? menkıbeler

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • baymarti
    Member
    • 12-05-2005
    • 944

    #61
    Konu: ? menkıbeler

    Zaman, büyük nimettir

    11 Kasım 2005 Cuma
    Mısır evliyasından “Ali bin Şihâb” hazretleri, bir gün sevdiklerine; - Kardeşlerim, zaman büyük nimettir, buyurdu. Kıymetini bilip onu boş yere harcamayın. Beş vakit namazı cemaatle kılın. Seher vakitlerinde kalkıp, tövbe istiğfar edin. Ölümü ve ahireti düşünün.
    Şöyle bitirdi:
    - Ölümü düşünmek ölüm getirmez.
    Dinleyenler;
    - Nasıl yani? dediler.
    Buyurdu ki:
    - Ölümü düşünmek ölüm getirmez. Bilakis ömrü uzatır. Allahü teâlâdan gafil olmayın. Her an Onu hatırlayın.
    Ve ekledi:
    - İslâmiyete uygun olarak yapılan her iş, zikir sayılır.

    Ticaret olsa da mı?
    - Her iş mi? dediler.
    - Evet, buyurdu. Ticaret ve alışveriş de olsa zikir sayılır.
    Hikmetini sordular.
    - Çünkü o işi yaparken Allahü teâlânın emrini düşünmüştür, buyurdu. Allah’ı hatırlamıştır yani. Zikir de, Allahı hatırlamak demektir zaten.
    Şöyle bitirdi.
    - Her işi yaparken Rabbimizin emir ve yasaklarını düşünen ve ona göre yapmaya çalışan kimse, gafletten kurtulmuş olur.
    ***
    Bir gün de bazı gençler bu zata gelip;
    - Efendim, başarılı insan kimdir? diye sordular.
    Cevabında;
    - Başarılı insan, kendisini Cehennem ateşinden kurtarandır, buyurdu.
    Sordular:
    - Çok para kazanan, mal mülk edinen kimse başarılı değil midir efendim?

    Cehenneme gidecekse
    Buyurdu ki:
    - Bu başarısı, ahiretini kurtarmakla birlikte olursa, çok iyi. Ama böyle değilse hiç kıymeti yoktur.
    Daha iyi izah etmek için,
    - Mesela, buyurdu. Bir kimse düşünün ki, dünyanın en zengini. Fakat ölünce Cehenneme gidecek. Öyle farzedin yani.
    - Evet efendim.
    - Birini de düşünün ki, hiçbir dünyalığı yok, ama ölünce Cennete gidecek. Sizce bunlardan hangisi başarılıdır?
    - Tabii ki ikincisi, dediler.
    - Neden?
    - Çünkü ahirette hiç yanmayacak.
    - İşte ben de bunu anlatmaya çalışıyorum. Şimdi anladınız mı?
    - Anladık efendim.

    Yorum

    • baymarti
      Member
      • 12-05-2005
      • 944

      #62
      Konu: ? menkıbeler

      Dönüşü olmayan yolculuk!

      13 Kasım 2005 Pazar
      Erzurum’da yaşayan Hak dostlarından “Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi”, bir günkü sohbetinde;
      - Kardeşlerim, biz hepimiz ahiret yolcusuyuz, buyurdu.Binmişiz bir gemiye, aynı noktaya doğru gidiyoruz.
      Ve ekledi:
      - Fakat bu yolculuk, başka yolculuklara benzemez.
      Dinleyenler;
      - Neden? diye sordular.
      - Çünkü bu seferin geri dönüşü yoktur, buyurdu.Bu itibarla doğru gemiye binmek lazım. Yoksaa, Allah korusun...
      Sordular:
      - Yoksa ne olur efendim?
      Buyurdu ki:
      - Sahile çıkıp tehlike görüldükten sonra “Eyvaaah! Ben yanlış gemiye binmişim!” demenin hiçbir faydası olmaz.

      Doğru gemi hangisi?
      Sordular yine:
      - Doğru gemi hangisidir efendim?
      - Ehli sünnet gemisidir, buyurdu.
      - İmam-ı Azam’ın gemisi mi yani?
      - Evet, ama yalnız o değil, buyurdu. Dört hak mezhebin gemisi de aynı sahile çıkar. Sonsuz Cennet diyarına.
      ***
      Bir gün de;
      - Allahü teâlâ, mümin kullarına çok merhametlidir, buyurdu.Kıyamet gününde daha çok merhamet edecek.
      Cemaat;
      - Nasıl? diye sordular.
      Buyurdu ki:
      - Mesela bir başkasında hakkı olan Müslümana Cennette bir köşkü gösterip, “Ey kulum, şu köşkün senin olmasını ister misin?”diye soracak.
      O müslüman;
      - Evet yâ Rabbî, diyecek. Çok isterim, ama onu almaya benim gücüm yetmez ki.

      Hakkını helal edersen
      O zaman Hak teala;
      - Şu kardeşine hakkını helal edersen, o köşkü sana veririm, buyuracak.
      O kişi çok sevinip;
      - Helal ettim yâ Rabbî! diyecek.
      Sonra da ikisi el ele tutuşup Cennete gidecekler.
      ***
      Bir gün de;
      - Hakiki Müslüman nasıl olur? diye sordular bu zata.
      - Hakiki Müslüman, önce din kardeşini düşünür. Sonra yine onu düşünür, buyurdu.
      Dinleyenler;
      - Kendini düşünmez mi? dediler.
      Buyurdu ki:
      - Hayır, başkası mutlu olunca, o mutlu olur ancak. Başkası mutsuzsa, o da mutsuzdur.

      Yorum

      • baymarti
        Member
        • 12-05-2005
        • 944

        #63
        Konu: ? menkıbeler

        Önce öğren sonra öğret!

        14 Kasım 2005 Pazartesi
        Anadolu’da yetişen velilerden “Amasyalı Seydî Halife” hazretleri, nasihat isteyen bazı gençlere;
        - Dinimizden bir kelime öğrenip başkasına da öğretmek, bin kere nafile hacca gitmekten daha sevaptır, buyurdu.
        Gençler;
        - İyi ama, biz dinimizi bilmiyoruz ki, dediler.
        - Önce kendiniz öğrenecek, sonra başkalarına öğreteceksiniz, buyurdu.
        - Kimden öğreneceğiz efendim?
        - Rastgele kimselerden din öğrenilmez. Ehl-i sünnet âlimlerinden öğreneceksiniz tabii ki.
        - Öyle alimler yoksa? dediler.
        - Onlar yoksa, kitapları var, buyurdu. Onların kitabını okuyan da dinini doğru olarak öğrenir.

        İnsanların hayırlısı
        Ve ekledi:
        - İnsanların hayırlısı, İslâmiyeti öğrenen ve başkalarına öğretendir.
        ***
        Bir gün de;
        - Kardeşlerim, asıl yapılacak iş nedir, biliyor musunuz? diye sordu cemaatine.
        - Bilmiyoruz, dediler.
        Buyurdu ki:
        - Asıl iş, Resulullaha uymaktır. Ona uymanın ufak bir zerresi, bütün dünya lezzetlerinden ve bütün ahiret nimetlerinden daha üstündür.
        - Bir misal verseniz, dediler.
        - Mesela gün ortasında bir parça uyumak, o Resulün adetiydi, buyurdu. Bir Müslüman da Ona uymak niyetiyle gün ortasında bir parça uyusa, o kadar çok sevap kazanır ki, bir başkası birçok geceleri ibadetle geçirse, o kadar sevap kazanamaz.
        Hikmetini sordular.

        Resulullaha uyduğu için
        Buyurdu ki:
        - Çünkü bu, Resulullaha uydu, o ise kendi düşüncesine.
        ***
        Bir gün de nasihat istediler bu zattan.
        Cevaben;
        - Kardeşlerim, bir ırmağın hangi noktada denize varacağı, akış istikametinden bellidir, buyurdu.
        Dinleyenler bir şey anlamayıp;
        - Bununla neyi kastettiniz? dediler.
        Buyurdu ki:
        - İnsan da yolcudur bu dünyada. Ahiret yolcusudur yani. Onun da en son varacağı yer, gittiği yoldan bellidir.
        Ve ekledi:
        - Camiye gidenle meyhaneye giden, yarın ahirette aynı yerde buluşmazlar elbet. Şimdi anladınız mı?
        - Anladık efendim.

        Yorum

        • baymarti
          Member
          • 12-05-2005
          • 944

          #64
          Konu: ? menkıbeler

          Dünya ve Allah sevgisi

          15 Kasım 2005 Salı
          Anadolu’da yetişen büyük velilerden “Ankaravî İsmail Rusuhî Efendi”ye bir gün bazı sevdikleri gelip;
          - Allah sevgisi kalbe nasıl girer? diye sordular.
          Cevabında;
          - Kalpten dünya sevgisi çıkınca, Allah sevgisi kendiliğinden girer, buyurdu.
          Ve sordu onlara:
          - Su dolu bir şişe düşünün mesela.Suyu boşaltırsanız ne olur?
          - Yerine hava girer.
          - Yani hem su, hem de hava bir arada bulunamaz değil mi?
          - Evet efendim, bulunamaz.
          - İşte kalp de böyledir, buyurdu. Orada iki sevgi bir anda bir arada bulunamaz. Onda ya “Dünya sevgisi” vardır, ya da “Allah sevgisi”. Kalpten dünya sevgisi çıkarsa, Allah sevgisi kendiliğinden gelir.

          Kalpten nasıl çıkar?
          Dinleyenler;
          - Peki efendim, kalpten dünya sevgisi nasıl çıkar? diye sordular.
          - Kalbinde dünya sevgisi olmayan bir mübarek zatın sohbetiyle, buyurdu.
          - Öyle zatlar yoksa? dediler.
          - O zatların hayatta olmaları şart değil ki, buyurdu. Vefat etmiş olsalar da onları sevmek, kalpten söküp atar dünya sevgisini.
          Ve ilave etti.
          - Onları sevebilmek için de tanımak lazım tabii.
          - Nasıl tanıyacağız? dediler.
          - Kitaplarını ve hayat hikâyelerini okumak suretiyle, buyurdu. Bunlar okununca, sevgileri kalbe yerleşir.
          ***
          Bir gün de, cemaatine;
          - İnsanın en büyük düşmanı kimdir, biliyor musunuz?diye sordu.
          - Bilmiyoruz, dediler.

          Nefsin düşmanı!..
          - En büyük düşman nefs-i emmaredir, buyurdu. Ama bu, ölmez ve yok olmaz. Çünkü nefis lazım.
          - Nefis lazım mı? dediler.
          - Evet, buyurdu.Çünkü o işe yarıyor.
          - Ne işe yarıyor efendim?
          - Mesela insan neslinin devamı ve düşmanla harp ve cihat, nefisle oluyor, buyurdu. Hem bu cihat sayesinde insan melekten bile yüksek olabiliyor.
          - Peki efendim, nefis ölmese de zayıflamaz mı? dediler.
          - Tabii zayıflar, buyurdu.
          - Ne ile zayıflar efendim?
          - İbadet yapmakla. Nefsin en büyük düşmanı ibadettir çünkü.
          - Hangi ibadet mesela?
          - Nefse en zor gelen ibadet, namazdır. Nefis kahrolur her namazda. Öyle zayıflar ki, insanı aldatamaz olur.

          Yorum

          • baymarti
            Member
            • 12-05-2005
            • 944

            #65
            Konu: ? menkıbeler

            Son nefes korkusu!..

            16 Kasım 2005 Çarşamba
            Tabiinin büyüklerinden “Atâ bin Ebu Rebah” hazretleri, bir günkü sohbetinde;
            - “Allah için dökülen gözyaşları, günahları temizler”, buyurdu.
            Dinleyenler;
            - Efendim, eski büyükler de çok ağlarmış öyle mi? dediler.
            - “Evet”, buyurdu. “Bu, bütün velîlerin ortak özelliğidir zaten. İmam-ı âzam hazretlerinin de çok ağladığı meşhurdur.
            - İmam-ı Azam mı dediniz?
            - Evet. Onun ağlamasından komşuları müteessir olurlardı hatta. Gecenin belli bir saatinden sonra, “İşte İmam yine başladı ağlamaya” derlerdi.
            - Neden ağlardı ki efendim?
            - Son nefes korkusundan.

            Söğüt yaprağı gibi...
            İmam-ı Rabbani hazretleri de Mektubat kitabında, “İmanımın gitmesinden söğüt yaprağı gibi titriyorum” buyuruyor.
            ***
            Bu zat, devlet adamlarından kaçar, zenginlerle görüşmezdi. Zamanın sultanı, bir gün bir torbaya “Altın” doldurup bir adamıyla gönderdi bu büyük veliye. Sultanın adamı gelip çaldı kapısını. Açtığında, o keseyi uzatıp;
            - Efendim, bunu size gönderdiler, lütfen kabul buyurun, dedi.
            Mübarek;
            -”Hayır, kabul edemem”, buyurdu.
            - Neden? deyince;
            - “Çünkü bu altınlardan sultanın kokusu geliyor” buyurdu. “Alamam”.
            Adam, mecburen itiraf etti:
            - Evet efendim, bunu sultan gönderdi size. Ne olur kabul edin.

            Biz garip kimseleriz
            Buyurdu ki:
            - Kardeşim, biz garip kimseleriz. Dünya adamlarıyla işimiz olmaz bizim.
            ***
            Bir gün de;
            - “Efendim, günahımız çok. Yarın ahirette hâlimiz ne olacak?” diye sordular bu zata.
            - Merak etmeyin, buyurdu.
            - Neden? dediler.
            - Çünkü bu gemi selametle sahile çıkarsa, yalnız kaptanını değil, gemide kim varsa hepsini çıkarır, buyurdu. Siz bu gemiden düşmemeye bakın.
            - Biz hangi gemideyiz ki efendim?
            - “Ehl-i sünnet gemisi”ndeyiz. İmam-ı azam hazretlerinin gemisindeyiz yani. Buna, “Kurtuluş gemisi” diyor âlimlerimiz.

            Yorum

            • baymarti
              Member
              • 12-05-2005
              • 944

              #66
              Konu: ? menkıbeler

              Hakkı batıldan ayırmak!

              17 Kasım 2005 Perşembe
              Büyük velilerden “Atâ bin Meysere” hazretleri, her fırsatta kendi hocasından bahsediyor, her nimete onun sayesinde kavuştuğunu söylüyordu yakınlarına.
              Bir gün;
              - Efendim, hocanızdan çok bahsediyorsunuz, dediler.
              - “Evet öyle”, buyurdu.
              -Onu çok mu seviyorsunuz?
              - Nasıl sevmem. Ne biliyorsam hepsini ondan öğrendim. Bu nimetin şükrünü yapmam mümkün değil. “Yüz sene” ömrüm olsa, bu ömrümün tamamında onun kapısında “hizmetçilik” yapsam, yine hakkını ödeyemem.
              - Pekii ondan neler öğrendiniz ki, böyle çok seviyorsunuz?

              Bir tek şey öğrendim
              - Neler öğrenmedim ki! Ama bir şey var ki, o hepsine bedeldir. O da, “Hak” nedir? “Batıl” nedir? Bunu öğrendim.
              - Bu, o kadar mühim mi ki?
              - Elbette. Dünyada en zor şey, hakkı batıldan ayırmaktır. Peygamber Efendimiz bile, “Yâ Rabbî, bana hakkı batıldan ayırmayı nasib eyle” diye dua ederlerdi.
              ???
              Bir gün de bazı sevdikleri bu zata gelip;
              - Efendim, Allahü teâlâ, “Dua edin, kabul edeyim” buyuruyor. Ama dua ediyoruz, kabul olmuyor. Acaba sebebi nedir? diye sordular.
              Onlara;
              - “Duanızın kabul edilmediğini nereden biliyorsunuz?” diye sordu.

              İsteklerimiz olmuyor
              - İstediklerimiz olmuyor da ondan, dediler.
              - Bu, duanızın kabul edilmediğini göstermez ki.
              - Göstermez mi?
              - Evet göstermez. İhlasla yapılan her dua, mutlaka kabul olur. Ancak zamanı var. Hem sonra Allahü teâlâ sevdiği kullarının duasını bazan geciktirir.
              - Neden?
              - Çünkü onun, kendisine yalvarmasını sever de ondan. Sıkıntısını hemen gidermeyip, daha çok yalvarmasını ister. Karşılığında da ona çok sevap verir.
              - Yani duaya devam mı edelim efendim?
              - Elbette. Dua etmeye devam edin ve kabul olunduğundan da hiç şüphe etmeyin. Dünyada olmasa da ahirette verilir karşılığı.
              ------

              Yorum

              • baymarti
                Member
                • 12-05-2005
                • 944

                #67
                Konu: ? menkıbeler

                Mümin, müminin aynasıdır

                18 Kasım 2005 Cuma
                Anadolu evliyasından “Atâ Efendi”ye, bir gün mahalleden birkaç kişi gelip,
                - Efendim, “Mümin, müminin aynasıdır” deniyor. Bu ne demek? diye sordular.
                - “Anlatayım”, buyurdu.
                Ve şöyle anlattı:
                Bir gün, Peygamber Efendimiz, Eshabın büyükleriyle bir yerde otururken yanlarına edepsiz biri gelip hakaret etti.
                - Efendimize mi hakaret etti?
                - Evet. “Senin kadar kötü, senin kadar çirkin birini görmedim”dedi Efendimize.
                - Eshab-ı kiram ne yaptılar peki?
                - Efendimize baktılar. Bir işaret etse, parçalayacaklardı adamı.

                “Doğru söylüyorsun!”
                Sordular yine:
                - Efendimiz bir şey buyurdular mı?
                - Evet, “Doğru söylüyorsun”buyurdular.
                Ve devam etti anlatmaya:
                O edepsiz adam gitti. Az sonra hazret-i Ebu Bekir geldi oraya. Efendimizi görünce,
                - “Yâ Resulallah! Ömrümde senin kadar güzel, senin kadar sevimli bir kimse görmedim”dedi.
                - Efendimiz ne buyurdular peki?
                - Yine “Doğru söylüyorsun”, buyurdular.
                - Çok şaşırdık efendim, ikisine de “Doğru söylüyorsun” buyurmuşlar.
                - Evet. Eshab-ı kiram da şaşırdılar ve “Yâ Resulallah! O adama da doğru söylüyorsun dediniz, Ebu Bekir’e de. Hikmeti nedir?” diye sordular.
                - Efendimiz ne buyurdu peki?
                - “Ben aynayım”, buyurdular. “Bana bakan, kendini görür. İkisi de kendilerini görüp, gördüklerini söylediler”.

                Kul hakkı mühimdir
                Bir gün de cemaatine;
                - “Ahirette her şeyden hesap var”, buyurdu. “Hele kul hakkı çok mühimdir.”
                - Efendim, kul hakkı, sadece maddî şeylerde mi olur? diye sordular.
                - “Hayır, manevî de olabilir”, buyurdu. Mesela “gıybet”.
                - Gıybet kul hakkına girer mi ki?
                - Elbette. “İftira” da kul hakkıdır, “Su-i zan” da. Hatta “Mümine sert bakmak” bile kul hakkına girer.
                - Peki ne tavsiye edersiniz efendim?
                - Ölmeden önce helallaşın. Yoksa çok zor olur ahirette, çaresi bulunmaz. Çünkü cenab-ı Hak kul hakkını affetmiyor. Helallaşmaktan başka çare yoktur.

                Yorum

                • baymarti
                  Member
                  • 12-05-2005
                  • 944

                  #68
                  Konu: ? menkıbeler

                  “İnsanlardan sıkıntı görüyorum”

                  21 Kasım 2005 Pazartesi
                  Ebu Hafs-ı Haddad hazretlerine, bir gün sevdiği bir genç gelip; - Efendim, etrafımdaki insanlardan hep sıkıntı görüyorum, ne yapayım? diye sordu.
                  Büyük veli cevaben;
                  - “Öyleyse tövbe et”, buyurdu.
                  - Tövbe mi edeyim, neden?
                  - Çünkü kula gelen her sıkıntı, işlediği bir günah sebebiyledir evladım. Derhal Allah’a dön ve tövbe et.
                  - Peki efendim, insanlardan iyilik görmek nedendir acaba?
                  Buyurdu ki:
                  - Bu da, yapılan bir “İyi iş”in, bir “Hayırlı amel”in neticesidir. Sen de mümkün olduğu kadar herkese iyilik yap oğlum. Zayi olmaz. Mutlaka karşına çıkar.

                  En mesut insan
                  Bir gün de sohbetinde;
                  - “Dünyada en mesut insan kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu cemaatine.
                  - Bilmiyoruz, dediler.
                  Buyurdu ki:
                  - En mesut insan, “Peki” diyendir.
                  - Kime peki diyeceğiz efendim?
                  - Tabii ki “Hak söz”e. Yani “Allah adamları”na, “Ehl-i sünnet alimleri”ne. Büyüklere “Peki” diyen kazanır. Eshab-ı kiram niçin bu kadar çok yükseldiler dersiniz?
                  - Niçin efendim?
                  - Resulullaha “Peki” dedikleri için.
                  Sordu yine:
                  - Ebu Cehil ve yandaşları niçin kaybettiler acaba?
                  - Resulullaha “Hayır” dedikleri için mi?
                  - Evet. Ona itiraz ettiler. Hak sözü dinlemediler ve kaybettiler.

                  Peki deyin, kazanın!
                  Şöyle bitirdi:
                  - “Peki demek” melek sıfatıdır. “İtiraz etmek” ise şeytan sıfatı. Siz melekliğe özenin. Peki deyin ve kazanın. Rahat edersiniz.
                  ***
                  Bir gün de;
                  - Başarının sırrı nedir? diye sordular bu zata.
                  Cevabında;
                  - “Birlik beraberlik, dürüstlük ve iyi hedef seçmektir” buyurdu.
                  - Hedefimiz ne olmalı? dediler.
                  - “Bir kişinin daha hidayetine sebep olup, onu Cehennemden kurtarmak olmalı” buyurdu. “Yanan bir evden birini kurtarmak, çok büyük sevaptır. Fakat bu bile bir insanı “Cehennem ateşi”nden kurtarmanın yanında hiç kalır yine de.”

                  Yorum

                  • baymarti
                    Member
                    • 12-05-2005
                    • 944

                    #69
                    Konu: ? menkıbeler

                    “Ben yaptım” demeyin!

                    22 Kasım 2005 Salı
                    Buhara evliyasından “Ebu Hafs-ı Kebir” hazretleri, bir günkü sohbetinde;
                    - “Kardeşlerim, mim’li konuşmayın. Böyle konuşmak nefsanidir”, buyurdu.
                    Dinleyenler;
                    - Nasıl yani? dediler.
                    Buyurdu ki:
                    - Yani hayırlı bir iş yapınca, “Ben yaptım, ben ettim” demeyin. Böyle konuşmak, kula yakışmaz.
                    - Peki efendim, mesela çok çalışıp uğraşarak zor bir işi başarsak, yine mi “Ben yaptım” demiyeceğiz?
                    - Evet. Çünkü siz o işi Allahın yardımıyla başardınız. Cenab-ı Hak fırsat, imkân ve kabiliyet vermeseydi, siz o işi yapamazdınız.

                    Sen nasib etmeseydin...
                    - Peki, ne dememiz lazım efendim?
                    - “Yâ Rabbî, sana sonsuz şükürler olsun ki, bu hayırlı işi bana nasib ettin. Sen bu imkânı vermeseydin, ben bu işi yapamazdım” demeliyiz.
                    ***
                    Bir gün de bazı gençler bu zata gelip;
                    - Bize nasihat eder misiniz? dediler.
                    Onlara;
                    - “İki şeye dikkat edin” buyurdu. “Birincisi, ibadetleri seve seve yapın. İkincisi de kul hakkına girmeyin. Varsa, helallaşın hemen”.
                    -Ya biz haklıysak? dediler.
                    - “Olsun, yine de helallaşın” buyurdu. “Çünkü hiç belli olmaz. Belki de sen haksızsın. Karşıdaki haklıdır. Her şeyin doğrusu ahirette ortaya çıkacak”.

                    Haklı olduğu halde...
                    Ve ekledi:
                    - Haklı olduğu halde haksızlığı kabul edene Cennette büyük bir köşk verilecektir. Bunu Peygamberimiz haber veriyor ve “Kefili de benim” buyuruyor.
                    ***
                    Bir gün de sevdiği bir gence;
                    - “Evladım, sana tavsiyem, fütüvvet sahibi ol” buyurdu.
                    Delikanlı;
                    - O nedir ki? deyince;
                    - “Fütüvvet” gücendiğin kimseye iyilik etmek, sevmediğine ihsanda bulunmak ve sıkıldığın insana güleryüz göstermektir, buyurdu.
                    Genç adam;
                    - Ama bu çok zor, dedi.
                    Buyurdu ki:
                    - Evet, gerçekten zor iş. Ama unutma ki, “marifet, zoru başarmak”tır.

                    Yorum

                    • baymarti
                      Member
                      • 12-05-2005
                      • 944

                      #70
                      Konu: ? menkıbeler

                      Meleklerin dua etmesi için

                      23 Kasım 2005 Çarşamba
                      Ebu Hamza Bağdadî hazretleri, birkaç sevdiğiyle sohbet ederken; - “Kardeşlerim, meleklerin size imrenmesini ve size dua etmelerini ister misiniz?” diye sordu.
                      - Tabii efendim, çok isteriz, dediler.
                      - “Öyleyse şu iki şeyi yapın”, buyurdu. “Birincisi, birbirinizi çok sevin. İkincisi de bir araya geldiğinizde faydalı şeyler konuşun”.
                      - Ne konuşalım efendim?
                      - Mesela islâmiyetten konuşun. Allah’tan bahsedin. Açın bir “İlmihal kitabı” okuyun.
                      Ve ilave etti:
                      - Allah rızası için üç beş kişi bir araya gelir de “dînî sohbet” ederlerse, gökteki melekler onlara imrenir ve dua ederler onlar için.

                      “Kendinizi sevmeyin!”
                      Bir gün de, bir genç gelip;
                      - Efendim, ben Allahü tealayı sevmek istiyorum, ne yapayım? diye sordu.
                      Cevaben;
                      - “Öyleyse kendini sevme” buyurdu. “Çünkü kendini seven, Allah’ı sevemez. Allah’ı seven de nefsini sevemez. Ayrıca nefsini seven, büyüklerden istifade edemez.
                      Genç sordu yine:
                      - Büyüklerden istifade etmenin alameti nedir ki efendim?
                      Buyurdu ki:
                      - Onlar, kimseye yük olmaz. Üstelik herkesin yükünü çekerler.
                      ???
                      Bir gün de sevdikleriyle sohbet ederken;
                      - “Kardeşlerim, her işi Allah için yapın” buyurdu. “İnsanların takdirini değil, Rabbimizin rızasını düşünün.

                      “O beğensin yeter!”
                      - İnsanların beğenmesi mühim değil mi? dediler.
                      - “Hayır” buyurdu. “Onlar bugün över, yarın söverler. İnsanların takdirini bekleyenler, kime benzer, biliyor musunuz?”
                      - Kime efendim?
                      - Alışveriş için pazara giden şu insana benzer ki, para kesesini açtığında, içinin “Çakıl taşı”yla dolu olduğunu görür. Hiçbir işe yaramaz tabii”. İşte “İhlassız ameller” de bir işe yaramazlar ahirette.
                      Şöyle bitirdi:
                      - Ahirette, sadece “Allah için” yaptığımız amellerden fayda göreceğiz. İhlassız amellerimiz “Kirli paçavra” gibi çarpılacak yüzümüze.

                      Yorum

                      • baymarti
                        Member
                        • 12-05-2005
                        • 944

                        #71
                        Konu: ? menkıbeler

                        Gençliğin kıymetini bilin!

                        24 Kasım 2005 Perşembe
                        Horasan evliyasından Ebu Hamza Horasanî hazretleri, nasihat isteyen bir kimseye;
                        - “Görüyorum ki henüz gençsin” buyurdu. “Her istediğini yapabilecek bir haldesin, öyle değil mi?”
                        O kimse;
                        - “Evet efendim” dedi. “Genç sayılırım”.
                        - İnşallah sıhhatin de yerindedir?
                        - Çok şükür efendim.
                        - O halde hiç durma. Seni, “sonsuz saadet”e kavuşturacak sebeplere yapışmaya bak.
                        - O nedir ki? deyince;
                        - “Allaha ibadet etmek” buyurdu. “Bunu yarına bırakma sakın!”
                        - İbadeti yaşlanınca yapsam olmaz mı efendim?

                        “Garantin var mı?”
                        Büyük veli;
                        - “Yaşlanacağına garantin var mı?” buyurdu. “İnsan ömrünün en kıymetli zamanı gençliktir. Bu en kıymetli zamanı, en kıymetli şeylerle geçir!”
                        - Ne ile mesela?
                        - En kıymetli şey “İslâmiyete uymak”tır kardeşim. Yani Rabbimizin emirlerini yapıp, yasak ettiklerinden sakınmak. Bu ikisinden daha mühim iş yoktur.
                        ***
                        Bir gün de;
                        - Efendim, ahirette ilk sual neden olacak? diye sordular.
                        - “Îman”dan olacak, buyurdu. “Çünkü Cennete girmek îman ile olur. Ama bir şartla. Doğru ve sağlam olması lazım o îmanın”.
                        - Hangi îman doğrudur hocam?
                        - Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiğine uygunsa, o îman doğrudur.
                        -Îman doğru olmazsa?dediler.

                        “Ateşle temizlenir!”
                        - Îmandaki bozukluk, ancak “Cehennem ateşi”yle temizlenir, buyurdu.
                        - Şefaat yok mudur efendim?
                        - Var ama îtikat bozukluğu şefaatle affolmaz. Şefaatle ancak ameldeki noksanlıklar affedilebilir.
                        ***
                        Bir gün de;
                        - İnsan, sevdiğine isyan eder mi? diye sordu cemaatine.
                        - Etmemesi lazım, dediler.
                        Buyurdu ki:
                        - Evet. İnsan, sevdiğinin sözünü dinler. Zira sevmek, itaati gerektirir. İtaat etmeyen, sevmiyor demektir. Öyleyse Rabbimize itaat edelim. Edemiyorsak, bari sevdiğimizi iddia etmeyelim.

                        Yorum

                        • baymarti
                          Member
                          • 12-05-2005
                          • 944

                          #72
                          Konu: ? menkıbeler

                          Malının artmasını isteyen dağıtsın!

                          25 Kasım 2005 Cuma
                          Bağdat evliyasından “Ebu Haşim-i Sofî” hazretlerine, bir gün sevdiklerinden biri gelip;
                          - Efendim, ben malımın artmasını istiyorum. Ne yapayım? diye sordu.
                          Cevabında;
                          - “Öyleyse malını dağıt” buyurdu.
                          Adam anlayamadı cevaptaki inceliği.
                          - “Efendim, yanlış anladınız galiba” dedi. “Ben malımın artmasını istiyorum, azalmasını değil”.
                          Mübarek gülümsedi.
                          - Yanlış anlamadım kardeşim. Sen malının artmasını istemiyor musun?
                          - Evet, hem de çok istiyorum.
                          - İyi ya, artmasını istiyorsan dağıt malını. Yediğinden ve giydiğinden muhtaçlara ver. Sevindir garipleri.

                          “Verirsem azalmaz mı?”
                          - Verirsem azalmaz mı efendim?
                          - Hayır kardeşim, bilakis artar.
                          - Nasıl artar hocam?
                          - Bak kardeşim. Sen verirsen, Allah sana daha çok verir. Vermezsen, vermez. Bu iş böyledir.
                          ***
                          Bir günkü sohbetinde de;
                          - “Kardeşlerim, bizler aciz kullarız” buyurdu. “Kendimize ait hiçbir şeyimiz yoktur”.
                          Dinleyenler;
                          - Nasıl yani? dediler.
                          Buyurdu ki:
                          - Öyle insan var ki, akşam sağlam yatıyor. Sabah bir de kalkıyor ki felç olmuş, öyle değil mi?
                          - Evet efendim.

                          Yahut deli olmuş
                          - Yahut aklı gitmiş, olamaz mı? Yahut da ölmüş. Kim mani olabilir? Bunun misallerini hepimiz görüyoruz. Kalbimiz çalışıyor, durdurmaya gücümüz yetiyor mu?
                          - Yetmiyor tabii efendim.
                          - Pekii duracak olsa, çalıştırabiliyor muyuz?
                          - Hayır.
                          - Diğer iç organlarımız da öyle değil mi? Yani bizim, kendi vücudumuza bile hükmümüz geçmiyor. Dış şartlara hiç geçer mi? Nitekim bir zelzele olacak olsa, kim mani olabilir?
                          - Hiç kimse.
                          - O halde biz neyiz? “Hiç”. İnsan “Hiç”tir kardeşlerim. İnsanın tek sermayesi var. O da “Aciz” olmasıdır.

                          Yorum

                          • baymarti
                            Member
                            • 12-05-2005
                            • 944

                            #73
                            Konu: ? menkıbeler

                            Bir sefere çıksanız...

                            26 Kasım 2005 Cumartesi
                            Şam evliyasından “Ebu İdris Havlanî” hazretleri bir günkü sohbetinde;
                            - İnsan bir sefere çıkacak olsa, yanına eşya olarak ne alır? diye sordu cemaatine.
                            - Gittiği yerde ne lazım olacaksa, o şeyleri alır, dediler.
                            - Pekii daha fazlasını alırsa ne olur?
                            - Ahmaklık olur efendim.
                            Buyurdu ki:
                            - İşte bizler de birer ahiret yolcusuyuz kardeşlerim. Bize orada ne lazım olacaksa, onun tedarikine bakalım.
                            - Onlar nedir ki efendim?
                            - “Salih amel”dir. Yani ihlasla yapılan iyi iş ve ibadetlerdir. Bu dünyada Allah için yaptığımız her icraat, orada işe yarar.

                            Nimetler içindeyiz
                            Bir gün de;
                            - “Kardeşlerim, Allahü teâlâya sonsuz kere sonsuz hamd olsun ki, bizlere çok büyük nimetler vermiş” buyurdu.
                            Sordular:
                            - O hangi nimetler efendim?
                            - Mesela “Îman nimeti”. Kâfirlere vermemiş bunu. Onlar, hem dünyada azap içindeler, hem de ahirette.
                            - Efendim, onların da huzur içinde olanlarını görüyoruz.
                            - Hayır, o, görünüşte öyledir. İslâmın dışında rahat ve huzur yoktur ve olamaz. Kâfirler, “Sarhoş” gibidirler bu dünyada. Nasıl ki sarhoşlar bir müddet sonra ayılırlar. Bunlar da ölünce ayılacaklar. Ama o ayılma fayda vermeyecek onlara.

                            Müddet bitmiştir
                            Ve ilave etti:
                            - Çünkü müddet bitmiştir. Ne “Tövbe etme” fırsatı vardır artık, ne de “Îman etme” imkânı.
                            ***
                            Bir gün de “Ana baba hakkı”ndan bahsediyordu ki;
                            - En büyük ibadet, ana babanın kalbini kazanmaktır, buyurdu.
                            - Ya kalpleri kırılırsa? dediler.
                            Buyurdu ki:
                            - Bu, o evlat için en büyük felakettir.
                            - Efendim, Allahü tealanın rızası, ana babanın rızasına bağlı deniyor, bu doğru mu?
                            - Elbette. Ana babanız sizden razı olmadıkça Allahü teâlânın sevgili kulu olamazsınız.

                            Yorum

                            • baymarti
                              Member
                              • 12-05-2005
                              • 944

                              #74
                              Konu: ? menkıbeler

                              Sıkıntıların asıl sebebi

                              28 Kasım 2005 Pazartesi
                              Suriye’de yetişmiş velilerden Ebu İshak İbrahim hazretleri, bir gün cemaatine;
                              - Kardeşlerim, bugün insanların çektiği çeşitli sıkıntıların sebebi nedir, biliyor musunuz? diye sordu.
                              - Bilmiyoruz, dediler.
                              Buyurdu ki:
                              - Sıkıntıların asıl sebebi, Allahü telanın emir ve yasaklarına uymamaktır. Nitekim Hak teala Kur’an-ı kerimde, “Benim emir ve yasaklarıma göre yaşamazsanız, size geçim darlığı veririm. Bereketi kaldırır, rızkınızı daraltırım” buyuruyor.
                              Sordular:
                              - Çare nedir efendim?
                              Buyurdu ki:
                              - Çare, Allah’a dönmektir. Allahü tealanın emir ve yasaklarına göre yaşayanlar, dünyada da sıkıntı çekmezler, ahirette de. İslamdan ayrılınca sıkıntı başlar.

                              Allah, kuluna acır
                              Bir gün de;
                              - Kardeşlerim, cenab-ı Hakkın kullarına merhameti, bir annenin yavrusuna olan merhametinden daha çoktur, buyurdu.
                              Daha iyi anlaşılması için de;
                              - Bir anne, yahut baba, ne kadar yaramaz olursa olsun, evladını tutup ateşe atar mı? diye sordu onlara.
                              - Atmaz tabii, dediler.
                              Buyurdu ki:
                              - İşte cenab-ı Hak da hiçbir kulunu durup dururken Cehenneme atmaz.
                              - Cehenneme atılanlar yok mu efendim?
                              - Var ama, onları Allah atmıyor ki.

                              Kendi kendilerini
                              atıyorlar
                              - Ya kim atıyor?
                              - Onlar, kendi kendilerini ateşe atıyorlar. Bir adam evinin damına çıkıp intihar etse, bunda suç kimindir?
                              - Tabii ki kendisinin.
                              - İşte Cehenneme gidenler de aynen böyledir. Allahü teâlâ, kulları Cehenneme gitmesin diye hep ikaz ediyor.
                              - Nasıl ikaz ediyor?
                              - Kur’an-ı kerimde, “Aman kullarım! Yapmayın, etmeyin, yoksa yanarsınız!” buyuruyor. Kur’an-ı kerim, baştan sona bu ikazlarla dolu. Ama bu kadar ikaza rağmen insanoğlu yine büyük günahlar işleyip Cehennemi hak ediyor.
                              Şöyle bitirdi:
                              Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdası,
                              Herkesin çektiği, kendi cezası.

                              Yorum

                              • baymarti
                                Member
                                • 12-05-2005
                                • 944

                                #75
                                Konu: ? menkıbeler

                                Bir şeye kavuşan her şeye kavuşur

                                29 Kasım 2005 Salı
                                Şam’da yetişen velilerden “Ebu İshak-ı Şâmî” hazretleri, bir gün talebelerine;
                                - Çocuklar, “bir şey” var ki, o “bir şey”e kavuşan, her şeye kavuşur. O bir şeye kavuşamıyan, hiçbir şeye kavuşamaz, buyurdu.
                                Gençler merak edip;
                                - O nedir ki? dediler.
                                Buyurdu ki:
                                - Hakiki bir “İslâm alimi”ni tanıyıp onu sevmek ve sohbetinde bulunmaktır. Çünkü o büyük âlimlerin nasihatlarına göre yaşayan, dünyada rahat ve huzurlu olur. Ahirette de sonsuz Cennet nimetlerine kavuşur.
                                - Böyle bir zat yoksa efendim?
                                - Onlar yoksa kitapları var. Onların kitabını okuyan da her nimete kavuşur.

                                İyilerle birlikte olun!
                                Bir gün de nasihat istediler bu zattan.
                                - “Daima iyilerle beraber olun” buyurdu. “Neden böyle söylüyorum, biliyor musunuz?”
                                - Neden efendim?
                                - Çünkü bir kimse, bir “cüzzamlı hasta” ile bir evin aynı odasında yedi sene birlikte kalsalar, hatta aynı tabaktan yiyip aynı yatakta yatsalar.
                                - Evet efendim.
                                - Cüzzam, çok bulaşıcı bir hastalık olduğu halde, yine de bu cüzzamın o sağlam adama geçmeme ihtimali vardır. Fakaat bir mahallede bir “kötü insan” olsa, onun kötülüğünün diğer insanlara geçmeme ihtimali yoktur.

                                Herkes pişman olacak!
                                Bir günkü sohbetinde de;
                                - Kardeşlerim, herkes öldüğünde pişman olup “Eyvaah!” diyecek, buyurdu.
                                - Herkes mi pişman olacak? dediler.
                                - “Evet, herkes pişman olacak” buyurdu. “Ama kâfirlerin pişmanlığı daha çok olacak tabii. (Aaah! Keşke îman etseydim)diyecekler, ama nafile.”
                                - Müslümanlar da pişman olacak mı efendim?
                                - Elbette. Onlar da, “Aaah! Keşke şu şu günahları işlemeseydim. Keşke şu iyilikleri de yapsaydım” diyecekler. Ama bu da nafile. Çünkü imtihan bitmiş, fırsat elden gitmiştir. Geri dönüş de yoktur oradan.
                                Şöyle bitirdi:
                                - Herkes, yaptığının karşılığını mutlaka görecek orada.

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor
                                X