PLEVNE ASLANİ GAZİ OSMAN PAŞA

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • avni2004
    Member
    • 20-11-2004
    • 847

    PLEVNE ASLANİ GAZİ OSMAN PAŞA

    Moskofu dize getiren kumandan GAZİ OSMAN PAŞA

    Tarihimiz boyunca sayısız kumandanlarımız askerî sahada hizmet ifâ etmişler, bilhassa savaş meydanlarında gösterdikleri maharet, cesaret ve şecaatle bütün dünyanın takdirle alkışladığı zaferlerin kazanılmasında faal roy oynamışlar; tarihimizde pek çok destanların yer almasında mühim vazife görmüşlerdir. Hepsi, ebediyen rahmetle, şükranla yâdedilecektir... Gazi Osman Paşa da, tarihlere altın harflerle geçen Plevne müdafaası kumandanı olarak gönüllere taht kuran kumandanlarımızdandır.

    Osman Paşa'yı henüz tahsil devresini tamamlamadan harp meydanlarında görmekteyiz... Bu meydanda kahraman askerlerimize serdarlık ederek, düşmanlara unutamayacakları şamarlar indirmiş bir kumandandır. Osman Paşa 1832 yılında Tokat'ta doğmuştur. Askerliğe olan merak ve hevesi üzerine, Beşiktaş'taki Askerî Rüştiye'de ve Kuleli Askeri İdadisinde okumuştur. Daha sonra «Mekteb-i Erkân-ı Harbiyyeye» giren Osman Paşa, kurmaylık eğitimim tamamlamaya fırsat kalmadan, Kırım savaşının çıkması üzerine Tuna cephesine gönderilir... Genç yaşta harp meydanına atılan Osman Paşa'yı bundan sonra devamlı zaferler kazanan, hakkı olan terfiler olan bir subay olarak görmekteyiz.

    Tuna cephesinde dört yıl kalan Osman Paşa, önce Mülâzım-ı Evvel, savaşın sonunda da Kolağası oldu (1856). Bundan sonra yarıda kalmış olan Kurmay eğitimini tamamladı ve Erkân-ı Harbiyye-i Umumiye reisliğinde Genelkurmay Başkanlığı çalışmaya başladı. Anadolu haritasını çıkarmak vazifesiyle Bursa'ya tayin edildi. Sırasıyla; Teselya, Yenişehir ve Cebeli Lübnan'da vazife aldı...

    Girit isyanlarının başlaması üzerine Girit'e tayin edilen Osman Paşa, âsiler karşısında gösterdiği kahramanlık üzerine Miralay rütbesiyle taltif edildi (1866)
    Osman Paşa'yı bundan sonra, sırasıyla şu vazifelerde ve rütbelerde görmekteyiz: vazifeli gittiği Yemen'den Paşa rütbesi alarak dönmüştür. Rumeli'de bulunan Beşinci Ordu Manastır Fırka Kumandanlığına tayin edilir (1875). Buradaki çalışmalarından dolayı Birinci Ferik olur. Sırp isyanları başlayınca, emrindeki birliklerle âsiler üzerine yürür. Sırp ordusunu perişan eder ve müşir olur (1876). 1877-1878'de Rusya'nın Osmanlı devletine karşı saldırıya geçmesi üzerine Vidin ve Rahova bölgelerinin korunmasıyla vazifelendirilir.

    Plevne ve Gazi Osman Paşa

    Osmanlı'nın ezeli düşmanı Rusya, ilk hücumda ve kısa bir zamanda Osmanlı ordusunu mağlûp edip, İstanbul önlerine varmayı hayallemişti. Bu hayali kuvvetlendirecek hareketler de yok değildi. Kuzeyden hücuma geçecek olan Rusları durduracak iki müdafa hattı vardı. Tuna nehri ve Balkanlar silsilesi... Ruslar bu engeli de hemen hemen hiçbir zorluk görmeden geçmişlerdi.

    Çarın kardeşi Grandük Nikola Nikolayeviç'in başkumandanlık ettiği Ruslar, Berkofça dağlarını aşmışlar, bugünkü Dobruca ve Bulgaristan topraklarına ulaşmışlardı. Bu ana kadar ciddi bir mukavemetle karşılaşmayan Ruslar hayallerinde İstanbul'u görmeye başlamışlardı... Rusların bu hareketi devam ederken, Osman Paşa'ya Ruslar'a karşı durmak üzere hareket emri verildi. Bunun üzerine Osman Paşa, Vidin'den hareket ederek beraberindeki 25 piyade taburu, 12 süvari bölüğü, 48 sahra topu ve 6 dağ topu ile birlikte, bir haftalık bir yürüyüşle Plevne önlerine gelmiş; şehri Ruslar'dan alarak, derhal doğru dürüst bir kalesi olmayan ve müdafaaya elverişli olmayan Plevne'yi tahkim etmeye girişmiştir.

    Balkanlardan güneye sarkmak için Plevne engelini aşmak mecburiyetinde olan Ruslar, henüz yeni gelmiş, Osman Paşa kuvvetlerine karşı 20 Temmuz 1877'de saldırıya geçmiştir. Bu ilk saldırıda, kahraman askerlerimiz başlarında Osman Paşa ile düşmana karşı dururlar. Bu çarpışmalarda Ruslar 2874 ölü ve büyük ölçüde mühimmat bırakarak kaçarlar.

    Moskoflar, savaşın başındaki kolay muvaffakiyetleri yüzünden ilerlemelerini devam ettireceklerini
    ummuşlardı. Fakat bilmiyorlardı ki, karşılarında, tarih boyunca destanlar yazan imanlı askerler ve başlarında da Osman Paşa gibi bir serdar vardı... Tecrübeli, cesur, imanlı kumandanların elinde olan bu şanlı ordu tarih boyunca zaferden zafere koşmuştu... Ruslar maddi güçlerine güvenerek, 30 Temmuz'da yeniden saldırır. Bu defa 184 top ve 50 bin askerle birlikte... Buna mukabil, Osman Paşa'nın elinde 58 top ve 23 bin asker vardı. Bu ikinci saldırıda da hüsrana uğrayan Ruslar, 7305 ölü verdikten sonra, gerisin geri kaçarlar.

    Rus ordusu Plevne önlerinde mıhlanıp kalmıştı. Osman Paşa ve maiyyetindeki askerler düşmana göz açtırmıyor, bir adım bile ilerlemelerine müsaade etmiyorlardı...

    Bütün dünyanın dikkati Plevne'deydi. Bir avuç Osmanlı ordusu, Rus ordusuna meydan okuyor, perişan ediyordu. Yakılan türküler yıllar boyu dillerden düşmemiştir.

    Karadeniz akmam dedi,

    Ben Tuna'ya bakmam dedi,

    Yüzbin Moskof gelmiş olsa,

    Osman Paşa korkmam dedi.

    İman dolu sinede korku izi bulunabilir mi. Düşmanın sayı itibariyle çokluğu sarsılmaz imana sahip insanlar karşısında bir kıymet ifade edebilir mi.. Bunun cevabı Plevne'de verilmiştir.

    Bütün hırslanyla saldıran Ruslar, Osman Paşa kumandasındaki Osmanlı askerlerinden yedikleri darbelerden sonra, bütün kuvvetleriyle Plevne önlerine gelmeye başlamışlardı. Rus Çan II.Aleksandr
    bizzat gelerek muharebeleri yakından takip etmiştir. Son Rus ihtiyatları Plevne önlerine getirilir... Gözleri öylesine korkmuştur ki, bütün bunlarla da yetinilemez. Çar, Romanya Prensi I.Karol'a bir telgraf çekerek yardım ister. Telgraf manalıdır. «İmdadımıza gel! istediğin gibi, istediğin yerden, dilediğin şartlarla Tuna'yı geç! Acele Plevne'de yardımımıza yetiş! Mahvoluyoruz! Hıristiyanlık, dâvasını kaybetmek üzeredir!» Bu telgraf üzerine Kral Karol, 3 piyade, l süvari tümeni ve 108 topla Rus ordusuna katılır...

    Ruslar yine perişan oluyor

    Ruslar ve Rumenlerden oluşan birlikler Plevne'ye karşı hücuma geçerler. 7 Eylül'den itibaren 432 top, geceli gündüzlü Plevne'yi döğmeye başlar. Dört gün aralıksız devam eden top ateşinden sonra, 11 Eylülde taarruza geçen Ruslar ve Rumenler, ancak kendilerinin dörtte biri kadar olan Osman Paşa kuvvetleri karşısında perişan olurlar. Bu üçüncü saldırıda da Ruslar, 3'ü general ve 350'si subay olmak üzere 15 bin 553 ölü vermiştir.

    Plevne önlerinde bu muharebeler devam ederken, Osmanlı ordusu diğer taraftan Sırbistan ve Karadağ ile de savaşmaktaydı.

    Plevne iki yönden Ruslar tarafından kuşatılmıştı. Yalnız güneydoğu ve güneybatıdaki Sofya - Plevne yolu açıktı. Muharebe ile Plevne müdâfilerini mağlûp edemeyeceklerini anlayan Ruslar, tam «Rusça» bir yola başvururlar. Plevne'yi dört bir taraftan sararak kuşatma altına almak, böylelikle, erzak ve
    mühimmat yardımı alamayacak olan kuvvetleri teslime zorlamak...

    Bu planı tatbik için 3 Eylül'de, Plevne'nin güneydoğusunda, Osma suyunun doğu kıyısı üzerindeki Lofça'yı işgal ederler. Daha sonra 28 Ekim'de güneybatıdaki Sofya-Plevne yolunu da kapatırlar.

    Böylelikle Plevne'yi dört bir yandan kuşatmış oluyorlardı... Müdâfiler erzakları, cephaneleri bitene kadar vuruşmaya devam ederler. Son kurşunu da atıp, yiyecek birşey kalmayıncaya kadar dayandıktan sonra, yine de teslim olmazlar.

    Osman Paşa, 10 Aralık gecesi kaleden çıkıp düşman saflarını yararak, beraberindekilerle birlikte düşman hattını geçmeyi planlar ve planını tatbik eder. Vuruşa vuruşa ilerlerken, bir kurşunla dizinden yaralanır. Dizini delip geçen kurşun atına da isabet etmiştir...

    Kahraman kumandan yaralı olarak teslim alınır. Rus başkumandanı ve Çar, Osman Paşa'yı tebrik edip kılıcını iade ederler.

    Üçüncü Plevne zaferinden sonra, Sultan II.Abdülhamid tarafından «Gazi» unvanı verilen Osman Paşa, bir süre esir olarak Rusya'da kaldıktan sonra, Ayestefanos anlaşmasının imzalanması üzerine İstanbul'a gelmiştir.

    4 ay 23 gün Plevne'de Ruslara karşı koyan ordunun kumandanı Gazi Osman Paşa'nın İstanbul'a gelişinde, Sultan Abdülhamid bu şanlı askerimizi kucaklar ve
    «Sen benim yüzümü ağarttın. İki cihanda da yüzün ak olsun!» diye dua eder. Daha sonra Mabeyn müşiri olan Gazi Osman Paşa, vefatına kadar bu vazifede kalır.

    Düşmanın dahi takdir etmeye mecbur kaldığı bu faziletli kumandan, marşlarla dillerde, hatırasıyla gönüllerde yaşayagelmiştir. Halâ söylenir:

    Kılıcımı vurdum taşa

    Taş yarıldı baştan başa

    Şanı büyük Osman Paşa

    Askerinle binler yaşa...

    5 Nisan 1900'da Rahmet-i Rahmana kavuşan Gazi Osman Paşa'nın mezarı Fatih camii haziresindedir.

  • Uður_aykýn
    Member
    • 08-05-2004
    • 2012

    #2
    Konu: PLEVNE ASLANİ GAZİ OSMAN PAŞA

    nede olsa bizim mahalle seviyorum mahelemi yasasın gazi osman pasa

    Yorum

    • avni2004
      Member
      • 20-11-2004
      • 847

      #3
      Konu: PLEVNE ASLANİ GAZİ OSMAN PAŞA

      http://www.mehter.info/marslar.html Milli degerlerimiz olan marşlarımızı mehteran takımından dinlemek icin

      Yorum

      • Uður_aykýn
        Member
        • 08-05-2004
        • 2012

        #4
        Konu: PLEVNE ASLANİ GAZİ OSMAN PAŞA

        Originally posted by avni2004
        http://www.mehter.info/marslar.html Milli degerlerimiz olan marşlarımızı mehteran takımından dinlemek icin
        dostum sen osman pasalisin her halde aynı yerde oturuyoruz

        Yorum

        • avni2004
          Member
          • 20-11-2004
          • 847

          #5
          Konu: PLEVNE ASLANİ GAZİ OSMAN PAŞA

          hayir kardesim sadece degerli turk buyuklerinin hayranıyım ama istanbul g.osmanpasayıda cok severim cunku vatanimin topragıdır.saygılarımla

          Yorum

          • zorbeyak
            Member
            • 06-03-2004
            • 1494

            #6
            Konu: PLEVNE ASLANİ GAZİ OSMAN PAŞA

            Sayın avni2004 konu çok güzel Şanlı Geçmişimizn büyük komutanlarından biri daha bahsi geçen harp milletimizde büyük tesir bırakmış olan 93 harbi diye nitelendirilmekte mevcut çağımızın kuşağı dahi bu büyük savaşı veren necip türk millettinin anılarında derin iz bıraktığından dolayı hemen hemen 1980 doğumlu çocuklara bile dedelerin nilerin masal gibi anlattığı muazam bir başarının öyküsüdür.

            Müsadenizle bende bu savaşı size detalı olarak burdan anlatayım.Namı ile meşhur 93 harbi ama bu harpte unutulan bir karaket vardır tarihçiler tarafından fazla dile getirilmeyen ve savaşın kaderini değiştiren bir kahraman Kafkas Kartalı Şeyh Şamilin soyundan gelen Mihrali'ı, Kendisini le ilgili detaylı bilgileri başka bir topicte açayım incelenmesi gereken bir zatı erkişi.Şimdi gelelim 93 Harbi

            Yorum

            • zorbeyak
              Member
              • 06-03-2004
              • 1494

              #7
              Konu: PLEVNE ASLANİ GAZİ OSMAN PAŞA

              93 Harbi (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı) Rumî 1293 tarihine rastladığından, tarihimize “Doksanüç Harbi" diye geçen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı.

              Çarlık Rusyası; asırlık emellerini gerçekleştirmek için Osmanlıları Avrupa’dan atmak, İstanbul’u ele geçirerek sıcak denizlere inmek, Hıristiyanları ve özellikle Islavları korumak bahânesiyle Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmaktaydı. Bu husus harbin en önemli sebebini teşkil edecektir. Osmanlı ülkelerine saldırmayı millî bir hedef kabûl eden Rusya, Kırım Hanlığını istilâ etmiş, Karadeniz’in kuzey ve doğu kıyılarını almış, Volga boylarındaki Türk ülkelerini istilâ ederek Türkistan’a ilerleyip kuzey kısımlarını elde etmişti. 1853 Kırım mağlûbiyeti, Rusların bu emellerini bir müddet için durdurmuştu. Ancak Rusya, büyük bir gayretle eski birliğini sağlamış ve Kırım mağlûbiyetinin acısını çıkarmak için fırsat gözetmeye başlamıştı. Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğüne en çok taraftar olan Fransa’nın 1870 yılında Prusya karşısında ağır bir mağlûbiyete uğraması kuvvetler dengesinin Osmanlılar aleyhine bozulmasına yol açmış ve Rusya beklediği fırsatı elde etmişti. Bunu değerlendiren Rusya, Paris Antlaşmasının Karadeniz’de donanma ve tersane bulundurulmaması hakkındaki maddelerini tanımadığını resmen îlân edip, bu teşebbüsünü Londra Konferansında tescil ettirdi. Böylece Rusya, Karadeniz’de kuvvetli bir donanma meydana getirme imkânına sâhib oldu.

              Bu gelişmeden sonra Rusya, Panislavizm fikirlerini Balkanlarda yaymak için Moskova’da bir kongre topladı. Rus Panislavistleri, Bosna-Hersek ve Bulgaristan Islavlarını ayaklandırmak için Balkanlarda yoğun propagandaya giriştiler. Ayrıca Romanya ve Karadağ’da birer teşkilat kurdular. Rusya bu tür faaliyetlerinden başka Osmanlı Devletine de baskı yapmaktaydı. Sadrâzam Mahmud Nedim Paşa, Bulgarların Fener Rum Kilisesinden ayrılarak millî bir kilise kurmalarını kabul etti. Böylece Bulgarların siyâsî bağımsızlıklarına yol açıldı.

              Çok geçmeden Panislavizm propagandası etkisini gösterdi. İlk olarak Bosna-Hersek eyâletindeki Hıristiyanlar ayaklandı. Daha bu isyân bastırılmadan yine Rus tahrikiyle Karadağlılar ve Sırplar da ayaklandılar. Osmanlı Devleti bu iki isyânı bastırınca bunlar Avrupa devletlerinden yardım istediler. İşe karışan Rusya, Osmanlı Devletine Karadağ ve Sırbistan’la anlaşma yapması için ültimatom verdi. Bunun üzerine muhtemel bir savaştan çekinen Avrupa devletleri Balkan meselesini görüşmek üzere İstanbul’da bir konferans tertib ettiler (23 Aralık 1876). Aynı gün Osmanlı Devleti Konferansın çalışmalarına mâni olmak için Kânun-i Esâsî’yi îlân etti. Çalışmalarına devâm eden Tersâne Konferansına Osmanlı Devletinden başka İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve İtalya katıldı. Yabancı delegeler önceden hazırladıkları metni Osmanlı delegelerine sundular. Buna göre, Osmanlı askeri, Karadağ ve Sırbistan’dan çekilecek, Bulgaristan’da doğu ve batı Bulgaristan adı ile iki ayrı eyâlet kurulacak ve Bosna-Hersek’le birlikte bu iki eyâlete muhtâriyet verilecekti. Osmanlı Devletinin bu şartları kabul etmemesi üzerine konferans dağıldı. Konferansa katılan İngiltere Başmurahhası Hindistan Nâzırı Lord Salisbury, savaşı önlemek husûsunda çok gayret gösterdi. O, Midhat Paşanın aksine, bir savaş çıktığında İngiltere’nin Osmanlı Devletine yardım etmeyeceği kanâatindeydi. Lord Salisbury Sultan İkinci Abdülhamîd’le de görüşerek durumun vehâmetini îzâh etti. Pâdişâh savaş istemiyordu, fakat savaş isteyen devlet adamlarının baskısı altında idi. Bunların başında Sadrâzam Midhat Paşa ve Harbiye Nâzırı vekili Müşir Redif Paşa geliyordu. Midhat Paşanın teşvikiyle yüksek medrese talebesi sokaklara dökülüp Pâdişâhın penceresi altına kadar giderek “Harb istiyoruz!” diye bağırdı.

              Tersâne Konferansında müsbet bir netice alınamayınca Londra’da bir konferans daha toplandı. Bu konferansta Bâbıâlî’ye Tersâne Konferansının kararlarından daha hafif ıslâhât şartları teklif edildi, ancak Osmanlı devlet adamları bu teklifi de reddettiler. Londra protokolünün Osmanlılar tarafından reddedilmesinden sonra Çar, Karadağ’a sâdece Nikşik kazası bırakılırsa savaşı önleyebileceğini Bâbıâlî’ye bildirdi. Ancak bu teklif de sadrâzam İbrâhim Edhem Paşa tarafından reddedildi.

              Avrupa devletlerinin savaşa mâni olma teşebbüsleri başarısız kalınca, Rusya 24 Nisan 1877’de Osmanlı Devletine savaş îlân eti. Sırbistan, Romanya ve Karadağ prenslikleri de Osmanlı Devletine isyân ederek Rusya’nın yanında yer aldılar. Yunanistan da düşmanca bir tavır takınınca Osmanlı Devleti savaşta yalnız kaldı.

              93 Harbi, Tuna ve Kafkasya cephelerinde cereyan etti. Tuna cephesi başkumandanı, Serdâr-ı ekrem Müşir Abdülkerim Nâdir (Abdi) Paşa idi. Emrindeki kuvvetler üç orduya ayrılmıştı. Bunlardan Garb ordusunun başında Müşir Osman Paşa, Şark ordusunun başında Müşir Ahmed Eyüb Paşa, Cenup ordusunun başında ise Müşir Süleyman Paşa bulunuyordu. Bu cephedeki denge Osmanlıların hayli aleyhineydi.

              Abdülkerim Nâdir Paşanın düşmanın Tuna’yı geçmesine seyirci kalmasıyla harb yarı yarıya kaybedildi. Halbuki Osmanlılar için en büyük ümit, Rusları Tuna seddi üzerinde durdurabilmek ve bu seddi aşmalarına engel olabilmekti. Bu zaafiyetinden dolayı Serdâr-ı ekrem bir müddet sonra Dîvân-ı harbe verilip mahkum olacaktır.

              7 Temmuz’da Tırnova, 16 Temmuz’da Niğbolu’yu alan Ruslar, Şıpka Geçidine hâkim olup, Balkan Dağlarını aşmaya başladılar. Abdülkerim Nâdir Paşanın azledilip yerine çok genç müşir Mehmed Ali Paşanın başkumandan olması ve ordu içindeki diğer ayrılıklar müşirler arasında rekâbeti artırdı. Bu husus savaşın kaybedilmesinde önemli sebeb teşkil etti. Müşir Süleymân Paşa, Şıpka Geçidini ele geçirmek için bir hafta gece-gündüz demeden taarruzda bulundu, ancak muvaffak olamadı. Bu defâ Şıpka’yı geçmek için Müşir Mehmed Ali Paşa taarruza geçti. Ayazlar, Karahasan, Ablova ve Kaçılova Meydan Muhârebelerini kazandı ise de, devamlı takviye alan Rus kuvvetlerini söküp atamadı. Müşir Osman Paşa ise savunma savaşına yeni prensipler getirerek Plevne’de düşmanı üç defâ mağlub etti. Üçüncü Plevne Zaferinden sonra Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından “Gâzi” ünvânı verildi. Yeni takviyelerle güçlenen düşman karşısında Osman Paşa yardım alamadığından Plevne de düştü. Plevne’nin düşmesi ile sayıca pek fazla olan Rus birlikleri serbest kaldılar. Bu sırada Sırplar Niş’e girmişler, Karadağlılar da İşkodra çevresine kadar ilerlemişlerdi. İleri harekâtlarına devâm eden Ruslar, Sofya, Niş ve Vidin’i aldıktan sonra Edirne’ye ve burayı da alıp Yeşilköy’e ulaştılar. Grandük Nikola, sulh şartlarını dikte etmek üzere umûmî karargâhını burada kurdu. Böylece Tuna cephesindeki savaş, Osmanlıların aleyhine netîcelendi.

              93 Harbi’nin ikinci cephesi Kafkasya idi. Kesin neticenin alınacağı ve alındığı Tuna cephesi kadar mühim olmamakla berâber, burada da pek büyük savaşlar oldu. Cephe kumandanı Ahmed Muhtar Paşa idi. 125.000 kişilik Rus ordusunun başında ise Ermeni asıllı Melikof bulunuyordu.

              Devamlı takviye alan Ruslar, 30 Nisan’da Doğu Bâyezîd’i ele geçirdiler. Muhtar Paşa Ruslara karşı 21 Haziranda Halyaz, 25 Haziranda Zivin, 25 Ağustosta Gedikler Meydan Muhârebelerini kazandı. Ahmed Muhtar Paşaya bu zaferlerden sonra “Gâzi” ünvânı verildi. 4 Ekimde Yahniler Meydan Muhârebesi de kazanıldı, ancak takviye alan Rusları durdurmak mümkün olmadı. 15 Ekim 1877 Alacadağ Meydan Muhârebesi, Kafkas cephesinin dönüm noktası oldu. Ahmed Muhtar Paşa, fazla zâyiât vermemek için Erzurum’a çekilmek zorunda kaldı. Kars açıkta kaldığından 18 Kasım’da Rusların eline geçti. Fakat Ruslar Erzurum halkının da katıldığı destanlaşan savunma karşısında Erzurum’u alamadılar. Bu sırada Ahmed Muhtar Paşa, Pâdişâh tarafından İstanbul’un muhâfazası ile görevlendirilip İstanbul’a çağrılınca yerine Müşir Kurd İsmâil Paşa getirildi.

              93 Harbi, Osmanlı Devletinin ağır mağlûbiyetiyle neticelendi. Rumeli Türklüğü, Rus birlikleri ve Bulgarların büyük katliamı sebebiyle büyük sarsıntıya uğradığından Türk nüfûsu azınlığa düştü. Son asır Türk târihinin en büyük göç fâciâsı vukû buldu. Balkanlardan Anadolu’ya uzanan yollar göçmen kâfileleriyle doldu. Bunların büyük bir kısmı yine Ruslar ve Bulgarlar tarafından imhâ edildi.

              Rusların Yeşilköy’de karargâh kurmalarından sonra Bâbâlî 19 Ocak 1878’de Rusya’dan mütâreke istedi. 9 ay 7 gün süren savaşa 31 Ocak 1878’de imzâlanan Edirne Mütârekesi son verdi. Sonradan 3 Mart 1878’de Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzâ edildi, ancak yürürlüğe girmedi. Abdülhamîd Han siyâsî dehasıyla bu antlaşmayı yürürlüğe koydurmadı. Ayrıca bu antlaşma Rus nüfûzunu son derece arttırdığından Avrupa devletlerini telaşa düşürmüştü. Avrupa devletlerinin iştirakleriyle tertiplenen Berlin Antlaşmasına göre (13 Temmuz 1878) önceki antlaşmanın bâzı maddeleri hafifletildi. Ancak Osmanlı Devleti bu antlaşmaya göre, bugünkü Türkiye’nin üçte birine yakın toprak ve büyük nüfus kaybına uğradı. Ayrıca 800 milyon altın franklık savaş tazminâtı ödeme mecburiyetinde bırakıldı. Balkanlarda ise Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız birer devlet oldular.

              Yorum

              • avni2004
                Member
                • 20-11-2004
                • 847

                #8
                Konu: PLEVNE ASLANİ GAZİ OSMAN PAŞA

                sayin zorbeyak ustam sana bu guzel anlatimindan dolayi binlerce kere tesekkurler,ne yazikki artik insanlarin umursamadiklari cogu degeri bize acıkladıgın ve klavuz oldugun icin.

                Yorum

                • zorbeyak
                  Member
                  • 06-03-2004
                  • 1494

                  #9
                  Konu: PLEVNE ASLANİ GAZİ OSMAN PAŞA

                  Ben size teşekkür ederim arkadaşlar yazıları okuyup ilgi gösterdiğiniz için.Biz bu alanı kurarken özkan abiyle konuşurken hep bunları söylemiştik malesef kaybolan değerlerimizi irdelemiyoruz böyle bir alan oluşturalım abi dedim kendisi ise olur yapalım çok haklısın yeni nesile ve bizim yaş çağımızdaki arkadaşlarında çoğu bazı şeyleri eksik biliyor yada bizden çok daha iyi biliyorsa paylaşırız demişti.İşte bu alanın açılmasından bu yana fazla bir zaman geçmedi talep benim beklediğim kadar değil esasında çok daha güzel ve farklı konular öğrene biliriz malesef yazıları sonuna kadar okumayan arkadaşlarımız var.Bende bu sebepten yazıları biraz daha hikayemsi yazıyorum ve seçtiğim konular genelde dikkat çekici olmasına özen gösteriyorum.Avni2004'e teşekkürler

                  Yorum

                  İşlem Yapılıyor
                  X