KPDS'de en çok çıkan kelimeler

Kapat
Önemli Konu
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • HIAMOVI
    satélite de expertos
    • 22-12-2004
    • 14236

    #31
    Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

    plentiful -- bol; bereketli
    plunge (into) -- dalarak atlamak, tereddütsüz dalmak
    poll -- seçim oylaması, anket
    pollute -- kirletmek (isim: pollution)
    postpone -- ertelemek (oysa, cancel: iptal etmek)
    poverty -- fakirlik (sıfat: poor)
    praise -- övgü
    pray -- dua etmek (prayer = dua)
    precarious -- zorlukla ve güçlükle sürebilen veya sürdürülebilen, ucuucuna yeterli, varlığı risk altında, az, yetersiz
    precaution -- önlem, tedbir
    precisely -- tam olarak; kesinlikle
    precocious -- vaktinden önce gelişmiş, çabuk gelişmiş
    preclude -- meydan vermeyecek şekilde önceden önlemek veya yasaklamak
    predecessor = selef, kendinden önce gelen (zaman boyutunda) (tersi: successor = halef, yerine geçen)
    predict -- kehanette bulunmak (isim: prediction)
    premium -- prim, sigorta primi
    prescribe -- tavsiye etmek, reçetelemek
    preside (over) -- başkanlık etmek (isim: president)
    presume -- varsaymak
    presumably -- galiba, herhalde, büyük olasılıkla, öyle varsaymamız gerekir ki
    presumptious -- hüsnü kuruntu sahibi, herkes onun istediğini yapacak sanan
    pretend -- rol yapmak, gibi yapmak (isim: pretense: sahteci tavır)
    pretext -- bahane
    preview -- ön-gösterim
    previous -- önceki, önceden
    prior to -- öncesinde (isim: priority = önem sırasında öncelik)
    privilege -- ayrıcalık, imtiyaz
    proclaim -- ilan etmek, genele duyurmak
    procrastinate -- işi geciktirmak, bugünün işini yarına bırakmak (isim: procrastination)
    prodigal -- mirasyedi, müsrif
    profound -- derin, derunî
    prolific -- çok eser veren, velûd
    promote -- 1. terfi ettirmek; 2. arttırmak, geliştirmek 3. tanıtımını, reklamını yapmak
    promotion -- 1. terfi, 2. arttırma, geliştirme; 3. tanıtım, reklam
    proofread -- metni yeniden okuyarak düzelti yapmak
    propensity -- eğilim, temayül
    prophecy -- kehanet (prophet: 1. kâhin; 2. peygamber)
    propose -- 1. teklif etmek, önermek; 2. evlenme teklif etmek (isim: proposal = 1. teklif; 2. evlenme teklifi)
    prosecute -- aleyhine dava açmak (public prosecutor = savcı)
    prospects -- gelecekte başarı umudu/şansı
    protagonist -- hikayenin kahramanı (tersi: antagonist = hikayenin kötü adamı)
    province -- il, taşra bölgesi (provincial = 1. taşralı, taşraya ilkişkin; 2. darkafalı, modalardan uzak)
    provision -- 1. tedarik; 2. tedbir; 3. şart (provisions = erzak, levazım)
    publicize -- halka tanıtmak, yaygın bilinirlik kazandırmak
    punctual -- dakik (isim: punctuality)
    purify -- arındırmak, saflaştırmak
    purchase -- satın almak, mübayaa etmek
    pursue -- izinden gitmek, peşini sürmek, takip etmek

    "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
    Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






    Yorum

    • HIAMOVI
      satélite de expertos
      • 22-12-2004
      • 14236

      #32
      Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

      -- Q --
      quack -- sahte doktor, şarlatan
      quadruple -- dört katı (quadruped = dörtayaklı; quadruplets = dördüzler)
      qualitative -- niteliksel (qualified = kalifiye, uzman)
      quantitative -- kantitatif, miktarsal, sayısal
      quarantine -- 1. karantina; 2. karantinaya almak
      quarrelsome -- kavgacı, huysuz
      quarry -- 1. avlanan hayvan; 2. taş ocağı
      quarter -- 1. çeyrek; 2. bölge, semt; 3. daire, yaşam alanı
      quarterly -- üç ayda bir yayınlanan dergi
      quarter-final -- çeyrek final
      quay -- rıhtım, iskele
      quasi-- -- (bir önek olup "yarı, neredeyse, hemen hemen ama tam değil, sanki, güya" gibi anlamlar verir)
      queen-mother -- ana kraliçe

      queer -- 1. tuhaf, acaip; 2. eşcinsel
      quench -- gidermek, doyum sağlamak (örnek: quench one's thirst)
      query -- soru
      quest -- büyük bir amaç uğruna araştırmak
      questionnaire -- anket formu, soru kağıdı
      queue -- sıra kuyruğu
      quick-sand -- "insan yutan" kumluk
      quick-silver -- civa
      quick-tempered -- çabuk öfkelenen
      quick-witted -- çabuk kavrayan
      quintessence -- özün özü, asıl niteliği ve temeli
      quintuplets -- beşizler
      quit -- bırakmak, vazgeçmek, ayrılmak, istifa etrmek (=leave, give up)
      quixotic -- Don Kişot gibi hem idealist hem hayalperest
      quota -- kota, hisse, pay
      quote -- 1. alıntı yapmak; 2. fiyat vermek
      quotation -- alıntı

      "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
      Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






      Yorum

      • HIAMOVI
        satélite de expertos
        • 22-12-2004
        • 14236

        #33
        Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

        -- R --
        race -- 1. ırk; 2. yarış (racial = ırksal; racism, racist = ırkçılık, ırkçı; race horse = yarış atı; racing team = yarış ekibi)
        radiance -- ışıksaçarlık (radiant = parlak, ışıkveren, aydınlık) (fiil: to radiate; isim: radiation = 1. ışın yayma; 2. bir merkezden çevreye yayılım)
        radical -- kökten
        radius -- dairenin yarıçapı (diameter = çap)
        rage -- büyük öfke (to enrage = çok öfkelendirmek) (sıfat: raging = kudurmuşçasına şiddetli; örnek "a raging storm)
        raid -- 1. baskın, akın; 2. baskın yapmak veya baskın yaparak yağmalamak
        rainproof -- yağmur geçirmez
        raise -- 1. yukarı kaldırmak; 2. artırmak; 3. yetiştirmek (genelde hayvan; fakat çocuk için de işitilir)
        ramifications -- bir olay veya davranışın dallanıp budaklanma şeklinde yol açacağı/açtığı etkileri
        rancid -- ekşimiş, bozulmuş, kokmuş (örnek: "rancid butter")
        random -- rastgele, gelişigüzel (random study = rastgele örneklem yoluyla yapılan araştırma çalışması)
        rank -- rütbe, sıra, yatay sıra konumu, saf (saf tutmuş durumda) (DİKKAT: rankness = sıradanlık, bayağılık)
        ransack -- çapulculuk amacıyla altüst ederek araştırmak
        rape -- ırza tecavüz (rapist = tecavüzcü)
        rapid -- çok hızlı (zarf: rapidly)
        raproachment -- yakınlaşma, barışma
        rarity -- ender bulunan/rastlanan şey (Dikkat: to rarefy = yoğunluğunu azaltmak)
        rashness -- acele ve tebbirsizce davranma (sıfat: rash; örnek "a rash decision)
        rate -- Türkçe'de "oran" veya "hız"
        ratify -- onaylamak (meclis tarafından uluslararası bir anlaşmayı vb)
        ratio -- oran
        reactionary -- gerici, mürteci
        readily -- kolayca, hemen, seve seve
        realm -- ülke, devlet, krallık
        reap -- ekin biçmek, hasat yapmak
        rear -- arka, geri
        reason -- 1. akıl, mantık; 2. neden, sebep (rational = akla mantığa uygun)
        rebate -- 1. indirim, iskonto; 2. bir kısmını geri verme (örnek: tax rebate)
        recession -- ekonomide durgunluk (fiil: to recede: "bizim bakış noktamız açısından giderek geride/uzakta kalmak")
        recipient -- alıcı, alacak olan / alan kişi (fiil: receive)
        reciprocal -- karşılıklı (reciprocity = "mütekabiliyet", karşılıklılık ilkesi)
        recite -- yüksek sesle okumak, şiir okumak (recital: 1. yüksek sesle okuma; 2. müzik sunusu)
        reckless -- ihtiyatsızca cesur, pervasız (olumsuz nüans)
        recollect -- hatırlamak (isim: recollection)
        recompense -- tazmin etmek
        reconcile -- uzlaştırarak barıştırmak, razı etmek (reconcliation = barışma)
        recondition -- yenilemek
        reconnaissance -- keşif amaçlı harekât
        reconstruct -- yeniden inşa etmek veya kurmak
        recover -- 1. iyileşmek, eski haline dönmek; 2., yeniden elde etmek
        recrimination -- karşılıklı şikayet / suçlama
        recruit -- askere almak, taraftar toplamak
        recuperate -- sağlığını yeniden kazanmak, nekahatte olmak
        redundant -- fazlalık, gereksiz, mesaisi boşa geçen (isim: redundancy)
        refectory -- yemekhane
        refined -- rafine
        reflect -- 1. düşünmek; 2. yansıtmak (reflection = 1. düşünme; 2. yansıma, yansıtma)
        refrain (from) -- kaçınmak, kendini tutmak ve uzak durmak
        refugee -- mülteci, sığınmacı
        refund -- parayı geri vermek
        refute -- yalanlamak, çürütmek
        regard (as) -- olarak görmek, öyle saymak, öyle kabul etmek
        regiment -- askeri alay
        regression -- geriye gitme, gerileme
        rehearse -- prova etmek (rehearsal = prova) (terzi provası değil = fitting)
        rejection -- red (fiil: to reject)
        rejuvenate -- yenilemek ("gençleştirmek" kavramından)
        relapse -- 1. nüks; 2. nüksetmek
        relay -- naklen yayınlamak
        release -- salıvermek
        relentless -- acımasız, aman vermez
        reliance -- güvenme, itimat, eline bakıyor olma (sıfat: reliable; fiil to rely on)
        relief -- 1. kurtarma; 2. rahatlama, sıkıntının giderilmesi
        relieve -- gidermek, rahatlatmak, kurtarmak
        religion -- din (religious = 1. dinî; 2. dindar, sofu)
        relinquish -- bırakmak, terketmek, vazgeçmek

        "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
        Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






        Yorum

        • HIAMOVI
          satélite de expertos
          • 22-12-2004
          • 14236

          #34
          Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

          reluctant -- isteksiz, tereddütlü (isim: reluctance = isteksizlik, tereddüt)
          remainder -- geri kalanların hepsi / tamamı
          remark -- demek (söylemek), belirtmek
          remarkable -- dikkate değer ölçüde, sözü edilmeye değer
          remedy -- çare, deva (sıfat: remedial)
          reminiscence -- hatırlama veya hatırlanan şeyler
          remove -- 1. çıkarmak, temizlemek; 2. alıp götürmek, başka yere taşımak
          remnants -- geride kalmış olanlar, bitmemiş olanlar, kalıntılar
          remorse -- vicdan azabı
          render -- kılmak (örnek: to render smb helpless = çaresiz duruma düşürmek)
          renew -- yenilemek (isim: renewal)
          renounce -- vazgeçmek, feragat etmek (isim: renunciation -- yazılışa dikkat)
          renovation -- yenileme, eski haline kavuşturma (fiil: to renovate)
          renown -- ün, şan, şöhret, tanınırlık
          repeal -- (yasa vb) feshetmek, kaldırmak
          repel -- itici olmak, itmek (repelling = iğrenç; repellent = 1. iğrenç; 2. kaçırıcı/kovucu madde)
          replace -- 1. değiştirerek yerine bir başka şey koymak; 2. eksilen kısmı tamamlamak
          represent -- temsil etmek (representation, representative = 1. temsil edici; 2. temsilci, milletvekili)
          reprimand -- paylamak, azarlamak
          reprisal -- misilleme
          repulse -- geri püskürtmek (repulsive = iğrenç; repulsion = 1. tiksinti; 2. birbirini itme)
          reputation -- ün, şan, şöhret
          request -- 1. rica; 2. (kibar emir kuvvetinde) istek, talep
          require 1. gerektirmek; 2. istemek (requirements; sıfat: requisite = gerekli)
          rescue -- 1. kurtarma; 2. kurtarmak
          resemble -- benzemek, andırmak (resemblance = benzeyiş, benzerlik)
          reservation -- 1. yer ayırtma; 2. şerh, isteksizlik, ihtiyat ve kuşku
          reside -- ikamet etmek (residence, resident, residency, residential)
          residue -- tortu, artık, geride kalanlar
          resign -- istifa etmek, ayrılmak (isim: resignation)
          resilient -- dayanıklı, esnek
          resolve (be resolved) -- kararlı olmak (resolute = kararlı)
          resolution -- 1. kararlılık; 2. karar sureti, irade beyanı
          resort -- 1. tatil mekanı; 2. (to ile) ---e başvurmak (genelde başka çare kalmadığı için; örnek: resort to violence)
          resource -- kaynak, olanaklar (resourceful = yaratıcı, çare bulucu)
          respect -- saygı (respected = saygın) (respectful = saygı gösteren, saygılı)
          responsible -- 1. sorumluluğunu bilen, sorumlu davranan; 2. sorumlu (= neden olmuşluk, suçluluk / kabahatlilik)
          restraint -- geri tutma, dizginleme, sakinleştirme (fiil: restrain)
          restriction -- sınırlama, kısıtlama
          resultant -- sonuçta ortaya çıkan
          retire -- 1. emekliye ayrılmak; 2. (yatmak üzere veya özel işleri için) kendi odasına çıkmak, çekilmek (retirement = emeklilik)
          retrieve -- geri almak
          retrospect -- geriye bakmak, maziye bakış (retrospective = geçmişe dönük)
          reunion -- yeniden biraraya gelme
          reveal -- ifşa etmek, açığa vurmak, açıklamak
          revenue -- gelir (özellikle de devlet gelirleri için)
          revelation -- 1. ifşa, ifşaat; 2. vahiy
          revered -- saygı gösterilen (fiil: to revere)
          reversal -- aksi yöne dönme / döndürme, tersine çevirme (fiil: to reverse)
          review -- !. gözden geçirme; 2. eleştiri yazısı
          revise -- gözden geçirmek, revize etmek (isim: revision)
          revitalize -- canlandırmak, güçlendirmek
          revive -- yeniden hayata döndürmek
          revolve -- kendi etrafında dönmek
          riddle -- bilmece, muamma
          ridicule -- alaya almak, komik duruma düşürmek (ridiculous -- gülünç derecede saçma)
          rigid -- kaskatı, esnemez, bükülmez (isim: rigidity)
          rigorous -- sert, şiddetli, kuvvet ve gayret uygulayarak
          riot -- kargaşalık, ayaklanma, çalkantı, sokak gösterisi
          ripe -- olgun, olgunlaşmış
          rival -- rakip (isim: rivalry) (ticari rekabet için "competition")
          roar -- kükremek, gürlemek
          rudimentary -- henüz gelişmemiş, başlangıç dönemlerinde
          ruin -- 1. mahfetmek, harab etmek; 2. harabe
          rumour -- söylenti, kulaktan kulağa yayılan şey
          runaway -- kaçak (fakat, runway = uçak pisti)
          rush -- aceleyle, hücum eder gibi koşmak veya hareket etmek
          rust -- pas (rusty = paslı)
          rustic -- köy ve kır hayatına ilişkin
          ruthless -- acımasız, zalim

          "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
          Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






          Yorum

          • HIAMOVI
            satélite de expertos
            • 22-12-2004
            • 14236

            #35
            Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

            -- S --
            saga -- destan
            sage -- bilge kişi
            saint -- aziz, veli
            salient -- göze çarpan, bellibaşlı
            salute -- selamlamak
            salvage -- (batık gemi, şirket vb) ---'den çıkarmak/kurtarmak
            salvation -- kurtuluş, selamet, ruhun kurtuluşu
            sample -- örnek, numune
            sanction -- yaptırım, müeyyide
            sanctuary -- dini dokunulmazlığı nedeniyle sığınılacak yer
            sane -- aklı başında, deli değil (tersi: insane = deli, çılgın)
            sanitary -- hijyenik, sıhhî (tersi: insanitary; isim: sanitation)
            sarcasm -- kaba alay, ağız eğme
            sarcophagus -- lâhit
            sardonic -- alaycı, müztehzi
            Satan -- Şeytan
            satellite -- uydu
            satiate -- doyum sağlamak, doyurmak
            satire -- hiciv
            satisfy -- tatmin etmek, memnun bırakmak (isim: satisfaction)
            savage -- vahşi, yabani, acımasız
            saviour -- kurtarıcı
            savour -- tad, lezzet, çeşni
            scaffold -- 1. yapı iskelesi; 2. darağacı
            scarce -- ender bulunur/rastlanır (scarcity = kıtlık, ender bulunurluk)
            scare -- 1. korku; 2. korkutmak
            scarlet -- al (renk)
            scattered -- darmadağın çevreye saçılmış
            scattered showers -- mevzii sağanaklar
            schedule -- planlanmış program
            scheme -- plan, tasarı
            scholarly -- derin bilgili, bilimsel, âlimane
            scrape -- ıskartaya ayırmak, kazıyıp çöpe atmak
            scrutiny -- dikkatle inceleme
            sculpture -- 1. heykel sanatı; 2. heykel (sculptor = heykeltraş)
            seal -- 1. mühür; 2. fok balığı
            seaworthy -- denize çıkmağa elverişli, sağlam
            seasoning -- salata vb'e çeşni katmak
            sect -- tarikat
            secular = laik (secularism = laiklik)
            secure -- 1. sağlamak, temin etmek, olmasını sağlamak; 2. emniyetli
            sedentary -- hareketsiz, oturarak
            seed -- tohum
            seek -- özlemle aramak, araştırmak, bulmaya çalışmak
            segregate -- birbirinden ayrı tutmak, yalıtmak
            seize -- yakalamak, el koymak, zaptetmek
            selfish -- bencil (tersi: altruistic, considerate, charitable, helpful, etc)
            semblance -- benzeyiş
            senile -- bunak (isim: senility)
            sensible -- akla yatkın, makul (sense: 1. duyu; 2. akıl, mantık, sağduyu)
            sensitive -- duyarlı
            sentence -- 1. cümle; 2. mahkeme hükmü, ceza
            separate -- 1. birbirinden ayırmak; 2. ayrılmış, ayrı durumda
            sequel -- bir şeyin devamı, arkası
            serene -- sakin, huzur içinde
            servitude -- kölelik, hizmetkârlık
            settlement -- yerleşim merkezi
            severe -- sert, şiddetli (mild/moderate/severe = hafif/orta/şiddetli)
            sew (sewed, sewed/sewn) -- dikiş dikmek
            sewage -- lağım
            shabby -- kılıksız, pejmürde
            shade -- 1. gölgelik yer veya gölge veren şey; 2. renk nüansı
            shame -- utanç (shameful = utanç verici; shameless = utanmaz)
            shanty -- dermeçatma yapı; kulübe (shantytown = döküntü mahalle)
            shareholder -- hissedar
            sharpen -- kesinleştirmek, bileylemek
            shattered -- kırılıp dökülmüş, mahvolmuş, bitkin düşmüş
            shelter -- korunak, barınak
            shepherd -- çoban
            shield -- kalkan, koruma
            shift -- yer değiştirme, kaydırma, vardiya
            shrewd -- kurnaz, açık göz (olumsuz nüans da taşıyabilir)
            shy -- utangaç (isim: shyness)
            signatory -- imza sahibi
            signify -- işaret etmek, anlamına gelmek (signification = 1. belirtme... significance = anlam ve önem, mana ve ehemmiyet... significant = önemli, önemli derecede)
            simplify -- basitleştirmek

            "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
            Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






            Yorum

            • HIAMOVI
              satélite de expertos
              • 22-12-2004
              • 14236

              #36
              Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

              sinful -- günahkar (isim: sinner = günah işleyen, günahkar)
              sink -- batmak (bir sıvı içinde veya mecazi)
              skill -- beceri (skilled = usta, kalifiye; unskilled = kalifiye olmayan)
              skillful -- usta, becerikli, hünerli
              slight -- pek az, hafif, önemsiz
              slippery -- kaygan, kaypak
              slope -- eğim, yamaç
              sly -- sinsi
              slumber -- uyuklamak
              smart -- şık, zarif, zeki, açıkgöz
              smooth -- pürüzsüz
              sober -- ayık
              sociable -- arkadaş canlısı, toplulukla kolay kaynaşan
              soil -- toprak
              soothe -- sakinleştirmek, rahatlatmak, acısını hafifletmek
              sophisticated -- usta, bilgili, görgülü, yaşamış (sophisticated weapons = gelişmiş silahlar)
              sore -- dokununca acıyan
              sorrow -- üzüntü, keder
              soul -- ruh
              spark -- 1. kıvılcımını oluşturmak, başlatmak; 2. kıvılcım
              specimen -- numune, örnek
              spectacular -- şahane, hayranlık verici, görülmesi gerek
              sphere -- 1. küre; 2. etki alanı
              splendid -- mükemmel
              sporadic -- düzensiz aralıklarla
              sprinkle -- serpiştirmek
              spurious -- sahte, taklit, düzmece
              squalor -- fakirlikten kaynaklanan sefalet ve pislik
              stagnant -- durgun ve kokuşmuş
              stamina -- takat, dayanıklılık, direnme gücü
              stampede -- panik halinde birbirini ezerek koşuşmak
              stanza -- şiir kıtası
              starvation -- açlık
              stationary -- hareketsiz, duran
              stationery -- kırtasiye, kırtasiyeci
              statue -- heykel
              statute -- yasa, yönetmelik
              stature -- boy-pos
              steady -- düzenli, istikrarlı
              stem from -- ---den kaynaklanmak
              stern -- sert, hoşgörüsü az
              stiff -- kaskatı
              stingy -- eli sıkı, cimri
              stockholder -- hisse senedi sahibi
              straighten -- doğrultmak
              stray -- başıboş, belli bir hedefe yönelmeyen
              stretch -- germek, uzatmak
              strengthen -- güçlendirmek
              stubborn -- inatçı, dediğim dedikçi, dik başlı
              subsidize -- desteklemek, "sübvanse" etmek
              substance -- madde, öz, cevher
              substantial -- önemli derecede
              substantiate -- kanıtlarla doğrulamak
              substitute -- yedeği olarak veya esastan alternatifi olarak yerine koymak
              subtle -- ince zeka işi, derine giden, yüzeysel olarak kolay anlaşılamayan
              suburb -- banliyö (sıfat: suburban)
              succulent -- sulu, lezzetli
              succumb -- karşısında çökmek, kapılmak, boyun eğmek
              sufficient -- yeterli (fiil: to suffice)
              suffocate -- havasızlıktan boğmak / boğulmak
              summarize -- özetlemek (summary = özet)
              summon -- çağırmak, celp etmek
              superficial -- yüzeysel, üstünkörü
              superior -- üstün
              supplementary -- destek/takviye olarak, ek olarak
              surgeon -- cerrah
              surmount -- üstesinden gelmek, alt etmek
              surpass -- aşmak, üstün olmak, ötesine geçmek
              survive -- hayatta kalmak, ölmemek, hayatını idame ettirmek (isim: survival)
              susceptible -- yatkın, kolay etkilenen, dayanıksız, hassas
              suspend -- asmak, askıya almak
              suspicion -- kuşku, şüphe
              sustain -- devam ettirmek, korumak (sustainable = sürdürülebilir)
              swallow -- 1. yutmak; 2. kırlangıç kuşu
              swelling -- şişme, şişkinlik
              swindle -- dolandırmak (isim: swindler)
              syllabus -- müfredat programı
              synopsis (summary) -- özet

              "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
              Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






              Yorum

              • HIAMOVI
                satélite de expertos
                • 22-12-2004
                • 14236

                #37
                Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

                -- T --
                tacit -- zımnî, söze dökülmemiş (örnek: tacit agreement)
                taciturn -- az konuşur, sükutî
                tabulate -- çizelge halinde düzenlemek
                tackle -- önlemek, karşı durmak, çaresine bakmak; üstesinden gelmek
                tactful -- 1. tedbirli; 2. yolunu yordamını bilir. (tactless = patavatsız)
                tainted -- şerefi lekeli
                talent -- yetenek (talented = yetenekli)
                talisman -- tılsım, uğur getiren şey
                tally -- 1. çetele tutmak; çetele tutup denkleştirmek; 2. hesabı denk gelmek
                tame -- uysal, ehlileştirilmiş
                tamper (with) -- kurcalamak, kurcalayıp bozmak, müdahele etmek
                tan -- güneş yanığı (olumlu nüans) (sıfat: tanned = "bronzlaşmış")
                tangible -- elle tutulur gözle görülür, somut (tersi: intangible)
                tantalize -- kışkırtmak, veriyormuş gibi yaparak üzmek
                tap-water -- musluk suyu
                taper -- ucuna doğru sivrileşerek sonlanmak; gitgide azalarak bitmek
                tapestry -- elişi duvar halısı
                tardy -- ağır, yavaş, gecikmiş
                task -- görev
                taunt -- alayla yüzüne vurmak, iğnelemek
                tavern -- meyhane
                tax -- vergi ("tax-exempt" = vergiden muaf)
                tease -- kızdırmak ve kışkırtmak (örneğin, strip tease = soyunarak kışkırtmak)
                tedious -- sıkıcı, bıktırıcı
                telltale -- gerçekleri açığa vuran (örnek: telltale signs)

                "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                Yorum

                • HIAMOVI
                  satélite de expertos
                  • 22-12-2004
                  • 14236

                  #38
                  Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

                  temper -- huy, mizaç (good-tempered, bad-tempered)
                  temperance -- 1. ılımlılık; 2. içki içmezlik, içkiden uzak durma
                  temperate -- yumuşak iklimli
                  temporary -- geçici
                  tempt -- ayartmak, baştan/yoldan çıkartmak (isim: temptation = içinden gelen veya dışardan dürtü, şeytan dürtmesi)
                  tentative -- şimdilik kaydıyla
                  testimony -- tanıklık, ifade (fiil: testify = 1. ifade vermek, tanıklık etmek; 2. teyid etmek)
                  thaw -- buzları çözülmek, buzları erimek
                  theft -- hırsızlık
                  thicken -- kalınlaşmak / kalınlaştırmak
                  thorn -- diken (thorny: problemli, çözülmesi zor)
                  thorough -- tam, eksiksiz, titiz
                  threshold -- eşik (somut veya mecazi)
                  thrifty -- tutumlu
                  thrill -- zevk ve heyecan; 2. zevk ve heyecan vermek
                  tighten -- sıkılaştırmak
                  tiny -- minicik, ufacık
                  trace -- iz
                  tranquil -- sakin, huzurlu ("trankilizanlar" bu işe yarıyor)
                  transaction -- ticari işlem
                  treachery -- hainlik, hıyanet, içerden/arkadan vurma
                  treatment -- 1. muamele, davranış; 2. tedavi
                  trial -- 1. deneme, sınama; 2. duruşma (mahkemede)
                  triple -- üç katı
                  triumph -- zafer (sıfat: triumphant)
                  trivial -- entipüften, önemsiz
                  troubleshoot -- sorunu bulup gidermek
                  tutor -- özel öğretmen

                  "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                  Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                  Yorum

                  • HIAMOVI
                    satélite de expertos
                    • 22-12-2004
                    • 14236

                    #39
                    Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

                    -- U --
                    ulterior motive -- gizli maksat, görülenin dışında gizli bir hesap
                    ultimate -- nihai, en son, en sondaki
                    ultimatom -- ültimatom, "bu son sözümüzdür, gereği yapıla"
                    umbilical -- göbek bağına ilişkin
                    umpire -- hakem
                    unaccountable -- nedenini açıklamak olanaksız, anlaşılmaz ve tuhaf
                    unaided -- yardım almaksızın, yardım görmeksizin
                    unanimous -- ittifakla, farklı görüş olmaksızın (unanimity = aynı görüşte olmak, ittifak)
                    unarmed -- silahsız
                    unassuming -- mütevazi
                    unavoidable -- kaçınılmaz
                    unbearable -- tahammül edilemez, dayanılmaz
                    uncalled for -- yersiz, gereksiz, hak edilmemiş (= not deserved)
                    unceasing -- kesintisiz
                    unceremoniously -- direkt ve teşrifata gerek görmeksizin, hatta oldukça kabaca
                    uncharted -- insan ayağı basmamış, bilinmeyen ("haritası yapılmamış")
                    unchecked -- denetimsiz, başıboş
                    uncivil -- nezaketsiz, kaba
                    uncommon -- ender, az görülür
                    uncommunicative -- az konuşur, ketum, iletişim pek kurmaz
                    uncomplimentary -- övücü olmayan, yerici ve oldukça kaba
                    uncompromising -- uzlaşmaz
                    unconditional -- kayıtsız şartsız, kesin
                    unconscionable -- vicdansız
                    unconscious -- baygın
                    unconventional -- geleneklere uymayan, alışılmış olmayan
                    uncouth -- görgüsüz, yontulmamış
                    uncover -- meydana çıkarmak, gerçeğini keşfetmek
                    undecided -- henüz karar verilmemiş veya kararsız
                    undefinable -- tanımlanamaz, tarifsiz
                    undeniable -- inkar edilemez
                    underestimate -- az/düşük olarak tahmin etmek, hafife almak (ve yanılmak nüansı ile)
                    undergo -- başına gelmek, geçirmek (örnek: to undergo an operation = ameliyat olmak)
                    undergraduate -- üniversite öğrencisi
                    underground -- 1. yeraltı; 2. gizli; 3. metro
                    underlie -- altında yatmak, temeli veya görünmeyen nedeni olmak
                    undermine -- baltalamak, temelini çürüterek çökertmek, gizli ayakoyunları ile zarar vermek
                    underrate -- hafife almak, küçümsemek
                    undersell -- bir başka kimseden daha ucuza satmak, fiat kırmak
                    undersized -- normalden küçük
                    undertake -- üstlenmek, sorumluluğunu almayı kabul etmek
                    undertone -- nüans, önplana çıkmayan anlam
                    undeviating -- yolundan şaşmayan, dosdoğru giden ve inatçı
                    undisguised -- açıkça, gizlenmekzin
                    undisputed -- tartışılamaz, kimsenin karşı çıkmadığı, kesin
                    undivided -- bölünmemiş, yekpare, yekvücut halinde
                    undo -- yapılmış olanı bozmak veya eski haline döndürmek
                    undoubtedly -- hiç kuşkusuz, kesinlikle
                    undreamt (of) -- akla hayale gelmez,kimsenin aklından geçmeyecek
                    undress -- soymak veya soyunmak, giysilerini çıkartmak
                    undue -- yersiz derecede, fazla veya hakkedilmemiş ölçüde
                    undulate -- dalgalı, inişli çıkışlı seyir izlemek
                    undying -- bitmeyen, sürüp giden
                    unearth -- 1. toprağı kazarak bulmak ve açığa çıkarmak; 2. keşfetmek, açığa çıkarmak
                    uneasy -- huzursuz, tedirgin
                    unemployed -- işsiz (unemployment = işsizlik, istihdam yokluğu)
                    unequivocal -- sözü dolandırmadan, apaçık, kesin bir dille, oraya buraya çekilemeyecek dille
                    unerring -- hatasız, hataya düşmeyen, şaşmaz isabetle
                    uneven -- düzgün olmayan, pürüzlü, engebeli, bir düzeyde değil
                    unexpected -- beklenmedik, umulmadık
                    unexplored, keşfedilmemiş, araştırılmamış, ayak basmamış

                    "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                    Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                    Yorum

                    • HIAMOVI
                      satélite de expertos
                      • 22-12-2004
                      • 14236

                      #40
                      Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

                      unfailing -- şaşmaz, istikrarlı
                      unfair (unjust) -- adil olmayan, adaletsiz, haksız, yantutan
                      unfaltering -- gözünü kırpmadan, sapmadan ve duraksamasız
                      unfamiliar -- alışılmadık, aşina değil, bildik veya tanıdık değil
                      unfashionable -- modadan düşmüş, moda olmaktan uzak
                      unfathomable -- anlaşılamaz, kavrayışımızın ötesinde ("dibi bulunamaz" kavramından)
                      unfilial -- oğula yakışmaz, oğuldan beklenmez, babaya yapılmaz
                      unfit -- uygun değil, uymaz, sağlıksız, çürük, elverişsiz
                      unflattering -- övgü sayılamayacak, yeren
                      unflinching -- gözünü kırpmaz, yüzünü dönmez, yiğitçe, cesur
                      unfold -- katlanmış veya rulo yapılmış vb birşeyi açmak, gözler önüne sermek
                      unfounded -- mesnetsiz, dayanaktan yoksun, yersiz, uydurma
                      unfulfilled -- 1. yerine getirilmemiş (söz, görev, vb); 2. gerçekleşmemiş, tatmin olmamış (istek, kader, vb)
                      unguarded -- tetikte değilken, gardını (tedbirini) almamış durumda
                      unhesitatingly -- tereddütsüz
                      unilateral -- tek taraflı olarak
                      union -- 1. birlik; 2. sendika (= trade union)
                      unique -- eşsiz, benzersiz, biricikliği olan, dünyada tek
                      unison -- uyum, uyumlu birliktelik
                      unjust (unfair) -- adil olmayan, adaletsiz, haksız, yantutan
                      unkindly -- insafsız, nazik veya dostane olmayan
                      unlawful -- yasalara aykırı
                      unlock -- kilidini açmak
                      unpalatable -- yenilmez yutulmaz (mecazi de olabilir)
                      unparalleled -- eşsiz, emsalsiz, misli görülmemiş
                      unpardonable -- affedilmez
                      unpleasant -- tatsız, nahoş
                      unprecedented -- şimdiye değin örneği görülmemiş, daha önce hiç olmamış, tarihte örneği yok
                      unpredictable -- önceden tahmin edilemez, ne yapacağı veya olacağı önceden bilinemez
                      unprincipled -- ilkesiz, ahlaksız
                      unquestionable -- su götürmez, şüphesiz, kesin
                      unreasonable -- akla mantığa ters, makul olmayan
                      unrest -- kargaşa, huzursuzluk (toplumsal)
                      unrestrained -- denetimsiz, başıboş
                      unseemly -- yakışık almaz, ileri geri, göze/kulağa hoş gelmeyen
                      unsettle -- dengesini ve istikrarını bozmak
                      unsolicited -- istenilmemiş, talep edilmemiş
                      unspeakable -- ağza alınmaz, iğrenç
                      untimely -- zamansız, yanlış zamanda veya vaktinden önce
                      unveil -- açığa çıkarmak, gerçeği ortaya koymak ("peçesini açmak" kavramından)
                      unwillingly -- gönülsüzce, istemeye istemeye (isim: unwillingness; sıfat: unwilling)
                      unwittingly -- bilmeden veya farkında olmadan, kasti değil
                      unyielding -- boyun eğmez, dediğim dedikçi
                      upbringing -- yetişme, yetiştirme (çocuk)
                      upheaval -- apansız ve büyük değişiklik veya kargaşa
                      upright -- başı dik, alnı açık, namuslu, dik duruşlu
                      uprising -- ayaklanma
                      uproar -- velvele, bağırtı çağırtı
                      uproot, 1. kökünden çıkarmak, köklerinden oynatmak; 2. yerinden yurdundan etmek
                      upset -- 1.konumunu bozmak, yerinden oynatmak; 2. üzmek, asabını bozmak, kızdırmak
                      upstart -- türedi, zıpçıktı
                      urban -- kentsel. (urbanization = kentleşme)
                      urbane -- nazik, uygar, centilmen
                      usurp -- başkasınıon mevkiini veya otoritesini gaspederek kendi yararına kullanmak
                      utensil -- kap kacak, alet, kullanışlı şey
                      utilitarianism -- yararcılık felsefesi
                      utilize -- kullanmak
                      utmost -- son derece, en çok, en fazla
                      utter -- 1. demek, söylemek, ağzından çıkmak (utterance = söz bölüğü, ifade); 2. tam, tüm, katışıksız (örnek: "utter nonsense" = tam anlamıyla saçmalık

                      "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                      Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                      Yorum

                      • HIAMOVI
                        satélite de expertos
                        • 22-12-2004
                        • 14236

                        #41
                        Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

                        -- V --
                        vacant -- boş, içinde kimse yok, tutulmamış
                        vacate -- boşaltmak, tahliye etmek
                        vacation -- tatil, izine ayrılma
                        vaccinate -- aşı yapmak (tıbbî) (isim: vaccination)
                        vaccine -- aşı (aşının maddesi kastedilerek)
                        vagabond -- boştagezer, serseri
                        vague -- belirsizlik taşıyan, müphem, belli belirsiz
                        vain -- 1. kendini beğenmiş; 2. boşuna, nafile, beyhude
                        vainglorious -- kendini beğenmiş, mağrur
                        valet -- şahsi uşak, oda hizmetkârı
                        valiant -- cesur, yiğit, kahraman
                        valid -- geçerli, cari (invalid: 1. geçersiz; 2. yatalak hasta)
                        validate - geçerli kılmak, onaylamak (validity = geçerlik)
                        valuable -- değerli (DİKKAT: "invaluable" = paha biçilmez, son derece değerli demektir)
                        valve -- sübap
                        vanguard -- öncü
                        vanish -- ortalıktan yok olmak, sıvışmak, gözden kaybolmak
                        vanity -- boş kibir, kendini beğenmişlik
                        vantage point -- herhangi bir şeyi veya çevreyi, olayı vb incelemek/görmek için seçtiğimiz temel nokta, bu amaçla bulunduğumuz yer, gözlem için en uygun yer
                        vapour -- buhar, buğu (fiil: vaporize / vapourize)
                        vary -- 1. değişmek / farklılık ve/ya çeşitlilik göstermek; 2. değiştirmek, çeşitlendirmek veya farklılaştırmak
                        variable -- değişken
                        varnish -- vernik, cila
                        varsity -- üniversite
                        vassal -- tabi olmuş yabancı halk
                        vast -- çok geniş, engin
                        veal -- dana eti
                        vegetation -- bitki örtüsü
                        vehemence -- hiddet, şiddet (sıfat: vehement)
                        vehicle -- araç (genelde veya özel olarak "motorlu araç")
                        vein -- 1. damar (genel anlamda); 2. toplardamar, ven
                        velocity -- hız, sür'at
                        velvet -- kadife
                        vendetta -- kan davası
                        venerable -- yaşlı ve muhterem (fiil: venerate)
                        venereal -- zührevî (venereal diseases = cinsel ilişki ile bulaşan hastalıklar)
                        vengeance -- öc, intikam
                        venom -- zehir (=poison) (sıfat: venomous)
                        ventilate -- havalandırmak
                        venture -- girişim, cesaret işi, riskli iş
                        verdict -- mahkeme veya jüri kararı, verilen karar
                        verge -- kenar (örnek: on the verge of war = savaşa girmeğe ramak kalmış)
                        verify -- doğrulamak, gerçek olduğunu söylemek veya araştırarak öğrenmek
                        vermin -- bit, pire türünden zararlı haşerat
                        vernacular -- konuşma dili, halk dili
                        versatile -- yaratıcı, çok yönlü

                        "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                        Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                        Yorum

                        • HIAMOVI
                          satélite de expertos
                          • 22-12-2004
                          • 14236

                          #42
                          Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

                          verse -- şiir, nazım (well versed in = bir konuda uzman, usta, iyi biliyor)
                          versus -- karşı (örnek: GS versus FB)
                          vertebrate -- omurgalı (vertebra = omur)
                          vessel -- 1. tekne (denizcilik); 2. damar
                          vestige -- iz, yokolmuş bir şeyden kalmış iz
                          veteran -- emektar, kıdemli, deneyimli, eski tüfek
                          vexed -- canı sıkılmış, bıkkıntı ve öfke duyuyor, sabrı isyan ediyor (fiil: vex)
                          vibrate -- vibrasyon yapmak (isim: vibration)
                          vicariously -- kendisini başkasının yerine koyarak hissederek (gizlice yapılan / yapılmaması gereken bir eylem olarak olumsuz nüans taşır)
                          vice -- 1. günah, kötülük; 2. mengene
                          vice- -- ikinci, yardımcı (vice president, vice admiral)
                          vice versa -- "aksi de doğrudur" "öteki türlü de doğrudur" anlamına bir söz
                          vicinity -- yakın çevre alanlar, civar yerler
                          vicious -- hırçın, şiddetli ve kötülük isteyen
                          vicious circle -- kısır döngü
                          victim -- kurban (işlenen bir suçun veya haksızlığın kurbanı)
                          victory -- zafer (isim: victor; sıfat: victorious)
                          vigil -- uyanık ve hazırlıklı durma (vigilance, vigilant)
                          vigour -- güç kuvvet, kan can (vigorous = güçlü kuvvetli, canlı başlı, istekli ve şevkli)
                          vile -- adi, alçak, iğrenç ve aşağılık
                          vindicate -- savunmak ve karşı tarafın yanılmış olduğunu kanıtlamak
                          vindictive -- öc alıcı
                          vine -- asma kütüğü, bağ (vinyard = üzüm bağı)
                          vintage -- eski günlerden, geçmiş zamandan, yıllanmış şarap değerinde
                          violate -- çiğnemek (kural vb), ihlal etmek
                          violent -- şiddetli, sert (isim: violence)
                          virile -- erkeğe ilişkin, erkeklik gücü yüksek
                          virtual -- hemen hemen gerçek, hakikisi de sayılsa olur, gerçeğinin yerine geçebilecek derecede ("sanal" olarak çevrilmesi bir talihsizlik olmuştur)
                          virtually -- hemen hemen, neredeyse, %99.9 oranında
                          visage -- yüz, çehre
                          visible -- gözle görülür (visibility = görünürlük)
                          vital -- yaşamsal önemde
                          vivacious -- canlı, neş'eli, hayat dolu
                          vivid -- parlak, canlı
                          vivisection -- canlı üzerinde tıbbi araştırma amacıyla kesip biçme
                          vocation -- meslek, doğuştan yetenek, hayat yolu
                          vogue (=fashion) -- moda
                          void -- 1. boş, boşluk; 2. geçersiz
                          volatile -- oynak, değişken (isim: volatility)
                          volunteer -- gönüllü olmak, kendi rızasıyla üstlenmeğe aday olmak
                          voluntarily -- gönüllü olarak (tersi: involuntarily = elinde olmaksızın veya istemeye istemeye)
                          vomit -- kusmak
                          vortex -- girdap
                          vote -- 1. oy; 2. oy vermek
                          vow -- 1. yemin, söz verme; 2. yemin etmek, tövbe etmek
                          voyage -- deniz yolculuğu
                          vulgar -- adi, bayağı, galiz, ayaktakımına yaraşır, zevksiz
                          vulnerable:-- saldırıya hassas, kolay yaralanabilir

                          "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                          Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                          Yorum

                          • HIAMOVI
                            satélite de expertos
                            • 22-12-2004
                            • 14236

                            #43
                            Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

                            -- W --
                            wail -- 1. feryad figan; 2. hayıflanarak ağlamak
                            wake (in the wake of) -- ardından, ardından izleyerek
                            wallet -- cüzdan
                            wander -- başıboş avare dolaşmak
                            wane -- eriyip solmak, zeval bulmak
                            warrant -- izin, ruhsat
                            warrior -- savaşçı
                            wary -- temkinli, tedirgin ve ihtiyatlı
                            wastage -- israf
                            wasteful -- savurgan, müsrif
                            weakness -- 1. güçsüzlük; 2. zaaf
                            wealth -- zenginlik
                            wealthy -- zengin
                            weapon -- silah (genel anlamda)
                            weary -- yorgun, bıkkın
                            weave -- (wove, woven) dokumak
                            weep -- ağlamak
                            weigh -- 1. tartmak; 2. tartıda ağırlığı o kadar gelmek
                            weird -- tuhaf, acaip, garip ve pek rastlanmaz türden
                            welfare -- esenlik ve refah
                            well-bred -- iyi yetiştirilmiş, terbiyeli, görgülü
                            werewolf -- kurtadam
                            wharf -- rıhtım, iskele
                            wheat -- buğday
                            wheelbarrow -- el arabası
                            whence (from where) -- nereden? ki oradan
                            whirl -- 1. olduğu yerde dönmek; 2. pek hızlı hareket
                            whirling dervishes -- Mevlevilik'te semazenler
                            whirlpool -- girdap

                            "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                            Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                            Yorum

                            • HIAMOVI
                              satélite de expertos
                              • 22-12-2004
                              • 14236

                              #44
                              Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

                              wholesalers -- toptancı
                              wicked -- pek kötü, habis ruhlu, zalim
                              widespread -- yaygın, geniş ölçekli
                              wise -- akıllı, bilge
                              wisdom -- bilgelik
                              wistful -- hüzünlü bir özlem içinde
                              withdraw -- 1. geri çekmek; 2. geri çekilmek
                              withdrawal symptoms -- uyuşturucu bırakma semptomları
                              wither -- sararıp solmak, kuruyup ölmek
                              withhold -- vermemek, esirgemek, geri tutmak, kendine saklamak
                              withstand -- dayanmak, karşı koymak
                              witness -- 1. tanık olmak (olayı görmek); 2. tanık (kişi)
                              wizard -- sihirbaz, büyücü
                              woe -- keder, elem, dert
                              wondrous -- hayranlık verici, olağanüstü
                              woolen -- yünlü
                              works -- tesis, fabrika; public works bayındırlık işleri
                              worship -- tapmak, tapınmak
                              worthwhile -- yapamaya değer, dişe dokunur
                              wrap -- sarıp sarmalamak
                              wrath -- büyük öfke, gazap
                              wreath -- çelenk
                              wreck -- enkaz
                              wrestle (with) -- güreşmek, büyük çaba göstermek
                              wretch -- 1. biçare adam; 2. aşağılık kötü adam
                              wring (wrung, wrung) -- bükerek sıkmak
                              wrinkle -- 1. kırışık; 2. kırıştırmak (=buruşturmak)
                              writ -- yazı, resmi yazı, ferman
                              wrought -- (work fiilinden) işlenmiş
                              wrought iron -- dövme demir
                              wrinkle -- buruşmak, kırışmak / buruşturmak, kırıştırmak

                              "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                              Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                              Yorum

                              • HIAMOVI
                                satélite de expertos
                                • 22-12-2004
                                • 14236

                                #45
                                Konu: KPDS'de en çok çıkan kelimeler

                                -- X -
                                exenophobe -- yabancı fobisi olan (isim: xenophobia)


                                -- Y --
                                yacht -- yat (denizcilik) (isim yachting, yachtsman)
                                yard -- 1. avlu, binanın önünde (front yard) veya arkasında (backyard) küçük alan, kısmen kapalı da olabilir. (Bitişik ve ayrı yazıma dikkat; "backyard" ayrıca "destek temin edilen yer, oluşum tabanı" anlamıyla mecazi de kullanılır); 2. yarda (uzunluk ölçüsü: 0.914 m)
                                yardstick -- karşılaştırma yapmak için ana ölçüt alınan şey; belli ve/ya önemli nokta
                                yarn -- 1. dokuma iplik; bükülmüş pamuk veya yün ipliği; 2. yalan, uydurma

                                yawn -- esnemek
                                yearling -- 1 yaşına gelmiş hayvan
                                yearn (for, after) -- özlemini çekmek (yearning = özlem)
                                yeast -- maya (e.g. bira, ekmek)
                                yell -- bağırmak
                                yellow-bellied -- ödlek, korkak
                                yield (to) -- 1. boyun eğmek; 2. verim (ürün)
                                yoke -- 1. boyunduruk (büyükbaş hayvan için); 2. boyunduruk, kölelik, egemenliğini yitirme (örnek: to throw off the yoke of sultanate)
                                youngster -- genç delikanlı
                                youth -- 1. gençlik çağı, genç olma; 2. "gençler" karşılığı toplu ad: "O Turkish Youth!"


                                -- Z --
                                zeal (enthusiasm) -- heyecan dolu isteklilik ve gayret, şevk, heves (sıfat: zealous)
                                zealot -- 1. gayretli kimse; 2. aşırı partizan kimse (zealotry = aşırı partizanlık)

                                zenith -- tepe noktası
                                zero -- to zero in on = hedefe odaklanarak bütün gayretini o noktaya yöneltmek
                                zest -- tad alma ve hoşlanma, haz duyma, zevk alma, isteklilik
                                zone -- bölge, yöre. mıntıka (sıfat: zonal)
                                zoom -- 1. hızla dikine yükselmek; 2. (fotoğrafçılık) mesafeyi ayarlamak (zoom in = "büyütmek"; zoom out = "küçültmek")

                                "Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
                                Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana






                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor
                                X