Kalbimi vatanıma gömün...

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • TA2CCC
    Banned
    • 03-06-2004
    • 8304

    Kalbimi vatanıma gömün...

    ,



    Celal Üster'in yazısı

    Geçenlerde "Kızılderililer" yine "kazan kaldırmış"! Bizim basından izlediğim kadarıyla, yine çizmeden yukarı çıkmışlar! Önemli değil! Bu "derisi kızıllar", aslında biraz kaçık olduklarından, ara sıra böyle dellenirler, dünya egemeni Amerika Birleşik Devletleri'ne bile kafa tutarlar!
    Kuşkusuz, gazetelerimiz ve televizyon kanallarımızın tümünden söz etmiyorum; ama hiç de azımsanmayacak bir bölümünün, bilerek ya da bilmeyerek, olup biteni yüz elli yıl öncesinin Amerikan basınından da geri bir yaklaşımla yansıttığını söyleyebilirim.
    "Kazan kaldırmak" ne demek? Osmanlı'da yeniçeriler ikide bir kazan kaldırır ya da kazan devirirlerdi. Bu deyimin derin kökeninde genel anlamda başkaldırmak değil, devlete başkaldırmak yatar.
    Öte yandan, Kuzey Amerika'nın Yerli halklarının "Kızılderili" diye tanımlanması, ayırdında olarak ya da olmayarak, ırkçı bir yaklaşımı yansıtır. Kimi bilim insanları Kuzey Amerika'ya ilk göçü yirmi beş-otuz bin yıl önceki son buzul dönemine tarihlendiriyorlar; bazı uzmanlar da ilk göçü elli bin yıl kadar geriye götürüyorlar. Burada yaşayan halkların ortak bir adı olmamış, çünkü uluslaşma sürecinden geçmemişler; farklı klan ya da kabileler, Navaho'lar, Apaçi'ler gibi farklı adlar taşımışlar. 15. yüzyılda Avrupalı Beyazlar bu topraklara ayak bastıklarında, burayı Hindistan sandıklarından burada yaşayanlara "İndio'lar" demişler. Sonradan, soykırım hareketi başladığında, ayrımcı bir yaklaşımla "peaux-rouge" ya da "redskin", yani "kızılderili" sözcüğü ortaya çıkmış. Bilim ise, Batı Yarıküre'nin, Eskimolar ve Aleut'lar dışındaki yerli halklarını uzunca bir zamandır "Amerika Yerlileri" diye tanımlıyor.
    "Kızılderililerin kazan kaldırdığı" yolundaki haberleri gülümseyerek okurken, ister istemez, 1972'de Fevzi Yalım arkadaşımla birlikte Mamak Askerî Cezaevi'nde çevirdiğimiz bir kitabı, tarihçi, kütüphaneci ve romancı Dee Brown'ın Kalbimi Vatanıma Gömün adlı kitabını anımsadım.

    Özgün adı Bury My Heart at Wounded Knee olan kitabı, o günlerin en parlak yayınevlerinden biri olan e yayınları'nın başında bulunan Cengiz Tuncer ve Aydın Emeç göndermişlerdi çevireyim diye. Hemen belirtmem gerekir ki, o kopkoyu baskı döneminde bir yayınevinin askerî cezaevinde yatan birine çevirmesi için kitap göndermesi yürek isteyen bir işti.
    Fevzi Yalım'la birlikte büyük bir keyifle çevirdiğimiz kitap, ertesi yıl Kalbimi Vatanıma Gömün adıyla yayımlandı. Cengiz Tuncer, adı Türkçeye pek uygun düşmeyen kitaplara harika adlar bulurdu. Dee Brown'ın kitabına da, "Kalbimi Wounded Knee'ye Gömün" ya da "Kalbimi Yaralı Diz'e Gömün" demek yerine, "Kalbimi Vatanıma Gömün" demeyi yeğlemişti.
    Dee Brown'ın "Wounded Knee" adını seçmesi, hiç kuşkusuz, anlamlıydı. Wounded Knee, Güney Dakota'nın güneybatısında, Yerliler'e ayrılmış Pine Ridge yerleştirme kampında küçük bir köydü. Kuzey Amerika Yerlileri ile ABD birlikleri arasında iki çatışmaya sahne olmuştu.
    Bu çatışmaların ilki, gerçekte 200'den fazla Dakota'nın öldürüldüğü bir katliamdı. Katliama, Beyazlar'ı Yerli topraklarından kovacak bir kurtarıcının geleceği inancına dayanan Hayalet Dansı tapımının Titan Dakotaları arasında yaygınlaşması neden olmuştu. Hayalet Dansı hareketinin Yerliler'i ayaklanmaya yönelteceğinden korkan ABD yönetimi, hareketin elebaşlarını yakalamak için Aralık 1890'da federal orduyu oraya gönderdi. Titan Dakotaları'nın reisi Oturan Boğa yakalandı ve öldürüldü. Bunun üzerine birkaç yüz Dakota, kamptan ayrılarak Badlands'e sığındı.
    Kamptan ayrıldıkları için Beyazlarca "düşman" olarak nitelenen Yerliler, zatürreeden ölmek üzere olan Reis Koca Ayak'ın çevresinde toplandılar. Ne var ki, 28 Aralık gecesi 7. Süvari Alayı gelince sessizce teslim oldular. Ertesi gün Wounded Knee Deresi yakınlarında kuşatıldılar ve bir tüfek yüzünden çıkan kargaşa sırasında bir el ateş edilince askerlerden biri vuruldu. Bunun üzerine, makineli tüfeklerle donatılmış askerler, tek silahları battaniyeleri altına gizlenmiş sopa ve bıçaklar olan Yerliler'i yakın mesafeden taradılar. Kaçmayı başaran Yerliler'in bazıları kamptan kilometrelerce ötede yakalanıp öldürüldü.
    Dee Brown, Amerikan Batısı'ndaki Yerliler'in 19. yüzyılın ikinci yarısındaki umarsız öyküsünü anlattığı kitabında, Yerli direnişine acımasız bir kıyımla son noktanın konduğu Wounded Knee'den yola çıkıyordu. Dilimize çevrilen kitapların özgün adlarının değiştirilmesi kuşkusuz tartışılabilir, ama bence Cengiz Tuncer'in bu kitaba Kalbim Vatanıma Gömün adını yakıştırması yaratıcı sayılabilecek bir buluştu.
    Dee Brown, ABD'de 1970'te yayımlanan kitabında, 1860-1890 arasındaki dönemde kendi topraklarında yaşamak isteyen Yerliler'le Batı'ya tümüyle yerleşmeyi amaçlayan yayılmacı Beyazlar arasındaki çatışmaların öyküsünü anlatıyor, Yerliler'in ABD yönetimi tarafından yurtlarından edilişlerini ve kıyıma uğratılmalarını konu alıyordu. ABD tarihinin unutulmuş belgelerini aydınlığa kavuşturan, tozlanmış devlet belgelerine yepyeni bir bakış getiren bu kitap, Beyazlar'ın yerine getirmediği vaatleri, çiğnenen antlaşmaları, kışkırtmalar ve kıyımları, özgün kaynaklara ve tanıklıklara dayanarak gözler önüne seriyordu.
    Kalbimi Vatanıma Gömün, Yerli uygarlığının sıradan Amerikalılarca çok daha derinliğine anlaşılmasını, tüm yaşananlara devletin gözünden değil de Navajo'ların, Apaçi'lerin, Sioux'ların gözünden, Geronimo, Kızıl Bulut, Oturan Boğa, Çılgın At gibi Yerli reislerinin gözünden bakılmasını sağlayan, bu konudaki yerleşik düşünceleri altüst eden belki de ilk kitap oldu. O kadar ki, kimi okurlar, Dee Brown'ın Yerli kökenli olduğunu sandılar. Oysa Brown, çocukluğu ve gençliği Arkansas'da adını bir Yerli kabilesinden alan Ouachita dağlarının eteklerindeki Little Rock'ta geçmiş bir Beyaz'dı.
    Uzun yıllar kütüphanecilik yapan, Illinois Üniversitesi'nde ders veren Brown, Yerliler'le çıkan çatışmaların çok büyük bölümünün Beyazlar'ca başlatıldığını tanıklıklar ve belgelerle ortaya koymakla kalmamış, yaşananları Dakota, Ute, Sioux, Cheyenne kabilelerinin büyük reisleri ve savaşçılarının ağızlarından dile getirmişti. Kalbimi Vatanıma Gömün, Amerika Yerlileri'nin 19. yüzyılın ikinci yarısında sistemli bir biçimde yok edilişinin, başka bir deyişle vahşet, bağnazlık ve adaletsizliğin tarihteki en içler acısı öykülerinden birini anlatıyordu.
    Dee Brown, eşitsiz güçler arasındaki hakça olmayan bir savaşta Yerliler'in umarsız çığlığını, olan bitenden yüz yıl kadar sonra yeniden dillendirmişti:
    "Nerede bugün o eski Pequot'lar, Narrangansett'ler, Mohican'lar, Pokanoket'ler, halkımızın bir zamanlar güçlü olan bütün o kabileleri nerede? Tıpkı yaz güneşinin altında eriyip giden karlar gibi, Beyaz Adam'ın açgözlülüğü ve baskısı karşısında hepsi yitip gittiler. Hiç karşı koymaksızın bizi yok etmelerine göz mü yumalım, terk mi edelim evlerimizi, Yüce Ruh'un bize armağan ettiği ülkemizi, ölülelerimizin mezarlarını, bizim için saygın ve kutsal ne varsa hepsini bırakıp gidelim mi? Biliyorum, sizler de benimle birlikte, 'Asla! Asla!' diye bağıracaksınız..."
    c.uster@tnn.net
    (Radikal kitap)
    Metinde yer alan kitapla ilgili teknik bilgiler ve sipariş şartları
  • Kadim
    Senior Member
    • 30-01-2004
    • 4782

    #2
    Konu: Kalbimi vatanıma gömün...

    Asla asla asla

    Yüce Ruh'a olan ahdimiz birdir. Elbet doğacaktır vaad ettiği günler hakkımız...

    Yorum

    • ASIM MAVZER
      Member
      • 14-05-2007
      • 1601

      #3
      Konu: Kalbimi vatanıma gömün...

      ULU MANİTU onları korusun

      hugh

      Yorum

      İşlem Yapılıyor
      X