En kıymetli ibadet
Büyük velî “Mazhar-ı Cân-ı Cânân” hazretleri, bir gün sohbetinde;
- Allahü teâlânın en çok sevdiği ibadet, Müslümanların birbirlerini sevmeleridir, buyurdu. Bu sevgi, îmanın şartıdır zaten.
- Nasıl yâni? dediler.
- Îman, “Âmentü”deki altı şeye inanmaktır. Ancak Müslüman olabilmek için, bunlardan başka iki şart daha vardır.
- Onlar nedir ki efendim?
- Biri, bunlara ölmeden önce, yâni gözden perde kalkmadan îman etmektir. Mesela Firavun, denizde boğulacağı zaman; “Mûsâ’nın Rabbine inandım!” dedi. Ama kabul olmadı bu îmanı.
- Neden hocam?
- Çünkü o anda gözünden perde kalkmış, âhiret belirmiş, hakikati görmüştü. Yâni o, Mûsâ aleyhisselâmın sözüne değil, “Kendi gördüğü”ne inanmıştı.
- İkinci şart nedir efendim?
- “Hubb-i fillah” ve “Buğd-i fillah”tır. Yâni Müslümanları Müslüman olduğu için sevmek, kâfirleri de küfürlerinden dolayı sevmemektir.
Ne ekersen...
Bir gün de, gencin biri bu zâta gelip;
- Efendim, insanlar bana hep kötü davranıyorlar, diye dert yandı.
Mübarek, sordu ona:
- Herkesin sana iyi davranmasını mı istiyorsun evladım?
- Tabii ki hocam?
- Öyleyse sen de herkese iyi davran.
- Ben herkese iyi davranıyorum zaten.
- Hayır. İyi davranmış olsaydın, iyi karşılık görürdün. Zira büyüklerimiz; “Ne ekersen onu biçersin” buyurmuşlardır.
Bir velîyi tanımak
Bir gün de bazı sevdikleri;
- Efendim, bir Allah dostunu rüyada görmek ne anlama gelir? diye sordular.
- O kimsenin o büyük zâtı tanıdığına, o zâtın da bu kimseyi kabul ettiğine işarettir, buyurdu.
- Bir büyüğü tanımak ne demektir hocam?
- O büyük zâtın, Allahü teâlânın “sevgili kulu” olduğuna, yâni her halinin ve her sözünün “Kur’ân-ı kerîm”e ve “Hadîs-i şerîfler”e uygun olduğuna inanmak ve onu çok sevmek demektir.
Büyük velî “Mazhar-ı Cân-ı Cânân” hazretleri, bir gün sohbetinde;
- Allahü teâlânın en çok sevdiği ibadet, Müslümanların birbirlerini sevmeleridir, buyurdu. Bu sevgi, îmanın şartıdır zaten.
- Nasıl yâni? dediler.
- Îman, “Âmentü”deki altı şeye inanmaktır. Ancak Müslüman olabilmek için, bunlardan başka iki şart daha vardır.
- Onlar nedir ki efendim?
- Biri, bunlara ölmeden önce, yâni gözden perde kalkmadan îman etmektir. Mesela Firavun, denizde boğulacağı zaman; “Mûsâ’nın Rabbine inandım!” dedi. Ama kabul olmadı bu îmanı.
- Neden hocam?
- Çünkü o anda gözünden perde kalkmış, âhiret belirmiş, hakikati görmüştü. Yâni o, Mûsâ aleyhisselâmın sözüne değil, “Kendi gördüğü”ne inanmıştı.
- İkinci şart nedir efendim?
- “Hubb-i fillah” ve “Buğd-i fillah”tır. Yâni Müslümanları Müslüman olduğu için sevmek, kâfirleri de küfürlerinden dolayı sevmemektir.
Ne ekersen...
Bir gün de, gencin biri bu zâta gelip;
- Efendim, insanlar bana hep kötü davranıyorlar, diye dert yandı.
Mübarek, sordu ona:
- Herkesin sana iyi davranmasını mı istiyorsun evladım?
- Tabii ki hocam?
- Öyleyse sen de herkese iyi davran.
- Ben herkese iyi davranıyorum zaten.
- Hayır. İyi davranmış olsaydın, iyi karşılık görürdün. Zira büyüklerimiz; “Ne ekersen onu biçersin” buyurmuşlardır.
Bir velîyi tanımak
Bir gün de bazı sevdikleri;
- Efendim, bir Allah dostunu rüyada görmek ne anlama gelir? diye sordular.
- O kimsenin o büyük zâtı tanıdığına, o zâtın da bu kimseyi kabul ettiğine işarettir, buyurdu.
- Bir büyüğü tanımak ne demektir hocam?
- O büyük zâtın, Allahü teâlânın “sevgili kulu” olduğuna, yâni her halinin ve her sözünün “Kur’ân-ı kerîm”e ve “Hadîs-i şerîfler”e uygun olduğuna inanmak ve onu çok sevmek demektir.