Beynimiz Ne Kadar?

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Sniper®
    Senior Member
    • 22-06-2005
    • 12987

    Beynimiz Ne Kadar?

    Vücut makinemizin en kompleks ve muhteşem parçası hakkında zaman zaman çeşitli tabirler duyumuzdur. Bunların bazısı zekâ seviyesinin düşüklüğünü, bazısı da zekânın yüksekliğini belirtmek için kullanılır. “Kuş beyinli”, “Koca kafalı”, “Kafadan tahtası eksik olmak” ve “Beyni sulanmış” gibi tabirlerle zekâ seviyesinin düşüklüğünü ifade eder, “pırıl pırıl bir beyin” tabiriyle de işlek bir zekâyı kastederiz. Bu tabirlerin insan zihninde çağrıştırdığı mecâzi mânâ ile gerçek dünyadaki hakiki mânâsı acaba bire bir örtüşmekte midir”Kuş beyinli” derken beyin büyüklüğüne dayalı bir kıyas yapıyorsak, kuşların beyni gerçekten çok küçük müdür? Şayet ilmi araştırmalara dayalı, gerçek bir benzetme yapacaksak bazı insanlara “Sürüngen beyinli” veya “Balık beyinli” dememiz gerekmez miydi?

    Sinir hücrelerimizin mükemmel bir plan içinde biraraya getirilmesiyle teşkil edilmiş beynimizin büyüklüğü ile zekâ ve akıl gibi fonksiyonların gücü arasındaki münasebet hakkında çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bir zamanlar beynin büyüklüğü ve ağırlığı ile, daha sonra da beyin üzerindeki kıvrımların çokluğu ile zekâ arasında bir bağlantı kurulmaya çalışılmışsa da bunlar kesin olarak doğrulanamamıştır. Bugün için en çok kabul edilen ise beyin hücrelerinin (neuron) uzantıları vasıtasıyla birbirleri arasındaki kurmuş olduğu bağlantıların (sinapsların) yoğunluğu ile zekâ arasında bir münasebet bulunduğudur.

    Yaratıklar içinde en zekisi ve akıllısı olup, idrak ve şuur gibi melekelere de sahip insanoğlunun beyin fonksiyonlarıyla beyin büyüklüğü arasında bir münasebet kurulduğunda diğer canlıların büyük çoğunluğuna göre insanın beyni vücuduna göre nisbi olarak oldukça iri kalmaktadır. Ancak beyin büyüklüğü bakımından sanıldığı gibi insan en başta da değildir.

    Di*** eksende gram cinsinden beyin kütlesini, yatay eksende ise kilogram cinsinden vücut kütlesini işaretlediğimiz çift logaritmik eksenle gösterilmiş bir grafikte, ortaya 2/3 oranında yükselen bir çizgi çıkar. Ancak bu çizgi düzgün bir doğru şeklinde olmayıp çeşitli büyüklükteki canlıların beyin kütlelerinin vücut büyüklüğüne oranı gittikçe artan bir nispette küçülmektedir. Mc Mahon’un (1985) yürüttüğü bu çalışmada farklı 200 omurgalı hayvan türü kullanılmıştır.

    Büyük organizmaların -makinelere benzer bir şekilde- daha masraflı bir sevk ve idareye ihtiyacı vardır. Ancak büyüklüğün artışıyla fonksiyon görme kabiliyetinin artışı paralellik göstermez, aynı şekilde büyük ve küçük makinelerin çalıştırılması için gerekli olan sistem kompleksliği arasındaki fark da düzgün bir çizgi göstermez. Organizma çok büyüse bile sevk ve idare merkezi beyin aynı oranda büyütülmeden, organizasyonun kompleksliği artırılarak daha karışık ve zor işleri koordine etmesi sağlanabilir. Şayet beynin iş görme kapasitesi sadece o türe ait beyin ağırlığına bağlı olsaydı, her türün kendine has ağırlığına bağlı olarak diğer türlerle mukayese edildiğinde ağırlık artışına paralel olarak hep aynı derecede beyin ağırlığının da artması gerekecekti. Hâlbuki bir türün diğerine göre ağırlığı çok arttığı halde, beyni aynı nispette ağırlaşmamış olabilir, fakat kompleksliğin ve organizasyonun artışıyla beynin kapasite artışı sağlanabilir. Bu sebepten dolayı beyin büyüklüğünün, sevk ve idare fonksiyonunun engellenmemesi için belli bir sınır değerinin altına düşmemesi gerekir. Zissler (1980, s.26) isimli araştırmacıya göre “evcil köpek ırklarında (mesela; Sen Bernar köpeği) diğer iri köpeklere nispeten vücut kütlesi kırkta bir oranına düşerken, beyin kütlesi sadece üçte bir oranına düşmektedir.”

    Ancak, bazı bilim adamları genel beyin büyüklüğünün, bir canlının zekâsıyla oldukça sıkı bir şekilde irtibatlı olduğu kanaatindedirler (Mc Mahon, 1985). Beslenme ve avlanma gibi faaliyetler başta olmak üzere, beyin ölçüsü ile türe ait davranış özellikleri arasında bir münasebet bulunduğuna da işaret edilmiştir. Mesela bir hayvanı avlamak için pusu kurmak, avlanma stratejisi uygulamak ve avın peşinden koşmak için büyük bir beyine ihtiyaç vardır, fakat hiç zahmetsizce bulunan ot ve yaprak ile beslenmek o kadar fazla bir beyin faaliyeti gerektirmediğinden yırtıcıların (mesela; kedinin) beyinleri vücut kütlelerine göre nispi olarak otçullardan (mesela; koyundan) daha iridir. Resimde verilen grafik incelendiğinde balık ve sürüngenlerin beyinlerinin, memeli hayvan ve kuşlara nispeten daha küçük kaldığı görülür. Ancak her iki ekseni de logaritmik olarak çizilmiş grafikte yine de beyin kütlesi, vücut kütlesi karşısındaki genel oran olan üçte iki rakamını korumaktadır. Memeliler içinde de bazı farklılıklar vardır. Büyük maymun türlerinin beyinlerinin diğer küçük memelilerden (mesela fare veya sincap) üç-dört kat fazla olması, bazı evrimcilerce çok önemli görülüp, insanın maymunlarla ortak atadan evrimleştikleri görüşüne delil olarak kabul edilmişse de daha sonra fil ve balinanın beyin oranlarının insandan daha fazla oluşları bu görüşü çürütmüştür. İnsanın beyin kütlesi, küçük memeli hayvanlara göre sekiz-dokuz kat daha fazladır (Schmidt-Nelsen, 1984). Bu açıdan baktığımızda insanın, memeli hayvanlara göre aşırı büyük bir beyine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Tabii bu kadar büyük ve kompleks bir beynin tesadüfen, zaman içinde ve yavaş yavaş bir fare veya maymun beyninden evrimleşmesini savunmak, iki tekerlekli bir bisikletin kendi kendine bir trene veya transatlantiğe dönüşmesini savunmaktan daha gülünç bir iddiadır.

    Beyin ölçümlerine ait deneylerde, memeli hayvanların balık, kurbağa, sürüngen ve kuş gibi diğer omurgalılardan daha iri bir beyine sahip olmaları onların daha kompleks vücut organizasyonlarıyla izah edilmeye çalışılmışsa da, bu hususta kesin bir şey ortaya konulamamıştır. Memeli olduğu halde nispeten basit davranışlar gösteren hayvanlar olduğu gibi, kuşlar içinde olduğu halde daha kompleks davranışlar gösterenler de vardır. Ancak bir genelleme yapılması düşünülürse memelilerin beyinlerinin iriliği ile davranışlarının kompleksliği arasında nisbi bir münasebet görülmektedir. Fakat beyin büyüklüğünün herşey olmadığı, birçok kompleks davranışın merkezinin sadece beynin maddi kütlesinde aranmasının zor olduğu görülmektedir. Ancak canlının yaşaması için yapması gereken davranışları ve bu davranışları icra edecek vücut makinesinin çalışma prensiplerine göre planlanmış beyin hücrelerinin organizasyonu birlikte düşünülerek bir Yaratıcı’ya verildiği takdirde, hadiseyi anlamak çok kolaylaşmaktadır.

    Evrim, küçük beyinli canlıların daha büyük beyin kütlesine sahip canlılar haline dönüşmesine sebep olabilir miydi? Bu sorunun sadece ölçüm sonuçlarıyla cevaplanması mümkün değildir. Burada fiziki bir kaide de belirleyici bir rol oynamaktadır: Mathelitsch’e (1992) göre, beyin peltemsi bir kütledir. Şayet baş büyük bir sürate veya âni frene maruz kalırsa % 90’ı su olan peltemsi beyin kütlesi ataleti sebebiyle önce kazandığı hız ile hareket etmeye devam eder ve normal durumlarda koruyucu vazifesi olan kafatasına içeriden nisbi bir hız kazandırır. Bu yüzden beyin ile vücut arasındaki münasebet hem kafatasının vücutla sağlam bir bağlantısının olup olmamasına, hem de hayvanın maruz kaldığı hızlara bağlıdır. Beyin ve kafatasının birbirine bağlı olan bu tipteki nisbi hareketleri sebebiyle kan damarları kesilebilir, boyun omurları kayabilir veya başa nakledilen dönüş hızından bağımsız olarak tek tek beyin bölümleri arasında nisbi bir dönüş hareketi oluşabilir. Barnes’a (1989) göre, aşırı sürat sonucu oluşan trafik kazalarında beyin hasarı, çoğu kez anî frenden dolayı, kafatasında bir yaralanma görülmese de, ölüme sebep olmaktadır. Boksta başa gelen yumruklar, futbolcuların sert gelen toplara kafa vuruşları veya başın anîden çevrilmesi gibi sebeplerden dolayı beyin tehlikeli dönme hareketine maruz kalabilmekte ye ciddi hasarlar görmektedir. Böylece atalet prensibi, beynin aşırı bir şekilde büyümesini de önlemektedir. Bu durumda evrim ile beyin büyüklüğü arasında münasebet kurmak çok sağlıklı olmaz, zira hayvanın bütün davranışlarının ve yaşadığı ortamın birlikte değerlendirilip, hayvanın bütün baş, kafatası ve boyun anatomisine göre bir beyin verilmesi gerekir.

    İnsan 1,4 kg ağırlığındaki beyin kitlesiyle mümkün olan en ideal ölçülerde bir beyin hacmine sahiptir. Daha ağır veya hafif olma durumlarında ortaya çıkacak, problemler (biyomühendislik, ergonomik ve estetik acılardan) çoktur. Ancak bariz bir şekilde daha ağır beyin kütlesine sahip canlılar da mevcuttur: Meselâ bir fil 4,2–5,5 kg arası beyin kitlesine sahipken, yaklaşık 15 m uzunluğundaki bir balina 9,1 kg beyin kütlesine sahiptir (Guiness Book, 1989). Bu canlılarda beyin kütlesi aşırı harekete karşı nasıl korunmaktadır? Önce file bakalım: Büyüklüğü, kütlesi ye bunların muntazam dağılımı sayesinde korunmaktadır. Kalın kemiklerden oluşan kafatası güçlü ve büyük boyun omurlarıyla doğrudan doğruya iri ve kalın bir vücuda bağlanmıştır. Baş-vücut sistemi birlikte iri ve sağlam bir kütle teşkil ettiğinden, ataletsizliği çok fazladır. Başı, dolayısıyla beyni hareket ettirmek için bütün vücudun birlikte hareket etmesi gerekir ki, bu aşırı güç gerektirmektedir. Karada yaşayan memeli hayvanlar içinde insandan daha büyük beyin kütlesine sahip tek hayvan fildir (Barnes. 1989). Suda yaşayan ye insandan daha büyük beyin kütlesine sahip olan balinanın başı ise su ile çevrili olduğundan havadan daha yoğun ye akışkan olan su vasıtasıyla, hayvanin mâruz kaldığı darbeler ye beyni hareketlendirecek hız değişimleri yumuşatılmaktadır.

    Bu örnekleri de göz önünde bulundurarak baktığımızda, beynin kompleks fonksiyonları sebebiyle tesadüfi bir kütleye sahip olmadığı görülür. Hayvanin vücut fabrikasını idare edebilmesi için beynin çok küçük olmaması gerekirken, mâruz kalacağı hareketlerin hızlarına bağlı olan ataleti sebebiyle de rasgele bir büyüklükte değil, hassas dinamik ve statik kuvvetlerin hesaplanmasıyla ortaya çıkmış, ölçülü bir büyüklükte olmalıdır.
İşlem Yapılıyor
X