Taşıma suyun kaynağı tükeniyor

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • çatý kurdu
    Junior Member
    • 03-01-2010
    • 47

    Taşıma suyun kaynağı tükeniyor

    Geçen hafta "Dışa Kanama ve Dıştan Beslenme" yazımızda konunun daha çok dışa kanama tarafını irdelemeye çalıştık. Dışa kanama modelinin işleyebilmesinin, Türkiye'ye dıştan kaynak pompalanmasına bağlı olduğunu, bunun da dış borç ve sermaye girişleri biçiminde gerçekleştiğini söylemiştik. Sermaye girişlerinin büyük bölümünün sıcak para cinsinden olduğunu, doğrudan yatırımların ise, sıfırdan yatırımdan ziyade, KİT'lerin özelleştirilmesi ve kamu imtiyaz/işletme devirleri için geldiğini, özel işletme-taşınmaz-arazi satın almalarının da arttığını söylemiştik. Sıcak paraya çok cazip getiri olanakları sunan bir yatırım alanının da, sıfır risk taşıyan kamu iç borçlanması olduğunu, üstelik borsa kazançlarının negatife döndüğü 2008 yılında bile buradan dolar bazında yüzde 19,5'luk getiri elde edilebildiğini aktarmıştık. AKP Hükümeti ilk beş yılında çok şanslı bir iç ve dış konjonktür yakaladı. İçerde siyasi bedelini önceki iktidarın ödediği bir krizin sonrasında düzelme eğilimine girmiş bir ekonomi devraldı. Dışarıda sermaye akışkanlığının çok yüksek olduğu bir ortamdan yararlanarak bol dış kaynak tüketebildi. Ama bu olumlu koşullar ülkenin yararına kullanılamadı. Yüksek faiz-düşük kur ikilisiyle bir sıcak para pompalanmasına dayalı olan IMF programı, sona erdiği 2005 Şubatından itibaren sürdürülmemesi gerekirken, kendi ekonomik programı olmayan ve kolay bulunan dış kaynakla toplumu oyalama rehavetine kapılan iktidar, aynı programın devamına teslim oldu. Bunun bedeli, bir yandan ekonominin ithalata ve genel olarak dış dinamiklere bağımlı karakterinin daha da vurgulanması, kamu ve özel kesimin finansmanında dış kaynak bağımlılığının artışı, dış borçlanmanın ve kamu iç borçlanmasının olağanüstü sıçraması, dışa ödenen kar, faiz ve kur farkı gibi kazançların inanılmaz yüksek düzeyleri oldu. 2008'den itibaren dışarıda likidite bolluğu yerini kıtlığa bırakmaya başlayınca, içeride bir bankacılık krizi yaşanmadığı halde Türkiye ekonomisi yatağa düştü.

    AKP döneminde ekonominin dıştan aşırı beslemeli yapısı ilk beş yılda ekonomik büyümeyi pompalarken bugüne nasıl bir hastalıklı yapı bıraktığını kimi sayılarla görelim.
    · AKP'nin devraldığı kamu iç borç stoku 2002 sonunda 149,9 milyar TL iken Aralık 2008'de 274,8 milyar TL, 2009 Eylül ayında 320,6 milyar TL'dir. (2009'un dokuz ayındaki sıçramaya dikkat). Böylece AKP, geçmiş tüm dönemlerin bakiyesi olan borç stokundan fazlasını yani tam 170,7 milyar TL ek kamu iç borç stokunu yedi yıl içinde biriktirmiştir. Bu bir rekordur. Üstelik faiz oranlarının ve bütçe açıklarının (2009 bütçesi hariç) gerilediği bir ortamda gerçekleşmesi bakımından katmerli bir rekordur. Bütçe açıklarının yüksekliği, gelir tahminlerinin şişkinliği nedeniyle, iç borçta tırmanmanın devam edeceği öngörülebilir. · Merkezi yönetimin brüt dış borçları ise 2002'de 64,5 milyar dolardan 2009 Eylülünde 78,2 milyar dolara çıkmıştır; borç stokuna ilave 13,7 milyar dolardır. Ama dış borçlanmada asıl artış, özel sektör eliyle olmuştur. Düşük kur-yüksek faizin dışarıdan borçlanmaya ittiği özel sektör, 2002'de 43 milyar dolar düzeyinde olan brüt dış borç stokunu, 134 milyar dolar artışla 2009 Eylülünde 177 milyar dolara yükseltmiştir. (Aslında bu borç düzeyi 2008 sonunda 186 milyar dolar olmuş ancak krizin etkisiyle sektörün net dış borç ödeyicisi olması nedeniyle Eylül 2009 seviyesi 9 milyar dolar azalmıştır). Kamu artı özel sektör brüt dış borçları birlikte alınırsa, 2002-2009 arasında 107,5 milyar dolardan 255,2 milyar dolara çıkmaktadır. Toplam artış 147,7 milyar dolardır. Ancak dış borçlanmanın eski hızında sürdürülmesi güçtür; 2008'e göre başlayan erime de bunu göstermektedir.

    · AKP döneminde, başka hiçbir iktidarın yararlanmadığı ölçüde, kamu varlıklarının satışından ve imtiyaz devirlerinden kaynak sağlanmıştır. 1986-2002 dönemindeki özelleştirmelerden toplam 8 milyar dolar elde edilirken, 2003-2009 Eylül döneminde 30,6 milyar dolardır. Bu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın sağladığı gelirlerdir. Buna AKP döneminde TMSF eliyle kamulaştırılan bankaların ve banka sahiplerinin varlıklarının satışı ve Ulaştırma Bakanlığı'nın özellikle Karayolları Gn.Md.'nün tesis/arazi satışları eklendiğinde, toplam özelleştirme tutarı 51 milyarı bulmakta, bunun 43 milyar doları AKP dönemini ilgilendirmektedir. Ancak KİT'lerden geriye önemli bir satış değeri kalmamıştır. Burada hazırdan tüketme dönemi esas olarak kapanmıştır. Hem de 1986'da 100 milyar dolar değer biçilen toplam KİT varlığını 30 milyar dolar düzeylerinde eriterek… Şimdi sırada sağlık ve eğitim alanlarında, kentsel altyapıda (özellikle su yatırımlarında) özele/yabancı sermayeye yeni varlık, işletme ve yeni imtiyaz devirleri bulunmaktadır.
    · AKP döneminde 2003 yılından itibaren yabancı sermaye girişlerinde artış yaşanmış, 2009 Ağustosuna kadar toplam 83 milyar dolarlık net doğrudan yatırım girişi olmuştur. 2003'te yabancılara toprak satışının kolaylaştırılmasından itibaren doğrudan yatırımlar içinde toprak satışı da önemli bir kalem olmaya başlamış ve bu dönemde 14,5 milyar dolarlık bir satış gerçekleşmiştir. 2009'da dünya krizinin etkisiyle bunlarda önemli bir hız kaybı görülmektedir.
    · AKP'nin İşsizlik Sigortası Fonu'ndan GAP vs. yatırımları için 2008-2009'da Hazine'ye aktardığı 5,3 milyar TL de bir diğer iç beslenme kaynağını oluşturmuştur ve bu kaynak bundan böyle daha fazla sömürülecektir. Sonuç olarak, yedi yıllık AKP döneminde genel ekonominin ve kamu maliyesinin (bütçenin olağan gelirleri dışında) dışardan ve içerden kullandığı ek kaynaklar (doğrudan yabancı sermaye-özelleştirme mükerrerliği giderildiğinde bile) kabaca 370 milyar dolarlara yaklaşmıştır. Bu kadar ilave kaynak kullanarak elde edilen başarı, 2003-2010 dönemi için yılda sadece yüzde 4'lük bir ekonomik büyümedir. Bu politikalarla yolun sonuna gelinmiş, uzatmalar oynanmaktadır.

    http://www.haberkapisi.com/yazi/tasi...niyor-7284.htm
İşlem Yapılıyor
X