RIZA ŞEHRİ

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Kadim
    Senior Member
    • 30-01-2004
    • 4782

    RIZA ŞEHRİ

    İMAM CAFER SADIK BUYRUÐU'NDAN

    RIZA ŞEHRİ

    Bir zamanlar bir sofu dünyayı gezmeye çıktı. Bir gün yolu bir şehre düştü. Bu şehir simdiye dek gördüğü şehirlere benzemiyordu. Sabah saatinde herkes işine gücüne gidiyor, sessizlik içinde yaşam sürüyordu. Şehrin alışılmamış bir düzeni vardı. Sofu şehrin bu düzenini görünce şaşakaldı. Öyle ki birisine yaklaşıp bir şey sormaya cesaret edemedi. Karnı acıkmıştı. Şehri gezerken bir fırın gördü. Ekmek almak için içeri girdi. Fırıncıya para uzatarak ekmek istedi. Ama fırıncı hayretle paraya baktı:

    "Bu ne bu? Biz bunu kaldırmak için yıllarca uğraştık, büyük savaşlar verdik. Anlaşılan sen Rıza Şehrinden değilsin, dünyalı olmalısın" dedi.

    Sofu; "Evet bu şehirden değilim" diye cevap verdi.

    Fırıncı: "Halinden belli oluyor. Dur, öyleyse seni görevlilere teslim edeyim. Onlar seninle ilgilenirler. Bizim şehrimizde para pul geçmez" dedi. Fırıncı bu sofuyu görevlilere teslim etti. Görevliler önce kendi aralarında bu sofuyu ne yapacaklarını tartıştılar. İçlerinden biri:

    "Meclise götürelim, ulular karar versin" dedi.

    Öbürleri de bu görüşe katıldılar. Bunun üzerine tümü meclisin yolunu tuttu. Yolboyu sofu düşünüyordu. İçinden "Paranın geçmediği bir şehir. Görevliler, ulular meclisi..." diyordu.

    Neyse bir süre yürüdükten sonra divana vardılar. Ama sofu bu kez de şaşakaldı. Çünkü divan denen bu meclis hiç de düşündüğü gibi büyük ve gözkamaştırıcı değildi. Düşündüğünün tam karşıtıydı. Bir sessiz köşede küçük bir yapı idi. Yerlere basit kilimler serilmişti. Ak sakallı ulular bağdaş kurmuş kentin sorunlarını görüşüyorlardı. Görevliler uluları selamladıktan sonra:

    "Bu dünyalı şehrimize girmiş. Acıkmış, ekmek almak için bir fırına girmiş. Fırıncıya para vermeye kalkmış. Bunun üzerine fırıncı farkına varıp bize teslim etti. Ne yapalım?" diye sordular.

    Ulular; "Bunu neden buraya getirdiniz? Törelerimizi biliyorsunuz. O konakta bir odaya yerleştirin, aşevine götürün, gerekeni yapın" diye buyurdular.

    Bunun üzerine görevliler sofu ile birlikte geri döndüler. Önce bir aşevine götürdüler. Karnını doyurdular. Sonra kentin konukları için yapılmış konağa götürdüler. Bir odaya yerleştirdiler:

    "Burada para pul geçmez. Burası Rıza şehridir. Rızalıkla her istediğini alır, her istediğini yaparsın" diye uyardılar.

    Sofu konağa yerleşti, gezip dolaştı. Rahatı yerindeydi. İstedigini alıp her istediği yerde yiyip içiyordu. Hiç kimse "Ne arıyorsun?" diye sormuyordu. Bir kaç gün sonra eşyalarını topladı. Şehirden ayrılıp yola koyulmak istedi. Ama görevlileri karşısında buldu. Görevliler:

    "Gidemezsin!" dediler. "Bu şehir Rıza şehridir, adı üstünde. Sen buraya rızan ile geldin. Bizde sana yiyecek verdik, yatacak yer sağladık. Bu şehirde kaldığın sürece bizden razı kaldın mı?"

    Sofu; "kuşkusuz razı kaldım, sağolun!" diye karşılık verdi.

    Görevliler: "Şimdi bizim de senden razı kalmamız gerek. Bu yiyip, içip yattığın günler için çalışmalısın."

    Sofu; "O ki töreniz böyle çalışayım" diye kabul etti.

    Görevliler sofuya yapabileceği bir iş verdiler. Konakladığı odadan alıp daha büyük bir eve yerleştirdiler. Artık o da Rıza şehrinden bir adam olmuştu. Yavaş yavaş dost, arkadaş edinme çabasına girişti. Ama her kiminle konuşmaya başlasa ilk sorulan "sen dünyalı mısın?" oluyordu. Bu şehrin insanları kavga, çekememezlik, kendini beğenmişlik gibi tüm kötülüklerden arınmışlardı. Böylece gün geçti ay geçti. Sofu şehri iyiden iyiye sever oldu. Dünyayı gezme düşüncesinden vazgeçti. Bu şehirde kalmaya karar verdi. Ama hâlâ yalnızdı. Bir gün yakın bulduğu bir arkadaşına açıldı:

    "Sizin bu şehirde nasıl evlenilir, ne yapılır?" diye sordu. Arkadaşı:

    "Şehrin ortasındaki bahçe var ya, işte orada her cuma günü tanışmak, dost edinmek isteyenler toplanır. Gençler gelirler. Herkes orada beğendiği anlaştığı biri ile evlenme yolunu arar. Orda tanışırlar. Anlaşırlarsa evlenirler" dedi.

    Sofu cuma günü söylenilen bahçeye gitti. Kocaman bahçe tıklım tıklım doluydu. Türlü giysiler içinde genç kızlar kelebek gibi dolaşıyorlardı. Genç kızlar, oğlanlar sohbet ediyorlardı. Birbirini beğenip anlaşanlar uzaklaşıyorlardı. Anlaşmayanlar ayrılıp başkasına yaklaşıyorlardı. Sofu olup bitenleri bir süre hayranlıkla izledi. Sonra kanının kaynadığı bir kıza yaklaştı. Ama o bacının ilk sorusu:

    "Sen dünyalı mısın?"oldu.

    Sofu aylardan beri hep bu sözü duymaktan iyiden iyiye bıkmıştı.

    "Evet, dünyalıyım ne olacak?" diye karşılık verdi.

    Bacı: "Davranışlarından hemen belli oluyor. Ama alınma, zararı yok. O ki beni kendine eş seçmek istiyorsun, bu konuda bende sana yardımcı olurum, davranışlarını düzeltirsin" dedi.

    Bacı ile sofu anlaşmaya niyet ettiler. İşten artan boş zamanlarında buluşup konuşuyorlardı. Sofu bir keresinde bacı ile buluşmaya giderken yolun kıyısında kocaman bir nar bahçesi gördü. Bahçenin ne duvarı, ne bekçisi ne koruyucusu vardı. Hemen bahçeye daldı. Kimse görmeden bahçeden bir kaç nar kopardı. Yakalanırım korkusu ile acele davranıp ağacın birkaç dalını kırdı. Ama ne kimse geldi, ne de sordu. Sofu narları toplayıp bacı ile buluşacakları yere gitti. Henüz bacı gelmemişti. Narları bir tabağa koydu. Masanın üzerine yerleştirdi. Bacının gelmesini bekledi. Nitekim bir süre sonra bacı geldi. Ne varki narları görmesine karşın hiç ilgilenmedi. Oysa sofu bacının narları görüp ilgilenmesini, sevinmesini bekliyordu. Bacı her zamanki gibi yerine oturdu. O zaman sofu dayanamadı. Bacıya narları gösterdi.

    Bacı; "bunları nerden aldın?" diye sordu.

    Sofu narları nerden kopardığını söyledi.

    Bunun üzerine bacı: "Beni düşündüğün için sağol. Ama o bahçenin yerini, varlığını ben de biliyorum. Canım isteseydi, gidip ben de alabilirdim. Şimdi benim canım istemiyor. Bu narlar burada boşuna çürüyecek. Başkalarının hakkını boşuna çürütmüş olacağız. Gelirken öğrendim. Narları koparırken bahçeye zarar vermeye bilirdin. Burda kimse senden bir şey kaçırmıyor ki... Bunca süredir Rıza şehrinde yaşıyorsun. Bu şehirde rızalıkla her şeyin serbest olduğunu bilmeliydin. Şimdi anlıyorum, sen bu şehre layık değilsin."

    Bunları söyledikten sonra bacı sofuyu bırakıp gitti. Görevlilere söylemiş olacak ki, görevliler sofunun yaptıklarını divana bildirdiler. Divan sofunun durumunu tartıştı. Sonunda sofunun Rıza şehrine uyamayacağına karar verdi. Bunun üzerine görevliler dünyalı sofuyu şehirden attılar.
  • Kadim
    Senior Member
    • 30-01-2004
    • 4782

    #2
    Konu: RIZA ŞEHRİ

    MEDİNE VESİKASI / RIZA ŞEHRİ METNİ
    Bismillahirrahmanirrahim.
    • 1. Bu deklârasyon, Allah’ın Rasulü Muhammed tarafından Kureyş, Yesrib mü’minleri ve müslümanları ve bunlara tabi olanlarla, onlara sonradan katılanlar ve onlarla birlikte savaş ve savunmayı teahhüt edenler arasında düzenlenmiş bir kitap / vesikadır.
    • 2. Bu vesikayı deklâre edenler, diğer insanlardan ayrı bir Ümmet (topluluk) teşkil ederler.
    • 3. Kureyşli Muhacirler, kendi aralarında adet olduğu üzere kan diyetlerini birlikte ödemeye iştirak ederler. Ve onlar savaş esirlerinin kurtuluş fidyelerini, mü’minler arasındaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdelerine göre ödeyeceklerdir.
    • 4. Avr Oğulları, kendi aralarında adet olduğu üzere kan diyetlerini önceki şekilde birlikte ödemeye iştirak ederler. Her birim (grup) savaş esirlerinin kurtuluş fidyelerini, mü’minler arasındaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdelerine göre ödeyeceklerdir.
    • 5. Hazrec Bin Haris Oğulları,
    • 6. Saide Oğulları,
    • 7. Cüşem Oğulları,
    • 8. Neccâr Oğulları,
    • 9. Avr Bin Amr Oğulları,
    • 10. Nebit Oğulları,
    • 11. Evs Oğulları,
    • 12. (A) Mü’minler, aralarındaki ağır malî yükümlülük altında bulunan hiç kimseyi, çaresiz bırakmazlar. Ödemesi gereken savaş fidyesi veya kan diyetini, iyi ve makul bilinen esaslara göre ona verirler, (B) Hiç bir mü’min başka bir mü’minin mevlası (özel şartlarda anlaşmalı bulunduğu kimse) ile onun aleyhine ittifak yapamaz.
    • 13. Kuralları uygulamada titiz davranan bütün mü’minler, aralarındaki saldırgan, haksız bir fiilin eylem hazırlığı içinde olan, bir cürüm, bir düşmanlık peşinde koşan veya mü’minler arasında bozgunculuk çıkaran kişinin üzerine gideceklerdir. Bu kişi, içlerinden birisinin biricik çocuğu da olsa hepsinin eli onun aleyhinde kalkacaktır.
    • 14. Hiç bir mü’min bir kafir karşılığında bir mü’mini öldüremez ve bir mü’min aleyhinde bir kafire yardım edemez.
    • 15. Allah’ın zimmeti (himaye ve teminatı) tektir. Mü’minlerin sosyal statüsü en düşük olan birisinin verdiği teminat bile hepsini bağlar. Mü’minler diğer insanlardan ayrı olarak birbirlerinin mevlası (ahiddaşı) dırlar.
    • 16. Yahudilerden bize tabi olanlar, zulme uğramaksızın ve aleyhlerine bir mücadele kampanyası başlatılmaksızın yardım ve desteğimize hak kazanırlar.
    • 17. Mü’minlerin barışı tektir; hiç bir mü’min Allah yolunda girişilen bir savaşta, diğer mü’minleri hariç tutarak bir barış andlaşması yapamaz; bu barış, mü’minler arasında birlikte ve adalete göre yapılır.
    • 18. Bizimle birlikte savaşan her askeri birlik, birbirleriyle nöbetleşe görev yaparlar.
    • 19. Mü’minler, birbirlerinin Allah yolunda dökülen kanlarının intikamını alacaklardır.
    • 20. (A) Hükümleri uygulamada titiz davranan mü’minler, en iyi ve en doğru yol üzerindedirler, (B) Hiç bir müşrik, düşman bir Kureyşlinin mal ve canını himayesi altına alamaz, bir mü’mine karşı O’nun yanında yer alamaz.
    • 21. Bir kimsenin bir mü’mini öldürdüğünün sabit olması halinde, kendisine kısas hükümleri uygulanır. Maktülün velisinin rızası dışındaki hallerde bütün mü’minler o kişinin üzerine giderler. Ancak sadece kısas hükümlerinin uygulanması için yapacakları girişimleri kendilerine helal olur (daha ileri gidemezler).
    • 22. Bu sahifede yazılı olanları kabul edip Allah ve Rasulüne iman eden hiç bir mü’mine, bir katile yardım veya yataklık etmesi helal olmaz. Kim böyle birisine yardım eder veya sığınma hakkı tanırsa, kıyamet gününde Allah’ın lanet ve gazabı onun üzerine olsun. Artık böyle birisinin ne özrü kabul edilir, ne de ondan bir fidye alınır.
    • 23. Üzerinde ihtilafa düştüğünüz şey ne olursa olsun, iletileceği nihai merci; Allah’tır, Muhammed’dir.
    • 24. Yahudiler, savaştıkları sürece, mü’minlerle birlikte savaş giderlerini öderler.
    • 25. Avf Oğulları Yahudilerı, (bu konuda) mü’minlerle birlikte bir ümmet (bir topluluk) oluştururlar. Yahudilerin dinleri kendilerine, müslümanların dinleri kendilerinedir, (dînî vecîbelerini özgürce yerine getirme konusundaki bu hükme) hem kendileri hem de mevlaları (özel hükümlü ahiddaşları) dahildir. Ancak bunlardan haksızlık eden veya suç işleyen hariçtir. Böyle birisi, ancak kendisine ve ailesine zarar verir.
    • 26. Neccar OğularıI Yahudileri de, Avf Oğulları Yahudilerinin sahip oldukları haklara sahiptirler.
    • 27. Haris Oğulları Yahudileri de.
    • 28. Sa’ide Oğulları Yahudileri de.
    • 29. Cüşem Oğulları Yahudileri de.
    • 30. Evs Oğulları Yahudileri de..
    • 31. Sa’lebe Oğulları Yahudileri de. Ancak bütün bunlardan haksız fiil ve cürüm işleyenler hariç tutulur. Onlar ancak kendi canlarına ve ailelerine zarar verir.
    • 32. Cefne Ailesi, Sa’lebe Oğullarının bir koludur ve Onların tabi oldukları hükümlere tabidirler.
    • 33. Şütaybe Oğulları da. Kesinlikle kurallara uyulacak, aykırı davranılmayacaktır.
    • 34. Sa’lebe Oğullarının mevlaları (özel şartlarda kendilerine bağlı olan ahiddaşları) kendileri gibidir.
    • 35. Yahudilere sığınmış ve bağlanmış olan kimseler, Yahudiler gibidir.
    • 36. –(A) Yahudilerden hiç kimse Muhammed’in izni olmadıkça askeri sefere çıkamaz, (B) Bir yaralama olayında, onun intikamının alınmasına engel olunamaz. Fırsat kollayarak cinayet işleyen kimse, o cinayetiyle kendisini ve ailesini tehlikeye atmış olur. Ancak, zulm eden bir zalime karşı işlenmiş cinayet, bundan müstesnadır. Allah, bu kurallara en iyi uyanlarla beraberdir.
    • 37. –(A) Kendilerine savaş açan olursa, bu yasaya (sahifeye/belgeye) tabi olan Yahudilerin ve müslümanların arasında tam bir dayanışma olacak, Yahudiler kendi savaş giderlerini, müslümanlar da kendi savaş giderlerini karşalayacaklardır. Her iki kitlenin, aralarında istişare, tavsiye ve samimi bir dayanışma olacak, bütün haksız fiil ve kötülüklere karşı en iyi yol izlenecektir, (B) Hiç bir kimse müttefikine karşı bir suç işleyemez. Zulme maruz kalana tam destek ve yardım verilecektir.
    • 38. Yahudiler savaştıkları sürece mü’minlerle birlikte savaş giderlerini öderler.
    • 39. Yesrib vadisinin içerisi, bu vesikaya bağlı olanlara haram (dokunulmaz) bir bölgedir.
    • 40. Himaye altındaki kişi, kimseye zarar vermedikçe ve suç işlemedikçe kendisini himaye edenin haklarına sahiptir, O’nun gibidir.
    • 41. Himaye hakkı, bu hakka sahip olanlar dışındakilerce verilemez.
    • 42. Bu deklârasyonu (sahifeyi) onaylayan taraflar arasında bir olay veya kötüye gitmesinden korkulan bir anlaşmazlık çıkması halinde, çözüm için başvurulması gereken son merci, Allah ve Allah Rasulü Muhammed’dir. Ve Allah, bu yasada (sahifede) bulunan kuralları en titiz uygulayan ve onlara en iyi uyanlarla beraberdir.
    • 43. Ne Kureyş ne de O’nlara yardım edenlere himaye statüsü tanınamaz.
    • 44. Yesrib’e karşı ani bir baskın ve saldırı düzenlenmesi halinde, Yahudiler ve Müslümanlar arasında tam bir dayanışma olur.
    • 45. –(A) Yahudiler, müslümanlar tarafından yapılacak bir barış andlaşmasına veya yapılan bir andlaşmaya katılmaya çağrıldıklarında, o andlaşmayı yapacaklar veya yapılan andlaşmaya katılacaklardır. Şayet O’nlar benzeri bir andlaşma yapmaya veya yaptıkları andlaşmaya çağıracak olurlarsa, müslümanlardan aynı mukabeleyi görme hakkına sahiptirler. Ancak, din konusunda savaşanlar, bundan müstesnadır, (B) Bu durumda her grup, kendilerine ait kısımdan sorumlu olacaklardır.
    • 46. Bu yasanın (sahifenin) taraflarınca leh ve aleyhlerinde belirlenen bütün hükümler, gene bu yasaya taraf olanlarca tam bir iyi niyet içinde uygulanmak üzere Evs Yahudilerinin hem kendileri hem de mevlaları için geçerli hükümlerdir. Bu hükümlere uyulur, fesad çıkarılmaz, aykırı davranılmaz. Haksız çıkar sağlayan ancak kendisine zarar vermiş olur. Allah, bu yasadaki (sahifedeki) hükümlere en doğru ve riâyetkâr olanlarla beraberdir.
    • 47. Bu Kitap (Vesika), bir zalimi veya suçluyu cezalandırmaya engel olmaz. Medîne’de ikamet edip kalan da O’radan (bir başka yerleşim bölgesine veya sefere) çıkan da güven içinde olacaktır. Ancak zulm eden ve suç işleyen bu güvenden müstesnadır. Buradaki hükümlere uyan ve bu hususta titizlik gösterenin ilk hamisi Allah’tır. Ve Allah’ın elçisi Muhammed bütün bunların takipçisidir.

    Yorum

    İşlem Yapılıyor
    X