Sağlık ile ilgili her konu

Kapat
Önemli Konu
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • delphin
    Senior Member
    • 27-12-2005
    • 15279

    Sağlık ile ilgili her konu

    Sağlık ansiklopedisi formunda hazırlanmış BİLGİLENDİRİCİ sağlık konuları içeren bir topictir. Bu topiğin amacı sağlık konuları hakkında bilgi paylaşımıdır! Tedavi için DOKTOR unuza başvurunuz!!

    Bilgilere hızlı ulaşmak için bu konuda ara butonuna aramak istediğiniz konuyu yazın ara butonuna tıklayın

    hazırlıyan @delphin

    attention ! this subject guotation !


    @Delphin e teşekkürler.

    Hacettepe Üniversitesi'nden alıntı katkı maddeleri:


    Ekli Dosyalar
    Son düzenleme Bluesman; 26-04-2012, 19:33. Reason: Uyarý eklemek amaçlý
  • delphin
    Senior Member
    • 27-12-2005
    • 15279

    #2
    Konu: Sağlık ile ilgili her konu

    Kırmızı et kanser riskini artırıyor



    ABD’de yapılan bir araştırmada, düzenli olarak kırmızı et tüketen genç kadınların göğüs kanserine yakalanma riskinin arttığı belirlendi.

    Sonuçları Archives of Internal Medicine adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırma, Harvard Tıp Okulu tarafından 90 bin kadın üzerinde yapıldı. Buna göre kadınlar yirmili, otuzlu ve kırklı yaşlarda ne kadar kırmızı et tüketirlerse, izleyen 12 yıl içinde göğüs kanseri riskine yakalanma riskleri o oranda artıyor.

    Kanser riski iki kat fazla
    Kadınlarda görülen kanser ile kırmızı et tüketimi arasındaki ilişkinin ilk kez incelendiği araştırma, çok fazla kırmızı et tüketen kadınların kanser riskinin, seyrek tüketenlere oranla iki kat fazla olduğunu ortaya koydu. Kırmızı etin göğüs kanseri riskini neden artırdığı henüz belirlenemiyor. Etin pişirme sırasında ortaya çıkardığı maddelerin kanserojen olma ihtimali, etin içindeki bazı maddelerin hormonları taklit edebilmesi ya da hayvan yeminde kullanılan hormonlar, önceki araştırmalarda olası nedenler arasında gösterildi.

    ABD’de her yıl yaklaşık 213 bin kadın, ülkede en çok görülen kanser tipi olan göğüs kanserine yakalanıyor ve yaklaşık 41 bini bu hastalık nedeniyle hayatını kaybediyor.

    Yorum

    • delphin
      Senior Member
      • 27-12-2005
      • 15279

      #3
      Konu: Sağlık ile ilgili her konu

      İhmale gelmeyen bir hastalık: DİYABET



      Ciddi bir hastalık olan diyabetin, müdahale edilmediği takdirde körlüğe, kalp ve damar hastalıklarına, felç, böbrek yetmezliği ve sinir sisteminde tahribata yol açabileceği belirtiliyor

      Türkiye’de yaklaşık 5 milyon diyabet hastası olup; bu kişilerin 1,5 milyonunun, diyabet hastası olduklarının farkında olmadığı belirtiliyor.

      Uzmanlar, diyabetin ancak; tanısını erken koymak ve tedavisine erken başlamakla önlenebileceğini buna karşılık, yaşam boyu süren ciddi bir metabolizma bozukluğu olan diyabetin, müdahale edilmediği takdirde vücudun hemen hemen bütün organlarını etkileyebileceği vurgulanıyor. Buna göre kontrol altında tutulamayan diyabet; körlüğe, kalp ve damar hastalıklarına, felç, böbrek yetmezliği ve sinir sisteminde tahribata yol açmakta. Gebelik sürecinde kontrol altına alınamayan diyabet ise doğumsal bozuklukların görülme riskini artırmakta.

      Diyabet belirtileri
      Uzmanlar, diyabeti düşündürecek olan başlıca şikâyetleri ve risk faktörlerini sıralıyor:
      • Tuvalete sık çıkma
      • Ağız kuruluğu
      • Hızlı kilo kaybetme
      • Halsizlik, çabuk yorulma.
      Risk faktörleri..
      • 45 yaş üstünde olmak
      • Fazla kilolu olmak
      • Diyabeti olan yakın bir aile ferdinin olması (anne, baba veya kardeşler gibi).
      • Hamilelik esnasında diyabet gelişmiş olması.

      Diyabet türleri
      Tip 1 Diyabeti olan kişiler, her gün insülin almak zorundadır. Bu tip diyabet eskiden “Juvenil Diyabet” veya “İnsüline Bağımlı Diabetes Mellitus” olarak adlandırılırdı. Tip 2 Diyabet ise sık aralıklarla besin alımı ve düzenli egzersizler ile kontrol altına alınabilmektedir. Bazı kişilerin, aynı zamanda, diyabet hapları veya insülin kullanmaları gerekebilir. Bu tip diyabet eskiden “Erişkin Çağı Diyabeti” veya “İnsüline Bağımlı Olmayan Diabetes Mellitus” olarak adlandırılırdı. Gestasyonel Diyabet de, Gebelikte ortaya çıkan diyabet türüdür.

      Diyabet tedavisi
      Diyabet tedavisinde amaç; hastanın kendini daha iyi hissetmesini sağlamanın ötesinde, diyabet nedeniyle gelişebilen kalp krizi, felç, böbrek yetmezliği, göz problemleri, sinir hasarı ve iyileşmeyen yaralar gibi komplikasyonların önlenmesidir. Diyabet tedavisi, takım işidir. Merkezde hasta olmak üzere bu ekipte; hastaya yardımcı olacak diyabet uzmanı endokrinolog, diyabet hemşiresi ve diyetisyen olmalıdır. Gerektiğinde hastaların göz, kalp, böbrek veya ayak problemleri için ilgili bölümlerle koordineli çalışmaya gidilmelidir. Diyabet tedavisinin bir numaralı amacı; yüksek kan şekeri seviyelerini kontrol altına almaktır. Bunu sağlayacak çeşitli yöntemler vardır.

      • Sağlıklı besinler yemek
      • Düzenli egzersiz yapmak
      • Gerekli olması halinde ağızdan ilaçlar veya insülin kullanmak.
      • Kan şekeri ölçümleri yapmak, bunlardandır.
      Son birkaç yıldır diyabet üzerinde yeni ilaçlar kullanılmaya başlanmıştır. Şu anda kullanılan ilaçların her biri, diyabeti kontrol altında tutmak için bir araç görevi üstelenmiştir.

      Diyabette ilaç kullanımı
      İlk dönemlerinde hasta, diyabeti hiç ilaç kullanmadan, yaşam tarzı değişiklikleri ve sağlıklı beslenme ile kontrol altında tutabilirken; zaman içerisinde bu yeterli olmayıp, hastanın ağızdan alınan bir ilaç kullanması gerekebilir. Tek ilaç ile diyabetin bir süre daha kontrol altında tutulması mümkün olabilir, bunun da bir süre sonra yetersiz kalması durumunda ikinci hatta üçüncü ilaç eklemesi gerekebilir.

      Yorum

      • delphin
        Senior Member
        • 27-12-2005
        • 15279

        #4
        Konu: Sağlık ile ilgili her konu

        bitkisel ilaçlar galeceğin tedavi yöntemi

        Ege Üniversitesi (EÜ) Eczacılık Fakültesi'nde konuşan Prof. Dr. Bijen Kıvçak, fitoterapinin (bitkisel ilaçlar) geleceğin tedavi yöntemi olduğunu söyledi.

        1996 yılında başlayan fitoterapi kursları, ilkbahar ve sonbahar olmak üzere yılda iki defa düzenleniyor. Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı tarafından düzenlenen kursa bütün hekim, veteriner ve eczacılar katılabiliyor. Bugüne kadar bin 500'den fazla kişinin katıldığı kurslarda, EÜ Eczacılık Fakültesi öğretim elemanları tarafından fitoterapinin tarihî gelişimi, kullanım alanları ve tedavi şekilleri hakkında bilgiler veriliyor.

        Kursta konuşan Prof. Dr. Kıvçak, fitoterapinin dünyada yaklaşık 50 yıldır kullanılan bir tedavi yöntemi olduğunu, ama Türkiye'de son 10 yıldır aktif olarak kullanıldığını belirtti. Kıvçak, "Dünyada fitoterapiye konvansiyonel, yani kimyasal ilaç tedavisine alternatif olarak bakılıyor. Çünkü tamamen doğadaki bitkisel kaynaklardan elde edilen ilaçlarla uygulanan bir yöntem. Bu yüzden geleceğin tedavi yöntemi olarak görülüyor. Ticari pastası da aynı oranda büyük olan fitoterapiyle tedavi 2002 yılında 6.8 milyar dolarlık bir paya sahip oldu. Fitoterapi ilaçları özellikle Avrupa ülkelerinde tüketiliyor. Piyasanın büyük bir kısmını da yine Avrupa ülkeleri elinde tutuyor" dedi.

        Avrupa'da eczacılık fakülteleri tarafından fitoterapi derslerinin uzun yıllardır verildiğini anlatan Kıvçak, "Türkiye'de ise bu dersler 6 yıldır veriliyor. Açığı kapatmak için üniversitelerin eczacılık fakülteleri ve Türkiye Eczacılar Birliği kurs, konferans ve seminerler düzenliyor" diye konuştu.

        Prof. Kıvçak, Türkiye'de market ve pazarlarda bulunan bitkisel çayların tamamen kontrolsüz satıldığını ve içildiğini belirterek, bu durumun tedavi yerine bazı rahatsızlıklara yol açabileceğini söyledi. Bunun sebebini fitoterapinin yeterince bilinmemesine, daha da kötüsü önemsenmemesine bağlayan Prof. Dr. Kıvçak, ayrıca kendilerine halk hekimi veya Lokman hekim diyen bazı kişilerin, hiçbir tıbbi bilgisi olmadan hastalara bitkisel karışımlar verdiğini, bunlarınsa birçoğunun hastayı iyileştirmek yerine daha kötü yaptığını ifade etti.

        Türkiye'nin fitoterapi kaynaklar konusunda çok şanslı ülkelerden biri olduğunu ifade eden Kıvçak, "İklimin çeşitli olması itibariyle fitoterapide kullanılabilecek çok sayıda bitki çeşidi var ve bunların birçoğu şu anda tıpta kullanılıyor, ama biz bunları tam verimli kullanamıyoruz. Avrupa'ya kök, dal veya yaprak olarak sattığımız bitkilerimizi, pahalı ilaçlar olarak geri alıyoruz. Bunu engellemek için araştırma enstitüleri ve laboratuvarlar kurulması gerekir. Bu sayede dışarı bağımlı olmaktan kurtulmuş oluruz" dedi.

        Prof. Kıvçak, doktor ve eczacı birliklerinin bir araya gelerek fitoterapi yöntemini tanıtması ve bu konuda basının da doğru yönlendirilmesi gerektiğini söyledi.

        Yorum

        • delphin
          Senior Member
          • 27-12-2005
          • 15279

          #5
          Konu: Sağlık ile ilgili her konu

          Aspirin yerine çikolata

          John Hopkins Üniversitesi araştırmacıları, günde iki çorba kaşığı siyah çikolata yemenin, kandaki pıhtılaşmanın önüne geçilmesine yardımcı olabileceği sonucuna ulaştılar.






          Bilim adamlarının, aspirinin kandaki pıhtılaşmaya etkisi üzerine yapılan daha büyük bir araştırma sırasında çıkarttıkları sonuca göre, çikolata, aspirinle benzeri bir biyokimyasal etki yaratıyor ve kandaki pıhtılaşmayı azaltıyor.

          Profesör Diane Becker, araştırma sonucunda, kakao çekirdeğindeki kimyasalın, kandaki pıhtı hücrelerinin azaltılmasında, aspirinle aynı biyokimyasal etkiyi yarattığını öğrendiklerini söyledi. Siyah çikolatanın, tansiyonu düşürebildiği ve kan dolaşımına farklı faydaları olduğu bilim adamlarınca yaklaşık 20 yıldır biliniyor. American Heart Association’ın yıllık bilim toplantısında duyurulması planlanan son araştırma, gıda tüketiminde normalin dışına çıkılmamasını öğütlüyor ve düzenli diyetin bir parçası olarak yenecek bir parça çikolatanın veya içilecek sıcak çikolatanın insan sağlığı için iyi olduğu sonucuna ulaşıyor.

          Yorum

          • delphin
            Senior Member
            • 27-12-2005
            • 15279

            #6
            Konu: Sağlık ile ilgili her konu

            "XXL hamburgerleri" obeziteyi artırıyor

            Madrid - İspanya hükümeti, Burger King'in XXL hamburgerlerinin obezite riskini artırdığını belirterek, hamburger zincirini bu konudaki reklam yasağına
            uymamakla suçladı.

            Sağlık Bakanlığı, XXL hamburgerlerin reklamının obezite riskini artırdığını, çünkü insanları bir oturuşta sağlıksız miktarda yemek yemeğe teşvik ettiğini
            bildirdi.

            Bakanlık, XXL reklamlarının özellikle çocuklar açısından yüksek risk oluşturduğunu, çünkü bir hamburgerin 971 kalori demek olduğunu belirterek, bunun
            bir yetişkinin günlük kalori ihtiyacının yarısına denk geldiğini bildirdi.

            Bakanlık, Burger King'in reklamlarının, hükümetin gıda sanayisiyle yaptığı, çok büyük porsiyonların reklamlarının yapılmaması anlaşmasını ihlal ettiğini hatırlattı.

            Yorum

            • delphin
              Senior Member
              • 27-12-2005
              • 15279

              #7
              Konu: Sağlık ile ilgili her konu

              "Mutluluk" soğuk algınlığından koruyor

              Kış mevsiminde soğuk algınlığı gibi hastalıklardan korunmanın en iyi yolunun "müspet yaradılışa sahip olmak" olduğu belirtildi.

              Psychosomatic Medicine adlı tıp dergisinde yayımlanan bir araştırmada, pozitif insanların soğuk algınlığı ve benzeri hastalıklara yol açan virüslere karşı daha dayanıklı olduğu görüldü.

              Araştırmacılar, bu tür hastalıklara karşı direncin objektif (mutlu olmanın bağışıklık sistemini güçlendirmesi) ve sübjektif (müspet yaradılışta olanların burun akması, boğaz ağrısı gibi rahatsızlıkları dert etmemesi) nedenleri olduğunu belirttiler.

              Araştırmayı kaleme alan Carnegie Mellon Üniversitesi'nden Dr. Sheldon Cohen, "Müspet yaradılıştaki kişilerin bağışıklık sistemlerinin virüslere karşı verdiği cevap farklı olabilir" dedi.

              193 yetişkin üzerinde yapılan araştırmada, deneklere soğuk algınlığı benzeri semptomlara yol açan virüsler içeren burun damlaları verildi.

              Araştırma sonucunda, "mutlu deneklerin" soğuk algınlığı kapma olasılığının düşük olduğunu, hastalığı kapanlarda da semptomların daha az şiddetli olduğu görüldü.

              Yorum

              • delphin
                Senior Member
                • 27-12-2005
                • 15279

                #8
                Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                Acelecilik şiddete neden oluyor

                Aceleciliğin ve yaşanan herhangi bir soruna hemen çözüm üretmek düşüncesinin şiddeti körüklediği, bazen sorunları orta yerde bırakmanın faydalı olacağı bildirildi.

                Psikiyatr Dr. Yıldız Başar, Tokat ve Afyonkarahisar'da yaşanan cinayet olaylarını gerçekleştiren faillerin "akıl hastası" belirtilerini göstermediğini, her iki olayda çözümsüzlük ve çaresizlik bulunduğunu savundu. Problemleri çözmekte zorlanan kişilerin şiddete yöneldiğini söyleyen Dr. Başar, "Halbuki kişi kontrollü olmalı ve 'Bu da geçer' diyerek sorunu orta yerde bırakmalı. Çözüm için acele etmemeli. Çünkü acelecilik kötü sonuçlara neden olur. Rahatladıktan sonra mantıklı bir şekilde çözüm üretilmeye çalışılmalı" dedi.

                Silahın ve öldürmenin çare gibi görülmesinin son derece yanlış olduğuna dikkat çeken Dr. Başar, "İnsanlar olumlu düşünmeli ve konuşmalı. Bizim toplumumuzda, 'Asarım, keserim, yakarım, öldürürüm' gibi kelimeler son derece fazla kullanılıyor. Kişi diline hakim olsa ve öfkesinin geçmesini beklese çevresine acı yaşatmaz. Her zaman farklı çözüm yolları vardır. Sinir anında bu çözüm yolları akla gelmeyebilir. O nedenle sakin olup öfke kontrol altına alınmalı ve sağlıklı düşünülmesi gereken ortamın oluşması beklenmeli, acele edilmemeli" diye konuştu.

                Tokat ve Afyonkarahisar'da yaşanan cinayet örneklerinde öfkelenen taraflara işaret eden Dr. Başar, "Her iki olayın failinin yanında silah olmasaydı belki kavga olacaktı, birbirlerini döveceklerdi ama çok fazla kişi ölmemiş olacaktı. Artık silah taşımayı bırakmalıyız" dedi. Antisosyal eğilimleri olan, problemleri çözmekte zorlanan ve çok kolay çözüm üretemeyen insanlarda şiddete meyil olduğu gerçeğinin altını çizen Dr. Başar, "Günümüzde her bakımdan insanlar stresle boğuşuyor. İş yoğunluğu ve ekonomik sıkıntılar aile ve çevre şartlarını olumsuz etkiliyor. İnsanlar beklentilerine ulaşamayınca strese giriyor ve çevrelerine zarar verebiliyor. Halbuki her insan isteklerinin her zaman gerçekleşmeyeceğini bilmeli. Zaten her insan her istediğine ulaşabilse dünya yaşanmaz olur. Denge bozulur. Öncelikle bunu anlamalıyız. Her olayda sağlıklı çözüm buluncaya kadar sorunu orta yerde bırakmak ve acele etmemek en doğrusu. Bir de insan kendini rahatlatacak yöntemlere yönelmeli. Örneğin dua bunlardan biridir. Dua, stresi yenmek için önemli yollardan biridir" şeklinde konuştu.

                Şiddette kış mevsiminin de etkisi bulunduğuna değinen Başar, kışın insanların güneşten uzak kaldığı, daha çok kapalı ortamlarda bulunduğu ve sosyal aktivitesi kısıtlandığı için depresyona girebildiğini ifade ederek, şunları söyledi:

                "İnsanlar, hangi mevsimde olursa olsun çok uyumamalı, çok uyumak anlayışı daraltır. Aceleci olmamalı. Dua etmeli ve karşılaştıkları sorunlar karşısında 'Bu da geçer' diyerek kendini rahatlatmalı. Sorunları sakin anını gözeterek çözmeye çalışmalı. Çıkış yolu bulamadığı zamanlarda ise çevresine, güvendiği kişilere danışmalı."

                Yorum

                • delphin
                  Senior Member
                  • 27-12-2005
                  • 15279

                  #9
                  Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                  Epİlepsİ Nedİr?

                  Epileptik nöbet (Sara), beyindeki hücrelerin kontrol edilemeyen, ani, aşırı ve anormal deşarjlarına bağlı olarak ortaya çıkan bir durumdur. Beyin, insan vücudunun ana kumanda merkezi gibidir. Beyin hücreleri arasındaki uyumlu çalışma, elektriksel sinyallerle sağlanır. Nöbetin nedeni, bir tür beklenmeyen elektriksel uyarı olarak düşünülebilir. Kısaca; epileptik nöbet beynin kuvvetli ve ani elektriksel boşalımı sonucu oluşan kısa süreli ve geçici bir durumdur.

                  Epilepsi, dünyanın her bölgesinde, erkek ve kadında, her türlü ırkta ve yaklaşık 100 kişide bir oranında görülebilen bir hastalıktır.

                  Hastaların yaklaşık yarısında belirli bir neden bulunamaz. Belli bir grup hastada ise; gebelikte olabilen beyin gelişme problemleri, doğum sırasındaki nedenler, menenjit, beyin enfeksiyonu, beyin tümörleri, zehirlenmeler veya ciddi baş yaralanmaları epileptik nöbetlere yol açabilir.

                  Nöbetin nedeni tümör yada başka bir hastalık değilse, epilepsinin ilerlemesi söz konusu değildir, bazen yaşla birlikte nöbet sıklığı da azalabilir.

                  Epilepsi nöbetleri, çoğu zaman insana çok uzun sürüyor gibi gelse de 1-3 dakika içinde kasılmalar biter ve hastalar belli bir süre sonra nöbet öncesindeki normal aktivitelerini kazanırlar.

                  Epilepsi nöbetleri, değişik tiplerde olabilir. Nöbetler; büyük (genel, jeneralize tonik-klonik, grand mal, kasılma-çırpınma ile karakterize) yada küçük (kısmi, parsiyel, sadece yüz, kol yada bacakta kasılma[basit parsiyel] veya anlamsız konuşma ve davranışlar ile karakterize[kompleks parsiyel]) nöbetler şeklinde ortaya çıkabilir.

                  Ayrıca kısa süreli (5-10 saniye), gözlerini dikip sabit bakma, bu anda cevapsızlık şeklinde, kasılmasız dalma nöbetleri (absans) ile; özellikle sabahları uykudan uyandıktan sonraki dönemlerde ortaya çıkan ve kollarda sıçrama-atmalar tarzında myoklonik nöbetler de olabilir.

                  Epilepsi bulaşıcı bir hastalık değildir. Epilepsili kişinin hastalığının başkaları tarafından bilinmemesi için bir neden yoktur. Yakın arkadaşlarınız, akraba ve komşularınız, öğretmeniniz hastalığınız hakkında bilgi sahibi olmalıdır.

                  Epilepsili kişi evlenebilir ve çocuk sahibi olabilir. Bayanlar hamile kalmadan önce mutlaka doktoru ile görüşmelidir. Tedavide kullanılan ilaçların çocuk üzerine değişik etkileri nedeniyle; gebelik öncesi nöbetlerin tipine ve durumuna bakılarak uygun ilaç ve dozu doktor tarafından düzenlenmelidir.

                  Epilepsi tanısında en önemli nokta; nöbetler hakkında verilen bilgidir. Özellikle nöbeti gören kişinin doktor tarafından dinlenmesi gerekir. Genel fizik ve nörolojik muayene yapıldıktan sonra başvurulacak ilk laboratuar inceleme aracı; elektroensefalografi (EEG) dir. Bu tetkik, saçlı deriye elektrotlar yapıştırılarak beyin dalgalarının kaydedildiği bir yöntemdir. Epilepsi hastalığı tanısının konulmasında en önemli tetkiktir. Bilgisayarlı beyin tomografisi (BBT) ve magnetik rezonans incelemesi (MRI) epilepsi nöbetlerine neden olan olayların ortaya konmasında yardımcı olabilir.

                  Epilepsi ilaçla yada cerrahi olarak tedavi edilebilen, çoğu hastada (%70-75) tek ilaçla nöbetlerin kontrol altına alınabildiği bir hastalıktır. Epilepsili hasta ilacını kullanarak aktif ve başarılı bir yaşam sürebilir. Epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçlar; hastanın yaşına, fiziksel durumuna ve nöbet tipine göre uzman doktor tarafından verilmelidir. Bilinçsizce kullanılacak ilaç, nöbetleri önlemediği gibi istenmeyen yan etkilere de neden olabilir.

                  Eğer tedavi ile nöbetler bir kaç yıl (hastanın durumuna göre 2-4 yıl gibi) arka arkaya görülmezse, doktor kontrolunda ilaçların azaltılıp kesilmesi denenebilir. Nöbetler tekrarlamazsa tedaviye son verilir, tekrarlarsa tedaviye yeniden başlanır. İlacın kesilmesi, mutlaka hastayı izleyen doktor tarafından karar verilmesi gereken önemli bir konudur.

                  EPİLEPSİ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN KONULAR

                  1. Epilepsi kısa süreli nöbetler şeklinde tekrarlayan, beyinden kaynaklanan bir hastalıktır. Nöbetler ilaçla durdurulabilir.

                  2. Epileptik bir hastayı aşırı kollamaya, takip etmeye ve gereğinden fazla ilgi göstermeye gerek yoktur.

                  3.Epilepsi hastalığı olan kişi aşırı uykusuz kalmamalı, günde en az 7-8 saat uyumalıdır.

                  4. Aşırı çay, kahve ve kolalı içeceklerden kaçınılmalı, gece ağır yemek yenmemelidir.

                  5. Uzun süreli ve yakından televizyon seyredilmemeli ve fazla bilgisayar kullanılmamalıdır.

                  6. Epileptik hasta, aşırı efor sarfetmemeli ve bunu gerektiren sportif faaliyetlerden kaçınılmalıdır.

                  7. Alkollü içecekler, nöbet oluşumuna yol açabileceği ve epilepsi ilaçların etkilerini değiştirebileceği için kesinlikle kullanılmamalıdır.

                  8. Aç kalınmamalıdır.

                  9. Yüksek yerlerin kenarında bulunulmamalı ve ateş gibi yakıcı olabilecek yerlerden uzakta durulmalıdır.

                  10.Meslek seçiminde dikkat edilmelidir. Epileptik hastalar; askerlik, polislik, şoförlük, berberlik, inşaat ve kaynak işçiliği gibi meslekleri seçmemelidir.

                  11.Motorlu taşıt kullanılmamalıdır. 3 yıldan fazla bir sürede nöbet geçirmeyenlerde ve EEG leri normal olanlarda müsade edilebilir.

                  12.Epilepsili hasta elinden geldiğince üzülmemeli, olur olmaz şeyleri dert etmemelidir.

                  13.Epilepsili kişi evlenebilir ve çocuk sahibi olabilir. Epileptik kişi evlenecek ise eşi hastalığını bilmelidir. Bayanlar hamile kalmadan önce mutlaka doktoru ile görüşmelidir.

                  14.Alınan ilaçların hastalığı tamamen geçirmeyebileceği bilinmelidir. Ama ilaçlar nöbet gelmemesini yada sayısının azalmasını sağlayacaktır.

                  15.İlaçlar, düzenli ve mutlaka önerildiği şekilde kullanılmalıdır.

                  16.Nöbet geçirilme sayısı ile gün ve saatleri kaydedilmelidir.

                  17.Düzenli aralıklarla doktor kontrolüne gidilmelidir.

                  18.Hastalar, yanında iyi yüzme bilen birisi olmak şartıyla denize girebilir, fakat uzun süre denizde ve güneş altında kalmamalı, aşırı yorulmamalıdır.

                  19.Epilepsi kısmen de olsa hayatınızı etkileyebilir, ama normal, aktif bir hayat sürmenizi engellemez. Bazı meslekler dışında yapamayacağınız hiçbir şey yoktur.

                  20.Epilepsi çalışmanıza ve işinizde başarılı olmanıza engel olacak bir hastalık değildir. Unutmayınız ki; dünyada bir çok ünlü ve başarılı insan da epilepsi hastalığına sahiptir.

                  Yorum

                  • delphin
                    Senior Member
                    • 27-12-2005
                    • 15279

                    #10
                    Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                    Göz Seğirmesi Deyip Geçmeyin

                    GÖZ seğirmeleri, psikolojik veya nörolojik bozukluğun ön bulgusu olabiliyor. Ayrıca, gözde batma ve yanmaya sebep olan konjonktivit, keratit gibi iltihabi durumlar ve düzeltilmemiş kırma kusurları da seğirmeye yol açabilir. Yorgunluk, stres, depresyon, sıvı ve elektrolit dengesi bozuklukları uzun süreli göz seğirmelerine neden olmaktadır. Bazı vakalarda ise alışkanlık haline gelmiş olup tik şeklinde adlandırılır. Seğirme, altında ciddi beyin bozukluğu bulunmadığı için endişe verici bir durum değildir. Ancak uzun süren seğirmelerde nöroloji uzmanına görünmekte yarar vardır.

                    Yorum

                    • delphin
                      Senior Member
                      • 27-12-2005
                      • 15279

                      #11
                      Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                      Kas hastalığına kök hücre ile umut

                      Genetik bir kas hastalığının tedavisinde ilerleme sağlandı. Yeni yöntemin birkaç yıl içinde insanlarda denenmesi umuluyor.

                      NTV - İtalyan bilimadamları, genelde erkek çocuklarını etkileyen genetik kas hastalığı Duchanne Kas Distrofisi’ne karşı kök hücre kullanarak bir tedavi yöntemi geliştirdi. Köpekler üzerinde denenen yeni yöntemle, zamanla yürüme yetisinin kaybedilmesine yol açan hastalığa karşı tam bir tedavi sağlanamadı. Ama köpeklerin yürümeleri daha da kolaylaştı. Yöntemin bir kaç yıl içinde insanlar üzerinde de uygulanabileceği belirtiliyor.

                      Kasların bakımı ve gelişiminde önemli bir rol oynayan disitrofin adlı proteinin eksikliği yüzünden ortaya çıkan hastalık çocuklarda 3 ila 5 yaşında başlıyor. Kasların giderek bozulmasıyla hasta 12 yaşında artık yürüyemeyecek duruma geliyor.

                      Kasların bozulması ilaçlarla biraz geciktirilse de bozulma sürecini geriye çeviren ya da tam iyileşme sağlayan bir tedavi yok.

                      Özel bir tür kök hücreyi köpeklerin kan dolaşımına sokarak yeni yöntemi deneyen bilim adamları, disitrofin proteinini üretmeyi başardı. Yeni yöntemle tam bir tedavi sağlanamasa da köpeklerin yürümesi daha da kolaylaştı.

                      Milano’daki San Raffaele Enstitüsü’nde çalışan bilim adamları bunun tam bir tedavi bulunmasında önemli bir adım olduğunu ve bir kaç yıl içinde yöntemi insanlar üzerinde deneyecek duruma gelmeyi umduklarını söyledi.

                      Yorum

                      • delphin
                        Senior Member
                        • 27-12-2005
                        • 15279

                        #12
                        Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                        Kuruyan eller, çatlayan topuklar için

                        Tıpkı cildimiz gibi ellerimiz ve ayaklarımız da bu soğuk kış günlerinde özel bir bakıma ihtiyaç duyuyor. Soğuk hava ve rüzgara karşı alacağınız önlemlerle, el ve ayaklarınızın bakımlı görünmelerini sağlayabilirsiniz.

                        Eller

                        Kışın elleriniz ve ayaklarınız rüzgara, soğuğa ve hatta güneşe maruz kalır. Ellerinizi kışın etkilerinden korumak için:

                        • Ellerinizi sürekli olarak uygun nemlendiriciler ile nemlendirin.

                        • Dışarıda iken daima eldivenlerinizi giyin.

                        • Güneş koruma faktörü içeren el kremleri kullanın.

                        • Eğer parmak veya ellerinizde çatlaklar varsa, bu bölgelere hidrokortizon uygulayın.

                        • Ev işlerinde lastik eldiven giyerek, ellerinizin su ve deterjan ile temasını minimize edin.

                        Tırnaklar

                        Cilt gibi tırnaklar da soğuktan ve kaloriferlerin sebep olduğu nem kaybından dolayı kurur. Tırnaklar nemsizlikten daha kırılgan hale gelir. Tırnaklarınızı korumak için:

                        • Tırnaklarınız, nemini etrafındaki tırnak etinden alır, tırnak etlerinizi nemlendirin.

                        • Tırnak etlerinizi mümkün olduğu kadar kendi haline bırakın; itin ama kesmeyin.

                        • Kurumuş tırnak etleriniz ve şeytan tırnaklarınız kışın artar ve yünlü giysilerinize takılırlar. Haftalık düzenli manikür bu sorunu ortadan kaldırır.

                        • Protein ve kalsiyum açısından zenginleştirilmiş tırnak kuvvetlendiriciler kullanın. Bu tip ürünler, nemlendiriciler ile güçlendirilmiştir ve tırnak üzerinde bir koruyucu katman oluşturur.

                        • Kışın meyve ve sebze tüketimi azalır, daha çok nişasta içeren besinler alınır. Bu da vitamin eksikliğine ve dolayısıyla tırnaklarınızın kalitesinin düşmesine neden olur. Kışın dengeli beslenmeye dikkat edin.

                        • Sıcak çay ve kahve çekici olsa da bol su içmeyi unutmayın.

                        Ayaklar

                        Kış aylarında açıkta olmasalar da ayaklarınız gerektiğinden daha fazla bakım ve özen ister. Kapalı ayakkabılar içinde olduklarından, sürekli çorap giyildiğinden daha çok terlerler ki bu da koku problemini ve mantar enfeksiyonu riskini artırır. Çatlayan topuklar da cabasıdır. Ayaklarınızı korumak için:

                        • Sıcak su yerine ılık su ile banyo ya da duş yapın.

                        • Ayaklarınızı günde iki kere uygun kremler ile nemlendirin.

                        • Ayak tırnaklarınızı, parmak aralarınızı mantar riskine karşı çok fazla nemlendirmekten kaçının.

                        • Ayağınızdaki ölü derileri haftada bir kez ponzalayarak uzaklaştırın.

                        • Topuk çatlaklarına, yoğun nemlendiriciler, antibiyotik kremler ve ayaklarınızı nemli tutan özel gece çorapları ile bakım yapın.

                        • Mantar riskiniz varsa çoraplarınızı ve ayakkabılarınızı giymeden önce ayak pudrası kullanın.

                        Yorum

                        • delphin
                          Senior Member
                          • 27-12-2005
                          • 15279

                          #13
                          Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                          Üşümemek için pekmez

                          Diyetistanbul uzmanları Aysen Arıcan ve Selma Önelge Gür, iyi bir vitamin ve mineral deposu olan pekmezin beslenmemizdeki yerini anlattılar.

                          Arıcan ve Gür, şu açıklamalarda bulundu: “100 gr (6-7 yemek kaşığı) pekmezde 400 mg kalsiyum, 10 mg demir ve240 mg magnezyum ve 1460 mg potasyum, 17 mg selenyum bulunur. İçerdiği vitamin ve minerallerin vücutta emilirliği çok yüksektir ve güçlü antioksidan özelliği olan bir besindir.

                          Pekmezde bulunan demirin vücutta kullanımını arttırmak için C vitamini içeren besinlerle birlikte tüketilmesi gerekir. Örneğin portakal suyu içine pekmez konularak içilebilir.

                          İyi bir pekmez şekerlenmez, normal kıvamda ve berraktır, içinde yabancı maddeler bulunmaz. Saklarken kabın nemli olmamasına dikkat edilmeli, kapağı açık bekletilmemelidir.

                          Hemen kana geçebilen bir şeker türü olduğundan acil enerji gereksinimini karşılamak için iyi bir besindir. Akut hipogliseminin tedavisinde kullanılabilir. Şeker yerine daha besleyici özellikte olması nedeniyle tercih edilmelidir. Kış aylarında yaygın olarak tüketilen, demir, kalsiyum ve potasyum mineralleri bakımından çok zengin olan pekmez; kemik gelişimi yanında kansızlığı, halsizliği, zayıflığı tedavi edici özelliktedir.

                          Bebekler, hamileler, sporcular, okul çağı çocuklar ve büyüme dönemindeki gençlerin enerji ihtiyacının bir bölümünü karşılamak için çok iyi bir seçenektir. Kolesterol içermez, glisemik indeksi yüksekbir besin olduğundan şeker hastalarının fazla tüketmesi önerilmez. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve kışın fazla üşümemeye neden olur.”

                          Yorum

                          • delphin
                            Senior Member
                            • 27-12-2005
                            • 15279

                            #14
                            Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                            Kötü yönetici depresyona sokuyor

                            Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Aydın Levent, asgari ücretle bile olsa bir iş bulmanın çok güç olduğu günümüzde çalışanların da işini kaybetme korkusuyla depresyona girdiğini söy

                            Hastaneye tedavi için gelen hastalar üzerindeki gözlemlerini anlatan Prof. Dr. Bekir Aydın Levent işini kaybetme korkusunu en çok sert tutumlu, yüzü asık ve agresif yönetici ve işverenle çalışanların yaşadığını belirtti.

                            Prof. Dr. Aydın, “İş yaşamında, yöneticilerin davranışları, çalışanın gelecekle ilgili güven duymasına ya da güvensizlik içinde yaşamasına neden oluyor. Eğer çalışan sürekli işini kaybetme korkusu içinde olursa, bu kendisinde depresyon yaratıyor. Bu kişiler işlerine bağlılık göstermeye çabalasalar da yarınlarının ne olacağını bilmediklerinden, basit bir nedenden dolayı haksızlığa uğrayıp işten atılacaklarını düşünerek verimli olamazlar” dedi.

                            İşyeri sahipleri ile yöneticilerin, çalışan kesimin verimini ve motivasyonunu düşüren, "Kafam bozulursa hepinizi kapının önüne koyarım' tavırlarından kaçınması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Levent, personelin işine isteyerek ve mutlu bir ruh yapısıyla gelmesini sağlayacak davranışlar sergilenmesinin her zaman için yararlı olacağını, iş verimini artıracağını kaydetti. Güler yüzlülüğün iyi bir yönetici olmada olumlu özelliklerden biri olsa da yeterli gelmeyeceğini belirten Prof. Dr. Levent, asık suratın da çalışanda korku yarattığını, korkunun ise her yapılan işin yanlış mı, doğru mu olduğu kuşkusu ile "Acaba bir azar işitecek miyim?' gibi güvensizlik duygusu doğurduğunu ve verimi düşürdüğünü söyledi.

                            DOZU AYARLANMALI

                            Yönetici ve işverenlerin çalıştırdığı kişilere saygılı olması gerektiğini de sözlerine ekleyen Prof. Dr. Levent, şöyle konuştu:

                            “Saygı sadece büyüklere gösterilmez, kendinden küçüklere de saygı gösterilmelidir. Günlük hayatta olduğu kadar çalışma yaşamında da sertliğin, hoşgörünün ve sevecenliğin de bir ölçüsü olmalı. Büyük bir hata yapılmışsa buna karşı çok hoşgörülü davranmamak gerekir. Çünkü bu, hataların tekrarını getirir, herkesin içinde onur kırıcı bir şekilde azarlamak da diğer personeli olumsuz yönde etkiler, iş verimini düşürür. Bir kişi uyarılacaksa diğer çalışanların yanında onur kırıcı söz söylemek yanlış olur.

                            Yöneticinin ağzından çıkanı kulağının duyması gerekir. İnsanları harcamak kolay ama birbirini seven başarılı bir gruba yöneticilik yapmak da o yöneticinin başarısı demektir. Aşırı ve gereksiz katı davranışlar yöneticinin aleyhine olur. Çalışanın iş yerine severek, koşarak gelmesi gerekir, ayakları geri geri gitmemeli. İnsan çalıştığı yerde mutlu olmalı. Amirleriyle ve çalışma arkadaşlarıyla huzurlu olmalı. Yönetici ya da personelin iş yerinde herkesi sevmesi pek mümkün olmaz ama karşılıklı saygılı olmak ve belirli ölçülerde dikkatli davranmak gerekir.”

                            Yorum

                            • delphin
                              Senior Member
                              • 27-12-2005
                              • 15279

                              #15
                              Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                              'Sutent dağılmış kansere çözüm değil'

                              İngiltere Kraliçe’sinden tıp ödül alan Doktor Teoman Sırrı kanser ilacı Sutent ile ilgili yaptığı araştırmadan sonra kamuoyunu uyardı. Son bir hafta içinde Türkiye’den ve Kıbrıs’tan 50’den fazla hastasının kanser ilacı Sutent’i sipariş verdiğine değinen Sırrı, "Bu ilaç dağılmış kansere çözüm değil. Amerikan ilaç firması bu işten büyük paralar kazanıyor, ama halkımıza hiçbir faydası yoktur" dedi.

                              Hürriyet (DHA) -Bu ilacın her kansere iyi geleceği yönünde Türk medyasında çıkan haberlerin hastaları yanlış yönlendirdiğini savunan doktor, "Bu Amerikalıların oyunudur. Her paketinde 30 hap olan paket 5 bin -6 bin sterline satılıyor. Mide, bağırsak ve böbrekte oluşan dağılmamış kanser içindir. İlacın resmi web sitesinde de diğer bir ilaç adı var. Eğer o iyi gelmezse bir de Sutent’i deneyin deniyor. Dağılmış kanserin hiçbir çözümü yoktur. Halkımız bu ilacın göğüs kanserine de iyi geleceğini düşünüyor. Ama bir ilaç her kansere iyi gelemez" dedi.

                              Kendisinden ilacı siparişle isteyen hastalarına ABD’den ilacı getirten Sırrı, "Bu ilaç Avrupa’da yok, çünkü izin alamıyor" dedi. Sırrı, maddi durumu yeterli olmayan 5-6 ailenin paralarını birleştirirerek bir paket alabilmek için uğraştığı ilacın dağılmış kansere faydasız olacağının altını çizdi.
                              Tıpta yaptığı buluşlar ile bilinen Doktor Teoman Sırrı bu senenin başında Kraliçe Elizabeth’den tıbba hizmet ve halka hizmet onur ödülü almıştı.

                              Geçtiğimiz aylarda piyasaya çıkan Stent, "kanserli hücrelere ve tümörlere iki cepheden saldıran ilk kanser ilacı" olarak tanıtılmıştı. Üretici firma, ilacın hücrelerde bulunan enzimlere sinyal göndererek kanserli hücrelerin bölünerek çoğalmasını engellerken, tümörleri kanla besleyen damarların oluşmasını önleyerek tümörün küçülmesini sağladığını savunuyor.

                              Yorum

                              İşlem Yapılıyor
                              X