? menkıbeler

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • baymarti
    Member
    • 12-05-2005
    • 944

    #46
    Konu: ? menkıbeler

    “Yâ Rabbî, kurtar beni”

    18 Ekim 2005 Salı
    Demirci toprağını nurlandıran “Balzat Hacı Baba”, keramet ehli, mübarek bir zattı.
    Şöyle ki;
    O devirde genç bir kadın, tek başına evinden çıkmış, karşı köye gidiyordu. Akşam üzeri tenha bir mevkiye gelmişti ki, edepsiz bir adam onu görüp, musallat olmak istedi. Kadıncağız büyük bir korkuya kapıldı. Çaresizdi. Kalbinden sessizce;
    - “Yâ Rabbî!” diye yalvardı. “Beni bu adamın şerrinden ancak sen kurtarabilirsin. Balzat Hacı Baba hürmetine bana yardım et!”
    O esnada adam iyice yaklaşmış, tam kadını tutmak üzereydi ki, aniden koca bir “Yılan” peydah olup feci şekilde soktu o ahlâksızı. Henüz kadına eli değmemişti ki, cansız yere yıkıldı.

    Buldu cezasını
    Kadıncağız kurtulmuştu.
    Ancak korkusundan yolunu şaşırdı bu defa. Bilemedi ne yöne gideceğini. Vakit ilerlemiş, iyice karanlık bastırmıştı. Gözlerini kapayıp, kalbinden,
    - Yâ Rabbî! O zatın hürmetine beni köyüme ulaştır! diye yalvardı.
    Gözlerini açtığında, bir at gördü az ilerde. Bu büyük veli de yanındaydı. Kadıncağıza;
    - Bacım, buna bin. O seni köyüne ulaştırır! buyurup kayboldu gözden.
    Kadın o ata binip, köyüne ulaştı.
    Bir “Fatiha” okuyup, gönderdi bu zatın ruhuna.
    ***
    Bir gün de nasihat isteyen bazı gençlere;
    - Müminleri incitmekten çok sakının! buyurdu.
    - Kalp kırmak çok mu günahtır? dediler.
    - Elbette, buyurdu. Kâbe-i şerifi hem de yetmiş defa yıkmaktan daha büyük günahtır.

    Mümin, Allahın dostudur
    - Hikmeti ne efendim?
    - Çünkü Allahü teala, mümin kuluna “Dostum” diyor. “Evliyam” diyor. Sen ise onu kırıyorsun. Bu hal, mümine yakışır mı?
    Ve ekledi:
    - Allahü teala, “Yere göğe sığmam. Mümin kulumun kalbine sığarım” buyuruyor. Sen nasıl o kalbi zedelersin? Olur mu böyle şey?
    Gençler bu defa;
    - Başarılı olmak neye bağlıdır? diye sordular.
    - İslamiyete tam uymaya bağlıdır, buyurdu.
    - Efendim, gayri müslimler de başarılı oluyor, dediler.
    Buyurdu ki:
    - Biz, dünyadaki başarıdan değil, öldükten sonra işe yarayan başarıdan bahsediyoruz.

    Yorum

    • baymarti
      Member
      • 12-05-2005
      • 944

      #47
      Konu: ? menkıbeler

      “Allah diyen mahrum olmaz”

      19 Ekim 2005 Çarşamba
      Manisa velilerinden “Balzat Hacı Baba”, bir gün evinde otururken, birden ellerini kaldırıp hararetle dua etmeye başladı. Bu hal, evdekilerin dikkatini çekti tabii. Az sonra sakinleşince sordular:
      - Hayırdır inşallah. Mühim bir şey mi oldu?
      - Evet, buyurdu. mühim bir şey oldu.
      - Ne oldu? Söylesene.
      - Okyanusta bir gemi fırtınaya tutuldu. İçinde sevdiklerimiz de vardı. Onlar, bizi vesile edip Allahü teâlâdan yardım istediler. Onlar için dua ettim.
      - Kurtuldular mı bari?
      - Çok şükür, fırtına dindi ve kurtuldular.
      Birkaç gün sonra bir grup kimse geldi bu zata ve;
      - Efendim, size teşekküre geldik, dediler.

      “Ne teşekkürü?”
      -Hayırdır, buyurdu. Ne teşekkürü?
      - Biz gemide seyahat ederken bir gece fırtına çıktı. Gemimiz tam batmak üzereydi ki, sizi vesile edip dua ettik.
      - Sonra?
      - Fırtına dindi ve kurtulduk.
      Buyurdu ki:
      - İnsanlar her şeyden ümidini kesip de Allahü teâlâdan yardım isterlerse, cenab-ı Hak onları elbette o sıkıntıdan kurtarır. Allah diyen mahrum olmaz.
      ***
      Bu zat, bir gün sevdiklerine;
      - İnsanlara teşekkür etmeyen, Allaha şükretmiş olamaz, buyurdu.
      Dinleyenler,
      - Kime teşekkür etmeliyiz? dediler.
      - Evvela hocaya, buyurdu.
      - Nasıl teşekkür edilir?
      - Söylediklerine kıymet vermekle.

      Vakit çok kıymetlidir
      - Sonra kime teşekkür edilir efendim?
      - Anne babaya.
      - Kâfir olsalar da mı? diye sordular.
      - Evet, buyurdu.Kâfir de olsalar, ne kadar kötü de olsalar, anne babaya karşı gelinmez.
      Sonra efendim?
      - Üçüncü olarak işverene teşekkür edilir. Ona teşekkür de, emirlerini yerine getirmekle olur.
      ***
      Bir gün de;
      - Vakit, çok kıymetlidir, buyurdu. Ömrünü boş şeylerle geçiren kişi, tarlaya tohum ekmeyen kimseye benzer ki, hasat zamanı elbette pişman olur.
      Ve ilave etti:
      - Ölümü kendinize sevdirin. Nasıl olsa bir gün başa gelecek.

      Yorum

      • baymarti
        Member
        • 12-05-2005
        • 944

        #48
        Konu: ? menkıbeler

        “Onun hürmetine şifa ver!”

        20 Ekim 2005 Perşembe
        Anadolu’nun Kula ilçesinde medfun olan “Tahir Efendi” devrinde, Müslüman olmayan birisi hastalanmıştı bir gün. Tabipler çare bulamadılar. Hastalık gittikçe ağırlaşmıştı.
        Ve bir gece...
        Çaresizlikten Tahir Efendi’yi düşündü adam. Kendisi Müslüman değilse de, Onun, Allah’a yakın bir zat olduğunu biliyordu. Onu vesile ederek,
        - Yâ Rabbî! O zat senin sevgili kulunsa, onun hürmetine bana şifa ver! diye dua etti.
        Ellerini yüzüne sürerken çalındı kapısı. Açtığında Tahir Efendi’yi gördü eşikte. Çok şaşırmıştı.
        - Buyurun efendim! dedi. Safa geldiniz.
        Ancak girmedi mübarek. Elinde üç beş tane “Elma” vardı.

        “Bunu ye, iyileşirsin”
        Onları adama uzatıp,
        - Bunlardan ye. Allah’ın izniyle iyileşirsin dedi ve ayrıldı.
        Adam o elmalardan yer yemez iyileşti birden. Öyle ki hastalıktan eser kalmadı vücudunda.
        Sonrası malum.
        “Şehadet”i söyleyip Müslüman oldu.
        ***
        Bir gün de bu zata bir kimse gelip,
        - Efendim, insanlardan hep sıkıntı görüyorum, diye dert yandı.
        Tahir Efendi,
        - Öyleyse tövbe et, buyurdu.
        Adam anlayamadı.
        - Neden tövbe edeyim ki? dedi.
        Ona şefkatle baktı ve
        -Kardeşim, buyurdu. İnsanlardan gelen sıkıntılar, işlenilen günahların neticesidir. Hemen tövbe et!
        - Peki efendim, dedi. İnsanlardan iyilik gelirse?
        - O da, yapılan iyi amel ve ibadetlerin mükâfatıdır, buyurdu. Kime nasib olursa, çok sevinsin.

        Her nimet Allah’tandır
        Adamcağız;
        - Yani, dedi. Kullardan gelen bütün iyilikler, hep Allahtan mıdır?
        - Elbette, buyurdu.
        - Ya kötülükler?
        - Onlar da nefistendir. Nefis, her fenalığın kaynağıdır.
        ***
        Bir gün de;
        - Namaz bir ölçektir, buyurdu cemaatine.
        - Nasıl yani? dediler.
        Buyurdu ki:
        - Kim onu hakkıyla ölçer, yani âdâbına uyarak kılarsa, büyük ecir ve mükâfata kavuşur.
        - Ya âdâbına uygun kılmazsa? dediler.
        Buyurdu ki:
        - O zaman hiç sevap alamaz. Sadece borcunu ödemiş olur.

        Yorum

        • baymarti
          Member
          • 12-05-2005
          • 944

          #49
          Konu: ? menkıbeler

          “Cenazeyi defnedemiyoruz”

          21 Ekim 2005 Cuma
          Anadolu velilerinden “Şah Süleyman Efendi”yi sevenlerden biri vefat etti bir gün. Mevsim de kıştı. Cenaze hizmetleri yapıldıktan sonra, sıra defnetmeye geldi.
          Ancaak nereyi kazsalar, su çıkıyordu altından. Kabir için kuru bir yer bulamayıp, defnedemediler cenazeyi. Sonunda bu zata koşup dert yandılar.
          - Efendim çaresiz kaldık.
          Şah Süleyman Efendi;
          - Hayırdır, buyurdu. Ne oldu?
          - Cenazeyi defnedemiyoruz hocam.
          - Neden?
          - Nereyi kazsak, altından su çıkıyor.
          Mübarek, kabristanda bir yer tarif edip sordu:
          - Filan yeri kazdınız mı?
          - Evet kazdık. Orası da sulu.
          - Bir daha kazın, buyurdu. Ümit ederim ki o yer kuru çıkar.

          Gerçekten kuru çıktı!
          Gidip o yeri kazdılar ki, toprak kupkuru. Halbuki su vardı az önce. Sevinip o yere defnettiler cenazeyi.
          ***
          Bir gün bazı gençler;
          - Efendim, İslâmiyette en mühim şey nedir? diye sordular bu zata.
          - İman sahibi olmaktır, buyurdu.
          - İmandan sonra nedir? dediler.
          - İslâmiyeti öğrenmektir, buyurdu. Hadis-i şerifte, “Nerde ilim varsa, İslâmiyet oradadır” buyuruluyor.
          - O hangi ilim? dediler.
          Buyurdu ki:
          - Fen ve din ilimleri. Mesela gözün yapısı, ilahi sırlarla doludur. Bunu öğrenmek, Allahü teâlâyı tesbih etmektir. Ama ilmihalini öğrenmek daha önce gelir.
          - Neden efendim?
          - Çünkü bu ilim herkese farzdır.

          “O ilim vebal olur!”
          - Bundan sonra mühim olan nedir? dediler.
          - Öğrendiğiyle amel etmektir, buyurdu.
          - Eğer amel etmezse?
          - O zaman o ilim vebal olur o insana.
          - Vebal mi, nasıl yani?
          - Yani o ilim ona zararlı olup, onu Cehenneme götürür.
          - Neden?
          - İlim, kendisiyle amel edilen ilimdir kardeşlerim. Eğer amel edilmiyorsa, ona ilim denmez.
          ***
          -Bir gün de;
          - Güzel ahlak nedir? dediler.
          Buyurdu ki:
          - Güzel ahlâkın en azı, meşakkatlere göğüs germek, yaptığı iyiliklerden karşılık beklememek ve herkese karşı şefkatli olmaktır.

          Yorum

          • baymarti
            Member
            • 12-05-2005
            • 944

            #50
            Konu: ? menkıbeler

            “Rabbimden bir şey istiyorum”

            24 Ekim 2005 Pazartesi
            Hindistan’ın büyük velilerinden “Ahmet Kithû Efendi”, gıybetten çok korkar, herkese de bunun zararını anlatırdı. Bir gün sevdikleriyle otururken;
            - Ben Rabbimden tek bir şey istiyorum! buyurdu.
            Dinleyenler;
            - O nedir ki? diye sordular.
            Buyurdu ki:
            - Ona, hiç gıybet etmemiş bir kul olarak kavuşmak. Bunu istiyorum.
            Hikmetini sordular.
            - Çünkü gıybet, kul hakkına girer de ondan, buyurdu. Kıyamet gününde, hiç kimse beni böyle bir şey için arasın istemiyorum.
            - Biz de istemiyoruz efendim. Bunun için ne yapmalıyız?
            - Dünyada iken helallaşın! buyurdu.
            - Ya helal etmezse? dediler.

            Mutlaka helallık alın
            Buyurdu ki:
            - Ne yapıp edin, o helallığı alın. Yoksa ahirette çaresi bulunmaz.
            ***
            Bu zat, bir günkü sohbetinde de buyurdu ki:
            - İnsanın yaptığı işlerde, mutlaka bir hedefi, maksadı, gayesi vardır. Bu da iki türlü olur.
            - Onlar nedir? dediler.
            Buyurdu ki:
            - Ya Allah rızası için olur, ya da insanların rızası için.
            Ve izah etti:
            - Yani insan, ya Rabbinin rızasını kazanmak için iş yapar bu dünyada, ya da insanlara beğendirmek için. Eğer Allah için yaparsa çok iyi. Onun yardımcısı Allahü teâlâdır. Mübarek olsun.
            - İnsanlar için yaparsa? dediler.
            - Bu, çok kötü, buyurdu.

            Sonu hüsran olur
            - Nasıl yani? dediler
            Buyurdu ki:
            - Cenab-ı Hak onun işini insanlara bırakır ki, sonu hüsran olur muhakkak.
            ***
            Bir gün de;
            - İmanın kâmil alduğunun alameti nedir? diye sordular bu zata.
            - İmanı kâmil olanlarda iki haslet bulunur, buyurdu.
            Dinleyenler merak edip;
            - Onlar nedir ki? diye sordular.
            - Biri, sevdiği ve beğendiği şeyleri bir din kardeşine verirler, buyurdu.
            - Ya öbürü? dediler.
            Buyurdu ki:
            - Verdikleri zaman çok sevinirler. Öyle ki, alan adam bu kadar sevinmez.

            Yorum

            • baymarti
              Member
              • 12-05-2005
              • 944

              #51
              Konu: ? menkıbeler

              En mühim şey nedir?

              25 Ekim 2005 Salı
              Niğde’nin Bor kazasında medfun bulunan “Ahmet Kuddusî” hazretlerine, genç bir Müslüman gelip,
              - Bu dinde en mühim şey nedir? diye sordu bir gün.
              - Dört şeydir, buyurdu.
              Genç adam,
              - Dört şey mi? dedi. Peki nedir onlar?
              - Birincisi, İslamiyeti öğrenmektir.
              - Nasıl öğreneceğiz efendim?
              - Ehli sünnet âlimlerinin yazdığı ilmihal kitaplarını okuyarak.
              Delikanlı sordu tekrar:
              - İkinci mühim şey nedir?
              - İkincisi, okuduğunu doğru anlamaktır, buyurdu.
              - Yanlış anlamak da olur mu ki?
              - Olmaz mı. Yetmişiki bid’at fırkası, hep yanlış anlamaktan meydana geldi evladım.

              İslamiyeti yaşamak...
              Genç adam,
              - Peki efendim, dedi. Üçüncü mühim şey nedir?
              - İslamiyeti yaşamaktır, buyurdu.
              - Ya dördüncüsü?
              - Dördüncüsü de, öğrendiğini başkalarına da öğretmektir.
              Delikanlı;
              - Nasıl öğreteceğiz? diye sordu bu defa.
              - Güleryüz ve tatlı dille anlatarak, buyurdu.
              - Ya öğretecek kadar bilgimiz yoksa?
              - O zaman kitap verirsiniz.
              - Ne kitabı?
              - İslam âlimlerinin yazmış olduğu bir ilmihal kitabını mesela.
              - Bu da öğretmek yerine geçer mi? diye sorunca da;
              - Elbette, buyurdu. Hatta en iyi emri maruf şekli kitap vermektir ki, bu hizmeti her Müslümanın yapması lazımdır.

              Yoksa vebalde kalırız
              Ve ilave etti:
              - Eğer öğretmezsek, bizden sonraki nesil İslâmiyeti nasıl öğrenecek evladım? Öğrenmeden, bilmeden ölürlerse, biz vebal altında kamaz mıyız?
              - Haklısınız efendim. Vebalde kalırız.
              Devam etti mübarek:
              - Bizden öncekiler, canlarıyla, mallarıyla, bizlere İslâmiyeti ulaştırdılar. Onların çalışmaları olmasaydı, biz de öğrenemeyecek, belki de Müslüman olamayacaktık.
              - Çok doğru efendim.
              Buyurdu ki:
              - O halde bu dini bize kadar ulaştıran dedelerimize, özellikle Eshab-ı kirama ve onlardan sonra gelen bütün din büyüklerine şükran borçluyuz. Mekânları Cennet olsun.

              Yorum

              • baymarti
                Member
                • 12-05-2005
                • 944

                #52
                Konu: ? menkıbeler

                Kul hakkından korkun!

                26 Ekim 2005 Çarşamba
                Evliyanın büyüklerinden “Ahmet bin Ebül Hayr” hazretleri, bir gün; - Kardeşlerim, kul hakkından çok korkun, buyurdu cemaatine.
                Dinleyenler;
                - Gıybet ve su-i zan da kul hakkına girer mi? diye sordular.
                - Evet, buyurdu. Mümine sert bakmak bile kul hakkına girer. Bu haktan kurtulmanın da tek yolu vardır.
                - O nedir? dediler.
                - Helallik dilemektir, buyurdu.
                - Haklı olsak da mı efendim?
                - Elbette. Haklı olsanız da, yine özür dileyin. Siz kârlı çıkarsınız.
                - Nasıl kârlı çıkarız?
                - Çünkü Sevgili Peygamberimiz, “Haklı olduğu halde özür dileyene, Cennette köşk verilecektir. Kefili de benim” buyuruyor.

                Bu da nefsi kırar
                Ve ilave etti.
                - Böyle yapmak, nefsi de kırar ki, bu da saadetine sebep olur o kişinin.
                ***
                Bir gün de;
                - Efendim, bize “Gıybet” hakkında bilgi verir misiniz, dediler.
                Cevabında;
                - Gıybet, devası olmayan bir hastalıktır, buyurdu. Müslümana yakışmaz.
                - Efendim, gıybet yapınca, o kişinin günahı bize yazılıyormuş, öyle mi? dediler.
                - Evet, buyurdu. Akıl kârı mıdır ki, oturduğun yerde başkasının günahını alıyorsun. O, orada haram işliyer, günahı senin defterine yazılıyor. Dahası da var.
                - Dahası ne hocam?
                - Senin sevapların da ona yazılıyor. Şimdi bu, ticaret midir?

                Akıllı tüccar kâr eder
                Ve ilave etti:
                - Akıllı tüccar, kârlı iş yapandır. Ama sen zarar ediyorsun.
                - Ama gıybet tatlı geliyor efendim.
                - Nefsin hoşuna gidiyor da ondan, buyurdu. Nefis, insanın düşmanıdır ve bütün gayesi, sahibini Cehenneme atmaktır.
                ***
                Bir gün de;
                - Ahirette kurtulmak, ibadet ve amelin çok olmasına mı bağlıdır? diye sordular.
                - Hayır, buyurdu.
                - Ya neye bağlıdır efendim?
                - İki şeye, buyurdu. Birincisi, dosdoğru bir imana sahip olmaktır.
                - İkincisi ne efendim?
                - İkincisi de, amellerin ihlâslı ve şartlarına uygun yapılmasıdır.

                Yorum

                • baymarti
                  Member
                  • 12-05-2005
                  • 944

                  #53
                  Konu: ? menkıbeler

                  Her yere bir kapıdan girilir!

                  27 Ekim 2005 Perşembe
                  Şam’da yaşayan meşhur velilerden Ahmet bin Ebül Havarî hazretlerine; - Hocam, yanımızda gıybet edenler oluyor. Ne yapalım? diye sordular.
                  Cevabında;
                  - Dinlemeyin, buyurdu. Hatta ikaz edin!
                  - Nasıl ikaz edelim efendim?
                  - Deyin ki: “O kişinin hiç mi iyi tarafı yok? Bir kusurunu görünce, bunu hemen başkalarına söylemek mi lazım? Bu, yakışır mı din kardeşliğine?”
                  - Söylüyoruz efendim. Ama yine devam ediyorlar.
                  - O zaman susturun! buyurdu.
                  - Susturalım mı? Nasıl?
                  - Açıkça “Sus!” deyin. Gıybet edene “Sus” diyen, yüz şehid sevabı kazanıyor.

                  Sen dinlemeseydin...
                  Ve ekledi:
                  - Hem sonra gıybet bir günahsa, dinlemek iki günahtır. Çünkü sen dinlemesen, o, bu gıybeti yapamayacaktı.
                  - Çok doğru hocam.
                  - Dikkat edin, aileler nasıl parçalanıyor? Cemiyetler, hatta milletler nasıl bölünüyor? Hep bu dedikodu yüzünden değil mi?
                  - Evet efendim, çok haklısınız.
                  Gıybet ve dedikodu, milletleri içerden kemiren bir illettir. Cenab-ı Hak bu belaya düşmekten hepimizi muhafaza buyursun.
                  ***
                  Bir günkü sohbetinde de;
                  - Cennetin kapısı, büyüklerin kalbidir! buyurdu sevdiklerine.
                  Dinleyenler;
                  - Nasıl yani? dediler.

                  Büyüklerin kalbi...
                  Buyurdu ki:
                  - Hani her yere bir kapıdan girilir ya. İşte Cennete girmek için de büyüklerin kalbine girmek lazım.
                  - “Büyükler”den maksat kimlerdir efendim?
                  - İnsanın annesidir, babasıdır. En mühimi de hocasıdır tabii.
                  - Kalbe nasıl girilir ki? dediler.
                  - Onlar tarafından sevilmekle, buyurdu. Hizmet edip dualarını almakla. Onların gönlüne giren, Cennetin kapısından girmiş olur.
                  Şöyle bitirdi:
                  - Allahü teâlâ evliya kullarını çok sever. Onların mübarek kalpleri “İlahi nur ve feyzler”in kaynağıdır. Onların kalbine giren, yani onlar tarafından sevilenler de, mahrum kalmazlar bu feyizlerden.

                  Yorum

                  • baymarti
                    Member
                    • 12-05-2005
                    • 944

                    #54
                    Konu: ? menkıbeler

                    Tasavvuf nedir?

                    28 Ekim 2005 Cuma
                    Yemen evliyasından “Ahmet bin ebu Bekr” hazretleri, bir günkü sohbetinde;
                    - Kardeşlerim, çok âlimler tasavvufu tarif etmiş. Bir de ben tarif edeyim mi? diye sordu cemaatine.
                    - Seviniriz efendim, dediler.
                    Buyurdu ki:
                    - Tasavvuf, ehemmi mühimme tercih etmektir.
                    - Anlamadık efendim, biraz açıklar mısınız, dediler.
                    Buyurdu ki:
                    - Yani hangi iş daha mühimse, ona öncelik vermektir. Bunu yapabilen, en iyi tasavvufcudur.
                    - Yani hocam “Tasavvuf, vakti en iyi şekilde değerlendirmektir” diyebilir miyiz? dediler.
                    - Elbette, buyurdu. Yarın amellerimiz Allahü teâlâya arz edildiğinde Hak teâlâ soracak hepimize.

                    Kulum, işte amellerin!
                    - Ne soracak?
                    - “Ey kulum, işte amellerin. Sen beğeniyorsan ben de beğeneyim. Ama senin bile beğenmediğin bu amelleri ben nasıl kabul ederim?” buyuracak.
                    - Sonra efendim?
                    - Sonra da o ameller, bir “Paçavra” gibi çarpılacak sahibinin suratına.
                    ***
                    Bir gün de;
                    - Efendim, mü’min daima güleryüzlü ve neşeli olmalı, buyuruluyor. Öyle değil mi? dediler.
                    - Evet doğru, buyurdu.
                    - Pekii bir şeye üzülmüşsek?
                    - Olsun. Yine de o üzüntümüzü etrafımıza belli etmemeliyiz. Zira müminin neşesi yüzünde, hüznü kalbindedir.

                    Kimler çürümez?
                    Bir gün de, akrabasından bazı kimselere;
                    - Helal lokma ile beslenen bedeni toprak çürütmez, buyurmuştu ki, o günden kısa bir müddet sonra da vefat etti mübarek.
                    Yirmi yıl sonra...
                    O kabristandan yol geçmesi sebebiyle kabrin nakli gerekiyordu başka yere.
                    Ve kabir açıldı.
                    Mübarek cesedinin taptaze durduğunu görenler, hayretten parmaklarını ısırdılar. Sanki o gün defnedilmiş gibiydi. İşte o zaman yirmi sene önceki sözünü hatırladılar ister istemez. “Helal lokma ile beslenen bedeni toprak çürütmez”.
                    Bu sözünü yad edip;
                    - “El hak doğru”, dediler.
                    Ve gözyaşları içinde Fatihalar okuyup hediye ettiler mübarek ruhuna.

                    Yorum

                    • baymarti
                      Member
                      • 12-05-2005
                      • 944

                      #55
                      Konu: ? menkıbeler

                      Dinimiz, baştan başa şefkattir

                      31 Ekim 2005 Pazartesi
                      İstanbul’da Kıdıköy Müftüsü iken vefat eden “Ahmet Mekkî Efendi”, bir günkü sohbetinde;
                      - Kardeşlerim, dinimiz baştan başa şefkattir, buyurdu. Bu kadar âlimler, evliyalar, istirahatlarını feda ederek hayatları boyunca hep insanların kurtulması için çalıştılar.
                      Dinleyenler;
                      - Neden bu kadar çok uğraştılar? diye sorunca da;
                      - Merhametten, buyurdu. İnsan, bir kedinin bile ateşte yanmasına tahammül edemezken bir insanın, hem de ebediyyen yanmasına nasıl tahammül edebilir?
                      - Bu gayret, imandan mı kaynaklanıyor? dediler.
                      - Evet, buyurdu.

                      İşte iman budur
                      Hazret-i Ebu Bekir Müslüman olunca, ‘’Yâ Resulallah, altı arkadaşım daha var, onları da getireyim’’ dedi ve onların da iman etmesine vesile oldu. İşte iman budur.
                      - Biz de buna gayret etmeli miyiz? dediler.
                      - Elbette, buyurdu. Öğrendiğimizi başkalarına da öğretmezsek sorumluluktan kurtulamayız.
                      - Nasıl öğreteceğiz peki?
                      - Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını insanlara ulaştırmak suretiyle. Kitap vermek, on kere anlatmaktan daha iyidir.
                      ***
                      Bir gün de;
                      - Evliyanın yanında bulunan, dört şeyden istifade eder, buyurdu. Merhametinden, yumuşaklığından, güzel huyundan ve ilminden.

                      “Susmak ibadettir!”
                      - Bunlardan istifade ettiği nasıl anlaşılır? dediler.
                      - Allahü teâlâdan korkmasıyla, buyurdu.
                      - Ya etmediği?
                      - Bunun alameti de, kendini beğenmesidir. Bu da, o kişinin kendi ayıplarını görmesine mani olur.
                      Sordular yine:
                      - Efendim, susmak ibadettir deniyor, bu doğru mu?
                      - Evet, buyurdu. Susmak, yorulmadan yapılan bir ibadet ve insanı özür dilemek zilletine düşmekten koruyan bir zenginliktir.
                      Son olarak;
                      - Güzel ahlak nedir? diye sordular.
                      - Güzel ahlâk, Yaratanı düşünerek, yaratılanları hoş görmek ve onların eziyetlerine sabretmektir, buyurdu.

                      Yorum

                      • baymarti
                        Member
                        • 12-05-2005
                        • 944

                        #56
                        Konu: ? menkıbeler

                        Allah, verdiği sözden dönmez

                        01 Kasım 2005 Salı
                        Harezm bölgesi velilerinden “Alaeddin Harezmî” hazretleri, bir gün sevdiği bir talebesiyle oturmuş sohbet ediyordu ki;
                        - Allah, verdiği sözden döner mi? diye sordu gence.
                        Delikanlı;
                        - Hâşâ hocam, dedi, Allah sözünden döner mi hiç?
                        - İnsan bile sözünden dönerse ne kadar ayıp olur değil mi evladım?
                        - Tabii efendim. Dönek derler adama.
                        - Ama insanoğluna bak ki, Allah’ın verdiği söze güvenmiyor, buyurdu. Güvenmiş olsa, günahlardan kaçar, ibadete sarılır.
                        Daha iyi anlatmak için;
                        - Bak evladım, buyurdu. Allahü teâlâ kullarını Cennete davet ediyor. Emrettiğim gibi yaşarsanız size sonsuz Cenneti vereceğim, buyuruyor. Ama kullar kabul etmiyor bu daveti. Ne garip değil mi?

                        Pişman olacaklar!
                        Delikanlı anlamıştı meseleyi.
                        - Evet efendim, dedi.
                        Şöyle bitirdi mübarek:
                        - Ama böyle kullar, yarın çok pişman olacaklardır ahirette.
                        ***
                        Bir gün de sevdikleriyle sohbet ediyordu ki;
                        - İşin başı kalptir, buyurdu.Ama kalplerimiz hasta. Bu hastalık tedavi edilmezse, ateş onu düzeltecektir ahirette.
                        Ve ekledi:
                        - Kur’an-ı kerimde, böyle kullar için “Kalplerinde hastalık vardır” buyuruluyor.
                        Dinleyenler;
                        - Bu, ne hastalığı efendim? diye sordular.
                        - Dünya sevgisidir, buyurdu.

                        Bu nasıl düzelir?
                        - Dünya sevgisi mi?
                        -Evet. İçinde dünya sevgisi olan kalp, hasta demektir. Bu kalbin düzelmesi lazım.
                        - Bu nasıl düzelir? dediler.
                        - Kalbi düzgün olanlarla beraber olmakla, buyurdu.Kalbinde dünya sevgisi olanlardan uzak durun. Yoksa siz de bozulursunuz.
                        Ve izah etti:
                        - Bir çürük üzüm tanesi, sepetteki bütün sağlam üzümleri bozar. Ama bütün sağlam üzümler, bir çürüğü düzeltemezler.
                        Hikmetini sordular.
                        - Çünkü kötülük çabuk bulaşır, buyurdu. İyilikse o kadar zor yayılır.
                        - Tavsiyeniz nedir? dediler.
                        - O çürük üzümü ayırmak lazım, buyurdu. Başka yolu yoktur bunun.

                        Yorum

                        • baymarti
                          Member
                          • 12-05-2005
                          • 944

                          #57
                          Konu: ? menkıbeler

                          İnsanlar hesaba çağrılır...

                          07 Kasım 2005 Pazartesi
                          Suriye’de yaşayan velilerden “Ali Kazvanî” hazretleri, bir gün sevdiklerine; - Kardeşlerim, kıyamet günü, insanlar hesaba çağrılır. O gün insanlar üç kısım olur, buyurdu.
                          - Nasıl? diye sordular.
                          Buyurdu ki:
                          - Eğer bir Müslümana, “Niçin namaz kılmadın? Niçin oruç tutmadın? Neden içki içtin.” gibi işlediği günahlar, isim isim söylenirse, bu kişinin hali kötüdür.
                          - Ne olur? dediler.
                          Buyurdu ki:
                          - Sonunda, “Bunu Cehenneme atın!” denir ve Cehenneme atılır o kişi.
                          İkinci kısımda olanları sordular.
                          Buyurdu ki:
                          - Eğer “Ey kulum, sana bu kadar nimetler verdim, hiç utanmadın mı.” diyerek, günahları bir bir sayılmazsa, bunun hali iyidir.

                          Onu Cennete koyun!
                          - Ona ne yapılır? dediler.
                          Buyurdu ki:
                          - Sonunda, “Bunu Cennete koyun!” denir ve Cennete iletilir o Müslüman.
                          Sordular:
                          - Ya üçüncüleri efendim?
                          - Bir Müslümana da, “Ey kulum, sen bana çok güzel ibadet ettin. Senden razı oldum. Sana istediğin her şeyi vereceğim” denirse, bu kişiye müjdeler olsun. İşte böyle Müslüman olmak lazım.
                          ***
                          Bir gün de sevdikleriyle sohbet ederken;
                          - Dinimiz, vermek dinidir. Vermesini öğrenelim, buyurdu.
                          Ve ekledi:
                          - Alınca değil, verince sevinelim. Veren aziz olur, alansa zelil.
                          Dinleyenler;
                          - Ne verelim? diye sordular.
                          - Sevdiğimiz her şeyi, buyurdu.

                          En büyük bayram!
                          - Neyi mesela? dediler.
                          - Mesela paramızı, buyurdu. Şimdiden vermeye alışalım ki, ruhumuzu da vereceğiz bir gün.
                          - Vermeye alışmayan, ruhunu zor mu verir? dediler.
                          - Evet, buyurdu.Böyle kimselerin ruhu zor çıkar bedeninden. Çünkü vermeye alışmamış ki.
                          - Ya alışmışsa? dediler.
                          - Vermeye alışık olan, ruhunu da kolay verir, buyurdu.
                          Ve ekledi:
                          - Bir de vermekten zevk alanlar vardır ki, onlar ruhlarını de severek verirler. Ölmek, bayramdır onlar için.
                          - Bayram mı dediniz?
                          - Evet, hem de en büyük bayram. Çünkü dünya çirkefinden kurtulup, Rabbine kavuşuyor. Bundan büyük bayram olur mu?

                          Yorum

                          • baymarti
                            Member
                            • 12-05-2005
                            • 944

                            #58
                            Konu: ? menkıbeler
                            Niçin oturuyorsun?”
                            08 Kasım 2005 Salı Bağdat evliyasından “Ali bin Muvaffak” hazretlerine, bir gün felçli ve kötürüm bir kimseyi getirip;
                            - Efendim, bir dua edin de şifa bulsun, diye rica ettiler.
                            Ancak on senedir felçliydi adamcağız. Araba ile getirmişlerdi oraya. Mübarek zat, elini koydu hastanın omuzuna ve
                            - Kalk! Niçin arabada oturuyorsun? buyurdu.
                            Adam şaka sandı bu sözü. Lakin ciddiydi mübarek. Elinden tutup;
                            - Haydi kalksana! dedi bir daha.
                            Adam fırlayıp kalktı ayağa. Kendi de şaşırmıştı, yanındakiler de. Turp gibi olmuştu artık.
                            Yürüyerek döndü evine.
                            ???
                            Bu zat bir gün de şunu anlattı cemaatine:
                            Vaktiyle zengin ve kimsesiz bir adam evinde vefat etmiş.

                            Eğer ben ölürsem...
                            Yanında yazılı bir vasiyet bulmuşlar. Vasiyette, “Ben ölürsem, bütün mallarım, bu yörenin en akıllı adamına verilsin” diye yazıyormuş. Vârisleri doğruca müftüye gidip;
                            - Bu yörenin en akıllı adamı kimdir? diye sormuşlar.
                            Müftü, hiç düşünmeden bir zahidin adını vermiş ve;
                            - Bu havalinin en akıllısı odur, demiş.
                            - Niçin? diye sorunca da;
                            - Çünkü o, zahiddir, demiş. Dünyaya kıymet vermez. Dünyaya kıymet vermemesi, akıllı olduğunun en bariz alametidir.
                            Cemaat sordu merakla:
                            - Peki, bütün malları vermişler mi o zahide?
                            - Evet, buyurdu. Ama o tamamını fakirlere dağıtmış hemen. Bir gece bile tutmamış yanında.

                            Ömürler azalıyor...
                            Bir gün de;
                            - Kardeşlerim, günler geçiyor, ömürler azalıyor. En kıymetli sermayemiz ömrümüzdür, buyurdu.
                            - Ömür neden kıymetli? diye sordular.
                            - Çünkü sonsuz ahiret saadeti, bu kısacık ömürde kazanılır da ondan, buyurdu.
                            Sordular:
                            - Peki ne tavsiye edersiniz efendim?
                            Buyurdu ki:
                            - Çok kıymetli olan bu ömrü, çok kıymetli olan şeyler için kullanın!
                            - Ne için mesela? dediler.
                            - İslâmiyete uyun, buyurdu. Yani Allahü teâlânın beğendiği gibi yaşayın.
                            Şöyle bitirdi:
                            - Ömrünü lüzumsuz ve faydasız şeylerle bitirenler, ölünce çok pişman olacaklardır.


                            Yorum

                            • baymarti
                              Member
                              • 12-05-2005
                              • 944

                              #59
                              Konu: ? menkıbeler

                              Arkadaş seçerken...

                              09 Kasım 2005 Çarşamba
                              Buhara evliyasından “Ali bin Muhammed” hazretleri, bir gün bazı gençlere arkadaş seçmenin ehemmiyetini anlatırken;
                              - Bir insan, cüzzamlı bir hasta ile aynı evde birkaç gün kalsa, ona cüzzam mikrobu mutlaka bulaşır mı?diye sordu.
                              - Elbette, muhakkak bulaşır dediler. Çünkü cüzzam, çok bulaşıcı bir hastalıktır.
                              - Hayır, buyurdu. Birkaç gün değil, yıllarca birlikte kalsalar, hatta aynı kaptan yiyip aynı yatakta yatsalar bile, yine de cüzzam hastalığının o insana geçmeme ihtimalı vardır.
                              Ve ekledi:
                              - Fakat bir kötü insan, bir evin ayrı bir odasında olsa, diğerleri onu görmeseler bile, onun bu kötülüğü öbürlerine mutlaka bulaşır.

                              Şer çabuk yayılır
                              Hikmetini sordular.
                              -Çünkü kötülükler çabuk yayılır, buyurdu. Onun için arkadaş seçerken çok dikkatli olun. Arkadaşınız iyi ise size müjdeler olsun.
                              Gençler;
                              - Ya kötüyse? dediler.
                              - Kötü ise yandınız, buyurdu. Hemen uzaklaşın ondan. Çünkü hadis-i şerifte, “Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir” buyuruldu.
                              ***
                              Bir gün de;
                              - Bu dünyada en güzel şey nedir? diye sordular bu zata.
                              - Dünyaya düşkün olmamaktır, buyurdu.
                              - Yani dünya için çalışmayacak mıyız? dediler.
                              - Hayır öyle değil, buyurdu. Dünya için elbette çalışacağız. Ama rızkımızı çalışmamızdan değil, Allahtan bileceğiz.

                              Rızık değişmez
                              Ve ekledi:
                              - Çalışmamızla malımız artar, ama rızık değişmez. Ezelde ne takdir edilmişse rızık odur.
                              ***
                              Bir gün de;
                              - Allahü teala bir kulunu severse, ona üç şey verir, buyurdu.
                              - Onlar nedir? dediler.
                              Buyurdu ki:
                              - Birincisi, İslâmiyeti doğru olarak öğrenmesini nasib eder ona. İkincisi, kalbinden dünya sevgisini çıkarır.
                              - Ya ücüncüsü? dediler.
                              Buyurdu ki:
                              - Üçüncüsü de kendi kusurlarını görmeye başlar. Öyle olur ki, kendi kusurunu görmekten başkasının kusurlarını göremez olur.

                              Yorum

                              • baymarti
                                Member
                                • 12-05-2005
                                • 944

                                #60
                                Konu: ? menkıbeler

                                Kalp, göze tabidir

                                10 Kasım 2005 Perşembe
                                Irak evliyasından “Ali Sincari” hazretleri, bir gün talebesiyle sohbet ederken; - Kalp, dönektir, buyurdu.
                                Gençler anlamayıp;
                                - Nasıl yani? diye sordular.
                                Buyurdu ki:
                                - Kalp, çok latif ve nuranidir çocuklar. Şekilden şekile girer. Durmadan değişir.
                                - Neye göre değişir efendim?
                                - Göz neye bakarsa ona göre, buyurdu. Çünkü kalp, göze tabidir.
                                - Şeytana ve nefse de tâbi olabilir mi?
                                - Evet. Kalp bir halde kalmaz. Bazan iyi olur, bazan kötü.
                                - İyi kimselere de tabi olabilir mi efendim?
                                - Tabii ki. Mesela bir büyük velîyi, bir Allah adamını tanır ve onu severse, ona da tâbi olabilir. Onun için sahip çıkın kalbinize.

                                Birbirinizi çok sevin
                                - Nasıl sahip çıkalım? dediler.
                                - Birbirinizi çok sevin, birlik olun, buyurdu. Daima İyilerle birlikte bulunun. Nefsiniz istemese de zorla yapın bunu.
                                ***
                                Bir gün de sevdiklerine:
                                - Kardeşlerim, size ben, “Dünyada altından daha kıymetli bir şey var mı?”desem, ne dersiniz?
                                Cevap veren olmayınca;
                                - Altından daha kıymetli şey, o altını bir fakire vermektir, buyurdu.
                                Ve ilave etti:
                                - Çünkü dinimizde almak değil, vermek kıymetlidir. Kalbinde dünya sevgisi olanın işi zordur.
                                - Neden? dediler.
                                - Çünkü kalp Allah’a mahsustur, buyurdu.Orada yalnız Allah sevgisi olmalıdır.

                                Dünya sevgisi çıkarsa...
                                Sordular:
                                - Allah sevgisi kalbe nasıl girer efendim?
                                - Dünya sevgisi çıkarsa, Allah sevgisi kendiliğinden kalbe girer, buyurdu.
                                ***
                                Bir gün de;
                                - Kardeşlerim, kötülükler çabuk ve kolay yayılır, buyurdu.
                                - Neden? dediler.
                                - Çünkü nefsimiz kötü, buyurdu.Bu, tabiatta da böyle değil mi zaten?
                                - Nasıl yani?
                                - Bir sepet üzümü düşünün.
                                - Evet efendim.
                                - Sepet içinde bir tane çürük olsa, o bir çürük üzüm, sepetteki bütün sağlam üzümleri çürütür. Ama bütün sağlam üzümler, o bir çürük üzümü kurtaramazlar.

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor
                                X