Yunan Mitolojisi (Bölüm 3)

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Sniper®
    Senior Member
    • 22-06-2005
    • 12987

    Yunan Mitolojisi (Bölüm 3)

    Demeter

    Tanrıça Demeter, 12 Olympos tanrısı arasında yer alan ve Zeus ile kurulmuş olan üçüncü nesil yönetimin dağılımı sırasında işlev ve kimlik kazanmış bir tanrıçadır; ancak tanrıçanın isminin kökeninin neolitik dönemlere kadar gittiği, tanrıçanın isminin De ya da Da adlı bir tanrıça ile ya da etimolojik kökenle ilgili olduğu ileri sürülmektedir. Bu nedenle Yunanistan’da ele geçirilmiş olan neolitik dönem ana tanrıça figürinlerinin Demeter’in kökenini oluşturduğu tartışma konusudur. Demeter mitoslarda sarı örgülü saçlarla tanınmasına karşın böyle bir betim elimizde yoktur. Tanrıçanın en erken ve en çok tapım gören kültlerinden biri Demetroioi kültüdür. Bunun anlamı ‘Demeter’e ait olanlar’ ya da ‘Demeterinkiler’dir. Bu kimlik adı altında tanrıça tanrı Hermes ile birlikte ölülere yardımcı olan tanrıça kimliğindedir. Yine bu kimliğe bağlı olarak Demeter kutsal alanlarında kernoslar ele geçmiştir. Mezarlarda ele geçen kernoslar, tanrıçanın kendilerine verdiği tahıllarla ölülerin beslenmesini sağlamaktadır. Kernos formlarında bazen fallus formu dikkati çeker. Fallus her zaman için devinimin ve ölümsüzlüğün simgesidir.
    Demeter Tesmophoros kültü özellikle Yunanistan ve adalarda daha sonra Güney İtalya’da, 5. yüzyıldan sonra da Anadolu’da bazı yerlerde tapım gören bir külttür. Kültün kökeni 2. binlerin ortalarına değin gitmektedir. Mykenai’da bulunmuş olan bir fildişi iki grup yardımıyla bu kültün kökeni hakkında bazı bilgiler elde edilmiştir. Ayrıca Aigina adasında 2. binlere kadar giden bir üçlü grup söz konusudur. Bu üçlü grupta annenin adı Damia, kızın adı ise Auxeria’dır. Erkek çocuğun adı ise bilinmemektedir. Bunlardan yola çıkarak sadece kadınlara özgü bayramlardan biri olan thesmophoroi bayramlarının kökenlerinin Yunanistan’daki bu fildişi grup ve adalardaki grupla ilişkili olduğu bugün kesinlik kazanmıştır. Thesmophoroi bayramları ekim ayında 3 gün kutlanan tahıl ürünlerinin bereket ve bolluk bayramıdır. Bu bayramlar erkeklere, kısır kadınlara ve genç kızlara yasaktır. Bayramdan 3 ay önce (temmuzda) doğurgan kadınlar bir seremoniyle ellerine domuz yavruları alıp en yakın kutsal mağaraya gidip bu yavruları bırakıyorlar ve mağaranın ağzını kapatıyorlar. Bu doğurgan kadınlar bayramdan bir hafta önce eşleriyle olan cinsel ilişkilerini keserek vücutlarını arındırıyorlardı. Bayramın birinci gününde bir tören eşliğinde içinde gübre olan sepetlerle mağaraya gidiyorlar, domuz yavrularından kalanları bu gübreyle karıştırıp dönerken geçtikleri tarlalara bolluk ve bereket getirmesi dileğiyle serpiyorlardı.
    Domuz genellikle tanrı kültlerinde az kullanılan hayvanlardan biridir. Böylece bayramın birinci günü başlar. Aşırıya kaçmadan eğlenmek, yemek-içmek, serbesttir. 3. günün sabahı bu kadınlar belden aşağıları çıplak bir şekilde toprağın üstüne oturup akşam güneş batana kadar topraktan dölleneceklerine inanıp orada oturup ilahiler söylerlerdi. Güneş batarken diz üstü çöküp -tıpkı fildişi ana kız grubundaki gibi- ellerini açarak tanrıçaya şükranlarını sunarlardı.
    3. gün kutsal doğum günü olarak adlandırılıp bugünde tanrıçanın Iason’dan olan oğlu Plutos’un doğduğu gün olarak kabul edilir. Plutos karşımıza hep bebek olarak çıkacaktır ve bolluk ve bereketin sembolü olan bir erkek çocuktur. Tanrıçanın fildişi grubundaki annenin kızı koruma olgusunu gösteren omzundan sarma pozisyonu Parthenon tapınağında da karşımıza çıkacaktır. Orada da tanrıça kızını yine aynı şekilde korumaktadır. Tanrıça Demeter’in toplumda tanımlanan kimliği analıktır. Demeter kızı Kore’yi kaybederek toplumdaki tek evladını kaybetmiş aynı durumda olan anneleri simgelemektedir. Evladını kaybetme mitosunun devamı olarak tanrıçanın Triptelemos mitosu gündeme gelmektedir. Bu mitos tanrıçanın tüm işlevlerinden sıyrılıp basit bir kadın gibi göründüğü dönem olup yani doğanın öldüğü kış mevsimidir.
    Tanrıça Triptelemos’a tahıl ürünlerinin ekilip biçilmesini öğreterek ona ismiyle ölümsüzlük kazandırmıştır. Tanrıçanın bu kültünde üçlü başak çok önemlidir. Sarı renkli olup hasat mevsimini simgeler. İnanışa göre her hasat mevsiminde hasadı başlatan Triptelemos’tur. Kanatlı veya kanatsız dört ispitli arabasıyla yeryüzüne iner. Bazen de bu işi tanrıça kızı Persephone ile beraber yapar. Bu inanışı doğrulayan Demeter kutsal alanlarında ele geçmiş olan ana-kızı araba üzerinde otururken gösteren pişmiş toprak figürinler vardır. Demeter sunaklarında bu tahıl ürünleri olan başaklar yapılıyordu. Ayrıca tanrıçaya bu ürünlerden de şükran sunusu olarak veriliyor, bunlar, tapınağın hazinesine yani rahibe gidiyordu.
    Tanrıçanın Triptelemos’ tan ikinci bir isteği ise kendi adına Eleusis’te bir tapınak kurmasıdır. Telesterion olarak kurulan bu tapınak alışılmış bir tapınak değildir. Mimari olarak kare planlı, bir tarafında oturma sıralı, önden ve yanlardan ikişer girişi olan, ön tarafı sütunlu, içinde ise çok sayıda sütun bulunan bir yapıdır. Tapınaklara insanların girmesi yasaktır. Oysa telesterion eleusis mysterlerinin girebildikleri, oturdukları ve törenin belli bir bölümüne kadar izleyebildikleri bilinir. Özellikle de tanrıçanın insanların sofrasını paylaşan tanrıça imajından ötürü burada yemek yedikleri yerdir. Bu yemek töreni sırasında tanrıçanın hazır bulunduğuna inanılırdı. Tanrıça Demeter’in en büyük özelliği Olympos’un tanrılar sofrasını değil insanların sofrasını paylaşan insancıl kimliğidir. Bu nedenle insanlar tarafından çok sevilir. Törenin geç saatlerinde mysterlerden belirli düzeye yaklaşmış olanlar burada kalıp gizemli törenlere başlıyorlardı. Bunlar hakkında net bilgiler olmamasına karşın en gizemli yönü aristokrat bir erkek çocuğun buranın kurucusu Triptelemos gibi ateşe tutularak öldürüldüğü, ateş yoluyla ölümsüz kılındığı olgusudur. Bir insan kurbanı söz kurbanı. Demeter, tek çocuğunu kaybeden annelerin tanrılar arasındaki sembolüdür.


    Poseidon

    Poseidon’un kökeni araştırıldığında tunç çağda Girit’e kadar gittiği görülür. Tanrı ile ilgili en eski mitosa göre Poseidon çok ünlü beyaz bir damızlık boğaya sahiptir. Zeus’un aşklarından olan Europa’nın Zeus’tan olan oğlu Minos, dışında Girit kralından da üç oğlu vardır. Anne Minosa gerçeği anlatır. Babanın ölümünün ardından kral olmak isteyen Minos’a tanrısal gücünü göstermesini isterler. Baba Zeus’u bulamayan Minos, amca Poseidon’dan yardım ister. İsteği bu beyaz boğanın bir süre için kendisine verilmesidir. Ancak boğayı iade etmeyen kral Poseidon’un hışmına uğrar ve karısı Pasiphae’ yi, Aphrodite’in yardımıyla boğaya aşık eder. Bu toplumdaki zoofilinin bir göstergesidir. Bu birliktelikten boğa başlı, insan vücutlu, asil insan etiyle beslenen Minotauros doğar. Minos prensinin olimpiyatlarda en başarılı yarışmacı oluşunun ardından öldürülmesi üzerine Atina Minos tarafından kuşatılır. Kuşatmadan vazgeçmenin şartı 9 ya da 7’şer genç kız ve erkeğin –aristokrat olmaları gerekir- boğaya sunulmasıdır (ah şu zavallı aristokrat çocuklar). Anlaşmanın şartları yerine getirilmeye başlanır. Ancak Atina kralının oğlu Theseus diğer asillerin götürülüp kendisinin kayrılmasından dolayı utanç duyarak boğayla mücadeleye karar verir. Hareket etmeden önce Delphoi Apollonuna başvurarak geleceğini öğrenmek ister. Verilen yanıt Aphrodite’in yardımını istemesi ve dönüşünde ona bir tapınak kurması şeklinde kehanetinin yanıtını alır. Gerçekten de Aphrodite kralın kızı prenses Ariadne’yi Theseus’a aşık ederek ona yardım etmesini sağlar. Ariadne labirentin planını çalarak Theseus’a verir. Ayrıca da ip yardımıyla da Theseus’un yolunu kaybetmesini önler. Sonuçta boğayı öldüren Theseus Atinalı gençleri de kurtarmış olur. Ülkesine dönüş yolculuğunda Ariadne’yi adada terk eder. Ariadne genel yapı itibariyle aşk nedeniyle vatanına ihanet edebilecek kadın kimliğini sergiler ve ilk gördüğü yabancıya sonsuz derecede güven duyabilen naif bir kadın (genç kız) tipindedir. Theseus ise Atina’dan çıkarken onurlu ve yürekli bir kimlik sergilemesine karşın Ariadne ile ilişkisinde masum ve ona sonuna kadar inanmış bir genç kızı, yabancı bir ülkede terk edecek kadar da negatif bir kimlik sergilemektedir.
    Batı Anadolu ve adalar Poseidon’un genellikle tapınaklarının yoğun olduğu yerlerdir. Sahil şeridi, özellikle burunlar denize hakim olma açısından tanrının deniz tanrılığı olma işlevine en uygun yerler olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda Batı Anadolu’da Panionion (güney İonia) denilen yerde bir Poseidon helikonios kültü vardır. Bu kült Yunanistan’dan Batı Anadolu’ya göç etmiş ve 12 İon kentini kuran İonlar tarafından kurulmuştur. Bu kült ilk kez etnik kimlik belirleyen bir kült olup azınlık psikolojisiyle yeni gelinen bir ülkede etnik kimliği koruma ve dayanışma içinde olabilmek için dinsel bir çatı altında birleşmeyi sağlayan tek külttür. Bu kültün her yıl Panionion’da kutlanan bayramlarına 12 İon kenti dışında hiçbir İon kenti katılamıyordu. Bu 12 İon kentinde yaşayan ancak kökenleri İon olmayanlara da katılmak yasaktı. Tanrıya yapılan bayramların önceden izin alınarak zaman-zaman Klaros’ta da kutlanıldığı biliniyor.
    Burada tanrıya adanmış olan bir tapınağın yanı sıra anıtsal dokuz basamaklı bir sunaktan antik yazarlar söz eder. Yine bu antik yazarlara göre bu kültte 9 rakamı çok önemlidir. Bu nedenle basamak sayısı dokuz olup tanrıya 9 adet kurban sunuluyordu. Ancak dokuz rakamının önemi ve kökeni bilinmemektedir. Size ek bir bilgi: Dokuz rakamı esasında Türkler için çok önemliydi; kutsal bir anlamı olmalıydı ve bu, günümüze kadar gelmiş hatta ata sözlerimizin içine kadar girmiştir. Her ne kadar Yunanlılar’ın Türk olduğuna inanmasam da Kıta Yunanistan’daki bazı bölgelere yerleşenlerin Türk olduğu, birtakım araştırmacılar tarafından ileri sürülmektedir. Gerçekten öyleyse, bu şekilde 9 basamaklı tapınağın sırrı aydınlığa kavuşturulabilir.
    Tanrı Poseidon deniz altındaki sarayından tıpkı Hades gibi çok az yeryüzüne çıkar. Karısı Amphitrite ile evliliğinden doğan çocuklar düşsel yaratıklardır. Bunun nedeni tanrılar dünyası yaratılırken insanoğlu, tanrının işlevlerini tanrıyı yaşatacağı doğa ile de bütünleştirmiştir. Aslında insan çok iyi bir doğa gözlemcisidir. Poseidon’un çocuklarının düşsel yaratıklar olmasının nedeni deniz canlılarının insana benzer kimlikte olmamalarındandır; ancak anne ve babanın bir insan görünümünde oluşları bunlara da yarı insan yarı hayvan diyebileceğimiz düşsel görünümler verilmesine neden olmuştur.
    Tanrılar savaşı sırasında kykloplar, Poseidon’a üç dişli asayı (yabayı) vermişlerdir. Trident denilen bu asa tanrının her an taşıdığı bir simgedir. Yine simgelerinden bir tanesi denizler hakimi olduğunu gösteren balıktır. Ancak balıklı olan betimleri çok az karşımıza çıkmıştır.
    Tanrılar genellikle evlenirken tanrılar toplantısı diyebileceğimiz sysmposionlarda bir araya gelirler. Ambrosia ve nektar içerler. Bu içkiler ancak tanrıların özel içkisidir; tanrılar ölümsüzleştirmek istedikleri kişilere de bundan içirirler (Ganymedes’te olduğu gibi).



    Athena
    Tanrıça Athena’nın kökeni 2. bin yıla kadar uzanmaktadır. Linear B yazıtlarında Atana ya da Atano adı altında geçen bir savaş tanrıçası vardır. Ancak Atana Yunanistan’a Myken döneminde yaklaşık M.Ö. 1500 döneminde gelmiş bir tanrıçadır. Girit’te adı bilinmemesine rağmen barışın tanrıçası olan ve ‘8’ şeklindeki kalkanı ile simgelenen bir tanrıça vardır. Tanrıçanın kalkan simgesi sadece koruma amaçlı olarak özellikle kapıların iki tarafına konuyordu. Akhalar tarafından Yunanistan’a getirildiği düşünülen bu tanrıça kimlik değişimine uğrayarak savaş tanrıçası kimliğini almıştır ve Girit’tekinden farklı olarak başına bir miğfer ve eline de bir mızrak verilmiştir. Aynı şekilde Yunanistan’a Fenikelilerce getirilmiş olan tanrıça Astarte’nin (İştar) savaş tanrıçası kimliği Girit’ten gelen bu tanrıçayla birleşerek birinci bin yıldaki Hellen Pantheonunun Athena’sına dönüşmüştür.
    Hellen pantheonunda tanrıçanın doğumu bir mitos ve kehanete dayanır. Zeus’un ilk evlendiği kadın olarak gösterilen Metis, zeka ve bilgeliğin tanrıçasıdır. Kehanete göre Metis’ten doğacak bir erkek çocuk Zeus’un yönetimini elinden alacaktır. Bu nedenle Zeus hamile Metis’i yutar. Metis Zeus’un kardeşlerini kurtarma mitosunda, tanrıya o ünlü içkiyi hazırlayan kişidir. Zeus tanrıçayı yuttuktan sonra zamanı gelince başında ağrılar hissetmeye başlar ve başından Athena’yı doğurabilmesi için Hephaistos elindeki çiftli balta labrys ile Zeus’un başını yarar ve tüm silahlarını kuşanmış olarak Athena bebek doğar. Bunun en eski örneği, 7. yüzyıldan kabartmalı bir pithosta yer alır. Gerçekte bu mitos erkek egemen toplumda erkeğin zeka ve bilgelik açısından kadından daha üstün olduğunun ve kendi başından çıkan doğan çocuğuna bu özelliğini geçirdiğinin bir öyküsüdür. Ancak her şeye karşın burada, kadının erkekten daha zeki ve bilge olması tüm engellemelere rağmen ortaya çıkmaktadır. Antik dönemde doğum, Yunanistan ve Anadolu’da doğum sandalyelerinde yaptırılıyordu. Zeus’un Athena’yı doğurma betimlerinin hepsi de tanrı bir koltukta oturur durumdadır yani geleneksel doğum sandalyesinde doğum yapmaktadır.
    Athena’nın işlevlerinden biri Athena Ergane kimliği altında dokuma sanatlarının koruyucu tanrıçasıdır. Tanrıçanın dokuma ile ilişkili mitosu Lydialı Arakhne mitosuna dayanır. Mitosa göre dokuma ustası genç kız tanrıça ile rekabete girişir. Yapılan yarışmayı 12 Olympos tanrısının aşk serüvenlerini dokuyan Arakhne kazanır. Bunu kabullenemeyen tanrıça kızı öldürür ama daha sonra dayanamayıp onu örümceğe çevirerek ölünceye kadar onu ağ dokuma ile cezalandırır. Dokuma tezgahını da parçalar. Ergane kimliği altında her türlü dokumanın koruyucu tanrıçası olan Athena bu kimliğin simgesi olarak elinde iğ ya da öreke adı verilen iplik eğirme aletini taşır.
    Tanrıça athena’nın başında istisnalar dışında sürekli taşıdığı miğfer Korinth miğferidir. Neden Attika miğferi taşımadığı ne bir mitosta ne de bir antik yazarca belirtilir. Athena’nın erken dönemlerde savaşa katıldığı düşünülmüyordu. Zira Arkaik dönemin sonlarına doğru bu işlevini gösteren epitheti almıştır. Athena promakhos (ön safta savaşan Athena) olarak orduların önünde giden, orduları koruyan tanrıça kimliğindedir.
    Tanrıça Athena’nın köken olarak Athena parthenostan gelen ilk kez Atina’da kutlanmaya başlanan panathenaia bayramları vardır. Tanrıça Athena parthenos epitheti altında bakireliği simgeler. Bu bayramların en büyük özelliği: Bayramdan bir yıl önce bakire genç kızlar tanrıçaya kendi elleriyle yaptıkları dokumaları hazırlarlar ve beş yılda bir kutlanan penteterik bayramlarda en önde bu genç kızlar müzik eşliğinde dokumaları götürürler. Bu bayramların bir diğer özelliğiyse atletizm yarışmalarının yapılmasıdır. Bu yarışmalarda atletlere panathenaia amphoraları hediye edilirdi. Bu amphoraların en büyük özelliği ilk üretildikleri dönemden son üretim tarihlerine kadar siyah figür tekniğinde yapılmış olmalarıdır ve üzerlerinde tanrıça Athena’nın betiminin yer almasıdır. İçine ise kutsal zeytinyağı konurdu. Bu kutsal zeytinyağı tanrıçanın zeytinliğinden elde edilen zeytinlerden üretiliyordu. Genel kural yarışmacının bunu kenti adına tanrıçaya sunmasıdır. İçindeki zeytinyağının bazen rahipler tarafından satışa çıkarıldığı bilinmektedir.
    Tanrıça Athena’nın babası Zeus’un gözünde ayrıcalıklı bir yeri vardır. Bu ayrıcalık tanrının en korkutucu gücü olan yıldırımı kızına vermesinden anlaşılmaktadır. Özellikle Athena’nın koruduğu kendisinin de yandaş olduğu savaşlar sırasında korunan kesimin yanında yer alan Athena’ya vermektedir.
    Bayramların genelinde değişmez ortak noktalar karşımıza çıkar. Bunlardan biri bayram hangi tanrı ya da tanrılar adına yapılıyorsa onlar bayramı başlatan ve sonuna değin kalan tanrılardır. Bir diğeri her bayramda bir kurban sunusu vardır. Genellikle büyük bayramlarda büyük baş hayvanlar çok sayıda sunulur. Yıllık bayramlarda ise genellikle bir büyük baş ve onun arkasından koyun, keçi ya da marya sunulurdu. Diğer bir olgu sunulan hayvanların en güzel bölümlerinin sadece tanrılara ait olmasıdır. Bunlar sunağın etrafında toplanır; yakılabilenler yakılır, yakılamayanlar rahipler tarafından uygun görüldükleri şekilde kullanılırdı. Diğer bir ortak nokta derilerin şartsız olarak rahiplerin olmasıdır. Kalan bölümler ise eğer bir yasaklama yoksa orada bulunan halk tarafından kutsal alanda yeniyordu.
    Sunu olarak tanrılara sıklıkla kurabiye ve çörek hediye edildiği bilinmektedir. Özellikle kurban sunusu yapamayacak fakir halk tanrılara dileklerinin rüşvetini, kesilmesi gereken kurban hayvanlarının modellerinde kurabiyeler yaparak ve içine de bal koyarak sunuyorlardı.
    Bütün bayramların ortak noktası müziktir. En eski ve en çok kullanılan müzik aleti aulos’tur. Ayrıca din adamları (eril-dişil) olmazsa hiçbir şekilde bayram yapılamaz. Diğer bir ortak nokta tüm bayramların bir bayram öncesi yani bir arife günü vardır. Genellikle de bayramlar üç gün sürmektedir. Tüm bayramlardaki süreçler o bayramlara katılan inançların barış ve kardeşlik günü olmasıdır.
    Tanrıça Athena’nın zaman zaman başında stephone adı verilen yüksek bir taç taşıdığı görülür. Mitoslarında sarışın, gök gözlü olarak tanımlanır. Athena yine babasının kendisine vermiş olduğu aipis’i?, aigis’i?, medusa’nın başını ilave ederek bir simge olarak kullanmıştır. Tanrıçanın Erikthonios mitosu geçmişten bugüne toplumda değişmeyen olguların göstergesidir. Hephaistos’un cinsel tacizine uğrayarak en direk yoldan Erikhtonios bebeğine hamile kalan Athena’nın bunu Gaia’ya vermesi ve sonuçta çocuğun topraktan alt tarafı yılan şeklinde doğuşu ölümsüzlük simgesini gündeme getirmektedir. Annenin doğan bebeği Atina’nın efsanevi kralı Kekrops’a verişi ise toplumlardaki meşru olmayan çocukların terk ediliş öykülerinden biridir.
    Khitonion sözcüğü yer altı yani ölüler dünyasıyla ilişkili olan tanrı ve tanrıçalara verilen epitettir. Khitonion aynı zamanda devinimi de gösterir. Bu bağlamda incelendiğinde insan birey olarak ölümlü, insanoğlu olarak devinim içinde khitonion özelliğe sahiptir. Yılan hemen her inançta ölüler dünyasıyla ilişkilidir; sürekli deri değiştirdiği için de ölümsüzlüğün simgesidir.
    Erikthonios, Atina kentinin manevi çocuğu ve kralı olarak, kentinde ölümsüzlüğü temsil eder. Tanrıçanın bir diğer simgesi baykuştur. Baykuş ise uğuru simgeler. Bugün Avrupa’da da aynı inançla baykuş yeni evlilere uğur ve şans getirmesi amacıyla hediye edilen bir maskottur. Bütün bunlara zıt olarak Ortaçağda baykuş, Avrupalılar için sevilmeyen hayvanlardan biriydi.




    Apollon

    Leto ve Zeus’un oğludur. Deloslu olabilir ama Yunanistanlı değil. Tanrı Apollon işlevsel açıdan birçok kimliğe sahip bir tanrıdır. En büyük kimliklerinden biri müzik tanrısı oluşudur. Müzik tanrısı olarak kullandığı enstrümanlar telli sazlar grubuna giren lyra, barbiton ve khitaradır. Lyranın bulucusu gerçekte Hermes’dir. Hermes’ten bu aleti alıp çalmayı öğreninceye kadar müzikle ilişkisi yoktur ve hiçbir müzik aleti de kullanmamaktadır. Lyra ile başlayan müziğin tanrısı kimliği kendi buluşu olan kitharada profesyonellik kazanır. Gerçekte kitharanın kökeni Mezopotamya’dır. Ur mezarlarında kitharalar ele geçirilmiştir. Kithara telli sazlar içinde en karmaşık olanıdır ve sadece erkek seslerine uyumlu olduğundan sürekli olarak profesyonel müzikle uğraşan ve yarışmalara katılan erkeklerin müzik aleti olarak karsımıza çıkar. Ender olarak da özellikle M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren kadınların da nadiren ellerinde görülür. Tanrının bu kimliğinde birlikte olduğu müziğin esin perileri diyebileceğimiz Musalar vardır. Ancak musalar sadece lyra kullanan tanrıçalardır ve profesyonel yarışmalarda yer almazlar. Apollon yakın doğu, özellikle Mezopotamya kültürlerinden çok etkilenmiş bir tanrıdır. Kış aylarını geçirdiği “Hyperboreoi” mutluluklar ülkesi gerçekte Mezopotamya inancındaki Adon bahçelerinin bir benzeridir. Bu ülkede sürekli ılıman iklimin var olduğu ve güzel kokulu çiçeklerin bulunduğu cennet kavramı vardır. İlginç olan tanrı buraya her yıl yalnız gider. Annesi Leto ve kardeşi Artemis sadece onu uğurlama ve karşılama döneminde betimlenir. Yine ilginç bir nokta ne bu ülkenin ne de bu ülkede bir süreç geçiren Apollon’un hiçbir betiminin olmayışıdır.
    Tanrı Apollon’un en çok tanınan kimliği kahin (bilici) tanrı oluşudur. En eski ve Yunanistan’da en çok tanınan yer Delphoi olarak karşımıza çıkar. Anadolu’da ise birçok merkez olmasına karşın İonia bölgesindeki iki merkez dünyaca ünlü bilicilik merkezleridir. Bunlardan biri Didyma’dır ve orada Didyma Apollon Didymaion ya da Apollon Didymaos olarak tapım görür. Tanrı Klaros’ta ise Apollon Klarios’tur. Biliciliğin vazgeçilmez elemanları su (kaynak suyu) ya da doğal gazlardır. Bunların olmadığı yerlerde kehanet merkezi kurulamaz. Yunanistan’daki Delphoi’de gaz, Didyma ve Klaros’da ise su kaynakları bulunmaktadır. Delphoi’de gaz çıkan yer dünyanın merkezi (göbeği) olarak kabul edilirdi. Bu kavram da Mezopotamya kökenlidir. Babil tanrısı olan tanrı Şamaş’ın (Schamasch) tapınağının bulunduğu yer de dünyanın merkezi olarak kabul ediliyordu.
    Aslanın yanında Sphinx de tanrının simgeleri arasında yer alır. Sphinx Mısır’da ölülerin, mezarlıkların tanrısıdır. Erken dönemde aynı inancın Apollon’da da olduğunu görüyoruz. Apollon ölümün ve ölümsüzlüğün tanrısıdır.
    Bilicilik, tanrı Apollon’un şehir kuruluşlarında veya kent kuruluşlarında danışman ya da karar organı olmasından kaynaklanan bir özellikle de insanları bu bilici tanrıya zorunlu olarak danışma durumunda bırakmıştır. Tanrı ile iletişim kuran kişi bilicilik merkezine göre ya kahin ya kahine olmuştur. Ancak kuruluşundan itibaren sadece kahinliğin geçerli olduğu Anadolu’daki iki büyük merkez Didyma ve Klaros’tur. Tanrı ile iletişim kurmada su ya da gaz kullanan biliciler, tanrılara yönelttikleri soruları (hexametron) altılı vezinler halinde rahiplere ya da yazıcı katiplere iletirler. Tanrıya yapılan başvurular ya kent ya da ülke bazında ya da bireysel bazdaki sorunlar ile ilişkilidir. Bilicilik genellikle akşam saatlerinde meşale ışığında yapılır. Yanıtlar çoğu kez karmaşıktır. Kent bazındaki danışmalarda maddi olarak büyük sunular getirilmesi gerekiyordu. Tanrının bilici kimliğinin dışında Mezopotamya’dan alınmış ve Didyma tapınağında karşımıza çıkan Epiphani –tanrının kendisini kapıdan insanlara göstermesi- kapıların tanrısı Şamaş’a aittir. Tanrı Babil ve Hitit yazıtlarında geçen Apollunai adlı tanrıyla aynı kişi olduğu ileri sürülmektedir. Bütün bu olgular en azından erken dönemlerde tanrının Mezopotamya ya da Mısır inançlarından çok etkilendiğinin göstergesi olmaktadır.
    Klaros bilicilik merkezindeki tapınağın planı tek örnektir; zira adyton, pronaos ile naosun birleştiği yerde üç basamakla inilen ve naosun altında iki odadan oluşan bir mekandır. Oysa adyton gerçek planda cellanın gerisinde yer alan ve celladan geçilerek ulaşılan gerideki odadır. Adytonda tanrı ya da tanrıçanın heykeli vardır. Opisthodomos ile arasındaki fark opisthodomosa celladan geçişin olmamasıdır. Giriş arkadan dolaşılarak opisthodomos kapısındandır. Burada kült heykeli bulunmaz. Genellikle depo işlevindedir. Sunular buradadır.
    Ek bilgi olması açısından antik dünyanın müzik aletlerine de yer vermek istedim:


    Artemis
    Ephesos’taki Ortygia tepesinde doğduğu varsayılan Artemis en eski tapıma sahip tanrıçalardan biridir. İnsanoğlunun açlık dönemlerine gittiği varsayılmaktadır. Kökeni konusunda bir çok tartışma vardır. Ancak farklı kimliklerinin farklı yerlerdeki kökenini oluşturduğunu ileri sürmek daha akla yatkındır. Örneğin, av hayvanlarının koruyucusu kimliğindeki Artemis, Yakın Doğu kökenlidir. Ebelik, bebek bakıcılığı gibi kimlikleri ise Yunanistan ağırlıklıdır; ancak ana tanrıçalık kimliği Anadoluludur.
    Tanrıça Artemis tanrıçaların en genci, en güzelidir ve bakiredir. Güzelliğinden emin olduğu için de güzellik yarışmasına katılmamıştır. Tüm betimlerinde güzel ve genellikle takılarıyla betimlenir. Kardeşinden gelen bir yaptırım olarak özellikle bayramlarda kardeşi Apollon gibi başına defne çelengi takar. Tanrılara kurban sunusunda, kurban edilecek olan hayvanın kendi isteğiyle sunağa gitmesi geleneği vardır. Aynı inanç ve geleneğin, Artemis kültünde de olduğu biliniyor. Bununla beraber Erken dönemlerde Artemis’e insan kurbanı yapıldığı Iphigeneia mithosuyla bilinmektedir. Bu geleneğin birinci bin yıl başlarında da devam ettiği düşünülüyor. Anadolu’da var olan kültleri içinde böylesine bir geleneğin varlığı bilinmemesine karşın olabileceği de düşünülmektedir.
    Tanrıça Artemis’in hayvanları koruyucu kimliği altında Artemis Potniatheron olarak tapınım görür. Yakın Doğu kültürlerinden Hellen pantheonuna geçmiş bir kimliktir. Bu koruyucu kimlik altında tüm hayvanların koruyucusudur. Bu nedenle meclis toplantılarının da koruyucu tanrıçasıdır. Araştırmacılar, toplantıların sonunda yenen yemeklerden dolayı, hayvanların koruyucu tanrıçası vasfıyla orada bulunduğunu ileri sürmektedir. Anadolu’da Miletos kentinde bulunmuş olan birçok yazıtta tanrıçanın bu işleviyle toplantılara katıldığı betimlenir.
    Tanrıça Artemis’in kutsal ağacı olarak, annesinin doğum yaptığı sırada kuvvet aldığı palmiye ağacının Apollon gibi Artemis’in de kutsal ağacı olduğu kabul edilir. Tanrıça Artemis’in annesinin doğumuna yardımcı olan ebelik işlevi, kültüne de yansımıştır. Tanrıça hamilelerin, yeni doğum yapmış annelerin, yeni doğan bebeklerin koruyucu tanrıçasıdır. Doğum sırasında ölen kadınların sancısız ve mutlu bir ölümle tanrıçanın katına ve mutluluklar ülkesine gittiğine inanılıyordu. Ölmüş ya da ölmemiş olsun doğum sırasındaki tüm giysiler tanrıçaya sunuluyordu. Tanrıçanın kardeşine ilk süt veren kişi oluşundan ötürü süt anne kimliğine sahiptir. Nutriks kadınlara özgü bir meslektir. Özellikle Atinalı zengin aileler, Lakonia bölgesinden özellikle de Sparta’dan süt anne getirtiyorlardı. İki ya da üç yıllık bir anlaşmayla bu kadınlar, bu süreç içinde cinsel ilişkiyi kesme, iyi bir beslenme ve jimnastik gibi katı kurallara uymak zorundaydılar. Buna uymayanların faizle ceza ödeme yükümlülüğü vardı.
    Artemis’in Yunan kökenli olan Artemis Bramronia kültü (adından tam olarak emin değilim), ergenliğe geçişteki kız çocuklarının koruyucu tanrıçası kültüdür. Bu nedenle de ergenliğe erişen her genç kız, ilk âdet bezini ergenlik simgesi olarak tanrıçaya sunuyordu. Zengin aileler bu sırada tapınakta kurban sunuyorlar, gece ise bir şölen yaparak herkese ilan ediyorlardı. Ergenliğin kutsandığı ve kızların onurlandırıldığı tek kült budur. Ayrıca kızlar hediyeyle de onurlandırılıyorlardı. Bununla ilişkili olan kutsal alanlarda küçük kız çocuklarını betimleyen pişmiş toprak heykelcikler bulunmuştur. Bunlarda bu kız çocukları tarafından tanrıçaya yapılmış olan sunulardır. Bu kültle ilişkili olarak yüksek ayaklı bir tür kadeh diyebileceğimiz kült kapları vardır. Bu kapların en büyük özelliği, üzerinde silüet teknikte yapılmış olan dans eden kız çocuklarının, ender olarak da erkek çocukların yer almasıdır. Bir çok araştırmacıya göre bu kap bir tür tütsü kabıdır.
    Artemis’in bir diğer kimliği ise avcı Artemis kimliğidir. Avcılık döneminden gelen en eski tapınımdır. Artemis’in bu kültünde ava çıkmadan önce yıkanmak çok önemlidir. Çünkü avcılık çok kutsal bir iştir. Bu nedenle tanrıçanın da av öncesi yıkandığına, temiz av giysilerini giyindikten sonra ava çıktığına inanılıyordu. Artemis’e bağlı bir çok kutsal alanda tanrıçanın heykellerinin arka kısmında su koymaya yarayan bir tür kurnalar vardır. Tanrıçanın burada yıkanıp ondan sonra ava çıktığına inanılıyordu.



    Aphrodite

    Zeus + Dione = Aphrodite

    İştar=Astarte = Aphrodite=Venus Di-wi-ja = Dione

    Aphrodite’in annesi olan Dione’nin kökeninin 2. bin yıla kadar gittiği linear B yazıtlarında adı geçen Diwija adlı tanrıçanın Dione olduğu ileri sürülür. Hellen pantheonunda Aphrodite’in doğuş mitosu iki ayrı versiyonla anlatılır. En eski olan mitosa göre tanrıça, Uranos’un denize akan spermlerinden Kıbrıs’ta doğmuştur. Ya deniz köpüklerinin içinden ya da istiridyeden çıkmıştır. Kıbrıslı Aphrodite’nin kökeni Fenike’nin baş tanrıçası (aşk tanrıçalığı en önemli işlevi) Astarte, İştar olarak adlandırılan tanrıçadan gelmektedir. 2. bin yıl sonları, 1. bin yıl başlarında Fenike’den Kıbrıs’a büyük göç olmuştur. İşte bu göçlerle Astarte kültü Kıbrıs’a gelmiş; ancak tanrıçanın adı Aphrodites olmuştur. Daha sonra bu Aphrodite adı altında Hellen dünyasına geçmiştir.
    Daha geç olan ikinci mitosa göre Zeus ile Dione’nin kızıdır. Dione’nin kızı olarak Parthenon tapınağında beraber görülürler. Tanrıçanın yanından ayrılmayan özelikle flüt ve harp eşliğinde dans eden üç genç kız vardır. Bunlara Kheridler adı verilir. Aphrodite ilk güzellik yarışmasının kraliçesidir. Ancak bu yarışmaya başından beri hile ve rüşvet egemen olmuştur. Bu yarışmanın rüşveti sonuçta kıtalar arası bir savaşın başlamasına ve ünlü Troia savaşlarına neden olmuştur.
    Bu güzellik yarışmasında Aphrodite’in rakipleri olan Hera, Asya krallığını rüşvet olarak sunmuştu; Athena ise zekayı öneriyordu. Yarışmayı kaybeden bu iki tanrıçanın Troia savaşları süresince hep Akhalar’ın (Yunanistan) yanında yer aldıkları görülür. Oysa Aphrodite, Apollon ve Artemis, Asya halklarının yani Troialılar’ın yanındadır. Zeus bu savaşta ikili oynar.
    Güzellik kraliçesi olan Aphrodite kadın güzelliğinin bir simgesidir. Ancak bu güzel kadın babanın emriyle Hephaistos ile evlendirilir. Emekçinin tanrısı olan Zanaatkar Hephaistos, çirkin, bedensel engelli bir erkektir. İkisinin evliliği erkek egemen toplumda babanın hakimiyetini ve damat seçimini vurgulayan en iyi örnektir. Kızın reddetmek hakkı yoktur. Ayrıca ikisinin evliliği, çirkin ve güzelin birlikteliğini, özürlü olsalar bile erkeklerin en güzel kadınlarla evlenebileceklerini vurgular.
    Aphrodite’in iki kültü bir dialektik içerir. Aphrodite Urania kültü, Uranos mitosuyla birleştirilmesine karşın gerçekte kökeni yakın doğudur. Bu her şeyden önce bir evlilik kültüdür. Rahibeler kapalıdır ve günde üç kez tanrıça adına tütsü yakar. Tütsü kabı thymiateriondur. Bu evlenecek gelin adaylarının da tütsü kabıdır. Bu külte bağlı gelin adayı evlenmeden bir gün önce tüm yatak takımlarını tütsülemek zorundadır. Bu kültün en büyük özelliklerinden biri Aphrodite’in nişanlı genç kızlara mutlu bir nişanlılık, sadık bir eş olmaları durumunda da uzun süreli mutlu bir evlilik vaat etmesiydi.
    Tanrıçanın buna karşıt olan Aphrodite pandemos kültüne gelince bu fahişelerin kültüdür. Theseus pandemos kültünün kurucusudur. Minotauros boğasını öldürmek için yola çıkmadan önce Delphoi apollonuna başvurup geleceğini öğrenmek ister. Tanrının yanıtı “tanrıça Aphrodite’i yanına al” olur. Yani aşkı yanına alacaktır. Theseus başarıyla Ariadne’nin aşkını kazanır. Boğayı öldürüp Atina’ya döndükten sonra da Aphrodite Pandemos tapınağını kurar. Bu kültün sunu hayvanı keçidir. Tanrıça birçok betimde bu hayvanı taşır durumda karşımıza çıkar. Aphrodite’in bu kültteki kimliği herkesin Aphrodite’sidir. Bu nedenle herkesin, kadınların, özellikle de fahişelerin tapım gördüğü bir tanrıçadır. Urania kültündeki Aphrodite göklerin tanrıçası kimliğindedir. Toplumdaki sadık eşi simgeler. Oysa pandemos kimliğinde kocası Hephaistos’u aldatan evli, hafif kadın tiplemesindedir. Tanrıçanın Ares’den iki oğlu olduğu bilinir. Bu iki çocuk genellkikle annelerinin omzunda simgelenir. Eros aşkı, Himeros arzuyu simgeler. Eros betimlerde tanrıçanın daima yanında yer alır. Tanrıçanın Adonis ile olan mitosunda Smyrna ya da Myrrha adlı bir genç kızın kral babası ile olan ilişkisi yansıtılır. Toplumdaki ensest ilişkinin yansımalarından biri olan bir mitostur. Mitosun sonunda verilen olgu Adonis’in kızlarından oluşun Anemon Manisa laleleri doğadaki baharın simgeleridir. Tanrıçanın saf aşkın simgesi olarak taşıdığı beyaz gülün kırmızıya dönüşmesi ise ölümle sonuçlanan gerçek aşkın simgesidir ve bugüne değin de öyle kalmıştır. Adonis mitosunun kökeni Fenike’dir. Fenike’de Adon bir tanrıdır ve anlamı efendidir. Ancak Adonis gibi oda sevgilisine kavuşamadan ölür. Bu nedenle de önceleri Fenike’de kutlanmaya başlanan daha sonra Kıbrıs ve Yunanistan’da kutlanan Adoneia bayramları bir yas bayramıdır. Bu bayramlardan birkaç gün önce kadınlar küçük saksılara çabuk çıkabilecek bahar çiçekleri eker. Ömürleri de kısa olan bu bahar çiçeklerinin anlamı gençliğinin baharında ölen Adonis’i simgelemektedir.
    Tanrıçanın hermo-aphrodite adıyla geçen bir mitosu daha vardır. Geç antik yazarlara göre bu tanrıçanın Hermes’ten olan oğludur. Ancak yine yakın Doğuda aphroditos adı altında üst bedeni erkek, alt bedeni kadın olan bir kült vardır. Bir mitosa göre Aphroditos çok genç bir yakışıklıdır. Nymphe ona aşık olur. Irmakta yüzerken Aphroditos’un bedeniyle tek bir vücut olmayı diler ve o andan itibaren dişil ve eril tek bir vücutta oluşur. Hellen dünyasındaki Hermo-Aphrodite tiplemesinde üst beden kadın yani Aphrodite olarak, alt beden ise erkek yani Hermes olarak simgelenir.
İşlem Yapılıyor
X