Bir özelleştirme hikayesi...

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • anterior
    Senior Member
    • 06-11-2006
    • 6453

    Bir özelleştirme hikayesi...

    Tekel’in içki bölümünün büyüklü-küçüklü 17 fabrikası vardı. Hemen hepsi yenilenmişti. Devlet, Hazine’den destek vermiş, görev zararlarını kapatmıştı. O yıllarda bu 17 fabrikanın bağlı olduğu Tekel’in İçki Bölümü’nün başında genel müdür olarak Esen Ataay bulunuyordu.

    30 yıldır çalışıyordu.

    Esen Ataay biliyordu.

    Her şeyin farkındaydı.

    Fabrikalar en yeni teknoloji ile donatılırken yenileme işini genellikle LİMAK, NUROL, ÖZALTIN gibi özel sektör şirketleri yapıyordu. Çok değerliydi fabrikalar. Sözgelimi Bilecik fabrikası Avrupa’nın en yeni teknolojiye sahip tek başına ederi en az 100 milyon dolar olan bir fabrikaydı. Tekel’in içki bölümünde stoklarındaki işlemeye hazır hammaddeler kuru üzüm, üzüm alkölü, anason, şişe, etiketin para olarak değeri de 100 milyon doları geçiyordu. TEKEL’in 81 ildeki Başmüdürlüklerinin depolarında üretilmiş, şişelenmiş, etiketlenmiş, tüketiciye satışa hazır, içki stoklarının değeri de 30-35 milyon doları bulmaktaydı.


    ***

    TEKEL satılacaktı.

    İçki bölümünün müdürü Esen Ataay, yatırımları yıldırım hızıyla tamamlıyordu. Sanki TEKEL’in fabrikalarını alacak olanlara fazla bir yük gelsin istenmiyordu. Maliye Bakanlığı ve Özelleştirme İdaresi de söz ve karar birliği yaptı,

    17 fabrikada çalışan 5 bin TEKEL işçisinin birikmiş kıdem tazminatlarını, devletin sırtından ödedi.

    İşçi kıdem yükü sıfırlandı.

    İhale açıldı.

    LİMAK-NUROL-ÖZALTIN ortaklaşa ihaleye girdiler ve en yüksek fiyat olan 292 milyon dolar ödeyerek TEKEL’in içki bölümünü aldılar.

    Alana ballı börek olmuştu!

    TEKEL satılırken soyulmuştu.

    100 milyon dolar hammadde stoku, 30 milyon dolar içki stoku vardı. İşçilerin kıdem yükü sıfırlanmış, yeni sahiplerine istediği işçiyi işten çıkartıp istediği işçiyle çalışma imkanı hazırlanmıştı. Fabrikaların içinde tekinin değeri 100 milyon doları geçenler de vardı. Devletin bu değeri 292 milyon dolara satılmıştı.


    ***

    Onu alan LİMAK- NUROL-ÖZALTIN ortaklığı kurdukları “MEY” adlı şirketin başına genel müdür olarak her şeyden haberli Esen Ataay’ı getirdiler. Bu yasalara ve iş ahlakına aykırıydı. Kimse yasa ve ahlak dinlemiyordu. Tekel’in o günlerdeki dünyasında Esen Ataay’ın çok yüksek bir maaş ve birkaç milyon dolar transfer parası aldığı söylendi. Esen Ataay, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Özelleştirme İdaresi Başkanı bu üç insan TEKEL’in bu 17 fabrikasının, hammadde stoklarının, içki stoklarının, kıdemi sıfırlanmış emek gücünün en az 1 milyar dolar edeceğini en iyi bilen kişilerdi.

    Bilmezden geldiler.

    Görmezden geldiler.

    Duymazdan geldiler.

    Devletin malı 292 milyon dolara gitti, onu alanlar şirketin başına “bilmezden-duymazdan-görmezden geleni” genel müdür yaptılar ve 292 milyon dolara aldıkları TEKEL’in 17 fabrikasını Amerikan şirketine 950 milyon dolara sattılar. Danıştay, geçen hafta işçilerin sendikası Tek-Gıda İş’in açtığı davayı görüştü ve “TEKEL’i satılırken soyduran bu kararı” bozdu. İdare Mahkemesi, davayı yeniden görüp kararını verecek. Bakalım kim hesap soracak? Soyduranların burnundan kim getirecek?


    ***


    Toz duman içinde çok önemli bir “hukuk kararı” yitip gitti. Danıştay 13. Dairesi, “TEKEL’in rakı-şarap-bira-votka-cin-ispirto (alkollü içkilerin tümü)” fabrikaları ve tesislerinin satışını iptal isteğini reddeden Ankara 1. İdare Mahkemesi’nin kararını bozdu.

    Büyük soygundu.

    Böyle yazmıştık.

    TEKEL’in rakı dahil alkollü içki üreten 17 fabrikasında çalışan işçilerin temsilcisi Tek Gıda İş Sendikası’nın da “soygun yapıldı... Özelleştirme İdaresi bu fabrikaları ve onlara bağlı tesisleri neredeyse maydanoz fiyatına özel sektöre sattı...” diye özetleyebileceğim gerekçelerle Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun “satış kararının iptal edilmesi” için İdare Mahkemesi’nde dava açmıştı.

    Mahkeme davayı reddetti.

    Sendika Danıştay’a başvurdu.

    Danıştay sendikayı haklı buldu.

    Mahkeme kararını bozdu.

    Ve yüksek mahkeme Danıştay, kararının gerekçesinde “TEKEL’in alkollü içkiler bölümü satılırken bu fabrikaların değerinin kaç para olacağını gösteren raporlara bakılmasını, onlara itibar edilmesini” istedi.

    Hazin hikâyedir.

    Milleti aptal yerine koyan ve devletin malını ucuza kapattırıp, kişi zengin ettiren “Türkiye’deki kirli kapitalizmin” çok çarpıcı örneğidir. Tekel’in içki üreten fabrikalarının yenilenmesinde ihaleleri kazanan inşaat firmaları LİMAK, NUROL, ÖZALTIN bir konsorsiyum kurdu. Ve TEKEL’in içki fabrikalarının özelleştirilmesine talip oldu.

    Olabilir.

    İnşaat şirketidirler.

    Kârlı görmüşlerdir.

    Kendilerine güveniyorlar.

    İçki işine de girebilirler.

    Dikkat isterim bu şirketler TEKEL’e fabrika yapan yani fabrikaların durumunu, kaça mal olduklarını, teknolojilerinin ileri ya da geri olduğunu yakından bilen özel sektörden akıllı, işbilir, para kazanır girişimcilerdir.

    750 milyon dolar değer biçildi.

    İhale açıldı.

    Sabancı da girdi.

    Başkaları da katıldı.

    Çok komik fiyatlar verdiler.

    İhale 292 milyon dolarla en yüksek fiyatı veren bu LİMAK-NUROL-ÖZALTIN ortaklığında kaldı. Fabrikalar yenilenmişti. İleri teknolojiye geçmişti. Sadece Bilecik’teki fabrika 100 milyon dolar ediyordu ve Avrupa’nın teknolojisi en yeni fabrikası olduğu biliniyordu. Bilecik dahil 17 fabrikanın yanısıra kuru üzüm, suma (üzüm alkolü) şişe, etiket, anason stokları da 141 milyon YTL (100 milyon dolardan fazla) tutuyordu. Yine ayrıca TEKEL’in Türkiye’de 81 ilindeki başmüdürlüklerinin depolarındaki 30-35 milyon dolarlık içki stoku da bulunuyordu. Yine ayrıca TEKEL’in içki bölümünü de satma kararı alan devlet (Özelleştirme İdaresi ve Maliye Bakanlığı) bu fabrikalarda çalışan 5 bin civarındaki işçinin kıdem tazminatlarını da ödedi, sıfırladı.

    Ballı börek yaptı.

    Alan kazansın.

    TEKEL’in yenilenmiş 17 fabrikası, kıdem tazminatları sıfırlanmış, yetişmiş, çok kalifiye işçileri, 100 milyon dolarlık hammade stoku, 30 milyon dolarlık içki stoku, toplam 292 milyon dolara satılmıştı. Satın alanlar, onu Amerikan firmasına 950 milyon dolara sattı.

    Aradaki fark korkunçtu.

    Devlet bunu ikram etmişti.

    Şimdi ne olacak?

    TEKEL fabrikalarını özelleştirme adı altında “kirli kapitalizme yem yapanlardan” hesap nasıl sorulacak? Kim soracak?



    Necati DOÐRU
  • cunuyil
    Senior Member
    • 27-09-2005
    • 7297

    #2
    Konu: Bir özelleştirme hikayesi...

    TEKEL’in yenilenmiş 17 fabrikası, kıdem tazminatları sıfırlanmış, yetişmiş, çok kalifiye,5 bin TEKEL işçisi, 100 milyon dolarlık hammade stoku, 30 milyon dolarlık içki stoku, toplam 292 milyon dolara satılmıştı.
    Burada bu yetişmiş 5 bin kişilik TEKEL işçilerinin maliyetlerini kabaca hesaplayalım;

    Bir işçinin devlete ortalama aylık maliyeti: 2000 YTL maaş+SSK+İkramiye+Yardımlar=Yaklaşık olarak toplamda 3000 YTL!!!

    5000 işçiX3000=15.000.000 YTL(15 Trilyon Lira)=Her Ay İçin Yaklaşık 12.500.000 Dolar/ay...

    Peki ya yıllık bazda;

    12.500.000$x12=150.000.000$(150 Milyon Dolar/yıl)

    Kaba bir hesapla devletimiz,bu satıştan her yıl 150 Milyon Dolar kar ederken,alan firmanın ödeyeceği SSK primleri de artık devletin kasasına girecektir.:cool:

    Yorum

    • anterior
      Senior Member
      • 06-11-2006
      • 6453

      #3
      Konu: Bir özelleştirme hikayesi...

      İşyerinde çalışan personele işletmenin sırtına yük olan tüketim mekanizmaları gözüyle bakmak, yirminci yüzyılın başlarında klasik yönetim anlayışıyla birlikte tarihe karıştı. Herhangi bir işletmede, personel çalıştırmadan ciddi kazanımlar elde etmenin yolu yoktur. Önemli olan, bilançoda gelir toplamının gider toplamını geçmesidir. Keza, Mey içki de, yüzde doksan hissesini Amerikan şirketine devretmeden önceki iki yıllık dönemde (o kadar işçi giderine rağmen) ciddi anlamda kar yapmıştır.

      Burada ele alınan, bir işletmenin iki yıl içerisinde nasıl olup da üç kattan daha fazla değer kazandığıdır.

      Yorum

      • cunuyil
        Senior Member
        • 27-09-2005
        • 7297

        #4
        Konu: Bir özelleştirme hikayesi...

        Burada da Özel Sektör'ün etkisinin olmadığını mı iddia ediyorsunuz?

        Aynı kurum devlet elinde kalsaydı,bu kadar büyüyebilecek mi idi?

        Hadi bir hesap daha yapalım;

        2 yıllık işçi gideri=300 Milyon Dolar olarak devlet elinde kalıp ödense idi...(İki yıl içinde işçiye yapılan zamlar da bir kenara dursun.)

        Ve yine MEY SSK primi vs. olarak yaklaşık işçi başı 1000 YTL devlete ödeme yaptığını kabul edelim.Bu da aylık 5000 x 1000=5.000.000 YTL(5 Trilyon Lira)=4 Milyon Dolar...

        Bu oranı yıla vurduğunuzda 4x12=48 Milyon Dolar...Yuvarlayalım 50 Milyon Dolar/Yıl

        İki yılda=100 Milyon Dolar...

        Devletin elinde olsaydı iki yılda;

        100+300=400 Milyon Dolar masrafı olacaktı...

        Kaça satmış peki;292 Milyon Dolar!Hala karda olduğu görülüyor,üstelik ele geçen paranın repo,fon vs.'de değerlenmesini de bir kenara bırakıyorum...

        İlginç değil mi? 292 Milyon Dolara sattığınız bir işyerinin iki yıllık gideri 400 Milyon Dolar!!!

        Unutulmasın ki işletmeler kar etmek için kurulurlar ve bu ilkel diye tabir edilen hesaplamaları da dikkate almak zorundadırlar...


        Bu arada,iyi ki MEY'den sonra ABD'liler almışlar ya doğrudan ABD'lilere satılsaydı!!!

        Yorum

        • engkl
          Member
          • 01-10-2004
          • 570

          #5
          Konu: Bir özelleştirme hikayesi...

          sata sata satacak biir şey kalmadıki...

          Yorum

          • anterior
            Senior Member
            • 06-11-2006
            • 6453

            #6
            Konu: Bir özelleştirme hikayesi...

            Özelleştirme sonucu özel sektöre devredilen işletmelerin değer kazanmaları zaten beklenilen bir durumdur. Çünkü artık bürokratik engellerin neden olduğu hantallıktan kurtulmuş, politikacı ve bürokratların arka bahçesi olmaktan çıkartılmış, tek amacı işletme sahibine kar elde etmek olan şirketler haline gelmişlerdir. Yani, özelleştirme neticesi alındıkları fiyatla, daha sonra üçüncü şahıslara satış fiyatları arasında fark olması kaçınılmazdır.

            Ancak burada durum biraz farklı. (Türk Telekom özelleştirmesinde Oger Grubu’na sağlanan kolaylıklarla örtüşen yanları da var ama…)

            Öncelikle, herhangi bir işletmenin iki yıl içerisinde üç kattan fazla değer kazanması göze çarpıyor. Bir tarafta tamamının 292 milyon dolara satılması, diğer taraftaysa işletmelerin bütününe 1 milyar dolardan fazla değer biçilmesi durumu söz konusu. Danıştay’ın gerekçeli kararında da; işletmeler satılırken bu fabrikaların değerinin kaç para olacağını gösteren raporlara bakılması, onlara itibar edilmesi; yani, ihale rakamı bilirkişilerin tespit ettikleri rakamlara gelmeden satışın yapılmaması gerektiği vurgulanıyor.

            Bazı tezatlar göze çarpıyor. İşletme, hâlihazırda bulunduğu durumda satılıyor. Fabrika depolarında bulunan üretilmiş içkiler ve içki üretiminde kullanılan hammadde, şişeleme ve paketleme ürünleriyle birlikte satılıyor. Bir de, Türkiye genelinde satış noktalarının ellerindeki şişelenmiş ve satışa hazır durumdaki içkiler de dahil ediliyor. Yani ticari mallara, çıktı ürünlere dokunulmuyor.

            İşletme, hâlihazırda bulunduğu durumda satılmıyor. İhaleyi kazanan şahıslara, istediği işçiyi işten çıkarma kolaylığı sağlanıyor. Bu amaçla, işçilerin kıdem tazminatları devlet kaynaklarıyla sıfırlanıyor. Yani; işten atılmaları durumunda işçilere ödenmesi gereken tazminat miktarı, devlet tarafından finanse edilerek, işletmeyi alan yatırımcıya herhangi bir yük bırakılmıyor.

            Satış öncesi hazırlıklar da dikkat çekici. Hiç satılmayacakmış gibi fabrikalar yenilenip, dünya standartlarına çıkartılıyor. Bunun maliyeti de kamu giderlerinden karşılanıyor.

            Hesaplara gelince; bu işçilerin içerisinde 4-C kapsamındaki işçileri de var. Yani, bir yıl boyunca devletten maaş almıyorlar. Bunların aylık giderlerinin ne kadar olduğunu bilemem. Ancak gider kaleminde tamamının 3.000 YTL. ortalamasında olması, bana biraz yüksek geldi. Şeker fabrikasında 12 yıldır çalışan işçinin primler dahil yıllık maaşı 20.000 YTL. civarında. Diğer maliyetleri de katsak, bahsedilen rakama ulaşması bana biraz zor görünüyor. Bir de; SGK. primleri devlet bütçesine katılmaz, SGK. dahilinde ele alınır. Bu nedenle aynı primi iki kez hesaplama gereği yok. Hem, iki yıllık zaman zarfında içki satışlarından elde edilecek kar da hesaba katılmamış.

            Şunu belirtmek isterim; benim çoğu zaman karşılık beklemeden mesaiye kalarak işlerimi yetiştirmeme karşılık, yine kamudan maaş alan pek çok işçi arkadaşımın yarım saat dahi fazla mesai yapmaması, akşam sohbetlerinde “birimiz makinanın düğmesine basıyor, diğer ikimiz mesaiyi tamamlıyor” veya “bizim arkamızda sendika var arkadaşım, ha geç ha erken bize hiç bir şey olmaz!” tarzı yaklaşımları (alnının teriyle ev geçindiren tüm işçi-emekçi arkadaşlarımızı tenzih ederim), bu arkadaşlardan yeni başlayanlara dahi, bunca yıllık hizmetimin ardından benimle eşit maaş verilmesi, benim de tersime gidiyor. Ancak buna çözüm, dikensiz gül bahçesi olarak düzenleyip, piyasa değerlerinin altında satmak olmasa gerek…

            Yorum

            İşlem Yapılıyor
            X