İnklap dersinden sınavım var yardım!

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • odabasi45
    Member
    • 01-04-2004
    • 2215

    İnklap dersinden sınavım var yardım!

    selam arkadaşlar benim bir sorunum var:

    pazartesi günü inklap dersinden sınavımız var ve benim de tarihim cok zayıf oldugu için bu topigi actım.lütfen yardım edin.hocanın bize verdiği topicler sunlar.
    1)laiklik kısaca tanımı
    2)1. ve 2. inönü savaşı
    3)sakarya zaferi
    3)halifelik ve saltanatın kaldırılması
    hagi konuyu biliyorsanız yazın bana yardım edin...help1
    üniversitede programcılık okuyoruz cektigimiz çileye bak bizim bunlarla ne alakamız olurcrashs
  • DATAMAN
    Senior Member
    • 23-10-2004
    • 7115

    #2
    Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

    arkadaşım elinde bulunan kitaplarda bu konularla ilgili bir anlatım veya yazı yokmu??

    Yorum

    • ybæl©ik
      ADMINISTRATOR
      • 25-01-2003
      • 30775

      #3
      Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

      SALTANATIN KALDIRILMASI

      Mudanya Mütarekesi'nden sonra, Lozan Barış Konferansı için hazırlıklar başlayınca, Osmanlı Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti yanında konferansa katılmak arzusunda olduğunu bildirdi. İtilaf Devletleri'nin, hala İstanbul'da bir hükümet tanımak ve onu da Türkiye ile birlikte konferansa çağırmak istemeleri ve bu hükümetin de, delegeleri beraberce seçmek için Büyük Millet Meclisi'ne başvurması, Mustafa Kemal Paşa'yı harekete geçirdi.

      Sadrazamı Tevfik Paşa'nın barış konferansında görüş ve sözbirliği, Büyük Millet Meclisi Başkanlığına çektiği telgraf, Mecliste tepkiyle karşılandı. Gerek Mustafa Kemal Paşa'nın, 24 Nisan 1920 tarihli önergesinde ve gerekse 20 Ocak 1921 tarihli Anayasada egemenliğin millette olduğu ilan edilmişti.

      Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve pek çok milletvekilinin ortak teklifi 30 Ekim 1922 günü TBMM'de görüşülmeye başlandı. Önergede Saltanatın kaldırıldığı belirtiliyordu. Saltanatla birleşmiş olan "halifelik" ise ondan ayrılacaktı. Ateşli görüşmeler sırasında şu düşüncelerin Meclis Genel Kuruluna hakim olduğu görüldü: Saltanat, Halifelikten ayrılsın ve kaldırılsın. Halifeyi biz seçelim; -Saltanat ve Halifelik birbirinden ayrılamaz. Bu nedenle, eğer Saltanat kaldırılırsa Halifelik de kalkmış olur ki, böyle bir durum düşünülemez. Görülen şuydu: Başta Hüseyin Rauf (Orbay) Bey ve Refet (Bele) Paşa gibi, Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşlarının bulunduğu bir grup, Halifeliğin Saltanattan ayrılamayacağını ileri sürüyorlardı. Saltanatın kaldırılması hakkında kanun tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Karma Komisyonunda görüşülürken, hilafetle saltanatın ayrılamayacağı düşüncesi ileri sürüldü. İlk grubun içinde bulunanlar ise böyle bir ayrımın mümkün olduğunu belirtiyorlardı. Mustafa Kemal Paşa söz alarak, tarihsel ve bilimsel açıklamalarda bulunarak, yüksek sesle şunları söyledi: "Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hakimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı (zorla el koymuşlardı). Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemehal olacaktır. Burada içtima edenler (toplananlar) Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir."

      Mustafa Kemal Paşa'nın bu çok önemli ve tarihi konuşması sonunda, Karma Komisyon'da, görüşülen teklif hemen kabul edilmiş ve ivedilikle Genel Kurulda görüşülerek, 1 Kasım 1922'de 308 Numaralı karar olarak benimsenmiştir. Yeni Türkiye'nin yeni temellerinin de bir ifadesi olan bu karar ile, hilafet ve saltanat birbirinden ayrılmış, saltanat kaldırılmıştır. Ertesi gün, TBMM, Osmanlı veliahdı Abdülmecid Efendi'yi halife seçmiştir. Böylece, çok önemli bir gelişme sağlanmıştır. TBMM'nin Saltanatı kaldırma kararı, İstanbul Hükümeti tarafından da benimsenmiştir. Hükümet istifa etmiştir. Devir ve teslim işlerine derhal başlanmıştır. Bu tutum, Saltanatın kaldırılmasının beklendiğini de gösterir. Saltanatın kaldırılma kararı üzerine, 17 Kasım 1922'de Sultan Vahidettin, İngiltere himayesine sığınarak Malaya zırhlısı ile yurdu terketmiş ve Malta'ya gitmiştir. Oysa Osmanlı tarihinde hiçbir padişahın düşmana sığınmak gibi bir tutum içine girdiği görülmemiştir.



      HALİFELİÐİN KALDIRILMASI

      1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılması ile, Sultan-Halife gibi, çifte görevi olan Osmanlı hükümdarının elinden egemenlik hakları, devlet yetkileri alınmıştı. Eski Osmanlı hükümdarına sadece, dini başkanlık yetkiler tanınmıştı. Hükümet, TBMM'nin seçtiği Halife Abdülmecid Efendi'den, sadece Müslümanların Halifesi ünvanını kullanmasını, gösterişli hareketlerde bulunmamasını istemişti. Abdülmecid, halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykırı olarak, "Halife-i Müslimin" ünvanından başka sıfat ve ünvanlar taşıyarak, Cumhuriyet hükümetinin talimatı dışına çıkmıştır.
      Bazı politikacılar ise; "Hilafet aynı hükümettir, hilafetin hukuk ve görevini iptal etmek hiç kimsenin hiç bir meclisin elinde değildir" diyerek, Halife'yi, Padişah gibi yaşatmak istiyorlardı. Bu durum halifelik kurumu hakkında bir an önce önlem alınmasını gerektiriyordu. Fakat Gazi Mustafa Kemal Paşayı halifeliğin kaldırılması için zorlayan önemli sebep, Halife mevcut oldukça Türkiye'de yapılması zorunlu olan sosyal ve laik karakterdeki devrimlerin yapılamayacağı idi.
      3 Mart 1924 tarihli, "Hilafetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmaniye'nin Türkiye Cumhuriyeti memalik-i hariciyesine çıkarılmasına dair kanun"la hilafet kaldırılmıştır. Böylece, yeni Türkiye önemli bir adım daha atmıştır. Hilafetin kaldırılmasının Türkiye'de ve dünyada geniş yankıları olmuştur. Hilafetin kaldırıldığı 3 Mart 1924 günü, bir diğer kanunla da Şer'iye ve Evkaf Vekaleti (Bakanlığı) kaldırılmıştır. Şer'iye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması sonucu, bu vekalet tarafından yönetilen okullar ve medreseler de kaldırılmıştır. Ayrıca aynı gün, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye vekaleti de kaldırıldı. Böylece ordu siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş oldu. Tevhid-i Tedrisat kanunu da o gün kabul edilmişti.

      Yorum

      • ybæl©ik
        ADMINISTRATOR
        • 25-01-2003
        • 30775

        #4
        Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

        SAKARYA MEYDAN SAVAŞI

        İnönü'de ikinci kez yenilen Yunanlılar, ordularını güçlendirmek amacıyla kuvvetlerini artırmışlardı. Türk Ordusu ise henüz hazırlıklarını tamamlayamamış, yurdun bütün kaynaklarından faydalanma imkanını bulamamıştı. Ancak II. İnönü Savaşından sonra, Güney Cephesi kaldırılmış, Güney ve Batı cepheleri birleştirilmişti. Böylece Batı Cephesinde daha fazla kuvvet toplamak imkanı sağlanmıştı.


        Yunanlılar, 10 Temmuz 1921'de iki ayrı cepheden taarruza geçerek Türk Ordusunu yok etmek istediler. Desteklenmiş kuvvetleriyle güçlü bir şekilde ilerlemeyi başardılar. Türk Ordusu, zor durumdan kendisini kurtarmak amacıyla Eskişehir'e kadar çekildi. Mustafa Kemal Paşa, 18 Temmuz 1921'de Batı Cephesi karargahına geldi ve durumu yakından görüp inceledi. Ordunun düzenlenip kuvvetlendirilmesi için, Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmesini gerekli gördü. Bunun üzerine, Türk Ordusu, 25 Temmuz 1921'de taktik savunma yapmak amacıyla Sakarya'nın doğusuna çekildi.

        Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları Sakarya'nın doğusuna çekilmekle askeri bakımdan büyük bir avantaj elde etti. Türk kuvvetleri için zor olsa da, Yunanlılar için daha zor olan bir durum oluşturuldu. Böylece, Türk kuvvetleri düşmanın gelişen taarruzlarının tehdidinden kurtarılmış, Sakarya'nın doğusunda yeniden düzenlenerek savunma gücü artırılmıştı. Yunanlılar ise mevzilerini genişletmişler, ulaştırma şartları zor bir arazide ilerlemek ve ikmal yapmak zorunda kalmışlardı.

        Sakarya gerisine çekilme, halkın maneviyatı üzerinde ciddi bir sarsıntı oluşturmuştu ve Meclis'te de bunun belirtileri ortaya çıkmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın muhalifleri; "Ordu nereye gidiyor, millet nereye götürülüyor? Bu hareketin elbette bir sorumlusu vardır, o nerededir? Bu çok acı veren durumun ve yürekler acısı görünümün gerçek sorumlusunu ordunun başında görmek isterdik" diyerek Mustafa Kemal Paşaya dil uzatmaya başladılar. Büyük Millet Meclisi'nde ve dışarıda son çare ve son tedbir olarak Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun başına geçmesinde fayda umulduğu yolunda bir kanaat oluştu. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, 4 Ağustos 1921'de Büyük Millet Meclisi'ne verdiği bir önerge ile Başkumandanlığı kabul ettiğini bildirdi ve ancak Meclis'in elindeki yetkileri de fiilen kullanmayı talep etti. Bu önerge üzerine Mustafa Kemal Paşa'nın muhalifleri, kendisine Başkomutan ünvanını ve Meclis'in yetkilerini kullanmak hakkını önce vermek istemediler. Ancak ünvan ve yetki, 5 Ağustos 1921 tarihli kanunla tanındı.

        Mustafa Kemal Paşa, 12 Ağustos 1921'de Polatlı'daki Cephe Karargahına giderek ordunun başına geçti. Cephede teftiş yaparken, attan düşerek birkaç kaburga kemiği kırıldı. Savaşı cephede yaralı ve kaburga kemiği sarılı bir şekilde idare etmek zorunda kaldı.

        23 Ağustos'ta düşman ordusu ciddi olarak cephemize taarruz etti. Ordumuz. 100 kilometrelik cephe üzerinde cereyan eden meydan muharebesinde, düşmanın üstün kuvvetlerini ilk önce yıpratarak, taarruza devam etmekten yoksun bir hale getirdi. 23 Ağustos'tan 13 Eylül'e kadar gece gündüz aralıksız yirmi iki gün devam eden bu kanlı savaştan sonra, düşman ordusu mağlup ve perişan bir şekilde cepheyi terketti.

        Sakarya Meydan Savaşı sonucu, askeri harekat yön değiştirmiştir. Sakarya, geri çekilme ve gerilemenin durdurulduğu ileri gidişin başladığı noktayı oluşturmuştur. Sakarya Zaferi, bütün memlekette günlerce süren coşkun sevinç gösterilerine ve heyecanlı kutlamalara vesile oldu. Meclis, 19 Eylül 1921'de kabul edilen bir kanunla, Türk Milletinin bir şükranı olarak Mustafa Kemal Paşa'ya Mareşallık rütbesi ve Gazilik ünvanını verdi. Sakarya Zaferi, dış ilişkilerimizde durumumuzun düzeltilmesine ve itibarımızın artmasına yardımcı oldu. 9 Haziran 1921'den beri Ankara'da Fransız temsilcisi Franklin Bouillon'la görüşmeler yapılmaktaydı. Bu görüşmeler, Sakarya zaferinden sonra, 20 Ekim 1921'de Ankara'da olumlu bir şekilde sonuçlanarak, Ankara İtilafnamesi adıyla tarihe geçen bir antlaşmayla noktalandı. Sakarya zaferi, askerlik ve politika bakımından da Kurtuluş Mücadelemizin önemli bir merhalesi oldu. Yunan ordusunun taarruz kabiliyeti kırıldı.

        Yorum

        • ybæl©ik
          ADMINISTRATOR
          • 25-01-2003
          • 30775

          #5
          Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

          I.İNÖNÜ SAVAŞI



          Yunanlılar, Bursa ve Uşak mıntıkalarından Eskişehir ve Afyon istikametlerinde 6 Ocak 1921'de ileri harekata geçtiler. Yunan harekatı üç koldan ilerleyerek İnönü önünde birleşiyordu. Yunanlılar, 3 günlük yürüyüşten sonra 9 Ocak günü İnönü mevzilerinin önüne gelmişlerdi. Asıl savaş 10 Ocak günü sabah saat 6.30'da Yunanlıların taarruza geçmesi ile başladı. Saldırısı kırılan düşmana karşı savaş 10 Ocak 1921'de kazanıldı.

          Savaşın İnönü bölgesinde yapılması bir tesadüf değildi. İnönü savaşlarının zamanını Yunanlılar, fakat savaş alanını Türkler seçmişlerdi. Türk ordusunun savunma planına göre, Bursa ve Kocaeli yönünden gelecek bir düşman taarruzu İnönü'de karşılanacaktı. 11 Ocak 1921'de o güne kadar fazla kayıp vermiş ve çok hırpalanmış olan düşman, daha fazla ilerlemeye kendisinde kudret göremeyerek, tekrar Bursa civarındaki eski mevzilerine çekilmek zorunda kaldı. Böylece dinamik bir sevk ve idare sistemiyle düşmanın iki misli kuvvetlerine karşı, zayıf kuvvetlerle yoğun bir savunma yapılmış ve düşman ordusu üç gün içinde yenilerek geri çekilmeye mecbur bırakılmıştır.

          I. İnönü Zaferi sonunda Albay İsmet Bey,1 Mart 1921'de generalliğe yükseltildi. Kazanılan bu zaferin tarihi önemi, Batı Cephesi'nde kazanılan ilk zafer oluşu ve Sevr tatbikçilerine milli teşkilatın ne demek olduğunu göstermesidir. I. İnönü Savaşıyla Kuva-yı Milliye devri son bulmuş, Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin ve ordusunun içerde ve dışarıda itibarı birden yükselmiş, ordunun ve Meclis'in otoritesi artmıştır.

          II. İNÖNÜ SAVAŞI

          Londra Konferansı'nın bir sonuç vermemesi, Sevr projesini uygulamak için İtilaf Devletlerini yeni bir çabaya yöneltmiş ve bu amaçla Yunan işgal ordusunu savaşa teşvik etmişlerdi. Bundan faydalanan Yunanlılar, 23 Mart 1921'de Bursa'dan İnönü istikametine ilerlemeye başladılar. Türk ordusunun yüksek azim ve imanla savaşması, 31 Mart 1921 akşamına kadar süren kanlı çarpışmalar sonunda düşmanı İnönü'de ikinci defa perişan etti. Yaptıkları iki saldırının da püskürtülmesi üzerine Yunan kuvvetleri, 31 Mart gecesinden itibaren çıkış mevzilerine çekilmeye başladılar, çekilen düşman, süvari birliklerimizle izlenmiş ve düşmana çekilirken de kayıplar verdirilmiştir. Fevzi Paşanın (Çakmak) Mecliste bu savaştan bahsederken söylediklerinden anlaşıldığına göre, Yunan ordusunun amacı mutlaka yenmekti. Başkumandanları Papulas, bu sebeple Karaköy'e gelmiş ve alaylarını bizzat birbiri ardınca savaşa sokmuştur. Düşman bir taraftan kesin olarak Türk ordusunu yenmek ve dört beş günde Eskişehir'e, bir ayda da Ankara'ya gelerek Sevr Antlaşması'nı kabul ettirmek amacındaydı. Düşmanın hareketlerinden amacını anlayan kumandanlık, lazım gelen önlemleri almıştı. İsmet Paşa bir taraftan da düşmana umduğu yerde değil, bizim istediğimiz yerde savaşı yaptırmak suretiyle, düşmanın savaş planını başarısızlığa uğratmıştır. Milli Kurtuluş Savaşı'nda bu zafer, Mustafa Kemal'in güzel ifadesiyle, milletin "maküs talihini" (tersine dönmüş talihini) de yenen bir zafer olmuştu.

          Yorum

          • ybæl©ik
            ADMINISTRATOR
            • 25-01-2003
            • 30775

            #6
            Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

            LAİKLİK

            Türk ve yabancı bütün bilim adamları Atatürk inkılâbının en önemli öğesi olarak laikliği kabul ederler. Gerçi Türk inkılâbı, içinde taşıdığı ilkelerle bir bütündür. Ama bu bütünün dayandığı iki ana temel, milliyetçilik ve laiklik, öteki ilkeleri sağlamlaştırır.


            Laikliğin kısa tanımı, daha önce belirlenmişti. Yeniden özetleyecek olursak, laiklik; devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılmasıdır.

            Çok uzun bir zaman hemen hemen bütün insan toplulukları, dinlerin koyduğu esaslara göre yönetilmişlerdir. Çünkü insanların akıl ve bilim alanlarında olgunlaşması kolay olmamış, uzun bir zaman almıştır. Bu dönemde insanlar, kendi akıl ve iradeleri dışında kalan birtakım güçler tarafından yönetildiklerini kabul ederek rahatlamışlardır. Bu sebeple, devletlerle özdeşleyen dinler ve din adamları, giderek büyük ölçüde güçlenmiş, gelişen insan zekisinin önüne engeller koyarak varlıklarını sürdürmeye çalışmışlardır.

            Dinler, inanç kavramına dayanırlar, ister ilkel olsun, ister gelişmiş, her dinin temeli belli varlıklara ve olgulara tartışmadan inanmaktır, insanlar özellikle ölüm gibi en ürkütücü olay karşısında inanç dünyalarını zenginleştirmiş, dinsiz yasayamaz duruma gelmişlerdir. İnsanoğlunun evren ve ölüm karşısındaki çaresizliği, zengin inanç sistemleri doğurmuştur. Bu çaresizliğe karşı tek sığınılacak yerin din oluşu, dinlerin insanları yönetmesi sonucunu vermiştir, ilk zamanlar için bu bir zorunluluktu. İnsanlar arasında düzen ve barışı sağlamak için dinin buyruklarına ihtiyaç vardı. Ölümsüzlüğe erişmek isteyen insanları, hayatta iyi davranışlara yönlendirmek için dinler hukuk kuralları da koydular ve bu kuralların uygulanmasına titizlik gösterdiler.

            Özellikle ileri dinlerin koyduğu baş hukuk kuralları, aynı zamanda evrensel ahlâkı da yansıtır. Hiçbir din, insanlara erdemsiz yaşamayı, hırsızlığı, yalancılığı, zinayı, adam öldürmeyi buyurmaz. Tersine, bütün dinler ahlâklı ve erdemli yaşamayı buyururlar. Dinler arasındaki farklılıklar, Tanrı ve ibadet anlayışından kaynaklanmaktadır. Böylece her din, tek ve üstün gerçeği temsil ettiğini ileri sürdüğünden dinler arasında bir birlik görülmemektedir.

            Çok ileri ve üstün bir din olan İslâmlık, kısa sürede inanç sistemini birçok millete benimsetmiştîr. Hazreti Muhammed'in ölümünden sonra Müslümanlık hızla gelişti. Büyük İslâm bilginleri, ilkçağın akılcı filozoflarını yeniden gün ışığına çıkardılar, öyle ki, Batılı bilginler bu filozofları Müslümanlardan öğrendiler. Müslümanlık bu akıl çağında büyük aşamalar yaptı. Tanrının insanlara doğru yolu görmesi için akıl verdiğini söyleyen bilginler, İslâm dininin ilerlemesinde büyük rol oynamışlardır. Onları destekleyen halifeler de çıkmıştır. Böylece Müslümanlık aşağı yukarı üç yüz yıl Tanrının gösterdiği yolda gelişmiştir. Akla dayanan bu gelişme sırasında İslâm Hukuku da günlük hayata uydurulmuştur. Ne yazık ki, bir süre sonra bu gelişme durdu, İslâm dünyasında aklın yerini, tutucu ve durgun bir inanç kapladı. Bu görüşün sahipleri, akıl yolu ile değil, sadece inançla yaşamak gerektiğini savunuyorlardı. Bu görüş kısa sürede yaygınlaştı, İslâm dini ve hukuku donup kaldı. Buna karşılık akıl yolunu Müslümanlardan öğrenen Batılılar, bu esasları geliştirmekteydiler.

            İşte Türkler Müslüman oldukları vakit, İslâm dünyasında durgunluk başlamıştı. Türkler, üstün yetenekleriyle kısa sürede İslâm dünyasına egemen oldular. Çok içten inandıkları Müslümanlığı Hıristiyanlara karşı korudular, İslâmlığı Anadolu'ya ve Balkanlar'a yaydılar, ama onlar güçlerinin doruğunda iken Batı'da da akıl çağı başlamıştı. Büyük akılcılar, bir zamanlar Müslüman bilginlerin dedikleri gibi Tanrının insanlara verdiği en büyük hazine olarak akılı gördüler. Böylece Batı'da bilim ve hukuk akla dayandırılmaya başladı. Burada hemen şunu belirtmekte yarar vardır: Bu büyük akılcı akıma karşı, orada da kilise direnmiştir. Ancak bu direnme yeni mezheplerin (Protestanlık) doğmasına yol açmıştır. Bu yüzden Hıristiyan dininin bir bütün olarak akılcılığa karşı durması imkânı kalmadı. Kilise giderek yenilikleri kabul etmeye başladı. Nihayet XVIII. yüzyıl sonunda çıkan Fransız İhtilâli ile laiklik, devlet ve hukuk düzenine egemen oldu. Yani devlet, dinin etkisinden arıtıldı. Ama ayna zamanda din özgürlüğü de kabul edilerek, devletin vatandaşın vicdanına karışmayacağı, herkesin inancında serbest olduğu esası konuldu.

            Osmanlı Devleti'nin bu gelişmenin dışında kaldığını biliyoruz. Atatürk belki de İslâmlığın parlak çağına dönüş yaparak, zamana ve akla uymayan, eskiyen hukuk kurallarını bir yana bırakarak devleti laikleştirmiştir. Ama İslâmlığın inanç ve ibadete dayanan kurallarına hiç dokunmamıştır.

            Atatürk kesinlikle dinsiz değildi. Şu sözleri söyleyen Atatürk'ün dinsiz olduğu, laiklikle dinsizliği getirdiği söylenebilir mi? :"Tanrı birdir, büyüktür. Bizim dinimiz en makul (akla uygun) ve tabii (doğal) bir dindir. Ve ancak bundan dolayı da son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması gerektir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur... Ey millet, Allah birdir, sanı büyüktür. Peygamberimiz, Efendimiz Cenabı Hak tarafından insanlara dinin gerçeklerini bildirmeye memur ve elçi olmuştur... İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor. Bu sebeple en mükemmel dindir... Varlık dünyasının bütün kanunlarını yapan Cenab-ı Haktır... Dinime, gerçeğin kendisine nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum". Atatürk bunlar gibi daha birçok söz söylemiştir.

            Atatürk'ün akla uygun bir uygulama istediğini belirten şu sözleri, ne derin anlamlar taşımaktadır: "Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler modern olmayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannı (düşünce)dır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı; İslamların kâfirlere tutsak olmasını istemek değil de nedir?"
            "Bizim dinimiz milletimize, düşkün, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Tam tersi, Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şerefini korumalarını buyuruyor... Bizim dinimiz için herkesin elinde bir miyar (ölçüt) vardır. Bu miyar ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki, akla, mantığa, toplumun çıkarlarına uygundur, biliniz ki o, bizim dinimize de uygundur, o şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı, en mükemmel ve en son din olmazdı".


            Görülüyor ki, Atatürk bilgisiz ve çıkarcı kimselerin milleti din adına sömürmesine karşıdır. O, devlete, hukuka ve bilime can verecek kuralların akla, mantığa uygun olmasını istemektedir. Atatürk, daha 1927 yılında dinin siyaset aracı olarak kullanılmasından doğacak sakıncaları ve çıkar düşkünlerini şöyle anlatmıştır: "Masum halka beş vakit namazdan başka, geceleri de namaz kılmayı vaaz etmek ve öğütlemek, belki de ömründe hiç namaz kılmamış olan bir politikacı tarafından vâki olursa, bu hareketin hedefi anlaşılmaz olur mu?" Atatürk'ün yıllarca önce söylediği bu sözler ne kadar düşündürücüdür.

            Laiklik devletin temeli olunca, akla dayanan uygulamalarla millet zaman yitirmeden çalışma ve kalkınma imkânı bulur. Devlet vatandaşın inancına karışamaz; daha Önce de belirtildiği gibi inançlar çeşitlidir. Herkesi bir doğrultuda inanca zorlamak olmaz. Bu herşeyden önce demokrasiye aykırıdır. Demokrasi, bir özgürlük rejimidir. Bu sebeple demokrasilerde devletin tek bir dini vatandaşlara benimsetmeye çalışması düşünülemez. Bu davranış demokrasi kavramına uymaz. Hem Kur'an "dinde zorlama yoktur" diyor. Bundan başka Kur'an ve Hazreti Muhammed devlet yönetiminde akla dayanılmasını isteyen pek çok buyruklar vermiştir.

            Demek ki, laiklik vatandaş inancının en sağlam güvencesi oluyor. İnanç özgürlüğü devletçe sağlanıyor. Herkes inancında ve ibadetinde serbesttir. Laikliği, resmi politikası dinsizlik olan rejimlerden kesinlikle ayrı tutmak gerekir. O tür rejimlerde devlet dine karşıdır. Vatandaşın dinsiz olarak yetişmesi için gereken her türlü tedbiri alır. Atatürkçü laiklikte ise, devlet işlerine karıştırılmaması koşulu ile tam bir din ve inanç özgürlüğü vardır.
            Türk Devleti aynı zamanda nüfusumuzun yüzde doksan beşinden fazlasının inanç sahibi Müslüman olduğu gerçeğini de görmüştür. Müslümanların inanç ve ibadet hizmetlerini devlet yüklenmiştir. Din eğitim ve öğretimi yapan kurumlar açılmış, buralarda Atatürkçü, aydın, akılcı, laik din adamları yetiştirmeye hız verilmiştir. Hiçbir dönemde Anadolu'da Cumhuriyet dönemindeki kadar cami yapılmamıştır.


            Türk milleti ve Devleti varlığını ancak inanç özgürlüğü içinde, çağın gereği olan akıl ve bilim kavramlarının yolunda, insancıl bir laikliği benimseyerek sürdürebilir. Geriye dönüş mümkün değildir. Böyle bir tutum zamana ayak uyduramamak, çağın dışında kalmak olur.

            Atatürk'ün Laiklik ile İlgili Bazı Sözleri

            Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir. (1930)

            Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. (1930)

            Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. (1926)

            Yorum

            • ybæl©ik
              ADMINISTRATOR
              • 25-01-2003
              • 30775

              #7
              Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

              yeterli mi arkadaşım. : )

              sana sınavında BAŞARILAR dilerim.

              Yorum

              • Uður_aykýn
                Member
                • 08-05-2004
                • 2012

                #8
                Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

                benim okuldakken inkilap dersim 5 di görseydim doldururdum her türlü kitap var dersligimde

                Yorum

                • odabasi45
                  Member
                  • 01-04-2004
                  • 2215

                  #9
                  Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

                  cok tesekkür ederim arkadaşlar bu sınavdan sonra tarih dersinden kurtuluyorum artık hep programlama dersleri var 2. senede

                  Yorum

                  • Ahmet ATLI
                    Member
                    • 16-09-2004
                    • 1171

                    #10
                    Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

                    arkadaşım ybalcik teşekkür ederim.net bir şekilde konuyu izah etmişsin.
                    Ama dostumuza bi tavsiyem daha var.

                    Bu adrese bi baksın derim

                    İnkılap ödevi
                    TIKLA TIKLA TIKLA

                    Tarih ödevi

                    TIKLA TIKLA TIKLA

                    Yorum

                    • odabasi45
                      Member
                      • 01-04-2004
                      • 2215

                      #11
                      Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

                      saolasın ahmet abi

                      Yorum

                      • odabasi45
                        Member
                        • 01-04-2004
                        • 2215

                        #12
                        Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

                        ozellikle ybalcik hocama cok tesekkür ediyorum...

                        Yorum

                        • altunoglu
                          Junior Member
                          • 16-07-2004
                          • 27

                          #13
                          Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

                          odabası kardeş ben tarih ögretmeniyim öncelikle y.balcık üstadımızın verdigi bilgiler gercekten kaliteli tesekkürler yalnız sende tüm ögrenciler gibi hazıra konmaya calısıyorsun biraz araştırsan çok rahat bilgilere ulasabilirdin bunu elestiri olark kabul etme buarada forumdaki heralandaki yardımlasma mükemmel ozmena farkı

                          Yorum

                          • odabasi45
                            Member
                            • 01-04-2004
                            • 2215

                            #14
                            Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

                            oleeey tarih sınavim cok iyi gecti ybalcik hocama bir daha teşekkür ediyorum.artık inklap tarih den kurtuldum

                            Yorum

                            • Uður_aykýn
                              Member
                              • 08-05-2004
                              • 2012

                              #15
                              Konu: İnklap dersinden sınavım var yardım!

                              Originally posted by ahmetatli
                              arkadaşım ybalcik teşekkür ederim.net bir şekilde konuyu izah etmişsin.
                              Ama dostumuza bi tavsiyem daha var.

                              Bu adrese bi baksın derim

                              İnkılap ödevi
                              TIKLA TIKLA TIKLA

                              Tarih ödevi

                              TIKLA TIKLA TIKLA

                              hoca olanin hali baska oluyor ara ara bulmazsin hoca oldummu tak diye bulursun : )

                              Yorum

                              İşlem Yapılıyor
                              X