Osmanlı'nın Tıp bilimine verdiği önem

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • freespirit
    Member
    • 05-03-2007
    • 853

    Osmanlı'nın Tıp bilimine verdiği önem

    Trakya Üniversitesi'nin (TÜ) çabalarıyla, müzeye dönüştürülen Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'nin ''Tıp Medresesi'' bölümü bir dönemin tıp eğitimi ve sağlık hizmetlerine ışık tutuyor.

    Salih Baran'ın haberi

    Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Esin Karlıkaya, Osmanlı Devleti'nde halkın sağlığının korunması ve hastalıkların tedavisine çok önem verildiğini, Kanuni Sultan Süleyman'ın ''Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi'' sözlerinin, devletin her kademesinden başlayarak sağlığa verilen bu önemi çok güzel özetlediğini bildirdi.

    Karlıkaya, Osmanlı Devleti'nde tıp eğitimi konusunda, Türkiye'de üniversitede tıp tarihi kürsüsünün ilk kurucusu olan Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in araştırmalarına göre, Osmanlı'da kurumsal tıp eğitiminin, II. Bayezid'in babası Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un fethinin ardından İstanbul'a kurulan Fatih Külliyesi ve Darüşşifası'nda 1470 yılında başladığı tezini ortaya attığını söyledi.

    Fatih ve Süleymaniye külliyelerinin yanında Edirne'deki Tıp Medresesi'nin de önemli bir sağlık merkezi olduğunu ifade eden Karlıkaya, Sultan II. Bayezid Külliyesi bünyesindeki darüşşifanın yanındaki medresenin bir tıp medresesi olduğu, burada öğrencilere teorik dersler verilirken, yandaki darüşşifa bölümünde de hasta başı uygulamaları yaptırıldığı konusunda Süheyl Ünver'in yakın dostu, öğrencisi ve anabilim dalının emekli öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ratip Kazancıgil'in çalışmalarının bulunduğunu belirtti.

    Karlıkaya, İtalya'da M.S. 1000'li yıllarda kilisenin elinde bulunan okulların yeterli olmamaya başlaması üzerine, Bologna kentinde hukuk tahsili yapmak isteyen öğrencilerin, kendilerine her taraftan hoca bulabilmek için bir çeşit öğrenci locası olarak kurdukları ve Latince'de lonca (korporasyon) anlamına gelen ''Universitas'' adını verdikleri yapılanmalarla günümüzdeki üniversitelerin temelinin atıldığını ifade etti.

    Karlıkaya, Avrupa'daki bu kurumlarda ilk dönemlerde öğrencilerin kendi aralarında para toplayarak hocaların ücretlerini ödemelerine karşın, Selçuklu vakıf geleneğinin devamı olan Osmanlı medreselerinde tıp da dahil olmak üzere yüksek eğitimin ücretsiz olmasının yanında öğrencilere belli miktarlarda ücret de ödenerek bir nevi ''karşılıksız burs'' sisteminin oluşturulmasının Osmanlı'da eğitimde fırsat eşitliğine verilen önemi gözler önüne serdiğini söyledi.

    -DERS VEREN HOCAYA GÜNLÜK 50 AKÇE-

    Karlıkaya, Sultan II. Beyazid'in Edirne'deki ticaret hacmini, nüfus yoğunluğunu ve eski başkent oluşunu dikkate alarak büyük bir külliye kompleksi ve bunun bünyesinde adına yakışır bir şifahane oluşturduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:

    ''Sultan II. Beyazid, külliyeyi kurarken öncelikle büyük şehir ve eski başkentin gelip gidenlerinin çokluğu, ticaret merkezi oluşu nedeniyle, hastaneye olan ihtiyacı gözlemlemiş ve hastaneyle birlikte, içerisinde cami, medrese, imareti de olan büyük bir şifahane kompleksi inşa ettirmiştir.''

    Bir ders veren müderrisin, müderris yardımcısının, kütüphane görevlisinin, bir hizmetli, bir kapıcı ve 18 öğrencinin bulunduğu Sultan II. Bayezid Külliyesi bünyesindeki bu önemli eğitim merkezinde öğrencilere verilen eğitimin yanında, bitişikteki darüşşifa bölümünde de hastalıkların teşhisinin ve tedavisinin de ücretsiz olarak yapıldığını anlatan Karlıkaya, müderrislerin tatil günleri dahil günde 50 akçe, yardımcılarının tatil günleri hariç günde 7 akçe, öğrencilerin ve hizmetlilerin de günde 2'şer akçe aldığının kayıtlarda yer aldığını belirtti.

    -''ADEMOÐULLARININ DERDİNE DEVA OLMAÐA ÇALIŞIRLAR''-

    Karlıkaya, tıp medresesinin Evliya Çelebi'nin seyahatnamesine de konu olduğunu belirterek, Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde ''Medres-ül etıbba'' başlığında geçen tarifi şu şekilde aktardı:

    ''Medrese-i etibba ve odalarında talebeler vardır ki her biri daima Eflatun, Sokrat, Filbos, Aristotalis, Calinos, Pisagor gibi bilimcilerden bahseden tabiplerdir. İlim ikidir. Biri dinler ilimi öbürü beden ilmidir. Her biri fenne yönelip, hekimlik ilminde kıymetli kitaplara değer vererek ademoğullarının derdine deva eriştirmeğe çalışırlar.''

    -RUS HARBİNDE TAHRİP OLAN MEDRESE'YE TÜ SAHİP ÇIKTI-

    Esin Karlıkaya, Osmanlı'nın çöküş dönemiyle birlikte hem gelirlerinin azalması hem de uygun niteliklere sahip olmayan kişilerin denetimlerine bırakılması nedeniyle zayıflayan vakıf sistemiyle birlikte Sultan II. Bayezid Külliyesi'nin işleyişinde gerilemenin başladığını ve bunun 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi ile giderek hızlandığını bildirdi. Karlıkaya, medresenin bu dönemden sonra kuruluş amacı dışında, ihtiyaca göre göçmen misafirhanesi, cezaevi ve öğrenci yurdu olarak kullanıldığını ve neredeyse harap hale geldiğini belirtti.

    Karlıkaya, Sultan II. Bayezid Külliyesi'nin Trakya Üniversitesi Rektörlüğü'nün 1978 yılından bu yana el vermesiyle birlikte eski ihtişamına kavuştuğunu bildirdi.

    Medresenin restorasyonuna 1978 yılında başlanıldığını anlatan Karlıkaya, şunları kaydetti:

    ''1984'de Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Trakya Üniversitesi arasında imzalanan protokolle Külliye'nin cami dışında kalan kısımlarının Trakya Üniversitesi'ne devrolunması, üniversitemizin Edirne Meslek Yüksekokulu Restorasyon Bölümü buraya taşınmasıyla birlikte 10 yıl boyunca darüşşifa ve tıp medresesinin restorasyonu çalışmaları, bizzat bu bölümün hoca ve öğrencileri tarafından gerçekleştirilmiştir.

    23 Nisan 1997 yılında darüşşifa bölümünün Sağlık Müzesi olarak hizmete girmesinin ardından medrese bölümü, geçici olarak Aile Hekimliği Polikliniği ile Resim ve Heykel Müzesi olarak fonksiyonlandırılmıştır.''

    AA
  • delphin
    Senior Member
    • 27-12-2005
    • 15279

    #2
    Konu: Osmanlı'nın Tıp bilimine verdiği önem

    Bu devirde başarılı olana değilde adam kollayana daha çok veriliyor gibi geliyor bana unutmayalım sen aklıllı olduktan sonra ALLAH (c.c.) herzaman kişinin hakkını kendisine verir rızık ALLAH tandır aynı şekilde kandırdığını zannedende aslında kendisinin kandırıldığını görmez onun parasını aldım bunun hakkını aldım der ama bir bakmış aldıkları elinden avucundan gitmiş .

    İnsan kolay yetişmiyor yetişenede değer vermek en büyük görevimiz .

    Yorum

    İşlem Yapılıyor
    X