Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

Kapat
Konu Kapalı.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • HIAMOVI
    satélite de expertos
    • 22-12-2004
    • 14236

    #16
    Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

    Hasta bilgilerini içeren çipi deri altına yerleştirme olasılığı








    Araştırmacılar, hastalara ait sağlık verilerini içeren elektronik çipleri deri altına yerleştirme olasılığını inceliyor.


    American Medical Association (Amerikan Tıp Birliği) tarafından yayımlanan raporda, bir pirinç tanesi büyüklüğündeki çiplerin bir iğneyle deri altına yerleştirilmesinin öngörüldüğü ve dolayısıyla da kronik hastalıklardan mustarip kişilerin acil tedaviye gereksinim duyduklarında bu çiplerin doktorlara yol gösterebilmelerinin amaçlandığı belirtildi.


    Birliğin etik komitesi tarafından hazırlanan raporda, bu çiplerin deri altına yerleştirilmesinin hastanın tedavisinin devamı ve koordinasyonun sağlanması konusunda iyileştirmeler kaydedilmesine olanak verebileceğinin ve tıbbi hata risklerini azaltabileceğinin altı çizilirken, radyofrekans aracılığıyla tanımlama teknolojisiyle işleyen bu "akıllı etiketlerin" sevkiyat süreçlerini hızlandırmak amacıyla tüketim mamülleri dağıtım grupları tarafından halen kullanıldığı kaydedildi.


    Ancak, tedavilerdeki güvenlik ve etkinlikte iyileştirme sağlayabilecek olan bu sistemin bazı fiziksel riskleri de bulunuyor.


    Bu sistemin hastaların hastalıklarıyla ilgili gizliliği tehlikeye sokabileceği uyarısında bulunulan raporda, çok küçük olmaları yüzünden deri altına yerleştirilen çiplerin vücut içinde yer değiştirme riskleri de bulunduğu belirtildi ve çiplerin diğer elektrikli aletlerle etkileşime girebileceğine dikkat çekildi.

    "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
    Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






    Yorum

    • HIAMOVI
      satélite de expertos
      • 22-12-2004
      • 14236

      #17
      Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

      ŞEKER HASTALIĞI TEDAVİSİNDE KÖK HÜCRE BAŞARISI



      Chicago Northwestern Üniversitesi Tıp Fakültesinden Dr. Richard Burt, "Tip 1 şeker hastalığı tedavisinin tarihinde ilk kez hastalar hiçbir tedavi görmeden, hiçbir ilaç kullanmadan normal kan şekeri düzeyine sahip olarak yaşadı" dedi. Brezilya nın Sao Paulo Üniversitesi nde yapılan araştırmada hastalara, kendi kanlarından elde edilen kök hücreler nakledildi. 15 kişi ile başlanan riskli deneyde hiçbir hasta ölmedi ve hayatlarını tehdit eden kalıcı bir yan etkiyle karşılaşmadı, ancak yöntem 2 hastada işe yaramadı. Tip 1 şeker hastalığı, vücudun parkreastaki insülin üreten hücreleri öldürmesi ile başlayan bir bağışıklık sistemi hastalığı. İnsülin tedavisi kan şekeri seviyesini düzenlemek için kullanılıyor.


      Pankreasa saldırıyı durdurmak için

      Dr. Burt, kök hücre naklinin, vücudun bağışıklık sisteminin pankreasa saldırmasını durdurmak için kullanıldığını belirtti. Araştırmaya katılan hastaların kan örneklerinden yeni kök hücreler üretildikten sonra, hastalara birkaç günlük yüksek dozlu kemoterapi uygulandı. Kemoterapi vücudun bağışıklık sistemini neredeyse tamamen etkisiz hale getirdi ve hastaların bağışıklık sisteminin, vücudunda kalan az sayıdaki insülin üreten hücreleri yok etmesi durduruldu.Bu işlemden sonra hastaya nakledilen yeni kök hücreler yeni bir sağlıklı bağışıklık sistemi oluşturuyor. Sağlıklı bağışıklık sistemi ise, artık insülin üreten hücrelere saldırmıyor.

      Hastalığın ilk aşamasında uygulanmalı

      Yöntemin başarılı olması için hastalığın ilk aşamalarında uygulanması gerektiği belirtildi. Hastaların hepsinin yeni şeker hastaları olduğu, insülin üreten hücrelerinin tamamen yok olmadığını belirten Burt, "zamanlama önemli, eğer uzun süre beklerseniz, vücudun kendisini tamir etme imkanı yok olmuş olur" dedi.Araştırmaya katılan hastalar 3 hafta kadar hastaneye kaldırıldı. Hastaların çoğu mide bulantısı, kusma ve saç dökülmesi gibi belirtiler gösterdi, bir hasta da zatürre oldu. Doktorların bir hastada yöntem başarısız olunca ilaç kürünü değiştirdikleri ve bu hastanın eskisinden daha fazla insülin kullanmaya başladığı, ikinci bir hastanın durumunun da eskisinden daha kötüye gittiği kaydedildi. Araştırmayı yapan ekipten Sao Paulo Üniversitesi nden Dr. Julio Voltarelli, geri kalan 13 hastanın, araştırmadan sonra "insülin almadan normal yaşamlarına devam ettiklerini" söyledi. Hastaların araştırmaya değişik zamanlarda alındıkları için insülin kullanmadan yaşamlarına devam edebildikleri sürelerin de değiştiği belirtildi. Araştırma, Brezilya Sağlık Bakanlığı, Genzyme Şirketi ve kan şekeri ölçme cihazları üreten bir şirket tarafından finanse edildi. Araştırmanın sonuçları Amerikan Tıp Derneği Dergisi nde (Journal of the American Medical Association) yayımlandı.

      Miami Üniversitesi Diyabet Araştırmaları Enstitüsü nden Dr. Jay Skyler ise, araştırmanın yayımlandığı sayıdaki başyazısında "sonuçları çok heyecan verici ve şeker hastalığı alanında çok ümit verici bir dönüm noktası" olarak niteledi. Ancak bu yöntemin henüz tedavi olarak kabul edilemeyeceği, kök hücre naklinin Tip 1 şeker hastaları için standart tedavi yöntemi haline gelebilmesi için, daha büyük hasta grupları ile ve daha ayrıntılı deneyler yapılması gerektiği belirtildi. Boston daki Joslin Diyabet Merkezi nden Dr. Gordon Weir de sonuçları "etkileyici bulmakla" beraber, bu yöntemin işe yaradığını ve güvenli olduğunu söylemek için çok erken olduğunu belirterek, "insanlara bunun bir tedavi olduğunu söylemek için gerçekten çok erken" dedi. Kök hücre naklinin zararlarının, bu tür deneylere çocukların dahil edilip edilemeyeceği konusunda da şüpheler yarattığı belirtildi.

      İlgilenenler için araştırmaya ait erişim bilgileri ve özeti aşağıdadır:

      Autologous nonmyeloablative hematopoietic stem cell transplantation in newly diagnosed type 1 diabetes mellitus.

      JAMA. 2007 Apr 11;297(14):1568-76.

      Voltarelli JC, Couri CE, Stracieri AB, Oliveira MC, Moraes DA, Pieroni F, Coutinho M, Malmegrim KC, Foss-Freitas MC, Simoes BP, Foss MC, Squiers E, Burt RK.

      Department of Clinical Medicine, School of Medicine of Ribeirao Preto, University of Sao Paulo, Ribeirao Preto, Brazil.

      CONTEXT: Type 1 diabetes mellitus (DM) results from a cell-mediated autoimmune attack against pancreatic beta cells. Previous animal and clinical studies suggest that moderate immunosuppression in newly diagnosed type 1 DM can prevent further loss of insulin production and can reduce insulin needs. OBJECTIVE: To determine the safety and metabolic effects of high-dose immunosuppression followed by autologous nonmyeloablative hematopoietic stem cell transplantation (AHST) in newly diagnosed type 1 DM. DESIGN, SETTING, AND PARTICIPANTS: A prospective phase 1/2 study of 15 patients with type 1 DM (aged 14-31 years) diagnosed within the previous 6 weeks by clinical findings and hyperglycemia and confirmed with positive antibodies against glutamic acid decarboxylase. Enrollment was November 2003-July 2006 with observation until February 2007 at the Bone Marrow Transplantation Unit of the School of Medicine of Ribeirao Preto, Ribeirao Preto, Brazil. Patients with previous diabetic ketoacidosis were excluded after the first patient with diabetic ketoacidosis failed to benefit from AHST. Hematopoietic stem cells were mobilized with cyclophosphamide (2.0 g/m2) and granulocyte colony-stimulating factor (10 microg/kg per day) and then collected from peripheral blood by leukapheresis and cryopreserved. The cells were injected intravenously after conditioning with cyclophosphamide (200 mg/kg) and rabbit antithymocyte globulin (4.5 mg/kg). MAIN OUTCOME MEASURES: Morbidity and mortality from transplantation and temporal changes in exogenous insulin requirements (daily dose and duration of usage). Secondary end points: serum levels of hemoglobin A1c, C-peptide levels during the mixed-meal tolerance test, and anti-glutamic acid decarboxylase antibody titers measured before and at different times following AHST. RESULTS: During a 7- to 36-month follow-up (mean 18.8), 14 patients became insulin-free (1 for 35 months, 4 for at least 21 months, 7 for at least 6 months; and 2 with late response were insulin-free for 1 and 5 months, respectively). Among those, 1 patient resumed insulin use 1 year after AHST. At 6 months after AHST, mean total area under the C-peptide response curve was significantly greater than the pretreatment values, and at 12 and 24 months it did not change. Anti-glutamic acid decarboxylase antibody levels decreased after 6 months and stabilized at 12 and 24 months. Serum levels of hemoglobin A(1c) were maintained at less than 7% in 13 of 14 patients. The only acute severe adverse effect was culture-negative bilateral pneumonia in 1 patient and late endocrine dysfunction (hypothyroidism or hypogonadism) in 2 others. There was no mortality. CONCLUSIONS: High-dose immunosuppression and AHST were performed with acceptable toxicity in a small number of patients with newly diagnosed type 1 DM. With AHST, beta cell function was increased in all but 1 patient and induced prolonged insulin independence in the majority of the patients. TRIAL REGISTRATION: clinicaltrials.gov Identifier: NCT00442494.
      Son düzenleme HIAMOVI; 16-09-2007, 08:35.

      "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
      Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






      Yorum

      • HIAMOVI
        satélite de expertos
        • 22-12-2004
        • 14236

        #18
        Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

        Akciğer Kanserinin Sonu mu? Bir Türk doktoru kanser hücrelerini parçalayarak temizleyen 'fiber balon'u icat etti
        Duş alırken, fıskiye içinde genişleyerek suyu parçalayan fiber plastikten esinlenen Prof. Dr. Yalçın Karakoca, kanser hücrelerini mekanik olarak parçalayarak temizleyen 'fiber balon'u geliştirdi.





        Kanser üzerine önemli araştırmalara imza atan Prof. Dr. Yalçın Karakoca, kanser hücrelerini mekanik olarak parçalayarak temizlemeye olanak tanıyan buluşuyla tıp dünyasında yeni bir çığır açtı. Prof. Dr. Karakoca, akiğer kanseri hastalarının, lazere gerek kalmadan, sadece 12 dakikada ameliyat edilmesine olanak tanıyan buluşuna bir banyo fıskiyesinin esin kaynağı olduğunu söyledi. Prof. Dr. Karakoca, bu olayı, “Duş alırken, fıskiye içinde genişleyerek suyu parçalayan fiber plastik ilgimi çekti. Fiber plastik, fıskiyenin içinde bu kadar genişleyebiliyorsa bu bir balon halini alabilir ve bu yöntem hava yolları içinde aynı şekilde kanser hücrelerini parçalayabilir diye düşündüm. Bu düşüncemi aktardığım mühendisler de fiber balonu üreterek tıp dünyasına kazandırdı” sözleriyle anlattı.

        AMERİKALILAR TALİP

        Çamlıca Medicana Hastanesi'nde akciğer kanseri hastalarını, geliştirdiği teknikle ameliyat etmeye başlayan Prof. Dr. Karakoca, tıp otoritelerinin dikkatini çekti. Dünyanın en ünlü kanser araştırma ve tedavi merkezlerinden Amerika Huston'daki M.D Anderson Merkezi doktorları, uygulamayı izlemek üzere Türkiye'ye geldi. Prof. Dr. Karakoca, Amerikalı doktorların da izlediği ameliyatta kendi geliştirdiği fiber balon tekniğini kullanarak, akciğerinin sağ alt lobu tıkalı olan bir hastayı tedavi etti. 12 dakika gibi kısa sürede tamamlanan ameliyatta, ur bölgesine gönderilen balon şişirildi ve urlar parçalandı.

        Bu bir devrim

        Prof. Dr. İzzettin Barış, öğrencisi Prof. Dr. Yalçın Karakoca'nın son buluşunu, tıpta yeni bir dönemin başlangıcı olarak nitelendirdi. Prof. Dr. Barış, “Bir Türk doktoru, devrim niteliğinde bir buluşa imza attı” dedi.

        Teknik nasıl uygulanıyor

        Fiber balon, fiber ipliğin içine yerleştirilen plastik bir balondan oluşuyor. Yarı çapı 2.5 milim olan fiber, ilk olarak hastanın akciğerde kanserli bölgesine gönderiliyor. Hastanın hava yollarını kapayarak soluksuz kalıp ölmesine neden olan bölgeye geldiğinde işlem başlatılıyor ve fibere oksijen veriliyor. Kanser bölgesinde, fiber ipliğin içine yerleştirilmiş plastik balon, oksijenin etkisiyle yaklaşık 20 milim çapına ulaşıyor. Bu sayede şişme ile genişleyen alanda kanser hücreleri parçalanıyor. Dağıtılan kanser hücreleri aspiratör ile çekilerek işlem 10-15 dakika gibi inanılmaz kısa bir zamanda sona eriyor.

        "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
        Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






        Yorum

        • HIAMOVI
          satélite de expertos
          • 22-12-2004
          • 14236

          #19
          Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

          TANSİYON AŞISI BULUNDU







          Müjde! Yüksek tansiyon tarihe karışacak Alman ve İsviçreli bilim adamlarının geliştirdiği aşı, yüksek tansiyon hastalarına umut oldu. 72 denek üzerinde uygulanan aşıdan son derece olumlu sonuç elde edildiği ve yüksek tansiyon rahatsızlığı bulunan deneklerin aşıdan sonra bu şikayetlerinin ortadan kalktığı tespit edildi.

          "CYT006" adlı yüksek tansiyon aşısı hakkında bilgi veren araştırma grubu başkanı Dr. Martin Bachmann, "Yüksek tansiyona angiotensin adı verilen bir hormon neden oluyor. Aşı ile bu hormona karşı bağışıklık sağlanır. Böylece yüksek tansiyon sorunu ortadan kalkıyor" dedi. Almanya’da yaklaşık 16 milyon yüksek tansiyon hastası bulunduğunu belirten Dr. Bachmann, ilacın ne zaman piyasaya sürüleceğinin ise henüz belli olmadığını bildirdi. Kalp yetmezliği, kalp büyümesi, kalbi besleyen damarlarda daralma ve tıkanma, beyin kanaması, felç, böbrek yetmezliği, görme azalması ve körlük gibi pek çok sorunun gelişmesine neden olan yüksek tansiyon, Türkiye’de de çok büyük bir sağlık sorunu. Uzmanlar, Türkiye’de 18-75 yaş arası erişkin nüfustaki her 3 kişiden 1’inde yüksek tansiyon olduğuna dikkat çekiyorlar.

          "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
          Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






          Yorum

          • HIAMOVI
            satélite de expertos
            • 22-12-2004
            • 14236

            #20
            Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

            Kötü anılarınız itinayla silinir! Jim Carrey'nin oynadığı "Sil Baştan" filmi gerçek oldu. Hafızayı temizleyen ilaç çıktı.
            Jim Carrey ve Kate Winslet'ın başrolde oynadığı iki sevgilinin birbirlerini unutabilmek için tüm anılarını tıbbi bir müdaheleyle sildirdiği "Sil Baştan" filmi gerçek oldu.
            ABD’li bilim insanları travmatik olay yaşayan ya da kötü hatıralarından kurtulamayan kişiler için hafızayı temizleyen bir ilaç geliştirdi.

            Harvard ve McGill Üniversitesi'nin ortak çalışmasıyla yapılan ilaç kötü hatıralarınyeniden hatırlanmasını engelliyor.







            Araştırmacılar test amacıyla 19 tecavüze uğramış kadına 10 gün süresince bu ilacı verdi. 10'uncu gün sonunda hastalarda travmatik bir duruma rastlanmadı.
            Uzmanlar, 10 kadının da yaşadıkları kötü tecrübelerin büyük bir kısmını hatırlayamadıklarını ve hızla iyileştiklerini söyledi.

            "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
            Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






            Yorum

            • HIAMOVI
              satélite de expertos
              • 22-12-2004
              • 14236

              #21
              Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )










              Ülser tedavisinde devrim!

              Bilim adamları ülser hastalığının ortaya çıkış nedeni ve tedavisinde çığır açacak bir buluşa imza attılar.
              Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Halis Süleyman ve 5 kişilik öğretim üyesi ekibi, gerçekleştirdiği bilimsel çalışmada ülser hastalığının ortaya çıkış nedeni ve tedavisinde çığır açacak bir buluşa imza attılar.

              Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı öğretim üyeleri Doç. Dr. Halis Süleyman ile Prof. Dr. Fatma Göçer, Doç. Dr. Sait Keleş, Yrd. Doç. Dr Zekai Halıcı, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ve Araştırma görevlisi Elif Çadırcı yaptıkları bilimsel çalışmayla ülser hastalığının oluşmasında böbreküstü bezlerinin salgıladığı kortizol ve adrenalin arasındaki dengenin bozulmasından kaynaklandığını bilimsel olarak gözler önüne serdi.

              Bilimsel çalışmayı gerçekleştiren ekibin başkanı Doç. Dr. Süleyman, şimdiye kadar ülser hastalığının birçok nedene dayandığının bilindiğini fakat yaptıkları çalışma ile hastalığın böbreküstü bezlerinin salgıladığı kortizol ve adrenalin arasındaki dengenin bozulmasından kaynaklandığını ortaya çıkardıklarını söyledi.

              Kortizol ve adrenalin hormonlarının antiülser özelliğini dünyada ilk defa ortaya çıkardıklarını anlatan Doç Dr. Süleyman, şunları söyledi:

              "Ülser hastalığının birçok nedeni olduğu biliniyordu. Yaptığımız çalışmayla ülsere böbrek üstü bezlerinin salgıladığı iki hormon arasındaki dengenin bozulmasının neden olduğunu ortaya koyduk. Kortizol ve adrenalin hormonların antiülser özellikler taşıdığını da belirledik. Şimdiye kadar tam tedavisi yapılamayan ülserin kalıcı tedavisi için iki hormon arasındaki dengenin sağlanmasının önemini ortaya çıkardık. Artık iki hormon arasındaki dengeyi sağlayarak ülser çok rahatlıkla tedavi edilebilecek."

              Denge nasıl bozuluyor?

              Kortizol hormonu kullananlarda yan etki olarak ülser hastalığının ortaya çıktığını hatırlatan Doç. Dr. Süleyman, "Hormonlar arasındaki denge bozulduğu için midede ülser oluşuyor" diye konuştu.

              Yapılan çalışmayla, adrenalin düzeyini yüzde 12.8’den daha fazla azalmasını sağlandığında kortizolun, antiülser özelliğinin ortaya çıktığını ifade eden Süleyman, "Adrenalin düzeyi yüzde 50 veya daha fazla azalanlarda, kortizolün antiülser etkisinin en üst seviyeye ulaştığını belirledik" dedi.

              Çalışmalarında kortizolun alfa-2 adrenerjik reseptörlerini uyararak, antiülser etki oluşturduğunu da gözler önüne serdiklerini anlatan Doç Dr. Süleyman, "Dünyada ilk defa ülser hangi nedenlerle oluşursa oluşsun, tek bir mekanizmayla tedavi edilebileceğini bilimsel olarak ortaya çıkardık" dedi.

              Ünlü Alman bilim dergisinde yayınlandı

              Yaptıkları bilimsel çalışmayla ilgili makalenin, Almanya’nın ünlü tıp bilim dergisi Naunyn-Schmiedeberg’s Archives Pharmacology Dergisi’nde de yayınlandığını kaydeden Doç. Dr. Süleyman, "Dünyaca ünlü bilim dergisinin Mart 2007 sayısında araştırmamızla ilgili makale yer aldı" dedi.

              Makalenin yayımlanmasını yaptıkları çalışmanın önemini gösterdiğini sözlerine ekleyen Süleyman, "Ülser hastaları artık kalıcı bir tedaviye kavuşacak" diye konuştu.

              "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
              Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






              Yorum

              • HIAMOVI
                satélite de expertos
                • 22-12-2004
                • 14236

                #22
                Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )









                Parkinson hastalarına müjde!

                Parkinson hastalığını genle tedavi etme konusunda yapılan ilk deney başarılı oldu.
                ABD’nin Vornell Üniversitesinden Michael Kaplitt ve Matthew During’in doğrudan beynin bir lobuna gen enjekte ederek yaptığı araştırma, bu tedavi yönteminin parkinson hastalığında başarılı olabileceğini gösterdi.
                İleri düzeyde parkinson hastası biri kadın 12 kişi üzerinde, sadece gen tedavisinin güvenilirliği ve yararını belirlemek üzere yapılan araştırma, 3 aylık tedavinden sonra gen enjekte edilen lobun sorumlu olduğu vücudun diğer yarısında iyileşmelerin görüldüğünü ortaya koydu.

                2-3 yıl sonra da hastalarda istenmeyen hiçbir etkiye rastlanmadı.

                Ancak bilim adamları araştırmanın, parkinson hastalığının tedavisi konusunda umut veren ilk adım olduğunu, bu konuda daha fazla araştırmanın yapılması gerektiğini belirttiler.

                Araştırma Lancet tıp dergisinde yer alıyor.

                "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                Yorum

                • HIAMOVI
                  satélite de expertos
                  • 22-12-2004
                  • 14236

                  #23
                  Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

                  C vitamini kanseri önlüyor

                  ABD ve Avrupa'da yapılan araştırmalarda, C ve D vitaminlerinin yeni yararları ortaya çıktı.
                  ABD'nin Baltimore kentindeki Johns Hopkins Üniversitesi'nde yapılan araştırmada, C vitamini ve diğer antioksidanların "HIF-1" adı verilen proteini nötralize ederek, bazı kanserli tümörlerin gelişimini engellediği belirlendi. Karaciğer kanseri gibi hızlı gelişen kanserlerin, çevrelerindeki tüm oksijeni yakarak büyük enerji tükettikleri için yaşamlarını sürdürebilmeleri HIF-1 adı verilen proteine bağlı bulunuyor.

                  Yaklaşık 10 yıl önce Amerikalı araştırmacılar tarafından keşfedilen bu protein, hücrelerde kullanıma hazır oksijeni dengeliyor. Ancak, bu protein serbest kökleri ve çok reaktif bir molekül olmadan faaliyet gösteremiyor. Serbest köklerinse yaşlanmada rol oynadığı sanılıyor.

                  C vitamini gibi antioksidanlar, bu serbest kökleri imha ediyor ve HIF-1'i nötralize ederek kanserli tümörün gelişimini engelliyor.

                  Kanserolog Profesör Dr Chi Dang ve ekibi, antioksidanların harekete geçirdiği bu mekanizma sayesinde, bunların tedavi edici etkilerinin azami düzeye ulaştırılabileceğini belirtiyorlar.

                  Yaklaşık 30 yıl önce Nobel Tıp Ödülü sahibi Dr Linus Pinus, ilk kez C vitamininin kanseri önleyici etkisi olabileceği görüşünü ileri sürmüştü.

                  D VİTAMİNİ

                  Fransa ve İtalya'da yapılan ve Archives of Internal Medicin dergisinde yayımlanan araştırmada da düzenli D vitamini alanların, almayanlara oranla daha uzun yaşayabilecekleri belirlendi.

                  Yaklaşık 60 bin hasta üzerinde yapılan araştırmada, düzenli D vitamini alanlarda ölüm riskinin yüzde 7 oranında azaldığı tespit edildi.
                  Araştırmalarında, 60 bin denekten 5 bin kadarının yaklaşık 6 yıllık gözlem süresi içinde hayatını kaybettiğini kaydeden araştırma ekibi, çoğu sağlıklı orta yaş üzeri ve yaşlı insanlardan oluşan deneklerden hayatını kaybedenlerin ölüm nedenini belirtmedi.

                  "Güneş ışığı" vitamini olarak da bilinen D vitamini, sağlıklı dişler ve kemikler ile sinir hücrelerinin yanı sıra bağışıklık sisteminin düzenlemesi açısından da önemli kabul ediliyor.

                  "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                  Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                  Yorum

                  • HIAMOVI
                    satélite de expertos
                    • 22-12-2004
                    • 14236

                    #24
                    Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

                    Üzüm çekirdeği şifa kaynağı











                    ÇANAKKALE Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kenan Kaynaş, üzüm çekirdeğinin içerdiği Omega 3 ve Omega 6 yağ asitlerinin kanser oluşumunu önlediği gibi kalp damar ve şeker hastalarına şifa olduğunu, bu nedenle bu meyvenin çekirdeğiyle birlikte tüketilmesi gerektiğini söyledi. Dekan Prof. Dr. Kaynaş, Bozcaada'da şaraplık üzüm çekirdeklerinin yağ içerikleri ile yağ kalitesinin belirlenmesi konusunda yaptıkları araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Bağlarda 8 farklı siyah üzüm, 4 farklı beyaz üzüm çeşidine ait 20 çekirdeğin özelliklerinin ve yağ asidinin incelendiğini kaydeden Prof. Dr. Kenan Kaynaş, üzüm çeşitlerinin çekirdeklerini ayrı ayrı toplayıp bunların yağlarını çıkararak laboratuar ortamlarında tüm yağ kompozisyonlarını ve bileşimlerini tek tek saptadıklarını söyledi.

                    İnsan vücudu tarafından sentezlenemeyen Omega 3 ve Omega 6 yağ asitlerinin üzüm çekirdeği içinde çok bol miktarda bulunduğunu saptadıklarını söyleyen Prof. Dr. şunları söyledi:

                    “İnsan sağlığı üzerine yapılan araştırmalara göre Omega yağ asitlerinin kardiyovasküler sistem üzerine çok olumlu etkileri bulunmaktadır. Örneğin, Omega yağ asitlerinin kalp hastalıklarında, ikinci tip şeker hastalığında, prostat ve meme gibi çeşitli kanser vakalarında, obezitede ve iltihaplı eklem romatizması gibi hastalıkların önlenmesinde, kandaki iyi kolestrol oranının yükseltilmesinde önemli rol oynadığı anlaşılmıştır. Ayrıca üzüm çekirdeğinin tespit edilmiş en güçlü antioksidan olup, E vitamininden 50, C vitamininden 20 kat daha güçlü etkiye sahiptir. Üzüm çekirdeği antioksidan özelliği ile insan vücudunda kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan veya dışarıdan sigara, alkol, kirli havayla alınan zararlı maddeleri etkisiz hale getirerek serbest radikallerin nötralize edilmesini sağlar. Antioksidanlar ayrıca en etkin yaşlanmayı geciktirici maddelerden biridir.”

                    SİYAHI DAHA YARARLI

                    Yemesi daha kolay olduğu için toplumun çekirdeksiz üzümü tercih ettiğini de dile getiren Prof. Dr. Kenan Kaynaş, “Üzüm çekirdeğini yemeyi herkes sevmez. Kırıldığında dişlerin arasına sıkışması nedeniyle yemesi de zordur. Böyle bir zorluk yaşanıyorsa çekirdeği çıkarıp ezerek toz haline getirmeli, günde bir çay kaşığı yenmeli. Balla birlikte tüketilmesi çok daha faydalıdır. Siyah üzüm, yağ asitleri, antioksidan özellikleriyle daha faydalı. Halkımız çekirdeksiz üzüm yerine çekirdekli üzümü tercih etmeli” dedi.

                    "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                    Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                    Yorum

                    • HIAMOVI
                      satélite de expertos
                      • 22-12-2004
                      • 14236

                      #25
                      Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

                      OBEZLİK BULAŞICI!

                      ABD'Lİ ARAŞTIRMACILARDAN ŞOK BULGULAR

                      Yapılan kapsamlı araştırmada, toplumsal ilişkilerin obezlikte şaşırtıcı biçimde güçlü rol oynadığı belirtilerek, ailesi ya da yakın arkadaşları şişman olanlarda obezlik olasılığının daha fazla olduğu kaydedildi.
                      Araştırmayı kaleme alanlardan California Üniversitesi öğretim üyesi James Fowler, araştırmanın şaşırtıcı sonuçlarından birinin de yüzlerce kilometre uzakta olan arkadaşların bile bir kişinin kilo durumunu etkilemesi olduğunu söyledi.
                      Araştırmaya göre, bir arkadaşı obez olanın aşırı şişman olma olasılığı yüzde 57, kardeşi obez olanın yüzde 40, eşi obez olanınsa yüzde 37 oranında artıyor. Çok yakın arkadaşlıklarda ise riskin üçe katlandığı belirtildi.
                      Bu konuda cinsiyetin de önemli bir unsur olduğu belirtilen araştırmada, aynı cinsiyetten arkadaşlıklarda bir kişinin obezlik riskinin, arkadaşlarından biri kilo alıyorsa yüzde 71 arttığı belirtildi. Erkek kardeşler arasında bu risk yüzde 44 olurken, kız kardeşler arasında yüzde 67’ye çıkıyor.
                      NEDEN BULAŞICI?
                      Obezliğin neden bulaşıcı olduğu sorusuna cevap arayan bilim adamları, birlikte vakit geçiren insanların yeme ve spor yapma alışkanlıklarının birbirine benzemesinin tek başına açıklayıcı olmadığını düşünüyorlar.
                      Araştırmacılar, obez akrabaları ve arkadaşları olan insanların, “kabul edilebilir kilo” konusundaki fikirlerinin değişmesinin önemli bir unsur olduğunu belirttiler.
                      Bununla birlikte bilim adamları, insanlardan araştırma sonuçlarına bakıp obez arkadaşlarıyla ilişkilerini kesmemelerini istediler.
                      “New England Journal of Medicine”da yayınlanan ve Milli Yaşlılık Enstitüsü tarafından desteklenen araştırma 12,067 kişi üzerinde yapıldı.
                      Doğal kilo alma ve kilo almadaki diğer faktörlere bakılan araştırmada, bu konudaki en büyük etkinin aynı genleri paylaşmakta değil arkadaşlık ilişkisinde olduğu belirtildi.
                      Obezlik başta ABD ve diğer Batı ülkelerinde son zamanlarda bir sağlık problemi haline geldi. Dünya çapında 400 bini obez olmak üzere 1,5 milyar şişman yetişkinin olduğu kaydediliyor. Amerikalıların da üçte ikisi obez veya şişman.

                      "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                      Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                      Yorum

                      • sumtas
                        Member
                        • 06-12-2005
                        • 604

                        #26
                        Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

                        üzüm çok enteresan müthiş

                        Yorum

                        • HIAMOVI
                          satélite de expertos
                          • 22-12-2004
                          • 14236

                          #27
                          Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

                          Ati Teknoloji, kök hücre üretimine başladı

                          Trabzon -AA- Orta Doğu'da İsrail'den sonra ikinci, Türkiye'de ise tek bağışıklık tedavi merkezi olan Trabzon'daki Ati Teknoloji, kök hücre üretimine başladı.


                          Ati Teknoloji Özel Sağlık Hizmetleri Sanayi ve Ticaret AŞ Genel Müdürü ve proje Koordinatörü Prof. Dr. Ercüment Ovalı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, aralarında Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri vakıflarının da bulunduğu 53 ortaklı merkezin, yaklaşık 9 milyon YTL'ye mal olduğunu ve kasım ayı başında Sağlık Bakanlığından ruhsat aldığını hatırlattı.

                          Ovalı, merkez laboratuvarlarında, kemik iliği hücresi, yanık tedavisi için anti-aging hücre, kıkırdak doku, kanser aşısının da aralarında bulunduğu birçok çalışmanın yapılmaya başlandığını kaydetti.

                          Hücre üretimlerinin iki basamaklı olduğunu, birinci basamağı tedavi amaçlı üretim, ikinci basamağı ise çalışma amaçlı üretimin oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Ovalı, ''Tedavi amaçlı hücre üretimine başlandı. 6 üniversitede ürünlerimiz kullanılmaya başlandı. Sonuçlar umduğumuzdan çok daha iyi'' dedi.

                          Ati Teknoloji'nin, bir AR-GE şirketi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ovalı, doktorların talepleri doğrultusunda ihtiyaç duyulan hücreleri üreteceklerini söyledi.
                          Portföylerinde kordon kanı bankacılığının da yer aldığını belirten Prof. Dr. Ercüment Ovalı, şunları ifade etti:

                          ''Bugüne kadar yapılan bankacılığın dışında halka açık bankacılık yapıyoruz. Yani buradaki amacımız, kök hücreye ihtiyacı olan ve bunu bulabilmek için yurt dışına giden insanların, hücrelerini bulabilecekleri bir banka yaratmak. Bunu şu ana kadar devlet bile başaramadı. Hedef sayıya 2 yıl içinde ulaşacağız.''Prof. Dr. Ovalı, bu çalışmaları para kazanmanın ötesinde bir amaçla yaptıklarını ifade ederek, amaçlarının sadece Türklerden oluşan bir dünya şirketi olmak olduğunu kaydetti.


                          "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                          Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                          Yorum

                          • HIAMOVI
                            satélite de expertos
                            • 22-12-2004
                            • 14236

                            #28
                            Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

                            İşitme ve denge oranını yapan gen keşfedildi
























                            Ankara -AA- Ankara Üniversitesi(AÜ) Tıp Fakültesi Hastanesinde Dr. Mustafa Tekin başkanlığındaki ekip, insanda işitme ve denge organını yapan geni keşfetti.

                            AÜ Tıp Fakültesi Çocuk Genetik Bilim Dalı doktorlarından Mustafa Tekin, başkanlığını yürüttüğü ekibin, 6 yıldır Türkiye'de işitme kayıplarının genetik nedenlerini araştırdıklarını bildirdi.

                            Çalışmanın AÜ, TÜBA ve TÜBİTAK tarafından desteklendiğini kaydeden Tekin, çalışmalarının, Türkiye'deki işitme engellilerin yaklaşık yüzde 70'inde genetik faktörlerin sorumlu olduğunu gösterdiğini belirterek, şöyle devam etti:

                            ''Belirlenen genetik faktörler bölgesel farklılıklar göstermekteydi. Akraba evliliği ve işitme engellilerin eş tercihleri genetik faktörlerin dağılımını etkilemekteydi. Normal işitme ve denge yüzlerce genin sağlıklı çalışması ve birbiriyle normal etkileşimiyle sağlanmaktadır. Bu genlerden herhangi birindeki değişiklikler işitme kaybına yol açabilir.''

                            Tekin, yapılan çalışmalar sonucunda işitme engelli hastaların küçük bir kısmında, bu gende anne ve babadan geçen değişiklikler olduğunun saptandığını ifade ederek, ''DNA değişiklikleri saptanan işitme engellilerde iç kulakta normalde bulunması gereken işitme ve denge organları hiç gelişmemişti. Bugüne kadar çalışılan diğer
                            canlılarda ise bu gende değişiklikler olduğunda iç kulak oluşabilmektedir'' diye konuştu.

                            Araştırmanın sonuçlarının bu yıl içinde önemli bir insan genetiği dergisinde yayınlandığını bildiren Tekin, bu çalışmanın sonuçlarının insanlarda iç kulağın gelişiminin aydınlatılması yolunda önemli ilerleme sağladığını kaydetti.

                            "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                            Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                            Yorum

                            • HIAMOVI
                              satélite de expertos
                              • 22-12-2004
                              • 14236

                              #29
                              Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

                              Yaşlılığa karşı yeni umut "kök hücre






                              Yaşlılığa karşı yeni umut "kök hücre"

                              İstanbul (AA)- İnsanın kendi vücudundan alınan yağ dokuları kök hücre bakımından zenginleştirildikten sonra yüze nakledilerek, hem kırışıkların giderilmesi hem de cildi daha gergin ve parlak hale getirilmesi amacıyla kullanılmaya başlandı.

                              Prof. Dr. Demir Tiryaki, yetişkin kök hücrelerin, organizmanın yaşamı boyunca kendini yenileyebilme özelliğini koruyan hücreler olduğunu kaydetti.

                              Yağ dokusundan elde edilen kök hücrelerin kemik iliğinden elde edilen kök hücreler kadar dönüşüm yeteneğine sahip olduğunu belirten Tiryaki, bu hücrelerin bulundukları doku ve organlarda küçük hasarların giderilmesinde rol oynadığı söyledi.

                              Tiryaki, bu hücrelerin farklı doku tiplerine dönüşebilmelerini ve vücut dışında daha uzun süre yaşayabilmelerini sağlamak amacıyla günümüzde yoğun şekilde çalışmaların devam ettiğini anlattı.

                              Kök hücrenin en fazla göbek yağında bulunduğunu ifade eden Tiryaki, dolgu maddesi halinde kullanılan kök hücrelerinin cildi yenilediğini kaydetti.

                              Demir Tiryaki, hücrelerin 50-60 defa çoğaldıktan sonra öldüğünü, kök hücrenin ise sınırsız çoğalma potansiyeline sahip olduğunu dile getirerek, dolgu maddesi içindeki kök hücrelerin çevrelerini de etkileyerek alttan yukarı doğru bir iyileşme sağladığını bildirdi.

                              Tiryaki, ''Gelecek bunda... Kök hücre geleceğin teknolojisi. Şu anda estetik için kullanılıyor ama yakında vaktinden önce eskiyen herhangi bir organınızı yerinde yeniden oluşturabileceksiniz. İleride herhangi bir organınızı mükemmel yenileyebilirsiniz'' dedi.

                              Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Dr. Osman Oymak da, yaşlandıkça insanın cilt altı dokularında azalma olduğunu ifade ederek, dokulardaki yer değiştirmeden dolayı zamanla özellikle yüzde çizgiler ortaya çıkmaya başladığını söyledi.

                              Yaşlılık sonucu ortaya çıkan çizgilerin içlerinin doldurularak giderilmesinde bugüne kadar silikon, kollagen, restylane gibi çeşitli maddelerinin kullanıldığını anlatan Oymak, zamanla bunlara bağlı bazı reaksiyon ve problemlerin ortaya çıktığını kaydetti.

                              Oymak, dolgu maddesi olarak sonra yavaş yavaş yağ dokularının kullanılmaya başlandığını dile getirerek, en son kullanılan yöntemin ''yağ dokusunu kök hücresi bakımından zenginleştirerek transfer etme'' olduğunu anlattı.

                              Yağ dokularının içinde kök hücre miktarının kemik iliğine göre 500 kere daha fazla olduğunun tespit edildiğini hatırlatan Osman Oymak, şöyle konuştu:

                              ''Yağ dokuları kök hücre bakımından zengin dokular. Bunların içindeki kök hücre miktarını artırarak dolgu maddesi haline getiriyoruz ve cilt altındaki çökmelerin giderilmesinde kullanıyoruz. Bu konu üzerinde bir senedir uğraşıyoruz neticeler daha yeni ortaya çıkıyor.''


                              "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                              Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                              Yorum

                              • HIAMOVI
                                satélite de expertos
                                • 22-12-2004
                                • 14236

                                #30
                                Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )

                                Beyindeki protein salgıyla obezite arasında ilişki

                                Beyindeki bir protein salgısının engellenmesinin, aşırı şişmanlığı önleyebileceği ya da kilo verilmesine yardımcı olabileceği ortaya çıktı.

                                Fransız bilim adamlarının fareler üzerinde yaptığı araştırma, OB-RGRP adlı proteinin üretiminin engellenmesinin obezite tedavisinde kullanılabileceğini gösterdi.
                                Sinir hücrelerinde bu proteinin olmamasının aşırı kilo alımını engelleyen, ancak obezlerde yapısı ya sonradan bozulan ya da doğuştan bozuk olan leptin hormonunun duyarlılığını artırdığını gören bilim adamları, önce fareleri şişmanlattı, daha sonra farelerin beynindeki OB-RGRP proteinin salgılanmasını sağlayan geni etkisiz hale getirdi.

                                Araştırma sonucunda farelerin, yağ bakımından zengin yiyeceklerle beslenmesine rağmen normal kilolarını koruyabildiği ortaya çıktı. Araştırmacılar, fareler üzerinde yapılan bu araştırmanın insanlarda da başarılı olması halinde şeker, kalp-damar hastalıkları ve bazı kanserlerini de tetikleyen aşırı şişmanlığın önlenebileceğini vurguladı.
                                Dünya Sağlık Örgütüne göre dünyada en az 300 milyon kişi obez, bir milyardan fazla kişiyse olması gereken kilonun üzerinde

                                "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                                Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor
                                X