Marx'ın Büyüme Modeli

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Sniper®
    Senior Member
    • 22-06-2005
    • 12987

    Marx'ın Büyüme Modeli

    Marks’çı teori, Ricardo’nun görüşleri gibi, 19. yy. İngiltere’sinin koşullarından ve sorunlarından geniş ölçüde etkilenmiştir. Bununla beraber, kullanılan analiz tekniği ve varılan sonuçlar bakımından iki görüş arasında büyük farklar vardır. Aslında Marks’çı teori, Ricardo modelindeki artık (surplus) ilkesine dayanmaktadır. Toplumdaki kapitalist girişimlerin önemi arttıkça ve kullandıkları sermaye miktarı genişledikçe, sabit sermayenin değişken sermayeye (ücret ödemelerine) oranı da yükselecektir. Bu durum, kâr haddinin düşmesine neden olacaktır.

    Sonuç olarak yatırımlar duraklayıp büyüme hızı yavaşlayacak, ekonomi genel bir bunalımın eşiğine gelmiş olacaktır. Zorlayıcı bazı varsayımlarla Marks’çı teori bir büyüme modeli biçiminde ele alınabilir.


    MODELİN ANA KAVRAMLARI VE VARSAYIMLARI:

    Emek değer teorisi: Marx’a göre, bir malın değerini o malın üretimi için gerekli emek-zaman birimleri belirleyecektir. Yılda işçi başına yaratılan değer (p), aynı yıl içinde yeniden üretilen sabit sermaye (c) ile değişken sermaye (v) ve işçi başına artı değerden (s) ibarettir: p=c+v+s.

    Sabit sermaye (c), emeğe fizik yardımı dokunan makine ve aletler, ulaştırma ve enerji teçhizatı, binalar ve stoklar gibi çeşitli araç, gereç ve mallardan meydana gelmiştir. Bu tür sermaye değer yaratmaz, fakat değerin yaratılması için varlığı gereklidir. Ayrıca sabit sermaye, emeğin fizik verimliliğini de artırabilir; ancak Marx bu durumu “fayda yaratma” olayı ile aynı anlamda görmektedir.

    Değişken sermaye (v) işgücü kiralamak, yani emek istihdam etmek için kullanılan sermayeyi ya da istihdam edilen emeğe ödenen ücretleri göstermektedir. Değer yaratan sermaye türü, bu değişken sermaye denilen unsurdur.

    Artı değer (s), toplam değer ya da gayri safi milli hası la ile bu hasılayı yaratmak için yapılan gerekli harcamalar (sabit sermaye ile değişken sermaye toplamı) arasındaki farktır. Klasik kavramlarla açıklanmak istenirse, artı değer, gayri safi kâr ve rant ile faiz gelirlerinin top l***** eşittir. Ekonominin tümü için safi hasıla, toplam değişken sermaye (v) ile toplam artı değerden (s) oluşmaktadır.



    fadesine varılır. Bu ifadenin anlamı şudur: Kâr haddinin seyrini, artı değer oranı ile sermayenin organik bileşimindeki değişmeler belirlemektedir.

    Aslında, yukardaki açıklamalara göre, c+v ifadesinin tek başına toplam sermayeyi temsil edebilmesi için, sabit ve değişken sermaye mallarının ömrünün bir yıl olması gerekir. Fakat gerçek hayatta genellikle durum böyle değildir. Özellikle bazı sabit sermaye unsurlarının ömrü oldukça uzundur ve varolan sermayenin ancak küçük bir kısmı ilgili yıl içinde yeniden üretilmektedir. Diğer bazı sermaye türleri (hammadde ve malzeme gibi) ise, çabucak üretilip kullanıldıklarından, kısa ömürlüdür.

    Bu nedenle, toplam sermayeyi bulmak için, sabit ve değişken sermaye unsurları yanına bu tür sermayelerin ortalama (yıl olarak) ömürlerini de çarpan olarak koymak gerekir. Şu halde, artı değer oranı sabitken, sadece sermayenin organik bileşimi değil, sermayenin ortalama ömrü de yükselirse, kâr haddi düşer.

    Modelin İşlemesi: Marx modeli, bazı yapı taşları ve vardığı sonuçların bir kısmı açısından, klasik büyüme modeliyle paralellik taşır. Hattâ bazı yazarların Marx modelini salt bu nedenle klasik büyüme teorisi içine yerleştirdikleri de olmuştur. Bununla beraber Marx modeli ile Ricardo modeli arasında, varsayımlarla ilgili önemli analitik farklar vardır.

    Marx modelinde azalan verim varsayımı yer almaz. Kâr ile rant arasında bir ayrım yapılmamasının nedeni de budur. Bunun yanında, ücret haddini belirleyen Malthus’un nüfus teorisi değil, yedek sanayi ordusu, yani sanayi merkezlerindeki işsiz kitlesidir. İki modelde sermaye birikimi motifleri de farklıdır.

    Ricardo modelinde sermaye birikiminin nedeni yüksek kâr haddidir. Kâr haddi minimum risk ile üretimin külfet ve zahmetini aştıkça, sermayedarlar birikimde bulunurlar.

    Marx’a göre ise, kapitalist girişimcinin birikimde bulunması bir tercih sorunu değil, sermayedarlar arasındaki rekabetten doğan bir zorunluluktur. Büyük çapta üretimde bulunan firmaların çoğalması, firma etkinliğinin de o derece yüksek olmasını gerektirmektedir. Bu nedenle sermayedarlar, rekabet mücadelesinde yenik düşmek istemiyorlarsa, kârlarını tekrar yatırarak faaliyetlerini genişletme yoluna gideceklerdir.

    Marx modelinde de, Ricardo modelinde olduğu gibi, aşırı sermaye birikimi dolayısıyla, kâr hadlerinin düşme eğilimi göstereceği görüşü yer almıştır. Fakat klasik modelde bu görüş “azalan verim kanunu”na dayandırıldığı halde, Marx’ın açıklamaları, kapitalizm geliştikçe sabit sermayenin değişken sermaye oranında meydana gelecek artışa bağlanmaktadır.

    Marx’a göre, herhangi bir anda emek arzı (iş arayanların sayısı), emek talebini aşma eğilimindedir. Bu durumda, istihdam edilmeyenler, yani yedek sanayi ordusu, ücret haddinin, işçileri ancak çalışmaya yöneltebilecek düzeyden yukarı çıkmasını önler. Kapitalist girişimler geliştikçe, kapitalist olmayanlar ya da küçük el ve ev sanatlarına sahip olanlar, gitgide ortadan kaybolur ve yedek sanayi ordusuna katılırlar. Böylece emek arzı kapitalist kesimin massedebileceği miktardan fazla artar.

    Çünkü, kapitalist kesimde “işçi başına ortalama ürün”, kapitalist olmayan kesimdekinden yüksektir. Bu nedenle, kapitalist girişimler, kapitalist olmayan girişimlerin aleyhine büyüdükçe, emek arzındaki artış önceleri emek talebi artışının önünde gider. Fakat sonunda emek talebi, kapitalist girişimlerdeki sermaye birikimi nedeniyle, emek arzı artışının önüne geçer. Bu dönemde emek kıt faktör haline gelir; ücretler yükselir; kârlar azalır ve kapitalizm ilk bunalımlarla karşı karşıya kalır. Fakat bu durum kısa dönemlidir. Çünkü bu ilk bunalımlar sonucunda birikim hızı yavaşlar ve emek talebi kısılır. Ayrıca gerçek (reel) üçret haddindeki artış da sermayedarları emekten tasarruf sağlayan teknik yenilikleri uygulama yoluna itecektir. Sonuç olarak, sermayenin organik bileşimi artıp, yedek sanayi ordusu yeniden belirecektir.

    Daha ileri safhalarda üretim, rekabet sonucunda ortaya çıkan en başarılı girişimcilerin elinde toplanacak ve birikim de rekabet açısından zorunlu olmaktan çıkacaktır. Artık tekelci kapitalizm dönemine geçilmiştir ve bu dönemde asıl ekonomik bunalımlar başlar. Ancak, bu bunalımların nedeni, birbirini izleyen emek talebi artışları değil, efektif talep yetersizliğidir.

    Özetlenecek olursa, Marx modelinde, sermayenin organik bileşimi ve dolayısıyla kişi başına üretim arttıkça, toplam hasıla içinde emeğin payı azalıyor demektir. Bu durum, uzun dönemde bir efektif talep yetersizliği yaratarak sistemi bunalıma sürükler.

    Modelin Eleştirisi: Marx modeli bütünüyle eleştirilirken modelin dayandığı bütün temel ekonomik teoremler, kavramlar ve varsayımlar üzerinde teker teker durulmaktadır. Bir yandan varsayımların gerçeklere ve büyüme tecrübelerine uymadığı gösterilirken diğer yandan dikkatler toplumsal ve siyasal alandaki gelişmelerle modelin sonuçları arasındaki çelişmelere çekilmektedir.

    Salt metodu dışında bir model olarak tartışıldığında, Mark’çı teorinin geçerliliğini savunmak çok güçtür. Çünkü her iktisadi model varsayımlarıyla yaşar; varsayımlar geçersiz hale geldiğinde modelin işlemesi olanaksızdır. Aslında -Ricardo modelinde olduğu gibi- Marx modelinde de üretim fonksiyonunun kesin şekli bilinmeden kâr haddinin seyrini izlemenin olanağı yoktur.

    Yakın dönemde üzerinde tartışmaların yoğunlaştığı ve bu yoğunlaşmanın olumsuz yönde ağırlık kazanmaya başladığı üretim fonksiyonunu ampirik araştırmalarla tespit etme olanağı bulunsa da, bu kez, verileri Marks’çı kavramlara uygun şekilde tanımlamak başlı başına güçlükler yaratmaktadır.
İşlem Yapılıyor
X