Konu: Fotograf çekmeye başlıyacaklar için faydalı bilgiler
FOTOGRAFIN ADI KILIK IDI
Rafet Fincancioglu fotograflarla ilgili bir olayi da söyle anlatiyordu. Bundan 70 yil önceydi. Fotograf Ankaralilar tarafindan bilinmezdi. Ankara'nin sayili zenginlerinden Siyit (Seyit) Efendi oglunun dügünü için büyük bir ziyafet hazirlamisti. (yil 1915) Siyit Efendi' nin evi de, Hacibayram semtinde Emniyet 2. Sube Müdürlügü eski binasinin yanindaki sokakta büyük bahçe içinde idi. Siyit Efendi bana :
-"Bak oglum hatirli misafirleri sen karsilayacaksin ve su salona alacaksin" talimatini verdi. O dönemlerde büyüklerin verdigi emirler harfiyen yerine getirildiginden, ben de isi ciddiye almistim. Davetliler arasinda devrin ulemasi, haci ve hocalari, memurlar ile zenginler vardi. Ben gelenlerden bu kalitede olanlari özel salona buyur ediyordum. Bu sirada Ankara' nin sayili müderrislerinden Beynamli Müderris haci Mustafa Efendi geldi. Önüne düsüp bu özel salona götürdüm. Kendisini herkes tanirdi Içeri girince sedirdeki bas kösede kendisine yer verildi. Bu salonda Ankara Müftüsü Rifat Hoca vardi. Müderris haci Mustafa Efendi tam oturmustu ki, sert bir sesle beni çagirdi Gerçekten korkmustum. Zira çagiran Beynamli Hoca idi. Bana hitaben :
-"Bana Siyit Efendiyi bul" dedi. Hocanin emrine uyarak kosar adim Siyit Efendi' nin yanina geldim.
-"Hoca Mustafa Efendi seni istiyor." diyebildim. Siyit Efendi de sasirmisti heyecanimdan. Kosarak özel odaya geldi ve ; "Bir emriniz mi var Hocam" diye, bir soru sordu. Hoca Mustafa Efendi parmagi ile karsi duvarda bulunan resmi göstererek ;
-"Bu ne" diye sert bir sesle Siyit Efendiyi azarladi. Siyit Efendi de basini çevirip resmi görünce ;
-"Bu benim kiligim" dedi. Hoca' nin
-"Nereden aldin?" sorusuna da su yaniti verdi :
-"Istanbul' a gitmistim. Cadde-i Kebir' de (Beyoglu-Istiklal Caddesi) dolasirken bu kiligi gördüm. Dükkana girdim. Bu nedir diye sorunca bana "resim" dediler. Istersem benim de böyle bir kiligim olabilecegini söylediler. Içeri girdim, beni bir sandalyenin üstüne oturttular. Biraz sonra elime küçük bir kilik verdiler. Bir ayna istedim. Bir aynaya bir de kiligima baktim. Birbirlerinin aynisi idi. Bunun üzerine camdaki kadar büyük kilik istedim. Bana yarin gel al dediler. Hakikaten ertesi gün gittigimde büyük kiligim hazir idi. Iste bu kilik o günün hatirasi."
Bu sirada duvarda asili duran resim oradakilerin de dikkatini çekmis olacak ki, herkes fotografa bakiyordu.
Beynamli Müderris Hoca Mustafa Efendi, büyük bir hisimla Siyit Efendiye, -"Kaldir onu oradan" emrini verdi. Ve sunlari ekledi :
-"kilik olan yerde namaz kilinmaz. Bu resmi bir daha görmeyeyim." tembihinde bulundu. O olaydan sonra Siyit Efendi resmi duvara asti mi asmadi mi bilmiyorum. Ancak resim bu emir üzerine yerinden derhal kaldirildi.
Hatirli misafirlerin bulundugu salonun karsisinda yer alan salonda gençler bir taraftan saz çalip sarki söylüyorlar bir taraftan da, içki içiyorlardi.Beynamli Hoca buna da karsi çikti Kapinin kapatilmasi emrini verdi. Herhalde daha önceki olayi da uygun bulmamisolsa gerek, Börekçizade Müftü Rifat Hoca' dan ilk tepki geldi. Rifat Hoca :
-"Bunda ne zarar var. Kulaklarimiz güzel bir ses dinliyor" demesi üzerine Mustafa Efendi :
-"Içeriden raki kokusu da geliyor" cevabini verdi. Rifat Hoca :
-"Nihayet bir koku. Ister raki ister gül kokusu olsun. Biz içmiyoruz ya" deyince, Mustafa Hoca bu çikisa çok kizdi ve,
-"Senden bunu beklemezdim" diyerek salonu terk etti.
FOTOGRAFIN ADI KILIK IDI
Rafet Fincancioglu fotograflarla ilgili bir olayi da söyle anlatiyordu. Bundan 70 yil önceydi. Fotograf Ankaralilar tarafindan bilinmezdi. Ankara'nin sayili zenginlerinden Siyit (Seyit) Efendi oglunun dügünü için büyük bir ziyafet hazirlamisti. (yil 1915) Siyit Efendi' nin evi de, Hacibayram semtinde Emniyet 2. Sube Müdürlügü eski binasinin yanindaki sokakta büyük bahçe içinde idi. Siyit Efendi bana :
-"Bak oglum hatirli misafirleri sen karsilayacaksin ve su salona alacaksin" talimatini verdi. O dönemlerde büyüklerin verdigi emirler harfiyen yerine getirildiginden, ben de isi ciddiye almistim. Davetliler arasinda devrin ulemasi, haci ve hocalari, memurlar ile zenginler vardi. Ben gelenlerden bu kalitede olanlari özel salona buyur ediyordum. Bu sirada Ankara' nin sayili müderrislerinden Beynamli Müderris haci Mustafa Efendi geldi. Önüne düsüp bu özel salona götürdüm. Kendisini herkes tanirdi Içeri girince sedirdeki bas kösede kendisine yer verildi. Bu salonda Ankara Müftüsü Rifat Hoca vardi. Müderris haci Mustafa Efendi tam oturmustu ki, sert bir sesle beni çagirdi Gerçekten korkmustum. Zira çagiran Beynamli Hoca idi. Bana hitaben :
-"Bana Siyit Efendiyi bul" dedi. Hocanin emrine uyarak kosar adim Siyit Efendi' nin yanina geldim.
-"Hoca Mustafa Efendi seni istiyor." diyebildim. Siyit Efendi de sasirmisti heyecanimdan. Kosarak özel odaya geldi ve ; "Bir emriniz mi var Hocam" diye, bir soru sordu. Hoca Mustafa Efendi parmagi ile karsi duvarda bulunan resmi göstererek ;
-"Bu ne" diye sert bir sesle Siyit Efendiyi azarladi. Siyit Efendi de basini çevirip resmi görünce ;
-"Bu benim kiligim" dedi. Hoca' nin
-"Nereden aldin?" sorusuna da su yaniti verdi :
-"Istanbul' a gitmistim. Cadde-i Kebir' de (Beyoglu-Istiklal Caddesi) dolasirken bu kiligi gördüm. Dükkana girdim. Bu nedir diye sorunca bana "resim" dediler. Istersem benim de böyle bir kiligim olabilecegini söylediler. Içeri girdim, beni bir sandalyenin üstüne oturttular. Biraz sonra elime küçük bir kilik verdiler. Bir ayna istedim. Bir aynaya bir de kiligima baktim. Birbirlerinin aynisi idi. Bunun üzerine camdaki kadar büyük kilik istedim. Bana yarin gel al dediler. Hakikaten ertesi gün gittigimde büyük kiligim hazir idi. Iste bu kilik o günün hatirasi."
Bu sirada duvarda asili duran resim oradakilerin de dikkatini çekmis olacak ki, herkes fotografa bakiyordu.
Beynamli Müderris Hoca Mustafa Efendi, büyük bir hisimla Siyit Efendiye, -"Kaldir onu oradan" emrini verdi. Ve sunlari ekledi :
-"kilik olan yerde namaz kilinmaz. Bu resmi bir daha görmeyeyim." tembihinde bulundu. O olaydan sonra Siyit Efendi resmi duvara asti mi asmadi mi bilmiyorum. Ancak resim bu emir üzerine yerinden derhal kaldirildi.
Hatirli misafirlerin bulundugu salonun karsisinda yer alan salonda gençler bir taraftan saz çalip sarki söylüyorlar bir taraftan da, içki içiyorlardi.Beynamli Hoca buna da karsi çikti Kapinin kapatilmasi emrini verdi. Herhalde daha önceki olayi da uygun bulmamisolsa gerek, Börekçizade Müftü Rifat Hoca' dan ilk tepki geldi. Rifat Hoca :
-"Bunda ne zarar var. Kulaklarimiz güzel bir ses dinliyor" demesi üzerine Mustafa Efendi :
-"Içeriden raki kokusu da geliyor" cevabini verdi. Rifat Hoca :
-"Nihayet bir koku. Ister raki ister gül kokusu olsun. Biz içmiyoruz ya" deyince, Mustafa Hoca bu çikisa çok kizdi ve,
-"Senden bunu beklemezdim" diyerek salonu terk etti.












. Sunu akildan çikartmamak lazim. Nerede bir paparazzi varsa orada bir de o paparazzinin çektigi fotograflar sayesinde yaratilan sistemden yararlanan birileri de vardir. O birileri kendilerini kurban olarak gösterseler bile sistemden esas yararlananlar onlardir." Perihan Magden de (Radikal, 2 Eylül 1997), Diana ile paparazziler arasindaki iliski üzerine odaklanmisti: "St. Tropez'de leopar desenli mayosuyla daha Temmuz'da medyayla flört ediyordu Diana: Onlara el salliyor, jetski yaparken cömert gülüsüyle poz veriyordu. Ama o siralarda Camilla Parker Bowles'un dogum günü meselesi vardi. Yasli ve çirkin kadin ilgi toplamisti. Prens Charles askini dünyaya ilan etmek için muhtesem bir dogum günü partisi düzenleyip çok degerli bir gerdanlik hediye etmisti. Diana, güzel vücudunu sergileyerek 'metres'i gazetelerden sildi." Ali Akay (Radikal, 4 Eylül 1997), ünlü kisilerle paparazziler arasindaki iliskilerin dogasi üzerine odaklandigi yazisinda karsilikli bagimlilik üzerinde duruyordu: "Meshur insanlarin basdöndüren hayatlari medya sayesinde ve özellikle de 'pararazzi-paparazzi' tarafindan bas döndürücü kilinir ve 'merak istenci' haline getirilir. Bu iliskilerde biri olmaksizin digeri de olamaz. Birbirlerine sarilarak ve birbirlerinden kaçarak yasamlarini ve maddilesmis efendiliklerini sürdürürler. Do-Di olmadan paparazziler para kazanamaz. Paparazziler olmadan da özel hayatlar ifsa edilemez. Birbirlerini taninir kilmalari da buradan gelir." Kurthan Fisek (Hürriyet, 7 Eylül 1997), Diana'yi teshir hastasi olmakla suçladigi yazisinda basinin görevini yaptigini ileri sürüyordu: "Diana medyatik yasadi, genç öldü. Topragi bol olsun. Ama ben öldürmedim. Sözlüsünün lüks otelinde, herkesin gözü önündeyemek yiyecegine, baska yerde bas basa yeseydi, arka kapidan kaçarmis gibi yapip paparazzilere kasgöz isareti yapmasaydi, bunlar elbette olmayacakti. Diana teshir hastasi olmasaydi, mutsuz evliliginin intikamini almak için basina yaltaklanmasaydi, bu kadar büyümezdi olay."
Yorum