bize ne oldu

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • zigana
    Senior Member
    • 26-01-2004
    • 3796

    bize ne oldu

    Neydik Ne Olduk?


    Osmanlı neredeydi biz nerede?

    Neydik ne olduk. Bir ziyaretçimizin yolladığı bu yazı okunacak
    seviyede kaliteli.


    Faziletliydik: Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin
    namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek
    edinmez, kimseyide küçümsemezdik.

    Dürüsttük: Bir zamanlar Londra Ticaret Odası´nın en görünür yerinde şu
    mealde bir tavsiye levhası asılıydı: "Türklerle alışveriş et,
    yanılmazsın."

    İtibarlıydık: Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası´nın toplantılarında
    oylar eşit çıkınca Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki
    sayılır, onundediği olurdu.

    Temizdik: Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını
    Avrupa´ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri
    için atalarımızı şöyle eleştiriyor:"Türkler hiçbir zaman yere
    tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında
    bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları,sakalları dökülür."

    Çevreciydik: Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu
    ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak
    altlarına kuş sarayları yapardık.Bunlara öyle çok örnek var ki,
    saymakla bitmez.

    Harama el sürmezdik: Fransız müellif Motray, 1700´lerdeki halimizi
    şöyle anlatıyor: "Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim
    kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar
    arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu´ndaki
    ikametgâhıma kadar gelmişlerdir."

    Medeni idik: İngiliz sefiri Sör James Porter ise, 1740´ların
    Türkiye´si için şunları söylüyor:"Gerek İstanbul´da, gerekse
    İmparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş,
    hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde isbat etmektedir ki,
    Türkler çok medeni insanlardır."

    Dosdoğruyduk: Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü
    veriyor:"Haksızlık, mürabahacılık, inhisarcılık ve hırsızlık gibi
    suçlar,Türkler arasında meçhuldür... Öyle bir dürüstlük gösterirler
    ki,insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır." Hırsızlık
    nedir bilmezdik: Fransız müellif Dr. Brayer, 1830´larınİstanbul´unu
    getiriyor önümüze:"Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve
    dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı
    İstanbul´da her sene azami beş-altı hırsızlık vak´ası görülür."
    Ubicini Dr. Brayer´i şöyle doğruluyor: "Bu muazzam payıtahtta
    dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye
    gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı
    halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz. Ahalisi sırf
    Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu´nda ise hırsızlık ve cinayet
    vak´aları olmadan gün geçmez." Naziktik: Edmondo de Amicis isimli
    İtalyan gezgini, yine 1880´lerin "biz"ini anlatıyor bize: "İstanbul
    Türk halkı Avrupa´nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga
    enderdir. Kahkaha sesi nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar
    ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde
    gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz."

    Cihana örnektik: Türkiye Seyahatnâmesi´yle meşhur Du Loir´un
    1650´lerdeki hükmü şöyle: "Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk
    siyasetiyle medeni hayatı bütüncihana örnek olabilecek vaziyettedir."
    Şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta
    bitkileri bile kapsıyordu. Hayata karşı saygılıydık: Bu konuda
    dilerseniz Elisee Recus´u dinleyelim,bize 1880´lerdeki halimizi
    anlatsın:"Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır.
    Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır... Türklerle
    Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise bir evin hangi tarafa
    ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında
    leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir." (Küçük Asya,
    c. 9)

    Hayırseverdik: Comte de Marsigli´yi tekrar dinleyelim: "Yazın
    İstanbul´dan Sofya´ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş
    köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum." Aynı
    müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri
    kanaatindedir. Şöyle diyor: "Fakat şunu da itiraf etmeliyim ki, bu
    dindarane hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler.
    İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve
    hatta bitkilere bile teşmil ederler." Bu tespiti, İslâm ve Türk
    düşmanı avukat Guer misallendiriyor:"Türk şefkati hayvanlara bile
    şamildir" dedikten sonra şu örneği zikrediyor: "Hayvanları beslemek
    için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar sokak başlarında
    sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar... Sokaktaki ağaçların
    kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak
    kadar kaçık müslümanlara bile rastlamak mümkündür..." "Kaçık"lığın
    kaynağını da veriyor adam: "Birçokları da sırf azad etmek için
    kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk´e bir gün yaptığı
    işin neye yaradığını sordum. Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi:
    Allah´ın rızasını tahsile yarar." Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize
    çok pahalıya patladı.

    Yahya Kemal Beyatlı´nın bir tespitiyle yazımızı noktalayalım:"Eski
    Türklerin bir dini hayatları vardı, dini hayatları olduğu içinde çok
    şeyleri vardı; yeni Türklerin de dini hayatları olduğunda çok şeyleri
    olacak."

    Alıntıdır:




İşlem Yapılıyor
X