Hainlik parayla Gülbenkyan

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • baymarti
    Member
    • 12-05-2005
    • 944

    Hainlik parayla Gülbenkyan

    Hainlik parayla Gülbenkyan
    Bugün yeryüzü petrol rezervlerinin % 66’sının Orta Doğu’da bulunduğu düşünülürse, Batılıların saldırganlığı iyi anlaşılır.
    Ve tabii kaçırdığımız fırsatın büyüklüğü de...
    Halbuki Kerkük ve Musul’da Türk varlığı taa Emevili yıllara dayanır. Ecdadımız, Abbasi, Tolunoğulları, Selçuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Osmanlı devrinde yörede idarecilik yaparlar.
    Uzun süren didişmelerden sonra batılılar el ele verir ve Kerkük Baba Gurgur’da ilk sondajı vururlar. Kaynak o kadar zengin ve güçlüdür ki tam sekiz gün tapa takamazlar.
    Ne yazık ki o servetin üzerinde oturanlar ısmarlama idareciler tarafından yönetilir. Yerli halk zenginlikten mahrum kalır, sömürücüler semirir. Yağmanın devamı için suni gündemler çıkarılır, kardeş kardeşe düşman edilir. Halk kıldan tüyden meselelerle gerilir ve petrol uzaklara uçar...
    Derken Rockfeller İmparatorluğunun bir başka ayağı “Standard Oil of New York” (Socony) da Okyanus ötesine yelken açar. İlerleyen yıllarda Kalust, babası Serkis’in kurduğu Vacuum Oil’i, Rockfeller’in şemsiyesi altına sokar ve Socony-Mobil adı altında teşkilatlanırlar. Bilahare “Mobil” adını alan şirketin mal satmaktan yana derdi yoktur ama ham petrol ihtiyacını karşılamak için saldırgan bir politika izlemek zorunda kalır.
    O bir antikacı
    Petrol muhabbeti öyle üç yazıyla bitmez. Biz işimize bakalım, dönelim Kalust’un hobilerine...
    Orta Doğuyu kana bulayan, Osmanlı’nın (ve T.C.’nin) elinden petrol gibi bir silahı alan Kalust yine de İstanbul çocuğudur. Harcamakla bitmeyecek bir servet yapınca Şam, Halep, Bağdat, Musul, Diyarbakır ve Urfa’dan çok eser toplar. Hatta bir elini Edirne, Bursa ve İstanbul’a atar.
    Kısa bir süre içinde altı bin civarında el yazmasının sahibi olur ki bunlar ele geçmez kitaplardır. Kimisi beş yüz yıllıktır, kiminin cildi bile yat kat alır.
    Dahası, çiniler, halılar, kilimler, oyalar, kumaşlar, rahleler sehpalar toplar, sonra o nadide camlar, billurlar...
    İyi de bunları birileriyle paylaşmadıktan sonra neye yarar?
    Gülbenkyan menfaatçinin teki de olsa bizim Ermenimizdir, İstanbul’dan kopamaz. Üsküdar’da (diğer rivayete göre Saraçhane başında) muhteşem bir müze açıp, bunları sergilemeye kalkar.
    Sergileyecek olsak
    İsmet Paşa ile senli benli görüşebilir ve bir fırsatını bulup fikrini açar. “Milli Şef”imizin cevabı hem net, hem çok şaşırtıcıdır: “Biz bunları müzelerde sergileyecek olsaydık, harf devrimini yapmazdık!”
    Haydaaa, burdan yak!
    Cahil desen değil, hattan tezhipten o da anlar.
    Gülbenkyan “B Planı”nı hazırlamadan mevzuya girmez, “peki bunları yurt dışına çıkarabilir miyim” der ve taşı gediğine koyar.
    Paşamız “nereye götürürsen götür, bizden uzak dursunlar da” diye haykırır ve İstanbul’u dünyanın en muhteşem kütüphanesinden mahrum bırakır.
    Halbuki Portekiz Devlet Başkanı Salazar, Gülbenkyan’ı kapılarda karşılar ve Lizbon’da dünyanın en güçlü kitap müzesini açarlar. Bu vesileyle büyük itibar kazanır, sayısız turist ağırlarlar.
    Şanslı Lizbon
    Gülbenkyan bu müze için hiçbir masraftan kaçmaz, büyük bir arazi içine iki muhteşem bina inşa ettirir, yanına bir botanık bahçesi kurar. Zaten nezih ve dinlendirici bir yerdir, ortadan küçük bir dere akar. Gülbenkyan destan kahramanı ya, kendi heykelini de yaptırır, ardında atmacalar filan...
    Binanın birini eski Mısır’a, Roma’ya, Ege ve Akdeniz uygarlıklarına ait paralar, sikkeler, vazolar ve heykelciklerle donatırlar. Ancak İslam eserleri çok daha şatafatlıdır, size sanki 16’ncı yüzyılı yaşatırlar. Yerlerde İran ve Afgan halıları, Safevi minyatürleri, Memluk kılıçları, sağda solda şamdanlar, bulunmaz Bursa kumaşları, kadifeler, ipekliler, çatmalar... Sonra Kütahya ve İznik çinileri ve antika mobilyalar... Meraklısı için Rubens, Rembrant, Renoir ait tablolar...
    Diğer bina çakılı kitap... O güzelim tuğralar, fermanlar...
    Yeri gelmişken söyleyelim adı geçen kitapların tamir ve bakımlarını hâlâ İstanbul’dan giden ustalar yapar.
    İşte bu günlerde Sabancı Müzesinde sergilenen kitaplar, o kitaplar. Gelen sadece 110 parça eser ama üstlerine titriyorlar. Düşünün bunun 60 misli Lizbon’da...
    Büyücü, bölücü
    Gülbenkyan sihre büyüye çok meraklıdır, çok da korkar. Mütemadiyen “beni öldürecekler” der ve o endişe ile yaşar. Doktoruna asla güvenmez, birkaç hekimden daha teyid almadıkça ilaç kullanmaz. Zamanla evhamı, vesvesesi artar, yakınlarından bile şüphelenmeye başlar. Hayatında bir kere bile gitmediği Musul’un Kerkük’ün iliğini emer ama para boğazında kalır, rahat bir uyku uyuyamaz.
    Lizbon’a yerleştikten sonra iyice militanlaşır, servetini T.C. aleyhinde çalışan örgütlere harcar. Sırf bu iş için Londra, Lizbon, Kudüs ve Beyrut’ta ofisler açar. En büyük hayali Anadolu’da Bağımsız bir Ermeni Devleti kurmaktır ki herhalde yaşasa Asala’yı desteklemekten kaçmaz...
    Gelelim günümüze, 1955 yılında 85 yaşında ölen Kalust Gülbenkyan’ın adına kurduğu Vakıf, Portekiz’deki teknolojik çalışmaların “neredeyse tamamını” finanse ediyor. Tam 150 kütüphaneyi ayakta tutuyor ve enstitülere omuz çıkıyor. Portekizliler Vakıf Başkanına, “cumhurbaşkanı protokolü” uyguluyorlar.
    Adı geçen Vakfın İngiltere şubesi her yıl 100 bin pound tutarında ödül dağıtıp, büyük sükse yapıyor. Güya sanat, eğitim ve bilim p***elerini destekliyor, festivaller düzenliyor. 3 milyar dolara yaklaşan mal varlığıyla ciddi bir güç olan Gülbenkyan Vakfı Türkiye’deki bölücü faaliyetlere destek oluyor. Bıkıp usanmadan, tehcir ve diaspora sakızı çiğniyor, bursları elbette ve öncelikle Ermeni öğrencilere veriyor.
    Kalust eğer dünyanın sayılı zenginleri arasında yer alabildiyse bunu İttihat Terakki’nin zekadan fukara liderlerine borçludur ve TC’nin gereksiz ihtiyatına.
    Ne vebal ama...

    Ahmet Sırrı Arvas
İşlem Yapılıyor
X