Klazomenai’da Erken Demir Çağı

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Sniper®
    Senior Member
    • 22-06-2005
    • 12987

    Klazomenai’da Erken Demir Çağı

    Nezih Aytaçlar
    Çeviri: arkeosami


    Son kampanyalara değin Klazomenai’ın İonialılar tarafından yapılan kolonizasyon hareketi hakkında bilinenler ya da Erken Demir Çağına bağlı malzeme kanıtı, aşırı derecede sınırlıydı. Daha geç evrelerin mimari kalıntıları ve yüksek taban suyu düzeyi, arkeolojik bölgedeki erken evrelerin araştırmalarını engelledi. Dengesiz (karışık) kontekstlerde bulunan seramik parçaları ve antik bölgenin sınırlarında ara sıra gözüken buluntular, Protogometrik evre içindeki bir zamanda İonialılarca kolonize edilen bölgenin karakteri hakkında çok fazla şey ortaya koymamıştır.


    Protogeometrik Evrenin Kavisli Yapısı

    1998’deki kazıları idare eden ve ilk başta Limantepe’deki (Harita B) Prehistorik alanın güney sınırlarını aydınlatmayı amaçlayan Ankara Üniversitesi takımı, ilgili seramiklerin gösterdiği gibi Protogeometrik tarihli ve kavisli planlı bir yapının kalıntılarını gün ışığına çıkardı. Keşif şaşırtıcıydı ve özellikle yeni kanıtlar açısından Karanlık Çağlar süresince ören yerine dair başlıca sorunları da hesaba katan bir ödüldü (Res. 1,2 ve 3). Keşif, ilgili mimari kanıtla birlikte katmanlaşan bir kontekstte İonia’nın çok az bilinen bu evresinin araştırılması açısından bize mükemmel bir fırsat verdi.
    Açmada, takımımız tarafından yönetilen üç kazı sezonu, maalesef yapının temel planı hakkında herhangi bir cevap ortaya koymadı; güney ucunun henüz kazılmamış olmasından ötürü yapının apsidal mi yoksa oval planlı mı olduğunu hala bilmiyoruz. Yapının intibakı, aşağı yukarı batı ucunda, doğu batı doğrultusundaki bir apsistir. Şimdiye kadar kesin bir kanıt bulunmamış olmasına rağmen, büyük olasılıkla yapıya giriş, doğu ucunda bulunan bir kapıdandı. Açmanın sınırlarında 6.25 m civarında bir genişlik ve 8.5 m’ye varan korunan uzunluğu ile hem büyüklüğü hem de yapının baştan başa olan korunması önemlidir. Maalesef dördüncü yüzyıla ait bir kuyu, yapının ortasında (Çiz. 1, a), 7. yüzyıldan 4. yüzyıla kadar değişik evrelere tarihlenen ve yağmalanmış açmalardaki gibi yapının stratigrafisini büyük ölçüde karıştırır. Bu karışıklıklarla bağlantılı olarak, apsis, kuzey duvarının doğu ucu ve yapının orijinal tabanının çoğu, büyük ölçüde yok edilmiştir. Ancak kendi tarihiyle ilişkili olarak iki ayrı evreyi işaret eden yeterli kanıt da vardır. Yapının tabanındaki Birkaç karbonlaşmış ahşap kalıntısı, küller ve pişmiş topraktan yapılmış yanık tuğla yıkıntıları, görünüşe göre yapının ilk evresinin bir yangınla yok olduğunu göstermektedir.


    Birinci Evre
    Her iki evrede de yapıda açıkça yatağını? (bedding) belli etmeyen taştan yapılmış sağlam duvarlar kullanılır. Duvar temelinin iç yüzü, di*** olarak yerleştirilen iri bloklar halinde, Orthostatları hatırlatan ve aynı zamanda düzensiz şekilde ve büyüklükteki nehir taşlarınca yapılmıştır (Çiz. 3). Binanın kısmen subterranean? olduğunu belki de gösterebilecek olan duvarların aslında profili belirgin bir dış yüzü yoktur. Bu özellikle ilişkili olarak, mimarisinin sınırlarında olan binanın orijinal tabanı, dış tarafında kalan yerin zemininden 20 cm daha derindedir. Nispeten daha iyi korunuş olan güney duvarının küçük bir kalıntısı, taş temelinin orijinal kalınlığının, esasında ören yerindeki 7. ve 6. yüzyıldan olan daha geç tarihteki mimari kalıntılardan çok daha geniş olduğunu ve 0.72 m kalınlığa ulaştığını gösterir. Yapının duvarlarının daha yukarı kısımlarının yedinci yüzyıl öğeleri tarafından büyük ölçüde yok edilmesinden ötürü, kil tuğladan olan üst yapı için yatak vazifesi de gören duvar temelinin orijinal yüksekliği hakkında hiçbir şey söylenemez.
    Yapının her iki evredeki zemini, üzerinden geçilmiş (çiğnenmiş, düzleştirilmiş) topraktan yapılmıştı -farklı renklerle gösterildiği üzere- ve başarılı bir yenilemeden geçmişti. Zeminin yapısı için bir iddia oluşturabilecek herhangi bir kanıt tam anlamıyla yoktur. Yapının tasarımının kavisli plan olmasından dolayı, kazı yerinden arkaik örnekler için öne sürüldüğü gibi, hem de Ege bölgesindeki farklı kült alanlarında çeşitli ev modellerinin ortaya çıkardığı gibi yapının saz örtülü-eğimli? (pitch) bir çatıya sahip olması son derece muhtemeldir.
    Yapının ortasında ve batı ucuna doğru iki taş plak yolu ile kaplanan, 1.60 m civarında, kabaca yuvarlak podyuma benzer bir plan vardır; fakat maalesef orijinal sınırları bilinmemektedir ve kuzey kısmı, 4. yüzyıl kuyusunun yapımı aşamasında yok edilmiştir. Hiç buluntu vermeyen platformun en üstteki yüzeyi, orijinal toprak zemininden yaklaşık 15-17 cm daha yüksektedir. Kazılan alanın sınırları içinde ne bir ocak ne de bir depo (depolama) kuyusu bulunmuştur.
    Aşağıda bahsedeceğimiz ilgili seramik türlerine göre, yapının erken evresi, Protogeometrik safhaya tarihlenebilmektedir. Ege havzasında bu evre süresinde yaşayan toplumlara ait mimari kalıntıların sayıca çok sınırlı olduğu gerçeği de vurgulanabilir ve pek çok durumda bütün Ege dünyasında olumsuz bir şekilde bu doğrulanmaktadır. Çağdaş mimari kanıtları veren en önemli arkeolojik kentler Thermos, Asine, Nikhoria, Lefkandi, Poseidi, Paros’taki Koukounaries, Assiros, Smyrna ve Tarsus’tur ve şimdiye kadar hiçbirisinde ilgili duvar mimarisi için yatak? (bedding) yapımı kaydedilemedi. Genel planı açısından, Nichoria’daki IV-1 yapısı, geçenlerde Klazomenai’da ortaya çıkartılan kavisli yapıya hem boyut bakımından hem de mimari özellikler açısından en yakın örnektir. Nikhoria’daki apsidal planlı bu yapının boyutları, yaklaşık 16 m uzunluk ve 8 m genişliktir. Yaklaşık bir metre çapında bir ocak yapının ortasında bulunmuştur ve apsiste iki taş sıralı depo kuyusu vardır. Herhalde başlangıçta ahşaptan yapılmış iki destek çatıyı taşıyordu. Klazomenai’daki yapı örneğini oldukça hatırlatan yuvarlak bir taş döşemeli? (cobbled) alan vardır. Çap olarak 1.6 m civarındadır ve yapının ortasındaki iki duvarla sınırlandırılmış? (frame). Arkeologlar, Nikhoria’daki bu binada podyuma benzer yapı için olasılıkla bir altarı, ritüel bir fonksiyonu iddia etmektedirler. Klazomenai’daki yapının sınırlarındaki örneğe oldukça benzer olmasına ve kabaca aynı boyutta olmasına rağmen işlevi hakkında bir sav ortaya koyabilecek hiçbir şey bulunamamıştır. Kırık haldeki pek çok skyphos ve krater, Fagerström tarafından temsil binası olarak tanımlanan Nikhoria’daki IV-1 yapısının sınırlarında ortaya çıkarılan depolama kuyuları ve ağırşaklar gibi onuncu ve dokuzuncu yüzyıllara tarihlenmektedir. Henüz Klazomenai’da kazılan kavisli yapının işlevi hakkında kesin bir kanıt yoktur; ancak boyutu epey büyük olduğundan ve mimari özelliği geçici karakterli olmadığından, bir takım kuşkularla birlikte belki de buranın sıradan bir ev yapısı olmadığını ileri sürebiliriz.

    Stratigrafi
    Protogeometrik yapının kuzeydoğusunu ortaya çıkartan nispeten güzel bir duvarcılık örneğindeki sağlam duvar, görünüşe göre OTÇ (Orta Tunç Çağı) ve GTÇ’den (Geç Tunç Çağı) seramik parçalarının (Çiz. 1, 2 yukarıda, sağda) gösterdiği gibi Tunç çağına aittir. Protogeometrik yapının (Çiz. 1,  kuzey duvarı tarafından gizlenen ve apsisle aşağı yukarı paralel bir yol izleyen başka bir duvar kalıntısı daha vardır. Bu erken tarihli büyük yapının yanık zemini, kavisli yapının orijinal erken zemin seviyesinden aşağı yukarı 0.15 m daha derindir ve PG malzeme kalıntılarının gösterdiğine göre bahsi geçen Demir Çağı yapısından daha önce gelmektedir?(predate). O yüzden ele alınan önemli mimari kalıntılı yapının, kazı yerindeki Demir Çağının en erken safhasına ait olmadığı hemen hemen kesindir; Potansiyel olarak kavisli yapıyı erken tarihe atan yerleşim karakterine ilişkin gelecekteki kanıtları bekleyebiliriz. Malzeme kanıtı aşırı derecede bölük pörçük olduğundan, bu büyük yapının tarihine ilişkin kesin olarak söylenebilecek sağlam bir kanıt yoktur. Duvar ile ilişkili zemin seviyesinde, küçük çakıl taşlı ince tabaka üzerinde, silindir formlu, dibinde delikler? bulunan basit bir kil kap bulundu. Ancak, kavisli yapının ikinci ve son evresi ile ilgili malzeme, bu evreye özgü daha iyi bir tarihleme için ve yapının zaman sınırlaması meselesi açısından ne tatmin edici ne de tanımlayıcıdır.


    Buluntular
    Daha geç karışıklıklar için, yapının sınırları içinde, yapıyı ileri bir tarihe atan önemli miktarda seramik bulundu. Bununla birlikte, aslen kavisli yapıyla ilişkili bazı malzemeler de keşfedildi. Yapının erken zemininden gelen, yedi farklı kaba ait pek çok kırık parça tespit edilebilmiştir. Bir oinokhoeye ait tek bir parça dışında hepsi depolama için kullanılan büyük kaplardır. Skyphoslar, fincanlar? (cups: kadehler, maşrapalar), kraterler ya da kalathoslar gibi günlük kullanım kapları yoktur. Arkeolojik malzemenin kapsamlı karakterleri, bu mahfuz büyük yapı için bir depolama amacı izlenimi bırakmaktadır. Yapının doğusunun dışında olan bir kuyu gün ışığına çıkarılmıştır. Maalesef, dördüncü yüzyıldaki karışıklığın hem yapının doğu yarısına hem de çevresine olan başlıca tesiri yüzünden, kuyunun kavisli yapının ilk evresiyle stratigrafi açısından ilişkisinin anlaşılması hâlâ zordur. Şimdiye kadar bu kuyuda, kavisli yapının ilk zemininde bulunanlara yapı, form ve bezeme açısından epey benzeyen, kırık durumdaki beş depolama kabı ortaya çıkarılmıştır. Seramikler, tebeşirli beyaz killi? (clayey) toprakla kaplanan kuyunun yanık zemininde bulunmuştur.
    Üç tanesi kavisli yapının erken zemin seviyesinden olan altı adet boyundan kulplu amphora vardır (Çiz. 4.1-3) ve kuyudan geriye kalanlar da (Çiz. 4.4-6) kil yapısı, form morfolojisi ve bezemesi ile genel özellikler gösterir. Bütün bu örneklerde kil, soluk kahverengindedir ve iç? (core: 1. iç, göbek. 2. öz, esas, merkez) kısımda gri renklidir. Oldukça kaba yapıları, kum, kireç parçacıkları ve yüzeyde büyük miktarda mika parçacıkları içerir. Pişirme, oldukça az ve dengesizdir; so too the surface finish. Bezeme için mat koyu kahverengi ya da kırmızımsı kahverengi boya kullanılmıştır. Bütün bu kaplarda, astar ve bezeme birbirine benzemektedir ve bu kapların cidar parçaları sert/katı bir kırılganlık gösterir. Tahmini boyları, 0.40 ve 0.50 m civarı arasındadır ve ağız çapları ise 0.13 ile 0.17 m arasındadır. Hafif kalınlaştırılmış, yuvarlak bir dışa çekik ağza sahiptirler. İnce, kısa bir boyunları vardır. Bazı amphoralar, boyunun ve geniş omuzun birleşim yerinde bir yive/oluğa sahiptir. Boyun ve omuz tek parça halinde eklenmiştir. İki kesin örneğe göre, boğumlu? (articulated) düz bir kaideye sahip gibi görünmektedirler. Yivli? (rib: yiv. ribbon: şerit) kulplar omuzun yukarısından yükselirler ve hafif dışa doğru meyillidirler; sonra da boynun ortasına doğru keskin bir açıyla aşağı doğru kıvrılırlar. Ağzın iç ve dış yüzünde, omuz ve boynun birleşim yerindeki gibi bantlar bezenmiştir. Omzun altında iki geniş bant vardır ve daha aşağıda iki bant daha bulunur. Omuzda, yanlardan di*** dalgalı çizgi motifleri ve noktalı sıralar tarafından kuşatılan, 3 ila 6 adet arasında değişen iki tam konsantrik daire sırası, ana bezeme unsuru olarak kullanılmıştır (1-2, Çiz. 4.1-2). İki örnekte, belki de bu alanda pergelle ya da çoklu fırçayla çizilmiş tam konsantrik dairelerin yerine kullanılan basit dalgalı çizgi ya da yatay ‘S’ motifi görülür (9-10, Çiz. 4.5-6). Kulpların her iki yüzündeki oluklara eklenen çift şeritler ya da bantlar vardır. Boyundaki kulp eklentilerinin üzerindekiler iki yaydır (Sami: eğri ya da kavis anlamına da geliyor sözlükte; bunlar motiftirler ama nasıl bir motif olduğunu bilmiyorum; arkeolojide arc pattern (yay motifi) olarak geçen motifse eğer hilal şeklindedir); uçları boyun üstüne doğru iyice uzamaktadır ve bazı örneklerde de boyunda devam ederler ve çapraz bir bezeme oluştururlar.
    Aynı depozit içerisindeki geri kalan örneklere form olarak benzeyen yumuşak killi, düz ve perdahlanmış bir boyundan kulplu amphora vardır (6, Çiz. 5.3). Bunun korunan yüksekliği 0.28 m’dir. Yukarı kısmının korunmamış olmasına rağmen, bu özel kap grubunun belki de en temel ortak özelliklerinden biri olarak açıklanabilecek boyun ve omuzun birleşim yerinde, bir oluk görünmektedir. Dip kısmı zarar görmüş olmakla birlikte alçak halka kaidenin izleri görülebilir.
    Tek renkli ve perdahlı bir hydrianın parçaları, kavisli yapının erken zemininde bulunmuştur. Kendine özgü, koyu kırmızımsı kahverengi bir kile sahip bu hydriada, çark izi saptanmamıştır ve büyük bir olasılıkla elle şekillendirilmiştir (5, Çiz. 5.1). Karınlarında sepet kulpları olanların ve di***, yivsiz? (unribbed) boyun kulplarının dışında amphoralarla formu açısından benzer morfolojik özellikler gösterir Aynı depozitteki bu kaplara ek olarak kalıp (well-moulded) yapımı halka kaideli bir depolama kabının alt kısmı (4, Çiz. 5.4) ve alçak halka kaideli armudi bir oinokhoe (7, Çiz. 5.4) daha vardır. Omuzdaki rezerve bırakılmış bantların dışında oinokhoe içi düz boyanmıştır.
    Yapının dış sınırlarında ortaya çıkartılan fakat kesinlikle kavisli yapının ilk evresiyle çağdaş olan kuyudan siluet şeklinde boyanmış bir boyuna sahip parçalı bir hydria (13, Çiz. 6.3) ve karnının alt kısmı boyanmış düz dipli (?) bir amphora bulunmuştur (11, Çiz. 4.7).
    Yapının yanık zemininde toplu olarak bulunan ilginç bir eser grubu, 24 adet makaraya benzer nesneden oluşmaktadır (Çiz. 7). Bu nesnelerin kırılgan yapısı, fırında pişirilmediklerini göstermektedir; fakat yapının birinci evresinin yıkılmasına sebep olan yangın sırasında kısmen yanmışlardır. 4-5 cm arasında değişen yüksekliğe sahip ve ortalama çapları 4 cm civarında olan bu parçalar, fonksiyonları tartışmalı da olsa Ege bölgesinde oldukça iyi bilinmektedirler. Klazomenai’da aynı kontekst içinde bulunan iki bi-konik? ağırşak örneğinden sonra, bu nesnelerin aslen tekstil imalatında kullanıldıkları oldukça olasıdır.


    Kronoloji

    Klazomenai’daki Erken Demir Çağı hakkında bildiklerimizin sınırlı oluşundan ötürü, nispi bir seramik düzeni ve kronoloji kurmak içteki kanıtların kullanımıyla hemen hemen imkansızdır; o yüzden şimdiye kadar geniş Ege havzasının farklı bölgeleri veya kentlerinde açıklanmış olan buluntu gruplarına da başvurmak gereklidir. Klazomenai’dan Erken Demir Çağı seramik Grubu ile çok yakın bir şekilde mukayese edilebilen bir malzeme grubu, Troya’da, Troya VIIb3 seviyesi olarak nitelendirilen tabakalaşmış? bir kontekstte bulundu. R. Catling, Kuzey Yunanistan’dakiler ile form, bezeme ve yapı bakımından olağanüstü bir şekilde ortak özellikler gösteren bu özel seramik grubunun tek bir merkezde üretilmiş olması gerektiğini iddia etmektedir.
    R. Catling tarafından Grup I olarak sınıflandırılan kaplarda, özellikle amphoralarda, çok sayıda ortak özellik vardır ve bu kaplar önemli miktarda kuvarslı -kırmızı ve siyah kapsamları gibi- kireç parçalı, mikalı ve bazen de kabuk parçalı oldukça kaba kil içerir. Genellikle dengesiz pişirmeden ötürü gri içli? (core: iç, göbek, merkez) soluk kahverengindedir. Ağız dışa çekiktir, hafif kalınlaştırılmıştır ve yuvarlaktır. Boyun uzun ve incedir ve boyun ve omuzun birleşim yerinde bir yiv vardır. Boyun ve omuz tek parça halinde eklenmiştir ve bu yüzden kap, biraz kötü bir şekilde birleştirilmiştir? (articulated: ?). Hiçbiri, Attika’yı içeren diğer okullara bağlı protogeometrik amphoralarının genel karakter özelliklerine benzemeyen omuz ve boyunun birleşim yerinde, keskin bir açı göstermemektedir. Yivli? (ribbed) kulp, hafifçe dışarı doğru meyletmektedir; sonra keskin bir açıyla kıvrılırlar. Gövde konik? (biconical) ve geniştir. Kaide düzdür ve iyi bir şekilde birleştirilmiştir? (articulated). Ortalama kapasiteleri 15-16 litredir. Ağzın içi ve dışı ile boynun ve omuzun birleşim yeri bantlarla süslenmiştir. İki geniş bant omuzun altında bulunur ve ayrıca daha aşağıda iki tane daha vardır. Yandan bir di*** çizgi grubuyla ya da dalgalı çizgilerle kuşatılmış iki tam konsantrik daire sırası omuzun yukarısına yerleştirilmiştir. Kulpun her iki yanındaki olukları, şerit bezemeleri doldurmaktadır. Boyundaki kulp eklentisinin üzeride iki yay motifi? vardır; uçları boynun üstüne doğru uzar.
    Troya’dan ithal edildiği son derece muhtemel olan bu özel boyundan kulplu amphora grubunun dağılımı, kuzey Phokis ve Lokri’de Kalapodi, Elateia, Agnanti ; Macedonia’da Assiros, Torone, ve Poseidi ; Euboia’da Lefkandi ve son olarak Thesselia’da İolkos gibi kentleri içine alan orta ve kuzey Yunanistan ile sınırlıydı. R. Catling bu grubu, değişik merkezlerdeki stratigrafik kanıtlara bakarak on birinci yüzyılın sonuna ve onuncu yüzyılın başına tarihlemektedir ve bu sınıfın ana üretim merkezi olarak Phokis-Lokris bölgesini ya da güneydoğu Thesselia’yı önermektedir.
    Seramik topluluğu, özellikle kavisli yapının erken zemininde ortaya çıkarılan boyundan kulplu amphoralar, aynı evreyle bağlantılı olan kuyu gibi Troya’dan, Catling’in Grup I seramiği ile oldukça ortak benzerlik gösterir. Yapı, yüzey biçimi, çarkta kabın tek parça halinde yapılması kalitesiz bir ifadeye? (articulation?) yol açmıştır; bazı örneklerde, boyun ve omuzun birleşim yerindeki yiv/oluk ve kalınlaştırılmış ağız, kısa ince boyun, yivli kulplar, geniş gövde, düz dip ve dekoratif düzen en ortak ve benzer özelliklerdir. Fakat, Klazomenai’dan yeni malzemeler, boyundan kulplu amphoralara ek olarak, bu kap sınıfının form repertuarını genişletir ve hydria ve oinokhoe olarak iki yeni form ekler. Özel bir bezeme sistemine sahip hydria ve basit bantlar ile süslenen oinokhoe yeni formlardır ve Grup I ile çağdaştır.
    Hem form hem de dekorasyon bakımından bir takım kendine özgü benzerliklerle, Klazomenai’daki malzemeler, Catling tarafından belirlenen Grup I seramik sınıfı ile çağdaş olmalıdır. form olarak ortak morfolojik özellikler gösteren bezemesi yapılmamış ve el yapımı olan ancak şimdiye kadar Ege havzasında genellikle doğrulanmamış olan örnekler, bu malzemenin kazı yerine ithal edilmediğini bunun yerine belki de yerel olarak üretildiğini belirtmektedir. Kavisli yapının ilk evresiyle ilgili seramik grubunun bütün mukayesesi on birinci yüzyılın sonu ve onuncu yüzyılın ilk yarısı arasında bir tarihi göstermektedir.

    İkinci Evre
    Yapının geç evresi, kuzey duvarının yenilenmesiyle ve ortada ayırıcı bir duvar ile yapının ayrılmasıyla belirtilmiştir (Figürler. 8 ve 3). Ayırıcı duvar, kuzey duvarına hafif diyagonal bir açıyla bitişiktir. Yeni kuzey duvarının hizası 0.60 ve 0.72 m arasında uzanan kalınlığı ve 0.90 m korunan yüksekliği ile, eskisinden oldukça farklıdır. Doğu ucunda daha erken evreye ait kısmı ve ikinci evrede yeni inşa edileni ayırt etmek neredeyse imkansızdır; oysa batı ucunda iki evre arasında 0.20 m’lik bir toprak dolumu fark edilmiştir. Daha geç evresinde yapıya başka bir ilave de, kuzey duvarı karşısına yapılmış bir sıradır. İkinci evreyle ilişkili orijinal zemin seviyesi, bina yıkıldıktan ve terk edildikten sonra ciddi bir biçimde yok olmuştur. Bu yüzden kronolojisi için sağlam bir kanıt olabilecek yeterli malzeme yoktur. Doğrudan doğruya erken zeminin üzerine dayanan bir ayırıcı duvar ilavesi ve yapının yanık yıkıntısı (enkazı) bu iki evre arasındaki kronolojik farklılığın belki de çok uzun olmadığını işaret etmektedir. Ancak, erken evrenin yıkılışı ve ikinci evrede yapının yeniden inşası arasında kesin bir boşluğun bulunduğu lehinde, farklı yapılı ve kolayca ayırt edilebilen parlak boyalı az sayıdaki çok küçük seramik parçaları sıranın altında bulunmuştur. İki parçanın yapının ikinci evresi ile ilişkisi olabilir. Sıranın en üstünde bir krater (19, Çiz. 9.1) bulundu ve geç evrede inşa edilen ayırıcı duvarın yakınında bir oinokhoe (20, Çiz. 9.2) toplandı. Bu her iki parça, yapının ikinci evresi için daha geç bir tarihi işaret etmektedir; fakat bunlar maalesef yapının kronolojisi için daha başka bir doğruluk (kesinlik) ilave etmektedirler (yapının kronolojisine bundan başka bir kesinlik/doğruluk katmamaktadırlar).
    Kavisli yapının ikinci evresinin kuzey duvarının batı ucunu kısmen kaplayan basit bir ocak yapıyı kesinlikle ileri bir tarihe atmaktadır; ve sekizinci yüzyılın sonuna tarihlenen, ocağın altında ortaya çıkartılan skyphos parçası (Çiz. 16 no. 1052/1, sağ altta), yapının ikinci evresi için bir terminus ante quem oluşturur. Yapının ikinci evresinin kronolojisi için kanıt eksik ve de muammalıdır. Gerçekten bu iki evre arasında bir boşluk belki de vardı ama bu iki evre arasındaki zaman farkının ne kadar olduğu hakkında emin olunamamaktadır.



    Alan C’deki Protogeometrik Yüzey (FGT) (Pavement: yol yüzeyi, cadde, taban, döşeme)
    FGT’ de (harita B), dördüncü yüzyıl evlerinin araştırıldığı Limantepe’nin hemen güneydoğusunda, protogeometrik malzemeli taş bir yol? (kaldırım, yüzey, döşeme, taban) yerleşimin bu kesimindeki kapsamlı bir stratigrafik düzeni anlamak için yapılan küçük bir test açmasında, yedinci yüzyılın başına tarihlenen bir yapının altında ortaya çıkarıldı. Yol yüzeyinde dört adet kap parçalı olarak bulundu. Boyundan kulplu amphora (15, Çiz. 10.1) form ve bezeme açısından Troya I kapları ile ilgili kaplarla ortak özellikler gösterir.
    Aynı depozitten bir Hydrianın boyun ve omuz parçaları (14, Çiz. 6.2), Limantepe’de ortaya çıkarılan kavisli yapının yanındaki kuyuda bulunan örneğe (13, Çiz. 6.3) ve aynı zamanda prehistorik yerleşimdeki bir açmanın bölünen köprüsünden toplanan kırık parçalarla birleştirilen bir hydriaya (12, çiz. 6.1) yakındır. Bu her üç parça da ortak özellikler gösterir ve Troya’daki Grup I altında sınıflandırılmış kapların repertuarına yeni bir form ekler. Hafif kalınlaştırılmış ağız, yuvarlak (ağız) bir dışa çekiklilikle kısa ince boyundan yükselir. Boyun ve omuzun birleşim yerinde bir yiv vardır. Geniş gövdeli ve halka kaidelidir. Ağız ve boyun siluet boyalıdır. Boyun ve omuzun birleşim yerinde ince bir bant ve aşağıda iki dalgalı çizgi motifi vardır. Limantepe’den hemen hemen tam bir örnek, omuzun altındaki ince bant çiftinin arasında kalan kalın bir bant ile bezenmiştir. Gövdede genişçe sırlanmış bir bölge ve altında ince bir bant çifti vardır. Aynı grubun boyundan kulplu amphoralarına karşıt olarak, hiçbir hydria yivli kulplara sahip değildir ve protogeometrik yapıda bulunan oinokhoedeki gibi, kulplarda çapraz çizgiler bulunmaktadır. Halka kaide ise aynı gruptaki amphoralara benzemeyen farklı bir özelliktir.
    Bir krater gövde parçası (16, Çiz. 10.2) aynı depozitteki bir diğer erken parçadır. Aynı kontekstten bir skyphosun ya da bir maşrapanın? (içki kabı da olabilir) alt yarısı (17, Çiz. 11.2) ve HBT’deki (18, Çiz. 11.1) daha geç dolguda başka bir skyphos ele geçirildi; her ikisi de Euboea Protogeometrik malzemesine yakın bir benzerlik gösterir. Her iki parçadaki uzun ve konik ayak OPG ya da GPG’yi gösterir. Alt gövdedeki? (lower wall?) rezerve bırakılmış ince bant genellikle bir EPG özelliği olarak düşünülür; fakat bu kesinlikle OPG’ yi göstermektedir. Düz bir şekilde boyanmış sırlı ayak, en alt kısımdaki ince bir rezerve alanın dışında, GPG örneklerine özgü bir özelliktir. Bunlar OPG evresinin sonuna bağlanabilir. Troya’nın Grup I kaplarının kesin örneklerini ortaya koyan bu depozit, özellikle, bu özel grup ile ilgili kapların, Klazomenai’da OPG evresinin sonuna kadar üretildiğini gösterir.

    Yıldıztepe’den Gömüt
    Yıldıztepe’nin güney yokuşundaki yasadışı kazıdan sonra olasılıkla bir urne vazifesi görmüş boyundan kulplu bir amphoranın parçaları yüzeyden toplanmıştır (21, Çiz. 12.). Stilistik sebeplerden ötürü onuncu yüzyılın ikinci yarısına tarihlenebilen bu parça, görünüşe göre Troya I Grubunun morfolojik ve dekoratif özelliklerini göstermez. Böylece Grubun üretiminin bu tarih civarında sona erdiği görüşü desteklenmektedir.

    Limantepe’den Pithos Mezar
    Limantepe’de bulunan Orta Tunç çağı içlerine ait kalıntıda kazılan bir pithos mezar, Protogeometrik evredeki kavisli yapının 10 m kuzey doğusu civarındadır. Güneydoğuda, taş bir plak (levha) pithosun ağzını kaplar. 0-6 aylık bir bebeğe ait olan mezar, Euboea Protogeometrik malzemesine yakın bir benzerlik gösteren ve onuncu yüzyılın sonuna ya da dokuzuncu yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenen bir oinokhoeyi (22, Çiz. 14.1), bir testiyi (23, Çiz. 14.2) ve iki adet maşrapayı (24-25, Çiz. 14.3-4) içermektedir.
    Çeşitli Protogeometrik Buluntular ve B Alanında Ortaya Çıkarılan Kuyular (MGT)
    Çoğu antik şehrin doğu mahallesinde yoğunlaşan kazılarda, tabakalaşmamış kontekstlerden olan, çok sayıda protogeometrik seramik parçası vardır. Bu örneklerin bazıları Troya Grup I altında sınıflandırılabilir (Fig. 15); fakat çoğunluğu, 950 ile 750 yılları arasına tarihlenen Euboea-Thessalocycladik stil olarak bilinen koinelerle ortak benzerlikler göstermektedir (Çiz. 16). Tebeşir killi toprakla örtülmüş iki kuyu, Limantepe kuyusu gibi, 1987 kampanyasında MGT’ deki test kazıları sırasında ortaya çıkartılmıştır. Birincisi dokuzuncu yüzyıla tarihlenmelidir ve protogeometrik stilde malzemeyi, asılı yarım daireli ve tam konsantrik daireli skyphosları ve maşrapaları içerir. İkincisi ise Geometrik stil seramiği ile birlikte asılı yarım daireli skyphosları içerir. Bu kuyu, çoklu zigzaglar ve meander skyphoslarından dolayı sekizinci yüzyılın ortasına tarihlenebilir. Bu tarih, belki de Klazomenai’da Geometrik seramik geleneğinin ilk tarihini göstermektedir.

    Sonuç
    Limantepe’deki Prehistorik yerleşimin güney sınırlarının Erken Demir Çağ seviyesine ait son kazıları dışında, Çoğunlukla tabakalaşmamış kontekstlerde malzeme kanıtının yetersiz ve kısıtlı olmasına rağmen, Protogeometrik Evre süresinde Klazomenai’daki malzeme kültürünün belirli odak noktaları (en önemli bölümleri) gözlemlenebilmektedir. Bunlar şu takibe göre ele alınacaktır:
    1. Dıştaki kuyu buluntuları da dahil olmak üzere Limantepe’deki kavisli yapıyla alakalı seramik buluntuları, ören yerinde İonialılar tarafından koloni kurulmasının EPG-OPG evreleri ile çağdaş olduğunu gösterir; yani biraz daha erken değilse, on birinci yüzyılın sonu ya da onuncu yüzyılın ilk yarısında. Bu iki depozitteki formların pek çoğu, Richard Catling tarafından belirlenen Troya’dan Grup I seramiği ile aşırı derecede yakındır. Klazomenai’da bu özel seramikler için kil analizi sonuçlarının elde edilmemesinden dolayı Kuzey Yunanistan bölgesinden mi ithal edildikleri yoksa yeni yerleşimciler tarafından aslında yerel olarak mı üretildikleri belli değildir. İkinci görüşe, yani bölgedeki yerel bir üretimin varlığına kolayca hükmedilememektedir. Klazomenai’daki bu özel kontekst, Ege’de bilinen belirli merkezlerden form ve dekorasyon bakımından daha çeşitli seramik üretmiştir. Grup I seramiği ile Klazomenai’daki seramikler arasındaki bağlantıyı doğrulayan oinokhoeler ve hydrialar yeni formlardır. Eklenilen yeni dekorasyon özellikleri, omuzda yatay ‘S’ motifleri ya da konsantrik daire setleri arasındaki nokta sıralarıdır. Bu özellikler grup ile ilgili daha geç yeniliklerden ziyade yerel özellikler olarak düşünülmelidir. Bu yeni özellikli örneklerin aynı kontekst içinde Troya Grup I seramiği özelliği olarak yeniden bulunduğu hatırlanmalıdır. Bu fikri destekleyen bir başka iddia, Ege’deki çeşitli bölgelerde de bilinen sözde Grup I ya da Grup II seramiklerinin ileri seviyesini gösteren hiçbir seramiğin Klazomenai’da bulunmayışıdır. FGT’de ortaya çıkarılan depozit ve buluntular, Grup I seramiğine benzer olan Klazomenai’daki seramik üretiminin, OPG evresinin sonuna kadar devam ettiğini göstermektedir.
    2. Prehistorik Klazomenai’daki GTÇ seviyesi iyi tabakalaşmamıştır ve muhtemelen tepenin ucundaki büyük evin yapımı sırasında büyük tahrip edilmiştir. Limantepe’deki kazılar sırasında, GH IIIA2-GH IIIC Erken evrelerine ait çok sayıda Miken Seramiği tabakalaşmamış kontekstlerden toplanmıştır. Bunlar, yerleşimin Kıta Yunanistan veya doğu Ege Adaları ile İ.Ö. on dördüncü ve on üçüncü yüzyıllar boyunca yakın ilişkide olduğunu göstermektedir. Tunç çağı işgalinin uç (başlangıç?) zamanı, gizemini hala devam ettirmektedir. İonialıların gelişinden önce kentin tamamen terk edilip edilmediği ya da yerli toplulukların yeni yerleşimcilerle yavaş yavaş kaynaşıp kaynaşmadığı belli değildir. Bilim adamları, genel olarak, 150 ya da 200 yıl kadar süren aşikar bir boşluğa sebep olan İonialıların buradaki kolonizasyonunun, onuncu yüzyılın ikinci yarısı süresinde ya da bu yüzyılın ortasında meydana geldiğini kabul etmektedirler. Ancak son kanıt, kolonicilerin gelişi için çok daha erken bir tarihi, muhtemelen on birinci yüzyılın sonunu akla getirmektedir. Kavisli yapıya ilaveten, H. Erkanal tarafından ‘Barbar Kabı’ olarak adlandırılan iki el yapımı urne, 1997 kampanyasında Limantepe’deki Protogeometrik yapının yakınında bulundu. Ayrıca, Limantepe’deki kuyunun yakınında bulunmuş, şimdiye kadar Klazomenai’da var olmadığı düşünülen bir evre olan GH IIIC Geç-SM (26-27, Çiz. 17) stilinin özelliğini gösteren iki skyphosa ait parçalar vardır. Bunun dışında büyük bir olasılıkla başka bir el yapımı kap olan ve kavisli yapının erken zemininde ortaya çıkarılan monokrom bir hydria (5, Çiz. 5.1) formu itibariyle Demir Çağı benzerliği, yapısı, yüzey işlemesi ve üretim metodu ile de Tunç Çağı seramik geleneğini göstermektedir. Bütün bu elde edilen kanıtlar göstermiştir ki Geç Tunç Çağından Erken Demir Çağına geçişte yerleşimde aslında bir boşluk yoktu; daha doğrusu organik bir karışım ya da bir devamlılık vardı. Ayrıca, bu evredeki yerleşimcilerin Kıta Yunanistan ile yakın ilişkiye sahip oldukları görülmektedir.
    3. Klazomenai’daki ilk İonialı yerleşimcilerle ilişkili seramiklerin yakın benzerliği Kıta Yunanistan’daki kentlerde, kuzeyde Phokis ve Lokris, Makedonia, Lefkandi, İolkos ve son olarak Küçük Asya’daki Troya’dan bilinmektedir. Attik PG geleneği ile hiçbir benzerlik göstermeyen bu özel seramik grubu, pek çok merkezde ithal malı olarak tespit edilmiştir. Bu varsayım yerleşimcilerin kökeni tartışması için son derece can alıcıdır. G.L. Huxley, Kuzey İonia’da Attik soy isimlerinin bulunmamasını vurgulamıştı ve Teos’un kuzey kabilelerinin erken kolonicilerinin organizasyonundaki Aeolia karakterinin altını çizmiştir. Eski ay isimlerinin formlarına, dilbilimsel veriye ve tarihi kaynaklardaki daha başka kanıtlara başvurarak, Huxley Karanlık Çağlardaki Aeolia lehçesi için tarihi zamanlara göre daha güneyden gelen bir hududu önermektedir. Klazomenai’daki son PG malzemesi ile Kuzey Phokis ve Lokris buluntuları arasındaki yakın ilişki, Kuzey İonia’nın kolonizasyonunda, bu merkezlere coğrafi açıdan çok yakın olan Boeotia’nın çok önemli bir rol oynadığını ortaya koymaktadır. Keza, N.G.L. Hammond da hem arkeolojik buluntulara hem de tarihi kaynaklara başvurarak on ikinci yüzyılın sonunda başlayan Aeolia göçü süresindeki Boeotia ilişkisi lehinde görüş bildirir. Hammond onların ilk duraklarının Thrakia olması gerektiğinden de bahsetmiştir. Hammond’un teorisi, özellikle Troya’dan Grup I seramiğinin dağılım şablonunu düşündüğümüzde hem ilginçtir hem de uyarıcıdır. Bu farklı bağlamda, Pausanias’ın İonialıların Klazomenai kolonizasyonu hakkındaki sözleri dikkate değerdir: “…Vardıkları zaman, başıboş dolaşan İonia partisi Kolophon’dan bir lider getirtti, Parphoros’u, ve Ida’nın aşağısında bir kent kurdular, fakat çok geçmeden orayı terk ettiler, İonia’ya geri geldiler ve Kolophon bölgesinde Skyppion’u inşa ettiler…” Pausanias’ın Klazomenai’da koloni kurulması için, bu girişimde bir Kolophonlunun lider olduğunu söylemesine rağmen, Anadolu’nun batısından ve kuzeybatısından doğrudan doğruya İonia içlerine giren grupların gelişinden sonra Kıta Yunanistan’dan göçmenlerin ikinci hareketi beklenmiyordu. Akılda tutulmalıdır ki Pausanias’ın sözleri, göç anısının neredeyse tamamen kaybolduğu bir döneme aittir. Göçmenlerin kuzey durağı, muhtemelen kuzey Ege kıyılarını takip ettikleri göçün ana yolu olarak vurgulanmalıdır. Bu yol, Hammond’un teorisine uygundur. Bu şekilde Klazomenai ve İda Dağına yakın olan Troya’daki VIIb3 seviyesi malzemelerinin yakın ilişkisi anlamlı olmaktadır.
    4. Troya’nın Grup I seramiği GPG evrenin başlangıcıyla yeni form ve dekorasyon prensipleri göstermektedir. R.Catling tarafından belirlenen Troya’daki Grup I ve Grup II seramikleri ile ilgili olan bu daha geç yenilikler, Klazomenai’da henüz doğrulanmamıştır. Yani, Klazomenai ve Phokis/Lokris/Makedonia merkezleri arasındaki bağlantı, GPG evresi başıyla beraber durmuş ve sonlanmış gözükmektedir. OPG evresinden sonra Klazomenai malzemesi farklı stil özellikleri göstermektedir. FGT sektöründeki yol yüzeyinde? (pavement) bulunan kırık, parçalı bir skyphos ya da kadeh? (cup) ve HBT sektöründeki skyphos OPG evresi süresince Euboia ile yakın bir bağlantı olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde Limantepe’deki pithos mezardaki seramik de GPG evresinin sonundaki Lefkandi malzemesi ile kuvvetli bir benzerlik göstermektedir. Klazomenai’dan tabakalaşmamış malzemeden ve MGT sektöründe ortaya çıkarılan kuyuya ait seramikler, GPG-SPG III A evresi boyunca Klazomenai’daki seramiklerin yakın bir şekilde Euboia trendini takip ettiğini göstermektedir. Klazomenai’da ithal malzemenin şimdiye kadar görülmemesinden ötürü, bu sözde Euboia etkisinin, tesadüfen ya da serbest ticaret ilişkisinin sonucu olarak ada ile kurulması olası değildir. O yüzden, bölgede Karanlık Çağlar boyunca, sonunda geniş bir saha üzerinde stilistik bir koine meydana getiren organik bağın varlığını ileri sürüyoruz. Sözün kısası, Karanlık Çağlar Ege’sindeki sözde izole merkezler ve kopuk bağlantılara dair eski fikirleri kabul etmede ihtiyatlı davranmamız gerekmektedir.
    5. Şu ana kadar Klazomenai’daki Protogeometrik evrenin defin mekanlarına dair bir kanıt keşfedilmemiştir. Ara sıra ortaya çıkan yeni buluntular, gömme geleneğine ilişkin yetersiz kanıtlar sağlamaktadır. Lekythos, amphoriskos, kalathos ve pyxis gibi kap formları, ören yerinde Protogeometrik evre boyunca ya nadirdir ya da hiç görülmezler. Kesin bir kanıt olmamakla birlikte, muhtemelen bu formların özellikle mezar? (funerary) kontekstlerinde kullanıldığını ileri sürmekteyiz.
    6. Sekizinci yüzyılın ortasına kadar Klazomenai’da gerçek bir geometrik seramik geleneği belli değildir. Yani, bütünüyle Erken ya da Orta Geometrik stil örnekleri bölgede sunulmamaktadır. MGT sektöründeki daha geç kuyunun kontekstinden, Protogeometrik geleneğindeki kırık parçalar, sekizinci yüzyılın ortasına kadar devam etmekte ve bazı saf Geometrik buluntular ile birlikte bulunmaktadırlar. Bu özel kontekstin gösterdiğine göre, saf bir Geometrik stil, 750’den önce bölgede yokmuş gibi görünen skyphoslarda çoklu zigzaglar ya da meander panelleri ile karakterize edilir. O yüzden, seramikte Protogeometrik ya da Subgeometrik üslubun kaldığını, sekizinci yüzyılın sonuna kadar devam etmiş olduğunu ileri sürmek makuldür.
    7. Klazomenai’ın Protogeometrik seramik üslubunda, Atina geleneğinin etkisi görünürde tam açık değildir. Tunç Çağının değişiminde, yerleşimcilerin Kuzey Phokis ve Lokris merkezleriyle ve daha sonra geç onuncu yüzyıldan sekizinci yüzyılın ortasına kadar Thessalo-Euboea merkezleriyle kuvvetli bağlantıları vardı. Yani, Attika’da ve Peloponnes’in bazı bölgelerinde gelişen otantik Geometrik üsluplarının, en azından sekizinci yüzyılın ortasına kadar Klazomenailı çömlekçiler üzerinde etkisi olmamıştır.

    KATALOG
    Ç = Çap; Y = Yükseklik; Kr. Y = Korunan Yükseklik

    1. Boyundan Kulplu Amphora (Çiz. 4.1)
    HYK-1999-1.085, HYK-2000-1015, HYK-2001-1.051, HYK-2001-1.052. I. Evre, Kavisli yapının taban seviyesi.
    Ağız Ç: 0.144 m; Y (restore edil.):0.476 m.
    Yeniden düzenlemeye uygun parçalar, yanık. Gri içli? (core) (5 YR 6/1) kaba, pembe (5 YR 8/4) kahverengi ve siyah katkı içeren kil, kalkerli topak ve mika; pembe (7.5 YR 8/4) yüzey bitimi? (finishing); koyu gri (5 YR 4/1) matt boyalı dekorasyon. Uzun ince boyundan yükselen, yuvarlak, dışa çekik, hafif kalınlaştırılmış ağız. Boyun ve omuz tek parça olarak yapılmış. Geniş omuz, bi-konik? oval gövde, boğumlu? (articulated) düz kaide. Omuzun üzerinden yükselen yivli kulplar, hafif dışa meyilli; sonra keskin açıyla eğilir ve boynun ortasına doğru aşağıya iner. Ağzın içi ve dışı, boyun ve omuzun birleşim yeri bantlar ile bezeli. Omuzun altında iki geniş bant ve gövdenin aşağısında iki tane daha. Dört konsantrik daireli iki set omuzun yukarısına yerleştirilmiş, di*** nokta motifli bir sıra bunları kuşatır. Kulp yivinin her iki tarafındaki olukları boyalı şeritler doldurur. Boyunda kulp eklentisinin üzerinde yay motifi? vardır; uçları uzar ve boynun üzerinden geçer
İşlem Yapılıyor
X