Müslüman, dînini öğrenmelidir
Buhara Evliyâsından “Muhammed Bâbâ Semmâsî” hazretleri, bir sohbetinde;
- Kardeşlerim, müslüman olduğunu söyliyen kimse, îmanı, helâli ve haramları bilmesi lâzımdır, buyurdu.
- Bilmiyorsa? dediler.
- Bilmiyorsa, bir ehl-i sünnet âliminden sorarak veya bu âlimlerin kitaplarından okuyarak öğrenmesi gerekir.
- Öğrenmezse efendim?
- Öğrenmezse, “günah” veya “küfür”den kurtulamaz. Bunun için her gün hakiki tövbe etmesi lâzımdır.
- O zaman affolur mu?
- Elbette. Tövbe edilen her günah ve küfür, muhakkak affolur.
Maksûdun, mâbudundur
Bir gün de sohbetinde;
- Müminin kalbinde yalnız “Allah sevgisi” olmalıdır, buyurdu. Başka şeyleri de severse iyi olmaz. Hattâ bu, tasavvufta şirk sayılır.
- Şirk mi? dediler.
- Evet. Mesela bir kimse, nefsinin bir arzusu için Allahın emrini çiğner ve günah işlerse, o arzusu onun mâbudu, o hali de ibadet olur.
Ve ekledi:
- Büyüklerimiz; “Maksûdun, mâbudundur” buyurmuşlardır.
- Nefsi için günah işlemezse efendim?
- O zaman onun mâbudu Allahü teâlâdır. Kalbindeki Allah sevgisi, nefsine olan sevgisine galebe çalmış ve günah işlemesine mani olmuştur.
- Peki hocam, evlat ve aile sevilmiyecek mi?
- Elbette sevilecek, hem de çok sevilecek.
- Öyleyse?
- Ama bu sevgi, “Allah için” olacak. Yâni Rabbimiz emrettiği için seveceğiz, nefsimiz istediği için değil.
İçen, şifâ bulur
Bir gün de;
- İslâmiyet, faydalı ilâç gibidir, buyurdu. Kim içerse şifa bulur. İslâmın emirlerine inanarak uyanlar, dünyada da faydasına kavuşurlar, âhirette de.
- İnanmadan uyulursa? dediler.
- İnanmadan uyanlar, uydukları nisbette, yalnız dünyada faydasını görürler. Ama âhirette ellerine bir şey geçmez.
- Neden hocam?
- Çünkü Cennete girmek, ancak “doğru îman” ile mümkündür.
Buhara Evliyâsından “Muhammed Bâbâ Semmâsî” hazretleri, bir sohbetinde;
- Kardeşlerim, müslüman olduğunu söyliyen kimse, îmanı, helâli ve haramları bilmesi lâzımdır, buyurdu.
- Bilmiyorsa? dediler.
- Bilmiyorsa, bir ehl-i sünnet âliminden sorarak veya bu âlimlerin kitaplarından okuyarak öğrenmesi gerekir.
- Öğrenmezse efendim?
- Öğrenmezse, “günah” veya “küfür”den kurtulamaz. Bunun için her gün hakiki tövbe etmesi lâzımdır.
- O zaman affolur mu?
- Elbette. Tövbe edilen her günah ve küfür, muhakkak affolur.
Maksûdun, mâbudundur
Bir gün de sohbetinde;
- Müminin kalbinde yalnız “Allah sevgisi” olmalıdır, buyurdu. Başka şeyleri de severse iyi olmaz. Hattâ bu, tasavvufta şirk sayılır.
- Şirk mi? dediler.
- Evet. Mesela bir kimse, nefsinin bir arzusu için Allahın emrini çiğner ve günah işlerse, o arzusu onun mâbudu, o hali de ibadet olur.
Ve ekledi:
- Büyüklerimiz; “Maksûdun, mâbudundur” buyurmuşlardır.
- Nefsi için günah işlemezse efendim?
- O zaman onun mâbudu Allahü teâlâdır. Kalbindeki Allah sevgisi, nefsine olan sevgisine galebe çalmış ve günah işlemesine mani olmuştur.
- Peki hocam, evlat ve aile sevilmiyecek mi?
- Elbette sevilecek, hem de çok sevilecek.
- Öyleyse?
- Ama bu sevgi, “Allah için” olacak. Yâni Rabbimiz emrettiği için seveceğiz, nefsimiz istediği için değil.
İçen, şifâ bulur
Bir gün de;
- İslâmiyet, faydalı ilâç gibidir, buyurdu. Kim içerse şifa bulur. İslâmın emirlerine inanarak uyanlar, dünyada da faydasına kavuşurlar, âhirette de.
- İnanmadan uyulursa? dediler.
- İnanmadan uyanlar, uydukları nisbette, yalnız dünyada faydasını görürler. Ama âhirette ellerine bir şey geçmez.
- Neden hocam?
- Çünkü Cennete girmek, ancak “doğru îman” ile mümkündür.
Yorum