Kayıtdışı Ekonomi

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Sniper®
    Senior Member
    • 22-06-2005
    • 12987

    Kayıtdışı Ekonomi

    Kayıt dışı ekonomi kavramı ilk olarak ABD’de ikinci dünya savaşı yıllarında beyan edilmeyen geliri ölçmek için Cogan’ın yaptığı çalışmalarla ortaya atılmıştır. Bu çalışmaların ardından birçok farklı yöntemlerle ölçümler yapılmıştır. Ülkemizde ise kayıt dışılığa ilgi 1990’lı yıllarda olmuştur.

    Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin kapsamı çok geniş olduğundan bu kavramın tanımının yapılmasını güçleştirmiştir. Konunun kapsamına göre birçok farklı isimle farklı tanımlar yapılmıştır. Bunlardan bazıları, kara ekonomi, paralel ekonomi, gizli ekonomi, yer altı ekonomisi, yasadışı ekonomi, düzensiz, gayri resmi ekonomi vs.’dir.

    Moonlight (ay ışığı) ve twilight (alacakaranlık) kavramlarından kayıt dışılığın istihdam yönü, underported (beyan dışı) kavramının da mali ve vergisel yönü, illegal (yasadışı) kavramıyla da kayıt dışılığın yasal yönü vurgulanmaktadır.

    Ülkemizde yapılan çalışmalardaki bazı tanımlamalardan bahsedersek; kayıt dışı ekonomi, GS milli gelir hesaplarını elde etmekte kullanılan, bilinen istatistik yöntemlerine göre tahmin edilemeyen ve gelir yaratıcı ekonomik faaliyetlerin tümüdür.

    K.D. ekonomi, mal ve hizmet üretimine konu olmasına karşılık, ekonominin geleneksel ölçüm yöntemleriyle bütünüyle tespit edilemediğinden milli muhasebe kayıtlarında yer almayan ve GSMH büyüklüklerine yansımayan alanları kapsamaktadır.

    KD ekonomi resmi istatistiklerde kapsanamayan ekonomik faaliyetler ve onların sonuçlarıdır. Bu tanım sınırlayıcı olmadığı için çok geniş bir tanımlamadır. Ayrıca bu tanımla birlikte kayıt dışı ekonominin en belirgin özelliği de ortaya çıkmaktadır. Kayıt dışı faaliyetler ve sonuçları ölçülememiş ve resmi istatistiklerde yer almamıştır.


    2.KAYITDIŞI EKONOMİ MODELİ

    Kayıt dışı ekonomiyi oluşturan faaliyetlerin nitelikleri açısından sınıflandırılarak kapsamlı bir model yardımıyla ortaya konulması yararlı olacaktır. Bu model kapsamında yer alan ekonomik faaliyetler, GSMH ve toplam istihdam gibi göstergelerin eksik tespit edilmesine yani kayıt dışılığa yol açan faaliyetlerdir. Model toplam ekonomik gelir tanımındaki faaliyetleri kapsayacak genişlikte kurulmuştur.

    Piyasa içi kayıt dışı ekonomi; piyasanın arz ve talep koşullarında ancak, kayıt dışı olarak yapılan üretim, dağıtım, değişim ve tüketim faaliyetlerini kapsamakta ve değişimin parasal veya ayni olmasına göre; piyasa içi parasal kayıt dışı ekonomi ve piyasa içi parasal olmayan kayıt dışı ekonomi olarak iki kısımdan oluşmaktadır. Piyasa içi kayıt dışı ekonominin parasal ve parasal olmayan olarak ele alınan alt ayrımları da, üretimlerin yasal olup olmaması açısından, yasal ve yasa dışı olarak ikiye ayrılmaktadır.


    Bu model çerçevesinde, üretimi, ticareti ve tüketimi yasak olan uyuşturucuların piyasa koşullarında üretilmesi ve alınıp satılması, ödemeleri parasal olup olmamasına göre; piyasa içi – parasal – yasadışı kayıt dışı ekonomi veya piyasa içi – parasal olmayan – yasadışı kayıt dışı ekonomi kapsamında yer almaktadır. Kayıtlı ekonomi kapsamında yasal düzenlemelere uygun olarak üretim, dağıtım ve tüketimleri yapılan mal ve hizmetlerin, söz konusu yasal düzenlemelere uyulmadan piyasa koşullarında üretimi ve dağıtımı ve tüketimi faaliyetleri, ödemelerin parasal olup olmamasına göre, piyasa içi – parasal – yasal kayıt dışı ekonomi veya piyasa içi – parasal olmayan – yasal kayıt dışı ekonomi kapsamında yer almaktadırlar. İşportacılık, kayıt dışı olarak yapılan inşaat ve onarım işleri, büro veya evlerde kayıt dışı olarak ders verme gibi faaliyetler piyasa içi parasal yasal kayıt dışı ekonomik faaliyetlere örnektir.

    Piyasa dışı kayıt dışı ekonomi kapsamında yer alan faaliyetler ise piyasa koşullarında üretim, değişim ve tüketimi gerçekleşmeyen faaliyetlerdir. Bunlar parasal değişime konu olmazlar. Parasal olmayan ve piyasa dışı bu faaliyetler de kendi içinde yasal ve yasal olmayan olarak iki kısma ayrılır.

    Bu açıdan bir model çerçevesinde ev ihtiyaçlarına yönelik olarak yapılan yemek pişirme, ütü, tamirat işleri, çocuk bakma gibi işler piyasa dışı – parasal olmayan yasal kayıt dışı ekonomi kapsamında değerlendirilmektedir. Birisinin kendi tüketimi için bahçesinde yasadışı olarak haşhaş ve marijuana gibi uyuşturucu yapımında kullanılan bitkiler yetiştirip uyuşturucu imal etmesi ise piyasa dışı – parasal olmayan yasadışı kayıt dışı ekonomi kapsamında yer alır.

    Bu tür faaliyetlerin kapsamı çok geniş ve gözlem ve denetimi zor olduğundan, boyutlarının belirlenmesi çok zordur.

    Kayıt dışı ekonomi kapsamında yer alan faaliyetlerin bir kısmı yürütenler tarafından kısıtlı olarak kayıt dışı yürütülmektedir. Bu tür faaliyetler bir yasağın, bir kuralın veya bir düzenlemenin bilerek ihlal edilmesi sonucu kayıt dışında kalmaktadır. Bir kısım faaliyetler ise katılanların kastı olmaksızın, ilgililer tarafından hesaplanmasının zorluğu ve pratik olmaması sebebiyle, denetlenmek ve kayıtlarda kapsanmak istenmemesi yüzünden kayıt dışında kalmaktadırlar.

    Konu adına yürütülen faaliyetlerde de hatalardan, düzenlemeleri yeterince bilmemekten, yanlış ve eksik bilgi vermekten ve istismardan, kamunun ekonomik faaliyetlerini kayıtlara yansıtmadan şahsi menfaatler doğrultusunda kullanmaktan ve rüşvet almak gibi yasadışı faaliyetlerden kaynaklanan kayıt dışılık oluşmaktadır.

    2.1.Kayıt Dışı Faaliyetlerin Yoğunlaştığı Alanlar

    Kayıtlı ekonominin tüm sektörlerinde kayıt dışılığa rastlamak olağan olduğundan kayıt dışı faaliyetler çok çeşitlidir. Kayıt dışılığın yoğun olduğu sektörler tarım ve hizmetler sektörüdür. Bu sektörlerin üretim, tüketim ve istihdam ilişkilerinin kayıt dışılığa uygun olması ve faaliyetlerinde çok çeşitlilik göstermesi yoğunluğun sebebidir.

    2.2.Kayıt Dışı Ekonomiye Katılanlar

    Üretimde yer alan istihdam gruplarını ele alırsak, resmi kayıtlı çalışanların kayıt dışı ek işleri olabileceği gibi, resmi istatistiklerde kayıtlı işsiz veya işgücü kapsamında yer almayanların da kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde bulunmaları söz konusudur.

    Ayrıca, çocuk yaştakilerle, kurumsal olmayan sivil nüfus kapsamı dışında olanların da kayıt dışı faaliyetlere katılması mümkündür. Kayıt dışı ekonomik faaliyetler daha çok şirketleşmemiş girişimler ve küçük işletmeler tarafından gerçekleştirilmektedir.

    Kısacası; kayıtlı ekonomide söz konusu olan ücret, kar, kira ve faiz gibi gelir unsurlarının hepsi kayıt dışı ekonomide söz konusudur.

    2.3.Yasal – Yasal Olmayan Kayıt Dışı Ekonomi

    Bu ayırım, ülkemizde yapılan çalışmalarda, yanlış olmasa bile diğer ülkelerdeki çalışmalardan farklı şekilde yapılabilmektedir. Örneğin bir çalışmada, gizli ekonomi faaliyetleri ev ekonomilerince ihtiyaçları gidermek için yapıldığı sürece yasaldır. Ancak bu tip faaliyetler üretime yönelik ve gelir elde etmeyi amaçlıyorsa yasadışı olur ve yasal yaptırımlar gerektirir. Başka bir çalışmaya göre de, ev üretimi dışındaki her türlü kayıt dışılığın yasal olmayan faaliyetler olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Bu faaliyetler, ekonomik yaşamı düzenleyen kurallara uyulmadan yapıldığında yasadışı – kuraldışıdırlar. Ancak diğer ülkelerdeki çalışmalarda yasadışı kayıt dışı ekonomi denildiğinde kastedilen şey, ceza yasalarının yasakladığı mal ve hizmetlerin üretimi, ticareti ve tüketimiyle ilgili faaliyetlerdir. Normal şartlarda üretimi, dağıtımı ve tüketimi yapılan mal ve hizmetlerin belirli şekillerde ve şartlarda üretilmesiyle ilgili düzenlemelerin maliyetinden ve vergi gibi bazı yükümlülüklerinden kaçınmak gayesiyle otoritelerden gizlenerek beyan dışı bırakılması, söz konusu mal ve hizmetlerin yasadışı olduğu anlamına gelmemektedir. Bunlar yasal kaynaklı kayıt dışı ekonomi kapsamında değerlendirilmektedir. Uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı, yasadışı kumar, fuhuş, rüşvet ve hırsızlık gibi yasak olan ve genellikle hapis cezası gerektiren faaliyetler yasadışı kayıt dışı ekonomi kapsamında ele alınmaktadır. Ancak yasallık ve yasa dışılık zaman sürecinde ve ülkeden ül***e değişen izafi bir tanımlamadır. Avrupa ülkeleri *****grafi ve fuhuş sektörü gibi konularda diğer ülkelere göre daha az sınırlama getirmektedirler.

    1993 yılında, uzun çalışmalar sonunda, Avrupa Ülkeleri Komisyonu, IMF, OFCD, World Bank katılımıyla geliştirilen ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından tavsiye edilen Milli Muhasebe hesapları sisteminde açıkça yasadışı işlemlerin de kapsanması gerektiği belirtilmiştir.

    2.4.Kayıt Dışı Gelir–Kayıt Dışı İstihdam

    Kayıt dışılık kullanıldığı yere göre anlam kazanan bir kavramdır. Kayıt dışı ekonomi denildiğinde akla gelen iki önemli konu kayıt dışı gelir ve istihdam olmaktadır.

    2.4.1.KD Gelir; toplam ekonomik gelirin milli muhasebe hesaplarında kapsanmayan kısmı kayıt dışı milli geliri oluşturur. Kayıt dışılığın önemli sonuçlarından biri olan vergi kayıpları açısından ele alındığında ise kayıt dışı gelir, vergi kapsamında olduğu halde belgeye bağlanmayan ve beyan dışı bırakılan, dolayısıyla vergi hesaplamalarında dikkate alınmayan gelirlerden oluşmaktadır. Bu iki farklı bazdaki kayıt dışılık arasındaki ilişki, birbirine bağımlılıkları ölçüsünde değişmektedir.

    2.4.2.KD İstihdam; İstihdam açısından kayıt dışılığı da farklı kapsamlarda ele almak mümkündür. Ülkenin çalışan nüfusunun resmi toplam istihdam rakamları içinde kapsanamaması kayıt dışı istihdamı oluşturur. Sosyal güvenlik kuruluşlarına beyan edilmeden ve gerekli yükümlülükler yerine getirilmeden gerçekleştirilen istihd*** sosyal güvenlik açısından kayıt dışılığı kapsayan, dar anlamda kayıt dışı istihdamdır.

    2.5.Kayıtlı–Kayıt Dışı Ekonomi İlişkisi

    Kayıt dışı ekonomi, bir bütün olan ekonomik ve sosyal yapının tamamlayıcı bir parçası olarak kayıtlı ekonomi ile iç içedir. Kayıt dışı ekonominin kayıtlı ekonomi ile ilişkisi genel hatlarıyla şu şekilde olmaktadır.

    - Kayıt dışı ekonomi kayıtlı ekonomiye talep yaratmaktadır. Kayıtlı ekonomi tarafından üretilen mallar, kayıt dışı ekonomide yatırım malı, ara mal ve tüketim malı olarak kullanılır.

    - Kayıtlı ekonomide gerçekleştirilen üretimin dağıtımı kayıt dışı ekonomi tarafından yerine getirilir.

    - Kayıtlı ekonomi tarafından üretilen malların bakım ve onarımı da yine kayıtlı ekonomi yanında, kayıtlı ekonomi tarafından da yerine getirilmektedir.

    - Kayıt dışı ekonomi, kayıtlı ekonomi tarafından da üretilen mal ve hizmetleri üreterek kayıtlı ekonomiye rekabet yaratır.





    3.KAYIT DIŞI EKONOMİYE YOL AÇAN SEBEPLER

    3.1.)Ekonomik Sebepler

    Bu ülkenin sahip olduğu ekonomik sistemin kendisi ve yapısal özellikleri kayıt dışılığa uygun bir zemin oluşturabilir. Bu ekonominin gelişmişlik düzeyi, gerekli yatırımların yapılarak yeterli kalkınma hızının gerçekleştirilmemesi ve kayıtlı istihdam imkanlarının yaratılmaması, kamu kesiminin ekonomik faaliyetler içindeki ağırlığı, düzenlemelerin ve sınırlamaların yoğunluğu kayıt dışılığa rol oynayan faktörlerdir.

    Gelir dağılımındaki adaletsizlik, düşük gelir grubunun genişliği ve orta grubu üyelerinin nispi olarak azlığı kayıt dışılık sebepleri arasındadır. Gelirlerin düşüklüğü ve fakirlik, bireyleri kayıt dışı faaliyetlerde bulunmaya zorlayan bir faktördür. Üst gelir gruplarındaki vergi ve diğer mali yükümlülüklerin ağırlığı da, bu grupta yer alan bireyleri, faaliyetlerini ve gelirlerini gizlemeye yöneltmektedir.

    Enflasyonun yüksek düzeylerde seyrettiği ülkelerde de kayıt dışılığın artması beklenebilir. Ekonomide sürekli yaşanan enflasyon olgusu, kayıt dışı ekonomiyi büyüten bir neden olduğu gibi, aynı zamanda kayıt dışı ekonomide enflasyonun artmasına neden olmaktadır. Bu nedenle enflasyonun kontrol altına alınmasına yönelik olarak uygulanacak politikaların, kayıt dışı ekonominin payının küçültülmesini de hedeflemesi gerekmektedir. Ekonomik politikalar, ekonomik istikrarsızlık ve krizler kayıt dışılığa yol açan önemli bir neden olarak çıkmaktadır. Ekonomik yapıları oturmuş, kurumları yerleşmiş, enflasyon problemini yaşamayan ülkelerde kayıt dışı ekonominin boyutunun çok düşük olduğu görülmektedir.

    İktisadi kriz ve durgunlu dönemleri de kayıt dışılığa uygun bir ortam oluşturmaktadır. Böyle dönemlerde işsiz kitleler, kayıtlı ekonomide bulamadıkları istihdam imkanlarını kayıt dışı faaliyetlerde arayacaklardır. Müteşebbisler ise kriz ve durgunluğun etkilerini minimuma indirmek ve özellikle istihdam ve üretim açısından esnek davranabilmek gayesiyle kayıt dışı faaliyetlere yöneleceklerdir.•

    3.2)Kamu Maliyesinden Kaynaklanan Sebepler

    Ekonomik sebepler ile iç içe düşünülmesi gereken mali sebepler, öncelikle mali sistemin kendisinde aranmalıdır. Vergi ve vergi benzeri yükümlülükler başlı başına bir kayıt dışılık sebebidir. Vergilerin mükellef tarafından karşılıksız alınan bir fiyat gibi ve ekonomik güce göre yüksek olarak algılanması, vergi vermeyen bireylerin ise vergilerle üretimi finanse edilen kamusal mal ve hizmetlerden mahrum bırakılmaması bireyleri vergi yükünden kurtulma çabasına yöneltmektedir. Vergi sisteminden kaynaklanan nedenleri şu alt başlıklar halinde sıralarsak kanunun önemi daha iyi açıklanabilir:


    1)Vergi sisteminin adil olmaması:

    • Gelir üzerinden alınan vergiler beyan esasına dayanmakla birlikte, vergi tahsilatı büyük ölçüde vergi kesintisi ile sağlanmaktadır. Gelir vergisinde götürü unsurlar yaygındır.

    • Emek ve sermaye gelirlerinin farklı vergilendirilmelerini öngören ayırma kuramı etkin bir şekilde uygulanamamaktadır. “Üniter vergilenme esası” politika olarak benimsenmişse de tam anlamıyla uygulamaya konulamamıştır. Asgari ücret üzerinden vergi alınırken ücret dışındaki diğer bazı gelirler yüksek istisna hadleri nedeniyle vergi dışı bırakılmaktadır.

    • Vergi teşvik sisteminin selektif olmaması nedeniyle, teşvikler, kendilerinden beklenen yararı sağlamadığı gibi vergi kayıp ve kaçağının kaynağı haline gelmektedir.

    • Ekonomide yaşanan yüksek oranlı kronik enflasyon, işletmeleri, lisans yapılarına göre farklı oranda da olsa olumsuz etkilemektedir.
    • Katma değer vergisinde farklı mal ve hizmetlere uygulanan farklı vergi oranları verginin tarafsızlığını ortadan kaldırmaktadır.

    • Vergi aflarının sık sık yapılması ve devamlı surette gündemde tutulması adaletsiz vergi yapısının daha da güçlenmesine zemin hazırlamaktadır.

    2)Vergi sisteminin sistematiği bozulmuştur:

    • Vergi yasalarında, çok kapsamlı olmasa bile her yıl değişiklik yapılmaktadır. Yapılan bu değişikliklerin birçoğu vergi yada maddeleri arasındaki uyumu ortadan kaldırmaktadır.•

    • Vergi sisteminde çok sayıda istisna, muafiyet ve indirimler bulunmakta, bunların hesaplanmasına ilişkin özel düzenlemeler vergi sistemindeki karmaşıklığı daha da arttırmaktadır.

    • Vergi yasalarına ilişkin uygulamalara, büyük ölçüde, yasalara eklenen geçici ve ek maddeler yön vermektedir.

    • Özel kanunlarda vergilendirmeye ilişkin hükümlere yer verilmektedir.

    3)Gelir idaresi ve vergi denetiminde yeniden yapılanma gereği: Bugünkü örgütlenme yapısıyla gelir idaresi ve vergi denetim birimleri kayıt dışı ekonomi ile yeterince etkin bir şekilde mücadele edebilecek durumda değildir.

    4)Vergi yargı organları etkin ve hızlı çalışamamaktadır:

    • Vergi uyuşmazlıklarının çözümü uzun zaman almaktadır.

    • 647 sayılı kanunun hakime verdiği takdir yetkileri nedeniyle hürriyeti bağlayıcı cezalar etkin bir şekilde uygulanamamaktadır.

    • Vergi yargısında görev alan üyelerde mesleki uzmanlaşma eksikliğinin sıkıntıları yaşanmaktadır.

    5)Vergi yasalarından kaynaklanan hususlar:

    • Genel olarak vergi oranları yüksektir.

    • Geçmişe yürüyen ve geçmişi esas alan yasalar yürürlüğe konmaktadır.

    • Vergi sistemi, gerekli ve yeterli oto – kontrol mekanizmalarından yoksundur.

    • Maliye Bakanlığı, kayıt dışı ekonominin önlenmesi için verilen bazı yetkileri ya hiç kullanmamakta yada kullanılan yetkiler etkin şekilde uygulanamamaktadır.
    • Sık sık vergi affı öngören yasalara ve uygulamalara yer verilmektedir.

    Vergi sistemindeki tüm bu bozukluklar nedeniyle kayıt dışı ekonominin boyutları her geçen gün artmaktadır.

    Kayıt dışılığa yol açan mali sebeplerin diğer yüzü ise toplanan vergilerin nasıl harcandığıyla ve mükelleflerin kamu faaliyetlerinden ne kadar istifade edebildiğiyle ilgilidir. Eğer vergi gelirleri etkin bir şekilde ve bireylerin gerekli gördüğü alanlarda kullanılmıyor, rüşvet ve yolsuzluklar yaygın, kamu kaynakları israf ve istismar ediliyor ise, bireyler kayıtlı faaliyette bulunmakta ve gelirlerini doğru beyan ederek, vergilerini tam olarak ödemekte isteksiz olacaklardır.•

    3.3)Çalışma Hayatından Kaynaklanan Sebepler

    Sosyal güvenlik sisteminin etkin çalışmayışı, bireylerin sisteme kayıtlı olmakla elde edecekleri faydalar ile kayıt dışı kalma durumunda elde edecekleri faydaları karşılaştırarak tercih yapmalarına sebep olmaktadır. Eğer etkin ve verimli bir sosyal güvenlik sistemi yoksa, cezai yaptırımlar caydırıcı değilse, sosyal güvenlik primleri gibi istihdam ile ilgili kesintiler yüksek ise, kısaca kayıt dışı sektörde faaliyette bulunmanın kayıtlı sektörde faaliyette bulunmaya göre alternatif maliyeti düşük ise bireyler kayıt dışında kalmayı tercih eder.

    Çalışma hayatıyla ilgili yasal düzenlemelerin part – time , kısa süreli çalışma ve evde çalışma gibi zamanla ortaya çıkan gelişmeleri kapsayamaması, işyeri koşulları için getirilen standartlar, üretim lisanslı olma gereği, çalışanlar için aranan asgari yaş, eğitim, diploma, asgari ücret ve fazla mesai gibi düzenlemeler ile kadın çalışanlara daha düşük ücret verilmesi ve bu yüzden kadınların ev işlerini tercih etmesi gibi hususların hepsi, kayıt dışı üretim ve istihdamda rol oynamaktadır.

    3.4)Sosyal Sebepler

    Moral ve ahlaki değerlerin ve eğitimin kayıt dışılıkla ilgisi, bireylerin kayıt dışı faaliyette bulunmaya ve özellikle yasadışı – kayıt dışılığa olan tavırlarıyla ilgilidir. Moral ve ahlaki değerler ile eğitim düzeyinin yüksek olduğu toplumlarda devlete olan itaat ve devlet faaliyetlerini takdir etme, destekleme ve katılma eğilimi daha yüksek olacaktır. Kamu harcamaları ile vergiler arasındaki ilişkiyi eğitim düzeyi yüksek toplumlar daha iyi kurmaktadır. Moral ve ahlaki değerlerin aşındığı toplumlarda, özellikle uyuşturucu ve yasadışı kumar, fuhuş, kaçakçılık ve tefecilik gibi yasal olmayan kayıt dışı faaliyetler artacaktır.

    Gerek ülkeler arasında gerekse ülke içinde, genelde kırdan kente doğru olan göç hareketleri de kayıt dışılık sebebidir. Almanya’daki vatandaşlarımızın ve ABD’ye Meksika, Küba ve Haiti gibi çevre ülkelerden gelenlerin durumu bu konuda örnek teşkil etmektedir. Hızla artan nüfus karşısında kırsal alanlardaki insanların yetersiz kalması ve şehirlerde istihdam imkanlarının varlığı, insanların şehirlere akın etmesine yol açmaktadır. Şehir ortamı faaliyetleri gizlemeye daha elverişlidir. Otoritelerinde gelişmeleri iyi izleyip insanları ihtiyaçlarına yönelik düzenleme yapmamaları, sınırların zorlanmasına ve yasaların ihlal edilmesine yol açmaktadır. Örneğin engellenemeyen kırdan kente göç olgusuna rağmen kentsel arsa üretiminin yapılmayışı insanları gecekondu yapmaya itmektedir. Böylece özellikle nüfusun dörtte birinden fazlasının gecekondularda yaşadığı belirtilen ülkemizde, gecekondu sorununun ve bundan kaynaklanan kayıt dışılığın önemi ortaya çıkmaktadır.•


    3.5)Teknolojik Gelişmelerden Kaynaklanan Sebepler

    Gelişen teknolojiyle emek gücü açığa çıkar ve insanlar geçim kaygısıyla kayıt dışı faaliyetlere yönelme eğilimi gösterir. Gelişen teknolojilerle sermaye mallarının fiyatı ucuzlamakta ve bu sayede sermaye mallarının evde üretimi kolay hale gelmektedir. Böylece kayıt dışı ekonominin ucuzlayarak kalitesinin iyileşmekte olması bu ürünlere yönelik talebin canlı kalmasına ve kayıt dışı ekonominin gelişmesinde etkili olmaktadır.

    3.6)Psikolojik Sebepler

    Psikolojik faktör olarak ele aldığımız nedenler, bireylerin kayıt dışı faaliyetleri sırasında aldıkları duygusal tatmindir. Bireylerin kimlik arayışları ve etkin olma isteklerini karşılayacak kayıtlı faaliyet imkanlarının sınırlı olması, onları kayıt dışı faaliyetlere itebilmektedir. Part – time işlerde çalışmak, evde bağımsız ve kendi işinde çalışmak, insanlara esnek hareket etme imkanı vermekte ve hürriyet arzularını tatmin etmektedir.

    Ayrıca, kayıt dışı ekonomi konusunda yapılan aşırı yüksek tahminlerde bireyler üzerinde kayıt dışılığa yönelme sebebi olabilmektedir. Bir başka etken de vergi sisteminin adil olmadığı konusunda kişilerde yaygın bir kanaat bulunmasıdır. Vatandaşlar, ödenen vergilerin hizmet olarak kendilerine dönmediğine inanmaktadır. Bu nedenler de kişileri kayıtsızlığa iten psikolojik etkenler arasındadır.•

    4.KAYIT DIŞI EKONOMİNİN SONUÇLARI

    Mali ve sosyal güvenlik açısından kayıt dışılığın da ekonomik, mali, sosyal, çalışma hayatı ve teknolojik gelişmeler ile ilgili sonuçları bulunmaktadır. Kayıt dışılığın sonuçları denildiğinde genellikle olumsuz sonuçlar akla gelse de, olumlu yönlerinin bulunduğunu ileri süren görüşler de vardır.

    Kayıt dışılığın olumsuz etkileri, bu eksik ve yanlış göstergeleri veri olarak oluşturulacak politikaların ve alınacak tedbirlerin uygulamada başarısız olması ve istenmeyen sonuçlara yol açması şeklinde dolaylı olarak olmaktadır.

    4.1.Ekonomik Sonuçlar: Ekonomik temel hedeflere göre kayıt dışılığın sonuçları,

    a) GSMH; kayıt dışılıkla bir ülkede gerçekleştirilen üretimlerin ve elde edilen gelirlerin, yapılan tüketim ve yatırım miktarlarının tamamen kapsanamaması ve kaynakların çeşitli kesimler ile sektörle arasında nasıl dağıldığının doğru belirlenememesi sorunuyla karşılaşırız. Böyle bir durumda da milli gelir rakamları eksik ifade edilmiş olacak ve ülkenin refah düzeyi ile verimlilik göstergeleri olduğundan düşük görünecektir.

    b) İSTİHDAM; kayıt dışılık ülkede gerçekte gelir getirici bir faaliyette bulunduğu halde, istihdamla ilgili göstergelerde işsiz kapsamında veya işgücü dışındakiler kapsamında gösterilen bir kesimin olması, istihdam ve işgücüne katılım rakamlarının mutlak ve oransal olarak düşük, işsizlik rakamlarının da yüksek görünmesine yol açar.

    c) FİYATLAR; sadece kayıtlı üretimlerin maliyetleri ve satış fiyatları dikkate alınarak hazırlanan fiyat göstergeleri, kayıt dışı üretimlerin, kayıt dışılık dolayısıyla kayıtlı kesime nazaran oldukça yüksek ek maliyetlere katlanmadan gerçekleştirilmesi dolayısıyla sağlanan düşük maliyet ve satış fiyatları kapsanamadan hazırlandığında, piyasa genel fiyatla düzeyini olduğundan yüksek gösterir.

    d) BÜYÜME; eğer kayıt dışı ekonominin büyüme hızı kayıtlı ekonomiden daha yüksek ise, resmi büyüme rakamları da kayıtlı ve kayıt dışı ekonomi toplamından oluşan ekonominin bütününün büyüme hızından düşük belirlenir.

    e) GELİR DAÐIMI; Gelirin bir kısmının veya tamamının otoritelerden gizlenmesi dolayısıyla, kayıt dışı ekonomiden en fazla kimlerin pay aldığına bağlı olarak gelir dağılımı rakamları, düşük veya yüksek gelirli kesim lehine sapmalı olarak belirlenir.

    f) DIŞ TİCARET; kayıt dışı ithalat ve ihracat sebebiyle gerçek dış ticaret dengelerinin hatalı tespit edilmesi, ülkede kayıt dışı altın ve döviz bulunması sebebiyle de döviz ve altın mevcutlarının eksik belirlenmesine neden olur.

    Temel göstergelerin kayıt dışılık sebebiyle doğru olarak tespit edilememesi, sorunların yanlış teşhisine ve teşhis yanlış olunca da etkin ve doğru politikalar ile tedbirlerin alınıp uygulanamamasına, uygulamaların başarısızlığına, kaynakların yanlış yönlendirilmesine ve istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasına yol açar.

    Özellikle ülkemiz gibi planlı kalkınma çabasındaki ülkelerde, ülke kaynaklarının ve mevcut ekonomik durumun, ulaşılması ve düşünülen hedeflerin ve bu hedeflere ulaştıracak politika araçlarının doğru tespit edilmemesinin yol açacağı sonuçlar, kayıt dışılığın önemini daha da arttırmaktadır.

    Belge ve kayıt düzenine uymamaktan, vergi ve sosyal güvenlik primi gibi mali yükümlülükleri yerine getirmemekten kaynaklanan kayıt dışılığın ekonomik etkilerini ise şu şekilde özetleyebiliriz,

    - Kayıt dışı faaliyetlerin genel olarak arzulanmayan faaliyetler olduğu, emek yoğun ve gelişmiş olmayan teknolojiler kullanan alanlarda yoğunlaştığı dikkate alınırsa, kayıt dışı ekonominin kaynak dağılımında etkinliği bozduğu ve kaynakları verimsiz olanlara yönelttiği sonucu çıkmaktadır. Kayıt dışı ekonomide ödemelerin daha çok nakdi ödeme ve takas gibi yöntemlerde gerçekleştirilmesi ise işlem etkinliğini azaltan hususlardır.

    - Faaliyetlerini kayıt dışı olarak yürütenler, faaliyetlerini kayıtlı olarak yürütenlerin kayıtlı olmaktan dolayı katlandıkları oldukça yüksek ek maliyetlere katlanmadıklarından, haksız şekilde rekabet avantajı elde ederler. Sonuçta, rekabetçi piyasanın etkin kaynak tahsisini gerçekleştirme fonksiyonu kaybolur.

    - Aşırı harcamalar yanında, vergi ile sosyal güvenlik primi gibi mali yükümlülüklerin yerin getirilmemesinin yol açtığı ekonomik sorunlar, kayıt dışılığın dolaylı olarak yol açtığı önemli sonuçlardandır.

    - Kayıt dışılığın en önemli sebeplerinden birisinin yüksek vergi oranları olduğu düşünülürse, kayıtlı vergi yükünün daha da artırılması, bu kesimin, bu kesim aleyhine olan adaletsizliği daha da artırır. Sonuçta kayıt dışı ekonomiye kaçış hızlanır veya kaynaklar daha az vergilenen ama daha çok rant getiren verimsiz alanlara kayar.

    - Kayıt dışı ekonomide ödemelerin daha çok nakit para kullanılarak gerçekleştiriliyor olması, fiyat istikrarının olmadığı durumlarda, kayıtlı ekonomi yanında kayıt dışı ekonomide de istikrarlı bir para birimi arayışına ve dolar ve Euro gibi nispeten istikrarlı para birimlerinin ekonomide yaygın olarak kullanılmasına yani “dolarizasyona” yol açar.

    4.2.Kamu Maliyesi ile İlgili Sonuçlar: Vergi kayıpları ve bunların sebep olduğu bütçe açıkları, kayıt dışılığın en önemli mali sonucudur. Kamunun asli gelir kaynağı olan vergiler yeterince toplanamayınca da büyüyen kamu açıkları sorunu ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucu da kamusal hizmetlerin zamanında ve etkin olarak gerçekleştirilmesi zorlaşmaktadır. Bu da yaşam kalitesinde ve refah düzeyinde düşme anlamına gelir.

    4.3.Sosyal Sonuçlar: Kayıt dışılığın boyutlarının, özellikle yasadışı – kayıt dışı faaliyetlerinin genişlemesi, toplumun moral ve ahlaki değerlerinin bozulmasına ve anti – sosyal davranışların yayılmasına sebep olmaktadır.

    Kayıt dışı faaliyette bulunanların geniş bir kesim oluşturması, idare edenler ile edilenler arasında bir kopukluk yaratır ve güvensizlik ortamı oluşturur. Kayıtlı faaliyette bulunanlar, yaygın kayıt dışılığı gördükçe devlet otoritesine olan güvenlerini kaybederler. Rüşvet ve suiistimal yaygınlaşır ve mafya olarak adlandırılan yasadışı örgütler oluşabilir. Ülkemizde son yıllarda basında çek – senet mafyası olarak çokça bahsedilen olayı bu gelişmelere örnek verebiliriz.

    Kayıt dışı ekonomik faaliyetler çoğu zaman çevre ile ilgili düzenlemelere uyulmadan gerçekleştirildiğinden, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerden dolayı doğal kaynakların tahribi ve sürdürülebilir kalkınma amacının gerçekleştirilmemesi söz konusudur.

    4.4.Çalışma Hayatı ile İlgili Sonuçlar: Çalışma hayatı ile ilgili olumsuz sonuçlar büyük ölçüde kayıt dışı istihdamdan kaynaklanmaktadır. Kayıt dışı istihd*** her şeyden önce sosyal güvenlik sisteminin etkinliğini bozmaktadır. Kayıt dışı istihdamla, çalışan nüfus sosyal güvenlik şemsiyesi altında kapsanamamakta, yeterli prim toplanamamakta, sosyal güvenlik kuruluşları da, başka finansman zorlukları olmak üzere çeşitli zorluklarla karşılaşmakta ve kendilerinden beklenen hizmetleri etkin olarak yerine getirememektedir. Kayıt dışı istihdamın bir diğer yönü de, kayıt dışı çalışanların sendikal haklardan yoksun olmasıdır.

    4.5.Teknolojik Sonuçlar: Kayıt dışılığın yaygın kullanıldığı küçük işletmeler teknoloji geliştirme ve etkin ar–ge faaliyetlerinde bulunamazlar.

    4.6.Kayıt Dışı Ekonominin Olumlu Olarak Değerlendirilen Sonuçları:

    - Kayıt dışı ekonominin ülkenin karşılaştığı ekonomik krizleri aşmasında, işsiz kitlelere istihdam ve gelir imkanı sağlayarak ve mal ve hizmet arzını arttırarak yardımcı olduğu ve bir çeşit “sosyal güvenlik supabı” olduğu görüşü.

    - Vergi ve sosyal güvenlik primleri gibi kamusal yükümlülüklerin yerine getirilmemesi sonucu elde edilen maliyet düşüşlerinin iç ve dış pazarlarda rekabet gücü kazandırdığı.

    - Vergi gelirlerinin devlet tarafından etkin kullanılmaması dolayısıyla, özel kezim tarafından devletten kaçırılan kaynakların daha etkin kullanıldığı.

    - Kayıt dışı ekonominin gelir dağılımını dengeleyerek yoksulluğu önleyici rol oynadığı.

    - Kayıt dışı ekonominin kayıtlı ekonomiye talep yaratması.

    - Kayıt dışı ekonomide yaratılan gelirlerin, borsa ve banklar kanalıyla kayıtlı sektöre arttırılarak kayıtlı ekonomiye kaynak sağladığı.

    - Kayıt dışı ekonominin enflasyon vergisinin en büyük mükellefi olduğu gibi yaklaşımlarla da, kayıt dışı ekonominin olumlu yönlerinin olduğu ileri sürülmektedir.

    5.KAYIT DIŞI EKONOMİNİN ÖLÇÜLMESİ

    Kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü tespit etmek oldukça güçtür. Bunun temel nedeni, kayıt dışı ekonomi faaliyetlerinin gizlilik içerisinde olması ve bu faaliyetler tespit edildiğinde cezalandırma ihtimalinin olmasıdır. Kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü ölçmek için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemler; doğrudan ölçme ve dolaylı ölçme yöntemleri olarak iki ana gruba ayrılır.

    A)DOLAYLI YÖNTEMLER: Kayıt dışı ekonomiyi ölçmede genellikle dolaylı ölçme yöntemleri kullanılır. Bu yöntemde kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün ölçülmesinde çeşitli yaklaşımlar uygulanmaktadır. Bunlar, GSMH yaklaşımı, vergi incelemeleri yoluyla ölçme yaklaşımı, istihdam yaklaşımı ve parasalcı yaklaşımdır. Bu yaklaşımları kısaca açıklarsak;

    1)Parasal Yöntemler: Bu yaklaşımda, parasal istatistikler kullanılarak kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılır. Parasalcı yaklaşım, parasal oran yaklaşımı, işlem hacmi ve ekonometrik yaklaşım üç grupta incelenir.

    a)Parasal Oran Yaklaşımı: Bu yaklaşımda, kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü belirlemek için para piyasalarında hareketler izlenmekte ve kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde ödemelerin genellikle peşin para ile yapıldığı, çek ve senet gibi ödeme araçlarının kullanılmadığı varsayılmaktadır. Ayrıca, ekonomide kayıt dışı ekonomi olmadığı dönemlerde emisyon hacminin mevduata oranının sabit kalacağı var sayılmakta ve bu oranın zaman içinde artması paraya olan talebin arttığını göstermektedir. Bu yaklaşımın en önemli eksikliği, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde ödeme aracının peşin para olduğunu kabul etmesidir. Oysa kayıt dışı ekonomide çek ve senet ile ödeme de yaygındır ve ayrıca paranın dolaşım hızı kayıtlı ekonomiye göre daha yüksektir.

    b)İşlem Hacmi Yaklaşımı: Bu yaklaşıma göre, Fisher’in miktar teorisi eşitliği kullanılarak işlem hacminin milli gelire oranındaki değişikliklerden kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Bu yaklaşımın emisyon hacmi yaklaşımına göre avantajı, kayıt dışı ekonomide peşin para yanında çek ve senet ile ödeme araçlarını da dikkate almasıdır. Bu yaklaşımın eksikliği ise, paranın dolaşım hızının kayıtlı ve kayıt dışı ekonomide aynı olduğu varsayımı ve işlem hacmi miktarının hesaplanmasının güç olmasıdır.

    c)Ekonometrik Parasal Tahmin Yaklaşımı: Bu yaklaşımda, nakit para talebinin ekonometrik bir denklem ile tahmin edilerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Bu yaklaşıma göre, kayıt dışı ekonominin en önemli nedeni yüksek vergi oranlarıdır. Bu yaklaşımda da kayıt dışı ekonomide ödeme aracının peşin para olduğu ve paranın dolaşım hızının kayıtlı ve kayıt dışı ekonomilerde aynı olduğu varsayılmaktadır. Ayrıca, nakit para talepleri, verginin uygulandığı ve uygulanmadığı durumlarda ayrı ayrı hesaplanmakta ve bu rakamlar arasındaki fark kayıt dışı ekonomi ile ilgili nakit para seviyesi tespit edilmektedir. Paranın dolaşım hızı da analize dahil edilerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmektedir.

    2)Vergisel Yöntemler: Vergi incelemeleri yoluyla mükellefleri beyan etmediği gelirler tespit edilerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Çağdaş vergi sistemlerinin en önemli özelliği mükelleflerin vergiye tabi gelirlerinin vergi idarelerine kendilerinin beyan etmeleridir. Bazen mükellefler, kazançlarını bilerek veya bilmeyerek olduğundan daha aza beyan ederler. Vergi incelemelerinde mükelleflerin beyan ettikleri kazançlar incelenir, eksiklik varsa matrah farkları bulunur. Bu yaklaşıma göre, bulunan matrah farkları esas alınarak kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılır. Ancak bu yaklaşımla kayıt dışı ekonomi değil, vergilendirilmeyen ekonominin büyüklüğü tespit edilmiş olur. Bu yaklaşımın en önemli eksikliği, kayıt dışı ekonomi yerine vergilendirilmeyen ekonominin büyüklüğünü tahmin etmesidir. Bazı faaliyetlerin, vergilendirilmediği halde milli gelir büyüklüğü içerisinde yer alması, kayıt dışı ekonominin vergilendirilmeyen ekonomiden daha büyük olduğunu gösterir.

    3)Farklılık Yöntemler:

    a)Milli Gelir Farklılıkları: GSMH’nin hesaplanmasında genellikle üretim, gelir ve harcama yöntemleri olmak üzere üç farklı yöntem kullanılır. Bu yöntemlerden hangisi kullanılırsa kullanılsın GSMH rakamlarının eşit çıkması gerekir. Ekonomide kayıt dışı ekonomi nedeniyle, farklı yöntemler ile hesaplanan GSMH rakamları da farklı çıkmakta; gelir yöntemi ile bulunan rakam en düşük, harcama yöntemi ile bulunan rakam ise en büyük GSMH değerini vermektedir. Bu yaklaşıma göre, harcama yöntemi ile bulunan GSMH ile gelir yöntemiyle bulunan GSMH rakamları arasındaki fark, kayıt dışı ekonominin büyüklüğü hakkında bilgi verir. Ancak döviz, altın gibi tasarruf araçlarına yatırım eğiliminin yüksek olduğu dönemlerde ve yurtdışına transferin varlığında bu yaklaşımda sağlıklı bir sonuç vermeyebilir. Bu yaklaşım ile hesaplanan kayıt dışı ekonominin büyüklüğü genellikle diğer yaklaşımlara göre hesaplananlardan düşük çıkmaktadır.

    b)İstihdam Farklılıkları: Bu yaklaşımda, nüfusun, sivil işgücü arzının ve istihdamın zamanı içinde gelişimi incelenerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Sivil işgücü arzının toplam nüfusa oranı ile istihdamın toplam nüfusa oranının zaman içinde benzer gelişme göstermesi beklenir. Sivil işgücünün toplam nüfusa oranı belirli seviyede kalırken, istihdamın toplam nüfusa oranının düşmesi, toplam istihdam içinde kayıt dışı ekonomideki istihdamın payının artmasını ifade eder ki bu da kayıt dışı ekonominin büyüklüğü hakkında bilgi verir. Bu yaklaşımın en önemli eksikliği, hesaplamanın yapıldığı dönemin sosyal gelişmelerini ve ikinci işte çalışanları dikkate almamasıdır. Sosyal gelişmelerden bir kısmı istihdamın toplam nüfusa oranını yükseltirken bir kısmı da sivil işgücünün toplam nüfusa oranını düşürerek sanki kayıt dışı ekonominin küçüldüğü izlenimini verdiğinden bu yöntemin güvenirliliğini olumsuz yönde etkilemektedir.

    B)DOÐRUDAN YÖNTEMLER: Doğrudan ölçme yönteminin esası, anket çalışması yardımıyla kayıt dışı ekonominin tahmin edilmesidir. Bu yaklaşımla kayıt dışı ekonomi konusunda ayrıntılı bilgi alınabilmekte ve faaliyetlerin yapısal özellikleri tespit edilebilmektedir.

    Yapılan anketlerde, kişi ve kuruluşlara kayıt dışı faaliyette bulunup, bulunmadıkları, yada faaliyetlerinin ne kadarını kayıtlara yansıtmadıkları sorularak kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün hesaplanabilmesi için gerekli veriler toplanır. Anket çalışması sonuçlarının gerçeğe yakın çıkması için, anket sorularının titizlikle hazırlanması ve anketin uygulanacağı kişi ve kuruluşların anketin güvenirliğini sağlayacak sayıda ve rasgele belirlenmesi, ankete katılanların isimlerinin ankette yer almaması gerekir. Ancak, kayıt dışı faaliyetlerin önemli bir kısmı yasalara aykırı olması, kişi ve kuruluşların bu tür faaliyetleri ile ilgili bilgileri gizleme eğiliminde olması bu yöntemin güvenirliğini zayıflatır.•


    6.TÜRKİYE’DE VERGİ POTANSİYELİ VE VERGİ KAYIPLARI

    Türkiye’de ekonomik faaliyetlerin büyük bir bölümünün kayıt altına alınamaması sonucu ortaya çıkan vergi kayıplarının elimizdeki verilerden yapılacak hesaplamalarla açıkça görebilmekteyiz. Bu hesaplamalar temelde ülkemizdeki vergi potansiyelinin boyutlarını göstermektedir.


    Mal ve Hizmetlerden Alına Vergilerdeki Kayıplar:

    Mal ve hizmetler üzerindeki vergiler kapsamında en önemli vergi türü, dahilde alınan KDV’dir. İstanbul Sanayi Odası her yıl 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Anketi uygulayıp, Türkiye’nin 500 Büyük Firmasını yayımlamaktadır. Bu çalışma kapsamında 500 Büyük Firmanın ekonomiye katkısı da hesaplanmaktadır. Firmaların yarattıkları katma değerleri hesaplamak için de firmaların ödedikleri faktör gelirleri olan maaş ve ücretler, faiz, kira, kar, yıl içinde ayrılan amortismanlar, ödedikleri dolaylı vergiler ve devletten aldıkları mali yardımlarla (sübvansiyonlar) ilgili bilgiler derlenmektedir. Dolaylı vergilere ait bilgiler alınırken firmaların maliyeye ödedikleri KDV büyüklükleri de elde edilmektedir.

    İSO500 KDV Ödemelerinden Hareketle Hesaplanan KDV Kayıpları:

    Ödenmesi gereken KDV miktarının belirlenmesinde KDV mükellefi olan ve KDV oranları %15 ile %20 arasında değişen faaliyet kollarından sanayi, ticaret, ulaştırma ve hizmetler sektörleri için 500 Büyük firmanın ortalaması olan %12,9 ortalama KDV oranı alınmıştır. Bu nedenle katma değer vergisi oranı tarım ve inşaat sektörleri hariç diğer sektörler için %12,9 düzeyindedir.

    Tarım ve inşaat sektörleri için ise KDV potansiyelinin hesaplanmasında %1 KDV oranı kullanılmıştır. Sektör bazında ödenen KDV büyüklükleri elde olmadığından hangi sektörde daha fazla kayıp olduğunu belirlemek ise mümkün olmamıştır.




    Harcama Bazında Yapılan GSYIH’ye Göre KDV Kayıpları:

    MG hem üretim bazında hem de harcama bazında tahmin edilmektedir. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, bir yerde nihai mal ve hizmetler üretiminin parasal değeridir. Nihai talep safhasında nihai cari tüketim harcamaları, yatırım harcamaları ve net mal ve hizmet ihracatı yer almaktadır. İşte nihai mal ve hizmetler ve yatırım harcamaları üzerindeki KDV paylarının tutarı, dahide alınacak KDV’nin kendisidir. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta ihracat nedeni ile o güne kadar mallar üzerinde bulunan KDV’nin bulunan toplamdan düşülmesi ile kalan kısmın, dahilde alınması gereken potansiyel KDV büyüklüğünü vermelidir.

    Türkiye ve AB Ülkeleri KDV, GSYİH Oranlarının Kararlaştırılması Yoluyla Hesaplanan KDV Kayıpları:

    Verilen iki farklı yaklaşım dışında KDV potansiyel büyüklüğünü hesaplamada yararlanılabilecek verilerden bir diğeri ise diğer ülkelerdeki uygulamalardır.

    Yunanistan’da normal oranın %18,0, temel gıda maddeleri tarım ürünleri için düşük oran olarak %8,0, kitap ve yayınlar için oranın %4,0 olarak uygulandığı görülmektedir. İtalya’da normal oran %19,0, zaruri gıda maddeleri ve ihtiyaç maddelerinde %4,0 ve bazı tarım ürünlerinde ise %13’tür.

    İspanya’da normal KDV oranı %15,0, indirimli oran %6,0 ve %3,0’tür. Son uygulamalarda AB’de %15,0 yüksek oran ve %5,0 indirilmiş oran olarak kabul görmüştür. Türkiye’nin AB ülkeleri ile çok farklı bir uygulaması olmadığı görülmektedir. Söz konusu ülkelerde ve Türkiye’de uygulanan KDV oranlarına bakıldığında önemli farklar görülmemektedir. Ancak KDV/GSYİH oranlarında ise çok büyük farklar ortaya çıkmaktadır.

    Türkiye’de ekonominin kayıt altına alınması ve bugünkü geçerli oranların uygulanması durumunda söz konusu ülkelerde olduğu gibi Türkiye için de KDV/GSYİH oranının %8,0 civarında olması olasıdır.


    Gelirden Alınan Vergilerdeki Kayıplar:

    Vasıtalı vergilerde olduğu gibi vasıtasız vergiler de Türkiye’nin AB ülkeleri ile vasıtasız vergi/GSYİH oranlarında önemli farklar bulunmaktadır.

    Toplam Vergi Kaybı:

    Toplanan bu bütün vergi büyüklüklerine bir de enformal sektör dediğimiz kesimde resmi kayıtlar dışında ücretli çalışanların, ödemedikleri gelir vergilerini de hesaplayıp katmak gerekmektedir. Enformal sektör tarafından istihdam edilen büyüklüğün 1990’larda toplam istihdam içinde %30-32 olduğu hesaplanmıştır. Vergi gelirleri toplamının en az %80’ini teşkil eden büyüklükte bir vergi kaybı söz konusudur.

    Kayıt dışı faaliyetler ve vergi kaybına yol açan uygulamalara ilişkin örneklerden ilginç birisi ise konut fonu uygulamasıdır. Konut fonu uygulaması 1986 yılı başında, tasarrufu teşvik yasası ise, Nisan 1988’de başlamış ve uygulama on ve daha fazla çalışanı olan işyerinde olmuştur. İstihdamı olumsuz yönde etkileyen ve daha fazla istihdam yaratan işletmeleri cezalandıran bu uygulama sonuçları oldukça dikkat çekicidir. Sistem dışı uygulamaların ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini göstermesi açısından da ilginç bir örnektir.

    Çalışan sayısı aşısından getirilen yükümlülükler sonucu bu sınırlara yakın çalışanı olan firmaların bir kısmı uygulama dışında kalmak için çalışan sayılarını düşürmüşlerdir.

    DİE’nin yıllık imalat sanayi anket sonuçlarına göre 10 – 24 arasında ücretle çalışanı olan işyerleri ve çalışanlar sayısı giderek azalmaktadır.

    Görüldüğü gibi işyeri nezdinde bir vergi uygulaması niteliğinde olan konut fonu ve tasarrufu teşvik yasası, işyerlerinin bu tür ekstra vergiyi vermemek için çalışan sayılarını azaltmasına yada çalışanlarının bir bölümünü mecburen kayıt dışına itip, yasaya uyum sağlamalarına neden olmuştur. Bu bulgular adil olmayan uygulamalar ile devletin sınırlı vergi geliri sağlarken daha büyük ölçüde vergi kaybıyla karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Bu tür düzenlemelerin uygulamaya konmaması durumunda büyük olasılıkla, ekonominin gelişmesi ile birlikte 10 – 24 kişi çalıştıran işyerlerinin kayıt altındaki sayısı artacak ve daha fazla vergi ödemeleri söz konusu olacaktı. Bu örnek vergi oranları ile vergi esnekliği arasında sıkı bir münasebet olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Devletin yanlış vergi politikası uygulaması nedeni ile vergi verimliliğinin zedelendiği de bu örnekte görülmektedir.



  • Sniper®
    Senior Member
    • 22-06-2005
    • 12987

    #2
    Konu: Kayıtdışı Ekonomi

    7.KAYIT DIŞI EKONOMİ VE ENFLASYON

    Kamu Açıklarının Enflasyon Üzerindeki Etkisi:

    Kayıt dışı ekonominin denetim altına alınamaması nedeniyle vergi potansiyelinden yeterince yararlanılamamakta ve yüksek vergi oranlarına karşın vergi gelirlerini çok düşük düzeylerde gerçekleşmektedir. Bu olgu ise kamu harcamalarının giderek daha büyük bir bölümünün borçlanma yoluyla karşılanması zorunluluğunu getirmekte bu nedenle kamu harcamaları içindeki transfer harcamalarının payı çok yüksek düzeylere erişirken yüksek kamu açıkları da kapatılamamaktadır.

    Kamu açıklarının ekonomik istikrarsızlığın en önemli nedenlerinden birisi olduğu düşünüldüğünde bu açıkların kapatılmasında borçlanma yerine vergi potansiyelinden yararlanılarak vergi gelirlerinin arttırılması gereği açıktır. 1995 yılına ilişkin yapılan hesaplamalar kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması durumunda bu ekonomiden elde edilebilecek vergi gelirlerinin mevcut tahakkuk eden vergi gelirlerinin %80’i düzeyinde olduğunu ve bu tutarın kamu açıklarının yaklaşık 3,3 katına yakın olduğunu göstermektedir.

    Ekonomik istikrarsızlığın en önemli göstergelerinden birisi olan enflasyon ile tasarruf – yatırım farkı arasındaki ilişkiye bakıldığında kamu açıklarını kapatacak nitelikteki söz konusu potansiyel vergi gelirlerine olan acil ihtiyaç daha açık görülmektedir.

    Kamunun boyutunun göstermek amacıyla daha önce birçok çalışmada araştırıldığı gibi enflasyon ile kamu tasarruf – yatırım farkları arasındaki ilişki 1972-1996 ve 1983-1996 verileri kullanılarak hesaplanmıştır.

    1972-1996 yıllarına ilişkin TEFE oranları bağımlı değişken olarak alınırken, aynı yıllara ilişkin tasarruf – yatırım farkları bulunmuş ve bu değerlerin GSMH’ye oranları ise bağımsız değişken olarak analize dahil edilmiştir. Söz konusu değişkenler için iki farklı yaklaşım kullanılmıştır. Birinci yaklaşımda aynı yıldaki tasarruf – yatırım farklarının GSMH’ye oranlarıyla enflasyon oranları arasındaki ilişkiye bakılırken ikinci yaklaşımda ise bağımsız değişken olan tasarruf – yatırım farklarının GSMH’ye oranlarıyla bir sonraki yılın enflasyon oranları arasındaki ilişki araştırılmıştır.

    Ekonominin %70, %75, %80’inin kayıt altına alınması durumunda ise enflasyonla mücadelede erişilebilecek başarılar dikkat çekicidir.

    Ekonominin Farklı Oranlarda Kayıt Altına Alınması Varsayımına Dayalı Senaryolar:

    Kamu açıklarının MG içindeki payı ile enflasyon arasındaki ilişkiler sadece regresyon analizinin sonuçları ile sınırlı değildir. Regresyon sonuçları sadece tasarruf – yatırım fonları ile enflasyon arasındaki olası doğrudan ilişkiler konusunda bir fikir vermeye yöneliktir. Ancak açıkların önlenmesi halinde makro dengeler üzerinde etkili olacak çeşitli süreçlerin başlaması ise bir gerçektir.

    Her şeyden önce kamu açıklarının giderilmesi ile birlikte makro dengeler üzerinde son derece etkili olduğu bilinen enflasyon bekleyişleri kırılma sürecine girecektir. Azalan kamu açıkları ile birlikte fiyat hareketlerinin yön değiştireceği piyasalarca hemen algılanacak, karar alıcılar geçmişe göre çok farklı tepkiler vermeye başlayacaktır.

    Piyasalarda farklı tepkilerin ortaya çıkması her şeyden önce finansal piyasalarda etkisini gösterecek, enflasyonun gerileyeceği beklentisi ile faizler düşmeye başlayacaktır. Bu gelişme de bütçeyi rahatlatacak önemli kazanımlar ortaya çıkacaktır. Diğer taraftan bütçe açıkları ile ödemeler dengesinin cari işlemleri arasında güçlü ilişkiler olduğu bilinmektedir. Şöyle ki azalan kamu açıkları, cari işlemler dengesi açıklarının kapatılması anlamına gelecektir. Bu durumda kurlar üzerindeki baskılar önemli ölçüde azalmış olacaktır. Böylece kamu kesimi dış borç ödemeleri, yükselen kurların külfetinden kurtulurken kamu kesiminin rahatlaması ile birlikte uzun süredir ihmal edilmiş olan altyapı yatırımlarının finansmanı için gerekli kaynaklar sağlanmış olacaktır.

    Bilindiği üzere altyapı yatırımları, dolaysız biçimde ekonomiyi uyarıcı, ekonomiyi canlandırıcı etkiler içermektedir. Ayrıca altyapı yatırımlarının dolaylı biçimde ortaya çıkan ve ekonomiyi uyarıcı etkileri günümüzde çık önemsenmektedir.

    Kamu açıklarının kapatılması özel sektör açısından da önemli kazanımları beraberinde getirecektir. Her şeyden önce istikrarlı kur ve faizler özel kesimin önünü görebilmesini sağlayacak, uzun vadeli yatırımlar için gerekli zemin hazırlanmış olacaktır.

    Kamu kesimi mali dengesi, vergi gelirlerindeki artışlarla sağlanınca, devlet fon piyasalarından çekilmeye başlayacak böylece toplam fon takbi, özel kesimin fon ihtiyacı ile sınırlı kalacak ve faiz oranları düşmeye başlayacaktır. Ekonomik istikrar programı piyasalarda risk faktörünü azaltacağı için daha ılımlı fiyat politikalarına zemin hazırlayacaktır.

    Ekonomik istikrarsızlığın ticari ahlakı zayıflattığı bilinmektedir. Ekonomik istikrarsızlık sivil ekonomiyi tahrip etmektedir. Ekonomik istikrarın bu noktada sağlayacağı kazanımları görmemek mümkün değildir. Görüldüğü üzere vergi konusunda yapılacak iyileştirmelerin ve düzenlemelerin ölçülebilen ve ölçülemeyen çeşitli faydaları bulunmaktadır. Artık bu sorunun çözülmesi bir zorunluluktur.

    Bu gelişmeler ile birlikte yüksek vergi oranlarının düşürülmesi de olasıdır. Kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması için sistemde yapılabilecek düzenlemelerle birlikte vergiden kaçışa neden olan yüksek vergi oranlarının düşürülmesi işleminin de uygulamaya konması bu süreci hızlandıracaktır.

    Kayıt dışı ekonomide elde edilebilecek vergi gelirlerinin kamu açıklarını büyük ölçüde kapatabileceği yada kamu fazlası yaratabileceği düşünüldüğünde ekonomik istikrarın sağlanabilmesi için yönetimlerin bu konuda yararlı adımlar atması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Söz konusu potansiyel gelirden yararlanılması durumunda giderek kaynak yetersizliği nedeniyle yapılamayan altyapı yatırımlarının da hızlandırılması mümkün olacaktır.

    8.KAYIT DIŞI EKONOMİ VE YETERLİ VERGİ ORANLARI

    Ekonominin belirli bir bölümünün kayıt altına alınması durumunda mevcut vergi gelirlerinin çok daha düşük vergi oranlarıyla elde edilmesi olasıdır. Mevcut vergi gelirlerinin düzeyi korunarak ekonominin muhtelif oranlarda kayıt altına alındığı varsayımına dayalı hesaplanan vergi oranları açısından da çarpıcı sonuçlar ortaya koymaktadır.

    Söz konusu varsayımdan hareketle KDV ve gelir vergisi oranlarını ayrı ayrı hesaplamak olasıdır.

    Ekonominin %70, %75 ve 80 oranında kayıt altına alınması durumunda KDV matrahı çeşitli KDV oranına tabi harcama büyüklüklerinin %70, 75, 80’i olacaktır.

    Ekonominin kayıt altına alınması durumunda vergi oranlarının düşürülebileceğini açıkça göstermektedir. Vergi oranlarının düşürülmesinin kayıt dışı işlemleri de kayıt altına almayı kolaylaştıracağı açıktır. Vergi oranlarındaki düşüş nedeni ile ekonomideki işletmelerin büyük kısmı yeni kaynağa kavuşacaklar ve üretimleri artacaktır. Sonuçta vergiye matrah olan büyüklükler de artacak ve ekonomideki büyüme nedeniyle vergi gelirlerinde, oranlar değiştirilmeden reel artış sağlanacaktır.

    Verilen tüm örnekler ve hesaplamalar ülkenin vergi potansiyel büyüklüğünü gösterirken, çarpıkları de ortaya koymaktadır.

    Vergi gelirlerindeki büyük kayıplar nedeni ile devlet gelir – gider dengesini kuramamakta, harcamalarını borçlanma yoluyla kapatmakta, devletin yapması gerekli hizmetleri de tam olarak yerine getirememektedir. Net borçlanmanın, toplam harcamalar içindeki payı %30-40 düzeylerine erişmektedir.


    TOPLAM VERGİ KAYBI:

    Toplanan bu bütün vergi büyüklüklerine birde enformal sektör dediğimiz kesimde resmi kayıtlar dışında ücretli çalışanların, ödemedikleri gelir vergilerini de hesaplayıp katmak gerekmektedir. Enformal sektör tarafından istihdam edilenlerin büyüklüğünün 1990’lı yıllarda toplam istihdam içinde %30-%32 olduğu hesaplanmıştır. Vergi gelirlerinin toplamının en az %80 ‘ini teşkil eden büyüklükte bir vergi kaybı söz konusudur.

    Kayıt dışı faaliyetler ve vergi kaybına yol açan uygulamalara ilişkin örneklerden ilginç birisi ise konut fonu uygulamasıdır.konut fonu uygulaması 1986 yılı başında, tasarrufu teşvik yasası ile başlamış ve uygulama 10 ve daha fazla çalışanı olan işyerlerinde olmuştur. İstihdamı olumsuz yönde etkileyen ve daha fazla istihdam yaratan işletmeleri cezalandıran bu uygulama sonuçları oldukça ilgi çekicidir. Sistem dışı uygulamaların ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini göstermeleri açısından da ilgi çekici bir örnektir.

    Çalışan sayısı açısından getirilen yükümlülükler sonucu bu sınırlara yakın çalışanı olan firmaların bir kısmı uygulama dışında kalmak için çalışan sayılarını düşürmüşlerdir.

    DİE’nin yıllık imalat sanayi anket sonuçlarına göre 10-24 arasında ücretle çalışanı olan işyerleri ve çalışanlar sayısı giderek azalmaktadır.

    Görüldüğü gibi işyerleri nezninde bir vergi uygulaması niteliğinde olan konut fonu ve tasarrufu teşvik yasası, işyerlerinin bu tür ekstra vergiyi vermemek için çalışan sayısını azaltmasına yada çalışanlarının bir bölümünü mecburen kayıt dışına itip, yasaya uyum sağlamalarına neden olmuştur. Bu bulgular adil olmayan uygulamalar ile devletin sınırlı vergi geliri sağlarken daha büyük ölçüde vergi kaybıyla karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Bu tür düzenlemelerin uygulamaya konmaması durumunda büyük olasılıkla, ekonominin gelişimi ile birlikte 10-24 kişi çalıştıran işyerlerinin kayıt altındaki sayısı artacak ve daha fazla vergi ödemeleri söz konusu olacaktı.

    Bu örnek vergi oranları ilk vergi esnekliği arasında sıkı bir münasebet olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Devletin yanlış vergi politikası uygulaması ile vergi verimliliğin zedelendiği de bu örnekte görülmektedir.

    9.KAYIT DIŞI EKONOMİ VE ENFLASYON

    Kamu Açıklarının Enflasyon Üzerindeki Etkisi:

    Kayıt dışı ekonominin denetim altına alınamaması nedeniyle vergi potansiyelinden yeterince yararlanılamamakta ve yüksek vergi oranlarına karşın vergi gelirleri çok düşük düzeylerde gerçekleşebilmektedir. Bu olgu ise kamu harcamaları içindeki transfer harcamalarının payı çok yüksek düzeylere erişirken yüksek kamu açıkları da kapatılamamaktadır.

    Kamu açıklarının ekonomik istikrarsızlığın en önemli nedenlerinden birisi oluğu düşünüldüğünde bu açıkların kapatılmasında borçlanma yerine vergi potansiyelinden yararlanılarak vergi gelirlerinin artırılması gereği açıktır.1995 yılına ilişkin yapılan hesaplamalar kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması durumunda bu ekonomiden elde edilecek vergi gelirlerinin mevcut tahakkuk eden vergi gelirlerinin %80’i düzeyinde olduğunu ve bu tutarın kamu açıklarının yaklaşık 3.3 katına yakın olduğunu göstermektedir.

    Ekonomik istikrarsızlığın en önemli göstergelerinden birisi olan enflasyon ile tasarruf – yatırım farkı arasındaki ilişkiye bakıldığında kamu açıklarını kapatacak nitelikteki söz konusu potansiyel vergi gelirlerine olan acil ihtiyaç daha açık görülmektedir.

    Kamunun boyutunu göstermek amacıyla daha önce birçok çalışmada araştırıldığı gibi enflasyon ile kamu tasarruf yatırım farkları arsındaki ilişki 1972-1996 ve 1983-1996 verileri kullanarak hesaplanmıştır.

    1972-1996 yıllarına ilişkin TEFE oranları bağımlı değişken olarak alınırken, aynı yıllara ilişkin tasarruf-yatırım farkları bulunmuş ve bu değerlerin GSMH’ya oranları ise bağımsız değişken olarak analize edilmiştir. Söz konusu değişkenler için iki farklı yaklaşım kullanılmıştır. Birinci yaklaşım da aynı yıldaki tasarruf yatırım farklarının GSMH’ya oranları arsındaki ilişkiye bakılırken 2. yaklaşımda ise bağımsız değişken olan tasarruf-yatırım farklarının GSMH’ya oranları bir sonraki yılın enflasyon oranları arasındaki ilişki araştırtmıştır.

    10.EKONOMİNİN FARKLI ORANLARDA KAYIT ALTINA ALINMASI VARSAYIMINA DAYALI SENARYOLAR:

    Kamu açıklarının MG içindeki payı ile enflasyon arasındaki ilişkiler sadece regrasyon analizinin sonuçları ile sınırlı değildir. Regrasyon sonuçları sadece tasarruf- yatırım farkları ile enflasyon arsında olası doğrudan ilişkiler konusunda bir fikir vermeye yöneliktir. Ancak açıkların önlenmesi halinde makro dengeler üzerinde etkili olacak süreçlerin başlaması ise bir gerçektir.

    Her şeyden önce kamu açıklarını giderilmesi ile birlikte makro dengeler üzerindeki son derece etkili olduğu bilinen enflasyon bekleyişleri kırılma sürecine girecektir. Azalan kamu açıkları ile birlikte fiyat hareketlerinin yön değiştireceği piyasalarca hemen algılanacak, karar alıcılar geçmişe göre çok farklı tepkiler vermeye başlayacaktır.

    Piyasalarda farklı ortaya çıkması her şeyden önce finanssal piyasalarda etkisini gösterecek, enflasyonun gerileyeceği beklentisi ile faizler düşmeye başlayacaktır. Bu gelişme bütçeyi rahatlatacak önemli kazanımlar ortaya çıkacaktır. Diğer taraftan bütçe açıkları ilk ödemeler dengesinin cari işlemleri arsında güçlü ilişkiler olduğu bilinmektedir. Şöyleler azalan kamu açıkları, cari işlemler dengesi açıklarının kapatılması anlamına gelecektir. Bu durumda kurlar üzerindeki baskılar önemli ölçüde azalmış olacaktır. Böylece kamu kesimi dış borç ödemeleri, yükselen kurların kütlesinden kurtulurken kamu kesiminin rahatlatılması ile birlikte uzun süredir ihmal edilmiş olan alt yapı yatırımlarının finansmanı için gerekli kaynaklar sağlanmış olacaktır.

    Bilindiği üzere alt yapı yatırımları, dolaysız biçimde ekonomiyi uyarıcı, ekonomiyi canlandırıcı etkiler içermektedir. Ayrıca alt yapı yatırımlarının dolaylı biçimde ortaya çıkan ve ekonomiyi uyarıcı etkileri günümüzde çok önemsenmektedir.

    Kamu açıklarının kapatılması özel sektör açısından da önemli kazanımları beraberinde getirecektir. Her şeyden önce istikrarlı kısır ve faizler özel kesimin önünü görebilmesini sağlayacak, uzun vadeli yatırımlar için gerekli zemin hazırlanmış olacaktır.

    Kamu kesimini mali dengesi, vergi gelirlerindeki artışlarla sağlanınca, devlet fon piyasalarından çekilmeye başlayacak böylece toplam fon talebi, özel kesimin fon ihtiyacı ile sınırlı kalacak ve faiz oranları düşmeye başlayacaktır. Ekonomik istikrara programı piyasalarda risk faktörünü azaltacağı için daha ılımlı fiyat politikalarına zemin hazırlayacaktır.

    Ekonomik istikrarsızlığın ticari ahlakı zayıflattığı bilinmektedir. Ekonomik istikrarsızlık sivil ekonomiyi tahrip etmektedir. Ekonomik istikrarın bu noktada sağlayacağı kazanımları görmemek mümkün değildir. Görüldüğü üzere vergi konusunda yapılacak iyileştirmenin ve düzenlemelerin ölçülebilen ve ölçülemeyen çeşitli faydaları bulunmaktadır. Artık bu sorunun çözülmesi bir zorunluluktur.

    Bu gelişmeler ile birlikte yüksek vergi oranlarının düşürülmesi de olasıdır. Kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması için sistemde yapılabilecek düzenlemelerle birlikte vergiden kaçışa eden olan yüksek vergi oranlarının düşürülmesi işleminin de eşanlı bir biçimde uygulanmaya konması bu süreci hızlandıracaktır.

    Kayıt dışı ekonomiden elde edilebilecek vergi gelirlerinin kamu açıklarını büyük ölçüde kapatabileceği ya da kamu fazlası yaratabileceği düşünüldüğünde ekonomik istikrarın sağlanabilmesi için yönetimlerin bu konuda kararlı adımlar atması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Söz konusu potansiyel gelirden yararlanılması durumunda giderek kaynak yetersizliği nedeniyle yapılamayan alt yapı yatırımlarının da hızlandırılması mümkün olacaktır.

    11.KAYIT DIŞI EKONOMİ VE YETERLİ VERGİ ORANLARI

    Ekonominin belirli bir bölümünün kayıt altına alınması durumunda mevcut vergi gelirlerinin çok daha düşük vergi oranlarıyla elde edilmesi mümkün olacaktır. Mevcut vergi gelirlerinin düzeyi korunarak ekonominin muhtelif oranlarda kayıt altına alındığı varsayımına dayalı hesaplamalar vergi oranları açısından da çarpıcı sonuçlar ortaya koymaktadır.

    Söz konusu varsayımdan hareketle KDV ve gelir vergisi oranlarını ayrı ayrı hesaplamak olasıdır.

    Ekonominin %70, 75 ve 80 oranında kayıt altına alınması durumunda KDV matrahı çeşitli KDV oranına tabi harcama büyüklüklerinin %70,75,80’i olacaktır.

    Ekonominin kayıt altına alınması durumunda vergi oranlarının düşürülebileceğini açıkça göstermektedir. Vergi oranlarının düşürülmesinin kayıt dışı işlemleri de kayıt altına almayı kolaylaştıracağı açıktır. Vergi oranlarındaki düşüş nedeni ile ekonomideki işletmelerin büyük kısmı yeni kaynağa kavuşacaklar ve üretimleri artacaktır. Sonuçta vergiye matrah olan büyükler de artacak ve ekonomideki büyüme nedeniyle vergi gelirlerinde, oranlar değiştirilmeden reel artış sağlanacaktır.

    Verilen tüm örnekler ve hesaplamalar ülkenin vergi potansiyel büyüklüğünü gösterirken, çarpıklıkları da ortaya koymaktadır.

    Vergi gelirlerindeki büyük kayıplar nedeni ile devlet gelir gider dengesini kuramamakta, harcamalarını borçlanma yoluyla kapatmakta, devletin yapması gerekli hizmetleri de tam olarak yerine getirememektedir. Net borçlanmanın, toplam harcamalar içindeki payı %30-40 düzeylerine erişmektedir.








    12.KAYIT DIŞI EKONOMİ

    Vergiler devletin önemli bir gelir kaynağı olmakla birlikte beyan edilmeleri mecburidir. Beyan esası, verginin ödeme gücüne göre alınmasının sağlar ve vergilendirme adaletinin gerçekleşmesinde etkilidir. Bu yöntem iyi bir denetim mekanizmasıyla desteklenmezse kayıt dışı ekonomi ortaya çıkar.

    Kayıt dışı ekonomi, kamu idarelerinin denetimi dışında kalan her türlü ekonomik işlem ve faaliyettir.

    12.1.KAYIT DIŞI EKONOMİNİN UNSURLARI

    1) Yeraltı Ekonomisi: Toplumun zararlı ve ahlak dışı olarak gördüğü kanunen yasaklanmış faaliyetlerdir.
    2) Yarı Kayıtlı Ekonomi: faaliyetleri yasal olup faaliyetlerden elde edilen gelirlerin büyük kısmı kayıt dışında kalan kişilerin faaliyetleridir.
    3) Hiç Kayıtlara Girmeyen Ekonomi: Faaliyetlerini aktif olarak yürüttükleri halde vergi idaresinin bilgisi dışında faaliyet gösterirler.

    12.2.TÜRKİYE’DE KAYIT DIŞI EKONOMİNİN BOYUTLARI

    Son yıllarda, Türkiye’de yaşanan kronik enflasyon spekülatif kazançların yoğun olması gelir dağılımındaki aşırı adaletsizlikler ve ekonomik faaliyetlerin denetim dışında kalması kayıt dışı ekonominin boyutunu genişletmiştir. Tarımın niteliği bu faaliyetin denetim altına alınmasını güçleştirir. Dolayısıyla tarıma dayalı hammadde kullanan sektörlerde kayıt dışı ekonomi büyüktür. Ülkemizde kayıt dışı ekonominin büyüklüğü konusunda bir kesin rakam vermek zordur fakat son yıllarda ülkemizde kayıt dışılığın milli gelire oranı %50’nin üzerine çıktığı tahmin edilmektedir.

    12.3.TÜRKİYE’DE KAYIT DIŞI EKONOMİYİ DOÐURAN FAALİYETLER

    - İnsanları gelirlerini arttırmak istemeleri: Gelirlerini arttırmak isteyen kişiler faaliyetlerinin bir kısmını yada tamamını kayıt dışı sürdürür. Ayrıca bu faaliyetlerden kazançlarına vergi ödemeyerek gelirlerini arttırır.
    - Türkiye’de ücretlilerin ödediği vergi ve diğer kesintilerin çok yüksek olması da kayıt dışılığı arttırmaktadır.
    - İşgücü üzerindeki vergi, sigorta ve benzeri yükümlülükler kayıt dışı ekonomiye geçişi hızlandırmaktadır.
    - Vergi bürokrasisinin yoğun olması mükelleflerin bazı kazançlarını kayıt altında tutmalarına neden olmaktadır.
    - Ayrıca ülkemizde ard arda yaşanan ekonomik krizler kayıt dışı faaliyetlerin artmasına neden olmuştur.




    12.4.KAYIT DIŞI EKONOMİK FAALİYETLERİN ETKİLERİ

    a)Olumsuz Etkiler

    - Devletin temel gelir kaynağı olan vergi gelirlerinin azaltması
    - Bütçe açıkları nedeniyle borçlanmaya yol açması
    - Kayıt dışılık yüzünden vergi ödemeyenlerle, vergisini ödeyenler arasında adaletsiz bir ortam yaratması.
    - Dürüst vergi mükellefleri açısından haksız rekabet ortamı ortaya çıkması.
    - Kayıt dışı ekonomi resmi kayıtlara geçmediği için ekonomik göstergelerde gerçekte olduğundan farklı sonuçlar ortaya çıkarması.
    - Toplumun ahlaki değerlerinin bozulmasına neden olması

    b)Olumlu Etkiler

    - Kayıt dışı ekonomik faaliyette bulunan bazı kişiler daha az vergi ödedikleri için yatırıma yönlendirecek fonları artar.
    - Kayıtlı ekonominin herkese iş yaratma imkanı yoktur. Bu işsiz kalan kısma kayıt dışı ekonomi iş olanağı sağlar.
    Kayıt dışı ekonomi iç ve dış piyasalarda rekabet gücünü arttırır.

    Kayıt dışı ekonomi, iktisadi bir sonuç yarattığı halde kayıtlarda yer almayan olayları ifade etmekte ve ekonominin denetiminde ve yönlendirilmesinde ciddi belirsizlikler oluşturmaktadır.

    KDE, oluşumu birbirine ekli bir zincir gibi neden – sonuç ilişkisine bağlıdır. Mesela, uzun dönemli kalkınma anlayışının yanlışlıkları sonucu bölgesel dengesizliklerin oluşumu, bunun gelir dağılımı bozukluklarına neden olarak yoğun göç yaratması, iç göçün çarpık kentleşmeye neden olması. Kayıt dışı ekonominin artmasında ise, vergi sisteminin, idari ve bürokratik yapının, çıkarcılık anlayışının toplumda yoğunlaşmasının büyük önemi vardır.

    KDE’yi Savunmayı Olanaklı Kılan Durumlar:

    1) Normalde işsiz kalan kişiler KDE sayesinde istihdam edilmiş olmaktadır. KDE “mutlak” yoksulluğun azalmasında etkilidir.
    2) Yapılmamasında devlet bürokrasisinin önemli olduğu işler yapılmış olmaktadır.
    3) Kamu personeline ek gelir olanağı sağlanmış olmaktadır.
    4) Vergi ve sosyal güvenlik prim ödemeleri yapılmadığı için önemli bir maliyet avantajı doğurur. Bu durumda iç ve dış piyasalarda rekabet avantajı sağlayabilir.

    KDE İncelenirken Bazı Belirlemeler:

    1) KDE’de genellikle bir iktisadi mal ve hizmet üretimi söz konusudur.
    2) KDE’nin faaliyet alanları ve KDE’ye girenler çok çeşitlidir.
    3) KDE’deki faaliyetler yasadışı olabilir.
    4) KDE pekala “piyasa – dışı” olabilmektedir.

    KDE’yi Özendiren Durumlar:

    1) Vergiye karşı direnç ve vergiden kurtulma faaliyetlerinin gizli olması vergi ödemelerinden kurtulmayı sağlıyor.

    Bürokrasiden Kurtulma: Bürokrasinin yarattığı işleri zorlaştırma ve zaman kaybına yol açma durumları ortadan kalkıyor.

    2) Yardım Programlarından Yararlanma: Faaliyetler gizli olduğu için yardım programlarına layık olduğu izlenimi verilmektedir.
    3) Devlete Meydan Okuma: Yasadışı yapılan faaliyetlerle devlete karşı makyavelist bir karizma ortaya konmuş olmaktadır.

    Kayıt Dışı Ekonomi Kavramı:

    KDE’nin amacına bağlı olarak çeşitli biçimlerde adlandırılması;

    2) Faaliyetin gizliliği vurgulanmak istendiğinde = yeraltı, gizli, kara, alacakaranlık ekonomi kavramları.
    3) Faaliyetin yasa dışılığı vurgulanmak istendiğinde = kara, gri, yasadışı.
    4) Faaliyetlerin devletin dışında tutulduğu vurgulanmak istendiğinde = resmi olmayan, enformal, kayıt dışı.
    5) Faaliyetlerin göreceli olarak önemsizliği vurgulanmak istendiğinde = marjinal ve ikincil ekonomi kavramları kullanılır.

    • Yapılan analizlerde kullanılan sıfatla kastedilen kapsam ve içerik arasında uyum olmalıdır.

    Kayıt Dışı Ekonominin Üvey Boyutu = Dışsal Ekonomi(ler)

    Dışsal Ekonomi: Bir iktisadi üretim ve tüketim faaliyetinin, başka bir üretim veya tüketim faaliyeti üzerinde olumlu yada olumsuz etkide bulunmasıdır. Bu etkiler çoğunlukla tarafların bilgisi, arzusu veya amacı dışında gerçekleşmektedir. Bu dışsallık tanımı KDE ile özdeşleşmektedir. Dışsallık reel bir olgudur. Burada birileri bir şeyler yaparak başkalarını reel anlamda etkilemektedir. Bu durumda da etkilenenlerin iktisadi kararları etkilenecektir. Bu etkilenmelerden hayata geçmesi gerekenler KDE olarak nitelendirilecektir.

    Yorum

    • Sniper®
      Senior Member
      • 22-06-2005
      • 12987

      #3
      Konu: Kayıtdışı Ekonomi

      ÖZET

      Bütün dünyada ve özellikle belge düzeninin ve kontrol mekanizmasının yetersiz olduğu gelişme yolundaki ülkelerde kayıt dışı ekonomi kavramının son derecede yaygın kullanıldığını görüyoruz. Bilhassa kayıt dışı ekonominin boyutlarının G.S.M.H içerisinde önemli boyutlara ulaşması bu ülkelerde devlet gelirlerini iyice azaltmış, ekonomik ve sosyal açılardan büyük tahribatlara sebep olmuştur. Kayıt dışı ekonomiyi azaltmanın, kalkınabilmenin önde gelen şartlarından biri olması bu konu üzerindeki çözüm önerilerini artırmıştır. Çalışmada, kayıt dışı ekonominin ulusal ve uluslar arası boyutları anlatılmış, çözüm önerileri verilmiş ve Türk Vergi Sisteminin son durumuna göre kayıt dışılığı önlemedeki başarısı üzerinde durulmuştur.
      I-GİRİŞ

      Gelişme yolunda olan ülkelerin iktisadi sorunları içerisinde kayıt dışı ekonominin diğerlerine nazaran ayrı bir yeri ve önemi vardır. Kayıt dışı ekonominin nedenlerine ve sonuçlarına bakıldığında diğer ekonomik sorunlardan etkilendiğini ve bu sorunları etkilediğini son derece kompleks yapılı; bazen bağımlı bazen de bağımsız değişken bir olgu olduğunu görürüz. Fakat daha da önemlisi içerisinde iktisadi faktörler dışında sosyal, psikolojik, siyasi ve ahlaksal boyutların tamamıyla yakın ilişki içinde olduğu bilinen kayıt dışı ekonomi, teorik çapta bir çok çözüm önerileri sıralanan fakat bir türlü ortadan kaldırılamayan bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.

      Kamu finansmanında vergilerin ağırlıklı paya sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Ayrıca vergi gelirlerinin toplam kamu gelirleri içerisindeki payının büyük olması da ülkeler arasında gelişmişlik göstergesidir. Gelişmiş ülkelerde bu oran %90’ların üzerinde iken gelişmekte olan ülkelerde bu oran %70’lerin altında gerçekleşmiştir. Gelişmekte olan ülkelerdeki bu oranın düşüklüğü kayıt dışılığın önemli bir problem olduğunu göstermektedir. Vergi gelirlerindeki yetersizlikler kamu harcamalarının finansmanında borçlanma ve para basma yollarına gitmeyi zorlamakta bu da enflasyonist açığı sürekli genişletmektedir. Özellikle borçlanma yoluyla özel sektörün üretken yatırımlarına gidebilecek fonlarının kamu kesimine aktarılması ve bu fonların özel sektörden daha verimsiz kullanılması, gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızını sürekli düşürmekte ve ekonomik istikrarsızlıklara yol açmaktadır. Bu çalışmada, kayıt dışı ekonominin ortaya çıkış nedenleri, etkileri, tahmin yöntemleri ülkemiz ve yabancı ülkeler açısından ele alınarak incelenmeye çalışılmıştır.

      II- KAYIT DIŞI EKONOMİ KAVRAMI

      Yer altı ekonomisi, illegal ekonomi, kara ekonomi, resmi olmayan ekonomi, gizli ekonomi, düzensiz ekonomi, marjinal ekonomi, kayıp ekonomi, karaborsa ekonomisi, gözlenemeyen ekonomi, nakit ekonomisi, paralel ekonomi, enformel ekonomi, vergi dışı ekonomi ve benzer anlamlara gelen kayıt dışı ekonomi kavramı; bilinen istatistiki yöntemlere göre tahmin edilemeyen ve gayri safi milli hasıla hesaplarını elde etmede kullanılamayan gelir yaratıcı ekonomik faaliyetlerin tümüdür. Başka bir ifade ile kayıt dışı ekonomi, belgeye hiç bağlanmamış yada içeriği gerçeği yansıtmayan belgelerle gerçekleştirilen ekonomik faaliyetlerin devletin bilgisi dışına taşınmasıdır.

      Kayıt dışı ekonomi, kamunun denetimi dışındaki ekonomik faaliyetler olarak da tanımlanabilir. Bireylerin veya işletmelerin ekonomik faaliyet ve işlemlerini kamunun denetimi dışında tutmasının en önemli nedeni ise vergi kaçırma arzusudur. Bu bağlamda tanım olarak belirtecek olursak; Geniş anlamda vergi kaçakçılığı, vergiye karşı koyma olarak nitelendirilmektedir. Dar anlamıyla vergi kaçakçılığı ise, vergi kanunlarına aykırı davranmak ve kanunları uygulamakla görevli bulunan idarenin aldığı önlemlere karşı gelmek suretiyle, ya da az vergi ödemek şeklinde olabilmektedir.

      Batı ülkelerinde, kayıt dışı ekonomi denildiğinde daha çok uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi yasadışı sektörler akla gelmektedir gelişmekte olan ülkelerde ise ise bunlar da dahil olmak üzere kayıt dışı ekonomi daha çok eşya ve hizmet akımlarının belgelendirilememesi şeklinde ortaya çıkmaktadır.

      III- KAYIT DIŞI EKONOMİNİN ORTAYA ÇIKIŞ NEDENLERİ


      Kayıt dışı ekonominin ortaya çıkmasında en temel sebep insan ihtiyaçlarının sonsuz fakat kaynakların sınırlı olması gerçeğidir. Bilindiği üzere insan nefsi sürekli daha iyiyi daha güzeli arar. Daha iyi bir hayat şartını sağlayabilmek yani daha çok gelir ve servete sahip olmak ve harcama yapabilmek için kazancını devletle paylaşmayı arzu etmez. Çünkü kayıt içine girdikçe vergi yükü artacağı veya başlayacağı için harcamaları veya tasarrufları azalacaktır. Tabii ki bu durum kişinin marjinal tüketim ve tasarruf eğilimlerine göre de değişecektir.

      Bunun yanında iktisadi faaliyetlerini kayıt dışında sürdüren bir kişi, alıştığı tüketim düzeyinden daha düşük bir tüketim düzeyine geçmek istemeyecektir. İktisatta Duesenberry etkisi olarak adlandırılan bu etkiyi vergilendirme açısından düşünürsek, kayıt dışı kalarak vergi ödemeyen kişi ödemediği vergi kadar tüketim veya servetini artırmaktadır. Kayıt içine girmesi sebebiyle ödeyeceği vergi kadar refahı azalacak olan kişi, kayıt içine mümkün olduğunca girmemeye gayret edecek ve faaliyetlerini kayıt dışında sürdürmeye çalışacaktır. Dolayısıyla bütün sorunların temelinde insanların doyumsuz arzuları ve kendi faydalarını maksimize etme isteği yapmaktadır. İşte günümüzde dünyanın hiçbir ülkesinde sıfırlanamayan, ancak ülkemizde büyük boyutlara ulaşmış olan vergi kayıp ve kaçakları günümüzün en önemli sorunlarından birini oluşturmaktadır.

      Esasında kayıt dışı ekonomi oldukça kapsamlı bir yapıya sahiptir. Bu çalışmada ise konuya ağırlıklı olarak vergisel boyutu ile yaklaşılmış, dikkatler daha çok bu noktada toplanmak istenmiştir. Bu bağlamda kayıt dışı ekonominin nedenleri arasında önemli görünenler şu şekilde sıralanabilir:

      Mali ve ekonomik nedenler (enflasyon, gelir dağılımı, vergi adaleti)
      Hukuki nedenler (yasaların basit ve açık olmaması, sık değişikliğe uğraması, vergi oranlarının yüksekliği, istisna ve muafiyetler, üniter yapıdaki bozulma, defter tutma hadleri)
      İdari nedenler (vergi idaresinin organik yapısı, teknik yapı, personel yapısı ve denetim mekanizması)
      Sosyal nedenler (vergi ahlakı, mükellef psikolojisi ve tarihsel nedenler)
      Siyasal nedenler ve baskı gruplarından kaynaklanan nedenler.
      Yukarıda belirtilen sınıflandırmayı mali, siyasal ve ekonomik nedenler olmak üzere üç başlık altında toplayabiliriz


      A- MALİ NEDENLER

      Kayıt dışı ekonomiyi ortaya çıkaran en önemli nedenlerin başında vergilendirme ile ilgili sorunlar gelmektedir. Bunlar kendi içerisinde dört alt başlık altında incelenebilir.


      1-Vergi Oranlarının Yüksekliği ve Vergiye Karşı Direnç

      Vergi oranları ile kayıt dışı ekonomi arasında doğru yönlü bir ilişki vardır. Vergi oranlarının gelişmekte olan ülkelerde, gelişmiş ülkelere nazaran yüksek olması kayıt dışı ekonominin boyutlarını genişletmiştir. Örneğin A.B.D’de para talebi yaklaşımına göre 1990 yılında kayıt dışı ekonominin oranı % 5.1- 8.0 arasında tahmin edilmektedir bu ülkenin vergi tarifesi ise artan oranlı olup %15’den başlayıp %28’de son bulmaktadır, gelişmekte olan bir ülke olan ülkemizde ise ilgili yılda vergi oranları %25’den başlayıp %55’de bitmekte idi ve kayıt dışı ekonominin de çeşitli hesaplamaların ortalaması olarak( Derdiyok, Özsoylu, Kasnakoğlu)* %14.8 olarak hesaplanmıştı. Dolayısıyla kayıt dışı ekonominin büyümesinde önemli bir role sahip olan yüksek vergi oranlarının düşürülmesinin, kayıt dışı ekonominin boyutunu önemli ölçüde düşürebileceğini ileri sürebiliriz.

      Giles ve Caragata’nın 1996 yılında Kanada için yaptıkları bir araştırmaya göre Kanada’nın efektif vergi oranlarının %36.1’den %30’a azaltılması durumunda bunun kayıt dışı ekonominin GSYİH’ya oranını %15’den %13’e düşüreceğini tahmin etmişlerdir. Ekonomik büyüme ve diğer dinamik etkiler bir tarafa bırakılırsa vergi açığı aynı zamanda %5.4’den %3.9’a veya diğer bir ifadeyle 35.5 milyar Kanada dolarından 25.5 milyar Kanada dolarına düşecektir. Onlara göre devletin ekonomideki rolü daha da küçültülürse kayıt dışı ekonominin GSYİH’ya oranı %10’lar ve vergi açığı da GSYİH’nın %2.1’ler seviyesine düşer diğer bir ifadeyle kayıt dışı ekonomi 13.8 milyar kanada dolarına geriler.

      Vergi oranlarının ekonomik faaliyetlere olan etkisi teorik çapta bir çok çalışmayla kanıtlanmıştır, ancak bunlar içerisinde en çok bilineni Arthur Laffer tarafından ortaya konulan ve arz yönlü iktisatın en önemli dayanağını oluşturan vergi oranları ile vergi gelirleri arasındaki ilişkidir. Bu analizde vergi oranlarının belli bir orandan sonra vergi gelirlerini düşüreceği belirtilir. Vergi oranları optimalin üzerine çıktığı zamanlarda vergi gelirleri azalmaya başlar, çünkü insanlar çalışmak yerine vergisiz para kazanma yollarını ararlar. Vergi oranları artmaya başladığında esasen ekonomik faaliyetlerde rakamlarla ifade edildiği şekilde azalma olmaz sadece yüksek vergi oranları sebebiyle kayıtlı ekonomiden kayıt dışılığa kayış söz konusu olur bu durumda da kayıtlı ekonominin boyutu küçülür.

      Hükümetler, yüksek vergi oranlarının etkisini hafifletmek için vergi muafiyet ve istisna uygulamasına giderler, bu durumda da vergi adaleti gittikçe bozulur, istisnalardan yararlanamayanlar kendilerinin de daha az vergi verebileceklerini düşünerek vergi kaçakçılığı yoluna gidebilirler. Ayrıca, istisna ve muafiyet uygulamaları rekabet eşitsizliğine de sebep olmaktadır.

      Kayıt dışı ekonominin en önemli nedenlerinden biri de katma değer vergisi oranlarının yüksekliğidir. Bu durum fatura-fiş pazarlığını hızlandırmakta ve belgesiz alış-verişi yaygınlaştırmaktadır. Dolayısıyla katma değer vergisi oranlarının düşürülmesi bu tür pazarlıkların azalmasına sebep olacaktır. Avrupa Birliği, katma değer vergisinde iki veya üç oranlılığa yönelik bir harmanizasyon arayışı içerisindedir. Ülkemizin de bu uyumlaştırmaya katılabilmesi içinde K.D.V oranları düşürülmesi gerekmektedir. Örneğin; normal oran %10, temel gıda maddeleri ile kültür ve eğitim amacı taşıyan mal ve hizmet teslimlerinde %3-5, lüks tüketim malları içinde %15 olarak düzenlenebilir. Ayrıca hangi malların lüks hangilerinin zorunlu olduğunun da baştan düzenlenmesi gerekmektedir 21. Yüzyıla girme arifesinde zorunlu bazı malların hala lüks kategorisinde vergiye tabi tutulması uygulamasından vazgeçilmesi gerekmektedir.

      Amerika’da da ulusal bir perakende satış vergisinin, ulusal gelir vergisinin yerine oranının artmasıyla, birincil endişe konusu olarak vergi erozyonunun liderliğinde yaygın bir vergi kaçakçılığı ve vergiden kaçınmanın ortaya çıkması söz konusudur. Daha açık bir ifadeyle vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin payının artış göstermesi ve dolaysız vergilerin payının azalması kayıt dışılığa sebebiyet verecek olumsuz bir gelişmedir.

      Bütün bunlara ilave olarak akademik çevrelerce ve diğer uzmanlarca, mükellefin vergiye karşı tepkisinin, özellikle psikolojik kaynaklı yönünün, bilimsel ve teknik bir zeminde incelenmesi hususu ihmal edilmiş ve bu konuda genellikle vergi mevzuatı ile vergi idarelerinin eksikliklerinin ön plana çıkarılması ile yetinilmiştir. Ayrıca 7. Beş Yıllık Kalkınma Planında “Vergi ile İlgili Yapısal Düzenlemeler” sıralanmış ancak bu hususa değinilmemiştir. İlgili düzenlemeler çerçevesinde kurulması öngörülen “Vergi İstişare Konseyinde” mükelleflerin de katılımının sağlanması bu yöndeki çalışmalarda etkinlik oluşturabilecektir.


      2-Vergilendirme Ortamının Belirsizliği

      Bundan tam 224 yıl önce, iktisadın babası sayılan Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” kitabının son cildinde vergileme ile ilgili prensipler açıklanmıştır. Bunlardan bir tanesi de vergide kesinlik ilkesidir. Bu il***e göre mükellef ödeyeceği verginin miktarını, zamanını ve ödeme şeklini daha önceden bilmesi gerektiği esası vardır. Yani vergilerin kesin olması için vergi kanunlarının geriye doğru yürütülmemesi gerekmektedir.

      Türk vergi mevzuatı, çok sayıda yasa hükmü, Bakanlar Kurulu kararı ve genel tebliğle uzmanların bile izlemekte zorluk çektiği bir görünüm içindedir. Mükerrer maddeler, geçici maddeler, değiştirilen maddeler vergilendirmede açıklık ilkesini de zedelemektedir. Bu nedenle vergi yasalarının yeniden redakte edilmesi gerekmektedir. Bu arada mevzuatın vergi idaresi ve mükelleflerce rahatça izlenebilmesi için vergi ile ilgili her türlü hükmün vergi yasalarında yer almasında yarar vardır. Vergi kanunları ile Türk Ticaret Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu arasındaki uyumsuzluklar giderilmelidir. Vergi mevzuatının uluslararası ilişkilerde yeni durumlarla uyumlu hale getirilmesi gereklidir.

      Ülkede uygulanan vergi mevzuatı, ülkenin ekonomik, sosyal, mali ihtiyaçlarına cevap veremiyorsa, sade, kolay anlaşılır bir yapıda değilse, sürekli değiştirme ihtiyacı gösteriyorsa ve istikrarlı bir yapı arz etmiyorsa vergi kaçağı artar. Dolayısıyla vergilendirmede basitlik ilkesi çok büyük önem taşımaktadır. Vergilerin basit olması, hem vergi idaresinin hem de vergi mükelleflerinin işini kolaylaştırmaktadır.

      Vergi yükümlülerinin rahatsızlığına yol açan ve çoğu zaman mağdur olmalarına sebebiyet veren bir başka husus, 1980 sonrası dönemde hükümetlerin anayasanın 73/4. Maddesi ile kendilerine tanınan kısmi düzenleme yetkisini aşırı kullanmalarıdır. Meclisi devre dışı bırakarak, Bakanlar Kurulu Kararları ile çok sık yapılan mevzuat değişiklikleriyle ortaya çıkan belirsizlik ortamında mükellefler ve doğal olarak vergi idaresi zor durumda kalmaktadır. Bu duruma verilebilecek son örnek 13.12.1999 tarihinden itibaren uygulanmasına geçilecek olan Katma değer vergisindeki oransal artışlardır. Buna göre %15’lik normal oran %17’ye, %23’lük oran ise %25’e çıkarılmıştır. Bu artışlar mali amaçlarla gerçekleştirilmiş fakat olayın kayıt dışılığı artıracağı gerçeği göz ardı edilmiştir.


      3- Muhasebe ve Müşavirlik Hizmetlerinin Yetersizliği

      Mükellefle vergi idaresi arasında köprü vazifesi gören muhasebeci ve mali müşavirler vergi kaybının önlenmesinde çok önemli bir role sahiptirler. Vergi kaçakçılığının önlenmesinde; bilhassa sahte fatura temininde, mal bedeli yüksek gösterilerek maliyet ve giderler şişirilmektedir. Dolayısıyla, Muhasebeci ve müşavirlik hizmeti yapanlar, bu hususta çok hassas davranmalı, davranmayanlar hakkında da ağır müeyyideler getirilmelidir.

      Bu konuda en önemli problemlerden biri de bu mesleği icra edenlerin nitelikleridir. Vergi ve muhasebe ile çok fazla ilgisi olmayan çeşitli meslek mensuplarının, mesleğin çekiciliği noktasından hareketle yapmış oldukları baskılar sonucu, bir uzmanlık niteliği gerektiren Yeminli Mali Müşavirlik mesleğine kolayca geçebilmelerine olanak tanınmış olması, bu mesleği sıkıntıya düşürmeye başlamıştır. 3568 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’nun çıkışı sırasında ve daha sonradan, bu mesleklerin gelecekteki parlak yerini gören bazı kesimler ve meslek mensupları bu yasanın kapsamı içine girmeye çalışmışlardır.

      4- Vergi İdaresi ve Denetimden Kaynaklanan Nedenler


      Kayıt dışı ekonominin önlenmesinde belki de en etkili olanı denetim mekanizmasıdır. Mükellefler kendilerinin ne kadar az denetleneceğini bilirlerse vergi kaçırma konusunda o oranda cesaretli olacaklardır. Fakat ülkemizde vergi inceleme oranları son derecede düşük orandadır(%3-5). Bunun temelinde de vergi inceleme elemanlarının sayıca yetersiz olması, vergide uzmanlaşan kişilere özel sektörden son derecede cazip tekliflerin gelmesi ve kamunun bu elemanları bünyede tutacak imkanlar sunamaması gelmektedir. İnceleme elemanlarının bir grubunun ayrıca idari teftişte görev almaları da vergisel incelemelerde yoğunluğu azaltmaktadır. Bu kişilere belli bir süre kamuda çalışma zorunluluğu getirilebilir.

      Mükellefin vergiye uyum gösterememesinde yönetimin de etkisi olabilmektedir. Dolayısıyla, vergi kaçakçılığı güdüsü, vergiye uyumsuzluktan kaynaklanabilmektedir; Denetimin ve cezaların düşüklüğü, risk alma eğiliminin güçlü oluşu, vergi oranlarının yüksekliği kaçakçılık davranışı için gerek şarttır, fakat yeter şart değildir. Ayrıca kaçakçılık fırsatlarının da varlığı gerekir. Bu fırsatların iyi bir vergi idaresi ile ortadan kaldırılması yani vergi mevzuatındaki boşlukların düzeltilmesi denetimlerde bir artış olmasa da kayıt dışılığı azaltacaktır. Uygulamaya bakıldığında mükellefler ödemeleri gereken vergiyi ödememeleri halinde kendilerine kesilecek ceza ile bu paranın repoya veya bonoya yatırılması halinde elde edilecek geliri hesaplamaktalar ve eğer faizden elde edecekleri gelir cezadan fazla ise vergilerini yatırmama yoluna gitmektedirler. Dolayısıyla vergi cezaları kaçakçılığı caydırıcı bir seviyeye getirilmeli, ancak vergi cezaları çok ta yüksek tutulmamalıdır çünkü bu seferde mükellef, vergi memurlarıyla uzlaşma yoluna giderek rüşvet ve yolsuzluklar artış gösterebilecektir.

      Vergi idarelerinin de bu bağlamda verimli çalışma koşullarına ulaştırılmaları şarttır. İlk olarak Türkiye çapında vergi daireleri arasında ve diğer devlet daireleri ile çok hızlı bir şekilde çalışacak bilgisayar ağının kurulabilmesi ve daireler arasında eş güdümün sağlanması gerekmektedir. Mükelleflerin bütün iktisadi işlemlerinin takip edilmesinde bilgisayar sistemine süratle geçilmeli ve çalışmalar hızlandırılmalıdır. Bunun yanında vergi kaçakçılığının en çok gerçekleşme imkanı bulduğu nakit paradan plastik para adı verilen kredi kartı, banka kartı ve çek gibi bankaların aracı olacağı bir ödeme sistemine geçilmelidir. Fatura verme sınırında olduğu gibi belli bir meblağı aşan ödemeler çek veya kredi kartı ile ödenmesi zorunluluğunda olmalıdır.

      Esasen yapılan analizler göstermiştir ki vergi kaçakçılığı ve vergiden kaçınma, varlığı kabul edilen fakat hiçbir zaman tamamen ortadan kaldırılamayan olgulardır. Vergi yapısında gerçekleştirilen değişiklikler de bunu tam önleyemez ve bu değişiklikler vergi idaresinin tecrübesini, başka bir deyişle uzmanlaşmasını engelleyerek vergi erezyonunun sürmesine katkı sağlar.


      B) SİYASAL NEDENLER


      Mükelleflerin kayıp ve kaçaklar konusunda davranışlarını etkileyen en önemli belirleyicilerden birisi de siyasal iktidarların tutumudur. Ülkemizde siyasal iktidarlar, genellikle baskı gruplarının istekleri doğrultusunda kararlar alarak oy uğruna vergilendirmeden vazgeçebilmekte ve vergi yükünü belirli kesimlere yükleyebilmektedirler. Bundan başka siyasal partilerin vergileme konusunda da değişik görüşleri, birbirinden zıt uygulama projeleri bulunduğundan, politik istikrarın bulunmadığı ülkemizde her seçim döneminde mükelleflerin beklentileri başlamaktadır. Her şeye yeniden başlanacak havası verilen “vergi paketi” projelerinin çokluğu, ciddi ve istikrarlı vergi politikası olmadığı izlenimini uyandırdığından, yükümlüler kendi kararlarıyla kişisel çıkarlarını korumaya yönelmektedirler.

      1950 yılından günümüze kadar vergi kanunlarında yapılan değişiklikler, iktisadi kriz dönemlerinin hemen arkasından, kamu gelirlerini artırmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Siyasi karar mekanizmalarına baskı imkanı olan grupların faaliyetleri yasal olarak vergi dışı bırakılmıştır Aşarın kaldırılmasıyla çiftçi kesiminin rahatlatılarak geniş halk kesiminin desteği temin edilmiştir. Azalan aşar vergisi geliri istihlak vergisi ile telafi edilmiştir. Bir vergi yükü azalırken diğeri artırılmıştır. Ayrıca 1980 sonrasında verilen teşvikler, konulan istisna ve muafiyetler, dengesizliği büyüttüğü gibi, piyasa payı yüksek; her alanda faaliyet gösteren işletme türlerini – holdingleri – ortaya çıkarmıştır.

      Bu arada daha önce mevcut olan servet beyanı müessesesinin kaldırılmasının haklı sebepleri ortaya konabilmiş değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi ile pek çok meslek sahiplerinin ve pek çok kurum yöneticileri ile üyelerinin mal beyanına tabi tutulduğu ülkemizde vergi mükelleflerinin mal beyanının dışında bırakılması haklı sebeplerle savunulamaz. Bu bakımdan gerek kara paranın aklanmasının önlenmesi gerekse kayıt dışı ekonomiden sağlanan kazançların vergilendirilmesi için servet beyanı müessesesinin yeniden yasallaştırılmasına ihtiyaç vardır.

      Kayıt dışı ekonomiye sebep olan siyasi nedenlerden bir tanesi de sık tekrarlanan vergi aflarıdır. Vergi aflarına mümkün olduğunca yer vermemeye çalışılmalıdır. Çünkü mükelleflerin ileride bir vergi affı olabileceği yönünde beklentisinin olması vergi ödeme konusunda esnek davranmalarına yol açacaktır.

      Vergi aflarının diğer olumsuz bir etkisi de vergilendirmede adalet ilkesinde görülmektedir. Vergisini zamanında ödeyen mükellefler, vergisini ödemeyip cezalı duruma düşen fakat sonrada bu cezaları affedilen mükellefleri gördüklerinde gelecek vergilendirme dönemlerinde ödemeleri gereken vergiyi ödememe yollarını aramaktadırlar.


      C) EKONOMİK NEDENLER


      Kayıt dışı ekonominin yoğun bir şekilde yaşandığı ülkelerde en önemli ekonomik sorunlardan birisi de enflasyondur çünkü enflasyon mükelleflerin fiktif karlarının da vergilendirilmesine neden olmaktadır. Özellikle artan oranlı gelir vergisi tarifesine sahip olan ülkelerde gelir dilimi kaymasıyla mükellefler, reel gelirleri artmasa da daha üst bir gelir dilimine kayarak vergi yükleri hızlı bir artış trendine girmektedir. Bu durum da mükelleflerin bazı kazançlarının vergi idaresinden gizlenmesi sonucunu doğurur. Bunun sonucu olarak da devlet yetersiz kalan vergiler sebebiyle sınırsız bir şekilde borçlanma ve para basımına gider ve faiz oranlarının yükselmesiyle enflasyon oranı artar ve akabinde de gelir dağılımındaki denge bozulur.

      İktisat teorisi, bireyi rasyonel davranan ve bunun sonucunda da refahını azamileştirme çabası içinde bir varlık olarak ele almaktadır. Vergi kaçakçılığı, mikro ekonomi çerçevesinde, rasyonel davranan bireylerin belirsizlik veya riziko şartlarında refahlarını artırma çabası içinde karar vermeleridir. Birey vergi kaçırarak- daha az gelir vergisi ödeyerek- daha az gelir kaybına uğrayacak ve faydasını artıracaktır.

      Kayıt dışılığın ekonomik sebeplerinden birisi de milli gelirin ülke içerisinde bireyler ve firmalar arasında adil dağılmamasıdır. Gelişme yolundaki ülkelerde özellikle orta sınıfın azlığı, alt ve üst tabakaların yoğunluğu; kayıt dışı ekonominin önemli nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu durum özellikle küçük aile şirketlerinde görülmektedir. Küçük şirketler, büyük firmalarla rekabet edebilmek için vergi kaçakçılığına imkan buldukları anda bu fırsatı değerlendirmektedirler. Bu firmalarda, denetim ve belge düzeni büyük ölçekli firmalara göre daha düşük seviyede bulunduğundan kaçakçılık eğilimi de artış göstermektedir. Bunun yanında gelir dağılımındaki bozukluk küçük yaştaki çocukların kayıtsız olarak çalışmalarına yol açtığı gibi marjinal kesimi (ayakkabı boyacılığı, jetonculuk, işportacılık v.b.) genişletmekte bu sektörde de işlemlerin kayıt dışı tutulması sebebiyle vergi kaçakları artmaktadır. Dolayısıyla istikrarlı bir istihdam politikasıyla yeni iş yerlerinin açılması marjinal kesimi azaltacağı gibi işgücünün kayıt altına alınmasında önemli bir politik araç vazifesi görecektir. Tabii ki bu bağlamda nüfus politikasının da düzenlenmesi, aile planlamasına önem verilmesi gerekmektedir. Çünkü, nüfusun kontrolsüz bir şekilde artması kayıt dışı istihdamı, peşinen de kayıt dışı gelirleri artıracaktır.

      Bazen bazı firmalara tanınan istisnalar bunlardan yararlanamayanlar için geçerli bir vergi kaçakçılığı nedenini oluşturmaktadır. Örneğin yatırım indiriminden ancak belirli yatırım tutarlarını geçenler faydalanabilmektedir. Bu durum, bu tutarlara ulaşamayan kişi veya firmalara karşı haksız rekabeti oluşturabilecektir. Çünkü yatırım indiriminden istifade eden bir gerçek veya tüzel kişilik, maliyetlerini azalttığı için mallarını daha düşük fiyatlarla piyasaya sürebilecek bu durumda yatırım indiriminden yararlanamayan firma açısından haksız bir rekabeti doğuracaktır. Bu gibi istenmeyen sonuçların doğmasının önlenmesinde, kanuni düzenlemelerin çok titiz yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla Mükellefler arasında farklı vergisel yükümlülükler doğuracak kanuni düzenlemeler kayıt dışı ekonominin boyutlarını genişletecektir.

      Emek üzerindeki vergi baskısının azaltılması, sermaye ve ekonomik sistem açısından faydalı sonuçlar doğuracaktır. Şöyle ki; Brüt ücret- net ücret açıklığının daraltılması istihdamı artıracak, kayıt dışı istihdam yönündeki basınçları azaltacaktır. Bunun dolaylı bir sonucu ise gelir vergisi ve SSK primi tahsilat artışı olacaktır. Dolayısıyla bu kurumların borçlanma gereksinimleri azalacak ve enflasyonist baskılarda bir nebze de olsa azalış gösterecektir

      IV- KAYIT DIŞI EKONOMİYİ TAHMİN YÖNTEMLERİ


      Kayıt dışı ekonominin ölçülmesiyle ilgili gerek ülkemizde gerekse yurt dışında yapılmış bir çok araştırma bulunmaktadır. Esasen bu çalışmalardan hiç biri kayıt dışılığı tam olarak ölçme gücüne sahip değildir. Çünkü kayıt dışı ekonominin sürekli kontrol edilecek bir bölgesi yoktur. Her an ve her ortamda kayıt dışı faaliyetler gerçekleşebilmektedir. Kayıt dışı ekonomi konusunda 7 nci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporunda da “ Komisyon öncelikle, kayıt dışı ekonominin boyutunu anlamlı ve inanılır bir yöntemle hesaplayamamış durumdadır” ifadesiyle kayıt dışı ekonominin ölçülmesinde sorunlar olduğu açık bir şekilde ifade edilmiştir. Fakat bunlar bahane edilerek kayıt dışı ekonomiyi ölçmeye yanaşmamak da hata olacaktır. Bu durumda kayıt dışı ekonomiyi ölçmeye gayret göstermeli fakat esas olarak mesaiyi kayıt dışı ekonomiyi azaltmak için önlemler geliştirmeye adamamız gerekmektedir.

      Bu bağlamda kayıt dışı ekonominin ölçülmesinde genel olarak kullanılan iki yöntem kullanılmaktadır. Bunlar; doğrudan ve dolaylı ölçme yöntemleridir.

      A)Doğrudan Ölçme Yöntemleri


      Mikro bazda yapılan bu tip ölçümlerde, rasgele seçimler sonucu yapılan tespitlerden genellemelere gidilir. Belli bir zaman kesitinde gizli ekonomik faaliyetlerin hacminin belirlendiği bu yöntemde anketler önemli bir rol oynar.

      Kayıt dışı ekonominin doğrudan ölçülebilmesi için gelir elde edenler arasında araştırma yapılabilir. İstatistik kuruluşları, vergi idaresi, bankalar ve özel araştırma ve anket kuruluşları bu yöntemi kullanırlar. Gelir elde edenlere, ne kadar gelir elde ettikleri ve bu gelirin ne kadarını kayıtlarına yansıttıkları sorularak yapılır. Anket ya da inceleme sonucunda elde edilen sonuçlar kendi aralarında belli kategorilere ayrılarak, kayıt dışı ekonominin tamamına ulaşılmaya çalışılır. Bu yöntemin çok sağlıklı sonuçlar verebilmesi mümkün görülmemektedir. Eğer, araştırmayı yapan kamu otoritesi ise, gelir elde edenlerin doğru yanıtlar vermesi beklenmemelidir. Bankaların araştırma yapması durumunda ise tam tersi bir sonuç elde edilebilir. Çünkü banka nezdinde kredibilitesini artırmak isteyenler, gelirlerini olduğundan daha yüksek gösterebilirler.

      B) Dolaylı Yöntemler

      1-Gayrisafi Milli Hasıla Yaklaşımı



      Bu yöntemde, GSMH hesaplamasında kullanılabilecek ve kayıt dışı ekonomi için gösterge olabilecek her türlü veriden yararlanılmaktadır. Üretime, gelire, harcamaya ve istihdama ilişkin veriler birlikte kullanılmaktadır.

      GSMH hesaplamasında üretim, gelir ve harcama yöntemlerinden birisinden yararlanıla bilindiği gibi, bazı ülkelerde birden fazla yöntem birlikte kullanılabilmektedir. Normal olarak bu üç yöntemin kullanılması durumunda, aynı sonuçlara ulaşılması gerekir. Ancak kayıt dışı ekonominin varlığı, farklı yöntemlerle ulaşılan sonuçların farklılaşmasına yol açmaktadır. Gelir yöntemiyle bulunacak büyüklükle, üretim yaklaşımıyla bulunan değer karşılaştırılabileceği gibi, harcamalar yaklaşımıyla da kayıt dışı ekonomiden elde edilen gelirin harcamaya dönüşme aşamasında tespiti mümkündür. Ancak, döviz ve altın gibi tasarruf araçlarına yatırım eğiliminin yüksek olduğu dönemlerde ve yurt dışına transferlerin varlığında bu yaklaşımda sağlıklı sonuç vermeyebilir.

      2-İstihdam Yaklaşımı

      Bu yöntemde nüfusun, sivil işgücü arzının ve istihdamın zaman içindeki gelişimine bakılarak kayıt dışı ekonominin varlığı ve büyüklüğü konusunda tahminde bulunulmaya çalışılmaktadır. Sivil işgücü arzının toplam nüfusa oranı ile istihdamın toplam nüfus içindeki payında, zaman içinde benzer gelişmenin olması beklenmektedir. Eğer bu gelişim olmuyor ve zamanla istihdamın toplam nüfusa oranı, işgücü arzının toplam nüfusa oranının altında kalıyorsa, kayıt dışı istihdamın varlığından söz edilebilir.

      Resmi istatistiklere göre çalışan kişi sayısı ile, sosyal güvenlik kuruluşlarına bağlı olarak çalışan kişi sayısı arasındaki fark da bir kısım istihdamın kayıt dışı olduğunun ciddi bir göstergesidir. “Türkiye’de kayıt dışı çalışanların, yaklaşık olarak resmi kayıtlı çalışanlar kadar olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye, GSMH’nın yaklaşık %50’si oranındaki boyutları ile dünyada Rusya ve Polonya’nın ardından kayıt dışının en yaygın olduğu üçüncü ülke konumundadır. Türkiye’de sayısı 4,5 milyona ulaşan kaçak işçilerin asgari ücretten sigortalanması durumunda tahmini açığı 535 trilyon TL olan SSK’nın 690 trilyon TL’lik ek kazanç elde edeceği hesaplanmıştır”.
      3- Vergi İncelemeleri Yoluyla Ölçme Yaklaşımı


      Bu yöntemde vergi inceleme yetkisi olan görevlilerin yaptıkları incelemelerde tespit ettikleri matrah farkları ve kayıt dışı istihdam rakamlarından yola çıkılarak kayıt dışı ekonominin boyutlarının tespitine gidilir. Vergi Usul Kanunumuzun 127 ile 152. Maddeleri arasında sayılan yoklama, inceleme, arama ve bilgi toplama müesseseleri ile amaçlanan, mükelleflerin beyanları ile fiili durumları arasındaki farkın asgariye indirilmesidir.

      4- Parasalcı Yaklaşım

      Bu yaklaşım kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır; Sabit oran(emisyon hacmi) yaklaşımı, İşlem hacmi yaklaşımı ve ekonometrik yaklaşımdır

      Parasalcı yaklaşımda, çek ve nakit para kullanımı kayıt dışı ekonomi hakkında ilgililere bilgi verebilir. Parasalcı yaklaşıma göre kayıt dışı ekonomide yapılan ödemelerin büyük çoğunluğu, bu konudaki denetimlere imkan vermemek bakımından nakit para ile yapılmaktadır.

      Kayıt dışı ekonominin boyutlarını ölçmek için para piyasasındaki hareketler de izlenmektedir. Bu yaklaşımda dolaşımdaki paranın mevduata oranının zaman içinde artması, paraya olan talebin arttığını ve dolayısıyla kayıt dışı ekonominin genişlediğini göstermektedir.

      V- KAYIT DIŞI EKONOMİNİN ULUSLARARASI BOYUTU

      Kayıt dışı ekonominin ölçülmesinde, resmi ve resmi olmayan ekonomi üzerindeki etkilerin ölçülmesinde bir çok engellerin aşılması gerekmektedir, fakat bu konuda sınırlı ölçüde ilerleme kaydedilmiştir. Kayıt dışı ekonominin ölçülmesi imkansız denecek kadar zor olsa bile imkansız değildir. Para talebi yaklaşımı gibi metotlarla OECD ülkelerindeki kayıt dışı ekonominin boyutları hakkında bazı gerçekler temin edilebilmiştir.

      Kayıt dışı ekonomi, resmi gayri safi milli hasıla içerisinde hesaplanmayan bütün üretimleri kapsar. Boyutu, %3 ile %40 arasında değişebilmektedir. Oranlar arasındaki bu genişliğin sebebi, kayıt dışı ekonomi ilgili değişik tanımların yapılmasıdır. Örnek vermek gerekirse, kayıt dışı ekonomi ile ilgili yapılan çalışmaların bir çoğunda ev işleri analize dahil edilmemiştir. Bir tahmine göre ödeme yapılmayan ev işlerinin ekonomik değeri Amerika’da 1981 yılının resmi rakamlarıyla Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın %31’i kadardır. Nakit işlemlerinin artmasıyla büyüyen yer altı ekonomisi hakkında Ergard L. Feige’nin yaptığı tahminde, Amerika’da kayıtlara girmeyen gelirlerin miktarının yıllık bazda 800 milyar dolar civarında olduğunu tespit etmiştir. Farklı yöntemlere göre birbirinden oldukça farklılık gösterebilen kayıt dışı ekonominin ölçümü oldukça zor bir işlem görünümündedir.

      Günümüzde dünyadaki kayıt dışı sektörün büyüklüğü 3 trilyon dolar olarak tahmin edilmektedir. Gelişmiş ülkelerde ise kayıt dışı ekonomi, GSMH’nin %10-15’i civarındadır.

      Araştırılan 17 OECD ülkesinin 11’inde kayıt dışı ekonominin gayri safi milli hasıla içindeki payının %10’dan fazla olduğu kanıtlanmıştır. Kayıt dışı ekonominin boyutunun ölçülmesinde bir çok metot arasında herkes tarafından kabul edilen bir metot yoktur. Her yaklaşımın kendine göre zayıf noktaları ve kuvvetli noktaları vardır ve her bir metot, özel sonuçlar ortaya koymaktadır. Değişik metotlar kayıt dışı ekonomiyi oldukça geniş aralıklarla tahmin etseler de, üzerinde uzlaşılan genel kanı OECD ülkelerinde geçtiğimiz son on yılda kayıt dışı ekonominin büyüdüğü şeklindedir. Bu durum özellikle Avusturya’da ispatlanmıştır ki bu ülkede kayıt dışı ekonomi; 1975’de 12.02 milyar Avusturya Schillinginden (resmi GSMH’nın %1.73’ü) 1995 yılında 89.56 milyar schilling’e (resmi GSMH’nın %7.20’sine) çıkmıştır.

      Vergi geliri potansiyeli, ölçülemeyen gizli ekonomi sonucu azalır. Kayıt Dışı ekonominin büyüklüğü ülkeden ül***e değişir. Bu farklılıklar ise vergi yükü, düzenleyici sistemin karmaşıklığı ve vergi ahlakı gibi değişkenlerin bir yansımasıdır. Aynı zamanda kayıt dışı ekonomi zaman içerisinde de değişir. Frey ve Weck-Hanneman (1984) yaptıkları bir çalışmada 1978 yılında 17 OECD ülkesinde kayıt dışı ekonominin resmi GSYİH’ya oranını Japonya için %4.1, ABD için %8.3, İsveç için %13.2 , Kanada için %8.8 olarak bulmuşlardır. Aigner’in yaptığı çalışmada ise A.B.D için oranlar GSMH’nın %4 ü ile %33 ü arasında değişmektedir. Buna karşılık aynı oranlar 1970 yılında %2.6 ile %11 arasında değişmekteydi. Kanada için yapılan araştırmalar ise farklı sonuçlar doğurmuştur. Örneğin Mirus ve Smith(1994) 1976 yılı için yaptıkları araştırmada oranı %5 ile %7 arasında bulmuşlardır. 1990 yılı için de Spiro(1993), ilgili oranı %15 olarak bulmuştur. Mirus ve Smith’in 1997 yılındaki çalışmasında Kanada için oran %15 olarak bulunmuştur.

      A.B.D için oranı (kayıt dışı ekonomi/GSYİH) 1970 yılı için Tanzi(1983) %2.6 , Schneider ve Pommerehne (1985) %11 oranında bulmuşlardır. Buna karşılık Bhattacharyya(1990) 1960 yılı için Birleşik Krallık’ta oranı %3.8, 1976 için %11.1 ve 1984 için ortalama %8 olarak bulmuşlardır. Chote(1995) ise bu oranın %6 ile %8 arasında değişebileceğini belirtmiştir.

      A.B.D için yapılmış başka bir çalışmada kayıtlara alınmamış gelirin izlenmesinde A.B.D’de Federal Hükümet yeni metotlara göre yazılmış raporları kullanmıştır ve kayıt dışı ekonomi sebebiyle yıllık 170 milyar$’lık vergi kaybı tespit etmiştir. A.B.D’de vergi yönetiminden sorumlu en üst düzeyde bir kuruluş olan Internal Revenue Service, yer altı ekonomisini engellemede, denetçilerine endüstrilerin harcamalarını kontrol ettirmiş ve bu yolla endüstrilerin gelirlerini doğru olarak tespite çalışmıştır.

      David Giles’in 1998 yılında Kanada ve Yeni Zelanda için yaptığı çalışmada şu sonuçlar ortaya çıkmıştır:

      Kayıt dışı ekonominin göreceli büyüklüğü son 20- 30 yıldır artmaktadır.
      - Vergi yükü, kayıt dışı ekonomiyi etkileyen temel itici güçlerden birisidir.

      Vergi bileşimi de kayıt dışı ekonomiyi etkileyen faktörlerden biridir (dolaysız vergilerin payının artışı kayıt dışı ekonomiyi artırabilir).
      Friedrich Schneider yapmış olduğu bir araştırma sonucunda Ülkeler açısından kayıt dışı ekonomiyi aşağıdaki şekilde tespit etmiştir



      VI- KAYIT DIŞI EKONOMİNİN TÜRKİYE’DEKİ BOYUTLARI

      Kayıt dışı ekonomi bütün sektörleri içine almış, ölçümü oldukça güç ve karmaşık olan bir olgudur. Kayıt dışı ekonomi gerçeği, ekonomik göstergelerin hatalı sonuçlar doğurmasına sebep olmaktadır; GSMH rakamları, kayıt dışı ekonomi sebebiyle hatalı çıkmakta, bu sebeple büyüme rakamları da gerçeği yansıtmamaktadır. Bu rakamlara göre yapılan tahmin ve değerlendirmeler de dolayısıyla samimi olmamaktadır. Ülkemizde de bu konu üzerinde çalışan değerli araştırmacılarımız farklı sonuçlara ulaşmışlardır. Tabii ki, ülkemizde ki veri yetersizlikleri ve olan verilere bazı durumlarda ulaşma zorlukları da kayıt dışı ekonominin ölçülmesinde güçlüklere sebep olmuştur. Yapılan araştırmalar sonucunda Türkiye’deki kayıt dışı ekonominin boyutları çeşitli araştırmacılarca %1.50 ile %137.8 arasında tahmin edilmiştir.



      VII- KAYIT DIŞI EKONOMİNİN ETKİLERİ

      Literatürde kayıt dışı ekonominin etkileri bahsinde olumlu ve olumsuz etkiler üzerinde durulurken, bunlar içerisinde olumsuz etkilerin ağırlığı gün geçtikçe artış göstermektedir. Kayıt dışı ekonominin olumsuz etkileri, ekonomi üzerinde, rekabet üzerinde ve sosyal güvenlik sisteminde olabilmektedir. Bunun yanında kayıt dışı ekonominin az da olsa olumlu yanları bulunmaktadır.

      Kayıt Dışı Ekonominin Olumlu Etkileri


      Kayıt dışı ekonominin olumlu etkilerinden ilki olarak kayıt dışı ekonomi ile GSMH seviyesi arasında gösterilen pozitif yönlü ilişki gösterilmektedir. Kayıt dışı ekonominin boyutunun arttığı durumda GSMH seviyesinin daha yüksek olması başlıca iki sebebe dayandırılmıştır. Bunlardan ilki, kayıt dışılığın arttığı dönemlerde ücret ödemelerinden vergi kesilmeyeceği için emek talebinin emek fiyatına esnekliğinin yüksek olduğu varsayımı altında, emek talebinin artacağıdır. Yani kayıt dışı ekonomi istihdamı artıracaktır. Çünkü, işverenler daha düşük işçilik maliyetleriyle karşılaşacaklar, işçilerin ise reel ücretleri artacaktır. İkincisi ve daha da önemli olanı ise, GSMH’ kendi başına tüketim düzeyinden etkilenecek ve tüketimin artmasıyla çarpanın etkisiyle GSMH seviyesi yükseltecektir.

      Kayıt dışı ekonomi, vergiye tabi geliri azaltmak suretiyle fiili vergi oranında düşüş meydana getirir. Bu düşüş, kullanılabilir geliri artırır. Bu durumda ekonomide kullanılmayan yani atıl kapasite varsa marjinal tüketim eğilimine de bağlı olarak tüketim mallarına talep artar, dolayısıyla yatırım mallarına olan talep seviyesi yükselir ve sonuçta yatırımların artmasıyla milli gelir seviyesi yükselişe geçer.

      Kişi ve kurumlar, vergiyi oto-finansman yöntemi olarak kullanarak büyümelerini sürdürebilmektedirler. Ekonomik büyümenin öncelikli tercih edildiği bir ülkede; eğer alınan vergilerle devlet tarafından gerçekleştirilen büyüme oranı, bu vergiler mükelleflerin elinde kalsaydı sağlanacak büyümeden daha düşük ise, kayıt dışı çalışmanın olumlu sonuçlar meydana getireceği ileri sürülebilir. Aynı zamanda, kayıt dışı çalışan ekonomik birimlerin kayıtlı ekonomik birimler karşısındaki rekabet avantajı ve hareket yeteneği dikkate alınırsa ekonomik büyüme ivme kazanabilir.

      Kayıt dışının yararları arasında sayılan bir diğer özellik de kayıt dışılığın toplumda sosyal patlamaları engelliyeceği yolundaki görüştür. Bu görüşe göre mükellefler ağır bir vergi yükü altında ezilmektedirler, dolayısıyla hayatiyetlerinin devamı açısından vergi kaçırmak zorunda kalmaktadırlar. Böyle bir durumda devletin vergi gelirlerinde azalma olmakta fakat sosyal patlamalar da engellenmekte ve buna ilave olarak ekonomiye canlılık getirilmekte, resesyon ve depresyon görülmemektedir.

      Her ne kadar teoride kayıt dışı ekonominin olumlu yanlarına değinilse de kayıt dışı ekonominin özellikle uzun dönemde bir çok olumsuz etkiyi beraberinde getireceği açıktır. Dolayısıyla, kayıt dışı ekonominin olumlu etkilerine bakarak kayıt dışı ekonomiyi önleme konusundaki mücadeleden vazgeçmemek gerekmektedir.

      Kayıt Dışı Ekonominin Olumsuz Etkileri


      Kayıt dışı ekonominin bir çok olumsuz etkisi vardır. Bunlardan birincisi ekonomi üzerindeki olumsuz etkisidir; Kayıt dışı ekonominin büyümesi kayıtlı ekonominin küçülmesi demektir. Kayıtlı ekonominin küçülmesi de devletin vergi gelirlerinin azalması anlamına gelir. Vergi gelirleri azalan devletin iki seçeneği vardır; bunlardan ilki borçlanmadır. Borçlanma sonucunda özel sektörün verimli yatırımlarını kendisine çeken devlet dışlama (crowding-out) etkisiyle özel sektörün yatırımlarını azaltır. Ayrıca borçlanma sonucu tahvillerin değerinin artmasıyla piyasada faiz oranları artar ve bu mekanizmanın sonucunda enflasyon oranının artışıyla ülke bir çok sorunla karşı karşıya gelir açıkları diğer bir kapatma yolu olan para basma politikasında da sonuç anlatılandan farklı olmayacaktır.

      Bankalar da topladıkları mevduatı, reel üretime yönelen yatırımcılara aktaramazlar. Çünkü reel yatırımların karlılık oranının, devletin verdiği faiz oranını yakalaması zordur. Diğer taraftan devlete kredi vermek bankalar içinde çok az bir risk taşımaktadır. Bu durumda daha riskli olan özel girişimcilere kredi verilmemesi doğaldır. Bu süreç devam ettikçe, daha önceleri reel üretime katkıda bulunan sermaye sahipleri, ellerindeki sermayeyi üretimden çekerek mali piyasalara, dolayısıyla devlete aktarırlar. Ellerinde fon bulunanlar devlete verdikleri borcu faiziyle birlikte geri aldıkça daha fazla fon sahibi olurlar. Aynı zamanda da devletin fona olan ihtiyacı hızla artar. İç borç stoku hızla büyür. Böylesi bir iç borç sarmalının yaşandığı ekonomilerde elde edilen faiz gelirleri üzerinden vergi almak da son derece zordur.

      Kayıt dışı ekonomi, istatistiki verilerin sağlıksız olmasına yol açar ve bu durum da alınacak ekonomik önlemlerin dozunun ayarlanamamasına sebebiyet verir. Sorunların teşhis ve tedavisinde sağlıklı kararlar verilemez.

      Kayıt dışı ekonominin ekonomik manada sebep olduğu diğer önemli bir sorun da rekabet ile ilgilidir. Kayıt dışı ekonomi kapsamında faaliyet gösteren birimler diğerlerine oranla daha az veya hiç vergi vermedikleri için rekabet üstünlüğüne sahip olmaktalar ve işlerini büyütme imkanını bulmaktadırlar. Bu durum, rekabet eşitsizliğini doğurmaktadır. Daha da önemlisi vergilerini tam ödeyen mükellefler de rekabet edebilmek için diğerlerini takip etmek zorunda kalmaktadırlar. Bu da kayıt dışılığı gün geçtikçe artırmaktadır.

      Kayıt dışı ekonominin genişlemesiyle sigortasız çalışanların sayısı da hızla artış göstermekte böylece sosyal güvenlik sistemin gelişimi durmaktadır.

      VIII- TÜRKİYE’DE KAYIT DIŞI EKONOMİNİN AZALTILMASI İÇİN ALINAN VE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER


      Temmuz 1998’de 4369 Sayılı Kanun ile gerçekleştirilen vergi kanunlarında yapılan köklü düzenlemeler içerisinde en önemlilerden birisi de Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılan gelirin yeniden tanımlanmasıdır. GVK’nun yeniden düzenlenen 1 inci Maddesinde gerçek kişilerin bir takvim yılı içinde elde ettikleri gelirlerin gelir vergisine tabi olduğu belirtildikten sonra gelir; tasarruf ve harcamalara kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iradın safi tutarı olarak tanımlanmıştır. Bu düzenleme paralelinde, Kanunun 2 inci Maddesinin 7 numaralı bendi kaynağı ne olursa olsun her türlü kazanç ve iratlar olarak değiştirilmek suretiyle geniş bir gelir tanımı oluşturulmuştur. Maddedeki “kaynağına bakılmaksızın diğer her türlü kazanç ve iratlar” ifadesi ile kişinin satın alma gücünü artıran (harcama) ya da tasarruf niteliğinde olabilecek her türlü değer vergiye tabi gelire dahil edilmiştir. Böylece vergiye tabi olmayan hiçbir unsur (istisnalar hariç) kalmamıştır. Bir gelir unsurunun vergilendirilebilmesi için kanunda açıkça sayılmış olması gerekliliği terkedilmiş, bunun yerine bir gelir unsurunun vergilendirilebilmesi için kanunda açıkça vergiden istisna edildiğine dair bir hükmün bulunmaması yeterli sayılmıştır.

      4369 Sayılı Kanun öncesinde ortaya çıkan bir sorun da; vergiye tabi olması gerektiği halde, beyan dışı bırakılan kazanç ve iratların, vergiye tabi olmadığı ileri sürülen gelirlerden kaynaklandığı gerekçesiyle mükelleflerin Vergi Usul Kanunu’ndaki 30/7 nci maddeye göre yapılacak tarhiyatlardan kaçınabilmeleriydi. Uygulamadaki bu sıkıntılar ülkemizde geniş boyutlara ulaşan kayıt dışı ekonominin daha da yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır. Kayıt dışında faaliyet gösteren potansiyel yükümlüler, bu şekilde elde ettikleri gelirin tespit edilmesi durumunda dahi etkin bir şekilde vergilenemeyeceği düşüncesinden hareketle söz konusu faaliyetlerini güven içerisinde sürdürebilmektedirler. 4369 sayılı Kanunla gerçekleştirilen düzenlemelerin üzerinden henüz bir yıl geçmişken dünyada ve ülkemizdeki ekonomik durgunluk bahane edilerek 14 Ağustos 1999’ da 4444 Sayılı Kanunla vergi kanunlarında yeniden düzenlemeler yapılmıştır. Esasen yapılan düzenlemeler 4369 Sayılı Kanun öncesindeki duruma bazı hususlarda geri dönülmesinden ibarettir. Örneğin, Gelir Vergisi Kanununun 1 inci Maddesi, 2002 yılı sonuna kadar 4369 Sayılı Kanun öncesi duruma getirilmiştir. Yani 1999-2002 döneminde gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği, tasarruf veya harcamasına kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iratların safi tutarı değil, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır. Bu düzenlemeyle esasen kanun koyucu kayıt dışı kalan alanları 2002 yılı sonuna kadar vergilendirmeyeceğini belirtir olmuştur. Bu duruma bir örnek verecek olursak; Kumar kazançları vergi kanunlarında herhangi bir maddeyle düzenlenmediği halde 4369 Sayılı Kanunla gelirin tanımının genişlemesiyle Gelir Vergisi Kanununun 2/7 inci bendine girip vergilendirme kapsamına alınmıştı. Ancak 2002 yılı sonuna kadar gelirin eski tanımına dönülmesiyle bu gelir türü vergilendirme dışında tutulmuştur. Bunun gibi vergi kanunlarında herhangi bir düzenleme olmayan gelir türleri 2002 yılı sonuna kadar vergilendirme dışında tutulma durumuna gelmiştir.

      Kayıt dışı ekonominin kontrol altına alınması, belge düzeninin yerleştirilmesi ve vergilendirmede gerçek kazancın tespitinin amaçlanması sebebiyle 4369 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle götürü usulde ticari kazanç tespiti yöntemi tamamen kaldırılmış ve yerine belirli şartları taşıyan mükelleflerin ticari kazançlarının basit usulde tespit edilmesi yöntemi getirilmiştir.

      Zirai kazançlarda ise 4369 sayılı Kanun öncesinde çiftçilerin vergiye tabi olup olmayacaklarının, vergiye tabi olacaklarsa kazanç tespit yönteminin satış tutarı esas alınarak belirlenmesi, çiftçileri yaptıkları satışlar için belge talep etmemeye ve bu yolla hasılatlarını gizlemeye sevk etmiştir. Bu şekilde belgesiz olarak ticari ve sınai hayata intikal eden tarım ürünleri kayıt dışı ekonominin diğer önemli bir kaynağını oluşturmuştur. Bu sakıncaların giderilmesi amacıyla küçük çiftçi muaflığı kaldırılmış, zirai kazançların ya sadece stopaj yoluyla ya da gerçek usulde vergilendirilmesi sistemine geçilmiştir.

      Kayıt dışı çalışan işçilerin kayıt altına alınmaları amacıyla Gelir Vergisi Kanunu’nda Geçici 5. Madde düzenlenmiştir. Buna göre Gelir ve Kurumlar vergisi mükelleflerinin, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156. Maddesinde tanımı yapılan ve 1.1.1998 tarihi itibariyle faaliyette bulunan işyerlerinde, 1.6.1998 tarihinden önce ilgili idareye vermiş oldukları son 4 aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak bu kanunun yayımını izleyen beşinci ayın sonuna kadar işe aldıkları ve fiilen çalıştırdıkları işçilerden sendika üyesi olanların ücretlerinden, bu suretle işe başlanılan aydan itibaren 36 ay süre ile kesilen ve beyan edilerek tahakkuk ettirilen gelir ve damga vergileri, beyanname verme süresini izleyen ikinci yılın aynı döneminde ödenir. Gerekçede de belirtildiği şekilde bu düzenlemeyle daha büyük bir işçi kesimi sosyal güvenlik hakkına sahip olabilecek, ayrıca Sosyal Sigortalar Kurumu önemli ölçüde prim hasılatı sağlayabilecektir. Bu çerçevede işverenleri kayıt dışı işçi istihdam etmeye sevk eden faktörlerin geçiş dönemi içerisinde ortadan kaldırılması ve bordroya kayıtlı işçi çalıştırmanın teşvik edilmesi öngörülmektedir.

      14/8/1999’da yürürlüğe giren 4444 Sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle vergi mevzuatımızda özel gider indirimi dışında kayıt dışılığı önlemeye yönelik otokontrol sistemi kalmamıştır. Özel gider indirimi kapsamına da şu anda sadece 5 harcama kalemi dahildir; Bunlar sağlık, eğitim, kira, giyim ve gıda harcamalarıdır. Halbuki bunların dışındaki harcamalar da örneğin tüpgaz, su, beyaz eşya, temizlik malzemeleri ve bunun gibi daha bir çok harcama türü de zorunlu ihtiyaçlar içerisinde yer alır ve özel gider indiriminden yararlanması gerekir. Çünkü vatandaş kendince haklı olarak iade alamayacak harcamalarında belge almayarak daha düşük fiyat ödemiş olmaktadır. Bunun yanında bildirim yapma durumundan da kurtulmuş olmaktadır. Bildirimde bulunarak zahmet çekerek taksitle bir yıl içerisinde iade alacağına bunu alışveriş anında peşin olarak elde etmektedir. Bu durumda yapılması gereken özel gider indiriminin kapsamının yararlanan kişi ve harcama kalemleri açısından genişletilmesidir. Halbuki bütün bu düzenlemeler yapılması gerekirken bütçe açığını kapatmak amacıyla özel gider indiriminin kaldırılmasının düşünülmesi son derece yanlıştır. Özel gider indiriminin kaldırılmasıyla kayıt dışı ekonominin boyutunun büyümesi ve gelir ve katma değer vergisi gelirlerinde düşüş olması beklenir.

      4369 sayılı Kanunla vergi oranlarının düşürülmesi kayıt dışı ekonomiyi önlemede oldukça önemli bir adımdı fakat 4444 Sayılı Kanunla ücret dışındaki gelir unsurlarında bu oran 5 puan artırılmıştır. Bu düzenlemeyle Gelir Vergisi Kanunu’nun 103. Maddesinde ilk oran %15’den %20’ye çıkartılmıştır. Yapılan bu değişiklik, kayıt dışılığın önlenmesine çalışılan günümüzde vergi gelirleri açısından uzun dönemde düşmeye yol açacaktır. Çünkü yüksek vergi oranları ikame etkisini ortaya çıkararak kayıt dışı kesimi büyütücü etki gösterecektir. Vergi oranlarının düşürülmesiyle hem kayıt dışı ekonominin boyutlarının küçüleceği hem de arz yönlü etkilerle büyümenin hızlanacağı savunulan bir gerçektir.

      Diğer bir düzenleme ise esnaf muaflığı ile ilgili olmuştur. 4369 Sayılı Kanun’un gerekçesinde de açıklanan bu husus da; Esnaf muaflığı müessesesinin kayıt dışı ekonomiyi beslemesinin engellenmesi ve belge düzeninin yerleştirilmesi amacına yönelik olarak getirilen değişiklik, esnaf muaflığından faydalananların faaliyetleri ile ilgili olarak satın aldıkları mal ve giderlere ilişkin aldıkları belgeleri saklama ve ibraz zorunluluğu getirmesi ve bu zorunluluğu yerine getirmeyenlerin esnaf muaflığından yararlanamayacaklarının belirtilmesidir. Böylece ekonomide malın üretiminden tüketimine kadar uzanan zincirde gerçek ve basit usulde vergilendirilen mükellefler yanında, vergiden muaf esnaf da belge alma ve saklamaya zorlanmakta ve böylece oto kontrol ile belge düzeninin yerleştirilmesi sağlanmaktadır. Ancak yine 4444 Sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanunu’nun 9. Maddesinin 1. Fıkrasının 7. Bendinde yapılan değişiklikle “...bir defa mal alış ve giderlerine ilişkin belgeleri yanında bulundurmadığının veya bulundurduğu belgenin satışını yaptığı mal ve hizmetle ilişkisinin olmadığının tespiti halinde ‘Esnaf Muaflığı Belgesi’ iptal edilir ...” hükmü kaldırılmıştır. Bu durumda esnaf muaflığından faydalanan kişilere kayıt dışı ekonomide kalma fırsatı tanınmıştır.

      Bu arada dört kişilik bir ailenin geçinebilmesi için gereken ve her yıl ilan edilen rakamlar(fakirlik sınırı) asgari ücretin oldukça altındadır. Bu durumda normal bir ailenin geçim seviyesi ilan edilen meblağ kadarsa aradaki fark nasıl kapatılmaktadır? Sorusu akla gelmektedir. Bu durumda kayıt dışılığa açıkça müsamaha gösterilmektedir sonucu ortaya çıkmaktadır.

      Kayıt dışı ekonomiyi önleme konusunda 4369 Sayılı Kanunla getirilen düzenlemelerin bir yıl sonra geri çekilmesi vergilendirmede kesinlik ilkesine tamamen zıt bir durum arz etmektedir. İstikrarlı uzun dönemli politikalar uygulamak gerekirken günlük kaygılarla değişikliklere gitmek vatandaşların ve diğer ülkelerin ülkemize olan güvenini sarsacaktır. Dolayısıyla getirilecek düzenlemeler üzerinde çok taraflı istişareler yapılmalıdır.

      Yorum

      • Sniper®
        Senior Member
        • 22-06-2005
        • 12987

        #4
        Konu: Kayıtdışı Ekonomi

        SONUÇ



        Kayıt dışı ekonominin boyutunu dört değişken belirlemektedir. Bunlardan birincisi, vergi denetimi geçirme ihtimali, ikincisi beyan dışı kalan gelir sebebiyle ödenecek vergi cezasıdır. Üçüncü olarak mükelleflerin muhatap oldukları marjinal gelir vergisi oranıdır. Son sırada ise mükelleflerin risk alma eğilimi yatmaktadır. Mükellefler, yakalanma ihtimaline göre ödeyecekleri vergi cezası, tam beyan yapmaları halinde ödeyecekleri vergi miktarından daha düşükse, vergi kaçırma eğiliminde olacaklardır. Denetim geçirme ve ceza görme ihtimali yüksek ise kayıt dışı ekonominin boyutu daralacaktır.

        Gelir sahiplerinin hemen hemen tamamı çeşitli sebeplerle vergilerini ödemek istemezler. Onlara göre vergi vermesi gerekenler hep başka kişilerdir. Bu sebeple kamu harcamalarını karşılamak için gerekli olan vergiler ihtiyariliğe bırakılmamıştır. Ancak bu durum mükelleflerin rızasının aranmayacağı anlamına gelmemelidir. Çünkü mükellefin rızasına dayanmayan vergiler, mükelleflerin dirençleriyle karşılaşır.

        Vergi konusunda uzlaşmanın sağlanamamış olması durumunda vergiye karşı koymanın farklı biçimlerde ortaya çıktığı görülmektedir. Bunlar dört grupta toplanabilir.

        Bireysel olarak ya da topluca kamu gücüne karşı baskı yapılabilir. Örneğin bir verginin kabulü sırasında parlemento üzerinde veya vergilendirme işlemleri ile ilgili olarak mali idare üzerinde baskı yapılabilir ki, bu her zaman suç niteliğinde değildir,
        Hukuksal yollarla daha az vergi ödenmesi şeklinde olabilir, (vergiden kaçınma)
        Doğrudan doğruya vergi kanunlarına ve mali idarenin uygulamalarına karşı gelinebilir, (vergi kaçakçılığı)
        Ayaklanmaya yakın bir biçimde vergiye karşı koyma olabilir.
        Bütün bunların yanında vergiye karşı koyma yolları, zamana, ekonomik ve sosyal sınıflara göre değişik biçimlerde olabilir. Örneğin büyük sanayici ve iş adamları hukuksal yollardan yararlanarak vergiden kaçınma yolunu yeğledikleri halde, küçük ve orta ölçekli işletmeler doğrudan vergi kaçakçılığına başvururlar.

        Kayıt dışı ekonominin nedenleri, etkileri ve kayıt dışılığın önlenmesinde 4369 ve 4444 sayılı Kanun’la getirilen değişikliklerin incelendiği çalışmamızda, neticede kayıt dışı ekonominin tam olarak ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığını belirtmemiz gerekmektedir. Ancak gerçekleştirilecek idari reorganizasyon ve vergi ahlakının tesis edilmesiyle kayıt dışı ekonominin boyutları en aza indirilebilir. Kayıt dışılığın boyutlarının azaltılmasında bazı önerilerimizi şu şekilde sıralayabiliriz;

        Ödeme sistemimizde ciddi bir revizyona ihtiyaç vardır. Para ile ödeme yerine kredi kartı vb uygulamalarla belirli hadlerin üzerindeki alışverişler bankalar ve diğer finans kurumları vasıtasıyla kayıt içerisine çekilmeye çalışılmalıdır.
        Denetimler artırılmalıdır; Denetimlerin yetersiz olduğu bir ortamda gerçekleştirilecek vergisel düzenlemelerin fazla bir anlamı olmayacaktır. Mükellefler, denetimden geçme ihtimallerinin azaldığını anladıklarında vergi kanunlarında ne kadar ağır müeyyideler olursa olsun bunlara itibar göstermeyeceklerdir. Bu bağlamda esasen 4369 sayılı kanun, mükelleflerin kanunun çıkışıyla birlikte sihirli bir değnek değmişçesine birden bire vergi ahlakına sahip oldukları esasına dayanmaktadır. Hayat standardının kaldırılmasında bu duruma bir örnek teşkil etmektedir. Gerçek ödeme gücüne ulaşmaya çalışırken vergi gelirlerinde, 4369 sayılı Kanun sonrası önemli düşüşler yaşanmış, vergi gelirlerindeki düşüş ekonomik durgunluğa bağlanarak 4444 sayılı Kanunla yukarıda açıklandığı şekilde geri adım atılmıştır. Esasen 4369 sayılı Kanunla getirilen kayıt dışılığı önlemeyle ilgili maddeler ekonomik durğunluğa sebebiyet vermesi bahanesiyle kaldırılmıştır. Ekonomide kayıt dışı sektörün genişlemesine imkan tanınmıştır. Bütün bu gelişmeler, uygulanan politikaların gerçekçilikten uzak ve uygulanabilirliği düşünülmeden hazırlanmasından kaynaklanmıştır.
        Belge düzeninin artırılmasında meslekle ilgili olan kişilere de fahri müfettişlik şeklinde sınırlı denetleme yetkisi verilebilir. Ayrıca ihbarlar sonucu tespit edilen vergi ziyaı sonucunda mükelleften kesilen cezadan pay verme sistemiyle ihbar sayısı artırılabilir ve bu şekilde belge düzeninin artırılması sağlanabilir.
        Servet beyanı müessesesi tekrar uygulamaya geçirilmelidir.
        - Mükelleflerden toplanan vergilerin onlara geri döneceği inandırılmalıdır. Bu şekilde mükelleflerin vergi ahlakı artacak ve vergi kaçakçılığı eğilimi azalacaktır.

        Vergi ceza sisteminde hapis cezaları artırılmalı ve kesilecek cezalar mümkün olduğunca paraya çevrilmemelidir.
        Vergi kaçakçılığında meslekten süresiz ve süreli men cezası uygulanmalıdır. Ayrıca vergi kaçakçılığında ısrar eden mükellefleri bulundukları şehirden uzaklaştırma cezası uygulanabilir.
        Özel gider indiriminin- halk tarafından vergi iadesi olarak bilinen sistem- kapsamı genişletilmeli, yani bu sistemden faydalanacak kişi sayısı ve özel gider indirimine giren mal ve hizmetlerin kapsamı da genişletilmelidir. Bu şekilde vatandaşlar fatura-fiş pazarlığına girmeyerek devletin hem gelir vergisi hasılasını hem de katma değer vergisi hasılasını artıracaklardır.
        Düz oranlı vergi sistemine geçilmelidir; tek bir vergi oranı tatbik edilerek artan oranlı vergilerin yol açtığı çok kazananı cezalandırma sisteminden vazgeçilmelidir. Düz oranlı vergiler, karışık olan tarife yapısını basitleştirerek mükellefin yatırıma gidebilecek fonlarını daha iyi değerlendirmelerine yol açacaktır.
        Bu anlatılanlar ışığında rasyonel bir vergi sistemine ulaşılmasında politikacılara da büyük işler düşmektedir. Her kanunda olması gerektiği gibi vergi ile ilgili kanunlarda da halkın ihtiyaçları göz önüne alınmalıdır. Dolayısıyla sağlam bir vergi sistemi kurulduktan sonra çok fazla değişikliğe gidilmemelidir.

        Ülkemiz açısından ciddi bir tehlike olan kayıt dışı ekonominin azaltılmasında Parlâmentodan başlamak üzere vatandaşlar ve mükelleflere önemli görevler düşmektedir. Sorunlar sadece kendini düşünmekle değil fakat aynı zamanda toplumu ve geleceğimizi düşünmekle aşılabilecektir.




        kaynak: Dokuz Eylül Üniversitesi
        Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
        Cilt 2, Sayı:2, 2000

        Yusuf KILDİŞ

        Yorum

        İşlem Yapılıyor
        X