlikte bilinmelidir ki aslında bu heykellerden hiç birisi kült heykeli olarak kullanılmamıştır;bir başka deyişle kouroslardan hiç birisi çok kesin bir şekilde söylenebileceği üzere tanrı tasviri değildir. Ancak kouroslar, kolları ve dirseklerden kırılarak ellerinde belli bir nesne taşımaları sağlandığında rahatlıkla bu amaca dönük bir figüre dönüşmektedirle. Erkek tanrıların kutsal alanlarında karşımıza çıkan kouros heykelleri tanrıya yapılan sessiz törenlerin daha kalıcı sunularıdır. Bu grup eserlerin büyük bir çoğunluğu Apollon kutsal alanlarına aittir. Bunun dışında kalan örnekler arasında Sounion’da Poseidon’a sunulanlar vardır. Ayrıca çok az sayıdaki kouros heykeli de Athena ( Atina) ve Hera (Samos) gibi tanrıçaların kutsal alanlarında bulunmuşlardır. Ancak bunlar söz konusu heykellerin işlevlerine ve anlamlarına dönük fikirlerimizi değiştirmezler. Bunlara ek olarak parçalar halinde ele geçmiş bazı örneklerin başka figür tiplerine veya gruplarına ait olma ihtimali de mevcuttur. Bu heykeller diğer işlevleri ile, yani mezar işareti olarak kullanıldıklarında, önceleri kaba olarak bırakılan, zamanla insan tasvirleri ile süslenmeye başlayan levhaların yerini alırlar. Söz konusu bu figürler, ölen kişinin portresi olmaya çalışmadan, onları hediye eden yakınları ve dostları tarafından da gören yitip gitmiş gençliğin ve gücün hatırasını üzerlerinde taşırlar. Dolayısıyla her iki kullanım da bir bakıma birbirinin yerine geçer ve kutlanmaya yöneliktirler. Kouroslar arasında sadece mezar anıtı olarak kullanılanlar yaşta çeşitlilik gösterir. Bunlardan bazıları belli ki delikanlıdır. Ancak hiç birisi gençlik ile olgunluk arasındaki yaş diliminin ötesine geçmez. Yine hiçbir örnek, savaşçı olanları dahi herhangi bir giysi giymez. Ancak mezar taşlarında bu kişilerin “savaşta öldükleri” şeklinde bir açıklama bulunabilir. Bu cesaret dolu ve güçlü yapıya sahip figürlerin bol olarak bulunduğu arkaik dönem mezarlıkları insana ürküntü değil aksine güven veren mekanlar olsa gerekti. Adalar ait erken tarihli ve tam anlamıyla kouros diye isimlendirilebilen tasvirlerin ortaya çıkışı için Delphi’deki ünlü bronz heykelciğine bir kez daha bakmamız yerinde olacaktır. Kol ve bacakların ayrıntıları ve oranları, ayrıca belde taşıdığı kemer ile bu figür yıpranmış gövdeli mermer arkadaşlarına çok yakından benzer. Bu benzerlikten hareket ile en erken tarihli mermer kourosların bronz örnekler gibi Daedalik üslupta başlara sahip olduklarını mantık yoluyla çıkartabiliriz. Delphi’de bulunan bronz heykelciğin başı Girit üslubundadır ve birçok araştırmacı da söz konusu eserin Girit üretimi olduğunu kabul etmiştir. Girit’ten elimize ulaşan ve taştan yapılmış herhangi bir heykel yoktur;ancak kemer kullanımının eski bir Girit özelliği olduğunu belirtmemiz gerekir dolayısıyla bu bronz eseri Girit tarzı heykelcilik üsluplarının ve yeteneklerinin erken tarihlerde adalardaki atölyeler tarafından benimsendiğini göstermesi açısından muhtemel bir ipucu olarak değerlendirebiliriz. Bu durumda söz konusu erken tarihli heykellerde karşılaştığımız kemer ise Girit’teki utangaçlığın bir kabulü olmalıdır. Girit ile Delphi arasındaki bağlantı hem dinsel anlamda ( Apollo Delphinios tapımında), hem de çeşitli heykel sunularında çok güçlüdür. Girit’in heykel sanatında giyimli kadın tipine olan bağlılığı ya da düşkünlüğü, ayrıca adanın mermer yataklarına sahip olmayışı, buradaki erken tarihli krous heykellerinin yokluğunu açıklayabilir. Şüphesiz Giritli sanatçıların belli heykel yapım gelenekleri, aletleri ve anıtsal mermer yataklarına sahip olmayışı, buradaki erken tarihli kouros heykellerinin yokluğunu açıklayabilir. Şüphesiz Giritli sanatçıların belli heykel yapım gelenekleri, aletleri ve anıtsal mermer heykelcilinin başlaması için şart olan Mısır ile kurdukları ilişkiler mevcuttu.Girit’teki ustaların bütün eksikliği malzemeydi, ve belki de adalarda bulunan erken dönem mermer ocaklarındaki atölyeleri çekip çevirenler aslında Giritlilerdi;zira bu tarihlerde adalar yukarıda bahsettiğimiz ön koşullarla bile donatılmış değillerdi.Erken dönem mermer krouslar için Samos ve Boiotia dışında tüm örneklerde Kyklad kökenli mermerlerin kullanıldığını gösteren çok farklı kaynak mevcuttur. Bunlar arasında aslında belirgin bir şekilde 600’den sonrasına dek ortaya çıkmayan bölgesel farklılıklar da söz konusudur.600 tarihinden itibaren yerel atölyeler üslüplarında bir ölçüde bağımsızlık kazanırlar. Anacak diğer yandan ham madde, yani mermer için hala daha ada kaynaklarına bağımlıdırlar.
    Adalarda, örneğin Delos’ta bulunan belinde kemer olan küçük kalçalı, belli belirsiz modellendirilmiş, boncuk dizileri şeklinde saçlara sahip olan ve parçalar halinde korunmuş kouros örnekleri bizlere bu yeni heykel tipi hakkında iyi bir fikir verirler. Gerçek ölçülerin yaklaşık dört katı büyüklükte olan ve Naksos’tan gelen örnek, Bu erken dizi içinde en geç tarihli olandır. Heykelin yüzü, yapılan çizimlerden çıkartabildiğimiz kadarıyla, oval şekillidir ve uçları gerçekçi bir şekilde döndürülen saç lüleleri göğse kadar iner. Thera adası da oldukça önemli ve erken tarihli bir dizi kourosu günümüze kazandırmıştır. Yalnız ilginç olan nokta, söz konusu bu örneklerin herhangi bir kutsal alandan değil mezarlıklardan gelmiş olmasıdır. Thera kouroslardan bir tanesinin kemeri vardır. Söz konusu bu eser, Delos dışında bulunmuş yegane kemerli mermer kourostur ve kemerin hemen Apollon ile bağlantılı kılınmaması gerektiğini bizlere gösterir. İonia bölgesinde Samos, Herion’dan gelen ve ne yazık ki parçalar halinde korunabilmiş insan ölçülerinin üç katı büyüklükte ve yerel mermerden yapılmış bir grup eser ile lider konumdadır.
    Bu dönemde ise Atina sahneye yaklaşık 600’lere tarihlenen Dipylon başı olarak isimlendirilen heykel ile girer. Bu esere çok yakından benzeyip nispeten daha özensiz bir işçilik gösteren ve bütün halde korunmuş New York kourosu ise muhtemelen Attika’nın kırsal kesimlerindeki mezarlıkta bulunmuştur.New York kourosu üzerinde ayrıntılı durduğumuzda çok sınırlı sayıdaki erken kourosların bazı ortak özelliklerini kolaylıkla belirleyebiliriz. Anlaşıldığı kadarıyla New York kourosunda kullanılan oranlar sistemi, Mısır tipindeki ölçüler dizgesine göre belirlenmiştir. Daha önceki tarihlerde insan vücudunun özellikleri, ister vazolarda yapılan çizimde, isterse üç boyutlu olarak biçimlendirilen bir eserde olsun belli belirsiz de olsa ifade edilmişti. Ancak göğüs kafesi, göğüs üzerindeki adaleler ve sırtta kürek kemiklerinin belirtilmesi gibi özel ayrıntılar öncellikle bazı küçük figürinlerde yer almış, ayrıca insan ölçülerinde yapılan bronz zırhlar üzerinde de sıklıkla gösterilmiştir. New York kourosunda bu tür ayrıntılar birbirinden nerdeyse tümüyle bağımsız bir şekilde, tek başlarına işlenmiştir. Figürün Ion başlığını hatırlatan kulakları, boncuk dizini andıran uzun saçları vardır. Vücudun ön tarafında, boyunda ve güçlü bacaklarda, kürek kemiklerinde, eller, bilekler, dirsekler ve diz kapaklarında hafifçe oyularak ya da kabartılarak yapılan modellendirmeler söz konusudur. Tek tek bakıldıklarında bütün bu elemanlar aslında o denli gerçekçi gözükmeseler de karşımızdaki görüntü aslında saf modellendirmeye dönük oldukça etkileyici bir örnektir. Eserde belki dikkat ile gözlenip öyle ifade edilen bir anatomi söz konusu değildir ama, bütün bir insan figürünü yaratmak için sanatçının kavradığı biçimde, her birisi katı bir tek cephelilikle yapılmış moel ayrıntıları ve gruplandırmaları vardır. Ancak bütün bu elemanlar arasındaki organik ilişkinin sanatçı tarafından tam olarak anlaşılabilmesi ve gerçekleştirilebilmesi için zamana ihtiyaç duyulmaktadır;ayrıca bu bölümlerin toplamı ile sağlanan anıtsallık idarak olunan bütün ile değil, neredeyse hayal meyal ve çok gizemli bir şekilde belirtilen yaşam ifadesi ile gerçekleştirilebilir. Dörtgen bir taş bloğun oyulmasıyla gerçekleştirilen figür, aslında tam anlamıyla bu katı ve köşeli formlardan henüz kurtulmamıştır. Bu durum en açık şekilde özellikle gözler etrafında sığ ya da derin yivler ile belirtilen çizgisel süslere sahip yüzde izlenir.Yıllar boyunca çekingen kurallar ve ikincil derecede ama özenli, ince süsler ile meşguliyetin ardından Yunanlı’nın zihnindeki insanı, onun çevresindiklerle ve inandığı tanrılar ile kurduğu ilişkileri,doğruluk,itidal ve ölçülü olma gibi heykel ile olduğu kadar yaşamla da ilişkili olan kavramları taş üzerinde doyurucu bir şekilde ifade etme yolunda ilk önemli adım artık atılmıştır.
    Attika’nın güneyin Sounion’daki Poseidon tapınağında bulunan kouroslar, New York kourosuna göre biraz daha gelişkindirler. Bu kouroslarda saç bandı üzerindeki lüleler deniz kabuğu şeklinde işlenmiştir. Ortaları hafifçe çökük olarak tasvir edilen boncuk tanesi şeklindeki saç lüleleri sanki rüzgar ile dalgalanan kumlu bir zemini hatırlatır. Karında ve sırtta yivleri canlandırılan anatomik ayrıntılar daha çok süsleme amacı taşırlar. Heykellerin özellikle çene ve alınları oldukça etkileyicidir.
    Boiotia’daki bir stel üzerinde karşımıza çıkan ve kabaca işlenen çift tasviri , oranlar ve vücut elemanlarındaki düşük nitelikler ile, bu dönemlerde ana mermer işleme merkezleri dışında kalan bölgelerde neler yapıldığını bizlere çok iyi bir şekilde göstermektedir. Göreceli olarak geç özelliklere sahip olan yumurta şeklindeki başı ve daha doğal görünümlü kılıkları ile Boiotia’dan gelen kouros da ayrıntılarda benzer yanlışlıklara sahiptir. Kouros tipi, bazen bir Paros kolonisi olan Thasos’tan gelen örnek olduğu gibi koç taşıyan erkek tasvirine uyarlanmıştır. Aslında bitmemiş olan bu örnekte saçlar New York kourosunu hatırlatır. Eserin vücudunda izlenen ince yapı da erken tarihli ada kourosları ile benzeşir. Kouros tipinin bir başka uyarlaması da Delphi’deki kutsal alana Argoslular tarafından adanan tıknaz yapılı Kleobis ve Biton’dur . Bu örneklere önden bakıldığında alçak bir alın, kulakların üzerinden aşırılıp arkada toplanan saçlar aslında Daedalik sonrası üslüptadır. Ancak bu eserlere yandan bakıldığında, daha doğal görünüme sahip olan kulaklar dikkat çeker. Güçlü ve yapılı vücutları, kaslı kolları, ayaklarına giydikleri botların izleri ile bu figürler yapılan adağın amacını hatırlatır ve sanki bu iki kardeşin Argos yollarında arabayı çekerken sarf ettikleri gücü anıtsallaştırır. Bu ikiz figürlerde çok ufak farklılar da izlenmektedir. Neredeyse belli belirsiz ve önemsiz olsa da kardeşler aslında çok farklı şekilde yorumlanmışlardır. Bazı araştırmacılar yüzeyi daha çok yıpranmış olan örneği Ionialı bir çırağın eseri olarak değerlendirir.
İşlem Yapılıyor
X