İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, mezarı başında anıldı

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • anterior
    Senior Member
    • 06-11-2006
    • 6453

    İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, mezarı başında anıldı


    İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy, vefatının 72’nci yılında Edirnekapı’daki mezarının başında anıldı.

    Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği’nce (ESKADER) düzenlenen törende konuşan Dernek Başkanı Mehmet Nuri Yıldırım, Mehmet Akif’in “gelmiş geçmiş en çok okunan yazar olduğunu”, bunun, milleti ortak değerlerle buluşturmasından kaynaklandığını belirtti.

    Filmi çekilecek

    Milli Şair’in, birçok konu hakkında kafa yorduğunu ifade eden Yıldırım, Türk ve İslam dünyasının sorunlarının yazılarında ve şiirlerinde görüldüğünü kaydetti. Mehmet Nuri Yıldırım, “Mehmet Akif, fikir ve sanat adamı oluşunun yanı sıra bir vekil ve tanınmış bir sima idi. Ancak hiçbir zaman mütevazılığını kaybetmemiştir. Çünkü değerlerine ve inançlarına çok bağlı olan bir kişiliktir” diye konuştu.

    Yıldırım ayrıca, Mehmet Akif Ersoy’un hayatını anlatan bir filmin 2009 yılında Abdurrahman Şen tarafından çekileceğini bildirdi. Törende daha sonra Mehmet Akif Ersoy için Kur’an-ı Kerim okundu ve dualar edildi.

    Yeniçağ
  • ASIM MAVZER
    Member
    • 14-05-2007
    • 1601

    #2
    Konu: İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, mezarı başında anıldı

    ruhu şad, mekanı cennet olsun

    Yorum

    • bosver
      Senior Member
      • 02-07-2004
      • 5012

      #3
      Konu: İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, mezarı başında anıldı

      şu adam gibi türkiyede birkaç adam daha olsaydı faha farklı olurduk eminim

      istiklal marşını yazma hikayesini ilkokuldaki çocuktan tutunda 80'lik dedelerimize kadar hepimiz biliyoruz şimdi aceba kaç kişi çıkar ve çok güzelde düşünceleri var bir sözü var herzaman hoşuma gitmiştir günümüzde en az istiklal marşı kadar önemli hal aldı ah ah konuşacaz ama nereye kadar o yerin dibine soktuğumuz avrupa birliğinde bile başörtüsü serbest ama bakınız marşımızın yazarı ne düşünmüş

      Bacımın örtüsü batmakta rezilin gözüne...
      Acırım tükürüğe billahi tükürsem yüzüne..
      Medeni olmak eğer açmaksa bedeni..
      Desenize hayvanlar insanlardan daha Medeni...! (M.Akif Ersoy)


      allah c.c gani gani rahmet eylesin nur içinde yatsın
      Son düzenleme bosver; 29-12-2008, 01:50.

      Yorum

      • 67TOPRAK
        Senior Member
        • 12-11-2005
        • 3015

        #4
        Konu: İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, mezarı başında anıldı

        mekani cennet olsun.

        Yorum

        • gönülver
          Member
          • 21-02-2004
          • 2747

          #5
          Konu: İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, mezarı başında anıldı

          ALLAH ganigani rahmet eylesin ruhu şadolsun


          ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
          Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
          En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
          Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
          Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
          Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
          Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
          Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
          Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
          Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
          Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
          Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
          Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
          Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
          Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
          Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
          Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
          Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
          Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
          Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
          Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
          Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
          Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
          Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
          Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
          Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
          Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
          Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
          Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
          Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
          Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
          Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
          O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
          Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
          Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
          Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
          Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
          Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
          Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
          Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
          Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
          Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
          Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
          Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
          Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm.
          Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
          Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
          Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
          "O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi.
          Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
          İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
          Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
          O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
          Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
          Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
          Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
          Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
          Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
          Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
          Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
          "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
          Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
          Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
          "Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
          Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
          Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
          Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
          Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
          Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
          Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
          Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
          Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
          Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
          Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
          Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
          Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
          Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
          Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
          Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
          O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
          Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
          Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
          Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
          Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
          Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.

          Mehmet Akif Ersoy

          Yorum

          • zigana
            Senior Member
            • 26-01-2004
            • 3796

            #6
            Konu: İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, mezarı başında anıldı

            Originally posted by gönülver View Post
            ALLAH ganigani rahmet eylesin ruhu şadolsun


            ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
            Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
            En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
            Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
            Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
            Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
            Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
            Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
            Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
            Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
            Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
            Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
            Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
            Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
            Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
            Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
            Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
            Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
            Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
            Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
            Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
            Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
            Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
            Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
            Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
            Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
            Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
            Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
            Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
            Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
            Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
            Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
            O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
            Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
            Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
            Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
            Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
            Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
            Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
            Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
            Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
            Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
            Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
            Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
            Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm.
            Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
            Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
            Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
            "O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi.
            Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
            İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
            Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
            O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
            Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
            Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
            Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
            Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
            Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
            Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
            Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
            "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
            Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
            Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
            "Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
            Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
            Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
            Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
            Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
            Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
            Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
            Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
            Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
            Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
            Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
            Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
            Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
            Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
            Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
            Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
            O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
            Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
            Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
            Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
            Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
            Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.

            Mehmet Akif Ersoy
            hoam bende konuyu görünce foruma bu şiiri koyayım diye aklımdan gecirdim.siz cok erken davrandınız.ALLAH sizlerden ve yazarından razı olsun.

            üstadımızada ALLAH rahmet eylesin.mekanını cennet eylesin (amin)

            Yorum

            • emin_070
              Senior Member
              • 03-07-2006
              • 3337

              #7
              Konu: İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, mezarı başında anıldı

              Mehmet Akif ERSOY hakkında bir olay anlatmak istiyorum müsadenizle;

              Yanlışsam düzeltin lütfen;

              Şiir yarışması bitmiş İstiklal Marşı Türkiye Cumhuriyetinin milli marşı seçilmişti.

              Yarışmayı kaybedenlerden birisi yarışmanın sonucunu hazmedemeyip toplum içerisinde Mehmet Akif ERSOY'u küçük düşürmek için sorar:

              - Siz baytardınız değil mi?

              Mehmet Akif ERSOY çok sakin ve ılımlı bir şekilde cevap verir.

              - Evet bir yeriniz mi ağrıyor?

              Yorum

              İşlem Yapılıyor
              X