Hepimiz Leyla Hepimiz Mecnun

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • ALAMUT07
    Member
    • 26-08-2005
    • 680

    Hepimiz Leyla Hepimiz Mecnun

    Hepimiz Leyla Hepimiz Mecnun



    Yusuf ile Züleyha, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Romeo ve Juliet… Hepsinin de umutsuz aşkları dillere destan. Ancak içlerinde bir tanesi var ki diğer hepsine bedel: Leyla ile Mecnun. Şimdi gelin bu ıstıraplarla dolu aşk hikayesini “öteki” olmak için müzikal bir şölen eşliğinde seyredin.
    Tarihin akılarda kalan en önemli aşk hikayesi "Leyla ile Mecnun" nihayet bir müzikalle izleyici karşısına çıktı. Prof. Dr. İskender Pala'nın Fuzuli'nin Mesnevi'sinden yola çıkarak kaleme aldığı aşk hikayesi, bundan böyle İstanbul Şehir Tiyatroları'nda müzikal bir oyun olarak gösterilecek. Pala, ortaya çıkan eserden o kadar umutlu ki "Bu müzikali seyreden herkes salondan birer Mecnun, birer Leyla olarak ayrılacak." diyor. Peki insanı böyle derinden etkileyen bir hikayenin içinde neler var? Yazara göre bu hikayede her şey bizden. Duyuş var, gülümseme var, en önemlisi de çoktandır unuttuğumuz gözyaşı var. Bir aşk için ağlamak bize artık ne kadar uzak geliyor. İşte belki de bu yüzden Pala, oyuna mendillerinizi de alıp gelin çağrısında bulunuyor.
    'Leyla ile Mecnun'un hikayesi, beyaz perdeye Orhan Gencebay ile Gülşen Bubikoğlu'nun oynadığı filmle yansımıştı. Efsane aşk, senelerdir ne bir tuvalde çizildi, ne başka bir filme konu oldu ne de bir operet yapıldı. Yani sanatımızın içinde pek az yer edinebildi. Bu anlamda Fuzuli, Shakespeare kadar bizim olamadı. Bunun ezikliğini hisseden İskender Pala, şimdi bir hayalini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyor. “Niye bu kadar geç kalındı?” şeklindeki sorumuza ise şöyle cevap veriyor: “Ülkemizde Batı'dan bir referans gösterirseniz önünüz açılır, Doğu'dan bir şey gösterirseniz size birtakım farklı yakıştırmalarda bulunulur. Bu yüzden de ortada bir çıkmazımız var."
    Bu oyunun etkileyici metni kadar sahnedeki görsel şöleni de epey konuşulacak. Bu şölenin başaktörü Ali Taygun, 87 kişiyi aynı anda sahnede hem raksettiriyor, hem onlara şarkı söyletiyor, hem de müzik yaptırıyor. Taygun, ortaya çıkan eserin şimdiye kadar yapılan pek çok eserden farklı olduğunu belirtiyor. Şöyle ki ; "Bu ne bir tiyatro, ne bir opera, ne bir tragedya. Çünkü bir benzeri yok ve nev-i şahsına münhasır oldu." açıklamasını yapıyor. Oyunun kendisi için bulunmaz bir fırsat olduğunu düşünen Taygun, oyunun içindeki üç Mecnun üç Leyla sahnesinden çok etkilendiği "Hayatım boyunca bir tek bu sahneyi yapsam bana yeterdi." diyerek vurguluyor.
    Ne gariptir ki oyunun yazarı ve yönetmeni -tabiri caizse- farklı dünyaların insanları olsa da, Leyla ile Mecnun, onların aynı koridorda kol kola yürümelerine vesile oldu. Öyle ki Ali Taygun, İskender Pala ile münasebetini şu cümlelerle anlatıyor: "Bundan otuz yıl önce sokakta karşısına çıksa eli beline gidiyor mu diye kuşkulanacağı "öteki"si ile aylarca omuz omuza çalıştı, onda kendini tanıdı, kendinde manayı buldu. Birbirlerine çilelerini anlattılar. Birlikte ağlaştılar, birlikte sevindiler. Ne o, şarap içti, ne bu namaza durdu. Farklarındaki ahengi keşfettiler sadece."
    Bu dev müzikalde en önemli görevlerden biri de şüphesiz ki her sahnenin müziğini ayrı bir ilhamla notaya döken Yalçın Tura'ya düşmüş. Oyunda Türk tasavvuf müziği, klasik müzik ve bale iç içe. Biraraya gelmesi zor görünen bu durum oyunda hiç göze batmıyor. Ayrıca müzikalin dekor ve kostüm tasarımı Ali Cem Köroğlu, dramaturgisi Tarık Günersel, koro şefi Gökçen Koray, orkestra şefi Erdem Çöloğlu, ışık tasarımı Önder Baykul imzası taşıyor.



    Hikaye etkileyici
    “Leyla ile Mecnun” Babil’de bundan tam üç bin yıl önce anlatılan bir halk öyküsü. Bu efsane aşkı, ilk kaleme alan Türk asıllı bir şair olan Nizami. Hikayeyi Nizami’den sonra Fuzuli başta olmak üzere tam 18 kişi yazıya döktü. Istıraplarla dolu aşk hikayesi şöyle: Kays ile Leyla okul arkadaşı iken birbirlerine aşık olurlar. Bunun üzerine annesi Leyla’yı okuldan alır ve görüşmeleri engellenir. Ama ne Kays, Leyla’dan ne de Leyla, Kays’dan vazgeçer. Kays, evden ayrılır ve çölde yaşamaya başlar. Bu sırada bütün halk onun davranışlarını garipser ve “mecnun” demeye başlar. Delikanlı, Leyla için her şeyi yapmaya hazırdır. Hatta Kays’ın babası gidip Leyla’yı babasından ister; ama babası Leyla’yı vermez… Gerisini anlatmıyoruz, ustalar o kadar uğraşmış gidip görmek lazım. Sahneden birer Mecnun, birer Leyla olarak çıkmak ve kalmak temennisiyle…



    İskender Pala (Leyla ile Mecnun'un yazarı):
    Efsanenin bilinmeyenlerini yazdım

    Elimizde bir Doğu öyküsü vardı; ama biz bunu Batılı bir anlayışla yorumladık. Öteki ile berikini, dünle bugünü buluşturmak istedik. Metin platonik aşkı yüceltiyor; ama diğer yandan da tasavvufa kapı aralıyor. Bildiğimiz bir masalın bilinmeyen taraflarını anlatmaya çalıştım. Bize hep Romeo ve Jüliet anlatıldı; ama Leyla ile Mecnun çok daha üstün ilhamlar taşıyor. Romeo, Juliet için; Kays, Leyla için yaşadılar ve öldüler; ama Kays sadece ölmedi önce mecnun oldu.

    ***

    Ali Taygun (Leyla ile Mecnun’un yönetmeni):
    Eser başka bir hale büründü Bu oyun içimizde var olan ama varlığından bihaber olduğumuz şeyleri hatırlatacak. İlhamlar zuhur edince eser kendini şekillendirdi. Sahnede gördüğümüz insanlar aşka vurgun bir gönül erleri topluluğu oldu. Bunlar belli günlerde bir araya gelip Caferilerin 10 Muharrem’de Kerbela olayını andıkları gibi Leyla ile Mecnun’u anıyorlar. Kimisinin sesi güzel, kimisinin raksı. Birbirlerine terennüm ederek kendi tavırlarında bir cem yaşıyorlar. Başladığımızda sonucun böyle olacağını bilmiyorduk.

    DİLEK CİHAN GÜRAY

  • bilgin6401
    Junior Member
    • 08-11-2006
    • 144

    #2
    Konu: Hepimiz Leyla Hepimiz Mecnun

    paylaşım için tşkrler.

    Yorum

    İşlem Yapılıyor
    X