Ekranlarınız kararsın, aileniz aydınlansın!

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • eleman
    Junior Member
    • 08-05-2004
    • 50

    Ekranlarınız kararsın, aileniz aydınlansın!

    Ekranlarınız kararsın, aileniz aydınlansın!




    Evlerimizin başköşesinde neyin durduğunu hiç fark ettiniz mi? Evdeki mobilyaların neye göre dizayn edildiğine. Oturma odanıza bu akşam dikkatle bakın. Evin reisi pozisyonuna getirdiğimiz müspet -menfi, yerli-yabancı, değerlerimize yakın-uzak, her şeyi içimize sokan, vizyonumuza zarar veren televizyonun yerine dikkat ettiniz mi? Koltuklarınızın onu görebileceğimiz gibi dizildiğinin farkında mısınız babanızın, annenizin yahut çocuğunuzun, eşinizin gözlerinden çok o ekranla göz göze geldiğinizin? Çocuğunuzdan ya da eşinizden daha çok o ekranla iletişim halinde olduğunuzun?

    Peki ya aranızdaki iletişimi sağlayan kumanda aleti yüzünden çıkarılan tartışmaya ne demeli? Kumanda kimin elindeyse onun düdüğü çalar? Otoritenin kumandaya göre belirlendiği gerçeği yüzünüzün azıcık dahi olsa hüzünle gerilmesine vesile oluyor mu? Evde kimin sözünün geçtiği kumandaya göre belirleniyor. Aile fertleri arasında farklı dünyaların mevcut olması hasebiyle farklı istekler ortaya çıkıyor ve bu istekler çoğu akşam kanal program polemiğine sebep oluyor. Zamanla polemiklerden daralan baba kişi sayısınca(!) televizyon ihtiyacını(!) gideriyor. Her odaya bir yabancı, dolayısıyla evdeki her birey birbirine yabancı!

    Nefsi müdafaada insanın üstüne canlı yok! Kalbiniz şu tanımlamadan hissedar olsa da ’Bizim ev başka’ ‘öyle değil ama...’ veya ‘pardon bir şey mi dedin?’ seslendirmelerini işitmek güç değil. Hiç yabancı olmadığınız bir olayın içinde hissedin şimdi kendinizi; bir akşam evde hep beraber otururken elektrik kesiliyor. Hemen bir mum yakılıyor. Fakat az önceki hareketlilikten, canlılıktan eser yok. Birkaç cümle konuşuluyor ne acı sonra kelimeler tükeniyor. Çünkü bireyler dünyalarından haberdar değil. Anne ya da baba çocuğunun dünyasından çok, magazin dünyasıyla yahut medya gündemiyle ilgili. Çocuk anne ya da babasından çok, şöhretli sanatçıları(!) tanıyor. Eşler birbirlerinden o kadar uzaklaşmışlar ki ekrandaki ünlüler yüzünden. Akrabaların, komşuların isimlerinden çok zikredilir olmuş yazıma da maalesef sıçrattığım Semra Hanımlar... Kaynana gelin polemikleri ve medya tesiriyle uzaklaştırma çabaları... Kadın programları yansıtılanlar veya haberler sebebiyle (istisnalar var tabi) müthiş bir güvensizlik tufanı yaşanır olmuş evin içinde... Evhamlar vesveseler sarmış eşler arasındaki iletişimi! İşte bu çünkülerin neticesinde ortam sessizliğe dönüştüğünde şu sesi işitmemek imkânsız: ‘Anne televizyonsuz bir hayat geçer mi?’ Getirisi olduğu zannıyla belki götürülerini gözden kaçırdığımız kaybettirici unsura verdiğimiz değere bakın!

    İnsanın değersizce harcadığı en önemli şey; zaman. Zamanı izale eden, adeta sıfır üstüne sıfır koyduran ise televizyon. Hayat aşama aşama ilerler. Olan bitenin farkındalığımız zamanla hiçe inebiliyor. Halbuki sürekli zamanı televizyona vermek ağır bir ödeme ve kayıp ya da yenilgi! Dikkat edilmesi ihtar edilen şey ise; televizyonu imha edin gibi insanları görmezden gelmeye sevk eden bir ihtarı vurgulamak değil. Değerini düşürmek, zamanı, sevdiklerimizi esareti olacak biçimde ona feda etmemek, seçici olmak, dozunu ayarlamak, sağlıklıca olması ki sağlığımız olsun kıvamına getirmek.

    Evimizde televizyon ifrat derecede izlenmeye başlanınca neler oluyor biliyor musunuz? Oturma odasında televizyonun karşısında önemli(!) bir maçın olduğu akşam babamız heyecanla maç seyrediyor. Babamız maç seyrederken sohbet edebiliyor mu, rastlamak mümkün mü bu olağanüstü hale? Hele de babanın tuttuğu takım yenilmek üzereyse! Adrenalin limitte, kıpkırmızı olmuş vaziyetteyiz, bırakın sohbeti konuşmaya teşebbüs bile edemeyiz çoğumuz eminim.

    Yahut annemiz sevdiği pembe diziyi ya da kadın programlarından birini pür dikkat izlerken çocuklarının durumlarıyla ne kadar iç içe! O an o önemli program bırakılıp imkân mı var çocuğun nazını çekmeye yahut derdini dinlemeye! Ve kaçınma yollarından biri tercih edilircesine çocuğu oyalamak gibi olağanüstü bir hale girmeyen kaç duyarlı anne gösterebiliriz?

    İşte bu tablo neticesi de daha trajik bir tablo ortaya çıkıyor. Sözsüz iletişim evde vuku buluyor. Baba elinde bardak, çay içiyor, çayı bitmiş. ’Hanım eline sağlık çok güzel olmuş, bir bardak daha rica edebilir miyim?’ yerine, elindeki çay kaşığını boş bardakta karıştırıp ‘şangır şangır‘ ses çıkartıyor! Böylece zaten birkaç yüz kelimeyle konuşmayı becerebildiğimiz dilimizden de tasarruf eden beden diline güvenen bir toplum ortaya çıkıyor.

    Mutlu, sağlıklı, güçlü, bir, beraber bireylerin vuku bulacağı aile ortamı televizyonu değil birbirini dinleyen insanların olduğu ailede mümkündür. O halde kapatın televizyon düğmesini; ‘ekranlarınız kararırken aileniz aydınlansın!’
İşlem Yapılıyor
X