AB ile ilgili ve ERMENİ SORUNU İLE İLGİLİ YARDIM...

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • whýte
    Junior Member
    • 30-01-2007
    • 72

    AB ile ilgili ve ERMENİ SORUNU İLE İLGİLİ YARDIM...

    AB ve ERMENİ SORUNU ile ilgili bilgilere ihtiyacım var. yardım edersenız cok sevınırım...
  • orbay
    Senior Member
    • 11-02-2005
    • 5871

    #2
    Konu: AB ile ilgili ve ERMENİ SORUNU İLE İLGİLİ YARDIM...

    Ermeni Sorunu ve AB Üyelik Süreci

    Doç. Dr. Kamer Kasım


    ERMENİ SORUNU VE AB ÜYELİK SÜRECİ

    Ermeni sorunu olarak adlandırılan ve Ermenilerin soykırım iddiaları ile
    birlikte ortaya çıkan gelişmeler Türkiye’nin dış politikasını ve diğer
    ülkeler ile ilişkilerini etkileyen bir aşamaya gelmiştir. Ermeni sorunu
    artık tarihi bir sorun olmanın ötesine geçmiş, uluslararası ilişkiler
    ve uluslararası hukuk alanlarını da ilgilendiren ve bazı ülkelerin
    Türkiye’ye karşı kullandıkları bir araç haline gelmiştir. Uluslararası
    hukuka göre soykırım en ağır suç olduğundan Ermenilerin soykırım
    iddiaları ve bunu tanıyan kararların bazı ülke parlamentolarında
    alınması hem bu ülkelerle Türkiye’nin ilişkilerini olumsuz etkilemekte
    hem de genelde ülkenin imajına zarar vermektedir. Türkiye’nin AB üyelik
    süreci üzerinde de Ermeni iddialarının engel teşkil edebileceği son
    gelişmelerle iyice ortaya çıkmıştır. Türkiye-AB ilişkilerinde konunun
    iki boyutlu olarak gündeme getirildiği görülmektedir. Bunlardan birisi
    Ermenilerin soykırım iddiaları, diğeri ise Türkiye-Ermenistan
    ilişkilerinin mevcut durumudur. Bu yazıda konunun nasıl Türkiye’nin AB
    üyelik sürecini etkilediği belirtilirken, Türkiye’nin izlemesi gereken
    stratejiler analiz edilecektir.



    Ermenilerin soykırım iddiaları yoğun bir şekilde uluslararası gündeme
    1965 yılından itibaren taşınmaya başlanmıştır. Ermenilerin soykırım
    iddialarının başlangıcı olarak gördükleri 24 Nisan 1915’in 50.
    yıldönümünde başlayan yaygın propaganda süreci 1973-1985 yılları
    arasında terör eylemleri boyutuna da taşınmıştır. 2005 yılı boyunca ise
    Ermeni soykırım iddialarının 90. yıldönümü dolayısıyla diaspora
    merkezli yaygın bir faaliyete girişilmeye başlanmıştır. Bu
    faaliyetlerin amacı uluslararası alanda iddiaların kabul edilmesini
    sağlayıp, Türkiye’nin üzerine daha yoğun bir baskıya dönüştürmek ve
    başta AB üyelik süreci olmak üzere Türkiye’nin önemli dış politika
    hamlelerinin önüne engel çıkartarak Türkiye’nin iddiaları tanımasını
    sağlamaktır. Sonraki aşamada ise tazminat talepleri ve hatta bazı
    açıklamalara göre toprak talebine giden bir süreci başlatmak
    istemektedirler.



    AB’nin konuya ilgisi ise 1987 yılına kadar gitmektedir. Türkiye’nin
    AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunmasından üç ay sonra Avrupa
    Parlamentosu “Ermeni Sorununun Siyasi Çözümü” başlıklı bir tavsiye
    kararı almıştır. Kararda 1915-1917 dönemindeki olaylar 1948 BM
    Sözleşmesine göre soykırım olarak adlandırılmakta ve Türkiye’nin Ermeni
    soykırımını tanımamasının AB’ye tam üyelik yolunda engel olduğu
    vurgulanmaktadır. Avrupa Parlamentosu 17 Aralık 2004 zirvesinden iki
    gün önce 15 Aralık 2004 tarihinde de bir tavsiye kararı kabul etmiştir
    ve bu kararda da Türkiye’nin “soykırımı” tanıması istenmektedir. Avrupa
    Parlamentosu tarafından 15 Aralık 2004 tarihinde 262 ret oyuna karşılık
    407 kabul oyuyla kabul edilen ve Türkiye ile AB arasında müzakerelerin
    başlatılmasını tavsiye eden metinde Türk otoritelerin (Avrupa )
    Parlamentosunun 1987 yılındaki kararının gereğini yerine getirmediğini
    ifade etmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi 1987 tarihinde Avrupa
    Parlamentosu tarafından kabul edilen metin Türkiye’nin Ermeni
    “soykırımını” tanımasını istemekte ve konuyu Türkiye’nin üyeliğine
    engel olarak değerlendirmektedir. Ayrıca 17 Aralık 2004 zirvesinden
    sonra kabul edilen Avrupa Konseyi Brüksel Zirvesi sonuç bildirgesinin
    21. paragrafında Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu tarafından alınan
    15 Aralık 2004 tarihli karara işaret eder demektedir. Aslında konu 6
    Ekim 2004 tarihli Avrupa Komisyonu ilerleme raporunda da yer almıştır.
    Raporda soykırım sözcüğü kullanılmamakta onun yerine trajik olaylar
    denmektedir. Ayrıca raporda Türkiye-Ermenistan arasındaki diplomatik
    ilişkilerin kurulması ve kara sınırının açılmasını istedikten sonra
    diğer önemli bir konu adıyla 1915 olaylarından bahsedilmektedir. Bu
    açıdan bakıldığında 17 Aralık 2004 zirvesi sonuç bildirgesinin Avrupa
    Parlamentosunun kararına işaret etmesi, Türkiye açısından 6 Ekim 2004
    tarihli Komisyon raporundan Ermeni sorunu ile ilgili yaklaşım açısından
    geriye gidiştir.



    Soykırım iddiaları Kopenhag kriterleri arasında yer almadığından
    Türkiye’nin üyelik müzakerelerine başlamasının önünde bir engel
    değildir. Ancak AB üyesi ülkelerden Türkiye’nin üyeliğine soğuk
    bakanlar süreç içerisinde Ermeni iddialarını Türkiye’ye karşı
    kullanacaklardır. Bu konuda Fransa’nın özel bir konumu vardır. Yaklaşık
    400 bin Ermeni’nin yaşadığı Fransa’da Ermenilerin siyasi bir güç
    oluşturmaları ve Fransa’nın Türkiye’nin üyeliği için referandumu
    istemesi Ermeni sorununu Türkiye’nin AB üyelik sürecinin önüne bir
    engel olarak getirmektedir. Mevcut bir Avrupa Parlamentosu kararı da
    bunu kolaylaştıracaktır.



    Ermeni iddialarının bu kadar yaygınlık kazanmasının sebebi “soykırım”
    konusunun Ermeni diasporasının kimliğini korumasının bir aracı
    olmasıdır. Farklı ülkelerden gelen farklı kültür hatta dile sahip olan
    aralarında çok az ortak nokta bulunan Ermenilerin göç ettikleri
    ülkelerde bir araya gelmeleri ve bir dayanışma içerisinde
    bulunmalarında ortak acı olarak değerlendirdikleri “soykırımın” önemli
    rolü olmuştur. Milli bir kilise olan Ermeni kilisesi de, varlığı Ermeni
    kimliğinin vurgulanmasına bağlı olduğundan, soykırım iddialarının her
    zaman gündemde olması ve yeni kuşakların bir kimlik unsuru olarak bunun
    bilinciyle yetişmelerinde rol oynamıştır. Diaspora örgütlerinin varlık
    nedenini ve en önemli uğraşını oluşturan soykırım iddiaları konusunda
    artık bir endüstri oluşmuştur. Milyonlarca doların döndüğü bu
    endüstrinin faaliyetleri arasında filmlerin yapılması, kitap ve
    dergilerin çıkarılması, konferanslar düzenlenmesi, ülke
    parlamentolarına yönelik olarak parlamenterler ve siyasi partiler
    düzeyinde lobi faaliyetlerinde bulunulması vardır. 1965’den itibaren
    ivme kazanan bu faaliyetler karşısında Türkiye tarafından ancak
    1980’lerden itibaren ciddi denebilecek çalışmalar yapılmaya başlanmış,
    bunlar da çok koordineli olmadığından ve diasporanın çabaları
    tarafından engellendiğinden gereken etkiyi gösterememiştir. 1. Dünya
    Savaşı koşulları içerisinde işgale uğrayan Osmanlı İmparatorluğu gerek
    sivil halkın gerekse ordunun zarara uğraması karşısında tehcir olarak
    da biline sevk ve iskan kanunu çıkarmış ve bu çerçevede Ermeni nüfusun
    bir kısmı İmparatorluğun çatışmanın olmadığı bölgelerine göç
    ettirilmiştir. Ermeniler bunun bir soykırım olduğunu ve kimi yazarlar
    1.5 hatta 2 milyon Ermeni’nin öldürüldüğünü iddia etmektedirler.

    Soykırım suçu 1948 BM Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesinde
    tanımlanmıştır. Buna göre soykırım, bir milli, etnik ya da dini grubu,
    grup niteliğiyle kısmen veya tümüyle yok etmek kastıyla bazı fiillerin
    işlenmesi halinde oluşmaktadır. Fiiller suçun maddi (objektif) unsurunu
    oluştururken, kasıt zihni (sübjektif) unsurdur. Bu bileşenlerden
    ikisinin de bulunması suçun oluşması için gereklidir. Aynı sözleşmeye
    göre soykırım suçluları yetkili mahkemelerde yargılanır. Bundan çıkan
    sonuç soykırıma ancak yargının karar verebileceğidir. Bu açıdan ülke
    parlamentolarının aldıkları kararların hukuki temeli yoktur. Ermeni
    diasporası ve Ermenistan iddiaların ülke parlamentolarında kabul
    edilmesi için çaba sarf etmektedirler. İddialara karşı tarihi belgeler
    ile ortaya çıkılması ve Ermeni tarafından da aynı şekilde belgeler ile
    ortaya çıkmalarının istenmesi süreci başlamış ve böylece konu kısmen de
    olsa akademik platforma taşınmaya çalışılmıştır. Ermeni diasporası ve
    Ermenistan’da hakim olan “soykırım” ın tartışılmaz olduğu yaklaşımı
    bilimsel açıdan kabul edilemez. Diaspora soykırım iddialarını
    tartışmaya açmaktan, kimliğin tartışılmaz bir unsuru üzerinde
    şüphelerin ve soru işaretlerinin ortaya çıkmasına yol açacağı
    endişesiyle kaçınmaktadır.



    Ermeni sorununda tarihi tartışmaların yanı sıra ve belki de ondan daha
    ön planda olan konunun uluslararası ilişkiler, diplomasi ve
    uluslararası hukuk boyutlarıdır. Özellikle Türkiye-AB ilişkilerine
    yansıyan ise bu boyutlardır. Türkiye-AB ilişkilerinde Ermenistan
    boyutunu yazının ikinci kısmında incelemek üzere burada uluslararası
    ilişkiler alanında Ermeni sorunu açısından neler yapılabileceğine
    değinelim:



    • Diaspora içerisinde diyalog kurulabilecek olan gruplarla iletişim
    kanalları açık tutulmalı, Türk-Ermeni Barışma Komisyonu tarzı
    girişimler desteklenmelidir. Bu girişimler sivil toplum kuruluşları ve
    üniversitelerin öncülüğünde yürütülmelidir.



    • Türkiye’de ve diğer ülkelerde Ermeni iddialarını destekleyen yayınlar
    çok miktarda bulunurken, bu iddiaların doğru olmadığını ifade eden ve
    konunun farklı yönlerini analiz eden eserleri uluslararası alanda
    kitapçılarda ve kütüphanelerde bulmak çok güçtür. Bu türden özellikle
    İngilizce yayınlar özendirilmeli ve dağıtımı yapılmalıdır. Bilimsel
    açıdan konuyu araştırmak isteyen bir akademisyen, hatta bir diplomat ve
    politikacı sürekli tek bir bakış açısını içeren yayınlarla
    karşılaştığında ister istemez bunlardan etkilenir. Soykırım
    iddialarının bazı ülkelerin kamuoylarında kabul görmesinin ana nedeni
    de tek taraflı bilgilendirmedir. Uluslararası alandaki konferans ve
    panellerde de aynı tek taraflı sunumlar dikkat çekmektedir. Bu tür
    faaliyetlere katılım önemlidir.



    • Bilgilendirme noktasında AB ülkelerinde konuyu anlatabilecek bilgi
    birikimine sahip Türk lobisi oluşturulmalı, ilgili ülkelerdeki mevcut
    kuruluşların daha donanımlı ve aktif olmaları sağlanmalıdır.
    Türkiye’nin AB üyeliğinin referanduma sunulacağı Fransa’da Ermeni
    lobisi oylamayı soykırım iddiaları merkezine taşımak isteyecektir. Buna
    karşı Fransız kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik çalışmaların şimdiden
    yapılmaya başlanması gereklidir. Avrupa Parlamentosunun yukarıda
    değinilen Ermeni sorunu ile ilgili kararı da Avrupa kamuoylarına
    yönelik çalışmalarla değiştirilebilir. Türkiye’nin önünde en az 10
    yıllık bir süre olduğu dikkate alındığında iş işten geçmiş değildir.
    Avrupa Parlamentosuna seçilenler Avrupa ülkelerinde halkın oyuyla
    seçildiklerinden seçmenlerin konuya yaklaşımları Avrupa Parlamentosu
    kararlarına yansıyacaktır.



    • Soykırım iddialarını araştırmak üzere uluslararası alanda bilimsel
    bir komisyon kurulup konunun tüm yönleri (hukuki, tarihi vs.)
    tartışılıp ortaya konabilir.



    • Diasporada özellikle radikal unsurların soykırım iddiaları üzerine ve
    nefrete dayalı kimlik oluşturup bunları gelecek nesillere aktarma
    stratejisinin Ermeniler açısından da zararlı olduğu anlatılmaya
    çalışılmalıdır. Radikal grupların Ermenistan üzerine etkide bulunarak
    Türkiye-Ermenistan ilişkilerine de zarar verdikleri ve bundan en çok
    Ermenistan’ın olumsuz etkilendiği vurgulanmalıdır.

    Türkiye’nin AB üyelik sürecinde karşısına çıkan konulardan birisi olan
    Ermeni sorunu bir önceki yazımızda incelenmişti. Ancak Türkiye-AB
    ilişkilerinde bir de Ermenistan boyutu karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği
    gibi Ermenistan 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş, Türkiye,
    Ermenistan’ın bağımsızlığını tanımış ancak iki ülke arasında normal
    diplomatik ilişkiler kurulamamıştır. Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim 2004
    tarihli İlerleme Raporunda Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişki
    kurması ve kara sınırını açması istenmektedir. Konuya 15 Aralık 2004
    tarihli Avrupa Parlamentosu kararında da değinilmektedir. 17 Aralık
    2004 tarihli Avrupa Birliği Konseyi’nin Brüksel Zirvesi’nde kabul
    ettiği sonuç bildirgesinin 20. paragrafında ise Avrupa Konseyi, iyi
    komşuluk ilişkilerine kaçınılmaz olarak bağlı kalmanın gerekliliğine
    vurgu yaparak, Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini iyileştirmesini
    istemektedir. AB ile üyelik müzakerelerinde dış ilişkiler bölümünde
    herhangi bir üye ülke Ermenistan ile ilişkiler konusunu Türkiye’nin
    önüne getirebilir. Bilindiği gibi müzakere edilecek 31 konu başlığının
    her biri hakkında görüşmelerin başlaması ve tamamlanmasında AB üyesi
    ülkelerin kabulü gereklidir.



    Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının
    önünde üç engel bulunmaktadır. Bunlar: Ermenistan yönetiminin soykırım
    iddialarının uluslararası alanda tanınması için gösterdiği çabalar,
    Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde ifadesini bulan ve bir kısım
    Türkiye topraklarını Batı Ermenistan olarak gösteren Türkiye’nin toprak
    bütünlüğünün ve Türkiye-Ermenistan sınırının Ermenistan tarafından
    tanınmaması anlamını taşıyan ifadeler ve Dağlık Karabağ sorunudur.



    23 Ağustos 1990 tarihinde yayınlanan Ermenistan Bağımsızlık
    Bildirgesinin 11. maddesi “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve
    Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası
    düzeyde tanınması çabalarını destekleyecektir.” Demektedir. Bağımsızlık
    Bildirgesine 1995 yılında kabul edilen Ermenistan Anayasasında da atıf
    vardır. Yine Ermenistan Parlamentosunda zaman zaman Türkiye-Ermenistan
    sınırını düzenleyen 1921 Kars Antlaşmasının tanınmaması gerektiği
    şeklinde konuşmalar yapılmaktadır.



    Ermenistan’ın 1992 yılında o zamanki adıyla Avrupa Güvenlik ve
    İşbirliği Konferansına-AGİK- (1994 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
    Teşkilatı-AGİT- olarak değiştirilmiştir.) üyeliği ile sınırların
    değişmezliğini kabul ettiği düşünüldüğünde Bağımsızlık Bildirgesindeki
    Batı Ermenistan ifadesi ve 1921 Kars Antlaşmasının sorgulanması
    Ermenistan’ın uluslararası yükümlülükleriyle de çelişmektedir.
    Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan sonra Türkiye ile iyi komşuluk
    ilişkileri, sınırların dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğü gibi
    hususları kapsayan bir deklarasyonu imzalamayı reddetmiştir.



    Ermenistan’ın ilk Devlet Başkanı Ter-Petrosyan döneminde Ermenistan
    yönetimi daha ılımlı bir politika izlemeye çalışmış, soykırım
    iddialarını uluslararası alanda gündeme getirmemeye çalışmış ve içeride
    radikal unsurlarla mücadele etmiştir. Ancak Ter-Petrosyan, diasporanın
    Ermenistan üzerindeki etkisi sebebiyle uygulamada başarılı olamamıştır.
    Ter-Petrosyan’ın başarısızlığının diğer nedeni Karabağ sorununa çözüm
    konusunda yeterince cesaretli olmamasıydı. Sonuçta Ermeni kuvvetler
    Azerbaycan’ın topraklarının % 20 sini işgal ettiler. Halen sürmekte
    olan uluslararası hukuka aykırı bu durum Türkiye-Ermenistan
    ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir. Türkiye, Ermenistan’dan AGİT
    içerisindeki yükümlülüklerini yerine getirmek için adım atmasını
    istemektedir.



    Ter-Petrosyan’ın istifasından sonra ise Taşnakların desteğiyle Koçaryan
    Ermenistan Devlet Başkanı olmuş ve diasporanın Ermenistan üzerindeki
    etkisi daha da artmıştır. Diaspora Ermenistan’da da faaliyet gösteren
    diaspora partileri aracılığıyla Ermenistan’a kendi gündemini empoze
    etmekte ve Ermenistan’ın gerçekçi olmayan bir dış politika izlemesine
    neden olmaktadır.

    Şu an da Ermenistan-Türkiye kara sınırı kapalıdır. Hava yolu ise açık
    durumdadır. Ermenistan yönetimi Ermeni lobisi yoluyla Türkiye’ye
    koşulsuz olarak sınırın açılması için baskı yapma politikası
    izlemektedir. En yaygın metot AB ve ABD’nin yetkililerine mektuplar
    göndererek talepte bulunmaktır. Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan’da
    17 Aralık 2004 zirvesi öncesi AB’nin zirvede Türkiye’nin Ermenistan’a
    uyguladığı “abluka” nın görüşülmesini istemiştir.



    Türkiye-AB üyelik sürecinde Ermenistan ile ilişkilerin mevcut durumunun
    değiştirilmesi konusunda müzakereler sırasında taleple
    karşılaşabilecektir. Bu nedenle Ermenistan ile ilişkilerde Türkiye’nin
    nasıl bir politika izlemesi gerektiğine ilişkin bazı parametreleri
    ortaya konmalıdır.



    • Öncelikle iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesinin tek taraflı
    bir hareketle olamayacağı vurgulanmalıdır. Soykırım iddialarının yanı
    sıra belki de diplomatik ilişkiler açısından en önemli konu Ermenistan
    Bağımsızlık Bildirgesinde yer alan ve Ermenistan Anayasasının da atıfta
    bulunduğu Batı Ermenistan ifadesidir. Bir ülkenin toprak bütünlüğünü
    tanımadan onunla normal diplomatik ilişki kurmayı istemek gerçekçi
    değildir. Ermenistan’ın Türkiye ile iyi komşuluk ilişkileri, sınırların
    dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğüne saygıyı içeren bir deklarasyonu
    imzalayıp bunun gereğini yapması gerekir. Eğer Bir AB üyesi ülke başka
    bir AB üyesi ülkeden, örneğin Fransa, İspanya’dan toprak talep etse ve
    bir kısım İspanya topraklarını Batı Fransa olarak adlandırsa her halde
    İspanya-Fransa ilişkileri bugünkü gibi olmazdı.



    • Ermenistan bağımsız bir ülke olarak uluslararası topluma katıldığı
    günden itibaren Kafkasya’daki bölgesel istikrarsızlığın bir parçası
    olmuştur. Azerbaycan topraklarının işgali ve Karabağ’daki “Dağlık
    Karabağ” Cumhuriyeti olarak adlandırılan yapının varlığı Ermenistan’ın
    desteğiyle sürmektedir. Ermenistan’ın sorunun çözümü için adım atması
    için bölge ülkeleri, AB ve ABD tarafından baskıda bulunulması gerekir.
    1994 yılında taraflar arasında ateşkesin imzalanmasından sonra 10 yılı
    aşkın bir süredir soruna çözüm bulunamamıştır. Ermenistan ile Rusya
    arasındaki özel ilişkiler ve Ermenistan’ın gerek askeri gerekse
    ekonomik açıdan Rusya’ya bağımlılığı dikkate alındığında, Ermenistan’ı
    Karabağ konusunda adım atmaya zorlayabilecek en etkili ülkenin Rusya
    olduğu söylenebilir. Gerek gelişen Türkiye-Rusya ilişkileri
    çerçevesinde Türkiye, gerekse AB Rusya’dan bu konuda Ermenistan
    üzerindeki etkisini kullanmasını sürekli istemelidirler.



    • Ermenistan herhangi bir adım atmadan Ermenistan ile ilişkilerin
    normalleştirilmesi ve sınır kapısının açılması Türkiye’nin toprak
    bütünlüğünü sorgulayan ve soykırım iddialarını gündeme getirmekten
    kaçınmayan (Nitekim 2001 yılında Fransa parlamentosunda alınan kararda
    Koçaryan yönetiminin çabaları etkili olmuştur.) ve kendinden önceki
    Ter-Petrosyan iktidarı dönemine göre Türkiye’ye karşı radikal bir
    politika izleyen Koçaryan’a ve Ermenistan’daki radikal gruplara hizmet
    edecektir. Bu durumda Koçaryan ve onun destekçileri, Ter-Petrosyan’ın
    Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi amacına Ter-Petrosyan’ın
    tersine Türkiye’ye karşı sertlik yanlısı bir politika izleyerek ulaşmış
    olduklarını belirtip, bunu iç politikalarında da başarı olarak
    sunabileceklerdir. Ermenistan’da daha ılımlı bir yönetimin işbaşına
    gelmesi de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine katkıda
    bulunacaktır.



    • Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek Ermenistan’ın politik ve
    ekonomik çıkarlarının gereğidir. Türkiye, Ermenistan’ın Batıya açılan
    kapısıdır. Kara sınırının açılmasından en fazla faydalanacak olan
    Ermenistan dır. Ermenistan’ın toplam ticaret hacmi ve ekonomik
    kapasitesi dikkate alındığında Türkiye için dikkate değer bir pazar ve
    ekonomik partner olamaz. Ermenistan’ın toplam ticaret hacmi 1 milyar
    dolar civarındadır. Türkiye ile Ermenistan arasında Gürcistan yoluyla
    yapılan ticaretin hacmi 35-40 milyon dolar ve İran yoluyla yapılan
    ticaretin hacmi ise 30-35 milyon dolar kadardır. Toplam 70 milyon
    dolarlık bir ticaret hacmi vardır. Karasınırının açılması halinde bunun
    bir miktar artabileceği düşünülse de Ermenistan ticari açıdan Türkiye
    için önemli bir pazar değildir. Türkiye ile ilişkileri çok iyi olan ve
    nüfusu Ermenistan’ın iki katından fazla olan Azerbaycan ile olan
    ticaret bile 300 milyon dolar seviyesindedir. Yine nüfusu Ermenistan’ın
    yaklaşık iki katı olan Gürcistan ile ticaret bile açık olan sınır
    kapılarına rağmen 300 milyon dolarlar civarında kalmaktadır.



    • Ermenistan’ın Türkiye ile olan problemlerinin çözümü için adım
    atabilmesi için öncelikle diasporanın radikal kesimlerinin baskısından
    kurtulması gerekir. Türkiye’de gerek resmi gerekse özel kanallardan
    Ermenistan’daki ılımlı çevreler desteklenebilir. Bu çevreler
    Türk-Ermeni barışma Komisyonu tarzı oluşturulacak diyalog amaçlı
    çalışmalara entegre edilmelidir. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin
    normalleşmesi Kafkasya’da istikrar açısından önemli bir adım olacaktır
    ve bunun başlangıcı devletlerin birbirlerinin toprak bütünlüklerine
    saygılı olmaları ve irredentist politikalardan kaçınmalarıdır.

    Yorum

    • orbay
      Senior Member
      • 11-02-2005
      • 5871

      #3
      Konu: AB ile ilgili ve ERMENİ SORUNU İLE İLGİLİ YARDIM...

      veya ;

      Ermeni soykırımı, ermeni sorunu, ermeni meselesi, ermeni tehciri, 1915 olayları, ermeni diasporası, 93 harbi, türk ermeni ilişkileri, van isyanı, asala, soykırı


      Yorum

      • whýte
        Junior Member
        • 30-01-2007
        • 72

        #4
        Konu: AB ile ilgili ve ERMENİ SORUNU İLE İLGİLİ YARDIM...

        çok teşekkür ederim sagolasın. eger baska kaynaklar da bulursan gonderırsen sevınırım.
        bı de onerdıgın sıteyı cok begendım. ellerıne saglık yapanların

        Yorum

        İşlem Yapılıyor
        X