Türkçe Can Çekişiyor

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • anterior
    Senior Member
    • 06-11-2006
    • 6453

    Türkçe Can Çekişiyor

    “Dil”ini haysiyeti bilmeyen milletlerin gönüllü sömürgeler olduğu günümüzde, olanca hızıyla daralarak bizi kuşatan yabancı lisan çemberi, Türkiye’yi de bahsi geçen ülkeler kategorisine sokacak gibi. Kullandığı dili; vatan, millet, namus ve haysiyet olarak bilmeyen bir kuşağın yetişiyor olması, “ses bayrağımız”ın büyük ve gürültülü bir şekilde uçurumun kenarına gelmesi, bizi rahatsız etmiyor bile... 1277’de, yani bundan tam 716 yıl önce “Hiç kimse bugünden sonra Dîvan’da ve Dergâh’ta (hükûmette) ve Bargâh’ta (sarayda) ve mecliste, meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmasın” diyerek çok önemli bir devir açan Karamanoğlu Mehmet Beğ, niçin bu şekilde bir emir vermiştir halkına? 50 binden fazla insanın ölümüyle neticelenen “dil kavgası”nda, Selçuklu veziri Sahip Fahreddin ile Moğollar’ın, Mehmed Beğ’i ortadan kaldırmalarının sebebi nedir? Ve sonrasında, Arapça ve Farsça’nın Türk topluluklarında yaygınlaştırılmasının neticesi ne olmuştur. Peki bundan çok daha önce Kaşgarlı Mahmud’un “Dîvanü-Lügati’t-Türk’ü, Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig”i yazmasının sebepleri nelerdi acaba. Bir Misal Bir İbret Çin düşünürü Kun’a sormuşlar: “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, ilk işiniz ne olurdu?” Şöyle cevap vermiş, Kun: “Önce dili gözden geçirmekle işe başlardım. Dil kusurlu olursa düşünceler iyi anlatılamaz. Düşünceler iyi anlatılamazsa, yapılması gereken işler doğru yapılamaz. İşler doğru yapılmayınca da; ülkenin töresi ve kültürü bozulur, adalet yanlış yola sapar, halk şaşırır, ne yapacağını bilemez. İşte bunun için hiçbir varlık dil kadar önemli değildir!” Milletleri ortadan kaldırmak için “dil”e müracaat edildiği tarihî bir gerçek değil midir? İnsanlık tarihinde “dil”iyle bizim kadar oynayan bir millet daha gösterilemez. Kendi temel problemlerini sağlıklı bir şekilde çözmeye çalışan toplumların dillerini nasıl muhafaza ettiklerini araştırdığımızda, karşımıza, bu milletlerin dünya literatüründe çok önemli yerler işgal ettikleri çıkar. Bu açıdan baktığımızda, Türkçe’nin istikbali ümit verici gibi görülmüyor. 70 yıldır denenen, değiştirilen ve dönüştürülen Türkçe kelimelerin yazı ve konuşma dilini ne ölçüde etkilediği ortada iken, Harf İnkılâbı hakkında “gerekli miydi, gereksiz miydi” tartışmalarına girmek bile çok yanlış. Türkçe’yi “bilimsel” olarak geliştirmeyi gaye edinen “Türk Dili Tetkik Cemiyeti”nin (Türk Dil Kurumu-1932), 1940’tan sonra dilimizi nasıl kısırlaştırdığı da bilinen bir gerçek. Dilin ahengini, şivesini ve hatta mantığını bozan bu temayül, CHP’nin Hükûmet Programına bile şu kelimelerle yansımıştı (1935): Aktı (ücret), arsıulusal (beynelmilel), bağımsız (müstakil), baysallık (huzur ve sükûn), evin (cevher), girişit (teşebbüsat), içtem (samimî), kınav (faaliyet), nomal (tabii), salnak (matrah), savga (müdafaa), sevgenlik (şefkat), şarlık (belediye), üsnomal (fevkalâde), yasav (inzibat), yüret (icra)... O zamanlar, “Öztürkçe”cilik ismi altında bazı gizli maksatlara hizmet eden bazı aydınlar, halkı ideolojik olarak da kamplara böldü. Türkçecilik, Öztürkçecilik, gericilik ve ilericilik olarak tarifini buldu. Uydurca/Yeni Bir Dil Rahmetli Cemil Meriç, bu yeni dil anlayışına (!) “uydurca” ismini vermişti haklı olarak... Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın, “Maziyi ve hâlihazırı tamamıyla inkâr ederek ve yıkarak yerine yalnız kendi düşüncelerine uygun bir cemiyet kurmak. Dünden kalan ve bugün yazılan kitaplarda gençleri maziye, dine götüren fikirler vardır. Gençlerin onları okumaması ve anlamaması lâzımdır” diyerek, uydurmacılığa şiddetle karşı çıkması mânâlı değil midir? Araştırmacıların, gençlerin eski kaynaklara yönelmesini önlemek düşüncesiyle icat edilen bu yeni “dil”, sadece Türkiye için değil, Türkiye dışında bulunan iki yüz milyon Türk’ü de birbirine yabancılaştırmak için atılmış bir yem olarak yerleşti hayatımıza. 1960’lı yıllarda bile hızından bir şey kaybetmeyen uydurukça, 1980’e, yani “serbest piyasa ekonomisi” ile globalleşen dünyada yerimizi almaya başladığımız döneme kadar devam etti. 1980’den sonra liberal ekonominin dayattığı ve gümrük sınırlarını en aza indiren hücumla birlikte sınırlarımızdan içeri giren; yani, hazır ve “adlandırılmış” ürünler, dilimizi hallaç pamuğu gibi atmaya başladı. Bir yandan uydurukça ile baş etmeye çalışan ama edemeyen Türk Dil Kurumu’nun önünde, artık bir de yabancı kelimelerle mücadele etme zorunluluğu vardı. Elbette bunu başaramadı. Özellikle, 1980’den sonra hızla yaygınlaşan “yabancı marka merakı” aydınlardan halk tabakalarına kadar herkesi tesiri altına aldı. Başbakanlar, bakanlar, gazete yazarları, televizyon spikerleri, şairler, esnaflar, tüccarlar vs...
    Toplumun bütün kesimleri “popülist”, “rasyonal”, “radikal”, “fundamentalizm”, “entegre”, “change”, “talk show”, “sübvansiyon”, “global”, “kreatif”, “transformasyon” gibi kelimelerle anlatmaya başladı en küçük dilek ve isteklerini. Bununla da kalmayıp televizyon dili, müzik dili diye yeni sınıflar da ortaya çıkmaya başladı. Şarkı sözlerinde “Kıl oldum abi”, “O şimdi artist”, “Maganda”, “Aboneyim abone” gibi tamlamalar; herhangi bir sokakta jimnastik mağazasına “System Gym Hall”, çorap mağazasına “Juliano”, lokantaya “Divan Pub Cafe” gibi isimler konulmaya başlandı. Özel kolejlerden mezun olan spikerler, İngilizce düşünüp İngilizce konuştukları için tartışmalara sebep oldular, oluyorlar... Bunun yanısıra “Binaenaleyh buna gereksinim duyuyoruz” diyen bir Cumhurbaşkanı, “Bu tabloyu geri iade etmeye karar verdik” veya “Bu yarışmanın koşulnamesini değiştireceğiz” diyen bir Kültür Bakanı, “Yaş ilerledikçe kalp krizi şansı artar” diyen gazete başlıkları, Azerbaycan’a Azerbeycan, adale’ye adele, antrenman’a antereman diyen bakanlar, sanat yönetmenine “art direktör”, “ofis idarecisine “ofis manager”, sohbete “talk show” diyen entellektüellerin arttığı günümüzde Türkçe gerçekten acınacak bir vaziyette. Uzman Görüşleri Türkçe’nin bugünkü durumuyla ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz değerli isimlerin üzerinde birleştiği çok önemli birkaç nokta var: Birincisi gençlerin körü körüne taklitçi bir şekilde yetişmeleri, ikincisi devletin bu konudaki “duyarsızlığı”, üçüncüsü dünyadaki gelişmeleri kendi düşünce plânımızda değerlendirmekten mahrum oluşumuz, dördüncüsü dilimizi haysiyetimiz olarak görmememiz, beşincisi yabancı dille eğitimi gereğinden fazla ciddîye almış olmamız...
    Peki Çözüm Nedir? Dil, yaşanılan iç ve dış hayatı anlatmak içindir. Hayat geliştikçe anlatımın da gelişmesi gerekir. Anlatım gelişmiyorsa, hayatı lâyık olduğu şekilde yaşayamıyor ve ondan zevk alamıyoruz demektir. O hâlde, fert fert herkesin dil konusunda titiz davranması bir vicdan borcu olmalıdır. Halkın kabul ettiği bir kelimeye direnmek kadar, Osmanlıca’dan kalma diye bir kelimeyi dışlamak da yanlıştır. Bırakalım dil kendiliğinden doğru şeklini bulsun. Aydınlarımıza düşen görev, bu şekillenmeye olumlu yön ve hız vermekten ibarettir. Dil şöyle mi olsun, böyle mi olsun tartışmalarını bırakıp, aklı başında herkesin dile karşı “sorumlu” olduğunun şuuruna varılması gerekir. Makul olan, lüzumlu olan, kuşatıcılığı olan ve hatta nasıl olması gerektiği konusunda bile tartışma yapılamayacak olan dil kendi kendine yönünü tayin etsin. Aksi takdirde bu tartışmaların sonu gelmeyecek, Türkçe de her geçen gün başkalaşmasını sürdürecektir.
  • hikmet24
    Member
    • 28-11-2005
    • 1724

    #2
    Konu: Türkçe Can Çekişiyor

    kerdeşim kızmazsan önce senin nick'in den başlayalım ne anlama geliyor ayrıca böyle teknolojik bir forumda bulunuyoruz diye illaki Türkçe dışında herhangi bir dilden kullanıcı ismimi almamız mı gerekiyor.aslında yabancı dilden nicki olanların yanınada Türkçe anlamını yazması iyi olurdu.kırdıysam özür dilerim.
    Not:ileriki günlerde forum içinde densizce kullanmış olduğum (okey)kelimesi yüzünden kulağımın çekilmesinin yazdıklarıma hiç bir tesiri yoktur.
    saygılar

    Yorum

    • anterior
      Senior Member
      • 06-11-2006
      • 6453

      #3
      Konu: Türkçe Can Çekişiyor

      Yo hayır, neden kızayım? Zaten ben seni az da olsa tanıyorum, irrite etmek için sormazsın. Anterior; mesleğimde sıkça kullandığım bir sözcüktür. Dental literatürde ön grup dişler için kullanılır. Yani gülümsediğimizde görülen (avatarımda da mevcut) kesici dişleri tarif eder. Ancak genel tıp literatüründe de "ön, öndeki" anlamında pek çok yerde kullanılır. Şimdi takdir edersin ki "öndeki dişler" veya "kesici dişler" şeklinde bir isim... Ne bileyim; sanki garip olur gibi....: )

      Yorum

      • hikmet24
        Member
        • 28-11-2005
        • 1724

        #4
        Konu: Türkçe Can Çekişiyor

        şahsınızla ilgili açıklama için teşekkür ederim yazdıklarımın bütünü hakkında yorumunuzu bekliyorum
        saygılar

        Yorum

        • anterior
          Senior Member
          • 06-11-2006
          • 6453

          #5
          Konu: Türkçe Can Çekişiyor

          Yabancı nick yanına Türkçe karşılığını yazmak kişilerin kendi tasarruflarında olan bir konudur. Eğer ahlaka aykırı bir anlamı varsa zaten kullanmazlar. Ancak herkes Türkçe yazışma adı kullanacak da diyemeyiz, bu konuda kimseyi zorlayamayız. Yoksa içki içmeyi yasaklayanlardan ne farkımız kalır? Sevgiler, saygılar...

          Yorum

          • ozkandonmez
            Administrator
            • 30-12-2002
            • 47398

            #6
            Konu: Türkçe Can Çekişiyor

            @anterior,

            Öncelikle güzel türkçe'mizin can çekiştiği doğrudur, ama bu kendi kendine olan bir durum değil bizzat bu dili kullananlar tarafından gerçekleştiriliyor.

            Birinci mesajındaki cümleleri kopyala/yapıştır metodu ile yaptığınız ve düzenlemediğinizden dolayı, hepsi birbiri içine girmiş kelimeler anlam bütünlüğünü bozan cümleler kümesi haline gelmiş görünmektedir.

            Dedim ya türkçe'yi kullananlar mahvediyor, halbuki dil'imizin zenginliği azımsanmayacak ölçüde büyüktür, fakat malesef kısaltmalar , anlamını bilmeden konuşulan kelimeler, cümleleri kurarken kelimeleri eksiltmemiz, bugünki hali ile türkçe'mizi malesef bozmaktadır.

            Yeri gelmişken şunuda söyleyelim, hemen hemen hiç bir dil , kafa ,göz, dudak, el ve kol hareketleri ile bir şeyleri anlatamaz. Buna sadece türkçe dahil değildir, sizin yapacağınız mimik hareketleri ile karşınızdakine uzun uzun söyleyeceğiniz bir cümleyi kısa yoldan aktarabilir ve anlatabilirsiniz.

            Anlatımlarımızda ve ikili konuşmalarımızda heleki konu biliniyorsa uzun kurulması gereken cümleleri öyle bir kırparızki bunu duyan 3. bir şahıs konuşmadan bir şey anlamaz ve derki " Türkçe lastik gibi bir di, nereye ne kadar çekersen o kadar uzar", halbuki durum böylemi , hayır kesinlikle değil.
            Basit bir örnek verecek olursak ;

            İki kişi konuşur, konu çay ikramıdır , bakınız nasıl konuşulur ..

            - Bir daha vereyimmi??
            - ah evet ver çok iyi geldi.
            - Bir tane daha verirmisin
            - Tabi hemen vereyim...

            Bu konuşmalar konu bilindiği için iki kişi arasında kesinlikle farklı yorumlanmayacak kelime ve cümlelerdir. Fakat bunu 3. şahıs diğer odadan yada koridordan dinlese aklına neler neler gelecektir.

            Halbuki aynı konuşmalar şöyle olsa idi 10. şahıs bile yanlış anlamayacaktı;

            - Bir çay daha içermisin
            - ah evet çok iyi geldi, bir bardak daha alayım.
            - Bir bardak çay daha verirmisin?
            - Tabi hemen çayını vereyim/veriyorum

            Bu şu anda gelen ve en kaba bir örnek..

            Durum şuki, türkçe'mizin bugün bu halde olması yukarıdada örneğini verdiğim gibi eksik kullanmamızdan dolayıdırki, buda çalışma ve özveri ile çözümlenecek bir olaydır.

            Ortaokul ve liseyi okurken almanca dersi hocamızın dediğini yıllar geçmesine rağmen halen kulaklarımda duyarım, "Cebinizde sigara paketi taşıyacağınıza , bir tane sözlük taşıyın" tabi bu cümle o saatte almanca sözlük içindi.

            Evet yıl 2007 "Cebinizde sigara paketi taşıyacağınıza , türkçe sözlük yada türkçe imla klavuzu taşıyınız"

            Daha çok söylenecek şeyler var ama malesef yazı ne kadar uzarsa o kadar okunmama riski var.

            Kalın sağlıcakla.
            Üyelere Özel Konuları Görebilmek İçin Lütfen ÜYE GİRİŞİ Yapınız



            HAYDI IPTV YAPALIM

            TBS 6991 Dual Tuner Dual CI Tv kartı linux sürücü yükleme

            LÜTFEN OKUYUN

            Yorum

            • anterior
              Senior Member
              • 06-11-2006
              • 6453

              #7
              Konu: Türkçe Can Çekişiyor

              Haklısınız, yazıyı göndermeden önce paragraflara ayırmam gerekirdi. Ayrıca tarihsel sürece de dikkat ettiğim söylenemez.Makalede anlatılanlar biraz yorucu da olsa dikkatle okuyunca anlaşılabiliyor. Diyaloglarımızda kolaya kaçılması konusu sizin de söylediğiniz gibi diğer dillerde de mevcut. Ancak İngilizcenin günlük konuşmalarımız arasında kendisine kolayca yer bulduğu şu günlerde bire-bir Türkçe karşılığı olan bazı sözcükleri, İngilizce sözcükler yerine kullanabiliriz.
              Beni bu makaleyi buraya taşımaya iten etmen ise, (tuhaf gelebilir ama) geçtiğimiz günlerde uyarı alan bir üyemizin Türk tarihi ile Türk milliyetçiliğinin toplumda yükseldiği tarihleri karıştırmasıdır. Makalede "1277’de, yani bundan tam 716 yıl önce “Hiç kimse bugünden sonra Dîvan’da ve Dergâh’ta (hükûmette) ve Bargâh’ta (sarayda) ve mecliste, meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmasın” diyerek çok önemli bir devir açan Karamanoğlu Mehmet Beğ, niçin bu şekilde bir emir vermiştir halkına? 50 binden fazla insanın ölümüyle neticelenen “dil kavgası”nda, Selçuklu veziri Sahip Fahreddin ile Moğollar’ın, Mehmed Beğ’i ortadan kaldırmalarının sebebi nedir? Ve sonrasında, Arapça ve Farsça’nın Türk topluluklarında yaygınlaştırılmasının neticesi ne olmuştur?" sorusu ile anlatılmak istenenler, iki ayrı isim kullanarak foruma dahil olan üyemizin bazı -çarptırılmış- anlatımlarına ilham kaynağı olmuştur. Ne yazık ki kendisi farkında olarak veya olmadan tartışmaya açtığı bu konulara üyelerimizi provake edici söz ve tutumlarından dolayı haklı olarak uzaklaştırıldığı için katılamamaktadır. Konuya ilginiz ve makaleyi tamamen okuduğunuz için teşekkür ederim.

              Yorum

              • msahin48
                Junior Member
                • 30-06-2004
                • 34

                #8
                Konu: Türkçe Can Çekişiyor

                Önce aydınlar kendisine çeki düzen vermeli."Türk'ün iti,şehre inince Farsça ürürmüş."

                Yorum

                • rubberman
                  Member
                  • 13-02-2006
                  • 1992

                  #9
                  Konu: Türkçe Can Çekişiyor

                  Makale 1993 te yazılmış galiba
                  Yeni yazılmış olsaydı şu şekilde olmalı idi :
                  "1277’de, yani bundan tam 730 yıl önce “

                  Yorum

                  • msahin48
                    Junior Member
                    • 30-06-2004
                    • 34

                    #10
                    Konu: Türkçe Can Çekişiyor

                    Şöyle konuşuyor Batılı benliğimiz:
                    Müslüman kalabilirsin ya da başka bir dinde; ama beni yakalamak için değişmelisin dostum. Dilini değiştirmelisin önce. Yüksek ortamlarda benim dilimi kullanmalısın. Benim dilimi ikinci dil ya da yabancı dil olarak öğrenmen yetmez. Kendi dilin yabancı kalmalı, hatta neredeyse etnik bir dil; benim dilim ise yüksek ortamlarda anadil olmalı. Nedir bu yüksek ortamlar? En başta yüksekokullar.
                    Sonra liseler, ortaokullar, ilkokullar, hatta anaokulları. Kendi dilinle konuşmak sende aşağılık duygusu yaratmalı.

                    Örneğin marketing (pazarlamanın yüksek olanı) alanında benim sözcüklerimle cümleler kurmalısın. Kendi dilinle ifade etmeye çalış bak, ne kadar da bayağı kalıyor. Global dünyanın bir parçası olarak kendini hissetmek istiyorsan, benim yaptığımı iyi yapmalısın.
                    Gazetelerinin, televizyonlarının! isimleri bile benim dilimde olacak (Eskiden beri olanlar kalsın). Edirne'den Sibirya'ya kadar bütün Türkler, gökteki yıldıza "yıldız" der, ya da "cıldız". Biliyorum binlerce yıldır bu böyleydi. Ama artık "star" demelisin. Unut artık "yıldız"ı. Senin yıldızın geçmişte değil, Doğu'da hiç değil, bizim tarafta. Zaten bu konuları da sana ben öğretmiyor muyum? Hangi ülkede Orta Asya ile ilgili daha çok araştırma yapılıyor sanıyorsun; sende mi bende mi? Bırak sözcükleri, harfleri bile istediğim gibi okuyacaksın. Kendi harfini benim okuduğum gibi söyle. "Entivi" de mesela. Diğer türlü söylemeyi dene, bak, sende gördün; ne kadar da bayağı, köylü, doğulu bir "sound" değil mi? Hem sen değil misin modern olmak isteyen? Kendini ve kültürünü, dilini, geleneklerini, geçmişini aşağıda hissetmezsen (açıkça değil tabii, içinde, sadece
                    içinde) bu metamorfozu gerçekl! eştiremezsin dostum. "Paşa"ya "Pasha"," Leyla"ya da "Laila" diyeceksin ve yazacaksın. Biraz oryantalist ;ama "daha Batılı gözüyle bir Doğulu şıklık!" Sen bakma "köşk" sözcüğüne, biz artık ona "kiosk" diyoruz, sen de öyle söyle. Hah şöyle! Ne diyoruz, concept yaratmalıyız.
                    Yaratıcı ol, kendine "creative" de; Fabrikayı Ümraniye'de kur, markanı İtalyanca'dan al. Yoksa malını satamazsın. Türk olduğu anlaşılırsa ya da Türk gibi gözükürse kimse evine sokmaz. Sen ona, Türk olmayan bir isim bul en iyisi. Kimse de sana kızamaz. "Trend"
                    böyle. Tavuk bile satamazsın. Neden Mudurnu "Chicken" oldu sanıyorsun? İnsanlar tavuk değil "chicken" yemek istiyor. Ne zamandır radyolar; "Good morning Türkiye" diye sesleniyor. Bizi uyandırmak için olsa gerek.

                    Özcan Yüksek
                    Atlas dergisi - Şubat 2002

                    Yorum

                    • anterior
                      Senior Member
                      • 06-11-2006
                      • 6453

                      #11
                      Konu: Türkçe Can Çekişiyor

                      Originally posted by msahin48 View Post
                      Şöyle konuşuyor Batılı benliğimiz:
                      Müslüman kalabilirsin ya da başka bir dinde; ama beni yakalamak için değişmelisin dostum. Dilini değiştirmelisin önce. Yüksek ortamlarda benim dilimi kullanmalısın. Benim dilimi ikinci dil ya da yabancı dil olarak öğrenmen yetmez. Kendi dilin yabancı kalmalı, hatta neredeyse etnik bir dil; benim dilim ise yüksek ortamlarda anadil olmalı. Nedir bu yüksek ortamlar? En başta yüksekokullar.
                      Sonra liseler, ortaokullar, ilkokullar, hatta anaokulları. Kendi dilinle konuşmak sende aşağılık duygusu yaratmalı.
                      Örneğin marketing (pazarlamanın yüksek olanı) alanında benim sözcüklerimle cümleler kurmalısın. Kendi dilinle ifade etmeye çalış bak, ne kadar da bayağı kalıyor. Global dünyanın bir parçası olarak kendini hissetmek istiyorsan, benim yaptığımı iyi yapmalısın.
                      Gazetelerinin, televizyonlarının! isimleri bile benim dilimde olacak (Eskiden beri olanlar kalsın). Edirne'den Sibirya'ya kadar bütün Türkler, gökteki yıldıza "yıldız" der, ya da "cıldız". Biliyorum binlerce yıldır bu böyleydi. Ama artık "star" demelisin. Unut artık "yıldız"ı. Senin yıldızın geçmişte değil, Doğu'da hiç değil, bizim tarafta. Zaten bu konuları da sana ben öğretmiyor muyum? Hangi ülkede Orta Asya ile ilgili daha çok araştırma yapılıyor sanıyorsun; sende mi bende mi? Bırak sözcükleri, harfleri bile istediğim gibi okuyacaksın. Kendi harfini benim okuduğum gibi söyle. "Entivi" de mesela. Diğer türlü söylemeyi dene, bak, sende gördün; ne kadar da bayağı, köylü, doğulu bir "sound" değil mi? Hem sen değil misin modern olmak isteyen? Kendini ve kültürünü, dilini, geleneklerini, geçmişini aşağıda hissetmezsen (açıkça değil tabii, içinde, sadece
                      içinde) bu metamorfozu gerçekl! eştiremezsin dostum. "Paşa"ya "Pasha"," Leyla"ya da "Laila" diyeceksin ve yazacaksın. Biraz oryantalist ;ama "daha Batılı gözüyle bir Doğulu şıklık!" Sen bakma "köşk" sözcüğüne, biz artık ona "kiosk" diyoruz, sen de öyle söyle. Hah şöyle! Ne diyoruz, concept yaratmalıyız.
                      Yaratıcı ol, kendine "creative" de; Fabrikayı Ümraniye'de kur, markanı İtalyanca'dan al. Yoksa malını satamazsın. Türk olduğu anlaşılırsa ya da Türk gibi gözükürse kimse evine sokmaz. Sen ona, Türk olmayan bir isim bul en iyisi. Kimse de sana kızamaz. "Trend"
                      böyle. Tavuk bile satamazsın. Neden Mudurnu "Chicken" oldu sanıyorsun? İnsanlar tavuk değil "chicken" yemek istiyor. Ne zamandır radyolar; "Good morning Türkiye" diye sesleniyor. Bizi uyandırmak için olsa gerek.
                      Özcan Yüksek
                      Atlas dergisi - Şubat 2002

                      Maalesef anlatılanlar doğrudur. Atatürk'ün uzun yıllar verdiği Türkçeleştirme çalışmaları, günümüzde geriye doğru hızla yol almaktadır. Nitekim Atamız da bir toplumu millet yapan değerlerin başında ortak dil kullanımı olduğunun farkındadır.

                      Türklük gurur ve şuurundan gücünü alan ATATÜRK, Türk Milleti'nin geçmişte olduğu gibi gelecekte de en vaz geçilmez değerlerinden birinin bütün lehçe ve şiveleriyle birlikte Türk dili olduğunu kaydeder. Onun şu sözleri bu bağlamda son derece kıymetlidir: "Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesinde, Yakut Türkleri'nin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz". Yine demiştir ki:"Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır."

                      ATATÜRK, 28 Ağustos 1928'de çağdaş dünyaya uyum sağlamak amacıyla harf devrimini gerçekleştirir. Bunu, Türk dilinin dünya dilleri arasındaki yerinin belirlenmesi, köklerinin araştırılması, Türk lehçe, şive ve ağızlarının bilimsel yöntemlerle incelenmesi ile ilgili çalışmalar takip eder. ATATÜRK, bu amaçlarla 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni (bugünkü adıyla Türk Dil Kurumu'nu) kurdurur. Sonradan mirasının bir bölümünü bağışladığı bu kurumun tüzüğünün taslağı da bizzat ATATÜRK'ün kendisi tarafından hazırlanır. Türk Dili Tetkik Cemiyeti, 26 Eylül 1932 tarihinde, İstanbul'da, Dolmabahçe Sarayı'nda, ATATÜRK'ün huzurunda Birinci Türk Dili Kurultayı'nı toplar ve Türk diliyle ilgili ciddî kararlar alır.

                      Güneş-Dil Teorisi, Türk dilinin eskiliğinin, köklülüğünün ve zenginliğinin kanıtlanmasına yönelik bir faaliyetin ürünü olarak o yıllarda ortaya atılır. Yurt içinde ve yurt dışında büyük yankı uyandıran teori, hem Türkçe konuşma yazma bilincinin gelişmesine katkı sağlar; hem de Türkçenin tarihi ve etimolojisi (kökenbilimi) ile ilgili birçok eserin hazırlanmasına vesile olur.

                      ATATÜRK, Türk diliyle ilgili çalışmaların akademik seviyede yapılabilmesi ve bilim adamlarının yetişmesi için de 1936 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'ni açtırır.

                      Onun Türk diliyle ilgili toplantılara başkanlık etmesi, yazmış olduğu eserlerde, Türkçe kelimelere ve terimlere yer vermesi, bazı terimleri bizzat kendisinin türetmesi önemlidir. Nitekim ATATÜRK'ün Geometri kitabında geçen ve bizzat ATATÜRK tarafından türetilen üçgen, dörtgen, açı … gibi terimler bugün hâlâ kullanılmaktadır.

                      O başlamış, başladığı atılımları o günün koşullarından çok bugünleri de düşünerek büyük oranda bitirmiştir... Ya bizler?

                      Yorum

                      İşlem Yapılıyor
                      X