ISLAM TARIHI -anektotları-

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • SADECE
    Junior Member
    • 12-05-2004
    • 121

    #46
    Konu: ISLAM TARIHI -anektotları-

    Peygamberimizin mektubu

    Doç. Dr. Ahmed Akgündüz 1987 yilinin baslarinda dergimizi aradiginda ZAFER tarihinde dönüm noktasi olacak bir sayinin müjdesini daha büyük bir müjde ile beraber veriyordu. Peygamber Efendimiz' in (S.A.V.) yalanci peygamber Müseylime'ye gönderdigi mektup, Topkapi Sarayi Müzesi'nin Mukaddes Emanetler Dairesi'nde ortaya çikarilmisti. Hadis âlimleri ve çesitli islâm kaynaklari tarafindan muhtevasi günümüze kadar aktarilan, fakat simdiye kadar bulunamayan bu mukaddes vesika ilk defa ZAFER vasitasiyla bütün dünyaya ilân ediliyordu




    Peygamberimiz, hicretin 7. senesinde, basta Dogu Roma (Bizans) imparatorlugu olmak üzere dünyanin en büyük devletlerine teblig mektuplari göndermis ve kendilerini islâmiyete dâvet etmisti. Efendimizin tesebbüsü, sonunda beklenen neticeyi verdi ve insanlar, akin akin müslüman olmaya basladi. Bu gâye ile Medine'ye gelen Benî Hanife kabilesinin temsilcileri arasinda, Müseylime adinda birisi vardi. Edebî yönü oldukça kuvvetli olan bu sahis, Müslümanlari gördükten sonra onlara karsi duydugu kiskançligi, kendisini büyük bir felâkete sürükleyecek sekilde izhâr etti ve peygamber oldugunu ileri sürerek, kavminin Efendimize degil de kendisine tâbi olmasini istedi.
    Müseylime'nin bu iddiasi bazi münâfiklarin da yardimiyla kuvvet buldu ve Benî Hanife kabilesinin birçogunu dininden döndürdü. Yalanci Peygamber Müseylime, sonralari daha da ileri giderek Efendimiz'e (S.A.V.) su meâlde bir mektup yazdi:
    "Allah'in Resulü Müseylime'den, yine Allah'in Resulü Muhammed'e, Sana selam olsun. Ben, seninle biriíkte peygamberlik vazifesine ortagim. Yeryüzünün yarisi bize, yarisi da Kureys Kabilesine âittir. Ancak Kureys haddini asan bir kavimdir."
    Peygamberimiz bu satirlari okuyunca, onu getiren elçilere:
    "Eger elçilerin öldürülmeyecegine dâir bir kâide olmasaydi, sizin boynunuzu vurdururdum" demis ve Ubeyy bin Kaab'a yazdirdigi asagidaki mektubu, Müseylime'ye göndermistir. (Mektubun son cümlesi, tam olarak okunamamistir.)
    "Rahman ve Rahim olan Allah' in adiyla; Allah'in Resulü Muhammed'den, yalanci peygamber Müseylime-tül-Kezzab'a . Selâm, hidayete tâbi kimseler üzerine olsun. Bundan sonra bilesin ki, yeryüzü Allah' indir. Onu, kullarindan diledigine ihsan eder. Hüsn-ü akibet ise, müttakilerindir.(Allah'tan korkan mümin kullara aittir.) Sen ve beraberindekiler eger tövbe eder seniz, Allah da seni ve seninle beraber tövbe edenleri affeder."
    ···
    MÜSEYLIME' NIN SONU:
    Uhud harbinde Hz. Hamza'yi sehid eden Hz. Vahsi, sonradan müslüman olmus ve Hz. Ebubekir zamaninda Halid Bin Velid komutasindaki bir orduda yer alarak Müseylime' nin askerleri ile çarpismisti. Hz. Vahsi, bu savasta Hz. Hamza' yi sehid ettigi mizragi kullanarak Müseylime'yi öldürmüs ve Hz. Hamza'ya mukabil olmasini istedigi bu hareketiyle Allah'tan affini istemistir.

    Yorum

    • SADECE
      Junior Member
      • 12-05-2004
      • 121

      #47
      Konu: ISLAM TARIHI -anektotları-

      Peygamberimizin veda hutbesi

      Bismillahirrahmanirrahim
      "Ey insanlar!
      "Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha bulusamiyacagim.
      "Insanlar!
      "Bugünleriniz nasil mukaddes bir gün ise, bu aylariniz nasil mukaddes bir ay ise, bu sehriniz (Mekke) nasil
      mübarek bir sehir ise, canlariniz, malariniz, namuslariniz da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden
      korunmustur.
      "Ashabim!
      "Muhakkak Rabbinize kavusacaksiniz. O'da sizi yapti olayi sorguya cekecektir. Sakin benden sonra eski
      sapikliklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayiniz! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar,
      bulunmayanlara ulastirsin. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunlari daha iyi anlayan birisine ulastirmis
      olur.
      "Ashabim!
      "Kimin yaninda bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her cesidi kalidirilmistir. Allah
      böyle hükmetmistir. Ilk kaldirdigim faiz de Abdulmutallib'in oglu (amcam) Abbas'in faizidir. Lakin
      anaparaniz size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme ugrayiniz.
      "Ashabim!"
      "Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün adetler kaldirilmistir, ayagimin altindadir. Cahiliye devrinde güdülen
      kan davalari da tamamen kaldirilmistir. Kaldirdigim ilk kan davasi Abdulmuttalib'in torunu Iyas bin
      Rabia'nin kan
      davasidir.
      "Ey insanlar!
      "Muhakkak ki, seytean su topraginizda kendisine tapinmaktan tamamen ümidini kesmistir. Fakat siz bunun
      disinda ufak tefek islerinizde ona uyarsaniz, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak icin bunlardan da
      sakininiz.
      "Ey insanlar!
      "Kadinlarin haklarini gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanizi tavsiye ederim. Siz kadinlari, Allah'in
      emaneti olarak aldiniz ve onlarin namusunu kendinize Allah'in emriyle helal kildiniz. Sizin kadinlar üzerinde
      hakkiniz, kadinlarin da sizin üzerinizde hakki vardir. Sizin kadinlar üzerindeki hakkinizi; yataginizi hic
      kimseye cignetmemeleri, hoslanmadiginiz kimseleri izininiz olmadikca evlerinize almamalaridir. Eger
      gelmesine müsade etmediginiz bir kimseyi evinize alirlarsa, Allah, size onlarin yataklarinda yalniz
      burakmaniza ve daha olmasza hafifce dövüp sakindirmaniza izin vermistir. Kadinlarin da sizin üzerinizdeki
      haklari, mesru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
      "Ey mü'minler!
      "Size iki emanet burakiyorum, onlara sarilip uydukca yolunuzu hic sasirmazsiniz. O emanetler, Allah'in kitabi
      Kur-ân-i Kerim ve Peygamberin (a.s.m) sünnetidir.
      "Mü'minler!
      "Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanin kardesidir ve böylece bütün Müslümanlar
      kardestirler. Bir Müslümana kardesinin kani da, mali da helal olmaz. Fakat malini gönül hoslugu ile vermisse
      o baskadir.
      "Ey insanlar!
      "Cenab-i Hakk her hak sahibine hakkini vermistir. Her insanin mirastan hissesini ayirmistir. Mirasciya vasiyet
      etmeye lüzüm yoktur. Cocuk kimin döseginde dogmussa ona aittir. Zina eden kimse icin mahrumiyet vardir.
      Babasindan baskasina ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden baskasina intisaba kalkan köle, Allah'in,
      meleklerinin ve bütün insanlarin lanetine ugrasin. Cenab-i Hakk, bu gibi insanlarin ne tevbelerini, ne de adalet
      ve sehadetlerini kabul eder.
      "Ey insanlar!
      "Rabbiniz birdir. Babaniz da birdir. Hepiniz Adem'in cocuklarisiniz, Adem ise topraktandir. Arabin Arap
      olmayana, Arap olmayanin da Araap üzerine üstünlügü olmadigi gibi; kirmizi tenlinin siyah üzerine, siyahin
      da kirmizi tenli üzerinde bir üstünlügü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadir. Allah yaninda
      en kiymetli olaniniz O'ndan en cok korkaninizdir.
      "Azasi kesik siyahî bir köle basinza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'in kitabi ile idare ederse, onu
      dinleyiniz ve itaat ediniz.
      "Suclu kendi sucundan baskasi ile suclanamaz. Baba, oglunun sucu üzerine, oglu da babasinin sucu üzerine
      suclanamaz.
      "Dikkat ediniz! Su dört seyi kesinlikle yapmaycaksiniz:
      • Allah'a hicbir seyi ortak kosmayacaksiniz.
      • Allah'in haram ve dokunulmaz kildigi cani, haksiz yere öldürmeyeceksiniz.
      • Zina etmeyeceksiniz.
      • Hirsizlik yapmayacaksiniiz..
      "Insanlar Lâilahe illallah deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri
      zaman kanlarini ve mallarini korumus olurlar. Hesaplari ise Allah'a aittir.
      "Insanlar!
      "Yarin beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?"
      Saheb-i Kiram birden söyle dediler:
      "Allah'in elciligini ifa ettiniz, vazifenizi hakkiyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatta bulundunuz, diye
      sehadet ederiz!"
      Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) sehadet parmagini kaldirdi, sonra da cemaatin üzerine cevirip indirdi ve söyle buyurdu:
      "Sahid ol, yâ Rab!
      Sahid ol, yâ Rab! Sahid ol, yâ Rab!"

      Yorum

      • SADECE
        Junior Member
        • 12-05-2004
        • 121

        #48
        Konu: ISLAM TARIHI -anektotları-

        Peygamberimiz zamaninda basin


        Genel olarak basinin iki türlü tezahürü vardir: Birincisi toplumu dünya hadiselerinden haberdar etmek; ikincisi de, toplumu egitmektir. Ne var ki, basinin bu her iki yönlü çalismasi da, içinde bulunduklan ortamin sosyal ve siyasal yapisi yüzünden sinirli olmustur.
        Dünya tarihindeki büyük olaylarin hemen hepsinde basin çok büyük rol oynamistir. Ancak bu rol her zaman müsbet degil, bazan da menfi yönde olmustur. Büyük ideolojilerin müsbet veya menfi manadaki bu müsbet veya menfilik izafi olup insandan insana degisir en büyük silahlari süphesiz basindir. Ancak, biz basini bu manada alirken, yayin'i da içine aliyoruz.
        Miladi 7.yüzyilin en büyük hadisesi, Hz.Muhammed s.a.s'in Islam'i bütün insanlara teblig etmek üzere Allah tarafindan peygamberlikle görevlendirilmesidir.Tabiidir ki, Mekke ve daha sonra Medine basini bu büyük hadiseye bigane kalamazdi.
        Hz.Peygamber s.a.s. temeli putlara ve heykellere tapicilik olan Mekke Devletini yikip, yerine tevhid inancina dayali olan îslâm Devleti'ni kurmak istediginden, daha baslangiçta, tasarrufu Mekke hükümetinin elinde olan basinin saldirisina ugradi.
        Miladi 7.yüzyil Mekke'si için, pek tabiidir ki, gazete, dergi veya radyo, televizyon söz konusu degildir.
        Basin organlari nelerdi?
        Sairler! Evet basin isini sairler yürütüyordu. Herhangi bir konuda komu oyu olusturulacaksa, bu is için sairler görevlendiriliyor, mukabilinde külliyetli miktarda para ödeniyordu. Mamafih, sairlerin bu isi menfaat karsiligi yapmadiklari da oluyordu.
        Savas hazirliklarinda olsun savas meydanlarinda olsun, en büyük silah siirdi.
        Resulüllah s.a.s'in Mekke döneminde olsun, hicretten son raki Medine döneminde olsun; bu sairler Islâm ve Onun Peygamberi Hz.Muhammed s.a.s.'in aleyhinde siirler söylemisler kamu efkarini Islâm aleyhine çekmek için çalismislardir.
        Mekke dönemi inancin tebligi sabir ve yetisme dönemi oldugundan, Hz.Peygamber s.a.s. Mekke basininin bu amansiz saldirisina sabretmistir.
        Medine döneminde ise; cihada yani Allah'in buyruklarini yeryüzünde ikame etmek için savasa izin verildiginden, durum baskadir.
        Sairlerin çogu yahudi idiler
        Medine döneminde, Islâm'la alay eden, ona hakaret eden sairlerin çogu yahudi idiler. Baska bir deyisle Medine'de Islâm düsmanligi yapan basin yahudilerin elinde bulunuyordu.
        Bu yahudi sairler, siirlerinde Islâm'la alay ediyor; Hz. Pey gamber ve Müslüman kadinlarini küçük düsürücü istihzalarda bulunuyorlardi. Bu Siir (yani o günün gazete, dergi makaleleri, lradyo, televizyon programlari) kisa zaman içinde sehirde yayiliyor, Islâm aleyhinde kamuoyu olusturuyordu. Her ne kadar Müslümanlar bu yalanci sairlerin (gazetecilerin) dedikodularina kulak asmiyor idiyseler de, bu dedikodular, psikolojik bir rahat sizlik vesilesi oluyordu. Çünkü bir Müslüman, Allah'a, Islâm'a, Peygamber'e ve onun ümmetine hakaret edilmesine razi olamaz, hareketsiz kalamazdi.
        Bu menfi basin organlari olan yahudi sairler, adeta Islâm'a savas açmis her türlü hakareti yapiyorlardi.
        Hem peygamber, hem Devlet Baskani olan Hz.Peygamber s.a.s. diger Islâm düsmanlanyla oldugu gibi bu düsman organlariyla da mücadale etti.
        Bu gazetecilerin en azililarindan birisi Asma binti Mervan adindaki saire kadindi. Kendisine görev verilmis gibi, isi gücü Islâm aleyhinde haber üretmek, siirlerinde (gazetelerinde) Islâm düsmanligini, Peygamber düsmanligmi, islemekti.1
        Bu saire kadini öldüren ve dolayisiyla fesad saçan gazetesini kapatmis olan sahabi Umeyr hakkinda Resulullah s.a.s. söyle buyurdu:
        "Allah'a ve Resulü'ne giyaben yardim eden birisini görmek istiyorsamz Umeyr'e bakin!"
        Bu sekilde Islâm'a ve Hz.Peygamber s.a.s.e saldiran yahudi sairlerinden birisi de Ebû Afek adindaki fitneciydi.
        Sâlim b.Umeyr adindaki sahabi de bu Islâm düsmam yahudi sairi öldürerek, fesat saçan gazetesini kapatmis oldu.2
        Islâm düsmanhgina en ileri gidenlerden birisi de, yahudi sair Ka'b ibnu'l-Esrefdi.
        Özellikle Bedir savasinin zaferinden sonra hirçinlasan ibnu'l-Esref, Islâm'a her türlü hakareti yapmaya basladi. îbnu'l-Esref ve onun gibiler kahroldular, Bedir Islâm Zaferi karsisinda söyle söyleniyordu yahudi gazeteci: "Bugün yerin alti üstünden yegdir!"
        Bu sözleriyle de sakinlesmeyen yahudi Ka'b, Mekke'ye giderek, Mekke Hükümeti'yle birlikte yas tuttu. Bedir için... Mekke Devlet'ni Müslümanlara saldirmak için; agitlar söyledi Islâm kiliciyla öldürülmüs olan Mekke Devleti ulularina! Islâm'a karsi müsrikle yahudi yanyana gelmislerdi. Yahudi gazeteci, Islâm düsmanligi için putperestlerin safinda yer almisti! Bu ne biçim ehli kitab'likti?
        Medine'ye dönüp, Islam düsmanligina devam eden ibnu'l-Esref o kadar ileri gitti ki, Hz.Peygamber s.a.s. Allah'a söyle dua etti: "Ya Rabbi, beni Ka'b ibnu'l-Esrefden ve onun siirinden (gazetesinden) kurtar."3 Bundan sonra da, sahabi Muhammed b.Mesleme'ye emrederek bu müfsid yahudi gazeteciyi öldürttü ve Müslümanlar onun gazetesinin serrinden kurtulmus oldular.
        Ertesi gün, îbnu'l-Esref'in haksiz yere öldürüldügünü savunmak için gelen yahudilere Hz.Peygamber s.a.s. söyle dedi:
        "O suçsuz degil; bizi hicvetti. Islâm ve Müslümanlar aleyhinde siirler söyledi. Aranizdan her kim ayni fiili islerse, onun da kafasi kesilecektir. Bunu böyle bilin ve bir daha Islâm aleyhinde söylemeyin!"4
        Degerlendirme
        Yukaridaki yazimizdan, Islâm'in düsünce ve inanç hürriyetine karsi oldugu anlasilmasin. Bilakis, Islâm insana en büyük düsünce hürriyetini vermistir. Onun kabul etmedigi ve karsisinda mücahede ettigi sey, Islâm ve Allah düsmanligidir.
        Peygamber dönemi yahudi sair gazetecilerin Islâm'i yikmaya matuf hedefleri ne ise, bugünkü siyonist basinin (Hürriyet, Milliyet, Sabah, Cumhuriyet vs., M.F.) da hedefi odur.
        Dipnotlar:
        1- Ibn Sa'd, Tabakat, II, 27
        2- Teferruat için bkz. Ihsan Süreyya Sirma, Hz. Peygamber s.a.s'in öldürttügü sairler, Yeni Devir Gazetesi,Istanbul 8 Mayis, 1982
        3- el-Vakidi Megazi, I, 190.
        4- A.e., I, 192

        Yorum

        • SADECE
          Junior Member
          • 12-05-2004
          • 121

          #49
          Konu: ISLAM TARIHI -anektotları-

          farklı kaynak

          Yorum

          • SADECE
            Junior Member
            • 12-05-2004
            • 121

            #50
            Konu: ISLAM TARIHI -anektotları-

            PEYGAMBERIMIZIN DOGUMU

            Peygamberimiz Fil vakasından 50 gün sonra ,Rebiullevvel ayinin on ikinci Pazartesi günü,tan yeri ağarırken, Mekke`de doğdu.
            PEYGAMBERIMIZ DOĞDUĞUNDA BAZI HADISELER VUKU A GELDI
            Peygamberimiz doğduğunda bazı hadiseler vuku a geldi,bunlardan bazılarını söyle sıralayabiliriz:Peygamberimiz ,Anadan Sünnetli ve göbeği kesik olarak doğdu. Peygamberimiz doğarken, çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip ellerini ,yere dayamış başını semaya kaldırmış olarak doğdu.Peygamberimiz doğduğu zaman ,bir yıldız doğmuş ve bilginler, bu yıldızın doğduğu gece,
            Ahmed doğmuştur Dediler.Bir çok Yahudi Alimi Tevrat tan inceleme ile peygamberimizin bu gecede doğduğunu yakınlarına bildirmişlerdir.
            Peygamberimiz doğduğu gece Kisranin sarayından on dört şerefe yıkıldı İranlıların,bin yıldan beri hiç sönmeden yanan Atesgedeleri sönüverdi.Save Gölünün suyu çekildi.Sema ve Vadisini su bastı.Iran Sahi, Arapların, ülkesini istila edeceğini rüyasında gördü,ve telaşa düştü.

            PEYGAMBERIMIZIN BABASI HZ.ABDULLAH

            Peygamberimizin babası Hz. Abdullah Kureyş’in ileri gelen delikanlılarından idi. Güzel yüzlü,iki gözü arasında peygamberlik nurunu taşıyordu.Mekkenin bütün genç kızları onunla evlenmek için can atarlardı.Babasına o kadar itaatliydi ki babasının izinden hiç çıkmazdı.Hatta birinde babası Abdulmuttalip Allaha dua etmiş ve ``Allahım eğer bana on erkek evladı verirsen onlardan birini senin için kurban edeceğim``demiş ,on evladı olunca da Allaha verdiği sözü tutmak için oğlu Abdullahı kurban etmek istemiştir.Oğlu Abdullah babasına itiraz etmemiş ve boyun eğmiştir Etraftan yapılan eleştirilerle oğlunu kurban etmekten vaz geçmiş onun yerine 100 Adet Deve kurban etmiştir. Hz. Abdullah hz. Amine ile evlendikten Kısa bir müddet sonra gittiği ticaret kervanından dönerken yolda hastalandı. Medine’de dayısı Beni Adiy bin. Neccarin yanında bir ay hasta aldıktan sonra vefat etti.Hz. Abdullah vefat ettiği zaman Peygamberimiz henüz Anne karnında altı aylıktı.


            PEYGAMBERIMIZIN SÜT ANNEYE VERILISI

            Yeni doğan çocukları süt anneye vermek; Kureyş ve sair Arap eşrafının adeti idi.
            Bu da; kadınların kocaları ile daha iyi meşgul olmalarını ve çocuklarında ,özellikle ,havasının güzelliği, rutubetinin azlığı ve suyunun tatlılığı ile tanınan yerlerde yasayan şerefli kabileler arasında, sağlam vücutlu,siki etli, cesaretli yetişmelerini ve düzgün, pü
            rüzsüz konuşmayı öğrenmelerini sağlamak içindi.
            Mekke çevresinde ve Harem içinde oturan kabilelerden Süt annesi olanlar, her yıl iki defa, yaz ve güz olmak üzere Mekke`ye gelirler,çocukları alıp götürürlerdi.
            Peygamber efendimizi(A.S) Ben`i Sa`d b.Bekr kabilesinden Süt annesi Halime hatun götürdü.
            Peygamberimizin Süt kardeşleri şunlardır::
            Abdullah b. Haris,Üneyse binti.Haris,Şeyma bint-i Haris.
            Peygamberimizi Yetim olduğu için Arap kadınları kabul etmemiş; sadece kabilesine götürecek çocuk bulamayan Halime, eli bos gitmemesi için peygamberimizi kabul etmişti.Peygamberimizi aldıktan sonra Halime ve Ailesinin yaşam tarzı bir anda değişti.
            Bunlardan bazılarını Halimenin dilinden dinleyecek olursak; Halime Hatun der ki;`` İçinde bulunduğumuz kuraklık ve kıtlık yılında hiç bir şeyimiz kalmamıştı. Ben, kır merkebimin üzerinde idim.Yanımızda, yaşlı bir devemiz vardı,bize bir damla süt vermiyordu.
            Üzerinde bulunduğum merkebin ağır yürümesi yol arkadaşlarımı çileden cıkartıyordu.Nihayet Mekke’ye varıp emdirilecek oğlan çocukları aramaya başladık. İçimizden hiç bir kadın Muhammedi almak istemiyor,ondan uzak duruyorduk. Çünkü, bizler emdireceğimiz çoçuğun babasından bahisse kavuşmayı ve ondan armağanlar almayı bekliyorduk.
            Bir ara Muhammed in dedesi Abdulmuttaliple karşılaştım,bana; İsmin nedir ?diye sordu.
            Halime dedim. Bana;Ey Halime! Benim yanımda bir yetim çocuğum var onu emzirmek için Beni Sa`d kabilesi kadınlarına teklif ettim öksüz olduğu için kabul etmediler. Sen kabul eder misin? Ben ,``bana biraz müsaade ette kocama bir danışayım``dedim.
            Hemen kocamın yanına döndüm,ona haber verdim. Kocam izin verince Muhammedi aldım.
            Muhammed bize gelince,evimiz öyle bereketlendi ki kocam la hayretler içinde kaldik.Sütü çekilmiş olan devemizde sütler fazlaca akmaya, zayıf olan merkebimizi,yolda başka hiç bir binek hayvan geçememeğe,davarlarımıza inen süt hiç bir davara inmemeye başladı.
            Peygamberin Çocukluğu daha değişikti. Daha iki Aylık iken,her tarafa yuvarlanmaya çalışıyordu.Üç Aylık olunca Day durmaya çalışıyordu.Dört Aylık olunca, duvara tutunup yürüyordu.Beş Aylık olunca bir yere tutunmadan yürüyebiliyordu.Altı Ayı tamamlayınca, yürümeyi hızlandırmıştı.Yedi Aylık iken her tarafa gidebiliyor,koşabiliyordu. Sekiz Aylık iken,konuşuyor,konuşulanı anlayabiliyordu.On Aylık iken
            Ok atabiliyordu. İki Yılı doldurduğu zaman,oldukça, iri ve gösterişli bir çocuk olmuştu.Onu Annesine götürdük, Amma,biz,Onun yüzünden gördüğümüz hayır ve bereketten dolayı, Yanımızda bir müddet daha tutmaya çok istekli bulunuyorduk.

            HZ.AMINENIN MEDINE ZIYARETI VE VEFATI

            Hz. Amine Peygamberi de yanına alarak Medine’deki Neccar oğullarından olan Dayılarını ziyarete gitti. Orada peygamberle, bir ay kadar misafir oldular.
            Yahudi kavmi peygamberimizi orada görünce onu devamlı kontrol edip hal ve hareketlerine dikkat ediyorlardı. Hz. Amine Yahudilerin Peygamberimiz hakkında takındıkları tavırlardan korkmaya başladı Ve acilen Mekke ye dönmek için yola koyuldular.
            Hz. Amine, Mekke’ye gelirken, yolda hastalanıp Evba köyünde durakladi.Başucunda duran Peygamberimizin yüzene baktı.Sonra da söyle hitap etti:
            ``Ey çekilen dehşetli ölüm okundan, Allah in lutfu ve yardımı ile yüz deve karşılığında kurtulan zatin oğlu!Allah, Seni,mübarek ve devamlı kilsin! Eğer rüyada gördüklerim doğru çıkarsa,Sen Celal ve bol ikram Sahibi tarafından,Adem oğullarına helal ve haramı bildirmek üzere gönderileceksin! Allah, Seni milletlerle birlikte devam edip gelen putlardan, putperestlikten de, esirgeyecek,alıkoyacaktır.
            Her canlı varlık ölecektir. Bende öleceğim.Fakat temelli anılacağım Çünkü, temiz bir oğul doğurmuş,arkamda hayırlı bir anı bırakmış bulunuyorum demiştir.
            Ve hz. Amine Ebva da vefat etti.Hazret-i Amine vefat ettiğinde 30 yaşlarında idi.
            Dünyada,böylece Babasız ve Annesiz kalan Peygamberimizi,yüce Allah,hamisiz bırakmadı: Önce dedesi Abdulmuttalibin yanında, sonra da amcası Ebu Talib-in yanında kaldı. Peygamberimiz, sekiz yaşına kadar,Dedesi Abdulmuttalibin yanında,sekiz yaşından sonra da Amcası Ebu Talib-in yanında kaldı.

            PEYGAMBERIMIZIN TICARET HAYATINA ATILISI

            Kureyşliler, öteden beri ticaretle uğraşırlardı. Ticaretle uğraşmayanların ise,ellerinde hiç bir şeyleri bulunmazdı. Peygamberimizin de, hazreti Hatice hesabına ticarete başlamadan önce, ticaretle uğraştığı olmuştur. Nitekim, Said b.Ebu Saib, Islamiyetten önce Peygamberimizin ticaret ortağı idi.Peygamberimizin,ticaret yapmak için, sermayesi olmadığından,hazreti Hatice peygamberimizi ücretle tuttu ve Kureyşilerden tuttuğu, başka bir zatıda, Peygamberimizin yanına kattı. Hazreti Haticeyapacağı her sefer için, Peygamberimize, ücret olarak genç ve yiğit birer erkek deve veriyordu. Peygamberimiz, Hazreti Hatice`nin ticaret Malını Şam`a götürmek için ,ilk defa dört tane erkek ve genç deveye anlaştılar. Peygamberimizle Kervan halkı Şam`a gitmek için yola koyuldular: Şam topraklarından Busraya vardıklarında peygamberimiz orada getirdiği bütün malları çok karlı bir şekilde satıp alacaklarını aldıktan sonra,Mekke’ye yardımcısı olan Meysele ile birlikte geri döndü.

            PEYGAMBERIMIZIN EVLENMESI

            Peygamberimiz hazreti Hatice adına ticaret yaparken, Peygamberimizdeki harikulade halleri görmüş ve yardımcısı Meysele ile Peygamberimize evlilik teklif etmişti. Peygamberimiz bu teklifi kabul ederek Kureyşlilerin en soylu kadınlarından olan hazreti Hatice ile evlendi.
            PEYGAMBERIMIZIN COCUKLARI

            Peygamberimizin, hazreti Haticeden,iki erkek çocuğu,dört kız çocuğu doğmuştur Isimleri şöyleydi: Kasim, Abdullah, Zeynep,Rukayye ,Ümmü Külsüm,Fatima ve Cariyesi Mısırlı Maria`dan doğan Ibrahim`dir.

            KABENIN KUREYŞILERCE YENIDEN YAPILISI VE PEYGAMBERIMIZIN HAKEMLIGI
            Bir Kadın, Kabe Hareminde buhurdanlıkta Öd ağacı yaktığı sırada , buhurdanlıktan sıçrayan bir kıvılcımdan Kâbenin kat kat olan örtüsü tutuşup tamamı ile yanmış, bu yüzden duvarlar da her taraftan gevşeyip çatlamış bulunuyordu. Zaman, zaman sahilden gelen sel baskınları ilede Kâbenin tabanı ve duvarları da iyice yıkılacak duruma gelmişti.
            Bunun icin,Kureysliler Kabenin duvarlarını onarıp sağlamlaştırmak ve üzerinede,tavan çatmak istiyorlar,fakat, yıkmağa kalkarlarsa azaba ugrayabileceklerinden korkuyorlar,aralarinda meşvere ediyorlardı.
            Am bu sırada Rum tüccarlarından birisine Ait olan inşaat malzemesi yüklü bir gemi Cüdde sahillerinde parcalandi,bunu fırsat bilen Kureyşliler aralarında yardımlaşarak bu batan gemiden Kabe inşaası için gerekli malzemeleri almış oldular.Ve Kâbenin inşaatına başladılar.
            Hacerül Esved taşı yerine konulacağı zaman kabileler ,birbirleriyle anlaşamadılar. Hatta işi okadar ilerlettiler ki aralarında kavga yapmaya çok az bir zaman kaldı. Kureyşiler, Bu iş üzerinde, dört veya beş gece durdular. Sonra Kureyşin yaşlılarından Ebu Ümeyye b. Mugire bir teklifte bulundu;
            Teklifine göre ,mescidin kapısından giren ilk kişi bu taşı koymak için hakem olacaktı. Bütün kavmin uluları bu teklifi kabu
            l ettiler.
            Tam bu sırada peygamberimiz içeri girdi, bütün kureyşliler el çırparak El-Emin`in hakemligine razıyız dediler.
            Peygamberimiz de hakemlik yaparken bütün kabilelerden birer kişi alarak Hacerul Esved-i bir beze koydurdu,ve onu konulacak yere getirttikten sonra besmele çekerek kendi elleriyle Hacerul-Esvedi yerine koymuş oldu.
            __________________

            Yorum

            • SADECE
              Junior Member
              • 12-05-2004
              • 121

              #51
              Konu: ISLAM TARIHI -anektotları-

              MUHAMMED ( A.S) VAHY GELISI

              Muhammed (A.S), kırk yaşına gelince, Allah(C.C) onun kerametini açıklamayı ve kullarına,onunla rahmet etmeyi dilediği zaman,Kendisine, ilk vahiy ve peygamberlik baslangıcı,uykuda Sadık rü`yalar görmekle olmuştur.
              Peygamberimiz, altı ay bu hal üzere kaldı.
              Yüce Allah, bu altı Ay içerisinde Peygamberine, Uykuda, sonrada uyanık Vahiy etti.
              Peygamberimiz, her yıl, Ramazan ayında Hira dağında bir ay itikafa girer,Kureyşilerin yapageldikleri gibi, yanına gelen yoksullara yemek de yedirirdi.Peygamberimiz, kavminin sürü sürü putlara tapıp durduklarını gördükce,onlardan uzaklaşmayı, Halvet ve Uzlete çekilmeyi özler, Hira dağına girer,Halvet ederdi.
              Peygamberimiz (A.S),yüce Allah tarafından Peygamber olarak gönderilecegi ve ilahi rahmetin, kullari, onunla ihsan olunacağı gün, gelmis bulunuyordu.
              Peygamberimiz; Ramazan ayının on beşinci cumartesi ve on altıncı pazar gecelerinde, Hira mağarasında uyuduğu bir sırada,Rüyasında, Vahy meleği Cebrail (A.S) atlastan bir kab içinde bir kitapla gelip Peeygamberimize ``OKU`` dedi.
              Peygamberimiz``Neyi okuyayım?`` diye sordu.
              Cebrail,Peygamberimizi,nefesi kesilinceye kadar,sıktı
              Peygamberimiz,kendisini ölecek sandı.
              Bundan sonra,Cebrail (A.S),bırakıp Peygamberimize,`` OKU``! dedi.
              Peygamberimiz ``Neyi okuyayım?`` diye sordu.
              Cebrail Aleyhisselam,Peygamberimizi,tekrar,nefesi kesilinceye kadar sıktı.
              Peygamberimiz, kendini ölecek sandı.
              Sonra, Cebrail Aleyhisselamın sıkmasından kurtulmak icin``Neyi okuyayım?`` diye sorduğu zaman, Cebrail Aleyhisselam, Alak suresinin başındaki beş ayeti okudu.
              Peygamberimiz de, onları, okudu.
              Cebrail Aleyhisselam, ayrılıp gittiği ve Peygamberimiz,uykudan uyandığı zaman, o ayetler,, sanki,bir kitap olarak Peygamberimizin kalbine yazılmış gibi idi.
              Peygamberimiz, mağaradan ayrılıp Hidra dağının ortasına geldiği zaman,gökten,bir ses isitti ki: ``Ya Muhammed! Sen, Allahin Resulusun! Ben,Ceb
              railim !`` diyordu.
              Peygamberimiz,basini kaldirip bakinca, Cebrail Aleyhisselam`i ayaklarini,gögün ufukuna basmis bir insan suretinde gördü!.
              ``Ya Muhammed! Sen, Allahin Rasulüsün!Ben, Cebrailim! Diyordu.
              Peygamberimiz,duraklamis, Ona, baka kalmisti.
              Ne bir adım ilerliyebiliyor,ne de,gerileyebiliyordu!
              Eve döndügünde ,gördüklerini hazreti Haticeye anlatti,hazreti Hatice,``Sana Müjdeler olsun!
              Yüce Allah sana ,hayirdan baska bir sey yapmaz.!diyerek onu teselli etti

              İLK ABDEST VE ILK NAMAZ
              Peygamberimiz, Hiradan döndügü ve Mekke´nin yukari tarafinda bulundugu sirada Cebrail Aliyhisselam, gelip vadinin bir kösesinde ökcesini yere vurdu.
              Oradan, bir su kaynadi.
              Cebrail Aleyhisselam, ondan Abdest aldi.
              Peygamberimiz,Cebrail Aleyhisselamin Abdest alisina bakiyordu.
              Cebrail Aleyhisselam,Namaz icin nasil Abdest alinip temizlenilecegini görsün diye,yüzünü dirseklerine kadar ellerini yikadi.
              Agzini, su ile calkalandi.
              Burnuna, su cekti, ve ona,Abdest almayi,Namaz kilmayi ögretti.
              Peygamberimiz de hanımı hazreti Haticeye, Cebrailin öğrettiklerini öğretti.

              Yorum

              • SADECE
                Junior Member
                • 12-05-2004
                • 121

                #52
                Konu: ISLAM TARIHI -anektotları-

                TEBLIĞİN BEŞ DEVRESİ
                Davet`in bes devresi olup birinci devresi: Nübüvvet devresidir.
                Davetin ikinci devresi:En yakin hisim ve akrabayi, Ahiret azabiyla korkutup uyarma devresidir.Davetin ücüncü devresi:Kendi kavmini,Ahiret azabiyle korkutup uyarma devresidir.Davetin dördüncü devresi:Kendilerine, daha önce Ahiret azabiyle korkutup uyarma devresidir.Davetin besinci devresi ise: Zamanin sonuna kadar, bütün Cinlerden ve insanlardan, kendilerine davet erisebilecek olanlari, ahiret azabiyle korkutup uyarma devresidir.
                PEYGAMBERIMIZIN VAZIFESINI ACIKTAN ACIKLAMASININ EMREDILMESI
                Peygamberimiz, Tebliğin ilk devresi olan nübüvvet devresini üç yıl geçirdikten sonra
                açıktan tebliğ emri geldikten sonra akrabaları olan Abdülmuttalip oğullarını kendisine inanmalarını ve ona yardımcı olmalarını istemişti.
                Fakat akrabaları kendisine yardım etmediği gibi Amcası Ebu Leheb hakaret etmiş, bizi buraya bunun için mi çağırdın diyerek hakaret etmişti.

                Bundan sonra Peygamberimiz, Kureyş kabilelerini, Safa tepesi yanına toplayarak onları İslama davet etti, bu davetten de Kureyşilerden açık bir destek alamadı. Hatta Amcası Ebu Lehep Peygamberimize Hakaret ederek ona taş attı, bunun sonucu Tebbet suresi inzal oldu.

                İŞKENCELER
                Peygamberimiz tebliği açıktan yapmaya başlayınca Kureyşiler müslüman olanlara işkence yapmaya başladılar.
                Bu işkencelerin en fazlasını Peygamber efendimiz Aleyhisselam görüyordu.Ona, hakaret ediyorlar,namazını kılarken üzerine pislik atıyorlar,geçeceği yollara diken,butrak gibi şeyler saçıyorlardı. Secde de iken Deve İşkembesini ve pisliğini kafasına atıyorlardı.
                Diğer Müslüman olan insanların da hemen hemen hepsi işkence görüyordu. Bunlardan köle ve cariye olanların işkencesi öylesine ağırlaşmıştıki tahammül sınırlarını aşmıştı.
                En çok işkence gören Sahabileri şöyle sıralamak mümkün:
                Bilal-i Habeşi,Zinnure Hatun,Ümmü Ubeys,Nehdiyye Hatun,Amir b.
                Füheyre,Lübeyne Hatun, Ebu Fukeyhe,Habbab b.Eret,Yasir b.Amir,Miktat b.Amr,Suheyb b.Sinan, vb...

                EBU CEHL'IN PEYGAMBERIMIZI ÖLDÜRMEĞE KALKIŞMASI
                VE NADR B.HARİSİN BİR KONUŞMASI ,

                Nadr b.Haris'in Peygamberimiz Hakkındaki Konuşması:
                Ebu Cehl, başından geçeni, Kureyşli müşriklerine anlatınca, Nadr b.Haris, kalkıp "Ey Kureyş cemeati ! Vallahi, sizin başınıza hiç bir zaman, bir benzerile mübtela olmadığınız,bundan sonra da, kolay kolay çaresini bulamayacağınız bir iş gelmiş bulunuyor!
                Muhammed; Şakaklarına ak düştüğünü gördüğünüz zamana kadar, içinizde,en çok hoşunuza giden bir gençti.
                En doğru sözlünüz ve en emininiz idi.
                Nihayet, size getirdiği şeyle gelince, ona (Sihirbaz!) dediniz.
                Hayır! Vallahi, o, bir Sihirbaz değildir!
                Biz, Sihirbazları ve onların üfürmelerini, düğümlemelerini görmüşüzdür.

                Siz, ona (Kahin!) dediniz.
                Hayır! Vallahi, o, bir kahin değildir.
                Biz, kahinleri ve onların titreyişlerini, görmüş ve Seci'li sözlerini, dinlemişizdir
                Siz, ona (Şair!) dediniz.
                Hayır! Vallahi, o, bir Şair de, değ
                ildir.
                Biz, Şiiri görmüş ve onun her çeşidini: Hezec'ini, Recez'ini.. dinlemişizdir.
                Siz, ona (Mecnun!) dediniz.
                Hayır! Vallahi, o, bir mecnun da değildir.
                Biz, delilikleri, görmüşüzdür.
                Onun ise, ne boğulması, ne çarpınıp titremesi, ne evhamlanması, ne de
                ,
                sözlerini, karıştırması, vardır.
                Ey Kureyş cemeati! Durumunuzu iyice düşününüz, gözden geçiriniz!
                Çünki, vallahi, sizin başınıza, büyük bir iş gelmiştir ! ' ' dedi .



                PEYGAMBERIMIZIN TEBLIĞE BAŞLAMASI VE İLK MÜSLÜMANLAR

                Allah (C.C) ilk teblig emri olan ´´Ey örtülere bürünen (Resulüm), kalk ve insanlari uyar.´´ Ayeti celilesi gelince Peygamberimiz teblig görevine baslamis
                ve insanlari Allahin birligine, davet etmeye baslamisti.
                Davete ilk icabet edip müslüman olanlarin isimleri sunlardir:
                Ilk Müslümanlik serefine sahip olan kisi hazreti Hatice´dir.
                Hz.Ali,hz Ebubekir,hz Zeyd b.Harise,Bilal-i Habesi ve Annesi Hamame,Ebu Fukeyhe, Halid b.Said,Umeyne bint-i Halef,Amr b.Said,Zubeyr b.Avvam, hz. Osman,hz.Talha b. Ubeydullah,Sad b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Ebu Ubeyde b.Cerrah, Ebu Seleme,hz Ümmü Seleme,Osman b.Mazun, vb...


                Yorum

                • SADECE
                  Junior Member
                  • 12-05-2004
                  • 121

                  #53
                  Konu: ISLAM TARIHI -anektotları-

                  AKABE BEY'ATLARI
                  Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'den gelip ilk müslüman olanlarla 621-622 yıllarında Mekke'nin Akabe adı verilen mevkîinde yaptığı iki anlaşma ve ahidleşme.
                  Mekke'ye üç km. kadar uzaklıkta bulunan Mina ile Mekke arasındaki bir mevkiye verilen Akabe adına bölgenin başka yerlerinde de rastlanmaktadır. Aynı adı taşıyan birçok yer bulunmasına rağmen Akabe denince ilk defa bu meşhur ahidleşme ve anlaşmaların yapıldığı mevkî hatıra gelmektedir.
                  İslâm'ı çeşitli kabile ve gruplara anlatmağa çalışan Resulullah (s.a.s.) özellikle Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen kabileler arasında dolaşıyor ve onlara bu yeni mesajı iletmeye uğraşıyordu. Bu hac mevsimlerinin birinde Yesrib (Medine)'den gelen ve bu şehirde yaşayan iki Arap kabilesinden biri olan Hazrec kabîlesine mensup bazı kimselerle karşılaşan Hz. Peygamber, onları İslâm'a davet etti. Peygamberliğinin onbirinci yılında onun bu çağrısına adı geçen kabileden altı kişi icabet edip, büyük bir samimiyetle bu yeni dine sarıldılar. Zira yıllardır Yesrib'teki diğer Arap kabilesiyle aralarında sürüp gitmekte olan Buas savaşlarından bezmiş olduklarından bu yeni dinin aralarında bir barış ortamı oluşturacağını ümit ediyorlardı. Yesrib'e geri döndüklerinde bu olaydan ve yeni dinlerinden kardeş kabîle Evs'e bahsedip onları da İslâm'a davet edeceklerine ve gelecek yıl yine Hacc mevsiminde aynı yerde Resulullah'la buluşacaklarına dair söz verip ayrıldılar
                  Medine'de yaşayan bu iki kabîlenin dışında ayrıca üç Yahûdi kabîlesi daha bulunuyordu. Bunlar müşrik Arapları dinlerinden ve putperestlik anlayışlarından dolayı hep hor görüyorlardı. Yahûdiler ellerindeki Tevrat'a, ayrıca âlimlerinden ve atalarından işitip durduklarına göre yakında bu bölgede zuhur edecek bir peygambere iman edeceklerini ve bu peygamberin desteğiyle putperestliğe son vererek Arapları ortadan kaldıracaklarını söyleyip duruyorlardı. Yahûdilerin bu sözleri Yesrib'li Evs ve Hazrec kabilelerinin zihninde yer etmişti. Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Akabe'de görüşünce, yahûdilerden önce davranıp bu peygamberin yanında yer almakta hiç tereddüt etmediler. Bu ilk müslüman Yesribliler Resulullah'a iman ederek şöyle dediler: "Kavmimiz çok zor günler yaşıyor, hiç iyi bir durumda değiliz. Yıllardır süren çatışmalar aramızdasonu gelmez bir anlaşmazlığa sebep oldu. Bu yeni dinin bizleri biraraya getireceğine ve bizleri barıştırıp kaynaştıracağına inanıyoruz." Gerçekten Yesribliler Buas savaşlarının artık son bulmasını istiyorlardı. Hz. Peygambere iman eden Hazrecliler şu kişilerden ibaretti: Es'ad b. Zurâre, Avf b. Hâris, Râfi' b. Mâlik, Ukbe b. Âmir, Kutba b. Âmir ve Câbir b. Abdullah b. Riab. Bunlardan ilk ikisi Neccaroğullarına mensup idi. (İbn Hişâm, Sîre, II, 70 vd.; İbn Sa'd, Tabakât, I, 217 vd.). İslâm'a gönül veren bu ilk Medineli müslümanlar memleketlerine geri dönerek bütün güçleriyle bu yeni dini tanıtmaya ve akrabalarının da iman etmelerini temine çalıştılar. Bu küçük grubun Yesribliler üzerinde büyük etkileri oldu. Evs ve Hazrec'ten bir çok kimse bunların aracılığıyla İslâm'a girdi. Özellikle Resulullah'ın dayılarından olan Neccaroğullarına mensup Es'ad b. Zurâre ile Avf b. Hâris müslümanlıklarını asla gizlemeksizin büyük bir gayretle insanları İslâm'a davet ettiler. Gerçekten İslâm akîdesi Yesrib de yıllardır sürensavaşların sona ermesinde büyük bir etken oldu. Düşmanlıklar sona erdi ve insanlar Allah'ın rahmeti sâyesinde kısa zamanda kardeşler oluverdiler. Ertesi yıl yani peygamberliğin onikinci yılında yine Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen Yesrib'li oniki kişi Akabe mevkiinde Resulullah (s.a.s.) ile geceleyin gizlice buluştular. Bunlardan altısı bir önceki yıl müslüman olan kişilerdi. Birinci Akabe Bey'atı adı verilen bu bey'atta bulunan sahâbelerden Ubâde b. es-Sâmit, hadiseyi söyle anlatır:
                  "Refahta olduğu kadar sıkıntıda, sevinçte olduğu kadar üzüntüde de onu destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat edeceğimize, Resulullah'ı kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa olsun ona muhalefet etmeyeceğimize, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza, Allah'a asla şirk koşmayacağımıza, hırsızlık ve zina yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, kendiliğimizden uyduracağımız yalan ve dolanlarla hiç kimseye iftirada bulunmayacağımıza, hiç bir hayırlı işte Resulullah'a muhalefet etmeyeceğimize dair bey'at ettik. Ayrıca bizden birinin verdiği sözünde durmasına karşılık onun ecir ve mükâfâtının Allah'a ait olduğuna ve ona Cennet nimetinin verileceğine; kim insanlık haliyle bunlardan birini işler de ondan dolayı dünyada cezaya çarptırılırsa bunun ona keffâret olacağına; kim de yine bunlardan birini işler de işlediği o suçu Allah açığa vurmazsa onun işinin Allah'a kalacağına; Allah'ın dilerse onu bağışlayıp dilerse azaba uğratacağına dair Resulullah'ın bize bildirdiği hususlara sadık kalacağımıza da söz verdik."
                  Bu birinci Akabe Bey'atına katılan oniki kişiden altısı bir önceki yıl iman eden kimselerdi. Diğer altısı ise Muaz b. Hâris, Zekvân b. Kays, Ubâde b. es-Sâmit, Yezid b. Sa'lebe, Abbâs b. Ubâde ve Ebu'l-Heysem Mâlik b. Teyyihan idiler. Bazı kaynaklarda bir önceki yıl Resulullah ile tanışan altı kişiden biri olan Câbir b. Abdullah yerine Uveym b. Saide'nin birinci Akabe Bey'atında bulunduğu ifade edilir.
                  Medineliler, hacdan geri dönerlerken, yanlarında, İslâm'ı öğretmek üzere Resulullah tarafından tayin edilen Mus'ab b. Umeyr'i götürdüler. Kısa surede Medine-i Münevvere'de İslâmiyet hızla yayıldı. Mus'ab b. Umeyr, Rasûlullah'ı Medine'deki her hareketten haberdar ediyordu. Kısa zamanda Evs ve Hazrec kabilesinin bütün evleri İslâm'ın nuruyla aydınlanmaya başladı. Artık Medine, bir İslâm devletinin doğuşuna hazır hâle gelmişti. Mus'ab b. Umeyr'in gayret ve etkisiyle Yesrib'in ileri gelenlerinden Sa'd b. Muaz ve Useyd b. Hudayr müslüman oldular. Bu iki büyük reisin İslâm'a girmesiyle İslâm, Medine'de bir hayli kabul gördü. Bunun üzerine Medineliler Hz. Peygamberi şehirlerine dâvet etmeye karar verdiler.
                  Birinci Akabe Bey'atından bir yıl sonra Medineliler yeniden hac için Mekke'ye geldiler. İçlerinde ikisi kadın yetmiş beş müslüman vardı. Allah Resûlünün bu defa onlarla ilgi kurması İslâm'ın tebliğinden ibaret değildi. Çok önemli kararlar arifesindeydiler. Buluşma yeri yine Akabe mevkii oldu. Buluşma gizli yapılacak ve hiç kimseye haber sızdırılmayacaktı. Gece yarısına doğru, Medineliler, gayet tedbirli hareket ederek kararlaştırılan yerde toplandılar.
                  Rasûl-i Ekrem Akabe'ye bu defa amcası Abbâs ile birlikte geldi. Abbâs henüz ya müslüman olmamış, yahut müslümanlığını gizliyor, ancak yeğenini himaye ediyordu. Böylesi bir toplantıda bulunmayı bir aile borcu kabul etmişti. Toplantıda ilk sözü Hz. Abbâs aldı:
                  - Ey Hazrecliler, Muhammed (s.a.s.)'in aramızdaki mevkii bildiğiniz gibidir. Biz, onu düşmanlarından koruduk ve koruyacağız. Kendisi burada, ailesinin yanında, nezdimizde izzet ve ikrâm içindedir. Fakat sizinle bir andlaşma yapmak ve size katılmak istiyor. Ona verdiğiniz sözü tutmak, kendisine muhalefet edenlere karşı gelmek hususunda azminiz kuvvetli ve sağlam ise buna bir diyecek yoktur. Fakat onu ele verecek, yanınıza geldikten sonra yalnız başına bırakacaksanız, bunu şimdiden söyleyiniz ve onu kendi haline bırakınız.
                  Medineli Müslümanların cevabı şöyle oldu:
                  -Dediklerinizi dinledik. Ey Allah'ın resulü, siz söyleyin! Kendiniz adına, Allah adına istediğiniz andı bizden alınız. Biz hazırız.
                  Resulullah Hz. Muhammed (s.a.s.) Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetler okuduktan sonra şöyle buyurdular:
                  "Kadınlarınızı ve çocuklarınızı nasıl koruyorsanız, beni de öylece korumak üzere size elimi veriyorum"
                  Elini ilk uzatan, Berâ b. Ma'rur oldu. O, şöyle dedi:
                  -Bey'at ettik ya Resulullah, seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin ederiz ki kendimizi, çocuk ve hanımlarımızı koruduğumuz gibi seni de koruyacak ve savunacağız. Biz, zaten harp içinde yoğrulmuş kimseleriz. Zırha alışkınız. Bu, bize atalar mirasıdır.
                  Bera'dan sonra söz alan Ebu'l Heysem de:
                  - Ya Resulallah, dedi. Bizim yahudilerle bir takım bağlantılarımız vardır. Bu bağlantıları keseceğiz. Biz bunu yaptıktan sonra siz de Allah'ın inâyetiyle muvaffak olunca bizi bırakıp kendi kavminizin yanına döner misiniz?
                  Resulullah (s.a.s.) gülümsediler ve dediler ki:
                  "Kanım sizin kanınızdır. Siz bendensiniz, ben de sizdenim. Kiminle dövüşürseniz" ben sizin yanınızdayım. Kiminle barış yaparsanız, ben de onunla barış yaparım. "
                  Resulullah (s.a.s.)'in bu sözlerini duyan herkes, bey'at etmek üzere elini uzatıyordu. Bu sırada Abbâs b. Ubâde ortaya atılarak şunu söyledi:
                  -Hazrecliler! Bu zata niçin bey'at ettiğinizi biliyor musunuz? Ona bey'atla insanların kırmızısına ve siyahına, yani Arap ve Arap olmayana karşı savaşa hazır olmayı kabul etmiş oluyorsunuz. Bir felâkete uğradığınız ve ulularınızın maktul düştüğünü gördüğünüz zaman onu yalnız başına bırakacaksanız şimdiden bırakınız. Bu, daha doğru olur. Yoksa dünyada ve ahirette rüsvay olursunuz. Fakat ona verdiğiniz sözü tutacak, malca felâkete uğramayı, büyüklerinizin ölümüyle karşılaşmayı göze alacaksanız, bunu yapınız. Çünkü dünya ve ahiret hayrı bundadır.
                  Hepsi kabul ettiler ve sordular:
                  - Ey Allah'ın Resulü, buna karşılık bize ne va'd ediyorsunuz?
                  Resulullah:
                  "Cennet" dedi.
                  Bey'at kısa zamanda tamamlandı. Hepsi de darlıkta ve genişlikte her halükarda itaate, sözün ancak doğrusunu söylemeye ve Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmamaya söz verdiler.
                  Bey'attan sonra Resulullah (s.a.s.), Hazrec'den dokuz, Evs'den üç kişi olmak üzere on iki nakip seçtiler. Es'ad b. Zurâre de hepsinin başı ve emîri seçildi. Bunlardan her biri bir kabîlenin reisi idiler. Bunun anlamı, oniki kabilenin İslâmiyeti kabul etmesiydi.
                  Bey'at gece karanlığında tenhada ve gizlilik içinde yapılmıştı. Fakat bey'atın bitiminde bir çığlık karanlığın perdesini yırttı:
                  - Ey Kureyş, Muhammed ile atalarının dininden çıkanlar, sizinle döğüşmek için andlaşma yaptılar!..
                  Fakat müslümanların artık kimseden çekindikleri yoktu. Bu sesi duyar duymaz Abbas b. Ubâde şöyle dedi:
                  - Ya Resulallah, seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki istersen sabah olur olmaz kılıçlarımızı kınından sıyırır üzerlerine saldırırız. Resulullah (s.a.s.) ise şöyle buyurdular:
                  "Hayır... Bize savaş izni daha verilmiş değildir. Şimdilik hepiniz yerlerinize dönünüz."
                  İslâm'a teslim olup Resulullah'a tam anlamıyla bey'at eden bu ilk müslüman kitle için emre itaat mutlak idi. Akabe'deki bu toplantı dağıldı ve herkes yerine döndü. Sabah olunca Kureyşli müşrikler bu bey'attan haberdar olmuşlardı. Müşrikler bu anlaşmanın mahiyetini araştırmağa başladılar. Fakat henüz müslüman olmamış olan Yesribliler'in Hz. Peygamber ile anlaşmalarına bir türlü anlam veremiyorlardı. Mekkeli müşrikler bu gizli anlaşma hakkında bir bilgi alamadan Yesrib'li müslümanlar şehri terk etmişlerdi .
                  İslâm Devleti'nin kurulmasında önemli bir dönüm noktası olan ikinci Akabe bey'atına, Resulullah'ın savaş ve barışta korunacağına dair prensiplerin tesbit edildiği ve kararların alındığı bir bey'at olmasından dolayı, "Bey'atü'l-Harb" adı verilir. İkinci Akabe bey'at'ının gerçekleşmesiyle İslâm tarihinde yeni bir dönem başlıyor ve o gün İslâm Devleti'nin temeli atılmış oluyordu.

                  Yorum

                  İşlem Yapılıyor
                  X