Yazarı Beyaz Kıyamet'i anlattı?

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • TA2CCC
    Banned
    • 03-06-2004
    • 8304

    Yazarı Beyaz Kıyamet'i anlattı?


    Bir milleti bölmeye çalışanların en büyük silahının kargaşa ve terör olduğunu hatırlatarak işe başlıyor Beyaz Kıyamet ve Türk Milletinin böyle bir felaketi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Kuvay-i Milliye ruhuyla ****en beş yıl önce atlattığını hatırlattıktan sonra bu ülkenin son otuz yılının hikaye ediyor. Son yıldan kastedilen zaman dilimi ise bir kısmı geride kalmış bir kısmı yaşanmamış bir dönemi kapsıyor (1989-2009)...
    Peki zaman diliminde ne oluyor? Yazar, geçmişi tahlil ederek Dünya ve Türkiye’yi bekleyen olayları gözler önüne sermeye çalışıyor. Ve Türk Bayrağı’nın gölgesinde, yeni bir çağın nasıl başlayacağını; müneccimlik yaparak değil, son kırk yılda meydana gelen olayları göz önünde bulundurarak öngörüyor ve "Dünyanın sonu insanların elindedir. İnsanlık kendinden uzaklaştıkça kıyamet yakınlaşacaktır. Her şey insan için yaratıldığına göre; insan, niteliklerini kaybettikçe sonunu da hazırlamış olacaktır. Sonuçta herkes kendi cennetini ya da cehennemini kendisi hazırlar” diyor...

    Yazardan başlayalım, Bilal Civelek Kimdir?
    Bilal civelek altı yüz bin öğretmenden birisidir. Bana göre kimlikten çok insanın eserleri konuşulmalıdır. Çünkü insan ölür ama eserler geride kalır ve yaşarlar. Yazarlık hayatına gelince; Bana göre her öğretmen bir yazardır. Her insan bir yazardır. Tek farkı yazmak yerine dinlemeyi okumayı seçer. Yazar kimdir diye bir soru gelseydi tanımını yapardım. Tabii kendi penceremde gördüğüm yazar portresini söylerdim, yoksa bir çok ansiklopedik tanımı vardır.
    Peki, size göre yazar kimdir?
    Yazar “Şahıs Zamirlerinden “Ben” sözcüğünü çok kullanmayan kişidir. Böylece yazdığı eserlerde herkes kendini bulur. Yazarın sofrasında herkese yer vardır. Yaratılan bütün varlıklar aynı sofrada yemek yediren yazardır. Onun için “Ben” sözcüğü eserlerinde çok azdır. Şayet “Ben” eksenli eserler yazarsa sofrasında kimse yoktur. Pişirdiği yemekleri yalnız kendisi yer. Zaten davet etse de kimse sofrasına iştirak etmez.
    Evet ilginç bir yazar tanımlaması… Öyleyse yazdığınız eserlere gelelim. Biraz onlar üzerinde konuşalım isterseniz.
    > Ben başta da deyindiğim gibi önemli olan eserlerdir. Onları tartışmak konuşmak lazım. İsmi kıymetli kılan eserdir.
    İlk kitabınız “Dokunmayın Portakalime” ve sonra “Derdo” geldi. Şimdi de “Beyaz Kıyamet” Üç Kitabın konusu da Doğu ve Güneydoğu… Neden Güneydoğu.. Bundan sizin Doğulu olmanızın bir etkisi var mı?

    > Var tabii. İnsan daima kendi doğduğu toprakları yazmayı tercih eder. Çünkü o topraklarda doğmuştur ve o toprağın özelliklerini taşır. Böylece yazdığı eser daha gerçekçi ve yerinde tespitlerle yazılmış olur. Doğu ve Güneydoğu muamma bir bölgedir. Dışardan bakmakla ya da belli bir süre gelip kalmakla anlaşılmaz. Böyle bir çalışma ile kitap yazarsanız mutlaka eksik bir şeyler kalır. Tam manasıyla ifadeler olayları ifade etmez.
    İlk kitap -Dokunmayın Portakalıma- kendi yaşadığım olayların romanlaştırılmış bir gerçek yaşam kesitidir. İkinci Kitabım-Derdo- Binlerce Güneydoğu gencinin bir kişi üzerinde romanlaştırılmış bir çalışmadır. Yaşanan ve hala devamı olan bir romandır. Fakat Beyaz Kıyamet başka bir açıdan Doğu ve Güneydoğuya bakış fantezisi de diyebiliriz. Yada bir beyin Fırtınasının ifadelere dökülüşüdür.
    > BEYAZ KIYAMET ismi nerden aklınıza geldi. İlk bakışta bu isim genellikle uyuşturucu gibi şeyler çağrıştırıyor. Yani bize öyle geldi. Ancak okuyunca içinde Güneydoğu çıktı.
    > Evet bunu bir çok okuyucuda duydum. Beyaz Kıyamet dememizin sebebi, Bu bölgede hala kargaşa sürüyor ama bu kargaşa sunidir. Tıpkı su dolu bir havuzda hava vererek fırtına yaratmak gibi. Ama er geç Doğu ve Güney doğu halkı yeter diyecek ve kendi bayrağına sarılarak bu bölgede bölücüleri kovacaktır. İşte bu haykırış sırasında bir kıyamet kopacaktır ama sonu hüsran olan bir kıyamet yerine doğruyu ve güzeli seçecek böylece kıyamet yeni bembeyaz bir sayfaya dönüşecek. Bunun için kıyameti beyaz yaptık.
    > Beyaz kıyamette hem gerçek kahramanlar var hem de hayali, bunu nasıl bütünleştirdiniz yada iki dünyayı nasıl harmanladınız?
    > Zaten kitabın başında “ BİR BİLGENİN NOT DEFTERİNDEN” diyoruz. Burada gelecek var. ama geleceğe uzanmak için geçmişi harmanlamak zorundasınız. Böyle yapmamızın nedeni; Müneccimlik yaparak kitap yazmak istemedik. Zaten böyle bir yeteneğimiz de yok. Okuyucuyu kandıramazsınız, Okuyucu zekidir. Onun zekasına aykırı ütopyalar yaratarak kitap yazarsanız okuyucu sizinle dalga geçer. Bunda haklıdır da… Fakat olaylara ve belgelere dayanan bir kurgu yaparsanız okuyucu “Neden olmasın!” sözcüğünü söyler. Bu söylem kitaba kıymet kazandırır.
    > BEYAZ KIYAMET kitabı oldukça ilgi görmeye başladı, kitabın ilgi görmesi sizi sevindiriyor mu? Mutlu oluyor musunuz?
    > Bakın! Zaten eser yazmakla iş bitmiyor. Onun okuyucudaki yansımaları önemli. Bir insan kitabı okuduktan sonra hemen kitap hakkında kararını veriri. İyi yada kötü. Şayet iyi ise hemen yazara bakar ve onu tanımak ister. Yok beğenmemiş ise kitabı bırakır ve bir daha aynı yazarın kitabını zor beğenir. Şimdi kitabı beğendirmek yazarın görevi Şimdi kitap ilgi görüyorsa bundan mutlu olunmaz mı? Elbette yazar mutlu olur ve daha güzel eserler yazmak için kolları sıvar.
    > Bundan başka çalışmalarınız olacak mı? Hep bu tarz kitaplarla mı devam edeceksiniz?
    > Elbette çalışmalar olacaktır. Ama böyle değil. Bu çok ayrı özellikleri olan değişik bir çalışmaydı. Böyle devam etmek biraz MODERN MASALCILIK olur ki, buna karşıyım. Piyasada var böyle çalışmalar. Bir iki üç diye dizisi devam ediyor. Bana göre bir yerde bitirilmelidir. Aynı senfoniyi çalmak okuyucuyu sıkar.Bundan başka Türkçe’ye ilk defa çevrilecek iki eser var. Onların çevirisi üzerinde çalışıyorum. Türk edebiyatına iki güzel batı tarzı klasik kazandırma çabası içerisindeyiz. Kendimize ait eserler üzerinde çalışmaya devam edeceğiz.
    > Türk Romancılığı hakkında ne söylemek istersiniz? Türk Romancılığının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
    > Türk romancılığı GRİLEŞTİ. Önce Beyazdı ama şimdi renk değiştirdi. Bunun nedeni araştırma yerine masa başı çalışmalardır. Masa başı çalışmaları güzel eserlerin çıkmasına engel olur. Daha Doğrusu Türk Geleneksel Romanındaki tadı alıp yerine bir çok tadı ağızlara bırakıyor. Bu da okuyucuyu sıkıyor, kitap okumaktan uzaklaştırıyor. GRİ EDEBİYAT devri yaşıyoruz. Bize göre GRİ EDEBİYAT hemen terk edilmeli ve temelde romanı paha biçilmez kılan değerlere dönülmelidir. Bu değerler araştırma ile ortaya çıkar.
    > GRİ EDEBİYAT terimini sizden duyduk bunu biraz açar mısınız?
    > GRİ DEBİYAT benim kendi tanımımdır. Yani ben böyle tanımladım. Başkası siyah der ya kırmızı… Bu terimin anlamı konu seçimlerinden dolayı söyledim. Yani biri bir konuda kitap yazar, yüz tane aynı konunun peşine düşer. Konu aynıdır fakat biri olayın kurcuğundan başlamış, diğeri başından, bir diğeri ortasından almış gidiyor. Yüz kitabı olan yazarlarımız var. Bu gurur verici tabii ama hepsi aynı konu üzerine yazılmış. Kahramanlar ve yerler değiştirilerek fabrika gibi roman üretilmiş. İşte günümüzde bu tür romanlar çok yazıldığı için GRİ EDEBİYAT dedim.
    Bu güzel söyleşiden dolayı teşekkür ediyoruz ve başka eserlerinizi konuşmak umuduyla başarılar diliyoruz.Ama şu GRİ EDEBİYAT ÇAÐI herkesin dikkatini çekeceğini ve üzerinde konuşulacağın tahmin ediyoruz.
    Konuşulması lazım. Bakın her konuda bir çok tartışmalar oluyor ama edebiyatımızın gidişi hakkında daha bir program görmedim. Konuşulması lazım ki; Benim de yanlışım varsa düzeltme yoluna gideyim. Yazarın aynası okuyucudur. Ve eleştirilerdir. Eleştiriler olmadıkça Türkiye’de romancı yetişmesi çok zor. Çünkü ben hala nerde olduğumu ilmiyorum. Bunu ancak eleştirilerle anlayabilirim.
    (Haber 7)
İşlem Yapılıyor
X