Materyalizm

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Sniper®
    Senior Member
    • 22-06-2005
    • 12987

    Materyalizm

    Bilmeyenler icin aciklamak gerekirse, felsefede iki ana cizgi var, materyalizm ve idealizm. Somut ve maddi olani, soyut ve manevi olandan daha one koyan, daha oncelikli goren ve soyut ve manevi olanin somut ve maddi olandan ciktigini soyleyen dusunce bicimlerine materyalist adi verilir. Idealist ise bunun tersi anlasilacagi uzere. (Yani soyut olani somut olandan daha oncelikli goren ve maddi ve somut olanin, manevi ve soyut olandan ciktigini soyleyen dusunce bicimi).
    Kolayca anlasilacagi gibi teist fikirler idealist cizgide kaliyor ve cogu ateist de genellikle materyalisttir. (Fakat bu bir kural degil ve idealist ateistler de var).
    Materyalizm ve idealizm arasindaki birbaska onemli fark, materyalizm dis dunyanin gercek olduguna ve arastirma sonucu anlasilabilecegine inanir. Idealizm ise, akimdan akima degismesine ragmen pek cok durumda bu iki noktanin en az birine karsi cikar. (Yani ya dis dunyanin gercek olmadigini, ya da istesek de tam olarak anlasilamayacagini soyler. Ya da ikisini birden).
    Materyalizmin "diyalektik materyalizm" adi verilen biciminin ozelligi ise Hegel'in felsefesinde yer alan "diyalektik" kavramini alip, materyalist dunya gorusunun icine sokarak dis dunyayi bu cercevede aciklamaya calismasidir.
    Tarih boyunca felsefede bu iki cizgi (materyalizm ve idealizm) carpismis birbiriyle. Fakat bilimsel ve teknolojik gelismeler ve bilim cagi, materyalist dusuncenin hakim oldugu donemde buyuk sicrama gostermis yakin tarihe bakildiginda. (18. yuzyil ve sonrasinda bilim dunyasinda materyalist bir dunya gorusu hakimdir genel olarak).
    Bu bir materyalist olarak sasilacak birsey degil benim icin ama uzucu olan materyalist dusuncenin ne oldugunun ve tam olarak ne anlama geldiginin toplumda bircok kisi tarafindan fazla anlasilamamasi.
    Ornegin felsefi terimlere yabanci pek cok kisi icin "materyalist" sozcugu, maddeye, paraya, pula, sohrete ve haz almaya cok duskun olan kisi demek. Idealist ise bu kisiler icin amaclarina ve ideallerine bagli, yuce amaclar ve sebepler icin yasayan, gunluk zevkler icin bunlardan odun vermeyen kisi demek.
    Bu iki kelimenin gunluk kullanimda bu tur anlamlari oldugu da gercek tabi ama herkes bilmelidir ki felsefi terim olarak kullanildiginda bu kelimeler baska anlam ifade etmektedir.
    Materyalist dusunce tarzi tarih boyunca cesitli felsefi akimlar tarafindan saldiriya ugramis. Eski yunandaki sofistlerden tutun, solipsistlere, daha sonra skeptiklerden tutun oznel idealistlere kadar pek cok fikir akimi su ya da bu sekilde materyalist dunya gorusunu reddetmis. Kullanilan argumanlar da donemden doneme, felsefi akimdan akima degisiyor.
    Fakat cogu benzer temalardan yola cikiyor. Ornegin materyalizmin tespiti olan "Varolusu anlamada alginin onemi" prensibini alip, bunu materyalizme cevrili bir silah olarak kullanarak "oyleyse sadece algilanabilen sey vardir" diyorlar ve algilarin yanilabilecegi de bilindigi icin "Oyleyse dis dunyanin gercekligini nasil kanitlayabilirim" sorusunu soruyorlar.
    Ayrica baska zihinlerde neler gectigini de kesin olarak bilemeyecek olusumuzun altini cizip, "Oyleyse baska insanlarin varoldugunu bile nereden bilebiliriz?" seklinde argumanlar sunuyorlar.
    Dis dunyanin algilar yoluyla yaratildigini ve realitenin algilayana bagli olarak degistigi soyleyip, buna dayanarak dis dunyanin nesnel bir gercekligi olmadigini kanitlamaya ugrasiyorlar.
    Gunumuzde artik kuantum fizigi gibi bilimin bazi alanlarinda elde edilen bilgiler de kullaniliyor bu tur bazi materyalizm karsiti iddialarda.
    Hatta gunumuzde postmodern bazi dusuncelerde, ki bu dusunceler siyasal alanda sol kanatta kaliyor olmasina ragmen, materyalizm karsiti temalara rastlaniyor. Ornegin bir bilim dergisinde aylar once "Bilime karsi yeni cephe, dinsel fundamentalistlerle postmodern solcular elele" baslikli bir yazi okudugumu hatirliyorum.
    Bu kadar nefret edilen ve saldiriya ugrayan bir dusuncenin hala aydin kesimin cogunda ve bilim dunyasinda etkinligini surdurmesi, aslinda gucunu ve dogrulugunu gosteriyor bana gore.
    Kuantum Fiziginin Günümüz Felsefesine Etkileri
    Sunu gormek cok ilginctir ki gunumuzde yaygin olan bakis acisindan degerlendirildiginde, materyalist dunya gorusu zayiflamis gozukuyor. Materyalizmin ayirt edici uc temel ozelligi, 1) Somut ve dogal olani, soyut ve dogadisi olanin ustune yerlestirmesi; 2) Determinist dunya anlayisi; 3) Bilgilerin algilar yoluyla dogadan edinildigi ve doganin arastirma yoluyla insan tarafindan tam olarak anlasilabilecegi fikri; olarak toparlanirsa, gunumuzdeki cesitli entellektuel egilimler tarafindan bu uc temel noktanin ucunun de saldiri altina alindigini gormek cok aci.
    Isin ilginci, sunulan argumanlarin bir kisminin gercekten cok guclu olup klasik bilimsel - materyalist dunya gorusunde temel bazi degisiklikler yapma konusunda insani zorlar gozukmesidir.
    Bu argumanlarin tamami fizik kaynakli olmasa da, gunumuz teorik fiziginden cikan bu tur cok fazla yorum oldugundan bu yazida fazlaca o noktalara deginecegim.
    Bilindigi gibi, modern fizikteki bu sorunlar parcacik-dalga dualitesiyle basladi. Newton fiziginde isik parcacik olarak yorumlanirken, daha sonra Young ve Fresnel'in calismalariyla gundeme gelen isigin dalga modeli, 1860'larda Maxwell'in katkilariyla tamamlanip, neredeyse tum fizik dunyasini isigin dalga oldugundan kusku duymayacak bir duruma getirdi. Ta ki 20. yuzyilda Einstein isiga tekrar parcacik diyene kadar.
    Kuantum fizikcilerinin de calismalariyla birlikte, bu yuzyilin baslarinda ortaya cikti ki, isigin hangi ozelligini istersek o ozelligini gozleyebiliyoruz. Dalga ozelligini test edersek dalga gibi davraniyor, parcacik ozelligini test edersek parcacik gibi.
    Feinman'a gore bu aslinda kuantum fizigindeki temel esrar. Cunku bu nokta bir kez anlasildiginda, kuantum fizigindeki diger gariplikler buna benzetilerek ifade edilebiliyor. Yani diger garipliklerin de pek cogu bu temel kavramsal soruna indirgenebiliyor.
    Bu tuhaflik sadece fotonlar icin degil baska pek cok atomalti parcacik icin de gozlenmis durumda. Hatta hemen hemen tum atomalti parcaciklarin hem parcacik, hem dalga ozelligi gosterdikleri saptanmis.
    Kuantum fizigindeki birbaska sorun bilindigi gibi Heisenberg'in belirsizlik ilkesi. (ƒ´p x ƒ´q > (h/2 pi)) ile ifade edilen bu esitsizlige gore bir atomalti parcaciginin hem konumu hem de momentumunu ayni anda olcmek mumkun degil. Bir ozelligini ne kadar kesin olcersek, diger ozelligi o kadar belirsizlesiyor. Bir ozelligini tam olarak olctugumuz takdirde, diger ozelligiyle ilgili hicbir sey bilmiyoruz. Bu sorun olcum yontemlerindeki yetersizlikten degil, dogaya ait cok temel bir problemden kaynaklaniyor. Gozlemcinin zorunlu olarak gozledigi sisteme mudahale etmesi probleminden. Makro dunyada bu etkiler onemsiz, cunku bir fotonun duvara carpip gozumuze gelmesi duvara dikkate deger bir etkide bulunmuyor. Duvari sorunsuz gorebiliyoruz. Etkide bulunuyor, ama bu etkielr onemsiz. Halbuki bir foton bir elektrona carpinca fotonun enerjisi elektronun olcmek istedigimiz ozelliklerini degistiriyor. Sadece olcum yapiyor olmamiz, olcumun sonucunu etkiliyor. Cunku makro dunyada farketmiyoruz ama aslinda her zaman gozlemci de sistemin bir parcasi. Bu da objektif gozlem diye bir imkani, en azindan atomalti dunyada teorik olarak curutuyor.
    Ustune ustluk, bundan daha ilginci, gozlemek istedigimiz ozellige bagli olarak, kuantum fizigiyle ilgili deneylerde deneyin sonucunu geriye dogru etkileyebiliyoruz. Ya da en azindan bize oyle gorunuyor. Cunku ornegin yine cift yarik deneyinin biraz degistirilmis bir bicimde parcacigin zaten gecmis oldugu deligin hangisi olduguna/olacagina olcum sonucu biz karar veriyoruz. Dusunun, parcacik iki deligin ancak birinden gecmis olabilir, ama biz bu gecmis oldugu deligin hangisi oldugunu (gecmiste hangisi oldugunu), su anda yaptigimiz gozlemin bicimiyle kontrol edebiliyoruz. Yani sanki zamanda geriye dogru etkide bulunabiliyor gibiyiz.
    Bunu gecmisi degistirmekle karistiranlar, bu ve buna benzer kuantum fiziginin pek cok tuhafliklarini alip bunlarla telepati, telekinezi, gelecegi gorme, ruhlar ve medyumluk gibi seyleri aciklamaya calisanlar bile cikiyor.
    Yukardaki o parcacigin hangi delikten gecmis oldugu konusunu paralel evrenler, farkli olasiliksal gercekliklerle aciklayanlar var ornegin. Bir paralel evrende elektron ust delikten gecmis oluyor, digerinde ise alt delikten. Daha sonra olcumu yaptigimizda bu paralel evrenlerin biri gercek evren oluyor, digeri kayboluyor bu aciklamaya gore. Bu yorumlari saygin fizikciler yapiyor.
    Ornegin benzer durum Schrodinger'in kedisi orneginde var. Bu dusunsel deney kuantum mekaniksel garipliklerin mikro dunya icin degil makro dunyadaki karsiliklariyla ele alindiginda ne kadar absurd sonuclara yol acacagini gostermek icin Schrodinger tarafindan onerilmis.
    Bundan once su noktayi belirtmekte fayda var. Fizikciler inceledikleri olaylarin ozelliklerini ifade etmede matematiksel tasvirler kullaniyorlar ve dogal olarak yeni durumlari aciklamak icin o durumlara uygun matematiksel gosterim ve ifadeler gelistiriyorlar. Kuantum fizigindeki, ornegin bu dalga-parcacik ikilemi gibi durumlari ise her iki olasiligi da icine alacak denklemlerle ifade ediyorlar. Oyle ki, belli bir durumda denklem o duruma uygun dusen sonucu, diger bir durumda ise, bu yeni duruma uygun dusen sonucu veriyor. Teknik ifadesiyle, olaylar farkli durumlarin superpozisyonu olarak ifade edilmis oluyor.
    Iste bu Schrodinger'in kedisi orneginde de radyoaktif maddelerdeki bozulmanin kuantum fiziginde olasiliksal olarak ifade edilmis ozelliklerine dikkat cekiliyor. Belli bir anda atomun bir isima yapip yapmayacagi tamamen olasiliksal bir durum. Yapabilir de, yapmayabilir de. Denklemler iki durumu da iceriyor.
    Mesele su ki, Schrodinger'in kedisi deneyinde bilindigi gibi hayali bir kutu ve icinde hayali bir kedi oldugu dusunulur. Oyle bir duzenegimiz var ki, kutunun icindeki radyoaktif madde isima yaparsa, kutunun icine kurulan mekanizma geregi, bu ici zehir dolu bir tupu kirip kediyi oldurecek, eger atom isima yapmazsa kedi canli kalacak.
    Kutu kapali oldugunda kedinin olu mu canli mi oldugunu bilmiyoruz dogal olarak. Bunu ancak kutuyu acinca ogreniyoruz. Simdi, isin ilginc tarafi, kuantum fiziginde, atomun belli bir anda isima yapip yapmayacagini ifade eden denklemlerin yorumuna gore, kedinin biz kutuyu acana kadar hem olu, hem canli, yani yari olu oldugunu kabul etmemiz gerekiyor. Cunku bu denklemler, atomun isima yapmasi ve yapmamasi durumunu superpozisyon olarak birlikte ifade ediyor.
    Bu deney, mikrodunyaya ozgu belirsizliklerin makro dunyadaki yansimalarinin neye benzedigini, makro dunyada bunlarin ne anlama gelecegini gostermek icin onerilmis. Cunku isigin hem dalga, hem de parcacik ozelliklerini bir arada iceren denklem hazirlamak demek, makro dunyada kedi hem canlidir, hem oludur demeye benziyor.
    Isin asli, hickimse aslinda ciddi ciddi kedi yari oludur diye iddia etmiyor. Ornegin kediyi insanla degistirip, bir sure sonra kutuyu actiklarinda insana "Kutu kapaliyken yari olu muydun, yoksa canli miydin?" diye sorduklarinda "Canliydim" cevabi alacaklarini biliyorlar. (Tabi atom isima yapip adami oldurmediyse). Temel olarak bu deneyin sonucuyla ilgili soylenmek istenen sey, icinde ne oldugunu ancak kutuyu acinca bilecegimiz noktasi.
    Ama bu zaten normal degil mi? Pencereden sokaga bakmadan orada ne oldugunu bilemem. Fakat kuantum fizikcilerine gore olay oyle degil. Benim kutunun kapagini aciyor olmam, paralel evrenlerden (birinde kedi olu, birinde canli) birini gercek hale getiriyor, digerini yok ediyor. Yine kuantum fizikcilerinin bu mantigina gore, "Biz bir cisme bakmadan o cisim var olmuyor". Yani yalnizca algiladigimiz seyler vardir. Bir seye bakmadigimiz zaman onun ne durumda oldugunu bilemeyecegimizden, bakmadigimiz birseyi yok kabul etme hakkimiz vardir demis oluyorlar.
    Bu iddiayla da, materyalizmi kendi silahiyla vurmus oluyorlar. Cunku dusunun, algilamaya ve algisal dogrulamaya son derece onem veren materyalizme gore "Varolmak, algilanabilir olmaktir". Ancak su veya bu sekilde varligiyla ilgili bilgi edinecegim seyleri var kabul ederim materyalizme gore. Materyalizmin islemesi algilamak istedigimiz takdirde her seyin su veya bu sekilde algilanabilecegini kabul etmesindeydi.
    Simdi onlarin yorumuna gore, eger bir seyin algilanamayacagini veya belirsizlikler dahilinde algilanabilecegini eger gosterebilirlerse, ki kuantum teorisi bunu yapiyor olma iddiasinda, o zaman olasiliksal olarak algiladigim birseyin olasiliksal olarak varoldugunu, algilamadigim bir seyinse varolmadigini soylemem gerekiyor.
    Fakat bu yorumda bir uckagit yapiyorlar. Cunku bir seyin algilanabilir olmasiyla, algilaniyor olmasi farkli. Teorik olarak algilanabilir bir seyi, o anda ona bakmadigim icin algilamiyor olabilirim. Materyalizme gore bu bir sorun teskil etmez. Mutfakta annemi gorup, sonra oturma odasina geldigim zaman "Annem acaba hala mutfakta mi?" diye suphe duymam. Ama kuantum fizigini idealist yorumlayan tiplere gore duymam gerekiyor.
    Aslinda bence kuantum fiziginin isaret ettigi sorunlarin hicbirinde o kadar buyutulecek bir taraf yok. Gerci Niels Bohr'a gore "Kuantum fiziginden sok olmayan bir kisi, onu anlamamis demektir". Ama ben, sorunlari anliyor olmakla beraber, durup dururken en ileri idealist aciklamalara atlamamiza gerek olmadigini dusunuyorum.
    Bilimsel dogrularin kanitlanabilir olmasi cephesini hasara ugrattiklarini dusunuyorlar. Cunku kanitlamak, olcum gerektiriyor, olcumlerde ise doganin temel bir kurali geregi belirsizlik var. Ayrica olcum yapmamiz olctugumuz sistemi degistiriyor. Hatta geriye dogru degistiriyor ve dediklerine gore bu durum evrenin makro dunyadaki gorunumune de uyuyor. Oyle ya, makro dunyada da gelecegi bilemeyiz ama gecmisi tam ve kesin olarak bilebiliriz. Cunku bu tam ve kesinlik sadece gecmisin etkilerinin gozlenebilir olusuna degil, bizim bu etkileri yorumlama bicimimize de baglidir diyorlar. Elektronun gecmiste hangi delikten gecmis oldugunu sonradan yaptigimiz gozlemle belirlemek orneginde oldugu gibi diyorlar. Ornegin gecmisin degerlendirilmesinde de bizim gecmisten kalan kalintilari degerlendirme bicimimizin belirleyici bir rolu vardir diyorlar. Ornegin tarihin, tarihcilerin uydurdugu bir hikayeden ibaret oldugunun sik sik soylenmesi orneginde oldugu gibi. Bu, tarihte gecen olaylarin teppitindeki zorluklara dikkat ceken bir espridir bildigin gibi. Ama kuantum fizikcilerinin sundugu bakis acisina gore bu durum doganin icine islemis, onun bir parcasi kabul etmemiz gereken bir ozellik. Cunku ornegin, tarihin belli bir donemine ait elimizde tarihi eser, kalinti, harabe veya hikaye yoksa, o donemde neler oldugunu, hatta birseyler olup olmadigini bilmemize imkan yok. Buna gore diyorlar, tarihin o doneminde, ne oldugunu zaten degil ama, birseyler olup olmadigini bile soyleme hakkini nereden buluyoruz kendimizde diye soruyorlar. Cunku bunu test etme cabalari bosuna olduguna gore bundan bahsetmenin bile anlami yok diyorlar.
    Gorundugu gibi, tihaf ama sasirtici yonleri de var. Cunku akil yurutme olarak materyalizmin birtakim metafizik iddialari reddetme yontemini andiriyor. Ornegin "Tanriya ait hicbir isaret yoksa, onun varligini nasil iddia edebilirim?" akil yurutmesinde oldugu gibi. Fakat bir farkla, bunu metafizik degil gercek olan seyler icin kullaniyorlar.
    Hatta bu bakis acisi genisletilmis bicimiyle cok daha ilginc seyler soyluyor. Ornegin iyi bilinen bir salon oyunu vardir. Bir kisi disari cikar, digerleri aklillarindan bir kelime/kavram tutarlar, sonra da o kisi sirayla sorular sorarak tutulan kelimenin ne oldugunu bulmaya calisir.
    Wieler diye bir fizikci, katildigi boyle bir oyunla ilgili bir anisini aktariyor. Kendisi sorulari soran kisi ve digerleri sirayla cevaplar veriyorlar. Wieler, ilk sorularina cok kolay cevaplar verildigini fakat olay ilerledikce cevap verenlerin, verdikelri cevaplarda zorlandiklarini ve bir beklemeden sonra cevap verdiklerini farkediyor. Sonunda tek bir soru kaliyor geriye Wieler icin, "Bulut mu?" diye soruyor ve "Evet" cevabiyla birlikte kahkahalar kopuyor gruptan.
    Cunku sonradan Wieler'a acikladiklarina gore gruptakiler aslinda hicbirsey tutmamislar. Sadece soyle anlasmislar, "Verdigimiz cevaplar, onceki cevaplarimizla celismesin". Sonuc olarak, ortada tutulan bir kavram olmamasina ragmen, sorular bir cevap yaratmis.
    Iste diyor Wieler, aslinda gercvek dunya da tam boyle isliyor. Rutherford atom modelini kurarken "Cekirdek ve elektronlar" benzetmesini gunes sisteminin yapisindan aldi diyor. Yaptigi atomik deneylerle uyumlu, onlari aciklayan bir model bulmaya calisti ve deneyler arttikca, yeni durumlara ait yeni sonuclar ortaya ciktikca model de genisledi, sonradan Bohr'da atom bambaska bir yapiya donustu diyor. Gerceklikte ne oldugunu yalnizca gecmisteki algilarimiza dayanarak biz belirliyoruz, biz ifade ediyoruz diyor. Cunku gercekten de kimse atomun icinde ne oldugunu ve atomun neye benzedigini bilmiyor. Bildigimiz tek sey, yaptigimiz deneylerin sonuclari. Dogal olarak, atomun ne oldugu da, o deneylerin sonuclarina gore sekilleniyor.
    Hatta tum evreni, algilayanin belirledigi, kendiliginden baslatilmis bir surec olarak goruyor. Diyor ki, big bang ile baslayan evren, genisleyip sogudukca bizim gibi gozlem yapma yetenegindeki varliklar gelistirdi ve bizler onu gozleyerek onun varligina realite katiyoruz diyor. Big bang'den kaldigi dusunulen kozmik arkaplan radyasyonunu buldugumuzda, big bang ve evreni biz yaratmis oluyor olabiliriz diyor. (Yani oyle kabul edebiliriz diyor).
    Sizce de bu kadari biraz sacmalik olmuyor mu? Bu Newton bulmadan once yercekimi yoktu demeye benziyor. Gozlemlerimize bagli olarak zaman icinde cevreyle ilgili goruslerimiz degisebilir, icinde bulundugumuz ortami algilama bicimimiz, "Paradigma"miz zaman icinde degisme gosterebilir, ama bunu gozlemlerimizle gercekligi degistirdigimiz seklinde yorumlamak biraz asiri oluyor bence. O zaman bu insanlarin dunyanin duz olduguna inandiklari donemde dunyanin gercekten de duz oldugunu soylemeye benziyor.
    Fakat elbette bu yorumlari yapanlarin cogu bunlarin farkinda. Onlarin israrla ustunde durduklari nokta, varligin varoldugunun tespitinde algilamanin onemi. Bir acidan, "Icinde algilayacak hicbir ozne bulunmadigi donemlerde evren var degildi" demis oluyorlar. Cunku varligini hissedecek ve bunu onaylayip takdir edecek bir ozne yoktu diyorlar. Bu bakis acisinin, yani varligin tespitinde algilamanin rolu konusunun evrenle ilgili bakis acimizin temelinde yer almasi gerektigini, dunya gorusumuze bunu katmamiz gerektigini iddia ediyorlar. Aksini soyleyenin tutarli olamayacagini soyluyorlar. 1300'lerde dunyanin gercekten de sekil olarak duz oldugunu degil, dis dunya gercekliginin algilar sonucu zihinde olusan seyler oldugunu soyluyorlar. Yani bu yolla dis dunyanin somut gercekligini alip insan zihnine koyarak tam bir idealizm yapmis oluyorlar. Matryalizmin coktan defettigi eski idealist fikirlerin baska sozler ve yeni argumanlarla canlandirilmasi yani.
    Tum bunlar bana bilimde ve dusunce dunyasindaki birbaska tikanikliktan ote birseymis gibi gelmiyor isin asli. Daha once de soyledigim gibi, problemleri kucumsuyor degilim ama sagduyuyu kaybetmenin de anlami yok diyorum. Dalga-parcacik dualitesi de, kuantum belirsizlikleri de gozlem gucumuzun yetersiz oldugu durumlara ait olarak ortaya cikan bulanikliklar sadece. Fakat deniyor ki, "Elektromanyetik isima disinda o dunyaya ulasmanin bir yolu yok, demek ki o bulaniklik daimi olmaya mahkum". Bence, yine de her seye ragmen elektromanyetik isima disinda, henuz insanlik olarak bulmadigimiz baska somut yollarin varolabilecegi ihtimalini (cok kucuk de olsa) gozonunde bulundurmaya teorik olarak hakkimiz olmakla birlikte, zaten boyle olmasa bile, yani doganin bize verdigi gozlem imkanlari geregi, gozlemlerimizde her zaman belirsizlik olacak olsa bile bunun idealizmi, hele de oznelidealizmi gerektirecek duzeyde ciddi bir durum oldugunu dusunmuyorum. Zaten felsefede, bazi temel noktalarda tavir bazen secime bagli oluyor.
    Gozleme bagli olarak gecmisi etkileme konusu ise su bardagi icine konan kalemin egri gozukmesine benzer bicimde bir illuzyon sadece. Gecmisi etkileyemiyoruz, sadece gecmiste ne oldugunu deneyimizin sonucunda ogreniyoruz. Deneyin bicimini degistirerek bu sonucu da degistirebiliyoruz cunku. Yeni deneyle gecmisin degisik yonunu olcuyoruz. Olcum imkanimizdaki bulaniklik yuzunden baska sansimiz yok cunku.
    Yani, ortada sir, gizem, esrar, vb yok bence. Sadece bilgi yetersizligi ve bu yetersizligin kalici olacakmis gibi gozukmesi sorunu var. Einstein hicbir zaman quantum fiziginin bu haliyle tam bir teori oldugunu dusunmedi. Olene kadar, onun henuz yarim ve birseyler eklenmesi, gelistirilmesi gereken bir teori oldugunu dusundu. Fakat ne kendisi, ne de baskasi, 21. yuzyila geldigimiz bu gunlerde bile bunun henuz bir yolunu bulamadi. Pek cok kisi kuantum fiziginin su anki hali ve yorumuyla kabul edilmesi gerektigini, baska bir sansimizin olmadigini soyledi.
    Cunku dusunun ki, elektromanyetik isima disinda, mikrodunya ile ilgili baska bilgi alma bicimleri kesfedildigini farzedelim. Teorik olarak o zaman da o durumun alt sinirlariyla ilgili yine benzer bir belirsizlik ve bulaniklik durumu olusacak. Ve bir kademe daha ilerlenebilse bile bu yine degismeyecek. Orada da sonsuz bir zincir var. Sonucta en kucuge indikce, en kucuk sinirli birsey oldugu surece bu sorunlarla karsilasilacak. Ki, su anda bir adim daha geriye gitmenin bile bir gerekcesi veya anlami yok. Su anda kuantum fizigi zaten bu probleme dikkatimizi cekmis oluyor. Fakat bence sorun yine de sonsuz kucukluklerle ugrasabilecek duruma ancak bu yuzyilda gelmis olmamizdan kaynaklaniyor. Makro dunyadan kucuge indikce isimiz hep iyi gitti, sorunlari birer birer cozup, sistemleri birer birer ne olarak anlarken, sonunda sinirlara ulasip atomlar dunyasina geldigimizde, artik cok kucukluk yuzunden sadece pratik olarak degil, teorik olarak da algi gucumuzde sinirlama meydana geldigini gorduk ve canimiz buna sikildi. Gunumuzun kuantum fizigi problemleri bundan baska birsey degil bence.
    Materyalizmin Güçlü Yönleri
    Materyalizm sagduyudur. Sagduyumuz dis dunya gercektir der. Bakarsam birseyeler gorurum, gorduklerim de bana birseyler soyler der. Dolayisiyla, materyalizm insanin kafasini karistirmadan onceki ilk bakis acisi ve sagduyusudur. Bazi seylerin en basit bicimi en dogrusudur. Idealist fikirler, "Acaba gorduklerim bir ruya mi?", "Baskalarinin beyninden gecenleri nasil bilebilirim?", "Dis dunya gercek mi?" ve "Diger insanlar var mi?" gibi sorulari sormakla baslar. Bazi idealist dusunceler buralardan cikip, donup dolasip, bilimin ve bilginin olamayacagina falan varir. Halbuki bilimin ve bilginin olabilecegini insanlik tarihi soyler, olgular soyler.
    Olgulara bakip olgular hakkinda sonuca ulasmak ise biraz dongusel bir isleme benziyor ama sonucta her felsefenin temelinde kabuller vardir. Materyalizm kabullerini minimuma indirmis bir bakis acisidir. Dis dunyanin gercekligine ve bilinebilecegine inanir o kadar. Materyalizmde baska bir kabul yoktur. Idealist felsefeler ise bu kabullerden uzak durmaya calisirlarsa, ya hicbir sonuca ulasilamayacagi sonucuna ulasirlar, ya da bazi sonuclara ulasabilmek icin bundan cok daha fazla kabuller yapmak zorunda kalirlar.
    Materyalizm evrene daha bir berrak zihinle, kafasi karismamis olarak bakmaktir.
    Materyalizm icin ruh-madde ikilemi diye bir problem yoktur. Cunku materyalist bakis acisinda ruh ve madde birbirinden bagimsiz degildir. Ruhu bedenden bagimsiz goren idealist felsefeler fiziksel olgularin (ornegin kafamizi bir yere carpmak ya da sarhos olmak gibi) nasil olup da insan ruhuna atfettigimiz nitelikleri (hafiza, dusunme, vs. gibi) etkiledigini aciklamak zorundadir. Ve idealist felsefeler bu konuda cok zorlanirlar. (Aslinda bu noktayi basariyla aciklayabilen bir idealist felsefe yoktur).
    Materyalizm bilimin dunya gorusudur. Bilim ise insanlik tarihine bakildiginda etkinligini kanitlamis bir ugrastir.
    Kisacasi, felsefi acidan materyalist dunya gorusunu benimsemek icin cok sebep vardir.
    Materyalizmin Zayif Yönleri
    Felsefe kesinliklerin her zaman olmadigi bir alandir. Dolayisiyla her felefi dusuncenin guclu ve zayif yonleri olacaktir.
    Materyalizmin zayif oldugu bir konu, nesnel dis dunya gercekligini kanitlama konusudur. Gunumuzde dis dunyanin oznel (subjektif) bir gercekliginin oldugu, yani algilayanin zihninde gerceklik kazandigi, bu yuzden ozneden ozneye degistigi konusunda cok fazla vurgu vardir felsefe alaninda. Ornegin ayni ailede yetisen iki kardesin ikisi icin bile yasadiklari ortam ayni olmasina ragmen, bu ortamin bu kardeslerin zihinlerindeki yansimasi birbirinden farklidir. Her ikisi de dis dunyayi farkli algilar. Kimin buyuk kimin kucuk kardes olduguna gore, anne baba tarafindan hangisine nasil davranildigi ve hangisinden ne beklendigine gore bu kardeslerin dis dunyayi algilama bicimleri degisir. Bu yuzden bu iki kardes icin bile dis dunya gercekligi degisiktir.
    Benzer durum sosyal konularin cogunda vardir. Ornegin icinde bulunulan sosyal sinifa gore ekonomik yapinin ve dis dunyanin kisilere farkli gozukmesi, farkli algilanmasi gibi. (Bir zengin is adami para kazanmanin cok kolay oldugunu dusunur. Omrunu asgari ucretle calisarak gecirmis biri icin ise bu dunyanin en zor isidir).
    Fakat bir yandan da su konu vardir ki, burada sozu gecen gerceklik (sosyal gerceklik) aslinda oznel gercekliktir. Dis dunyaya ait nesnel gerceklik degil.
    Butun karisiklik su noktadan cikmaktadir: Oznel gerceklikleri sozkonusu etmeden, nesnel gercekligi nasil belirleyebilirim? Sonucta, bu belirleme islemini bir insan yapmaktadir, ve her insanin kendisine ait bir oznel dis dunya gercekligi vardir.
    Yani sorun, dis dunyanin tek ya da birden fazla gercekliginin bulunup bulunmamasi degil. Bu nokta asagi yukari acik sayilir. Ornegin su dolu bir bardagin icine batirilmis bir cubuk dusunun. Bu cubuk egri gozukur. Fakat bu, cubuk hakkinda iki gerceklik vardir, cubuk algilayanin bakis acisina gore egri veya duzdur, ve bu ikisi de esit derecede dogrudur mi demektir, yoksa, cubugun normal durumu duzdur, fakat bazi algilama durumlarinda egri gozukur (yani gercekte duzdur, egri olmasi illuzyondur) mu demektir. Elbette ikincisi.
    Dolayisiyla, bilime gore dis dunyanin tek bir nesnel gercekligi vardir ve bu konuda fazla suphe yoktur.
    Fakat dis dunyayla ilgilenen insanlar olduguna gore, dis dunyanin yansimasi olarak elimizde insan zihnindeki "oznel gerceklik"lerden baska birsey de yoktur. Bu oznel gercekliklerden yola cikarak (ki bunlar icin bir de terim vardir: "paradigma") nesnel gercekligi bulmaya calismak ise bilimin en buyuk zorluklarindan biridir ve dogru bilgiye ulasmak, nesnel dis dunyayi dogru sekilde yansitan oznel gercekligi, ya da "paradigma"yi bulmaktir. Bunu bulabildigi durumlarda bilim bilimsel gerceklere ulasir
İşlem Yapılıyor
X