DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • HIAMOVI
    satélite de expertos
    • 22-12-2004
    • 14236

    DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

    Atike KAPTAN*
    Özet:
    Haçlı seferleri neticesinde Anadolu’ya gelen Fransa, daha sonraki dönemlerde
    Urfa ve çevresindeki zenginlikleri fark etmiş ve bölgeyi kontrolü altında tutabilmek için uzun süre
    uğraş vermiştir. Bunu da ancak bu bölgede yaşayan Hıristiyanları (özellikle Ermenileri)
    kullanarak başarmaya çalışmıştır. Osmanlı Devleti döneminde elde ettiği imtiyazları iyi
    değerlendiren Fransa, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Mütareke şartlarına aykırı olarak Urfa’yı
    işgal etmiştir.
    Anahtar Kelimeler:
    Fransa, Urfa, Haçlı seferleri Ermeni sorunu, Ermeni sorunu, Türk
    İstiklal Savaşı

    Giriş
    İnsanlık tarihi çeşitli coğrafyalarda meydana gelen mücadelelerle
    doludur. Bu mücadeleler dinî, etnik, siyasi, maddi çıkar elde etme, köle
    toplama, coğrafi zenginlikleri sahiplenme, belli bir ideolojiyi veya düzeni
    yayma gayesiyle gerçekleşmiştir.

    Planlı sömürgecilik hareketleri daha çok maddi ve psikolojik sebeplere
    dayanır. Bu tür sömürgeciliğin dünyadaki öncüleri belli başlı Avrupa
    devletleridir. Fransa da bu yayılmacılıkta önemli bir pay sahibidir.
    Emperyalist devletlerin yayılmacılık hareketleri süresince hürriyetine,
    düzenine, toprağına ve maddi zenginliklerine sahip çıkmak isteyen milletler
    yayılmacı Avrupa devletleri tarafından daima ezilmiştir. Bu mücadelede
    birçok suçsuz ve günahsız insan hayatını kaybetmiştir.1

    Bu bağlamda XI. yüzyılda daha çok dinî duygularla harekete geçen
    Haçlılar, düzensiz birlikler hâlinde geldikleri Anadolu topraklarında, Ermeniler
    tarafından sevinçle karşılanmışlardı. Türk akınlarından çekinen Ermeniler,
    sadece aynı dine mensup oldukları için Haçlılara karşı sempati duyuyor ve
    hiçbir yardımı esirgemiyorlardı. Bunu fırsat bilen Haçlı ordusu da Urfa ve
    Antakya’yı ele geçirerek Kudüs’ü emniyete almayı başarmıştı. Fakat bu
    arada Ermenilerin de içinde bulunduğu birçok insan, Haçlılar tarafından yok
    edilmişti.

    Haçlı zihniyeti ile Kudüs’e kadar gelip burayı emniyete alan Fransa, bir
    süre sonra Küçük Asya’daki zenginlikleri fark etmiş ve bu bölgeyi kontrolü
    altında tutabilmek için uzun süre uğraş vermiştir. Bunu da ancak bu bölgede
    yaşayan Hristiyanları (özellikle Ermenileri) kullanarak başarmaya çalışmıştır.
    Fakat Türk akınları karşısında fazla dayanamayan Fransızlar, bu bölge
    üzerindeki denetimini yitirmiştir.

    Bölgedeki denetimini tekrar sağlamak isteyen Fransa, Osmanlı Devleti
    döneminde elde ettiği imtiyazları iyi değerlendirecektir. XVIII. yüzyıl sonlarına

    * Gnkur. ATASE Bşk.lığı, ATEM Bşk.lığı Askerî Tarih Şubesi Tarih Uzmanı
    1 İsmail Özçelik; “Fransa’nın Çıkarları Çerçevesinde Urfa ve Urfa’da Ermeniler”, Sömürgecilik
    Hareketlerinde Fransa ve Anadolu’da Fransız-Ermeni İş Birliği, Editörler: Orhan Kılıç - Mehmet
    Çevik, Elazığ, 2003, s. 115 - 116.





    Son düzenleme HIAMOVI; 28-12-2008, 01:58.

    "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
    Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






  • HIAMOVI
    satélite de expertos
    • 22-12-2004
    • 14236

    #2
    Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

    kadar elde ettiği bu ayrıcalıklar doğrultusunda Küçük Asya üzerinde
    çalışmalar yapan Fransa, ihtilal sonrasında yayılmacılık siyasetini askerî
    alanda da gerçekleştirmek isteyecektir. Diğer yayılmacı devletler ile çıkar
    çatışmasına giren Fransa, Osmanlı topraklarındaki çıkarlarını; XI. yüzyıl
    politikasını tekrar uygulamaya koyarak korumaya çalışacaktır. Böylece
    ortaya çıkan “Ermeni Sorunu”, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamayı ve
    paylaşmayı düşleyen Batılı emperyalist devletlerin, XIX. yüzyılın başlarından
    itibaren “Doğu Sorunu” adı altında izledikleri politikalar çerçevesinde siyasal,
    ekonomik, kültürel ve sosyal boyutlarıyla incelenmesi gereken önemli bir
    konu olarak karşımıza çıkmaktadır.2
    Önemli bir jeopolitik ve stratejik konuma sahip olan Anadolu’nun yer
    altı ve yer üstü zenginliklerinin cazibesine kapılan Sanayi Devrimi’ni
    tamamlamış Batılı güçler, XIX. yüzyıldan itibaren, Osmanlı
    İmparatorluğu’nun içine düştüğü siyasi ve ekonomik zor durumdan da
    yararlanarak, devletin maliyesini kontrol etme olanağını hazırlayacak olan
    sermaye transferi ve çeşitli ekonomik yatırımları temel alan yeni politik
    seçenekler uygulamaya başlamışlardı. Bölge ile olan çıkarları nedeniyle
    derin bir rekabet içine giren İngiltere, Fransa ve Rusya XIX. yüzyılda ve XX.
    yüzyıl başlarında, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunmasından
    başlayarak önce Avrupa’daki topraklarının, daha sonra ise tüm topraklarının
    paylaşılmasına yönelik politikalar izlemişlerdir ve sonuçta, XIX. yüzyıl
    boyunca birbirlerinin çıkarlarını engellemeye çalışan bu devletler, yeri
    gelince İtalya’yı da aralarına alarak Birinci Dünya Savaşı sırasında
    aralarında yaptıkları üçlü ve dörtlü birtakım gizli paylaşım anlaşmalarıyla
    Osmanlı topraklarını kâğıt üzerinde paylaşmışlar ve böylece Anadolu ve Orta
    Doğu’daki çıkar bölgelerini belirlemişlerdir.
    İşte Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğüne saygı prensibinin son
    bulduğu, dolayısıyla Doğu Sorunu’nun yeni bir aşamaya ulaştığı 1878 Berlin
    Anlaşması sonrası İngiltere ve Rusya’nın emperyalist amaçları
    doğrultusunda Ermenileri kışkırtmalarıyla başlayan Ermeni sorunu, Birinci
    Dünya Savaşı sırasında yeni bir boyut kazanmıştır. Savaş sırasında
    politikalarını Almanya’yı kıskaç içine almak ve bu çerçevede onu Osmanlı
    Devleti’nden ayırmak planı üzerine kuran İtilaf devletleri, dolayısıyla Osmanlı
    yöneticilerinin dikkatlerini ülke içi sorunlara çekebilmeyi ve böylece
    Almanya’yı doğudaki müttefikinin desteğinden yoksun bırakmayı
    amaçlıyordu. Bu planın odağını ise, Osmanlı topraklarında yaşayan
    azınlıkların kullanılması oluşturuyordu.3
    Batıdaki Osmanlı Devleti ile ilgili yapılan planlar çerçevesinde,
    kendilerine düşen sorumluluğun bilincinde olan Ermeniler ise, Birinci Dünya
    Savaşı sırasında gerek Çarlık ordusuna gönüllü katılarak ve casusluk
    faaliyetleriyle gerekse çıkarttıkları isyanlarla görevlerini yerine getirmişlerdi.


    2 Hüner Tuncer; 19. Yüzyılda Osmanlı - Avrupa İlişkileri, Ümit Yay., Ankara, 2000, s. 27 - 39.
    3 Matthew Smith Anderson; Doğu Sorunu (1774 - 1923), Çev. İdil Eser, Yapı Kredi Yay.,
    İstanbul, 2000, s. 235 - 269.

    "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
    Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






    Yorum

    • HIAMOVI
      satélite de expertos
      • 22-12-2004
      • 14236

      #3
      Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

      Doğu Cephesi’ndeki bu gelişmeler sonucunda, çetecilik faaliyetinde bulunan
      Ermeniler Dâhiliye Nezaretinin 26 Mayıs 1915 tarihli talimatı doğrultusunda
      geçici olmak kaydıyla güneye kaydırılmışlardı.4
      Ermeni Sorunu’nun ortaya çıkmasında aktif rol oynayan ülkelerden biri
      olan Fransa, Birinci Dünya Savaşı öncesi dünyada baş gösteren bu derin
      rekabet ortamında yerini alıyor ve bunun sonucunda savaşa sürükleniyordu.
      Dünyayı bu savaşa sürükleyen ekonomik, dinsel, kültürel yayılma sürecinde
      etkin rol alan Fransa’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki maddi ve manevi
      tarihsel çıkarları ise, Millî Mücadele sırasında izleyeceği politikalarda
      belirleyici oluyordu. Konumuzun Millî Mücadele sırasında Fransa’nın
      Anadolu’daki çıkarları ve bu çerçevede Ermenilerle olan ilişkileri olması
      nedeniyle ilk aşamada bu çıkarlar irdelenecek, daha sonra ise bunların
      Fransa’nın Ermeni politikasındaki belirleyiciliği tartışılacaktır.


      1.Haçlı Seferleri Döneminde Fransa’nın Anadolu’daki Faaliyetleri

      Üç semavi dince kutsal sayılan Kudüs şehrini Müslümanların elinden
      kurtarmak Hristiyanlarca, özellikle Katoliklerce kutsal bir görev olarak
      değerlendiriliyordu. Bu konuda başı Fransa çekiyor ve Kudüs’ü
      Selçuklulardan geri almak için Pierre Lermit (Pierre I’Ermite) isimli bir papaz
      yoğun çaba harcıyordu.5 Bu papaz, “İsa’nın mezarının, kâfir Türklerin elinde
      olduğunu ve Hristiyan hacılara işkence yapıldığını” söyleyerek tüm Fransa
      ve Almanya’yı dolaştı. Bu çabalarının sonucu olarak etrafında 50.000 kişi
      toplandı. 1096 yılında Fransa’dan yola çıkan bu disiplinsiz topluluğun sayısı
      Anadolu’ya gelindiğinde 600.000 kişiye ulaşmıştı.6

      XI. yüzyılın sonunda gerçekleştirilen ve diğer Haçlı seferlerine göre
      amacına en iyi şekilde ulaşan I. Haçlı Seferi (1096 - 1099) oldu. I. Haçlı
      Seferi’yle İslam ve Hristiyan âlemi arasındaki büyük mücadele, yeni bir
      döneme girmiş oluyordu. Seferin hedef aldığı Suriye ve Filistin topraklarına
      hâkim olan Büyük Selçuklu Devleti ile Mısır’daki Fatımî hilafetinin taht
      kavgaları ve çöküntü içinde bulunmaları, bu Haçlı kuvvetlerinin başarılı
      olmasını sağlayan etmenlerden biriydi.

      I. Haçlı Seferi için yola çıkan, savaş gücü ve savaşçı sayısı
      bakımından da birbirine denk olmayan kuvvetler ancak İstanbul dışında bir
      araya gelebildi. Fakat bunların başlarında bulunan dükler, kontlar, Anadolu
      topraklarında karşılarına dikilen Türk birliklerine karşı etkili bir beraberlik
      içinde savaşmalarına karşın, seferin sonuna kadar, hiçbir dönemde
      iradelerini belli ve tek bir otoriteye bağlayamadılar. Bu, otoriteden kaçma,

      -----------------------------------------

      4 Yuluğ Tekin Kurat; “Doğu Anadolu’da Ermeni Sorunu (1900 - 1920)”, Tarih Boyunca Türklerin
      Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, Ankara, Kurtuluş Ofset Basımevi, 1985, s. 233.
      5 P. M. Holt; Haçlılar Çağı (XI. Yüzyıldan 1517’ye Yakın Doğu), Çev. Özden Arıkan, Tarih Vakfı,
      Yurt Yayınları, İstanbul, Ocak 1999, s. 19.
      6 Sami Emirhan; Türkiye - Fransız İlişkileri ve Muhtemel Gelişmeler, Harp Akademileri Basımevi,
      1993, s. 1.


      "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
      Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






      Yorum

      • HIAMOVI
        satélite de expertos
        • 22-12-2004
        • 14236

        #4
        Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

        daha doğru bir deyimle, güçlerin birbirinden bağımsız olma eğilimi, maddi
        çıkar hesaplarına dayanmakta idi.
        I. Haçlı Seferi’ne katılanlar arasında Anadolu ve Haçlı tarihi açısından
        önemli şahsiyetlerden biri olan, Baudouin de Boulogne adındaki bir Fransız
        asilzadesi, Haçlı ordularıyla birlikte yola çıkmış ve öncelikle İstanbul’a
        oradan Fırat’ın batısına geçerek 1097 yılında Tell-Bâşir’i (Ek - 1) Türklerden
        almıştı. Tell-Bâşir’in ele geçirilmesinde Ermenilerden gelen yardım ve
        desteğin önemi çok büyüktü. Nitekim Ermenilerin bu bölgede Türklere karşı
        ilk kullanılışı bu yıllara dayanır.7
        1098 yılı Ocak ayı içinde, Baudouin’in Tell-Bâşir’de bulunduğu bir
        sırada, Urfa eşrafından bir elçi heyetinin gelip onu, şehirlerine davet ettiğini
        görüyoruz. Urfa piskoposu ile birlikte 12 kişiden oluşan bu heyet; şehirlerini
        civardaki Türk beylerinin akın ve taarruzlarından korumak üzere Baudouin’in
        Urfa’ya gelmesini istiyordu.8 Böylece Urfa üzerine yürüyen Baudouin, 10
        Mart 1098’de Urfa’ya hâkim oldu ve fiilen Urfa Kontluğu’nu kurdu.9
        Haçlı seferlerinin asıl unsurları soylu derebeyleri değil, Ermenilerdir.
        Seferlerin başlaması ve devam etmesi için Ermeniler ellerinden geleni
        yaptılar. İstanbul’dan Kudüs’e kadar uzanan yol boyunca, Haçlılar
        Ermenilerle birlikteydiler. Hristiyan ordularına yardım edebilmek için büyük
        bir çaba içine girdiler. Çünkü Ermenilerin düşüncesine göre, “Haçlıları Tanrı
        göndermişti.”
        Ermeniler, Frankları Türklere tercih ediyor, bu yolda her türlü ihanet ve
        cürüm işlemeyi marifet sayıyorlardı. Fakat farkında olmadıkları bir şey vardı!
        O da Haçlıların kendi hesaplarına otonom prenslikler kurmaya geldikleriydi.
        Zaten Haçlı Kontu Baudouin’in bir süre sonra Urfa Ermenilerine karşı samimi
        olmadığı anlaşılıyordu. Baudouin, o vakte kadar kendi adamlarının azlığı
        sebebiyle idarenin yüksek kademelerinde görevlendirdiği Ermenileri, esas
        Haçlı ordusundan kuvvetli takviyeler alır almaz; bu makamlardan
        uzaklaştıracaktı.10
        Bu davranış Urfa Ermenileri tarafından hoş karşılanmadığı gibi, kısa
        bir süre önce başlarına geçirmek için çırpındıkları Haçlı kontuna karşı bir
        suikast hazırlamaya itti.11 Başarısızlıkla sonuçlanan bu suikast girişimini


        -----------------------------------------------------------------

        7 Işın Demirkent; Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098 - 1118), İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Matbaası,
        1974, s. 13.
        8 Albertus Aquensis; Liber Christianae Expeditionis pro Ereptione, Emundatione et Restitutione
        Sanctae Hierosolymitanae Ecclesiae, R.H.C. occ.,IV, s. 352, terc. Hefele, H.,Albert von Aachen.
        Geschichte des ersten Kreuzzuges, 2 cild, Jena 1923, s. 110. (Kararlarına göre bölgenin bütün
        işlerinin yürütüldüğü, halkın ileri gelen on iki kişisi). Urfa’da böyle bir “On İkiler istişare heyeti”
        den bahsedilir. Demirkent; s. 18.
        9 a. g. e.; s. 36.
        10 Mehlika (Aktok) Kaşgarlı; “Haçlı Seferleri ve Ermeniler”, 21. Yüzyıla Girerken Tarihe Dostça
        Bakış: Türk - Ermeni İlişkileri Uluslararası Sempozyumu, Yay. Haz. Berna Türkdoğan, Divan
        Yay., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2000, s. 30.
        11 Albertus Aquensis; V, 16 - 18, s. 442-443. Terc. Hefele; I, s. 242 - 247.

        "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
        Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






        Yorum

        • HIAMOVI
          satélite de expertos
          • 22-12-2004
          • 14236

          #5
          Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

          öğrenen Boudouin, kendisine bağlı ve güvenini kazanmış bir Fransız birliği
          ile bütün bu suikastçıları tutuklatıp hapse attırdı. Bunların bütün servetlerine
          el koydu.
          3 Haziran 1098’de Haçlı ordularının Bohemund önderliğinde
          Antakya’yı ele geçirmesiyle;12 Anadolu’da ikinci küçük Haçlı devletçiği
          kurulmuş oldu. Bu devletçikler zamanla Anadolu’nun içinde bulunduğu
          karışıklığı görerek hâkimiyet sahalarını genişletmeye çalıştılar.13
          Haçlı Orduları, Urfa ve Antakya’yı ele geçirip emniyete aldıktan sonra
          Kudüs’e yöneldiler. Çünkü Haçlı zihniyetine göre, Urfa ile Antakya Kaleleri
          İslam dünyasının ortasına sokulmuş birer hançer ve Kudüs’ün kontrol
          merkezleriydi. Nihayet Haçlı ordusu 15 Temmuz 1099’da 40.000 mevcutla
          Kudüs’e girecek ve bu bölgenin sakinleri olan birçok Müslüman ve Yahudi’yi
          kılıçtan geçirecekti.14
          Urfa’daki Haçlı kontu ise bir süre sonra Ermenilere olan güvenini
          tamamen yitirdiği için, bunların bütün servetlerine el koyarak 11 Mayıs
          1113’te Urfa’dan sürülmelerine karar verdi. Zamanında Haçlılar için her şeyi
          göze alan Ermeniler bağımsız olarak yaşadıkları topraklardan bütün
          varlıklarını kaybederek ayrılmak zorunda bırakılıyorlardı.15
          Haçlıların bu dönemde bütün yerli halkı şehirden çıkarmasıyla çok acı
          olaylar yaşanmış ve buradan ayrılmak zorunda bırakılan halk çaresiz bir
          şekilde Samsat’a (Bk. Ek - 1) gitmek zorunda bırakılmıştı. Böylece halkını
          yitiren Urfa’nın tamamıyla ıssız kaldığını dile getiren Urfalı Mateos’un
          belirttiğine göre; “Dilenci gibi gelen Frankları ilk olarak haçla karşılayıp
          sinesinde toplayan bu şehir, şimdi dul kalmış bir kadın gibi yalnız oturuyordu.
          İşte Franklar bu şehrin kendilerine yapmış olduğu iyiliklerin karşılığı olarak
          onu, en kötü muamelelere maruz bıraktılar ve Hristiyanlara bu fenalığı reva
          gördüler.” Nitekim modern haçlı tarihi yazarları da hadiseyi Urfalı Mateos’un
          ifadesine göre aynen kaydetmişlerdir.16
          Ayrıca Haçlıların, bütün devreler boyunca sadece Ermenilere karşı
          değil bütün yerli halka karşı da çok sert davrandıkları modern batılı tarihçiler
          tarafından da kabul edilmekteydi.17
          1110 yılı Urfa Kontluğu tarihinde bir dönüm noktası olarak ortaya
          çıkar. Çünkü bu dönemde İslam’ın, Haçlı seferleri karşısında taarruza

          --------------------------------------------


          12 Cahen, C; La Syrie du Nord, Paris, 1940, s. 227 vd.
          13 I. Haçlı Seferi’nin en faal simalarından olan ve Antakya’ya tek başına hâkim olmuş bulunan
          Bohemund’un da hâkimiyet sahasını genişletmek gayreti içinde olduğunu görmekteyiz.
          14 Emirhan; s. 1. Kaşgarlı; s. 35. P. M. Holt; s. 23.
          15 Urfalı Mateos Vekayinamesi (952 - 1136). Terc. Andreasyan, TTK yayınlarından, II. Seri, Nu.
          21. Ankara, 1962, s. 249 vd. Demirkent; s. 58, 69, 145.
          16 R. Grousset; Histoire des Croisades et du Royaume Franc de Jérusalem, c. I, Paris, 1934 -
          1936, s. 489 vd. St. Runciman; A History of the Crusades, c. II, London, 1965, s. 129. Urfalı
          Mateos; s. 249 vd.
          17 Demirkent; s. 119. Kaşgarlı; s. 30, 31, 32.

          "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
          Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






          Yorum

          • HIAMOVI
            satélite de expertos
            • 22-12-2004
            • 14236

            #6
            Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

            kalktığı ve Haçlı ordularını zor durumda bıraktığı görülür. Bu hareket
            zamanla Büyük Selçuklu Devleti ile Suriye arasına bir kama gibi sokulmak
            istenen Urfa Kontluğunu savunma durumuna itmiş ve bu kontluğun
            temellerini sarsmaya başlamıştı.18
            Bundan böyle Urfa’nın Hristiyan halkı, Ermeni nüfusu, kendi kaderini
            kendisi tayin etmiş; özellikle yıpratıcı iç ve dış mücadelelerle eriyip yok
            olmuştu. Kısaca Haçlı hareketinin İslam âleminde yarattığı reaksiyon sonucu
            aşağı yukarı 35 yıllık (1110 - 1144) sistemli bir mücadeleden sonra
            Elcezire’nin Fırat kavisi içinde kalan bu bölge böylece tamamen Türkleşti.19
            Fransa’nın önderlik ettiği İkinci Haçlı Seferi 1147 - 1149 yılları
            arasında, Üçüncü Haçlı Seferi ise 1189 - 1192 yılları arasında, yapılmıştı.
            Fakat Haçlı orduları, Selçuklulara karşı giriştikleri tüm bu seferlerde, önemli
            bir başarı elde edememiş ve ülkelerine geri dönmek zorunda kalmışlardı.
            Sonuçta Urfa Kontluk Tarihi, Musul Atabeği İmadettin Zengi’nin Aralık
            1144’te Urfa’yı tekrar ele geçirmesiyle kapandı.20
            XIII. yüzyıldan itibaren yürütülen Haçlı seferleri, kutsal toprakların
            kurtarılması amacından sapacak ve yerini Türklere karşı açılan savaşlara
            bırakacaktır. Zaten Haçlı seferlerinin de asıl amacı, zengin Doğu’ya hâkim
            olmak, refah kaynaklarını ele geçirmek, yeni topraklar zapt etmek ve kendi
            çıkarlarını en üst seviyeye çıkartmaktı.
            2. Osmanlı Devleti Üzerinde Fransız Çıkarları
            Osmanlı dönemi Türk - Fransız ilişkileri çok daha önce başlamış
            olmakla birlikte Kanuni Sultan Süleyman döneminde yoğunluk kazandı.
            Şöyle ki bu dönemin Avrupası’nda güçlenen İspanya - Alman ittifakına
            karşılık zor durumda kalan Fransa Osmanlı Devleti’nden yardım istiyordu.
            Fransa’nın bu çağrısına karşılık veren Osmanlı Devleti, Macaristan üzerine
            sefer düzenleyerek hem Fransa’ya yardım etmek hem de Osmanlı için büyük
            bir tehdit unsuru olan Haçlı birliğini bölmek amacındaydı. Zaferle sonuçlanan
            Mohaç Meydan Muharebesi sonunda bu amaca ulaşıldı ve Osmanlı Devleti,
            Avrupa’daki yerini sağlamlaştırdı.
            Osmanlı Devleti’nin Macaristan Seferi’yle, İspanya - Almanya
            İmparatorluğu’nun ordularını kısa sürede yok etmesi, Avrupa’da şok etkisi
            yaratmıştı. Ayrıca savaşta Osmanlı Devleti yanında yer alan Fransa da
            Hristiyan âlemi tarafından “hain” olarak kabul edilmişti. Bu durumdan
            endişelenen Fransa korkuyordu. Avrupa’da Fransa’yı koruyabilecek tek güç
            Osmanlı Devleti’ydi.
            Bu düşüncelerle Fransa Kralı, 1532 yılında bir elçi göndererek
            Osmanlı-Fransız ittifakının yapılmasını istedi. Bu istek üzerine Osmanlı
            ---------------------------------------------

            18 a. g. e.; s. 121.
            19 Demirkent; (1118 - 1146), VII. Dizi, S. 91, TTK Yay., Ankara, 1987, s. 154.
            20 P. M. Holt; s. 31, 43, 172.

            "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
            Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






            Yorum

            • HIAMOVI
              satélite de expertos
              • 22-12-2004
              • 14236

              #7
              Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

              Devleti, 1535 yılında Fransa’ya “olağanüstü korunmaya muhtaç devlet”
              statüsü verdi ve hiçbir devlete verilmeyen ayrıcalıkları Fransa’ya tanıdı.
              Böylece Fransa Avrupa koalisyonundan ayrılırken Osmanlı Devleti
              tarafından himaye altına alınmış oldu.
              Fransa’nın Osmanlı koruması altında olmasına rağmen, İspanya’nın
              Cezayir kuşatmasına destekte bulunması dikkat çekicidir. Yine bu dönemde
              I. François’nın Kanuni’ye yazdığı mektupta, Kudüs’teki Saint Sepulcre
              Kilisesi üzerinde hak iddia ediyor olması, Fransa’nın Katolik kiliseleri
              konusundaki tutumunu açıkça gösteriyordu.21
              Fransa Osmanlı Devleti’ne karşı izlemiş olduğu bu ikiyüzlü
              politikasından daha sonraki dönemlerde de vazgeçmemiş ve defalarca aynı
              siyaseti tekrarlamıştır.
              Avrupa’daki Rönesans ve reform hareketleri Batı toplumunun
              yapısında köklü değişikliklere yol açtı. Coğrafi keşifler, ticaret yollarının
              değişmesi, burjuva sınıfının doğuşu sömürgeciliğin hızla gelişmesine sebep
              oldu. Avrupalı milletler, asırlardan beri varlığından haberdar oldukları
              doğudaki zenginlikleri aramak ve onlara hâkim olmak için harekete geçtiler.
              Böylelikle XVI. yüzyılın ortalarından itibaren Akdeniz yerini, yeni bir güç
              merkezi olan Atlantik Bölgesi’ne bıraktı. Denizaşırı ülkeler ile ilişkilerin
              Avrupa’ya sağladığı kazanç ve zenginlik, Atlantik bölgesinde bulunan Batı
              Avrupa devletlerini yeni pazarlar aramaya sevk etti.
              XVI. yüzyılda olumlu bir şekilde başlayan Osmanlı - Fransız ilişkileri;
              yaşanan bu gelişmeler sonrasında, sonraki yüzyıllarda aynı şekilde devam
              etmedi.
              XVII. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı Devleti eski kuvvet ve
              dinamizmini kaybetmeye başlamıştı. Çünkü batıda Avusturyalılar doğuda
              İranlılarla uzun süreli savaşlar yapılmıştı. Her ne kadar bu savaşlar başarıyla
              sonuçlanmış olsa da Osmanlı maliyesine büyük yük getirmiş ve halkta
              bıkkınlık doğurmuştu. Bu asır başlarında Türk - Fransız ilişkilerinde dikkat
              çeken olay kapitülasyonların yenilenmesidir. V. Kapitülasyon Anlaşması’nın
              diğer anlaşmalardan farkı; Fransızlara Osmanlı Devleti bünyesindeki
              Katolikleri himaye hakkı verilmesi ile Cezayir korsanlarının Fransız
              gemilerinin verdiği zararları gidermek ve Cezayir korsanlarını cezalandırmak
              hakkının verilmesidir.22
              Bu imtiyaz, Fransızları Katoliklerin koruyucu durumuna sokmaktadır.
              Bu imtiyazı Fransa ileride Osmanlı üzerinde sürekli baskı aracı olarak


              ------------------------------------------------------------
              21 A. de Lamartine; Cihan Hâkimiyeti (Türkiye Tarihi), Haz. M. R. Uzmen, Kervan Kitapçılık A. Ş.
              Ofset Tes., Bas, 1976. s. 766 - 767. Emirhan; s. 6.
              22 Yahya Akyüz; Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu (1919 - 1922), 2. Baskı, Ankara,
              TTK, 1988, s. 29. Ali İhsan Gencer; “İhtilalci Ermenilerin İhtilal Teşkilatı Talimatnamesi”, T.E.D.,
              Sayı: 13, İstanbul, 1987, s. 579.


              "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
              Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






              Yorum

              • HIAMOVI
                satélite de expertos
                • 22-12-2004
                • 14236

                #8
                Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

                kullanacaktı. Bu imtiyazın, Haçlı zihniyetini yaşatmak için özellikle alındığı
                açıktır.
                XVII. yüzyılda Fransa’nın güçlenip Osmanlı Devleti’ne ihtiyaç
                duymaması ve koparttığı son imtiyazlar sayesinde Osmanlı toprakları
                üzerinde serbestçe Katolik propagandası yapmaya başlaması Osmanlı
                Devleti ile arasının açılmasına neden oldu. Fransız Katolikler, özellikle
                Ermeniler üzerinde yoğunlaştırdıkları bu propaganda çalışmaları sonucunda
                yaklaşık 30.000 Ermeni’nin Katolikliği kabul etmesini sağladılar.23
                XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin gerileme devrine girmesi ve
                Fransa’nın Osmanlı Devleti’nin desteğine artık ihtiyacı kalmamasıyla birlikte
                Türk - Fransız ilişkilerinde zayıflama olduğu görülür.
                Sanayi İnkılabı ile buhar makinesinin kara ve deniz taşıtlarında
                kullanılması, sömürgecilik faaliyetlerine yeni bir ivme kazandırdı. 1760
                yıllarında İngiltere’de başlayan bu inkılap, 1850’lerden sonra kara
                Avrupası’na da yayıldı. Bütün bu gelişmeler iş gücü, ham madde ve pazar
                arayışını da beraberinde getirdi. Sanayileşme ile birlikte büyük Avrupa
                devletlerinden İngiltere, Rusya, Fransa ve Avusturya arasında sömürge
                savaşı başladı. Bu işte en şanslı görülenler İngiltere ve Fransa idi. Fakat
                Rusya onlar kadar şanslı değildi. Çünkü bir ülkenin Büyük Okyanus ve Baltık
                gibi, sömürge savaşında işe yaramayan kıyılara sahip olmasının hiçbir
                önemi yoktu. Bu yüzden Rusya ve Avusturya gibi devletler sömürge savaşını
                sürdürebilmek için sıcak denizlere çıkmak zorundaydı. Bu iki ülkenin sıcak
                denizlere ulaşması ancak Osmanlı Devleti üzerinden mümkün olabilirdi. İşte
                bu nedenle Osmanlı Devleti’ne karşı olumsuz bir politika izlemeye başladılar.
                Fakat onların Akdeniz’e inmek istemesi İngiltere ve Fransa’nın çıkarlarıyla
                çatışınca Osmanlı Devleti, bu dört büyük Avrupa devletini karşısında buldu.
                Daha sonra bunlara Almanya ve İtalya’da katılacaktı.24
                XIX. yüzyıl ise dünyada güç dengelerinin önemli ölçüde değiştiği bir
                çağdı. Bu değişimin bir ucu Sanayi İnkılabı, diğer ucu da şüphesiz Fransız
                İhtilali’ydi. Fransa’daki ihtilal, Osmanlı Devleti tarafından Fransa’nın bir iç
                meselesi olarak kabul edildi ve Fransa ile arada bir sınırın olmaması
                nedeniyle Osmanlı idarecileri tarafından bu ihtilalin kendi toprakları üzerinde
                etkili olamayacağı şeklinde değerlendirildi. Ayrıca Avrupa’da “Sürekli
                Elçilikler”in de henüz bulunmaması gelişmeleri ancak dolaylı yollardan
                öğrenilmesine neden oluyordu. Bu nedenle, Osmanlı Devleti’nin 1792 yılına
                kadar ihtilalin karşısında ilgisiz kaldığı görüldü.
                1792 yılında Fransa’nın yeni rejimini korumak ve diğer devletlere
                tanıtmak üzere doğal sınırlarının dışında savaşa girmesi üzerine, Osmanlı
                Devleti tarafsızlığını ilân etti. Fransa’nın bu arada, Osmanlı Devleti’ni
                parçalamak için çalışan Avusturya ve Rusya’yı yenmesi, Fransa’ya karşı


                -------------------------------------------------------
                23 Emirhan; s. 12 - 13.
                24 Tuğrul Baykent; “Güneydoğu Anadolu’da Fransız Harekâtı ve Atatürk (1918 - 1921)”, Doktora
                Tezi, Ankara, 1991, s. 1.

                "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                Yorum

                • HIAMOVI
                  satélite de expertos
                  • 22-12-2004
                  • 14236

                  #9
                  Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

                  olan sempatiyi arttırdı. Fakat Osmanlı Devleti, Fransa’nın isteğine rağmen,
                  ihtilal rejimini hemen tanımaya yanaşmadı. Osmanlı yöneticilerine göre,
                  Fransa’nın yeni rejimi, bir Avrupa sorunuydu ve öncelikle Avrupa Devletleri
                  tarafından tanınmalıydı.25 Ancak Osmanlı Devleti, ihtilal karşısında gerçek
                  tarafsızlığını sürdürmekte devam ediyordu. Öyle ki bu dönemde, ihtilal
                  taraftarları Avrupa’nın hiçbir ülkesinde hoşgörü görmezlerken, Osmanlı
                  sınırları içerisinde serbestçe dolaşabiliyorlardı.
                  Fransa’yla süregelen dostane ilişkiler, ihtilal fikirlerinin Osmanlı halkı
                  arasında yayılması ve Napolyon’un Mısır ve Suriye Seferi ile sarsılmaya
                  başlamıştır. Bu seferden sonra Osmanlı Devleti dış politikasında, Fransa’ya
                  karşı İngiltere’nin desteğini sağlamak suretiyle bir denge siyaseti
                  uygulamaya başladı.
                  Bu arada Fransa, Napolyon Bonapart’ın Mısır ve Suriye Seferi
                  sırasında Osmanlı Ermenileri ile ilgilenmeye başlamış ve Hindistan Seferi’ni
                  Kafkasya üzerinden yapmayı düşünen Napolyon, Tiflis’te bu amaçla,
                  Ermenileri kapsayacak bir ordu kurmayı planlamıştı. Bu tasarı
                  gerçekleştirilemeyince, Paris’te “Şark Dilleri Okulu”nda bir Ermeni kürsüsü
                  oluşturulmuştu.26 Buna karşılık, Fransa’nın bölge üzerinde ilgisi gittikçe
                  artmıştır.27
                  Bir süre sonra ilişkilerin düzelmesinde, II. Mahmut döneminde
                  sürdürülen reformlarda Fransa’nın örnek alınması önemli ölçüde etkili
                  olmuştu. Bunun bir sonucu olarak Tanzimat döneminde Fransız kültür ve
                  teşkilatının Osmanlı geleneksel yapısına iyice sızdığı söylenebilir.28
                  Bu iyileşme 1535’ten sonra başlayan ticari ayrıcalık haklarının bu
                  dönemde de oluşturulması ile oluşan havanın yansımaları oldu. Fransa;
                  1838 tarihli Osmanlı - Fransız Ticaret Sözleşmesi ile çeşitli ayrıcalıklar elde
                  etmiş ve Osmanlı ile olan ticareti 1839’dan sonra büyük artış göstermişti.29
                  Sonuçta Fransa, Doğu Akdeniz’deki politik ve ekonomik çıkarlarını
                  sürdürebilmek için özellikle 1839’dan sonra Osmanlı Devleti’nin toprak
                  bütünlüğüne saygı göstererek yapılan ıslahatları destekler görünmüştür.30
                  İki devlet arasındaki ilişkiler, Yunan bağımsızlık hareketi ve Cezayir’in
                  Fransa tarafından işgali ile sarsıldı ise de Kırım Savaşı’nda gittikçe büyüyen
                  Rus tehdidine karşı İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’nin yanında yer
                  -------------------------------------

                  25 İsmail Soysal; Fransız İhtilali ve Türk - Fransız Diplomasi Münasebetleri, (1789 - 1802),
                  Ankara, 1964, s. 101. Enver Ziya Karal; Osmanlı Tarihi, c. V, Ankara, 1961, s. 21 - 22.
                  26 Enver Ziya Karal; Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni Meselesi, Dışişleri Akademisi Yay.,
                  Ankara, 1971, s. 8.
                  27 Enver Ziya Karal; Osmanlı Tarihi, c. VI, 3. Baskı, Ankara, 1983, s. 36.
                  28 İlber Ortaylı; İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Hilal Yay., İstanbul, 1983, s. 96.
                  29 İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Osmanlı Tarihi, c. II, 4. Baskı, Ankara, 1983, s. 506. Y. Akyüz; s. 61.
                  30 Karal; c. VI, s. 18. Robert Mantran; Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. II, Çev. Server Tanilli,
                  Adam Yay., Haziran 1995, s. 7.

                  "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                  Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                  Yorum

                  • HIAMOVI
                    satélite de expertos
                    • 22-12-2004
                    • 14236

                    #10
                    Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

                    alması ile durum düzelir gibi olmuştu.31 Fakat temelleri 1877 - 1878 Osmanlı
                    - Rus Savaşı sonunda imzalanmış olan Yeşilköy ve Berlin Antlaşmaları ile
                    Ermeni sorununun ortaya çıkmasında Fransa’nın oynadığı roldeki
                    samimiyetinin derecesini göstermiştir.32
                    Fransa’nın, 1870’lerden itibaren Osmanlı Devleti’ne karşı mücadele
                    eden unsurları bağrına bastığı ve koruduğu biliniyordu. Zaten Ermeni Hınçak
                    komitesinin kuruluş yerinin Paris olması, Fransa’nın her ne olursa olsun
                    Haçlı zihniyetinden vazgeçmediğinin göstergesiydi.33 Hâlbuki Fransa’nın bu
                    dönemde Avrupa’daki durumu zayıflamaya başlamış; Prusya karşısındaki
                    yenilgisi ve Alman birliğinin doğuşu, İtalyan birliğinin kurulması gibi
                    gelişmeler bu devletin gücüne önemli ölçüde darbeler indirmişti.34
                    XIX. yüzyılın sonlarında Fransa’nın Osmanlı Devleti üzerindeki nüfuzu
                    artık askerî olmaktan ziyade kültürel ve ekonomik bir mahiyet kazanmıştı.
                    XIX. yüzyıl, İngiltere’nin ihtişamının en üst düzeye ulaştığı ve dünyaya
                    damgasını vurduğu bir dönem olmuştur. İngiltere’nin yanında Fransa,
                    Belçika, Hollanda, Rusya ile eski sömürge imparatorlukları olan İspanya ve
                    Portekiz, Avrupa dışındaki kıtaları âdeta kendi aralarında pay etmiş
                    bulunuyorlardı. Fakat 1870 - 1871 yıllarında Avrupa siyaset sahnesine İtalya
                    ve Almanya gibi iki yeni güç daha çıktı. Bu güçler de sömürgecilik
                    politikasına başlayınca, sömürgecilik alanında yeni bir mücadele başladı.
                    Özellikle Almanya’nın “Doğu’ya doğru atılım” politikası ile başlayan
                    bloklaşma süreci ve diğer sebepler Almanya - Avusturya bloğu karşısında
                    Fransa’yı İngiltere ve Rusya’nın yanına itti. Bilinen gelişmeler sonunda
                    Dünya savaşı patlak verdiğinde Fransa ile Osmanlı Devleti bu ilk büyük
                    savaşta karşı karşıya geldiler.35
                    Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girmesi, İtilaf devletlerinde bu
                    imparatorluğun yıkılma zamanının geldiği düşüncesini güçlendirdi. Ancak,
                    Osmanlı topraklarının paylaşılması anlaşmazlıklara neden olabileceğinden,
                    önceden bu konuda aralarında bazı gizli anlaşmalar yapmak istediler.
                    Bunlardan biri de 1915’te yapılan ve Boğazlar’ın Rusya’ya verilmesiyle ilgili
                    olan anlaşmaydı.


                    ------------------------------------------------------

                    31 Ercüment Kuran; Cezayir’in Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827 -
                    1847), İstanbul Ünv.Yay., İstanbul, Yenilik Basımevi, 1957, s. 1 - 61. Ahmet Rasim; Osmanlı
                    Tarihi, Cumhuriyet gaz. Matb., 1966, s. 471 - 476. Hüner Tuncer; s. 49, 50.
                    32 Yeşilköy ve Berlin Antlaşmaları’nda Ermeniler lehine maddelerin yer almasıyla aralarında
                    Fransa’nın da bulunduğu büyük devletler, Ermenilerin oturduğu yerlerde ıslahat yapılması
                    görevini Babıaliye verecek ve bunun yerine getirilmesinde denetleme sorumluluğunu kendileri
                    üstleneceklerdir. Karal; Osmanlı Tarihi, c. VIII, 3. B., Ankara, TTK, 1988, s. 129 - 133. Hüner
                    Tuncer; s. 78.
                    33 Adnan Gülerman; “Ermeni Meselesinde İdeolojik Yönlendirmeler”, Türk Tarihinde Ermeniler
                    Sempozyumu, Şark Basım ve Yay., İzmir, 1983, s. 199 - 211.
                    34 Fahir H. Armaoğlu; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara, Sevinç matb, 1964, s. 185 - 204.
                    35 Rıfat Uçarol; Siyasî Tarih (1789 - 1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1985, s. 376 - 377.


                    "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                    Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                    Yorum

                    • HIAMOVI
                      satélite de expertos
                      • 22-12-2004
                      • 14236

                      #11
                      Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

                      Rusya Boğazlar’ı ele geçirebilmek için İngiltere ve Fransa’ya 4 Mart
                      1915’te bir nota verdi. Fakat İngiltere ve Fransa, Rusya’nın bu isteğine karşı
                      çıkmak isteseler de Rusya’nın Almanya ile ayrı bir barış yapma eğilimi
                      göstermesi üzerine, İngiltere 12 Mart 1915’te Fransa dahi 10 Nisan 1915’te
                      Rusya’nın isteklerini kabul ettiler. Buna karşılık Rusya’da bu iki devletin
                      Osmanlı Devleti’nin diğer bölgeleri ile Asya’daki çıkar ve emellerini kabul etti.
                      Böylece müttefikler, yapılacak görüşmede Boğazlar ve çevresini Rusya’ya
                      bırakmış oldular.
                      Konuyla ilgili bir başka anlaşma ise Londra Anlaşması’dır. 26 Nisan
                      1915 tarihinde İtalya, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan bu
                      antlaşmaya göre; İtalya’ya, Osmanlı Devleti’nden pay verilmesi kabul
                      edilmiştir. Buna göre:
                      İngiltere, Fransa ve Rusya, Asya Türkiyesi’nin tamamen paylaşılması
                      hâlinde, İtalya’nın Güneybatı Anadolu’dan, adil bir pay almasını genel olarak
                      kabul ediyorlardı. Bu bölgenin sınırları Fransa ve İngiltere’nin çıkarları göz
                      önünde bulundurularak çizilecekti.
                      Osmanlı topraklarının bütünlüğü korunursa ve büyük devletlerin çıkar
                      bölgelerinde değişiklikler yapılırsa, İtalya’nın çıkarları da dikkate alınacaktı.
                      Eğer bu savaş boyunca Fransa, İngiltere ve Rusya Asya Türkiyesi’nde bazı
                      yerleri işgal ederlerse, Antalya iline yakın olan yerler İtalya’ya ayrılacaktı ve
                      İtalya isterse buraları işgal edebilecekti.
                      Ayrıca İtalya, Ouchy Anlaşması gereğince geçici olarak elinde
                      bulundurduğu On iki ada üzerinde tam egemenliğe sahip olacaktı.
                      Fransa, İngiltere ve Rusya’nın Arabistan ile yapmış olduğu;
                      Müslümanlara ait kutsal yerlerin bağımsız Müslüman yönetimlere bırakılması
                      konusundaki açıklamayı, İtalya da kabul edecekti.36
                      a. Sykes - Picot (İngiliz - Fransız) Anlaşması
                      Daha önce yapılan gizli antlaşmalar gereği, Osmanlı Devleti’nin
                      parçalanması hâlinde, Rusya ve İtalya’ya Anadolu’dan yer ayrılmıştı. Bunun
                      üzerine harekete geçen İngiltere ile Fransa, geri kalan Osmanlı topraklarını
                      kendi aralarında paylaşmak üzere birtakım anlaşmalar yaptılar.
                      Fransa eş zamanlı olarak, Rusya’nın Boğazlar’a yerleşmesine karşılık,
                      kendisinin de Suriye ve Çukurova’ya yerleşmesini istiyordu. İngiltere de bu
                      konuda Fransa’nın önce Rusya ile anlaşmasını öneriyordu. İngiltere ise,
                      1915 yılına gelindiğinde Araplar ile yakın ilişkiler içine girmişti. Kendi
                      koruyuculuğunda Arapların bağımsızlığını benimsemiş ve Mekke Şerifi
                      Hüseyin ile bu amaçla iş birliği yapmıştı. Bunu Fransa’nın da desteklemesini
                      istiyordu. Fransa ise Suriye ve Çukurova’da yerleşmekte ısrar ediyordu.37


                      ----------------------------------------------------------


                      36 Ömer Kürkçüoğlu; Türk - İngiliz İlişkileri (1919 - 1926), Ankara Ünv. Siyasal. Bil. Fak. Yay.
                      Ankara, 1978, s. 41. Uçarol; s. 367
                      37 Matthew Smith Anderson; s. 348, 349, 350.

                      "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                      Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                      Yorum

                      • HIAMOVI
                        satélite de expertos
                        • 22-12-2004
                        • 14236

                        #12
                        Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

                        Sonuç olarak İngiltere ve Fransa arasında, 10 - 23 Ekim 1916
                        tarihinde yapılan bu anlaşma gereğince;
                        1) Adana, Antakya Bölgesi, Suriye kıyılarının ve Lübnan’ın Fransa’ya;
                        Musul hariç, Irak’ın İngiltere’ye bırakılması taahhüt ediliyordu. Fransa ve
                        İngiltere, böylece bu bölgede istedikleri türde yönetimler kurabilecektiler.
                        2 Suriye’nin diğer bölgeleri ile Musul ve Ürdün’ü kapsayan bir büyük
                        Arap Krallığı kurulacak, ancak bu Fransız ve İngiliz koruyuculuğu altında
                        bulunacaktı.
                        3) Filistin’de, Rusya ve diğer müttefikler ile Şerif Hüseyin tarafından
                        kararlaştırılacak olan uluslararası bir yönetim kurulacaktı38.
                        Burada dikkat çekici bir unsur da büyük devletlerin emperyalist
                        amaçlarına hizmet eden, hatta onların üniforması altında savaşan
                        Ermenilere Birinci Dünya Savaşı sırasında imzalanan gizli paylaşım
                        anlaşmalarında toprak verilmemiş olmasıdır.39
                        b. Saint - Jean de Maurienne Anlaşması
                        Sykes - Picot Anlaşması İtalya tarafından öğrenilince, Roma’da tepki
                        yarattı. Bunun üzerine yapılan diplomatik girişimler sonucu İtalya, İngiltere ve
                        Fransa arasında 19 Nisan 1917’de Saint Jean de Maurienne Anlaşması
                        yapıldı. Buna göre:
                        İtalya üç müttefiki arasında yapılmış olan anlaşmayı kabul ediyordu.
                        Buna karşılık olarak da Mersin dışında, Antalya, Konya, Aydın ve İzmir’i
                        alıyordu. İngiltere ve Fransa İzmir’de birer liman kurabilecekti. İtalya’nın
                        Mersin, İskenderun, Hayfa ve Akka’da serbest limanları olacaktı. Bu anlaşma
                        Rusya’nın da onayını aldıktan sonra kesinlik kazanacaktı.40
                        XIX. yüzyılın sonlarına doğru “denge siyaseti” ile ayakta durmaya
                        çalışan Osmanlı Devleti’nin ömrünü tamamladığını düşünen Avrupa
                        Devletleri, artık “Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma politikasını
                        terk ederek, dağıtılacak ya da dağılacak olan imparatorluktan kendilerine bir
                        pay alabilmek için girişimde bulunmuşlardı.” Bu yönde “Şark Meselesi”
                        olarak bilinen; Avrupalıların Osmanlı halkından Türk olmayan unsurlara
                        yönelik, “ıslahat”, “özerklik” ve sonuçta “bağımsızlık” istekleri ve faaliyetleri
                        başlıca araçlardan biri olmuştur. XIX. yüzyılda Balkanlar’da Osmanlı
                        hâkimiyetine karşı baş gösteren Yunan, Bulgar ve Sırp isyanları, “Şark
                        Meselesi”nin ilk belirtileriydi. Buna paralel olarak Avrupa devletleri, kendi millî
                        politikaları gereği Doğu Anadolu ve civarında bir Ermeni devleti kurulması

                        ---------------------------------------------------

                        38 Kürkçüoğlu; s. 42.
                        39 Yuluğ Tekin Kurat; Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, 2B, Turhan Kitabevi, Ankara,
                        1986, s. 19 - 20.
                        40 Anderson; s. 350, 351, 352. Kürkçüoğlu; s. 43.


                        "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                        Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                        Yorum

                        • HIAMOVI
                          satélite de expertos
                          • 22-12-2004
                          • 14236

                          #13
                          Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

                          taraftarı idiler. Bu nedenle de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bir kısmını
                          kurulacak olan Ermeni devletinin sınırları içinde değerlendiriyorlardı.41
                          Böylece İtilaf devletleri Ermenilere bağımsız bir devlet vaadinde
                          bulunuyorlardı. Bu durum Fransız, İngiliz ve Rusların Ermenileri çok
                          sevmelerinden kaynaklanmıyordu. Aksine söz konusu ülkelerin Anadolu
                          üzerindeki kendi çıkarlarıydı.42
                          Ulusal bir devlet kurmak isteyen Ermeniler Avrupa’daki bu gelişmeleri
                          çok iyi değerlendirmiş ve bağımsızlık isteklerine ulaşmak istemişlerdi. Bunun
                          için de Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf devletlerinin yanında yer almışlar ve
                          kurdukları çeteler ile masum insanların canına, malına ve namusuna kast
                          etmişlerdi.
                          İşte gücünü Avrupa devletlerinden alan Ermeniler amaçlarına ulaşmak
                          uğruna her fırsatta Türklere zulmetmekten geri kalmamışlardı.43 Anadolu
                          coğrafyasının çeşitli yerlerinde görülen bu insanlık dışı faaliyetler, Urfa ve
                          çevresinde Fransız ve Ermeni iş birliği ile olmuştur.
                          3. Osmanlı Devleti Zamanında Fransa-Ermeni İş Birliği
                          Fransa, Osmanlı Devleti’ndeki azınlıklarla (özellikle Ermenilerle)
                          yakından ilgilenen, bu ilgisini Anadolu topraklarında kurmak istediği
                          “ekonomik nüfuz” politikası gereği sürdüren, Orta Doğu ve Akdeniz’de denge
                          kurmak için Ermenileri uzun süre kontrol altında tutan bir devletti.
                          Yukarıda da belirtildiği gibi Fransa’nın Güneydoğu Anadolu’ya ve
                          Suriye’ye olan ilgisi Haçlı Seferleri sırasında başlamıştı. Nitekim Fransa, o
                          dönemde Haçlı zihniyetinin bir eseri olarak karşımıza çıkan Urfa ve Antakya
                          Kontlukları ile Kudüs Krallığının Franklar tarafından kurulmuş olduğunu öne
                          sürerek bölge üzerinde hâkimiyet kurmak istiyordu.
                          Siyasî ve dinî bakımdan; Fransa Kralı 1250 yılında, Haçlı seferleri
                          sırasındaki hizmetleri karşılığında, Marunilere bir ayrıcalık belgesi “charte”
                          vermiş ve her türlü yardımda bulunmayı vaat etmişti.44 Daha sonra 1535’te,
                          Kanuni Sultan Süleyman ile I. François arasında imzalanan Osmanlı -
                          Fransız Ticarî Anlaşması, Fransa lehine büyük mali ve iktisadi çıkarlar
                          sağlamıştı. Daha o zamanlar, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilere
                          tanınan imtiyazlar, başta Fransa olmak üzere, Avrupa devletlerinin dikkatini
                          çekmiş ve bu devletler, kendi çıkarları doğrultusunda Ermenileri
                          kullanabilmek için, 1630 yılından itibaren, Ermeniler arasında Katolik
                          propagandasına girişmişlerdi. Bu propaganda, Osmanlı topraklarında, yeni
                          fesat yuvalarının ortaya çıkmasına yol açacak tamamen siyasi ve ticari
                          hedefi olan bir gelişmeydi.45 Özellikle üst düzey Katolik Ermenileri tarafından


                          ---------------------------------------------------

                          41 Özçelik; s. 116.
                          42 Selahi R. Sonyel; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, c. 1, Ankara, 1973, s. 43.
                          43 ATASE Başkanlığı Arşivi; Kol: İSH - 10, Kutu: 626, Göm: 29, Bel: 29 - 11, 29-12.vs.
                          44 Karal; c. VI, s. 36.
                          45 Gencer; s. 578. Akyüz; s. 29.

                          "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                          Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                          Yorum

                          • HIAMOVI
                            satélite de expertos
                            • 22-12-2004
                            • 14236

                            #14
                            Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

                            başlatılan, Ermeni milliyetçiliğinin de etkisiyle 1604 - 1877 yılları arasında
                            Fransa’da; Türkiye, Ermeniler ve hayali Ermenistan konusunda birçok kitap
                            ve makalenin yayımlandığı, yapılan araştırmalar sonunda gün ışığına çıkan
                            ve Fransa’nın Ermeni sorununun ortaya çıkmasında oynadığı önemli rolü
                            kanıtlayan gerçeklerdir.46
                            Anlaşıldığı üzere Fransa, Osmanlı ülkesi üzerinde, misyoner
                            oluşumlar ve propagandalar sayesinde nüfuz sahibi olmaya başlamıştı.
                            Misyonerler öncelikle Müslüman halka yönelik faaliyetlerde bulunmuş; bunda
                            başarılı olamayacaklarını anlayınca çalışmalarını Ermeni ve Rum topluluğu
                            üzerinde yoğunlaştırmışlardı. Fransızlara göre misyonerler, bu bölgede
                            medeniyet öncüleriydi.47
                            Fransa’nın Ermenilerin koruyuculuğunu üstlenmesi, başka bir deyişle
                            Doğu Hristiyanlığının koruyucusu rolünü benimsemesi, ileride Anadolu’da
                            izleyeceği yayılmacı dış politikanın gerekçesini oluşturacaktı. Bunun da
                            ötesinde Türkiye Ermenilerini Katolikleştirmekle çeşitli yararlar elde eden ve
                            bu çerçevede Ermeni din adamlarından bir propaganda ordusu da oluşturan
                            Fransa’nın dinî faaliyetleri, yalnızca İstanbul’la sınırlı kalmayıp tüm Anadolu,
                            Suriye, Lübnan ve diğer Orta Doğu topraklarında yaygınlaşacaktı.48
                            Dinsel - kültürel yayılmacılığın yanı sıra ekonomik yayılmacılık
                            sürecinde Fransa’nın Osmanlı Devleti ile geliştirdiği ekonomik ilişkiler ve
                            bunların belirleyicisi olan bölgedeki ekonomik çıkarları, Fransa’nın özellikle
                            Kurtuluş Savaşı dönemindeki Ermeni politikasının anlaşılması açısından
                            irdelenmesi gereken önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. 1535
                            yılında Fransa’ya verilen kapitülasyonlarla başlayan Türk - Fransız ekonomik
                            ilişkileri, 1838’de imzalanan Osmanlı - Fransız Ticaret Sözleşmesi’yle yeni
                            bir boyut kazanmış ve böylece Osmanlı ekonomisini korumak amacıyla
                            konulan ticaret yasakları,yüksek ihracat gümrükleri, iç gümrük uygulamaları
                            gibi bazı kısıtlamalar Fransa lehine kaldırılmıştı. Bunun en önemli sonucu
                            ise, doğal olarak Osmanlı - Fransız ticaretinin artması olmuştu. Şöyle ki
                            Türkiye ile Fransa arasındaki ticaret hacmi, 1836 - 1840 yıllarında 27 milyon
                            Frank civarında iken 1849 - 1853 döneminde 59 milyon franka çıkmıştı.49 Bu
                            gelişmelerin yanı sıra 1854 yılında Kırım Savaşı’nı finanse etmek amacıyla
                            başlatılan borçlanma hareketi, diğer Avrupalı sermayedarları olduğu gibi
                            Fransız yatırımcıları da cesaretlendirmiş ve beraberinde hızlı bir sermaye
                            hareketini getirmişti. Yabancı sermaye transferi, dış borçlanmalar ve


                            -------------------------------------------------------------

                            46 Dündar Aydın,, “Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkmasında Fransa’nın Rolü”, Tarih Boyunca
                            Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, Ankara, Kurtuluş Ofset Basımevi, 1985,
                            s. 286 - 290. Orhan Koloğlu; Avrupa’nın kıskacında Abdülhamit, İletişim Yay., İstanbul, 1998,
                            s. 166, 167.
                            47 Özçelik; s. 117.
                            48 Durmuş Yılmaz; Fransa’nın Türkiye Ermenilerini Katolikleştirme Siyaseti, Konya, S.Ü.Vakfı
                            Yayınları, 2001, s. 42 - 60. Cevdet Küçük; “XIX. Asırda Anadolu’da Ermeni Nüfusu”,Türk
                            Tarihinde Ermeniler Sempozyumu, Şafak Basım ve Yayınevi, İzmir, 1983, s. 83.
                            49 Şevket Pamuk; 100 Soruda Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1550-1914, Gerçek Yayınevi,
                            İstanbul, 1993, s. 170 - 171.

                            "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                            Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                            Yorum

                            • HIAMOVI
                              satélite de expertos
                              • 22-12-2004
                              • 14236

                              #15
                              Konu: DÜNDEN BUGÜNE ANADOLU’DA FRANSIZ-ERMENİ İŞ BİRLİÐİ VE URFA ÖRNEÐİ

                              yatırımlar kanalıyla gerçekleşmiştir. Bankalar aracılığıyla gerçekleştirilen
                              borçlanmanın doğal sonucu olarak da ilk sermaye akımları bankacılık
                              sektöründe başlamış, daha sonra demir yolları, su, gaz, telefon, madencilik,
                              ticaret gibi alanlara kaymıştı.
                              1914 yılına gelindiğinde ise Osmanlı Devleti’nin dış borçları üç buçuk
                              milyar Frank’a ulaşmış ve bu paranın % 60,31’i Fransa’dan alınmıştı.
                              Fransa, bu alacağını güney illerinin işgaline bir sebep olarak gösterdi.50
                              Ayrıca bazı Fransız yazarları da bu bölgenin doğal kaynaklarını ve
                              zenginliklerini tanıtıyor, Fransa’nın, ihtiyaç duyduğu bu kaynaklardan
                              vazgeçemeyeceğini ileri sürüyorlardı. Bu kaynak ve zenginliklerinin başında
                              Çukurova’nın verimli alanları ve pamuk, Suriye’deki ipek ve Ergani maden
                              yatakları geliyordu. Bu zenginliklerin Fransız ekonomisine katkıları ile Doğu
                              Akdeniz ve İran yolunun kontrol altına alınması; Fransa’nın Anadolu’yu pazar
                              yapma gayretleriydi. Buralardan elde edilecek gelirlerle, Fransa’nın, dış ticari
                              bağımlılıktan kurtulabileceği ve ayrıca, yöreden toplanacak vergilerin yüz
                              milyonlara ulaşacağı belirtiliyordu51. Görüldüğü üzere Fransa’nın bu ilgisi,
                              Osmanlı Devleti’nden sağladığı mali - iktisadi, dinî, kültürel ve siyasi
                              çıkarlardan kaynaklanmaktaydı.52 Ayrıca Fransa, askerî bakımdan Suriye’yi
                              savunabilmek için, bölgenin dağlık kuzey kesiminde yer alan Maraş, Antep,
                              Adana ve Urfa illerini elinde tutmak istiyordu.53
                              4. Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni Faaliyetleri
                              XIX. yüzyıl sonlarında ve XX. yüzyıl başlarında dış güçlerin tesiri ile
                              cemiyetler kurarak Osmanlı Devleti’nin başına büyük işler açan Ermeni
                              azınlığı bu çalışmalarına Birinci Dünya Savaşı içerisinde de devam etmiştir.
                              Birinci Dünya Savaşı’nın başlarında Türk ordusu Çanakkale’de,
                              Erzurum’da, Irak ve Suriye’de düşmanla çarpışırken; Ermeniler de Rus
                              ordularının Kafkasya’da ve İran’da ilerlemeleri sırasında Rus ordularına
                              katılmak suretiyle düşmanla iş birliği yaparak Türklere karşı savaşmışlardı.
                              Bundan başka Türk ordularının gerilerinde eşkıyalık ve çapulculuk yaparak,
                              ikmal kollarını basmak suretiyle fiilen taarruza başladılar. Çeşitli bölgelerde
                              Türk Hükûmetine karşı ayaklanmaktan çekinmeyen Ermeniler memleket
                              dâhilinde büyük bir güvensizlik yarattılar. Bu yüzden Osmanlı Devleti bir
                              kısım tedbirler alarak “Tehcir Kanunu”nu yürürlüğe koydu.54 Buna göre,
                              güvenlik açısından harekât bölgesinde zararlı görülen Ermeniler, Osmanlı
                              Devleti’nin daha elverişli bölgelerine ve Suriye’ye göç ettirildi. Bu konuda
                              alınan tedbirler ve Ermenilerin herhangi bir tazyike maruz kalmamaları için


                              ----------------------------------------------------

                              50 Yaşar Akbıyık; Millî Mücadele’de Güney Cephesi (Maraş), Ankara, 1990, s. 57.
                              51 Pierre Redan; La Cilicie et le Problème Ottoman, Paris, 1921, s. 114 - 118. Y. Akyüz;
                              s. 176 -177.
                              52 Akyüz; s. 58.
                              53 Ahmet Hulki Saral; Türk İstiklal Harbi IV, Güney Cephesi, Ankara, Gnkur. Basımevi, 1966,
                              s. 37
                              54 Yusuf Halaçoğlu; Ermeni Tehciri ve Gerçekleri (1914 - 1918), TTK Basımevi, Ankara, 2001,
                              s. 47 - 53.

                              "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                              Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                              Yorum

                              İşlem Yapılıyor
                              X