Antik Dönemde Podyumlu Yapılar

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Sniper®
    Senior Member
    • 22-06-2005
    • 12987

    Antik Dönemde Podyumlu Yapılar

    Kral Yolu ve Pers Mezar Anıtı

    Pers Kralı Kyros, İ.Ö. 547 yılının sonlarına doğru Sardeis’i alarak Lydia Krallığına son verir; çok kısa bir sürede de tüm Anadolu’yu ele geçirir. O zamanın dünyasının tüm ticaretine egemen olmak istiyorlardı Persler. Bunun için Akdeniz limanları ve Anadolu kervan yolları üzerinde denetimi sağlamaları gerekiyordu. Önceden var olan bir yolu Pers Kralı I.Dareios (İ.Ö.522-486) geliştirir. Herodotos’un “Kral Yolu” diye adlandırdığı bu yol, Sardeis ile Güneybatı İran’daki Susa’ya değin uzanıyordu (Herodotos, V 52-54). Daha sonra bu yola Ephesos’u da ekler Herodotos (Herodotos, V 54). Bir yol da Sardeis ile Phokaia arasında bulunuyordu (Herodotos, II 106). Kral Yolu’nun devamı ve uzantısı olmalıydı bu yol. Kral Yolu araba trafiğine uygundu. Genellikle bir tür stabilizeydi, şose biçiminde bir yoldu. Phokaia’yı Sardeis’e bağlayan yol, büyük olasılıkla Foça’ya 7 km. uzaklıkta yer alan Pers Mezar Anıtının ve buradaki eski yolun bulunduğu yerden veya yakınından geçiyor olmalıydı. Şimdilerde bile “Susa Yolu” diye anılır halk arasında bu Anıtın yanından geçen eski yol. Son yıllarda bu anıt mezar ve çevresinde yapılan çalışmalarda ilginç ve önemli sonuçlara varıldı: Olasılıkla, Sardeis savaşı sırasında ölen Susa Kralı Abradatas için Pers Kralı Kyros tarafından yaptırılmıştı bu anıt mezar. Kral Yolu’nun, yani Susa Yolu’nun Susa Kralının anıt mezarının yanından geçmiş olması akla yakındır. Diğer bir değişle Susa Kralının anıt mezarının yanından geçen yol, bu nedenle belki de “Susa Yolu” olarak anılıyordu. Foça’da 2001 yılı kazı mevsiminin en büyük bölümünü Pers Mezar Anıtı’ndaki kazı, restorasyon ve çevre düzenleme çalışmaları oluşturur. “Taş Kule” ya da “Taş Ev” olarak adlandırılan bu mezar anıtı, Pers’lerin Phokaia’yı almaları sırasındaki tarihsel olayların önemli bir tanığıdır. Eski İzmir yolunun ve Geç Osmanlı dönemine ait bir köprünün yanında yer alır.
    Tüften büyük bir kaya kütlesinin oyulmasıyla oluşturulmuştu bu anıt mezar. Ionia’da Pers’lere ait tek eserdir. Pers’lerin Sardes’i almasından (İ.Ö. 547) hemen sonra, General Harpagos’un komutasındaki Pers ordusunun Phokaia’yı ele geçirme sürecinde veya almalarından az önce, İ.Ö. 546 yılının ilk yarısı içerisinde yapılmış olmalıdır. Daha önceleri birçok bilim adamı çalıştı bu mezar anıtı üzerinde. Onlar daha geç zamanlara tarihlediler anıtı; ancak Ömer Özyiğit tarafından yapılan son çalışmalar, Anıtın çok daha eski bir tarihten olduğunu ortaya koydu.
    Anıt Anadolu ve İran geleneğinde Batı Anadolulu ve İranlı ustalar tarafından oluşturuldu. Mezar Anıtında sahte kapının üzerindeki süslemeler, Ionia ve Lydia sanatında da görülür. Bu kapı üzerindeki ayrıntılar İran’da Pasargadae’daki Kyros’un mezarında ve Süleyman Zindanı diye anılan ateş tapınağı ile Nakş-i Rüstem’deki ateş tapınağında da karşımıza çıkar; ancak Phokaia’daki mezardan daha geçtir İran’daki örnekler. Phokaia’daki mezar anıtının sahte kapısı üzerindeki yaprak dizisi profili, Kyros’un mezarındakine büyük benzerlik gösterir; fakat ondan daha az gelişmiş bir profil olduğu açıktır; bu nedenle Pers Mezar Anıtındaki yaprak profili, Kyros’un mezarındakinden 10-20 yıl daha eski bir tarihi gösterir. Kyros’un mezarı İ.Ö.530 yıllarında yapıldığı kabul edilir. Buna göre Phokaia Anıtı, İ.Ö.530’dan önce olmalıdır. Anıtın İ.Ö.546 yılında oluşturulmuş olması, son derece olağandır tarihsel olayları göz önünde bulundurduğumuzda. Phokaia örneği İran’daki örneklerinin prototipidir. Kyros Sardeis’te bulunduğu sırada Phokaia’daki mezarı yaptırmış, daha sonra da Pasargadae’da kendi mezarını inşa ettirmiş olmalıdır.
    Mezarın gerçek kapısı batıdadır. Bu kapı giriş odası ve mezar odasına açılır. Mezar odasının sonunda döşemeye oyulmuş büyük bir mezar yer alır. Bu odaların duvarlarında herhangi bir süsleme bulunmaz.
    Anıtın arkasında podiuma bitişik düzenlenen tören alanı üzerinde tahrip edilmiş bir sunağa ait izler vardır. Ayrıca İ.Ö. 6. yüzyıl stilini gösteren bir volüt parçası ele geçti sunağın yanında yapılan kazılarda. Anıtın sunak alanına bakan cephesinde, ana gövdenin üstünde ve kenarında bir stelin oturduğu yere ait izler de görülür. Mezarda yatan kişilerin isimleri yazılı olmalıydı bu stelin üzerinde.
    Ksenephon (İ.Ö.430-355)’dan öğrendiğimize göre, Pers Kralı Kyros, Sardeis savaşından hemen sonra Lydia’lılara karşı birlikte savaştığı Susa Kralı Abradatas ve onun, savaşta ölümü üzerine intihar eden güzel karısı Panthea için büyük bir anıt mezar yaptırdı. Yine Ksenephon’a göre, bu anıt mezarda adakların yapıldığı bir sunak bulunmakta ve bu sunakta sığır, at ve koyun sürüleri adanmaktaydı. Ksenephon, anıtın kendi zamanında ayakta olduğunu, ayrıca mezar sahibi karı kocanın isimlerinin yer aldığı bir taşın, anıtın üst bölümünde bulunduğunu da söyler.
    Herodotos, Pers’lerin Ionia’da ilk vurdukları yerin Phokaia olduğunu yazar. Kyros belki de bu anıt mezarı, Sardeis’in düşmesinden hemen sonra, Phokaia’nın alınması sürecinde, Pers’lerin gücünü göstermek için propaganda amaçlı olarak politik nedenlerle Phokaia yakınlarında yaptırmış olmalıdır. Ksenephon’un sözünü ettiği, Susa Kralı Abradatas ve karısı Panthea için yaptırdığı mezar anıtının tarihi, Phokaia Pers Mezar Anıtı’nın tarihi ile örtüşmektedir; bu nedenle Ksenephon’da geçen Kyros’un yaptırmış olduğu mezar, büyük olasılıkla bu mezardır.

    Nereidler Anıtı

    Helenistik kapının kuzey doğusunda bulunan anıtsal mezarın bugün yalnız temelleri görülebiliyor. İ.Ö. 4. yüzyılın başında yapıldığı anlaşılan anıtın büyük bölümü bugün British Museum’daki özel bir salonda, aslına uygun şekilde sergileniyor.
    Lykia mezar anıtı geleneğini Yunan tapınak mimarisiyle birleştiren bu anıt iki kısımdan oluşuyor: 5.80 metre yüksekliğinde bir kaide ve üzerindeki İon tarzındaki tapınak. Kaidenin dört yanını çevreleyen üst üste iki sıralı kabartma şeridinde bir kentin alınmasına ilişkin savaş sahneleri ve zafer canlandırılmış. Tapınağı çevreleyen sütunlar arasında, denizden esen rüzgarlarla etekleri uçuşan on iki Nereid heykeli bulunuyordu. Anıta ad veren bu Nereid heykelleri de Londra’da British Museum’da sergileniyor.

    Ekrem Akurgal: Xanthos kentinin tam güneyindedir. Yüksek kaide üzerinde, İon düzeninde bir Helen tapınağı biçiminde mezar yapısının yer aldığı anıtsal bir heroondur. Bugün yalnız temellerinin bir bölümü yerinde durmaktadır. Anıt, yaklaşık M.Ö. 400 yıllarında yapılmıştır. Kabartmaları şimdi British Museum’da bulunmaktadır.

    Arif Müfit Mansel: üç dört metre yüksekliğinde yekpare bir taş kaide üzerinde dış duvarları kabartmalarla süslü mezar odası ve onun üzerinde aslan veya insan heykeli taşıyan bir kapak taşından meydana gelen “kule” ya da “paye mezarları” yapılmıştır ki bunların en karakteristik örneklerine Xsanthos’ta rastlanmıştır. Yine aynı şehirde bulunan nereidler anıtı kule mezarlarının daha gelişmiş bir şekli olup yüksek bir kaide üzerinde yer alan İon düzeninde bir tapınak şeklindeki bir mezar odası ve heykeltraşlık süslerinin çokluk ve çeşitliliği ile dikkat nazarlarını çekmektedir. Yapı çift kanalisli başlıklarından ötürü Erektheion’un etkilerini açığa vurmakta dolayısıyla 5. yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir.
    Nereidler anıtında kaide arşitrav ve cella frizlerinde yerli bir hükümdarın hayatı ile ilgili çeşitli sahneler vardır: av, haraç sunma ve cenaze törenleri ile ilgili ziyafet, dans ve müzik sahneleri. Mezarın sahipleri ön cephe alınlığının içinde karşı karşıya oturmakta, mezar odasının etrafında ise şiddetle koşup giden ve bu yüzden elbiseleri rüzgarda dalgalanan “Nereidler” yer almaktadır.



    Limyra’daki Heroon

    Alman arkeolog Profesör Doktor Borchhardt Limyra akropolünün güney yamacı üzerinde nereidler anıtı yakın bir benzerliği olan bir heroon ortaya çıkarmış ve burayı kazmıştır. Heroon kaya olan taban düzeltilerek elde edilen 19X18 metre ölçüsünde bir teras üzerine oturtulmuştur. Anıtın temelleri (10,40X6,80 metre) bu terasın üzerine yapılmıştır. Hyposorion 3,40 metre yüksekliğindeydi. Ve güney yönünden girişi olan bir mezar odasını kapsamaktaydı. Uzun doğu ve batı yanlarında ekphora sahneleri yer alan ve figürleri güney yönünde ilerleyen bir friz bulunmaktaydı. Kuzey ve güney yanlarında sütun yerine dörder kariatidin yer aldığı yapı (yaklaşık 5,30 metre) yüksekliğinde amphiprostylos tapınak biçimindeydi. Antik İon geleneklerine uygun şekilde kariatidler yuvarlak kaideler üzerinde duruyorlardı. Bunlar, rozetler ve diş sırası motifleriyle bezemeli arşitrav taşımaktaydılar. Sima aslan başı çörtenlerle bezemeli idi. Kuzey kenarın akroterleri günümüze değin gelmiştir. Köşelerinde nereidler anıtında görüldüğü gibi koşar biçimde kadın figürleri (yaklaşık 1,25 metre yüksekliğinde) vardı. Orta akroter olasılıkla yukarıdan aşağıya doğru inen bir nike idi ve iki yarım kadın figürü tarafından destekleniyordu. Sütunlar arası boşluklarda heykellerin yer almış olması gerekir ancak bir savaşçı ve bir süvari figüründen kalan parçaların stilinden bunların geç klasik dönemde buraya kondukları anlaşılır.


    Mausolleion

    İ.Ö. 377’den 353’ e dek Kaira hükümdarı aynı zamanda Pers kralının satrapı Mausoloss’un büyük mezar anıtıydı. Antik dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir. Roma döneminde Mausolleion sözcüğü her bir mezar için kullanılan genel bir terim heline geldi ve böylece günümüze dek kaldı. Milaslı hekatomnon’un oğlu Mausoloss kızkardeşi Artemisia ile evlenerek başkentini Milas’tan kıyı kenti Halikarnassos’a taşıdı. Eski çağ yazarları Mausolleion’u erkek kardeşi ile kocası Mausoloss için Artemisia’nın yaptırdığını bildirmektedir. Bu nedenle yapı genellikle İ.Ö. 353-351’e tarhlenir; ne var ki mezarın bu kısa zaman dilimi içerisinde planlanıp bitirilemeyecek kadar büyük olduğu ortadadır. Mausoloss yaşarken belki onun Halikarnassos’u yeniden kurmasının hemen ardından İ.Ö. yaklaşık 370-365’te başlanmış ve İ.Ö. 350’de Artemisia’nın ölümünden kısa bir süre sonra tamamlanmış olduğu akla daha yatkındır.
    Yapıdan geriye kalanların tümü kayaya oyulmuş dikdörtgen bir temel çukuru Mausoloss’un cesedinin gömülmek üzere aşağıya indirildiği batı merdiveni, kırık sütun kasnakları ve mimari taş döküntüsünden ibarettir.
    Özgün mimarisini (görüntüsünü) canlandırmada yararlanılabilecek kanıtlar üç ana kategoriye ayrılır. İlki, özellikle yaşlı Plinius’un anlattıkları olmak üzere eski çağ yazarlarının verdiği bilgiler; ikincisi anıttan arta kalanları söken st. Jan şövalyelerinin aziz Petrus kalesinin yapımında kullandığı günümüze dek gelen heykeltraşlık ve mimarlıkla ilgili taşlar; üçüncüsü de buluntu yerinde gerçekleştirilen başlıca kazı yerinde ele geçenler. Kazıların ilki 1853-1856 arasında sir Charles Newton, ikincisi ise 1966-1977 yılları arasında Christian Jeppeesen önderliğindeki Danimarka kazısıdır.
    Plinius’a göre bu yapı yüksek bir kaidse üzerinde duran 36 sütunlu bir pteron onun üstünde yükselen 24 basamaklı piramit ve en tepede yer alan quadrigadan oluştuğunu tam yüksekliğini 140 ayak yani 42 metreyi bulduğunu anlatır.
    Plinius’un verdiği bilgiler dsoğru olmalıdır çünkü gümüşkesen anıtı olasılıkla Halikarnassos mausolleionun bir kopyasıdır ve aynı şekilde yüksek bir kaide, bir peristhasis ve basamaklı bir pramit çatıdan oluşmaktadır.
    Vitrivius mausolleion mimarının Priene Athena tapınağının da mimarı olan Pytheos ve Satyros olduğunu bildirmekte. Ve plastik eserlerin Leokhares, Bryaxis, Skopas ve Thymotheos tarafından yapıldığı bildirilir.
    Çatı ve kolonad dahil üst kısmının olasılıkla bir depremde yıkıldığı tarih olan İ.S. 13. yüzyıla dek Mausolleion’un el değmeden eskikonumunda kalmış olabileceği akla yakındır. 1494-1522 yılları arasında st. Jan şövalyeleri tarafından yoğun bir tahribat vardır. Mausolleionu saran eski Peribolos ya da çevre duvarı kuzey kenarda yapının çok yakınından dolanır yalnızca 3,35 metre kadar uzağındadır.
    Mezar odasının, yapının planında merkezi bir yer kaplamadığı, kuzeybatı köşesine doğru olduğu görülür. Mezar soyguncularının atlatmak amacıyla bu şekilde bir yer kapladığı düşünülür. Güneybatı köşesi yakınlarında Mausolleion’un temelleri arasındaki merdiven, bu alanda Mauslleion’dan önce de önemli mezarların var olduğunu göstermektedir.
    Dörtgen alanın barı kenarında bulunan ve aşağıdaki mezar odasına giden kayaya oyulmuş geniş merdiven belli ki Mausoloss’un cenazesi için yapılmıştı. Mezar girişini tıkayan koca bir blok hala yerinde durmaktadır.
    Mausolleion’un podyum temellerinin çukuru neredeyse tamamen doldurduğunu gösterir ve yapının kaidesi için uzun kenarlarda 38 metre, kısa kenarlarda 32 metrelik maksimum boyut verir. Eğer kullanılan Yunan ayağının ölçüsü 32 cm ise Plinius’un verdiği 440 ayaklık yapı çevresinde uyar. Buna göre 38, 40 ile 32 metre boyutları 120 ve 100 ayaklık kenar uzunlukları verecektir. Podyumdan peristyle geçişte dörtte biri iyi korunmuş amazon firizinin podyum tepesinde kolonadın hemen altında bulunduğunu güçlendiren bir kanıt vardır.
    Konumları belirlenen heykeller zirvedeki araba grubu, çatı kaidesindeki aslanlar, podyumun tepesindeki amazon frizi ve podyum kaidesindeki tavan kasetleri Theseus’un kahramanlıklarını anlatan kabartma levhalarla süslenmiştir.
    İon düzenindeki saçaklıkta hiç friz olmadığını biliyoruz. Öyleyse günümüze kalan yeri saptanamamış iki frizden Lapithlerle kentharosların savaşını gösteren frizin araba grubunun kaidesine mal edilmesi akla yakın gelebilir. Araba yarışı da kolonadın arkasındaki duvarın üst kısmına eklenmiş olabilirdi. Bu şekilde Mausolleion’un üç ana mimari parçasından her birinin tepesini kabartmalı bir friz süslemiş olacaktı.
    Yeri saptanamamış bağımsız heykeller içerisinde en önemlileri mausoloss ve Artemisia diye adlandırılan kolosal portre heykelleridir. Karia hükümdar sülalesine ait en iyi korunmuş heykeller olarak ele geçirilen bu eserlerin peristhasis sütunları arasında durdukları olasıdır ama hiçbir kanıt yoktur. Diğer bağımsız heykeller podyum duvarı üzerindeki dar kaidelere alınlık heykelleri tarzında dizilmiş, çoğunlukla yanal (yan taraftaki) desen gruplarına aittir. Basamakların sayısı ile yer düzeyinden yüksekliği bilinmediği için bu kısım rekonstrüksiyonun en şematik bölümü olarak kalır. Betimlenen konular kolosal ölçekteki av, sunu veya adak sahnelerini, kimisi at üstünde olan Yunan ve Pers savaşçıları arasındaki doğal ölçülerdeki bir savaşı içerir.
    Podyumda olduğu gibi yapının içinde de çok az kanıtlar vardır. İç yapının çoğu bütün olmalıydı. Ceppesen bazı mısır piramitlerinde olduğu gibi bindirme çatılı iki iç oda olduğunu ileri sürmüştür. Biri mezar odasının üstünde biri de geleneksel Yunan cellasının yerini alarak kolonadın ardında yapının içinde bir yol olup olmadığını bilmiyoruz.
    Garip mimari biçim, üç farklı uygarlığa Lykia, Yunan ve Mısır’a özgü öğelerin birleştirilmesi sonucunda doğmuştur. Dikdörtgen biçimindeki yüksek podyum Lykia mezar mimarisinin yüksek özelliğidir. Bu mimarinin ünlü bir örneği olan Xsanthos’taki nereidler anıtı şimdi British Museum’da yeniden canlandırılmış durumdadır.
    Podyumun üstündeki peristyl incecik yivli sütunları destekleyen plinthuslar ve özenle işlenmiş kaideler, zarif kıvrımlı sütun başlıkları diş kesimleri ve silmelerle zenginleştirilmiş nispeten alçak saçaklığı ile Ephesosa özgü İon Yunan çeşitlemesidir. Ustalıkla yapılmış basamaklı ya da piramit çatı kimileri onun yalnızca araba grubu için yükseltilmiş şatafatlı bir kaide olarak görseler de olasılıkla mısırlılaştırma çabasıdır.
    Not: bu yapının Perslerden özelikle Kyros’un mezarından etkilenmiş olduğu düşünülür.
    Cella üzerinde araba yarışlarını içeren friz ve quadrikaların üzerinde kenthauromakhia yer almaktadır.

    Harpyler Anıtı

    Tiyatronun batısında, hemen yukarıda iyi korunmuş iki anıt görülür. Bunlardan kuzeydeki Harpyler anıtı olarak adlandırılıyor. Xsanthos’un gri mavi renkteki yerel kireç taşından yekpare bir paye üzerinde dört yüzü kabartmalarla süslü mermer mezar odası ve yine kireç taşından bir çatı kısmına sahip anıtın toplam yüksekliği 8,87 metre paye kısmı 5.43 metre.
    Bugün British Museum’da bulunan kabartmalı mermer levhaların yerinde betondan kopyaları duruyor. Kaidenin üst kısmı işlenerek yapılmış mezar odasına giriş batı cephesindeki bir açıklıktan sağlanıyor. İ.Ö. 480- 470 yıllarında yapıldığı anlaşılan anıtın orijinalde boyalı olan kabartmaları kucaklarında çocuk taşıyan kanatlı kadın figürleri ile dikkat çekiyor. Bu figürler mitolojide kapıp kaçanlar anlamında harpyler olarak adlandırılan kadın gövdeli kuş kanatlı yırtıcı yaratıklar sanıldığından anıta da onların adı verilmiş bunların aslında mitolojideki sirenler olduğu sonradan anlaşılmıştır. İnanışa göre sirenler ölülerin çocuk şeklinde betimlenen ruhlarını kucaklayıp kutsananların adasına taşıyorlardı. Tahtta oturur ve kendilerine sunulan hediyeleri kabul eder durumda betimlenen figürler ise mezar sahibi kralın aile üyeleri olmalıydı. Bazı araştırmacılar batı yüzde iki yanda oturan kadın figürlerinin toprak ve bereket tanrıçası Demeter ile kızı ölüler ülkesinin tanrıçası Persephone üç genç kızın ise üç güzeller olarak da bilinen Kharitler olduğu düşünülür.
İşlem Yapılıyor
X