Tıkanmayan Tasfiye Cihazı Böbreklerimiz

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Sniper®
    Senior Member
    • 22-06-2005
    • 12987

    Tıkanmayan Tasfiye Cihazı Böbreklerimiz

    Kâinatta yapılan çeşitli faaliyetler neticesinde ortaya bazı atıklar ve yan ürünler çıkar. Üretim ve iş yapmanın fıtrî bir neticesi olarak ortaya çıkan bu ürünler, yaratılışta sisteme konulan tasfiye ve temizleme birimleriyle ya tekrar geri kazandırılır veya tehlikeli olabilecek (zehirli) atıkların sistemden uzaklaştırılması sağlanır. Bu tasfiye sistemlerinin genellikle yedekleri, sigortaları veya alternatifleri de yaratılmıştır. Her hayvanın beslenme durumuna, içinde yaşadığı ortama ve dolaşım sistemine uygun bir boşaltım sistemi vardır.
    İnsanda bu işi yapmakla vazifelendirilmiş olan böbrekler, vücudun sağ ve solunda çift olarak, karnın arka duvarına yerleştirilmiştir. Fasulyeye benzeyen böbreklerimizin her biri, yaklaşık 150 gram ağırlıktadır. Böbrekte süzülen atık maddelerin önemli bir bölümü, gıda maddelerinin kullanılmasından sonra ortaya çıkan azotlu (üre, ürik asit ve amonyak) atıklardır. İlâç, gıda katkı boyaları vb. kimyevî maddeler de vücuttan genellikle böbrek yolu ile uzaklaştırılır.
    Vücudun ana atardamarı olan aorttan ayrılıp böbrek arterinden (renal arter) gelen kanın içindeki zararlı maddeler böbrekte süzülür ve temizlenmiş kan, kendi toplardamarı (renal vena) vasıtasıyla vücuda geri gönderilir. Kanın içinden süzülerek böbreğin havuzcuğuna toplanan (renal pelvis) atık maddeler de idrar kanalıyla idrar torbasına (mesane) gönderilir. Bu faaliyet bebek anne karnındayken başlatılır, ölünceye kadar hiç durmaksızın devam ettirilir. Böbreği çalışmayan bir insanın mutlaka, sun’î böbrek de denilen diyaliz makinelerine girmesi ve kanının temizlenmesi gerekir. Aksi takdirde vücutta biriken atık maddeler sebebiyle ölüm kaçınılmaz olur. Böbreğin, kanı temizleme dışında, su ve tuz miktarını dengeleme; kan basıncı ve kırmızı kan hücrelerinin üretimini düzenleme; kemik yapımı ve uzun süreli açlık ve susuzluk dönemlerinde azamî tasarruf sağlama gibi vazifeleri vardır.
    Rakamlarla böbreğin faaliyetleri
    Vücutta yaklaşık 5 litre kan vardır. Bu kanın tamamı (yaklaşık) dakikada bir deveran ederek, kalbden vücudun çeşitli organlarına pompalanır. Bunun bir litreden daha fazlası (1,2 litre) her dakika böbreklerden geçirilerek süzülür. Bu duruma göre böbreklerimizde bir saatte 72; bir günde ise 1.700 litre kan süzülür. 150 gramlık tek bir böbreğin içinden günde yaklaşık 850 litre kan geçer. Böylece bir günde bütün kan (1.700/5) böbreklerimizde 340 defa analizden geçirilir. Bu inanılması zor bir rakam olmakla beraber, böbrekler çok daha fazla miktarda kanı (meselâ, egzersiz yapıldığında) süzebilecek donanımda yaratılmıştır. Böbreğimizde iş gören nefron adı verilen birimlerin kapsül kısmında kanın süzülmesi; tüpçük kısmında ise, tekrar geri emilmesi işlemi yürütülür. İşin akıl almaz yanlarından bir tanesi; nefronların kapsül kısmından günde 1.700 litre kandan -normal şartlarda- önce 180 litre sıvının süzülmesi, bunun da içinden sadece 1,5 litresinin idrar olarak alınması yani üretilen zehirli atıkların bu kadar az miktarda bir sıvının içinde yoğunlaştırılmasıdır. Eğer böyle bir geri kazanma sistemi böbrek tüpçüklerine yerleştirilmemiş olsaydı, her gün 180 litre düşük yoğunlukta zehirli atık taşıyan idrar çıkarmamız gerekecekti. Ayrıca 180 litre su içmek zorunda kalacaktık.
    Diyabetes insipitus (şekersiz şeker hastalığı) denen bir hastalıkta, vasopressin hormonu eksikliğinde böbreklerin kandaki atıkları az miktarda suyun içinde yoğunlaştırarak atma kabiliyeti bozulur ve bu kişiler (tedavi olmadıkları takdirde) günde 20 litre kadar idrar yapmak ve dolayısıyla bu kadar da su içmek mecburiyetinde kalırlar. Böbreğin vücut atıklarını az miktarda suyun (1,5 litre) içinde atabilme hususiyetiyle mücehhez kılınmasının hayatımızı ne kadar kolaylaştırdığını ve ne büyük nimet olduğunu tahmin edebilirsiniz. Zîrâ idrar torbamız en fazla yarım litre idrarı içinde tutabilir. İdrar torbasının içindeki idrar miktarı 300-400 mililitreye ulaştığında idrar torbamızı boşaltmak mecburiyeti hissederiz. Demek ki diyabetes insipitusu olan hastalar, ilâç almazlarsa günde 60-70 defa idrar yapmak zorunda kalır. Bunun için harcanacak zamanı ve seyahat gibi durumlarda çekilecek eziyeti düşününüz! Aklınıza diyabetes insipitus olan hastalar için, şöyle bir çözüm gelmiş olabilir; madem durum böyle, o zaman su içmesinler ve bu eziyeti çekmesinler. Ancak gerçek böyle değildir; böbreğinizin vücutta su tutma kabiliyeti bozulmuştur ve kişi vücut suyunun azalmaması (ve dolayısıyla hayatınızın devamı) için böbreğin tutamadığı kadar suyu (20 litre) içmek mecburiyetindedir.
    Canlıların vücutlarında metabolizma faaliyetleri devam ettiği müddetçe, atık üretilmesi (kirlenme) tabiî bir hâdisedir. Ancak böbreklerimiz (pek tabiî ki karaciğer gibi başka organlarımızın da katkısıyla) sağlam olduğu ve vazifesini yaptığı sürece bedenimizde zararlı maddeler birikmez ve canlılığımız devam ettirilir. Şimdi diyebiliriz ki, herkesin vücudu kirlenir; ama böbrekler çalıştığı sürece sıkıntı olmaksızın atıklar vücuttan uzaklaştırılır. Bu noktada karşımıza, ‘İnsanlar, evler, sokaklar kirlendiği için değil, temizlenmediği için kokar.’ prensibi çıkmaktadır. Bir temizlenme organı olarak bildiğimiz böbreklerimize, aynı zamanda bütün vücudu ilgilendiren hayatî vazifeler de verilmiştir. Temizleme ile birlikte, iskeletinin sağlamlığı, bütün hücrelerinin ihtiyacı olan oksijenin temin edilmesi, açlıkta kan şekerinin normal sınırlarda tutulması, kan basıncının dengeli olması gibi hayatî faaliyetlerin de aynı organ tarafından yapılmasının pek çok hikmeti vardır.
    Böbrekleri iyi çalışmayan bir insanın kemik metabolizması bozulur, kemikleri zayıflar ve kolay kırılır. Dolayısıyla bu insanların iskeletleri bozulur. Bu hâdisenin gerçekleşmemesi için, D-vitamininin mutlaka böbreğe uğraması ve orada küçük bir değişmeye tâbi tutulması gerekir. Halbuki görünüşte bunun yeri böbrek değil, bu tür işlerin yapıldığı karaciğerdir. D vitamini önce karaciğere uğrar ve orada küçük bir değişiklik geçirir; ancak bu işlem, tam fonksiyon görebilmesi için yeterli olmadığından, D vitamininin böbreğe de uğraması gerekir.
    İkinci hususiyet, böbrekler bir kansızlık (anemi) olup olmadığını tespit etmede ve bunun giderilmesi için sebepler plânında kan yapımının başlatılmasında vazifeli hormon olan eritropoietin salgılandığı yerdir. Vücudun herhangi bir yerindeki hücreler yeterince oksijen alamadıkları takdirde (hipoksi), bu durum böbreğe hissettirilir ve kırmızı kan hücresi üretiminin artırılması için, kemik iliğine gerekli emir verdirilir. Yassı kemiklerimizin ilikleri, vücudumuzda kan hücresi üretme vazifesi verilmiş organlardır. Kemik iliği, ne kadar kırmızı kan hücresi üreteceğini bilemez. Bunun bilgisi böbreklerin salgıladığı eritropoetin hormonu aracılığı ile verilir. Oysa beynimiz ve kaslarımız oksijensizlik konusunda çok daha hassastır. Hikmet-i Sonsuz Yaratıcı bu vazifeyi böbreklere vermiştir.
    Üçüncü hususiyet, uzun süreli açlık durumlarında böbreğin karaciğere olan katkısıdır. Vücudumuzda enerji kaynağı olarak sadece glikozu kullanabilen hücreler vardır (sinir hücreleri, kırmızı kan hücreleri vs.). Bu hücrelerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için, kan şekerinin mutlaka belirli bir seviyenin üzerinde tutulması gerekir. Uzun açlık dönemlerinde vücuttaki şeker depoları hızla tükenir ve dolayısıyla yeni glikoz üretilmesi gerekir. Normal şartlarda yağ ve proteinlerden glikoz üretme vazifesi karaciğere verilmiştir. Ancak karaciğer uzun süreli açlık durumlarında, vücudun glikoz ihtiyacını karşılamakta zorlanır ve yardımına böbrekler koşturulur. Böbrekler uzun süreli açlık dönemlerinde neredeyse karaciğerin ürettiği kadar glikoz üretebilir. Halbuki karaciğer yaklaşık 1.500; böbrekler ise 300 gram ağırlığındadır.
    Son bir hususiyet ise, kan basıncımızın (tansiyon) normal sınırlarda tutulmasında böbreklere verilmiş olan vazifedir. Böbrekler kan basıncımızı ayarlamada birkaç yönden en önemli organ olarak vazifelendirilmiştir. Vücuttaki su ve tuz (bilhassa sodyum) miktarının ayarlanması, kan damarlarının ne kadar geniş yahut dar olacağı (renin-anjiotensin mekanizması) gibi kontrollü dengeleme mekanizmalarında, böbreklere önemli vazifeler yüklenmiştir.
İşlem Yapılıyor
X