Maraş’a "Kahramanlık" ünvanı verilmesinin yıldönümü

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • anterior
    Senior Member
    • 06-11-2006
    • 6453

    Maraş’a "Kahramanlık" ünvanı verilmesinin yıldönümü



    TBMM Başkanı Toptan, Maraş’a "Kahramanlık" unvanının verilmesi dolayısıyla yayınladığı mesajda, "Kahramanmaraş, bir halkın kendi kendine direnişe geçtiği, namusu, canı, toprağı ve özgürlüğü için savaştığı muhteşem direnişin sembolüdür" dedi.

    TBMM Başkanı Toptan’ın Mesajı şöyle:

    "Yüce Türk milletinin şanlı tarihi, bizlere gurur veren, her zaman övüneceğimiz eşsiz destanlar ve zaferlerle doludur.

    Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşmasında, yokluklar içerisinde destansı mücadeleler veren ve şehirlerine "kahraman" unvanı kazandıran Maraşlılar’ın katkısı çok büyüktür.

    Kahramanmaraş, bir halkın kendi kendine direnişe geçtiği, namusu, canı, toprağı ve özgürlüğü için savaştığı muhteşem direnişin sembolüdür.
    Bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü, Büyük Atatürk önderliğindeki bu mücadelelere borçluyuz.

    Milli iradenin temsilcisi, Kurtuluş Savaşımızın mimarı Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, Maraşlıların onurlu bir mücadeleyle yazdığı kahramanlık destanını, bu şehre "Kahraman" unvanını vererek ebedileştirmiştir.

    Bu anlamlı günde, milletimize eşsiz zaferler kazandıran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile bağımsızlık ve özgürlük uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmet ve şükranla, gazilerimizi saygıyla anıyorum.

    Değerli Kahramanmaraşlı vatandaşlarıma da en içten sevgilerimi iletiyorum."

    HaberX
  • emrahbey
    Member
    • 03-06-2008
    • 2145

    #2
    Konu: Maraş’a "Kahramanlık" ünvanı verilmesinin yıldönümü

    kahramanmaraşta okuyan biri olarak...şehre 4 yıldır alışamadım ama buna ragmen ıkıyıl uzatım...

    ama kahraman bi şehirde okumadak ayrı bi gurur.... kutluyorum..

    12 şubat kahramanmaraşın kurtuluş günü

    Yorum

    • anterior
      Senior Member
      • 06-11-2006
      • 6453

      #3
      Konu: Maraş’a "Kahramanlık" ünvanı verilmesinin yıldönümü

      Maraş'ın Kurtuluş ve Kahramanlık Mücadelesi

      30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra guruplar halinde Maraş'a gelen Ermenilere Türkler tarafından her türlü insanî yardım yapıldı. Sekiz ay süren İngiliz işgali döneminde asayişi bozucu bir harekette bulunamadılar.

      Fakat Fransızların gelmesiyle şımaran Ermeniler, güvenliği bozucu davranışlarda bulunmaya başladılar. Sağa sola ateş etiler ve kadınlara sarkıntılık yaptılar. Bir polis memurunu yaraladılar ve Berber Ökkeş'i katlettiler. Şeyh Mahallesinde bulunan kahvehanedeki Müslümanlar üzerine bomba attılar. Kahvehanede bulunanlardan bir kişi öldü dört kişi de ağır şekilde yaralandı.

      Suçlular elini kolunu sallaya sallaya kiliseye girdiler. Fransız karakolunun çok yakınında, savunmasız iki Müslüman yine Ermeniler tarafından süngü ile şehit edildi. Nakip Camii'nde bulunan iki çocuğu da kaçırarak işkence ettiler.

      Maraş'a gelen Fransız birliklerinin arasında 40 Cezayirli Müslüman ve 3000 Ermeni askeri vardı. Fransız üniforması giymiş Ermeni lejyonları devriye gezerken 31 Ekim 1919'da Müslüman kadınlara sataşmaya ve halka zulüm etmeye başladılar. "Daha peçeli gezecek misiniz? Serbest olunuz." gibi sözler söylediler. Kadınlara sarkıntılık yapanlara engel olmaya çalışan, jandarma görevinden ayrılmış olan Çakmacı Sait Ermeni kurşunlarıyla yaralandı ve daha sonra aldığı kurşun yarasının tesiriyle şehit oldu.

      500 kişilik kafileler halinde şehre gelen ve Fransız askerî üniforması giyen Ermeni lejyonları vatandaşlardan umumhaneyi sordular. Ayrıca "Yaşasın Kilikya Ermenistan! Kahrolsun çekemeyenler!" diye slogan attılar. Ayrıca hakaret amacıyla Fırından aldıkları ekmeği ayakları altına alarak tepelediler.

      Ermeniler, Fransızların Maraş'ı işgalinin ikinci günü olan 31 Ekim 1919'da sokak ve caddelere çıkarak halkı rahatsız etmeye başladılar. Maraş'ta bulunan Ermeniler, yaptıkları içkilerden yeni gelen misafir Ermeni askerlerine ikram ederek onları şereflendirdiler. Sarhoş olan Ermeni askerlerden birkaçı tarihi Uzun Oluk Hamamından çıkan Müslüman kadınlara sataştılar.

      Zorla yüzünü açarak "Burası artık Türklerin değildir. Fransız memleketinde peçe ile gezilmez. Çarşafa ihtiyaç yoktur! Yüzünüzü açınız! " diye bağırarak sarkıntılık etti. Kadınların çığlık atarak yardım istemeleri üzerine yan taraftaki dükkanda sütçülük yapan ve adı İmam olan bir Türk, "Bire densizler, yaptıklarınız yeter!" diyerek askerlerin üzerine gitti. Tabancasını çekerek askerlerden birini öldürüp ikisini de yaraladı.

      Tarihte Sütçü İmam veya Uzun Oluk olayı olarak bilinen bu hareket üzerine Müslümanlarla Ermeniler arasında kavga çıktı. Gittikçe büyüyen bu kavgada iki Ermeni daha öldürüldü ve her iki taraftan toplam 14 kişi yaralandı. Bu olaydan sonra Ermeni zulmü ve vahşeti arttı.

      Fransızlardan yüz bulan Ermeniler, karşılaştıkları Müslümanı "Bu da çeteden veya Kuvây-ı Milliye'den"dir diye kurşuna dizdiler. Erkekleri öldürürken kadınlara da tecavüz ettiler. Müslümanlar, korkudan evlerinden dışarı çıkamaz oldular.

      Maraş'ı işgal eden Fransız ordusundaki Ermeni fedaileri 1 Kasım 1919 tarihinde Müslüman halktan intikam almak için masum insanları katlettiler. İntikam ateşi içinde yanan Müslüman halkın feryadı ve yardım isteği yürekleri sızlattı. İşgal sırasında gerekli tedbirler alındı ise de yeterli olmadı. Bu nedenle Maraş'a acilen kuvvet gönderilmesi istenildi. Ayrıca 12 Kasım'da Fransızların Maraş'ı işgali ve şehirde yaptıkları zulüm protesto edildi.

      22 Kasım 1919'da Fransızlar şehrin etrafında siperler kurarak Elbistan yolunu denetimleri altına aldılar. Hükümet Konağı'ndan Osmanlı sancağını indirmek istediler ise de halk tarafından yapılan müdahale sonucu başarılı olamadılar. Fakat bu tartışmada jandarma tüfekçisi Sadullah Efendi şehit oldu. 24 kasım 1919'da Antep'te bulunan Fransız kumandanı, Adana Kumandanlığından Antep ve Maraş'ta birer alay kuvvet bulundurulmasını istemiştir.

      Birer alay kuvvet bulundurulmasını isterken diğer yandan Halep'te bulunan Ermeniler, Diyarbakır'daki Ermenilerin Adana ve Maraş'a göç etmelerini teşvik ettiler. Fransızlar, Ermenileri silahlandırıp Türklere karşı kullandılar. Bölge valisi olan Albay Bremond gibi yetkililer Ermeni yanlısı bir tutum izlediler. Bundan cesaret alan Ermeniler Fransızların uyarılarını bile dinlemeyerek ileri gittiler ve Müslüman halka zulmettiler. Diğer bir ifadeyle Fransız işgal ordusunun kanatları altına sığınan Ermeniler, Türklerden intikam almak için Fransa'yı araç olarak kullandılar.

      Fransız işgal kumandanı Yüzbaşı Andre, 27 Kasım 1919 Perşembe akşamı Agop Hırlakyan'ın evine davet edildi. Yemekten sonra Yüzbaşı Andre, Hırlakyan'ın torunu olan Hovsep'in kızı Helena'yı dansa davet etti. Ancak Helena "Ne Fransız ne de Ermeni bayrağının bulunmadığı bir şehirde dans etmeyi sevmem" diyerek cevap verdi. Helena'nın isteği üzerine Yüzbaşı Andre askerlerine emir vererek kaleden Türk bayrağının indirilmesini istedi. Bunun üzerine Helena, dans davetini kabul etti. 28 Kasım 1919 Cuma günü Maraş kalesine Osmanlı bayrağının indirilmesi Fransız bayrağının çekilmesi halkın galeyana gelmesine sebep oldu. Cuma namazı kılmak için Ulu Camii'ne gelen halk içinde bir huzursuzluk vardı. Cuma namazı vakti oldu ve halk namazın ilk sünnetini kıldı. Cuma namazı hutbesini okumak için minbere çıkan İmam-Hatip Rıdvan Hoca'nın "Hür olmayan bir beldede Cuma Namazı kılınmaz." demesi üzerine halk namazı terk etmeğe başladı ve sancağı çekerek kaleye hücum etti.

      Buradaki askerleri etkisiz hale getirdikten sonra Fransız bayrağını indirerek Osmanlı bayrağını göndere çekti. Hepsi birden havaya ateş açarak "Yaşasın Osmanlı" dedi ve heyecanla hükümet binasına gitti. Kapıda bulunan ve Ermeni olan bekçi Vahan'ı istemiyoruz diyerek üzerine yürüdü. Hükümet binasında bulunan muhafızların silahlarını zorla ellerinden aldı ve hepsini de iyice dövdü.

      Olayın daha fazla büyümesi Mutasarrıf ve memurların müdahalesiyle önlendi. Bu arada Fransızlar, halkı sakinleştirdiler ve dışardan istedikleri kuvvetin şehre ulaşması için zaman kazanmaya çalıştılar. Fakat bu hareket sonucunda halkın, işgalcilere ve Ermenilere karşı kararlı bir davranış içinde olduğu anlaşıldı. Bayrak olayından sonra Andre, Fransız komutanlığınca Antep'e davet edildi ve bir daha Maraş'a dönmedi.

      Fransız Kumandanı General Querette, 13 Aralık 1919 tarihinde Maraş'ın güvenlik sorumluluğunu üzerine aldı ise de asayişi sağlayamadı. Fransız ve Ermenilerin birlikte Maraş'ta yaptıkları katliam ve tecavüz devam etti. Bu sebeple yapılan mezalim, Pazarcık eşrafı tarafından 1 Ocak 1920'de protesto edildi.

      1 Ocak'ta eski Ermeni mebusu Agop Hırlakyan'ın evi projektör ile aydınlatılarak koruma altına alındı. Türklere dışardan gelebilecek yardımı önlemek amacıyla Elbistan yolu gözetim altında tutulmaya başlandı. Halep'ten Maraş'a yardım için gönderilen iki araba silaha Ermenilerin ihbarı sonucu Fansızlar tarafından el konuldu.

      Pazarcık'a bağlı Akçakoyunlu köyünden Ali Çavuş ile üç arkadaşı Antep'e giderken Fransız üniforması giymiş 15 Ermeni asker tarafından saldırıya uğradı. Bu saldırıda Ali Çavuş ile arkadaşının biri şehit oldu diğeri de kaçarak kurtuldu.

      5 Ocak'ta Bababurnu'nda Fransızlarla yapılan müsademede (silahlı çatışma) Matematik Öğretmeni Hayrullah Efendi yaralandı ve daha sonra bu yaranın tesiriyle şehit oldu. Fransızların himayesinde hareket eden eli silahlı Ermeni çetesi 7 Ocak 1920'de Zeytun'a (Süleymanlı) yakın mesafede olan Dönüklü köyünü bastı. Köyde bulunan toplam 12 hane Müslüman halkın tamamını, çocuk, kadın ve yaşlı demeden zorla Zeytun'a götürdü. Götürülen bu çaresiz ve suçsuz insanların hiç biri geri köylerine dönemediği gibi kendilerinden hiç bir haber de alınamadı.

      8 Ocak akşamı üç Ermeni Çukuroba Camiine girerek bomba atmaya çalıştı, fakat cemaatın müdahalesi sebebiyle başarılı olamadı. Aynı saatte cami önünden geçen üç Fransız askerî minarede ezan okuyan müezzine silahla üç el ateş etti.

      Bu arada Fransızların silahlandırdığı Ermeni gençleri kışlada eğitilip kiliselere yerleştirildi. Halk arasında Ermeniler tarafından Müslümanlara bir suikast yapılacağı şayıası yayıldı. Ermeniler, güneş battıktan sonra şehre giren halkın sorgulanmadan kurşuna dizileceğini ilan etti. Fransızlara yardım için İslahiye'den 300 takviye birlik geldi. Bababurnu ve İmalı mevkiinde müsademe devam etti. Bu işgalci kuvvetler daha sonra Gökpınar, Kılılı ve Sarılar köyünü tahrip etti.

      11 Ocak günü Ceceli, Gökpınar, Şerefoğlu, ve Şekeroba köyleri Fransızlarca top ateşine tutuldu. Şehirde örfi idare ilan edilerek sabah 06'dan akşam saat 18'e kadar halkın işine gitmesi yasaklandı. Ayrıca üzerinde silah taşıyanların idam edileceği ilan olundu.

      13 Ocak gecesi Fransız müfrezesinde bulunan bir gurup Ermeni Araplı köyüne gitti. Evlerin kapılarını kırarak zorla içeri girdi, halkın ırz ve namusuna tasallut etti. Bundan kurtulmak isteyen köylüler de çevre köylere ve dağlara kaçtılar.

      Sabahleyin yoluna devam eden müfreze, köyüne dönmekte olan halkın üzerine ateş açarak bir kişiyi şehit etti ve iki kişiyi yaraladı.

      Gün geçtikçe Ermenilerin Müslümanlara yaptığı zulmün şekil ve şiddeti arttı. Yapılan haksızlıklardan haber alan Diyarbakır Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Maraş'ta yapılan Ermeni mezalimini 16 0cak 1920'de protesto etti.

      19 Ocak'ta Colonel Normand ve General Querette bütün Fransız askerî personelinin Ermeni koğuşunda toplanmasını emretti. Ermeniler, Fransızların kuşatması altında olacakları endişesiyle bu emre uymadılar. Bunun üzerine Ermeniler, Fransız kumandana neden böyle yaptığını sorduğunda Türklerin üzerine saldırı hazırlığında oldukları cevabını verdiler. Türk halkı şehirden ayrılmak üzereydi.

      Türklerin şehirden ayrılması demek Ermeni ve Fransız kuvvetlerinin her hangi bir direnme ile karşılaşmadan şehre girip hakim olması demekti.

      Türkler teslim bayrağı çekmelerine ve teslim olmalarını bildirmelerine rağmen Fransızlar birden şehirden çekilebileceklerini ve Ermenileri Amerikan himayesine göndereceklerini duyurdular. Gelişmeleri takip eden Türkler, Fransızlarla anlaşma yapılacağından memnun oldular. Ayrıca Fransızlar, Ermenilere çekilecekleri zaman yeni bir krizin olmayacağına dair güvence verdiler.

      Elbistan'dan gelen Maraş Müdafaa-i Hukuk-u Milliye liderlerinden biri olan Dr. Mustafa, görüşmek üzere Fransız yetkililerinin yanına gitti. Fransız yetkilileri, Dr. Mustafa'ya yeni bir anlaşma yapılacağını resmen bildirdiler. Alınan bu sevindirici haber Türkler arasında hızla yayıldı.Bunun üzerine köylerde çetelerin yeniden toplanması ve şehre gelmesi emri verildi.

      20 Ocak 1920'de başlayan Fransız ve Ermenilerin top ve mitralyöz ateşleri altında kanlı savaşa devam edildi ve Maraş'ta halk muhasara altına girdi. Antep'ten Maraş'a gönderilen bir Anzak (Avusturalya ve Yeni Zelanda'dan getirilen askerler) kafilesine Karalar ve Tutum bölgesi arasında halk tarafından silahla karşı konuldu. Çatışmada 14 Fransız askeri öldürüldü ve eşyalarıyla silahları ele geçirildi. Aynı gün Antep'te 4 Fransız askerinin evlere tecavüz ettiği ve evini tecavüzden korumak isteyen bir Müslüman gencin şehit edildiği, halkın galeyana gelerek bunların üzerine yürüdüğü haberi Maraşlıların harekete geçmesine sebep oldu. Çünkü Fransız askerleri aynı hareketi Maraş'ta da yapabilirlerdi.

      Savaşın ilk günlerinde halka silahla saldıran Ermenilere, Atatürk'ün emir ve komutasında olan Kuvây-ı Milliye tarafından sert bir şekilde cevap verildi. Aşırı derecede şımaran Ermeni fedaileri Fransızlar tarafından kurtarıldı.

      21 Ocak sabahında Türkler, Ermenilerin ve Fransızların bulunduğu yerleri kuşattı. Bu sebeple Fransız birlikleri diğer birliklerle irtibat kuramadı. Fransız ve Ermeni birlikleri ile yardım için gelen diğer birliklerin arası kesildiğinden şehirdeki işgalci kuvvetler desteksiz bırakıldı. Müslümanlar, Ermenilerin mezaliminden kurtulmak için kendi evlerini yakmak zorunda kaldılar. Böylece komşuları olan Ermenilerin evlerini de yakmaya ve onlara zarar vermeye çalıştılar. Ayrıca çubuğun ucuna takılan yağlı bez parçasıyla ulaşamadıkları yerleri yaktılar. O gün rüzgarın etkisiyle yangın kısa zamanda etrafa yayıldı. Bu defa Ermeniler kendi evlerini kurtarmak için yıkmak zorunda kaldılar.

      22 Ocak'ta savaş bütün şiddetiyle devam etti. Fransızlar şehri makineli tüfek ve cannon toplarıyla ateşe tuttu. Türklerin iki makineli tüfeği vardı fakat cannon topu yoktu. Müslümanlar tepe üzerinden geçip Fransız karargahına yaklaşmaya çalışırken üzerlerine cannon topuyla ateş edildi. Ateşin şiddetinden Türkler geriye çekildiler ve evlerine sığınmak zorunda kaldılar.

      Fransız ve Ermenilerin top atışlarıyla şehir ateş ve dumanlar içinde kaldı. Türkler, stratejik yerlerde Fransız karakollarının bulunması sebebiyle gündüz şehre giremez oldular. Ayrıca Ermeni evlerinin etrafı sur gibi yüksek ve kalın duvarla örülü olduğundan şehirde savaşı sürdürmek çok zordu.

      23 Ocakta Maraş'ta meydana gelen olaylardan Anadolu'da yaşayan halk öyle etkilendi ki, Adana ve Maraş'ın ana vatandan koparılacağı zehabına kapıldı.

      24 Ocak günü şehirdeki halk dışarı çıkamadı. Altı yerde yangın çıktı. Şehre 150 Ermeni askeriyle birlikte 1 top ve 15 araba cephane geldi. Bu toplarla şehir tahrip edilmeye başlandı.

      Aynı gün 150 Fransız askeri muhafazasında İslahiye'den gönderilen cephane ve mühimmat yüklü 12 arabaya Kuvây-ı Millîye tarafından el konuldu.Fransız askerleri ateş ederek İslahiye tarafına geri dönmeye mecbur oldular.

      25 Ocak'ta Fransızlar Maraş'ı bombalayarak yangın çıkardıklarından halkın evlerinden dışarı çıkması mümkün değildi. Bu yangınlar sebebiyle her tarafı duman kapladı ve şehrin girişi görünmez oldu. Gece boyunca cannon toplarıyla her taraf bombalandı. Yapılan ateşler ve çıkarılan yangınlar sebebiyle gece gündüz gibi aydınlandı ve bombanın şiddetinden yıkılmayan evler de sarsıldı. Ermeniler şehrin değişik altı yerinde yangın çıkardı. Bu yangın kısa zamanda her tarafa yayıldı. Ayrıca 150 askeriyle harekete geçen düşman, 1 top ve 15 araba cephaneyle şehre ateş açtı. Maraş'taki Ermeniler de 10 büyük top ile etrafa ateş ederek büyük bir tahribat yaptılar. Top ateşleri altında kalan kadınlar çocuklar feryat etmeye başladı. Halk manevi gücünü tamamen kaybetme ve teslim olma durumuna geldi.
      Halkın bunlara karşı koyacak cephanesi yok denecek kadar azdı. Elbistan'dan yardım olarak bir mitralyöz ile bir miktar cephane Maraş'a gönderildi. Bir yandan Elbistan'a bağlı köylerden yeteri kadar hayvan temin edildi ve günde 20 sandık cephane ulaştırılmaya çalışıldı.

      26 Ocak'ta Fransızlar Türklerin evlerini tek tek seçerek yakmaya başladı. Duvarları toprak kepiç, tavanı ağaç sütundan, çarpı (küçük ağaç parçası) ve kamıştan yapılan ve üzeri toprakla örtülen tek katlı evlerde yangın birden büyüdü. Kuvâ-yı Millîye tarafından Fransız askerlerinin muhafazasında olan Aksu Köprüsü yıkıldı ve burada bulunan Fransız müfrezesi tamamen imha edildi. Beyazıt Zâde Şükrü Bey ve Kadir Paşa, Ermenilerin zulmünü önlemek amacıyla yanındaki 400 çete ile karşı koydu ve söz dinlemeyen Ermenilerin bir kısmını kılıçtan geçirdi. Bu arada çeteleri, keskin kılıç ve Alman yapımı mavzer silahı ile donattı. Bu ölüm kalım savaşında Çerkezler ve Kürtler de Kuvây-ı Milliye kıyafeti giyerek Ermenilere karşı yapılan bu soylu mücadeleye katıldılar.

      27 Ocak'ta Maraş Hukuk-u Milliye Cemiyeti namına Elbistan Heyet-i Merkezi çektiği telgrafta, Maraş'taki facianın bir an önce durdurulmasını, aksi halde Anadolu'da yaşayan insanların silaha sarılarak Maraş halkına yardım etmek için yürüyeceklerini bildirdi. Ayrıca facianın durdurulması konusunda gereğinin yapılması Dersaadet (İstanbul) ve Avrupa temsilcilerinden istendi.

      Maraş'ta Ermeniler Türkleri katletmeye devam ederken İzmir, Adana, Maraş, Antep ve Urfa gibi yerlerde de işgalci kuvvetlerle birleşen Osmanlı vatandaşı gayr-i müslimler de Müslümanları katlediyor, mallarını yağmalıyor, mukaddes değerlerine hakaret ediyor ve ırzlarına tecavüz ediyorlardı. Halbuki Osmanlı vatandaşı gay-ri müslimler kendilerinin de vatanı olan bu toprakları savunmak zorundaydı. Fakat onlar vatanlarını işgal edenlere karşı savunmak şöyle dursun işgalcilerle birleşerek Türkleri arkadan vuruyorlardı.

      Savaşın altıncı günü olan 27 Ocak'ta işgalci kuvvetlerle Türk kuvvetleri dengeleşince mücadeleden yılan ve ümidini kaybetmek üzere olan halk geri çekilmek zorunda kaldı.

      Bu gelişmeleri tehlikeli bulan Maraş Müdafaa-i Milliye tarafından şu bildiri yayınlandı:

      "Bugün makam-ı Hilâfet olan İstanbul'dan itibaren bütün Arap, Türk, Kürt memleketleri düşmanlar arasında taksim ediliyor. Cennet-asa (cennet gibi) o muazzam Suriye mamureleriyle (şehirleriyle) büyük Ermenistan adı altında Adana, Urfa, Antep, Maraş ve daha şimale (kuzeye) doğru bütün şark (doğu) vilayetleri Fransız tahkim (hakimiyet) ve zulmü altına veriliyor. Bir senedir âsâyiş bahanesiyle işgal altında tuttukları memleketlerimizde Yunan ve Fransız mel'unları (lanetlenmiş) birbirine rekabet edercesine ele geçirdikleri din kardeşlerimize tarihte görülmeyen vahşet ve canavarlıkları yapıyorlar.

      İşte bakınız sevgili memleketimiz gibi hemen bütün sekenesi (sakinleri oturanları) ve her varlığı ile Müslüman olan Maraş, altı gündür yerli Ermenilerle Fransızların top şarapnelleri tesiriyle peyda (meydana gelen) olan vasi (geniş) korkunç yangın alevleri içinde kavrulup mahvoluyor. Ya mü'minîn! yerde bütün inananlar, gökte bütün melekler şahittir ki, Türk ve Müslüman olmaktan başka bir günahı olmayan bu din ve millet kardeşlerinizin hasbeten-lillah (Allah rızası için) imdadına yetişiniz. Bu zavallıları hain düşmanların kanlı pençelerinden kurtarınız. Evet geliniz, görünüz Maraş yanıyor.

      İslam kanı dereler gibi akıyor. Namussuz Ermeniler ve insaniyetten bî-nasip (nasipsiz) Fransızların emân-ı nâ-pezir (geçerli olmayan eman) top atışları bârân-ı bela (bela yağmuru) gibi dökülen mitralyöz yağmurları yıldırımlar bu muhataralar (tehlike-korku) içinde boğuluyor. Kadın, çoluk çocuk, ihtiyar hasta gibi sınıf-ı acezenin (güçsüz sınıflar) kopardıkları vâveyla-yı istimdad (yardım çığlıkları) dergâh-ı uluhiyyete (Allah katına) kadar yükseliyor. Fakat halas ve necat (kurtuluş) dakikalarının pek yakında hulul (gelip çatması) edeceğine Ashab-ı Kiram gibi kırılmaz bir azimle (kararlılık) dönmez bir yüzle iman eden Maraşlı din kardeşleriniz altı gün altı gecedir susuz, uykusuz, sükun ve aramsız (durup dinlenmeden) bir halde düşmanın kahr-u gazap ( helak ve azap) yağdıran ve cehennemden nişan veren bir dürlü azap ve helâk vesâitiyle mütehevvir (kızgın) arslanlar gibi pençe-i şuyur (aslan pençesi) olan Maraş, şu dakikada bütün esâretzede (esir olan) dünya sükkanına (çarşı) bir ders-i fazilet (erdemlik örneği) vermeğe çalışıyor. Zira biliyor ki insanı behâimeden (hayvanlardan) tefvik (üstün kılan) eden din ü devlet (devlet ve din) ve millet muhabbeti (sevgisi) ve namus ve haysiyet (edep ve onur) duygusudur. Bugün ruh vicdana tamamıyla ve bütün mazisiyle (geçmişiyle) hakim olan bu mefkûreler (fikirler) yolunda düşman ne kadar kavi (kuvvetli) tali'in (şans) mürettip zebun (tertip edilmiş zayıf) olursa olsun hükm-ü kaza ve kaderden asla yüz çevirmeyecek, bu azim (kararlılık) ve iradesinin şiddet ve kuvvetiyle dir ki sonuna kadar can verip can alacaktır.

      Siz de bütün kudret-i iman ve iz'ânınızla (iman ve akıl gücü) dîde-i basiret (basiret gözü) ve intibanızla (kanaat) içiniz mutaassıp (körü körüne bağlı) ehl-i salip (Hıristiyan) tarafdaranının (taraftarlarının) bugün Maraş'ta açtıkları kan ve ateş çığırları, görecekleri imkan nisbetinde bütün memalik (ülkeler) ve bilad-ı İslamiye (İslam beldeleri) hakkında mansur (üstün gelen) bî-rahm ve bî-eman (merhametsiz ve güvensiz) siyasetin fâtıme-i (başlangıç) tatbikatıdır. Uyanınız ehl-i iman uyanınız! İnsana kanlı yaşlar döktürecek ve belki insaniyete lanetler yağdıracak şu fecî (acıklı) hallerimizden ibret alınız. Şu altı gün kadar pek kısa bir müddet zarfında biz gördük ve emin olduk ki düşman lâyetezelzel (sarsılmaz) azim (dayanıklılık) ve imanımız karşısında hâib ve hâsir (eli boş ve hüsrana uğramış) kalacak.

      Yirminci asır medeniyette kurun-ı vusta (orta çağ) zihniyetiyle temin etmek istediği o mevki-i muallayı (yüksek mevki) ihtiram ve ihtişamgah (saygı duyulan makam) ehl-i tevhid ve imanın alamet-i diniye-i semaviyesi (imanın dini ve semavî sembolü) olan eski pür-nur (nurlu) hilalimize nasip ve müyesser (nasip) olacaktır. Gayret bizden tevfik (zafer) Allah'tan kardeşler."

      28 Ocak'ta Maraş'ın stratejik noktaları olan Atoğlu, Duraklı ve Kuyucak Mahalleleri tamamen, Çarşıbaşı ile Hatuniye mahallesinin bir kısmı Kuvây-ı Millîye'nin kontrolü altına girdi. Şehir içinde silahlı çatışma akşama kadar devam etti. Mahallelerin ve çarşının güvenliğini sağlamak için karakollar kuruldu. Fakat bu gelişmeler uzun sürmedi. Aynı gün Fransızlar Ermenilerle birlikte 20 top ve birçok makineli tüfekle savunmasız halkın üzerine ağır bir şekilde ateş ederek esas amaçlarını ortaya koydular. Müslümanlara vahşice saldırdıkları gibi şehre gelip gidenleri sorup araştırmadan katlettiler.

      Fransız ve Ermenilerin saldırıları karşısında Türk halkı paniğe kapıldı Maraş'tan kaçmaya başladı. Savaşın yedinci günü olan 28 Ocak'ta Fransız kuvvetleri bir direnişle karşılaşmadan şehre girerek istediği stratejik noktalara yerleşti. Halk şehirden dışarı kaçmaya devam ediyordu. Yani "kaç kaç" başlamıştı. Fakat bu durum gece yarısı değişti. Türkler, cesaretle Fransızların içine nüfuz ederek 29 Ocaktan itibaren yeniden azim ve kararlılıkla savaşa devam ettiler.

      29 Ocak Perşembe günü kışladan şehre mitralyöz ve bomba ile devamlı ateş edildi. Daha önce savaş karargahı haline getirilen kiliselerden Müslüman halk üzerine ateş açıldı. Ermeni askerleri tarafından Müslümanların evlerinin çoğu yakıldı. Halkın elinde 3 top ve bir miktar havan topu vardı. Müslümanlar bu silahları kullanarak Amerikan Yetimhanesini ve Gregoryan kilisesini bombaladı.

      Maraş kurtuluş savaşında Emeniler, Fransızlara aşırı derecede yardım ediyordu. Müslümanlar karşı saldırıya geçince Ermeniler, Fransızlara Türklerin bütün evlerini yakmayı teklif ettiler. Fransızlar, bu teklifi kabul etmediği gibi Türklerin katledilmesini önlemek amacıyla Katolik Kilisesi ve Shalom Yetimhanesi yanındaki Müslümanların evlerinin yakılmasına da engel oldu.

      30 Ocak'ta Fransız askerleri ateş ederek şehri her taraftan kuşattı. Atılan bombalar sonucu çıkan yangın olumsuz hava şartları ve kuzeyden şiddetli esen poyraz rüzgarının etkisiyle şehrin her tarafına yayıldı. Şehir harabeye döndü ve halk arsında açlık tehlikeli boyuta ulaştı. General Querette bu olumsuz şartlarla hiç ilgilenmedi. Bu arada halk da her dakikası kanla geçen savunma mücadelesine devam etti.

      31 Ocak'ta Kışla istikametinde önemli bir olay olmamakla beraber sokak savaşı ve yangınlar devam etti. Çarşı ve Pazar yağma edildi. Kışlaya ve Ermeni Katolik Kilisesine sığınan düşmanla müsademe yapıldı. Müslüman halk büyük bir azimle düşmana karşı direndi. Düşmanın saldırıları etkisiz hale getirildi ve Şekerdere Kilisesinden çıkan Ermeniler imha edildi. Bugün Türkoğlu ve Şerefoğlu arasında devriye gezen düşman kuvvetlerinden 3 makineli tüfek ile bunların hayvanları alındı ve elde edilen hayvanlarla nakliye kolu kuruldu. Düşmanın İslahiye demiryolunu kesmek için Andırın'dan bir Kuvâ-yı Millîye müfrezesi hareket etti.

      31 Ocak'ı 1 Şubat'a bağlayan gece Belediye binası civarındaki evler ateşe verildiğinden çok büyük bir yangın çıktı. Yangından faydalanan halk çarşıyı yağmalamaya başladı. Yağmalamanın önlenmesi için şehre ulaşan seyyar millî kuvvetlerden 150 asker kuzeyde bulunan boş evlere yerleşti. Bunlardan bir tabur Karamanlı mahallesinin güney batısında bulunan Mercimek Tepe'ye ve diğer bir tabur kışlaya bakan Tavşan Tepe'ye konuşlandı. Buralarda halkın elinde bulunan top ve tüfeklerle müsademeye devam edildi. Bu arada yurdun diğer yerlerindeki milli kuvvetlerden gönüllü olarak gelen askerler de Maraş kurtuluş savaşına katıldı.

      1 Şubat'ta General Querette, Maraş'ta bomba ve mitralyöz ateşine devam ettirdi. Atılan mitralyöz ve bombalarla şehrin bazı mahalleleri harabe haline döndü. Ateş altında kalan suçsuz çocuk, kadın ve yaşlılar katledildi. Şehirdeki Müslümanların malları ve evleri yandı bir çok insan da şehit edildi. Bu sebeple Müslümanlar ile Ermeniler arasında düşmanlık aşırı derecede arttı. Halk, Fransız ve Ermenilerin şehri tamamen boşaltmasını istedi. Şehrin kurtarılması için tek çare Fransızların çekilmesiydi. Fransızlar şehirde kaldığı sürece Ermeni katliamı devam edecek dolayısıyla savaş da sürecekti.
      Zira bunun böyle olmasını Ermeniler ve Fransızlar istiyordu. O zaman da Müslümanlar, tamamen yok oluncaya veya şehri Ermeni ve Fransızlardan temizleyinceye kadar mücadeleye devam edecekti. 1 Şubat'ta Ermenilerin evleri ve kiliseleri Fransız askerlerince koruma altına alındı. Fransız üniforması giymiş 400 Ermeni askeri top ve tüfek ile halka ateş etti. Bu arada kışlada bulunan dağ topu ile de ateşe devam edildi.

      Yardım için çevre köylerden Maraş'a gelen Müslümanlar, Ermenilerce pusuya düşürülerek şehit edildi. Bugün Ceza Reisi de Ermenilerce şehit edildi. Şehirde bulunan mazlum insanlar ellerine geçirdikleri silahla hayatlarını savunmaya ve şehri kurtarmaya çalışırken dışarıda bulunan Ermeni ve Fransız kuvvetleri de top ve mitralyözlerle şehre saldırmaya devam etti.

      Mütareke hükümlerine uymadan Fransızlara yataklık eden Ermeniler tarafından Maraş'ta yapılan mezalim 1 Şubat 1920'de Darende halkı tarafından yapılan mitingde kınandı. Ayrıca top ve mitralyöz ateşleri içinde mahsur kalan Maraş halkına yardım etmek üzere kurulan bir tabur Millî Kuvvetin gönderildiği bildirildi.

      2 Şubatta Ermenilerin sığındıkları Şekerdere Kilisenin içinde 6 sandık cephane, 20 bomba ve 1 otomatik tüfek bulundu. Aynı gün askerî kışla gibi kullanılan Şekerdere Kilisesi yakıldı. Ermenilerin ve Fransızların ellerinde tutmaya çalıştıkları yukarı Bedesten ile Belediye binası ve şehrin çoğu Millî Kuvvetlerin denetimine geçti. Antep yolu üzerindeki dağlık bölgede bulunan 150 kişilik düşman müfrezesi ve Maraş'ın güney batısındaki Atizi mevkiinde bulunan Fransız müfrezesi Kuvâ-yı Millîye tarafından kuşatıldı.

      Yapılan katliamlara karşı duyarlı olan ve Maraş'taki yükü hafifletmek için Develi halkı 2 Şubat tarihli telgrafıyla yardıma hazır olduğunu bildirdi.

      Şehir içinde yaptığı katliamdan yetinmeyen bir Fransız süvari müfrezesi 2 Şubat'ta Pazarcık'ın batısında bulunan Karahasan köyüne saldırdı. Kuvâ-yı Millîye tarafından silahla karşılanan Fransız birliği geri çekildi ve müsademede altı Fransız askeri öldürüldü.

      Buradan Arapkir köyü istikametine giden Fransız süvari müfrezesi demiryolunu tahrip etti. Maraş'a gelmeye cesaret edemeyen birlik Sırçalı'ya gitti. Müfreze, burada bir miktar kaldıktan sonra Birecik istikametine doğru ilerledi.

      3 Şubat'ta Şekerdere ve Tekke mahallesinde düşman kuvvetleri imha edildi. Hatuniye mahallesine giden bir kısım halk oradaki düşman kuvvetlerini etkisiz hale getirdi. Mahallede çıkan yangında bir çok insan şehit oldu ve bir kısmı da yaralandı. Bugün, Fransızların 18 arabayla Maraş'a göndermiş olduğu 10.000 kıyye un, şeker ve kahve, Karabilal ile Tulum mevkii arasında halk tarafından ele geçirildi. Çatışmada 14 Fransız askeri öldürüldü.

      5 Şubat günü halk sonuna kadar direnerek kurtulmak veya tamamen yok olmak kararında olduğunu ortaya koydu.

      Halkın bu kararlı tutumu Fransızların telaşlanmasına sebep oldu. Özellikle dışarı çıkamayan Ermeniler sığındıkları kilise, okul ve evlerden Müslümanlara karşı ateşe devam ettiler. Düşmanı muhasara altına almak için yeniden caydırıcı tedbirler alındı. Evliya Efendi, arkadaşlarıyla birlikte hareket etmek isteyince gerekli talimat verildi. Ermeniler, Divanlı, Kanlıdere mahallelerinde ve Çarşıbaşı'ında yangın çıkardıklarından bir çok binalar harap oldu. Bugün İslahiye ve Antep yollarından düşman askerlerinin gelme ihtimali olduğundan bunlara engel olmak amacıyla bir süvari müfrezesi gönderildi.

      Ayrıca şehirde Ermenilerin yaptıkları katliam insanlığı tehdit edecek boyuta ulaştığından protesto için mitingler yapılması ve felaketzede Maraşlı dindaşlara yapılan zulmün dış dünyaya bildirilmesi istendi.

      6 Şubat'ta bir Fransız uçağı şehrin üzerinde bir kaç tur attı ve Fransız yetkililerine mesaj bıraktı. Uçak Maraş semalarında uçarken Türkler ateş etti. Buna Fransızlar roket ateşiyle cevap verdi.

      7 Şubat günü Fransız Kolordusu Maraş'a ulaştı ve şehrin güneyinde 4 km. uzakta bulunan Atizi mevkiine karargahını kurdu. Bu kuvvetlerin bir kısmı şehrin güney ve kuzeyine yerleştirildi. Birliğin bir kısmı da Maraş'ın batı tarafından girdi ve şehirdeki kumandanla irtibat kurdu. Aynı gün Fransız ve Ermenlerin yaptıkları katliam ve zulüm devam etti. Kadınlar ve çocuklar top ve mitralyöz ateşi altında yandı. Binlerce insan bu vahşete kurban edildi. Düşman muhasarası ve sansürü altında bulunan bu insanların feryadını kimse duymadı. Çaresiz kalan halk müsademeye devam etti.

      İslahiye istikametinden gelen 500 Fransız askeri ve 2 sahra topu, Maraş'a yaklaşık 8 km. uzaklıkta bulunan mevkide Kuvâ-yı Millîye tarafından ele geçirildi.

      Ermeniler kilise ve mekteplerde sık sık toplantı yaptılar. Bahçe (Bulanık) ve Haruniye (Düziçi) civarında bulunan Ermeniler, Müslüman köylerdeki insanları zincirleyerek boğazladılar ve bir kısmını da vahşice katlettiler.

      Maraş'ta sokak savaşı devam etti. Düşmanın istinat ve sığınak noktaları olan Kümbet, Kırklar ve Tekke kiliseleri yakılarak imha edildi.

      Şıh, Ekmekçi ve Hatuniye mahalleleri Kuvâ-yı Millîye tarafından kurtarıldı. Kuşatma altında bulunan Fransızlar, Amerikan Kolejinde bulunan Amerikan misyonerleri vasıtasıyla savaşın durdurulması için müracaatta bulundular.

      Fransız uçağı 7 Şubat'ta Maraş semaları üzerinde dolaşırken Fransız Kumandanına hitaben yazılan mevcut durumun ve kayıpların bildirilmesi hakkındaki evrak bırakıldı.

      Aynı gün İslahiye istikametinden Maraş'a gönderilen 300 piyade asker , 1 top ve 2 Mitralyöz ile Eloğlu (Türkoğlu) yakınında bulunan Bababurnu'nda 150 asker, 100 araba Milli Kuvvetler tarafından kuşatıldı. Kilis-Antep yolu mücahitler tarafından tutuldu. Akçakoyunlu ve Halas istasyonları arasındaki demiryolu tahrip edildi.

      8 Şubat'ta Fransız ve Ermenilerin top ve mitralyöz ateşleri altında şehirde bulunan yaşlı, kadın ve çocuklar alevler altında yanıyordu. Kurşun ve ateş yaralarıyla ölen binlerce masum insanın cesetleri yerde yatıyordu. Muhasara altında bulunan bu insanların feryadı dış dünyaya sansür edildiğinden yardım çığlıklarını duyan da yoktu. Bu mazlum insanların yardım çağrısına ancak Millî Kuvvetler koşuyordu.

      Ermenilerin askerî karargah olarak kullandıkları Kümbet Kilisesinde ve düşmanın sığındığı çevredeki evlerde çatışmaya devam edildi. Heyet-i Temsiliye üyesi İbrahim Evliya Zâde, düşmanın bulunduğu stratejik beş noktayı muhasara altına alarak başarılı bir şekilde taarruza devam etti.
      Taarruz esnasında Evliya Zade ve arkadaşlarından bir kaçı şehit olunca harekât akim kaldı. Ermenilerden alınan bu stratejik yerler terk edilince düşman tekrar Kümbet Kilisesi ve çevresindeki evlere sığınarak harekete devam etti.

      8 Şubat gecesi şehirdeki Fransız birliklerinin hepsi kışlada toplandı. Bundan endişelenen Ermeniler neden toplandıklarını sorduklarında Fransızlar, askerî manevra olduğunu söylediler. Ayrıca Fransızlar, Ermenilere bir mesaj göndererek evlerinde kalmalarını aksi takdirde dışarı çıkanların kurşunlanacağını bildirdiler. Mesajı alan Ermeniler derin bir düşünceye kapıldılar. Her şeyin farkında olan Türkler, açlık ve çaresizlik içinde savaşıyordu.

      9 Şubat günü hava çok soğuktu ve aşırı bir kar fırtınası vardı. Kar o kadar kalındı ki evlerin üzerini örtmüş ve bir şey görünmüyordu. Çukurları kar doldurduğundan çevre dümdüz görünüyordu. Bu çok ağır ve soğuk hava şartlarına rağmen 9 Şubat'ta 1000 asker ve 8 cannon topundan oluşan Fransız yardım birliği Maraş'a geldi.

      10 Şubat'ta savaş bütün şiddetiyle devam etti. Fransızların top ateşiyle çıkardıkları yangınlar şehrin büyük bir kısmının harap olmasına neden oldu ve akşama kadar yangın devam etti.

      Her taraftan kuşatılan ve savaştan yorulan Fransız kuvvetleri başarılı olma ümitlerini kaybettiler. Şehir semt semt Milli Kuvvetlerin eline geçti. General Querette, Ermeni komitacılarıyla Amerikan Kolejine sığındı ve buraya Amerikan bayrağı çektirdi.

      Bundan sonra Ermeni ve Fransız kuvvetleri Müslümanlara taarruz etmekten ziyade onlara karşı savunmaya geçti.

      Fransız komutanları vasıtasıyla gönderilen telgrafta; Fransızların Ermenilerden kurduğu taburla Maraş'ta acı olayların çıkmasına sebep olunduğu, katliam yapılarak kanlar akıtıldığı, namusa tecavüz edildiği, saf ve masum insanlara zulmedildiği ifade edildi.

      Halkın vatan ve namus uğruna yaşlı, kadın ve çocuk demeden toptan Fransızlarla savaşma kararında olduğu, Fransız askerlerinin himayesindeki Ermenilerle yaptıkları mezalimin ülkeleri tarafından kabul edilemeyeceği, Ermenilerin hayalci oldukları, tarihte Osmanlı'nın Fransızları çok iyi tanıdığı, medeni Fransa'nın Maraş'ta katliama izin vermeyeceği, Müslüman halkı rencide etmenin Fransa'nın iktisadi ve siyasi menfaatine yararlı olmayacağı belirtildi.

      10 Şubat Salı günü akşamına kadar şehir bombalandı. Ermenilerin ve Fransızların amacı şehri tamamen teslim almaktı. Bombanın etkisiyle Müslüman halkın morali bozuldu. Halkın çok az bir kısmı Fransızların çekileceğine inanıyordu. Bu sebeple Türklerin çoğu teslim bayrağını çekerek şehri boşaltmaya başladılar.

      Bugün Fransız kumandanına değiştirilmesi mümkün olmayan şehri boşaltma emri verildi. Bu emir üzerine Ermeni karargahına gelen Capital Arlabose, Fransızların Maraş'tan çekileceğini söyledi.

      Bunu duyan Ermeniler şaşkına döndüler ve üzüntülerinden kahroldular. Çünkü Ermeniler arasında Türklerin Fransızlara teslim olacağı haberi yayılmıştı. Şimdi ise bu haberin doğru olmadığı ortaya çıkmıştı. Bunlar İtilaf Devletleri'ne güvenerek gelmişti ve şimdi gitmek zorunda kalıyordu. İşgalciler ve işbirlikçileri Ermeniler mecburi olarak şehri terk etmeye başlayınca, Türkler tekrar şehre dönmeye başladılar.

      Ermenilere göre, Fransız memurlarına, herhangi bir sorumluluk yüklenmeden ve yaptıkları hatanın cezasını çekmeden şehirden ayrılma izni verildi. Çaresiz kalan Ermeniler de Maraş'tan ayrılmak zorunda kaldı.

      Ermeniler, geride Türklere yıkılmış evlerini, alamadıkları intikam dolu kinlerini ve acı dolu hatıralarını bırakarak hayvanlarıyla birlikte Maraş'tan ayrıldılar.
      Maraş'tan ayrılan Ermeniler öyle bir kinle ayrıldılar ki, ayrılırken Türklere kalmasın diye kale gibi sığındıkları, siper olarak kullandıkları ve canlarından çok sevdikleri sağlam kalan evlerini kendi elleriyle yaktılar. Halbuki onların evleri Türk evlerine göre daha sağlam ve daha iyi idi. Duvarları taştan yapılmış olan iki veya üç katlı evlerin tavanları kiremit çatı ile kapatılmıştı. Taştan yapılmış olan avlu duvarları ise sur gibi kalın ve yüksekti. Bu sebeple Ermeni evlerini dışardan muhasara etmek ve yakmak mümkün değildi. Fakat ilahi adalet öyle tecelli etti ki Ermeniler, Türklerin yakıp yıkamadığı o muhkem ve muhteşem evlerini şimdi kendileri elleriyle yakıp yıktılar.
      Birlikte kardeşçe yaşadıkları Türklere ihanet etmenin cezasını kendi elleriyle infaz ettiler. 10 Şubat'ı 11 Şubat'a bağlayan gecenin ilk saatlerinde Fransız kuvvetleri şehri şiddetli bir şekilde bombaladı.

      Halkın daha fazla ezilmesini ve şehrin tahrip olmasını önlemek amacıyla ve Kadir Paşa'nın konağına toplanan halkın baskısıyla Doktor Mustafa, General Querette ile görüşmeye gitti. Bu görüşmede bir anlaşmaya varıldı.

      Buna göre Fransızlar şehri terk edecekti. Doktor Mustafa'nın Fransızların Maraş'ı terk edeceği haberini Türklere bildirmesi Ermenilerin moralini bozacaktı. Bu sebeple Doktor Mustafa görüşmeden dönerken Hınçak Komitesi üyeleri Doktor Artin ile Eczacı Leon tarafından şehit edildi. Bu arada şehirle irtibatı kesilmesi nedeniyle General Querette ile görüşmeye fırsat bulamayan ve şehirdeki gelişmelerden haberi olamayan, aşırı derecede endişeye kapılan ve geleceği ülkesi açısından tehlikeli bulan Albay Normand, birliklerini İslahiye istikametine doğru çekti. Diğer Fransız ve Ermeni askerleri de gece vakti gizlice şehirden çekildiler. Giderken ses çıkarıp duyulmasın diye atlarının ayaklarına keçe bağladılar.

      İşgalcilerin gizlice çekilip ayrılmasının hemen arkasından Hükümet Konağına ve resmî binalara Osmanlı bayrağı çekildi. Şehrin asayişini temin etmek için Elbistan'da bulunan askerler Maraş'a gitmek üzere yola çıkarıldı. Kolordu Komutanlığı bu gelişmelerden ve alınan sonuçtan dolayı Cenab-ı Allah'a şükrederek memnuniyetini belirtti.

      Maraş'tan çekilen Fransızlar ve işbirlikçileri Ermeniler, yolların karla örtülü ve havanın çok soğuk olması sebebiyle yolda perişan oldular.

      Tekrar Maraş'a dönmek için Halep-Adana arasında tahkimat yapmaya çalıştılar ise de bir sonuç alamadılar. Bu arada Maraş halkına zulmeden Fransız ve Ermenilerin şehirden ayrılmasına Müslümanlar son derece sevindi.

      Maraş'tan çekilen ve medeni geçinen Fransız ve onlara öncülük eden Ermeniler gittikleri bölgede bilhassa Urfa'da Müslümanları katletmeğe devam etiler. Halkın mallarını gasbettiler.

      Malları gasp edilen ve savaşta yorgun düşen Maraş halkı arasında açlık baş gösterdi. Bunun üzerine can ve malları zarar gören insanlara yardım olarak Ziraat Bankası vasıtasıyla 10.000 lira gönderildi.

      Yabancı basına göre Millî Mücadelenin Güney cephesi Maraş, Antep ve Urfa'da toplam kayıp 10.000 Ermeni ve 600 Fransız asker idi.

      Şehirden çekilmeye mecbur edilen Fransızlar, dönecekleri ümidiyle Mersin limanına 4 fırka asker çıkarmayı ve Adana'da bulunan 2 batarya ve bir kıta asker ile birlikte Maraş'a yeniden saldırmayı planladılar.

      Fransızların Maraş'tan zorla geri çekilmesi İstanbul'daki Büyük Elçiyi telaşa düşürdü. Fransız yetkilileri kendilerine karşı yapılan kıyamı daha iyi anlamaya başladılar.

      Bu Mücadele Maraş halkının istikbalde özlediği ve asla vazgeçemeyeceği istiklal ve hürriyet içindi. Bu araştırma tamamlarken şu gerçeği de ifade etmek uygun olacaktır.

      Nitekim Maraş'ta yaşayan Ermenilerin bir kısmı, Fransızların yanında yer alan Ermeni lejyonlarının halka karşı yaptıkları zulmün doğru olmadığını idrak etmişti. Bu sebeple Ermeni Başpiskoposu Janparyan ve murahhas üyesi Haçador ve Padolu İbrahim Efendi gibi Ermeniler, Büyük Millet Meclisine çektikleri 18 Temmuz 1920 tarihli telgrafta Hükümete bağlı olduklarını, Fransız veya başka bir yabancı devletin gelmesini kesinlikle kabul etmediklerini, Osmanlı olarak doğduklarını ve yine aynı devletin vatandaşı olmaktan başka istekleri olmadığını, bu isteklerini çeşitli patrikhane ve elçiliklere yazdıklarını bildirdi.

      Maraş'ta meydana gelen bu savaş sonunda Türkler acı ve asla unutamayacakları kayıplar verdiler. Katliama uğradılar, şehir ve köyler Fransız topçusu ve Ermeni işbirlikçileri tarafından yakılıp yıkıldı.
      Ermeniler en çok kaybı Maraş'tan kaçarken şiddetli soğuk ve kış sebebiyle verdiler. Kaçmak için Fransızlarla yola çıkanların ancak dörtte biri İslahiye'ye ulaşabildi. Bir Amerikan misyonerin ifadesine göre; "12 Şubat 1920'de sadece yoldaki cesetleri takip ederek İslahiye'ye ulaşmak mümkündü."

      Alıntıdır

      Yorum

      İşlem Yapılıyor
      X