Efsane kadın Nene Hatun...

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • TA2CCC
    Banned
    • 03-06-2004
    • 8304

    Efsane kadın Nene Hatun...

    Buram buram Tarih kokan bir kitap...
    Biz, Osmanlıyı gerektiği gibi bilmiyoruz. Tanımıyoruz, araştırmıyoruz. Ama onun hakkında doğru-yanlış, çok çeşitli hükümler verebiliyoruz. Hâlbuki geçmişimizi iyi bilmeden bugünü ve geleceği yaşamak, bilmek, değerlendirmek hem yanlış, hem eksik bir yöntem oluyor. Oysa yarınlara ulaşırken geçmişin tüm olayları, yol gösterici, örnek verici olarak bize gereklidir. Nene Hatun gerçek bir karakter. Bir kadın kahraman. Onun yaşamı ve yaptıkları muhteşem tarihimizden sadece bir kesit. Ama bu kesitte Nene Hatun’un yaptıkları, yaşadıkları insanı şaşırtacak bir çizgide.
    Ünlü Türk kadın kahraman Nene Hatun’un yaşam öyküsü M. Talat Uzunyaylalı tarafından nihayet romanlaştırıldı.
    ‘Efsane Kadın Nene Hatun’ adıyla Nesil Yayınları ( 0 212 551 32 25 ) tarafından yayımlanan romanda, 93 Harbi olarak bilinen, 1877–1878 Osmanlı Rus Harbi, o tarihteki Erzurum şehri ve Erzurum insanı roman sanatının evrensel dilliyle başarılı bir şekilde anlatılıyor.
    Nene Hatun, savaşın başladığı Nisan 1877’de yirmi yaşlarında, iki çocuklu bir gelindir. Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Çeperli köyünde eşi Nalbant İbrahim ve kaynatası Sıhhiye Fatih Çavuşla birlikte oturmaktadır. Rusların Kars’ı ele geçirerek batıya doğru ilerlemesi üzerine ailesiyle birlikte yüzlerce aile gibi onlar da Erzurum’a göç etmek zorunda kalır. Rusların, Erzurum’un müdafaası için kurulan Deveboynu istihkâmları ve Aziziye tabyalarına kadar ilerlemesi üzerine şehir halkıyla beraber buradaki savaşa katılan ve büyük yararlılıklar gösteren Nene Hatun’un yaşam öyküsü insana ve savaşa dair pek çok şeyi bize, bizi adeta soluksuz bırakarak, anlatıyor.
    Nene Hatun, kaynatası Sıhhiye Fatih Çavuş ve eşi Nalbant İbrahim temel karakterleri ve pek çok yan karakter etrafında kurgulanan romanda, 1877–78 yıllarında, Ermenilerin de yaşadığı, Fransa, İngiltere ve İran gibi çeşitli ülkelerin konsolosluklarının ve temsilcilerinin bulunduğu, tarihi İpek Yolu üzerindeki stratejik öneme sahip Erzurum’daki soysal, ekonomik ve kültürel yaşam başarılı bir şeklide anlatılıyor.
    Psikolojik çözümlemelerin, iç konuşmaların yer almadığı, ‘Gösterme’ yöntemiyle yazılan Efsane Kadın Nene Hatun romanı, okuyucuya, muhteşem bir tarihi film izlemiş tadı veriyor. Efsane Kadın Nene Hatun romanını okuyucu kendini olay yerindeymiş hissine kapılarak bir solukta okuyabiliyor.
    Tarihi roman yazmak, tarihi olayları kelimelerle göstermek zordur. Çünkü Tarihi roman, detay demektir. Anlatılan çağ, o çağa ait insan ve mekân ilişkileri gerekli detay bilgilerine sahip olunamadan elbette başarılı bir şekilde betimlenemez ve anlatılamaz. M. Talat Uzunyaylalı, uzun yıllar belge ve bilgi toplayarak yazdığı Efsane Kadın Nene Hatun romanında bu zoru başarıyor. Son yıllardaki Türk edebiyatına kazandırılan en güzel romanlardan biri Efsane Kadın Nene Hatun.
    Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ‘Annesiydi’
    Savaşarak Erzurum’a giremeyen Ruslar, daha sonra anlaşma yoluyla şehre girdiler ve kısa süre sonra da yine anlaşma gereği şehirden çıkmak zorunda kaldılar. Fakat 93 Harbi sonunda Kars ve Ardahan Ruslar’a bırakıldı. Bu iki serhat şehri bir daha ancak, Doğu Fatihi unvanına da sahip, Kazım Karabekir Paşa tarafından, 1918 yılı bahar aylarında kurtarılabildi.
    Nene Hatun ve ailesi, savaştan sonra Çeperli’ye dönmediler, Erzurum’a yerleştiler. İlerleyen yıllarda eşini ve diğer yakınlarını kaybeden Nene Hatun, yaşamını çocuklarıyla devam ettirdi. Son büyük acıyı Çanakkale Harbi’nde oğlu Yusuf’u şehit vererek yaşadı.
    1916 yılında Rus işgaline uğrayan Erzurum’da, 1917 yılında başlayan ve 1918 yılı şubat-mart aylarına kadar devam eden, Ermeniler tarafından gerçekleştirilen Müslüman soykırımının da şahidi oldu, Nene Hatun. Kaynaklar, 12 Mart sabahı Ilıca’dan Erzurum’a doğru hareket eden Türk ordusu önünde tutunamayan son Ermeni çetelerinin şehirde ayakta kalmış birkaç binayı ve camiyi de ateşe vererek kaçarken, Karskapı’da, elindeki satırla, Ermenilerin peşinden koşanların önünde, yine onun gittiğini yazmaktadır.
    Cumhuriyetle birlikte Nene Hatun, artık bir daha savaş yüzü görmedi, ancak bu kez de fukaralığın pençesinde bir yaşama mahkûm oldu. Belediyeden aldığı ekmek yardımıyla ayakta kalmaya çalıştı yıllarca. Bu istihkakının kesilmesi üzerine, yakınındakiler, TBMM’ne bir dilekçe yazarak, kendisinin savaş gazisi olduğunu, yeniden ekmek verilmesi için belediye nezdinde tavassut istediler.
    1952 yılında 3. Ordu ve Valiliğin girişimleri sonucu Aziziye Tabyası’nın kuzey yanına, ‘Aziziye Tabyası Abidesi’ dikildi. Temsili bronz levhalar ve mezarlarla Türk kahramanlığı canlandırıldı. Abidenin sağ tarafında dört temsili mezar üstüne sıra ile asker, gençler, kızlar ve ihtiyarlar diye yazıldı.
    Nene Hatun, o günlerde, 93 Harbi’nin yaşayan son bir iki kişisinden biri olarak, yeniden hatırlandı. 1954 yılında 3. Ordu Komutanı Nurettin Baransel Paşa, Nene Hatun’u evinde ziyaret ederek, elini öptü ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Nenesi olduğunu kendisine ifade etti. 1955 yılında ise Yılın Annesi seçildi Nene Hatun.
    Kore Zaferinden sonra Erzurum’a gelen NATO Başkomutanı General Riçey, Nene Hatun’u ziyaret ederek elini öptü ve şu açıklamayı yaptı: “Birçok milletler, kahramanlarını sadece kahramanlık sanatı olan ordularının içinde ararlar ve ancak böyle bulurlar. Türklerde ise hakiki kahramanlar, akla gelmeyen mütevazı köşelerin iddiasız sakinleridir. Buna ihtiyaçları da yoktur. Çünkü kahraman olarak yaratılmışlardır. Nene Hatun’un elini bu hisle öpüyor ve onu tanımış olmakla iftihar ediyorum.”

    Ölümü 93 Türk-Rus Harbi’nde Erzurum’un müdafaasında kadın erkek, şehir halkının Aziziye tabyasını geri almak için yaptıkları kahramanca hücuma iştirak etmiş ve büyük yararlılıklar göstermiş olan Nene Hatun, 22 Mayıs 1955 günü, tedavi gördüğü Numune Hastanesi’nde, saat 13.00’de vefat etti.
    Ölümünden birkaç gün önce bir soğuk algınlığı sonucu zatürreeye yakalanan Nene Hatun, derhal hastaneye kaldırıldı. Bizzat valinin nezareti altında Erzurum’un bütün doktorları, şanlı Aziziye tabyası hücumunda hayatta kalan ve Türk ordusunun Nenesi sayılan bu kahraman kadını en büyük ihtimamla tedavi ettiler, fakat ilerlemiş yaşı nedeniyle tedavi sonuç vermedi.
    Türk kahramanlığının ve vatan müdafaası azminin sembolü olan bu Türk kadınının cenazesi askeri merasimle kaldırıldı.
    Cenaze Türk bayrağına sarılı olarak Numune Hastanesi’nden alınarak, saat 11.00’de Lalapaşa camiine getirildi. Burada cenaze namazı kılındıktan sonra Nene Hatun’un naaşı top arabasına nakledildi. Bu esnada askeri bando ve bir askeri kıta top arabasının önünde bulunuyor ve bando matem havası çalıyordu.
    Top arabasını, ellerinde Nene Hatun’un fotoğrafı bulunan iki kız öğrenci takip etti. Bunların arkasında sıra ile Nene Hatun’un 73 yaşındaki oğlu ile torunu, daha arkada Erzurum’da bulunan vekiller, vali, belediye reisi, 3. Ordu Müfettişi generaller, gazeteciler, askerî ve sivil erkân yer aldı.
    Siyasi parti temsilcileri, esnaf kuruluşları, öğrenciler ve binlerce Erzurumlu cenaze alayını takip etti. Cenaze alayına katılmayan binlerce Erzurumlu ise yol boyunca dizilerek yaşlı gözlerle bu kahraman Türk anasının cenazesini selamladılar.
    Cenaze alayı, Lalapaşa camiinden merhumenin evinin bulunduğu Karskapı’ya kadar yaya olarak, Karskapı’dan itibaren ise araçlarla cenaze arabasını takip ederek Aziziye Şehitliği’ne gidildi. Aziziye tabyasında cenaze, top arabasından alınarak Aziziye Şehitlerinin metfun bulunduğu şehitliğe defnedildi.
    Nene Hatun’un mezarına Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan’ın ve çeşitli müesseselerin gönderdiği müteaddit çelenkler konuldu.
    Daha sonra, Vali, Belediye Reisi, Erzurum Kadınlar Birliği Başkanı, bir kurmay yarbay ve gençlik adına da bir genç Erzurumlu birer konuşma yaptılar.
    Hatipler, konuşmalarında, 1877’nin tarih panoramasını çizerek Nene Hatun’un yararlıklarını anlattılar. Hazır bulunanların gözyaşlarını tutamayarak dinledikleri bu kahramanlık destanının anlatılmasından sonra bir manga asker tarafından havaya üç el silah atılarak merasime son verildi.
    Akıcı bir üslupla yazılan Efsane Kadın Nene Hatun, ‘Çılgın Türkler’ furyasından sonra tarih bilincimizin daha da gelişmesi için mutlaka okunması gereken bir roman.
    Efsane Kadın Nene Hatun
    M. Talat Uzunyaylalı
    Nesil Yayınları
    Kitap Hakkındaki teknik ayrıntılar ve internet üzerinden indirimli sipariş için bu linki kullanabilirsiniz..
  • anterior
    Senior Member
    • 06-11-2006
    • 6453

    #2
    Konu: Efsane kadın Nene Hatun...

    Erzurum eyalet falan derdinde değil, tarihi Türk kahramanlığıyla doludur, hainlik yapmaz arkadaşlar. TA2CCC hocama bişeyler de ben ekleyeyim:


    Takvimler 7 Kasim 1877’yi gosteriyordu.
    Nene Hatun uc yil once evlenmisti. Henuz yirmisindeydi ve uc aylik bebegi vardi. On bes gun once, koyleri Rus askerleri tarafindan isgal edilince, ailesiyle Erzurum’a gelmisti.
    Turk ordusu uzunca bir zamandir bircok cephede carpisiyordu. Dogu cephesinde de savas butun hiziyla devam ediyordu. Aslinda Gazi Ahmet Muhtar Pasa simdiye kadar dusmanin isini coktan bitirecekti; ama hesapta olmayan bir dusman daha vardi.
    Yillarca bu topraklarda birlikte yasadigimiz Ermenilerden bir kismi simdi ceteler hâlinde geziyor, baskinlar yapiyor, mâsum insanlari -hem de coluk cocuk demeden- katlediyordu. Daha dun sabah, yakinlardaki bir koyde ceteler tarafindan agaca civilenen bebegin hikâyesini dinlemisti.
    Allah’im bu nasil bir vahsetti, bunu yapanlarin hic mi vicdani yoktu! Nene Hatun, asirlarca birlik ve beraberlik icinde yasadiklari bu insanlardan bazilarinin bugun nicin bu derece canavarlastiklarini zaman zaman dusunuyor; fakat ikna edici bir cevap bulamiyordu......

    Bu ceteler yuzunden eli silâh tutan herkes cepheye gidemiyor, mâsumlar katledilmesin diye koylerde nobet tutuluyordu.

    Kerpicten yapilma iki odali evlerinin kucuk odasinda safagin sokmesini bekleyen Nene Hatun, bir yandan sobanin yani basindaki besiginde uyuyan bebegini salliyor, diger yandan da mum isiginda sag elindeki Mushaf’i okumaya devam ediyordu.
    Bircok yakini cephedeydi. Uzun zamandir hic birinden haber alamamisti. Dun kusluk vakti agabeyini getirmislerdi. Vucudunda bogaz bogaza carpismanin sebep oldugu cok derin sungu yaralari vardi. Âdeta damarlarinda kan kalmamisti. Ve bir-iki saat sonra Nene Hatun’un kollarinda ruhunu teslim etti.
    Nene Hatun, kutlu bir yolda canini veren ve sehadet serbetini icerek sonsuzluga ucan agabeyinin vucuduna sarilip agladi, agladi, agladi... Sehitlerin ardindan aglanmaz diye engel olmaya calistilar; ama Nene Hatun sadece agabeyi icin degil, vatan icin de agliyordu.
    Cepheden gelen son haberlere gore dusman cok kalabalikti, ondan da onemlisi iyi silâhlari vardi. Bunlari dusunurken, dilinden hic dusurmedigi duasini bir kez daha tekrarladi: “Allah’im, dusmanlari Sen’in azamet ve kudretine havale ediyor ve serlerinden Sana siginiyoruz.”

    Sabah ezaninin okunmasina az bir zaman vardi. Disaridan gelen bagrismalar ve silâh sesleriyle irkildiler. Esinin disari cikmasiyla iceri girmesi bir oldu ve kararli bir sekilde sunlari soyledi: “Ermeni ceteleri ve Rus askerleri tabyalara saldirmislar, karsi koymaya gidiyoruz.
    Eger donemezsem ve dusman buraya kadar gelirse sakin teslim olmayin, alacaklarsa cesetlerinizi alsinlar. Allah’a emanet olun!” Ve sobanin yaninda duran baltayi kaptigi gibi kapidan yildirim hiziyla tabyalara dogru kosmaya basladi.

    Nene Hatun’un cesaretli ve sogukkanli bir yapisi vardi. Kocasinin kolay kolay geri donmeyecegini biliyordu. Arkasindan “Allah yardimciniz olsun!” diye dua etti.
    Zaman hayli ilerlemisti. Silâh seslerinin ardi arkasi kesilmiyordu. Abdestini tazeledi. Yuregi cephede, kulagi ezandaydi. Fakat minarelerden ezandan hemen once farkli bir ses duyuldu. Aziziye Tabyalari’nin dusman eline gectigi, askerlerin cogunun sehit oldugu ilân ediliyordu.

    Cok dinleyemedi Nene Hatun. Cocugunu optu, kokladi; “Nâzim’im seni bana Allah verdi, ben de seni yine O’na emanet ediyorum” dedi. Eline satirini ve sehit agabeyinin tufegini aldigi gibi tabyalara dogru kosmaya basladi.
    Tabyalarda mevzilenmis ceteler ve dusman askerleri, kendilerine dogru akmakta olan iman ordusu karsisinda sanki butun Anadolu uzerlerine geliyormus gibi hissettiler. Baslarindaki subayin “Ates serbest!” emriyle namlular birbiri ardina patlamaya basladi. Ilk siralarda olanlar birer birer yere yigiliyordu; ama gelenlerin ardi arkasi kesilecek gibi degildi. Dusman, hic boyle bir direnis beklemiyordu.
    Yediden yetmise butun Erzurumlular, tabyalarin demir kapilarini bir kâgit gibi cigneyerek dusmanin icerisine dalmisti. Ceteler ve dusman askerleri sel sularinda eriyen kar gibi eridi. Carpisma kisa surmustu. Nene Hatun, cetelerin olanca kinleriyle sokerek yere attiklari sanli bayragi dustugu yerden aldi, alnina goturdu ve gozlerinden yaslar bosanirken ait oldugu yere asti.
    Nene Hatun ve kahraman Anadolu insaninin o sabah baslattiklari mucadele, dusman, vatan topraklarini terk edinceye kadar devam etti. Iyi donanimli dusman askerlerinden tabyalar geri alindi. Uc bin dusman askeri oldurulmustu. Buna karsilik bin kadar sehit vardi. Varsin olsundu, vatan olmadiktan sonra yasamanin ne mânâsi vardi?!..

    Nene Hatun da omzundan yaralanmisti. Ama o âdeta kendini unutmus, yarasi daha agir olanlarin yardimina kosuyordu. Birkac dakika oncesine kadar cephede mermi tasiyan, askerlere su dagitan ve siper kazan kahraman kadin, simdi yerini askerlerin yaralarini saran bir hastabakiciya birakmisti.

    O gun Aziziye Tabyalari’nda, Musluman-Turk tarihinde Nene Hatun’la sembollesen altin bir sayfa daha acildi. Allah icin can siperâne mucadele veren Safiyye ve Nesibe Hatunlarin, Ûmm-û Hiramlarin, cepheye cephane tasirken donarak sehit olan Serife Analarin, cephane arabasinin boyundurugunun bir tarafina elde kalan tek hayvanini, diger tarafina da kendisini kosarak cepheye mermi tasiyan Ayse Analarin olusturdugu altin halkaya bir kahraman kadin daha eklendi.

    Nene Hatun’un vatan icin kahramanca verdigi mucadele bu kadarla da bitmemisti. O gun evde uc aylikken biraktigi oglu Nâzim ve daha sonra dogan uc oglundan ikisi, Birinci Dunya Harbi’nde canlarini vatana feda ettiler.
    Ne mutlu sana Kahraman Ana. Kendin gazi, ogullarin sehit...
    Aziziye Tabyasi’na diktigin bayrak, bugun dalgalanmaya devam ediyor.

    Yorum

    • anterior
      Senior Member
      • 06-11-2006
      • 6453

      #3
      Konu: Efsane kadın Nene Hatun...

      Kara Fatmalar’ın ilk mübeşşiri
      Doksanüç Harbi denilen Türk–Rus Savaşı vesilesiyle temâyüz eden ve Kara Fatma ünvanı taşıyan kadınlardan ilki, bir aşîret reisinin kızı idi.
      Genç yaşında etrafına kendisi gibi mücadeleci kadınları toplayarak âdetâ gönüllü bir alay teşkil etmişti. Onları disiplinli bir ordu efrâdı gibi sevk ve idâre ediyordu.
      “Kadınlar Dünyası” isimli gazetenin 20 Temmuz 1913 tarihli ve 100–1 numaralı sayısında bu muhterem validemiz hakkında şu bilgi verilmiştir.
      “Kara Fatma, Malatya’ya bağlı Aladağlı’dır. Zayıf, orta boylu ve esmer, gözleri ve kaşları siyahtır. Elbisesi, erkek elbiselerinin aynıdır. Entari yerine geniş bir şalvar, ceket yerine ise “sarka” tâbir olunan bir tür cepken giyerdi....



      Sesi erkek sesi gibi gür ve sertti. Yüzünü örtmez fakat, saçlarını boynuna dolar; başının, yüz kısmı dışında bütün kısımlarını “Leçel” denilen beyaz bir bezle kat kat sararak örterdi. Maiyeti üzerinde son derece nüfuza mâlik olup İbo nâmındaki danışmanı dahi Kara Fatma’nın hışım ve heybetinden ürperirdi. Lakin , cengâver olduğu nisbette yumuşaktı ancak, şefkati lüzumundan fazla değildi. Kara Fatma, tarihen sâbit olan en mühim ve parlak zaferlerini Rusya Muhârebesi hengâmında göstermişti.
      Ölümden korkmayan kahraman
      Rus orduları Erzurum’u işgal ettiği esnada Kara Fatma, Aziziye Tabyası’nda mâiyetindeki üç–dört bin cengâverle birlikte savaşmıştır. Bu büyük Müslüman–Türk annesi, askerin içeceğini, yiyeceğini hazırlar, yaralıları tedavi eder, omuzlarında yararlı askerleri hastaneye taşırdı. Düşman, Aziziye Tabyası’nın her sûretle müdafaasında gösterilen metânet ve şiddetin bertaraf edilmeyeceğini anlayınca hîleye müracaat ederek bir gece yarısı askerlerimizin koğuşu yakınına sokmuş olduğu bir nefere, bir tüfek attırıp koğuşun lâmbasını söndürtmüş...
      Askerlerimiz kendilerini düşmanın bastığını zannederek rastgele, ateş etmiş ve birbirlerini sabaha kadar katlettikten sonra düşman kolaylıkla tabyayı zabtetmişti. Bu korkunç hile ve sarsıntımızdan son derece müteessir olan Kara Fatma, hemen Erzurum içlerine girmiş ve topladığı erkek, kadın, genç, ihtiyar birçok vatandaşı; tüfek bulamayanları evlerden buldurduğu balta, satır ve kılıçlarla silâhlandırıp Aziziye Tabyası’na yönlendirmiş; gülle, kurşun yağmurları aldırmaksızın taarruz etmiştir. Yüzlercesi şehit olduğu halde ölümden aslâ yüz çevirmemiş ve tabyanın hendeklerini düşmanın leşleriyle doldurarak Aziziye Tabyası’nın kurtarılmasına muvaffak olmuştur.”Meşhur Sivastopol Destanı’nda Kara Fatma’dan şöyle bahsedilir:
      Sivastopol Destanı’nda Kara Fatma
      Beş altı gün sonra geldi
      Kara Fatma–i gazi
      Nisâlar kahramanı, şeref–razı
      Beş altı yüz kişiyle geldi o an,
      Kamusu hep süvâri–i namdarân.
      Onların nâmı var Türkmen ilinde
      Kılıç belinde, kargı yollarında.
      Onlar çok kırdı düşman, döktü kanın
      Şehid oldu karındaşı nisânun.
      O hâtun kendi dahi yaralandı
      Onuldu yarası hoş varlandı.
      Ömer paşa olup Şumnûda kâim
      Onlara gönderir cephâne dâim.

      Kara Fatma bu harpte yüz bin kişilik düşman ordusunun karşısında geceli gündüzlü harbederek Türk ordusunun en ileri hatlarına kadar giderek askere cesaret aşılamıştı. Bu harpte bir ara yaralanmış ve kardeşini kaybetmişti. Kahramanlığı yabancı eserlere de geçmiştir. Allah şefaatinden mahrum eylemesin
      Kara Fatmalar tükenmez
      Kuva–yı Milliye’nin Kara Fatma namlı kadın kahramanlarından bir diğeri, Batı Anaddolu’da Yunanlılara karşı mücadele eden ve ilk Kuva–yı Milliye hareketinin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ün de liyakatini kazanan Kara Fatma’dır. Memleketin kara günlerinde, bütün kadınlığı gönülden temsil eden, vatan için, istiklâl için dövüşen ve adı sık sık gündeme gelen Kara Fatma, bizim endişeli günlerimizin sayılı kahramanlarından, kadınlarımızın en saygıya değerlerindendir...
      Ölünceye kadar sırtında muhârebe zamanlarında giydiği elbisesinin bir benzeri ve göğsünde taşıdığı “İstiklâl Madalyası” ile çok kere cadde ve sokaklarda gelip geçenlerin dikkatini çeken bu kahraman Türk anası, kendisine bağlanan maaşı, bir hayır cemiyetine bağlamış olduğundan hayatının son yıllarını, kendi uhdesinde kalan yetim torunları ile birlikte fakr–u zarûret içinde geçirmiştir.
      Hakikaten, Milli Mücadele döneminin birçok erkek kahramanı kadar şöhret yapmış ve hizmet etmiş bulanan Kara Fatma, son yıllara kadar muammer olmuş ve hakkında basında muhtelif vesilelerle pek çok neşriyat yapılmıştır.
      “Muharebe bana düğün gelir”
      Memleketi tehlikede gören bu genç kadın, şahsî arzularının verdiği bir ıstırâbı olmadan, İşgal Kuvvetleri’nin sıkıcı karanlığına dayanamıyor. “Kadın isem de, Türk değil miyim?” diyerek İstanbul’dan kâh yürüyerek, kâh ata binerek dolu dizgin, ancak gençlik ve memleket aşkının verdiği cesâretle Sivas’a geliyor ve Mustafa Kemâl’in karşısına çıkarak:
      “–Bütün millet, vatanın kurtarılmasını bekliyor, işte ben de kadın halimle geldim ! İş göster. Emret !” diyordu.
      Samimi ve içten gelen bu sözler Mustafa Kemal’in gözünden kaçmıyor:
      “–Peki ama ne iş görebilirsin? Silah kullanır mısın? Ata biner misin? Harpten ateşten korkmaz mısın?”
      “–Ata binerim, silah kullanırım, muharebe bana düğün gelir” cevaplarını veren Kara Fatma’ya hayran kalan Mustafa Kemal, “Şu dakikada bütün kadınlarımız senin gibi olsalardı Kara Fatma !” diyor ve bu sûretle Fatma Hanım, “Kara Fatma” lâkabını almış oluyor.
      Mustafa Kemal’den aldığı emir ve tavsiyelerle İstanbul’a gelen Kara Fatma 15 kişilik vatansever genci etrafına topluyor, buradan Kocaeli’ne geçiyorlar. Köylerde vaziyeti asla belli etmeden tam bir teşkilat kurmayı başarıyor ve Geyve’de cephe tutuyor. Halid Bey Kumandası’nda bir yıl çalışıyor, çarpışıyor ve bu sırada ilk defa yaralanıyor. Teşkilat lağvedilince orduya çavuş olarak giriyor. Birçok korkulu savaşlarda orduya, istiklâle büyük hizmetler eden Kara Fatma’nın bu zaferlerden tek nişânesi aldığı bir yara ile kırmızı kurdelalı bir harp madalyası ona gurur ve iftihar veriyor.
      Kuva–yı Milliye’nin hâdimi
      Kendisi, Kuva–yı Milliye devresindeki hizmet ve faaliyetlerini bir gazeteciye aşağıdaki şekilde hulâsa etmiştir:
      “–İzmit, Adapazarı, Düzce ve civarına Yunanlılar sık sık baskınlar yapıyordu. Bir gün kumandan Halid Bey beni çağırdı ve şunu söyledi: “–Fatma Hanım, senin bugüne kadar yaptıklarından çok memnunum, sana kaymakamlık vereceğim.”
      Halid Bey’in bu sözlerinden anlamıştım ki; bana gene mühim bir iş verecek.
      Şu emri verdi. “–Şimdi adamlarını alıp İznik’e gideceksin!”
      “–Ama ben on beş gün önce orada idim.”
      “–Gene gideceksin, orada bulun, işlerin var.”
      Emir, emirdi. Derhal hazırlandım, atlarımıza atladık, dağlardan bayırlardan dolu dizgin koşturuyorduk.
      Yolda nefes nefese iki köylüye rastladık.
      Bizi görünce:
      “–Aman” dediler, “imdada gelin, köyümüzü bastılar, hepimizi öldürecekler.”
      “–Kimler bastı, köyünüzü?”
      “–Kimler olacak, gâvurlar.”
      Öyle günler yaşıyorduk ki; kimseye inanmak caiz de değildi hani. Bu, düşmanın bir oyunu olabilirdi, nitekim bu gibi hadiselerle çok karşılaşmıştık.
      “–Hangi köydensiniz?”
      “–Elmacık Köyü’nden.”
      Hemen atlardan indik, kıyafetlerimizi değiştirdik. Ben eski püskü bir elbise giymiştim.
      Köye girdiğimiz zaman manzara tüyler ürpertici idi.
      Meydanda bir papaz oturuyordu. Etrafında onbeş, onaltı kadar silâhlı vardı. Türkleri bir araya getirmişlerdi. Papaz, Hıristiyan kadınlara sordu:
      “–Nasıl ceza verelim?”
      Kadınlardan biri:
      “–Onları iyice bağladıktan sonra bize teslim ediniz, intikamımızı biz alırız” dediler.
      Benden şüphe edilmediği için yanlarına kadar yaklaşmıştım.
      Papaz, üç Türk’ün bir ağaca bağlanmasını emretti.
      Kardeşime yaklaştım:
      “–Hali görüyor musunuz?” dedim. “İyi ki gelmişiz, şimdi tabancamı adamların üzerine boşaltacağım.”
      Kardeşim sert sert yüzüme baktı ve yavaş sesle:
      “–Acele etme, sonra işi bozarız” cevabını kulağıma fısıldadı. Ben bekleyecek halde değildim. Heyecanımdan tir tir titriyordum. Oğlum da benim halimden şüphelenmişti. Yanıma yaklaştı O da fısıldadı:
      “–Acele etme ana!”
      Düşmanın rengi küle döndü...
      Ağaçlara bağlananların az sonra can vereceklerini anlayan köylüler ağlaşmaya, feryad etmeye başlamışlardı.
      Ne olursa olsun fazla sabredemeyecektim. Tabancamı çektim ve:
      “–Teslim olun!” diye haykırdım.
      Tabiî adamlarım da silahlarını çekmişlerdi. Bu beklenmeyen hâl, düşmanı öylesine şaşırtmıştı ki... Hemen ağaçlara bağlananların iplerini çözdürdüm ve silahlı düşmanların silahlarını aldırdıktan sonra onları bağlattım.
      Papaza dönerek:
      “–Haydi” dedim, “şimdi siz ölümlerden ölüm beğenin.”
      Hepsinin de rengi kül gibi olmuştu. Titriyorlardı. Oracıkta düşüp öleceklerdi.
      Adamlarıma döndüm:
      “–Hepsini Halid Bey’e götürünüz” dedim, “cezalarını o verecektir.”
      İzmit’e döndüğümüz zaman Süvari Livası Hacı Arif Bey bu muvaffakiyetimizden dolayı bizim için büyük bir merasim hazırlamıştı. Köylüler, coşkun tezahürat yapıyordu. Fakat bu muvaffakiyet ile birlikte beni sükûtu hayale garkeden bir mesele hasıl oldu. Meğer “Kara Fatma tehlikeden sakınmıyor, başımıza bir iş açar” diye beni, geri hizmetlere almaya karar vermişler.
      Kıyameti kopardım.
      Halid Bey:
      “–Bilmiyorum Fatma Hanım” dedi, “ölümden korkmuyorsun, fakat ya şehid olmaz da esir düşersen ne olur. Bizimkilerin maneviyatı bozulur, düşmanın maneviyatı kuvvetlenir. Sen hiçbir tehlikeden kaçmıyorsun. Ya, Elmacık Köyü’ndeki düşman kuvvetli olsaydı da sizi esir etseydi.”
      O zaman kim tehlikeyi düşünüyordu... Bundan sonra ihtiyatlı olacağımı vadederek vazifeme devam ettim.”

      Araştırma: Oğuz KÖROÐLU

      Yorum

      • Tactless
        Member
        • 28-06-2004
        • 1799

        #4
        Konu: Efsane kadın Nene Hatun...

        hocam bilgiler için çok çok teşekkürler.. başlıkta söylediğin gibi tam bir efsane kadın...

        Yorum

        • gönülver
          Member
          • 21-02-2004
          • 2747

          #5
          Konu: Efsane kadın Nene Hatun...

          elinize yüreğinize sağlık bu konuda defalarca kez okumama rağmen her okuduğumda göz yaşlarımı tutamıyorum
          sağolun arkadaşlar

          Yorum

          İşlem Yapılıyor
          X