Sağlık ile ilgili her konu

Kapat
Önemli Konu
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • yusufocuk
    Banned
    • 06-01-2005
    • 2598

    Konu: Sağlık ile ilgili her konu

    ben çok az ve öz söyleyim arkadaşlar bir sağlıkçı olarak ben pc hastasıyım benim dünyam amaaaaaa! sağlık açısında en büyük düşmanımız pc diye bilirim göz'kilo'kolestrol' damar yağlanmaların' hareketsizlik' kanın pıhtılaşması' eklemlerin hareketsizliğinden dolayı kireçlenme olayı' saysam sonu gelmez! arada bir tenefüz ederek vucüdumuzu harekete geçirmeliyiz .aksi halde sonuçlar ilerleyen yaşlarda ortaya çıkacaktır! şüpheniz olmasın sağlıklı günler dileği ile sevgiler...


    JEBEJİ(SAMİ BÖLÜKBAŞI MEKANIN CENNET OLSUN

    Yorum

    • delphin
      Senior Member
      • 27-12-2005
      • 15279

      Konu: Sağlık ile ilgili her konu

      kişilik bozuklukları



      Doğumdan sonra dış faktörlerin etkisi ile kişiye has olarak gelişen; kişinin kendine özgü davranış biçimine kişilik denir. Nörolog Doç. Dr. Serdar Dağ, Mynet okurları için yazdı

      Kişiliğin kazanılmasında etkili olan dış faktörler arasında anne-baba, kardeş, akraba, arkadaş, örf ve adetler..vs. sayılabilir.Parmak izlerinin farklı olması gibi herkeste farklı bir kişilik yapısı vardır.

      Kişilik yapısının,çeşitli ruhi travmalarla, nedenini bilmediğimiz nedenlerle veya dış etkenlerde uç noktalara ulaşması ile kişilik bozuklukları oluşur.Kişilik bozukluklarına neden olan biokimyasal etkileri göz önüne almak büyük önem taşır ve tedavinin temelini oluşturur.Örneğin heyecanlanan bir kişide adrenalin denen hormon yükselir yine bazı takıntı hastalarında ve aşırı sinirde vücutta bazı biokimyasal değerler yüksek bulunur ve ilaç tedavisiyle normal hale getirilir.

      Depresyona giren hiçbir şeyden zevk almayan hastalara halk dilinde mutluluk ilaçları diye adlandırılan Seratonin seviyesini yükselten ilaçlar vererek kişi normal hayat kalitesine kavuşturulur.

      Kişilik bozukluklarına kısa olarak özetlemek istiyorum.

      1) Histerik kişilik yapısı: Bu kişilikteki şahısların devamlı çevrenin ilgisini üzerlerine çekme eğilimi vardır. Bu yüzden abartılı giyinirler, makyaj malzemelerinin uzaktan fark edilecek şekilde olmasına özen gösterirler.

      Bu kişiler çok konuşur, çok yalan söylerler, çevrenin tüm ilgisinin kendilerinde olmasını isterler.

      Kişi çevreden gelen uyarılardan kendini bir süre arındırmak için bayılır. Bunun dışında kendine başka hastalıklar bulur ve bununla çevrenin ilgisini çekmeye çalışır.

      2) Şizoid kişilik yapısı: Genel davranışları hep belirli kurallar içindedir.Her zaman aynı saatte kalkarlar,aynı saatte kahvaltı yaparlar aynı saatte işe giderler vs.bu sürelerin geçmesi resmi ve sert tutumları vardır çevresindeki insanlarca kaba olarak
      bilinirler.

      3) Paranoid kişilik yapısı: Bu kişiler çevreden aşırı kuşkulu ve her an uynık olmaları dikkat çekerler. Hiç kimseye güvenmezler. Toplumun en zeki ve en akıllısı olduklarını sanırlar. Saldırılara karşı her an hazır olmak isterler. Bu tür kişilerle iş yapmak zordur. Anlaşmaları 8 -10 kere bozarlar. Çok şüphecidirler ve güvenmezler.

      4) Obsesif kişilik yapısı: Bu şahıslar kendilerine güvenmezler, iş yaparken iyimi kötümü olduğuna karar veremezler. Ve takıntı hastalığı diye adlandırılır. Obsesif kompulsif nöroz denen hastalığa sık yakalanırlar.

      5) Narşistik kişilik yapısı: Bu şahısların kendilerine karşı aşırı bir ilgisi vardır. İlgileri kendilerine yönelmiştir. Zamanlarının büyük çoğunluğunu ayna karşısında geçirirler.

      6) Psikopatik kişilik yapısı: Genellikle zalim, çevreye zarar veren insanlar olarak tanınırlar. Toplumun, kamunun değerli mallarına zarar verirler. Zeka seviyeleri yüksektir ama okul başarıları düşüktür.

      Yukarda belli başlı uç kişilik bozukluklarından bahsettim. Bu kişilik bozukluklarına müdahale etmek mümkündür. Örneğin takıntısı çok olan kişinin, bu duranlar ara ara egzersiz yapmalı, oturuş ve duruş pozisyonlarına dikkat etmeli.''

      Bütün, uzun süre aynı pozisyonda çalışmak zorunda olanların ara ara pozisyon değiştirerek ve kısa süreli egzersizler yaparak fıtıktan korunabileceklerine
      dikkati çekti. Boyun fıtığını önlemenin en iyi yolunun düzenli ve bilinçli egzersiz olduğuna işaret eden Bütün, insanların uygun yastık kullanarak, yatış şeklini düzenleyerek ve istirahat ederek boyun fıtığından korunabileceklerini ifade etti.

      Yorum

      • delphin
        Senior Member
        • 27-12-2005
        • 15279

        Konu: Sağlık ile ilgili her konu

        Hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar

        Aydın Veteriner Hekimler Odası Başkanı Muharrem Uçmaklıoğlu, 200'ün üzerinde hastalığın hayvanlardan insanlara geçtiğini belirterek, vatandaşların hayvansal hastalıklara (zoonoz) karşı daha dikkatli olmalarını istedi. Dünyadaki tıbbi gelişmelere rağmen hayvanlardan insanlara geçen hastalık sayısının azalması gerekirken, her geçen gün arttığını ifade eden Uçmaklıoğlu, "Aydın Veteriner Hekimler Odası olarak, vatandaşlarımızı bu hastalıklardan korumak için çalışıyoruz" dedi.


        Son yıllarda görülen şarbon, kuş gribi ve kırım kongo hastalıklarına karşı Aydın'da gerekli önlemlerin alındığını ve çalışmaların devam ettiğini kaydeden Başkan Muharrem Uçmaklıoğlu, "Avrupa Birliği'ne girmek için tarih beklediğimiz şu günlerde Avrupa müktesebatının yüzde 25'inin hayvancılık, gıda ve mesleğimizle ilgili olduğu unutulmamalıdır. Veteriner hekimlik mesleği, hayvanlardan insanlara geçen 200'den fazla zoonoz hastalık ve hayvansal gıdaların kontrol ve denetimleri nedeniyle direk halk sağlı üzerinde etkin bir meslektir. Son yıllarda artış gösteren zoonoz hastalıklar, mesleğimizin önemini daha da artırmıştır. Brucella, tüberculoz, şarbon, ruam gibi bakteriyel; kuduz, şap gibi viral, sistecersus, kist, hidetitler, trişirella gibi parazitler hastalıklar, bu zoonoz hastalıklara birer örenktir. Maalesef zoonoz hastalıklar son yıllarda azalacağına, aksine artış göstermektedir. Geçen yılın sonu ve bu yılın başında insanların da ölümüne neden olan kuş gribi, ilimizde de görülmüş ve meslektaşlarımızın özverili çalışmaları sonucu önlenmiştir. Yine yaz aylarında artış gösteren ve 36 vatandaşımızın ölümüne neden olan keneler vasıtası ile taşınan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi de zoonoz hastalılarına başka bir örnektir. Aydın Veteriner Hekimleri Odası Olarak Tarım ve Sağlık İl Müdürlükleri ile koordineli çalışmalar yaparak gerekli tedbirler alınmıştır" dedi.

        Yorum

        • delphin
          Senior Member
          • 27-12-2005
          • 15279

          Konu: Sağlık ile ilgili her konu

          Karaüzüm ilaç gibi

          Doç. Dr. Hüseyin Çelik, kara üzümün kabuklarında bulunan ve fitoaleksin grubu bileşiklerinden olan 'resveratrol'ün kanser oluşumunu engellediğini, düşük yoğunluktaki yağlı bileşiklerin okside olarak kılcal damarlarda birikmesini engelleyerek kalp krizi riskini azalttığını belirterek, "Antioksidant olarak görev yapan resveratrol, nemli bölgelerde yetişen ve renkli olan üzümlerin kabuk kısımlarında bol miktarda bulunmaktadır. Dolayısıyla Karadeniz Bölgesi'nde yetişen kara üzümlerde bu madde bol miktarda mevcuttur" dedi.

          Kara üzümün yüksek şeker içeriği dolayısıyla kalori değeri fazla olan bir besin maddesi olduğuna değinen Doç. Dr. Hüseyin Çelik, "Beslenme değerini oluşturan maddelerin niteliği ve miktarı taze veya işlendikten sonra dönüştüğü ürüne bağlı olarak değişmektedir. Bazı karaciğer hastalıkları ve kansızlığın tedavisinde de etkili olan kara üzüm, içerdiği meyve asitleri ve lifli yapısından dolayı mideye zarar vermeden böbrek ve bağırsak sisteminin çalışmasını düzenler, kanın temizlenmesine de yardımcı olur" şeklinde konuştu.

          İçerdiği besin maddeleri sayesinde güzellik iksiri olan ve zayıflama rejimlerinde kullanılan üzümün gerçek bir beyin besini olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Hüseyin Çelik, "Öğleden sonra yenilecek bir salkım üzüm veya içilecek bir bardak üzüm suyu, vücudu ve beyin hücrelerini zindeleştirmektedir. Bir kilo üzüm, bin 150 gram süt, 390 gram et, 300 gram ekmek ve bin 200 gram patatese eşdeğer sayılmaktadır" diye konuştu. Çelik, özellikle nem oranı yüksek Karadeniz Bölgesi'nde yetişen kara üzümün kabuklarıyla beraber tüketilmesinin önemine işaret ederek, "Böylece kabuklardaki resveratrol maddesinden insan vücudu çok daha fazla miktarda yararlanacaktır" dedi.

          "Sonuç olarak üzüm, güzellik iksiri, gerçek beyin besini ve zayıflama rejimlerinin ana ürünüdür" diyen Çelik, "Daha da önemlisi renkli üzümlerin kabuklarında bulunan resveratrol maddesi kansere karşı savaşmakta, antioksidant görevi sayesinde yağlı bileşiklerin kılcal damarlarda birikmesini engellemekte yani antikoagulant olarak davranmakta veya aspirin gibi kanı sulandırarak koroner kalp hastalıklarına karşı insanları korumaktadır. Bu kadar faydalı özelliği olan kara üzümleri bölgemizde ekonomiye kazandırmaya çalışıyoruz. Hasadını kolaylaştıracak sistemler geliştiriyoruz. Pazarda 1.5-2 YTL olan kara üzümün toptan fiyatının 0.50-0.60 YTL arasında olacağını biliyoruz. Bu da çok güzel bir rakam. Bölge üreticisinin yüzü gülecek" diye konuştu.

          Doç. Dr. Çelik, şifa kaynağı olan üzümün diğer faydalarını ise şöyle sıraladı:
          "- Amino asitler, B vitaminleri (B1, B2), mineraller, potasyum, magnezyum ve demir içerdiği için bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.
          - İçerdiği doğal fruktoz sayesinde vücudun harcadığı enerjinin kısa sürede depolanmasını sağlar.
          - Bünyesindeki magnezyum insanın iş verimliliğini arttırır.
          - Bünyesindeki asitler (tartarik, sitrik, malik, süksinik, fumarik, pyruvik, oxaglutarik, gliserik, glikolik, dimetil-süksinik, shikiminik ve guinik asit) mideye zarar vermeden böbrek ve karaciğerin çalışmalarını hızlandırır, bu çalışmaları destekler.
          - Yağların erimesine yardımcı olur.
          - Vücudu virüslere karşı dirençli hale getirir.
          - Kabuk ve çekirdekleri bağırsak metabolizmasını hızlandırır.
          - Cildin taze ve temiz bir görünüm almasını sağlar.
          - İçerdiği bioflavonoidler sayesinde C vitamini aktivitesini arttırır.
          - Alerji ve kireçlenmelerde iltihap oluşumunu engeller.
          - Besinlerin parçalanması sonucunda oluşan serbest radikallerin kılcal damarların duvarlarına saldırmasında güçlü bir antioksidant görev üstlenerek düşük yoğunluktaki lipoproteinlerin (LDL) kılcal damarlarda birikmesini engeller.
          - Hücrelerde değişim sonucunda tümör oluşumuna izin verebilecek hücre için moleküller üzerine serbest radikallerin saldırısını bloke eder ve sonuçta kanser oluşumunu engeller."

          Yorum

          • delphin
            Senior Member
            • 27-12-2005
            • 15279

            Konu: Sağlık ile ilgili her konu

            Bebekler 2 yaşına kadar emzirilmelidir

            Yozgat İl Sağlık Müdürü Ünkoç, 1-7 Ekim tarihleri arasının her yıl emzirme haftası olarak kutlandığını ve annelere bebeklerini emzirmeleri özendirilmeye çalışıldığını belirtti. İl Müdürü Ünkoç, "Bebeklere ilk 6 ay yalnızca anne sütü verilmesi gerekir. 6 aydan sonra ek gıdalar ile birlikte bebekler 2 yaşına kadar emzirilmelidir" dedi.
            Sağlık Müdürlüğü olarak sadece yılın bir haftasında değil yılın her gününde özellikle ebeler vasıtasıyla gebe olan ve bebek emziren anneleri ziyaret ettiklerini vurgulayan Ünkoç, "Annelere, anne sütünün önemini, anne sütünün neden gerekli olduğunu anlatıyoruz ve anne sütünün bebeklere emzirme tekniklerini anlatıyoruz. Bu çalışma il genelinde yılın her günü devam ediyor. Tabi bu hafta olması dolayısıyla bu işe biraz daha yoğunluk verilmektedir. Annelerimize özellikle ilk sütü mutlaka bebeğe emzirmeleri gerektiğini söylüyorum. Ve ilk 6 ay yalnızca anne sütü vermeleri gerekmektedir. Anne sütü bebek için hangi dönemde olursa bebek o dönem için gerekli besin maddelerini ihtiva ediyor. Yani bebek yeni doğduğunda anne sütünün içeriği değişiktir, bebek 1 aylıkken anne sütünün içeriği değişiktir, bebek 6 aylıkken anne sütünün içeriği değişiktir. O nedenle annelerimiz anne sütünü bebeklerinden eksik etmesinler. Bu hem bebeğin beslenme açısından önemli hem de anne ile bebek arasında bir bağ kurulması açısından gerçekten önemlidir. Bebeklerin emzirilmesi sırasına anne ile bebek arasında duygusal bir bağ kurulmaktadır. Bütün annelerimiz anne sütünü mutlaka bebeklerine versinler. Bebekleri bu haklarından mahrum bırakmasınlar" diye konuştu.

            Yorum

            • delphin
              Senior Member
              • 27-12-2005
              • 15279

              Konu: Sağlık ile ilgili her konu

              Kolonya Sürüp Güneşe Çıkmak, Cilt Lekelerine Sebep Oluyor

              Sıcak yaz günlerinde cildi serinletmek için en çok kullanılan kozmetik ürünlerin başında kolonya geliyor.

              Pek çok insan, sıcaktan bunalınca yüzüne, ensesine ve ellerine kolonya sürüyor. Ancak kolonya, tıraş losyonu ve makyaj temizleyici gibi alkollü sıvılar, güneş ışığında ciltte kalıcı lekeler oluşturabiliyor. Uzmanlar, özellikle çöl sıcaklarının yaşandığı şu günlerde dışarı çıkarken, vücudun açıkta kalan bölümlerine alkollü ürünlerin sürülmemesi gerektiğini belirtiyor.

              Esenler Hayat Hastanesi uzman estetisyeni Yasemin Hızırlı, güneş ışınlarının cilde zararlı etkileriyle ilgili uyarılarda bulundu. Türkiye’nin de içinde bulunduğu orta kuşak ülkelerinde küresel ısınma nedeniyle yaz mevsiminin daha sıcak geçtiğini ve bu bölgelere zararlı güneş ışınlarının daha fazla geldiğini belirten Hızırlı, “Dünya Sağlık Örgütü, bulunduğumuz enlem kuşağında 11.00-16.00 saatleri arasında direkt güneş ışınlarına maruz kalmayı sakıncalı buluyor.” diye konuştu.

              Yaz aylarında sıcak havanın daha çok kalp ve tansiyon hastalarıyla yaşlılar üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çeken Yasemin Hızırlı, yoğun güneş ışınlarının ise herkese zararlı olduğunu kaydetti. Küresel ısınmanın cilt kanserlerini tetiklediğini vurgulayarak, “Melonoma olarak adlandırılan cilt kanseri dünyada en hızlı artış gösteren kanser türü olmasına rağmen insanlar bunu önemsemiyor.” dedi.

              Kalıcı cilt lekelerinden de güneş ışınlarının sorumlu olduğunu hatırlatan estetisyen Hızırlı, bunun daha çok bilinçsiz kolonya ve kozmetik ürün kullanımından kaynaklandığını açıkladı. Cilde sürülen alkolün güneş ışınlarıyla temas etmesi halinde kalıcı lekelere sebep olduğunu ifade ederek, “Yazın gündüzleri dışarı çıkarken, özellikle yüzünüze, ellerinize ve kollarınıza kolonya, tıraş losyonu ya da makyaj temizleyici gibi alkollü sıvıları sürmeyin. Eğer sürdüyseniz, dışarı çıkmadan yıkayın.” tavsiyesinde bulundu. Yasemin Hızırlı, hamilelerin, doğum kontrol hapı kullananların, vücuduna lazerli tedavi uygulananların ve cildinde çil ya da yara bulunanların da güneş ışınlarına karşı çok dikkatli olmaları gerektiğini bildirdi. Bu grupta yer alanların dışarı çıkarken mutlaka yüksek faktörlü koruyucu güneş kremi kullanmaları gerektiğini aktardı.

              Cilt lekelerinin tedavisi mümkün mü?

              Estetisyen Yasemin Hızırlı, güneşten kaynaklanan cilt lekelerinin değişik yöntemlerle tedavi edilebildiğini kaydetti. Bunlardan ilki kimyasal peeling. Bu yöntem ölü durumdaki üst derinin atılmasını, aynı zamanda alttan üreyen canlı kısmının da rahat ve kaliteli çıkmasını sağlıyor. Ayrıca sivilce izleri de yok oluyor. Cildinde yeteri kadar nem depolanamayan kişilerde ise ‘yüz mezoterapisi’ adlı nemlendirme yöntemi uygulanıyor.

              Yorum

              • delphin
                Senior Member
                • 27-12-2005
                • 15279

                Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                Denizde kramp girerse ne yapılmalı?

                Kaslarımız yürüme, koşma gibi her türlü hareketi yapabilmesi için, iskelet sistemine en çok yardımcı olan, en önemli hareket sistemi organlarıdır. Vücudumuzun her yanı kaslarla kaplıdır. Kaslarımızın bazıları bizim isteğimiz ile çalışırken, bazıları ise bizim isteğimiz dışında çalışırlar. Bazen bir, bazen birden fazla kas demetinde birden görülebilen, kısa, bazı durumlarda 5-10 dakikaya varan istemsiz kasılmalara kramp ismi verilir. Kas krampları genellikle yoğun egzersizler ve dinlenme pozisyonlarında ortaya çıkar.

                Kas krampları; ani başlayan ve kişiye oldukça fazla acı veren kas kasılmalardır. Kramp giren uzvumuz oldukça gergin ve dokunmaya karşı bile aşırı duyarlıdır. Kramplar yoğun egzersiz esnasında veya sonrasında meydana gelebileceği gibi şeker hastaları, böbrek hastaları, kalp damar hastalığı olanlar ve gebeler de sıklıkla kramplardan şikayetçidir. Böbrek hastalarının krampları diğerlerine göre daha şiddetli olabilir. Kas kramplarında mineraller önemli yer teşkil eder. Magnezyum, potasyum ve kalsiyum eksiklikleri kramplara zemin hazırlar. Kas krampları en çok kaval kemiğinin arkasında bulunan kaslarda meydana gelir. Rahatsızlık verici bir durum olan kramplar bazı durumlarda tehlikeli de olabilir. Özellikle yüzerken, su içerisinde meydana gelen kramplar, kişinin hareketlerinin kısıtlanması nedeniyle boğulmalara neden olabilir.

                Kramplarda Neler Yapılabilir?

                Eğer deniz ya da havuzda kramp girmiş ise yapılması gereken tek şey sakin olup, karaya doğru sırtüstü, kendinizi yormadan yüzmektir. Panik yapmanız en çok kendinize zarar verir. Eğer suyun içinde yanınızdaki kişiye kramp girdi ise siz suyun içinde arkadaşınızın bacağını ovalayarak ya da hafif vuruşlar yaparak rahatlatmaya çalışabilirsiniz. Krampların, kişiyi normalden daha fazla yorgun düşüreceği unutulmamalıdır. Bu nedenle krampta azalma olmuyorsa vakit kaybetmeden sırt üstü yüzerek karaya ulaşmaya çalışmak, yapılacak en doğru hareket olacaktır. Kas krampı geçiren birine yapılabilecek en iyi yardım, öncelikle yardım eden kişinin sakin olmasıdır. Gerilen kasları nedeniyle dokunmaya karşı bile aşırı duyarlı olan kişiye nazik ve sabırlı davranmak çok önemlidir. Bacağına kramp giren kişiye yardımcı olabileceğinizi söyleyin ve rahatlamasına yardımcı olun. Kıyıya ulaştığınızda hastayı düz bir zemine yatırın. Bir elinizle kramp girmiş ayağı diğer elinizle hastanın baldırını sıkıca kavrayın. Kramp giren ayağı yavaşça eski haline getirmeye çalışırken (yukarı doğru kaldırırken ) baldırına da hafifçe baskı uygulayın. Bu sayede bacak ile ayak arasında 90 derecelik bir açı oluşturmuş olacaksınız. Bir süre bu pozisyonda durduktan sonra hastanın ayağını ileri ve geriye yavaşça hareket ettirerek krampın azalmasına yardımcı olun.

                Eğer sizin bacağınıza kramp girdi ise ve size yardım edecek biri yoksa ayağa kalkıp, ellerinizi sert bir yere dayayın. Kramp giren bacağınızı bükmeden geriye doğru kaldırabildiğiniz kadar kaldırın. Bir süre bacağınızı bu şekilde hareket ettirin. Diğer bacağınız ile de yaylanma hareketi yaparak kramp girmiş bacağınıza yardımcı olabilirsiniz.

                Krampları önlemek için nelere dikkat etmeli?

                Uyku dengesizliği, hava değişimi, stres, yorgunluk gibi faktörler, krampın ortaya çıkmasındaki en temel nedenlerdir. Kramplardan uzak durmak için aşırı sıcak günlerde sıvı tüketimimize önem vermeliyiz. Yaz günlerinde normalden daha hızlı sıvı kaybedeceğinizden, bu dönemlerde daha fazla su, ayran ve meyve suyu tüketilmelidir. Asla alkol alarak denize girmeyiniz. Alkol kramp riskini daha da artıracaktır. Tek başınıza kimseye haber vermeden denizde açılmayınız. Vücutta kramp giren bölgeye, pek çok kişinin uyguladığı germe veya iğne batırma, kıl çekme gibi yöntemler ise uzmanlar tarafından önerilmemektedir.

                Yorum

                • delphin
                  Senior Member
                  • 27-12-2005
                  • 15279

                  Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                  Ateşli ve Ateşsiz Havale Nedir ?

                  Ateşsiz havaleler, eğer beynin aşırı elektrik faaliyeti sonucu ortaya çıkıyorsa, tartışmasız epilepsidir.

                  İlk 5 yaşın altında, ortaya çıkan 5. yaştan sonra devam etmeyen ve MUTLAKA ateşle gelen havalelerin epilepsi olmama durumu kuvvetle muhtemeldir. Ancak, havalenin kendisi de ateşe neden olabileceği için ateşli olduğu halde epilepsi olan nöbetler de vardır.

                  Buradaki kritik nokta, bir çocuğun havalelerin hiç bir zaman ateşsiz olmama hali önemli bir noktadır. Eğer bir çocuk bazen ateşli, bazen ateşsiz nöbetler geçiriyorsa, bu epilepsidir. Geçirdiği her havale ateşli olsa bile 5. aydan once ve 5. yaştan sonra geçirilen nöbetler epilepsidir.

                  Kısacası ateşsiz havale daha çok epilepsi lehinedir. Ancak, ateşsiz olup, kemik zayıflığına bağlı olan dolayısı ile epilepsy olmayan havalelerde vardır.

                  Ateşli havaleler 5 ya – 5 yaş arasında iyi huylu olabilir. Ateşli havale olup menenjit gibi beyin enfeksiyonları ile seyreden ateşli havalelerin vakit geçirilmeden tedavileri gerekir. Aksi halde, beyinde kalıcı hasar bırakırlar. Burada amaçlanan ve özellikle annelerin sık yaptığı bir hatanın düzeltilmesidir.

                  Anneler genellikle ateşli havaleden korkarlar. Ancak epilepsi nöbetleri, onların bildiğinin aksine genellikle ateşsiz olur. Öte yandan, ateşli nöbetlerin çoğu tehlikesizdir ancak menenjite bağlı ateşli havaleler tedavi olabilecek bir durumun kalıcı beyin hasarı ile sonlanmasına ve ömür boyu sürecek bir vicdan azabına yol açabilir.

                  Sonuç olarak, annelerin bilgilendirilmesi amacı ile ne kadar basit anlatılmaya çalışılırsa çalışlılsın, konu geniş bir tıbbi bilgi birikimine ihtiyaç gösterdiğinden, annelerin aklı karışabilir. En iyisi havale varlığında vakit kaybetmeden bir bilene danışmaktır.

                  Yorum

                  • delphin
                    Senior Member
                    • 27-12-2005
                    • 15279

                    Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                    Dikkat Çocuklarda da Yüksek Tansiyon olabilir

                    Yüksek tansiyon toplumumuzun tüm kesimleri tarafından çok iyi bilinen, dikkatle izlenen, üzerinde en çok konuşulan sağlık sorunlarından biri olmasına rağmen nedense çocuklar söz konusu olduğunda hiçbir şekilde dikkati çekmeyen, akla gelmeyen bir konudur. Bütün yetişkinler muayene olurken mutlaka tansiyonları ölçülür ama çocukların tansiyonun ölçülmesi neredeyse hiç rastlanmayan bir durumdur.

                    Oysa gelişen tıp bilgilerimizle artık çocuklarda yeni doğduğu andan başlayarak her yaşta yüksek tansiyon olabileceğini biliyoruz. Özellikle çocuklarda yüksek tansiyon teşhisinin gecikmeden ve doğru olarak konması ve tedaviye hemen başlanması çocuk için yaşamsal önem taşımaktadır.

                    Yüksek tansiyonun gecikmeden belirlenebilmesi ve hemen gerekli önlemlerin alınabilmesi, tedavilerin başlatılabilmesi yönünden, çocukların rutin muayenelerinde de tansiyon ölçümü yapılması artık bir gerekliliktir. Bu çocukların rutin muayenesinin bir parçası olmaldır.

                    Bebek ve çocuklarda tansiyon ölçümü ve değerlendirmesi, çocuklarda kan basıncının yaşa, kilosuna ve boyuna göre değişkenlik göstereceği için doktor açısından zor olabilir ve özel yöntemler gerektirebilir.

                    Çocuklukdöneimde görülen hipertansiyon vakalarında %75-80’ inde neden saptanabilmektedir. Bunların %80’i böbrekle ilişkin patolojilere bağlıdır. Böbreklerle ilişkili nedenler dışında kalp ve damar sistemi, hormonal sistem ve merkezi sinir sistemi hastalıkları hipertansiyona yol açar. Nedeni belirlenemeyen hipertansiyon vakalarının %80-90’ı esansiyel (değişken) hipertansiyondur.

                    Çocuklarda hipertansiyonun belirti ve bulguları çok değişkendir. Bazen kan basıncının yüksek olmasına rağmen belirti olmayabilir ya da çok hafif olabilir. Yüksek tansiyon rutin bir muayenede rastlantı sonucu saptanabilir.


                    Bazı çocuklar ise şuur kaybı, görme bulanıklığı, havaleler ve felç durumlarında hastaneye getirilirler. Bunun dışında baş ağrısı, baş dönmesi, karın ağrısı, burun kanaması, fazla idrar yapma, çok fazla su içme, nörolojik bozukluklar, yüz felci, körlük, koma, akciğer ödemi, büyüme ve gelişme geriliği gibi nedenlerle hastanelere getirilen çocuklarda vardır.

                    Klinik bulgular hastanın yaşına ve yüksek tansiyonu yaratan hastalığa bağlı olarak değişiklikler gösterir. Süt çocuklarında kalp yetersizliği, solunum sıkıntısı, büyüme gelişme geriliği, kusma, huzursuzluk ve havaleler önde gelen belirtilerdendir.

                    Büyük çocuklarda ise baş ağrısı, bulantı, kusma, fazla idrar yapma, fazla su içme, görme bozuklukları, yorgunluk, huzursuzluk, kalp yetersizliği, burun kanaması ve yüz felci gibi belirtiler ön plandadır.

                    Çocuklardaki yüksek tansiyonun tedavisi bu durumu yaratan nedene yönelik olmaktadır. Nedene bağlı olarak ciddi ve uzun tedavi süreçleri söz konu olabilmektedir.

                    Son söz olarak çocuklarımızı yüksek tansiyon tehlikesinden bir nebze olsun uzak tutabilmek için, bütün çocuklarda tuz alımı en düşük düzeyde tutulmalı, çocukların aşırı kilo almaları engellenmelidir.
                    Dr. Ruhi Çakır

                    Yorum

                    • delphin
                      Senior Member
                      • 27-12-2005
                      • 15279

                      Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                      Beslenerek Tedavi Olun

                      Tahıl, sebze ve meyvelerde bulunan çeşitli maddeler ve vitaminler, depresyondan tansiyona birçok hastalığa iyi geliyor

                      Londra Üniversitesi uzmanları, hastalıklarla doğal savaş programı hazırladı. Program, hangi hastalığa karşı neler yenmesi gerektiği konusunda rehberlik ediyor.


                      Avokado İle depresyonu yenin


                      Uzmanlar, sindirimi çok rahat olan avokadoyu, özellikle bebeklerin ilk maması olarak tavsiye ediyorlar. Bu meyvenin içerdiği E vitamini, kalbe iyi gelirken, yüksek potasyumu depresyona sebep olan uyuşukluluğu engelliyor. Ama yağ oranı bir çikolata kadar yüksek olduğu için zayıflamak isteyenlere önerilmiyor.


                      Tansiyona karşı muz


                      Yüksek miktarda karbonhidrat içeren ve zengin bir potasyum kaynağı olan muz, kalbin düzenli olarak çalışmasını ve tansiyonun düzenli olmasını sağlıyor. Rezene ve tahıl da aynı amaca hizmet veriyor. İçindeki kalsiyum ve potasyum gibi mineraller ile B vitamininin vücuda direnç kazandırdığı arpayla ilgili ABD de yapılan bir araştırma, 6 ay boyunca her gün bu çeşit üründen tüketilmesinin, kolesterol oranını yüzde 15 düşürdüğünü kanıtladı. Kilo kaybına karşı ise çikolatalı puding öneriliyor. İngiliz Sağlık Bakanlığı, kilo kaybı sorunu olanların günde 3 kez 1 hafta boyunca puding yemesini tavsiye ediyor. Günde 2 top vanilyalı dondurma tüketimi ise vücudun günlük protein ihtiyacının yüzde 20 sini karşılıyor.


                      Alerjiye kayısı


                      KayIsInIn içindeki betakaroten adlı madde, hücrelere saldıran molekülleri kontrol altına alarak, kanseri önlüyor. Kuru kayısıya rengi bozulmasın diye eklenen sülfürdioksit de, astım gibi alerjilere iyi geliyor. Basur tedavisinde fazlası kullanılmadıkça Hindistan cevizinin iyi bir tedavi yöntemi olduğu uzmanlarca belirtiliyor.


                      Menopoza karşı nohut ve üzüm


                      Sebze hormonu fitoöstrojen içeren nohut ile içinde elajik asit bulunan üzümün, menopozun olumsuz etkilerine karşı koruyucu özellikleri bulunuyor. Sadece iki-üç adet kuru erik yemenin bile vücudun ihtiyacı olan antioksidanları karşıladığı, idrar yolları kaslarını rahatlattığı, bunun da kolon kanserine karşı koruduğu bildiriliyor. Ayrıca, yüksek orandaki bor minerali ile menopozdaki kadınlarda östrojen seviyesini dengede tutuyor. Romatizma ağrılarını büyük oranda azaltan kekik yağının yanı sıra zencefilin de aynı alanda olumlu etkileri bulunuyor.

                      Yorum

                      • delphin
                        Senior Member
                        • 27-12-2005
                        • 15279

                        Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                        Kalbiniz spor yapmaya ne kadar dayanıklı?

                        Genç insanların spor yaparken kalbe bağlı ani ölümlerinin, aslında çok sık yaşanmadığını belirten uzmanlar, spordan önce sağlık kontrolünün ölümleri engelleyeceği görüşünde birleşiyor
                        Son günlerde özellikle gençlerin spor yaparken kalp krizi geçirmesi, kalp hastalığının yaşı olmadığı gerçeğini bizlere bir kez daha gösterdi. Hisar Intercontinental Hospital Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ela Kavak, 35 yaş ve altındaki gençlerde spor yaparken ani ölümün nadir görüldüğünü, ancak bu ölümlerin kalbe bağlı nedenlerle yaşandığını söyledi. Ortalama 100 binde 2,1 oranında kalbe bağlı ani ölüm gözlendiğinin altını çizen Dr. Ela Kavak, gençlerde kalbe ait ani ölüm nedenlerini, şöyle sıraladı:

                        Kalbi besleyen koroner damarlarda tıkanma ile seyreden miyokard infarktüsü

                        Kalp kasında orantısız aşırı kalınlaşma olarak tarif edebileceğimiz hipertrofik kardiyomiyopati veya aşırı incelme ve kalp yetersizliği ile seyreden dilate kardiyomiyopati

                        Çeşitli ritim bozuklukları

                        Kalp kasının iltihaplanması (Miyokardit)

                        Koroner damarların doğuştan anormal olması

                        Aort damarında yırtılma

                        Ani ölümün önlenebilmesi mümkün mü?

                        Ani ölümlerin, spor öncesinde testler yapılırsa, büyük oranda önlenebileceğini belirten uzman doktor şöyle konuştu: "Tarama testi gencin ve ailesinin kalp-damar hastalıkları açısından sorgulanması, fizik muayene, kolesterol yüksekliği, diabet gibi risk faktörleri açısından yapılan kan tahlili ve elektrokardiyogram (EKG) değerlendirmesini içerir. Fizik muayene, kan tahlili ve EKG testlerinde anormallik saptanan veya ailesinde, özellikle anne, baba ve kardeşlerinde kalp hastalığı veya ani ölüm öyküsü bulunan gençlere ise ekokardiyografi, efor testi ve 24 saatlik EKG kaydı (Ritm Holter) gibi daha ileri tarama tetkikleri uygulanmalıdır."

                        Yorum

                        • delphin
                          Senior Member
                          • 27-12-2005
                          • 15279

                          Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                          Ateşte bekletilen döner zehirli ishal sebebi

                          Antalya'nın Korkuteli İlçesi'ndeki Özel Erfa Polikliniği'nde görevli Dr. Ertuğrul Bucaklıoğlu, fazla ateş karşısında bekletilen döner kebabın özellikle yaz aylarında insan sağlığı için tehlike oluşturduğunu söyledi.

                          Dr. Ertuğrul Bucaklıoğlu, döner kebaba standart getirilmesi ve daha hijyenik bir ortamda hazırlanması gerektiğini söyledi. Bucaklıoğlu, özellikle beklemiş tavuk döner kebaplarının zehirli ishal vakalarına sebep olduğunu ifade ederek, "İnsanlar, daha hızlı ayak üstü yemek ihtiyacını karşılamak için genelde döner kebap çeşitlerini tercih ediyor. Döner kebabın yaz aylarında 2 saatten fazla ateş karşısında kalması son derece sakıncalıdır.

                          Oysa çevremizde döner kebabın sabah erken saatlerden akşam geç saatlere kadar bekletildiğini ve satış yapıldığını görmekteyiz. Döner kebapta dış yüzeyde pişme olurken, iç kısımda da kokuşma gelişir. Bu bakımdan hazırlanan döner etinin 2 saatte bitecek şekilde hazırlanması gerekir. Gerektiğinde yeniden döner kebabı hazırlanmalı ve döner çapı buna uygun olarak 20 santimetreyi geçmemelidir" diye konuştu.

                          Dönerin açıkta tutulmasının insan sağlığını olumsuz etkilediğini de kaydeden Bucaklıoğlu, dürüm yapımında kullanılan yeşilliklerin de çok iyi yıkanması gerektiğini vurguladı.

                          Yorum

                          • delphin
                            Senior Member
                            • 27-12-2005
                            • 15279

                            Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                            Hipokrat’ın kim olduğunu, Hipokrat Yemini’ nin ne olduğunu biliyor musunuz?


                            Doktorlarla ilgili bir olumsuzluk oldu mu, akla gelen ilk söz Hipokrat Yeminidir. ‘’Bunlar nasıl Hipokrat Yemini etmiş doktorlar? ‘’ diye başlayan sözler başladı mı, bitmek bilmez. Peki, ama siz Hipokrat’ın kim olduğunu, Hipokrat Yemini’ nin ne olduğunu biliyor musunuz?


                            HİPOKRAT KİMDİR?

                            Hipokrat tüm dünyada pozitif tıp biliminin kurucusu, ‘Tıbbın Babası’ olarak bilinir. Bundan neredeyse tam 2.500 yıl önce, yani Milattan Önce 460 yılında Bodrum’un hemen karşısındaki bizim İstanköy, Yunanlıların Kos adını verdikleri adada doğduğu sanılmaktadır. Tıpla uğraşan bir aileden gelmektedir, babası Herakleides de zamanın ünlü hekimlerinden biridir.

                            Hipokrat gözlem ve deneye dayanan tıbbın kurucusudur. Hastalıkların bir nedeni ve bunların fiziksel ve gerçekçi bir açıklaması olduğunu ortaya koymuş ve tıbbın bir bilim haline gelmesine öncülük etmiştir. Tıp, Hipokrat sayesinde akılcı ve bilimsel olma özelliğini kazanmıştır.

                            Zatürree ve çocuklardaki epilepsi hastalıklarının belirtilerini ilk kez o tanımlamıştır. Düşünce ve duyguların kalpten değil, beyinden kaynaklandığı da onun tarafından ileri sürülmüştür.

                            Hipokrat için ‘tıbbı dinden ayıran kişi’ tanımlaması da yapılabilir, çünkü o çağlarda, dinsel ve felsefi inançlar doğrultusunda uygulama yapan bir tıp anlayışı hakimdi. Hastalıkların tanrıların gazâbından ve tabiat üstü güçlerden kaynaklandığına inanılırdı. Hekimler o dönemde aynı zamanda din adamları, tapınaklar da hastane idi. Hekimlik kehanete, büyüye ve fizik dışı güçlere inanılarak yapılırdı.


                            HİPOKRAT YEMİNİ

                            Hipokrat Yemininin aslında Hipokrat’ ın kendisi tarafından değil, onun ekolüne mensup bir öğrencisi tarafından 5. yüzyılda yazılı hale getirildiği kabul edilir. İki bin yıldan beri de eğitimini tamamlayan her hekim mesleğini uygulamaya Hipokrat Yeminini ederek başlamaktadır.

                            Bu yeminin başlıca iki bölümü vardır. Birinci bölümde, hekimin tıp öğrencilerine, ikinci bölümde ise hastalarına karşı olan sorumlulukları ve yükümlülükleri belirtilir.

                            Aşağıda da okuyacağınız gibi, hastaya zarar vermemek, daima onların iyiliklerini düşünmek, ağrılarını gidermek, ötenaziye ve çocuk düşürmeye karşı çıkmak ve hastalara ait sırları saklamak bu yeminin temel özellikleridir:

                            Hekim Apollon, Aesculapios, Hygeia ve Panacea adına, bütün Tanrılar ve Tanrıçaların şahitliğinde yemin ederim ki, aşağıdaki andımı kabiliyetim ve gücüm yettiğince yerine getireceğim. Bu sanatı bana öğreteni ebeveynim yerine koyacağım, hayatımı onunla paylaşacağım ve ihtiyacı olursa mallarımı onunla bölüşeceğim, çocuklarına kardeşlerim gibi bakacağım, istedikleri takdirde bu sanatı onlara ücretsiz ya da yazılı bir söz almaksızın öğreteceğim, bilgilerimi oğullarıma, ustalarımın oğullarına, ve bu mesleğin kurallarını kabul edenlerden başka kimseye öğretmeyeceğim.

                            Tedavi reçetelerimi kabiliyetim ve gücüm yettiğince hiçbir zaman birisine zarar vermek için değil, hastalarımın iyiliği için kullanacağım. Hiç kimseyi memnun etmek için ölümcül bir ilaç reçete etmeyeceğim gibi, ölümüne neden olabilecek bir tavsiyede dahi bulunmayacağım. Bir kadına düşük yaptıracak âletler vermeyeceğim.

                            Hayatımın ve sanatımın saflığını koruyacağım. Bıçağımı mesanesinde taş olduğu aşikar olanlar için bile kullanmayacağım, bu işi ehillerine bırakacağım. Gittiğim her eve sadece hastanın iyiliği için gireceğim, kendimi hastalık yapıcı etkenlerden ve özellikle de ister hür ister köle olsun kadın ve erkeklerle aşkın hazlarından uzak tutacağım, sanatımın icrası esnasında ya da günlük hayatımda bana gelen ve yayılmaması gereken bilgileri sır olarak tutacağım ve hiçbir zaman açmayacağım.

                            Bu andımı tuttuğum sürece, hayatım ve sanatımın icrası bana mutluluk versin, tüm insanlar tarafından her zaman saygı göreyim, eğer yeminimden dönersem bunun zıddı bana az gelsin.”

                            Günümüzde tıp fakültelerini bitiren öğrenciler, bu yeminin biraz değiştirilmiş şeklini ederek diplomalarını alırlar:

                            Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda, hayatımı insanlık yoluna adayacağımı açıkça bildiriyor ve söz veriyorum. Hocalarıma saygı ve gönül borcumu her zaman koruyacağıma, sanatımı vicdanımın buyrukları doğrultusunda dikkat ve özenle yerine getireceğime, hasta ve toplumun sağlığını baş görev sayacağıma, benden hizmet bekleyen kimselerin sırlarına saygılı olacağıma ve onları saklayacağıma, hekimlik mesleğinin onurunu ve temiz töresini sürdüreceğime, meslektaşlarımı kardeş bileceğime, din, milliyet, ırk, siyasi eğilim ya da toplumsal sınıf ayrımlarının görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğime, insan hayatına kesinlikle saygı göstereceğime, baskı altında kalsam bile tıp bilgilerimi insanlık değer ve yasalarına karşı kullanmayacağıma, açıkça, özgürce ve namusum üzerine ant içerim.

                            Yorum

                            • delphin
                              Senior Member
                              • 27-12-2005
                              • 15279

                              Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                              20 Yaş dişi neden geç çıkar?

                              İnsan vücudundaki bazıorganların günümüzde pek işlevleri olmamasına rağmen insanlık tarihinin başlangıcında önemli roller oynadıklarısanılıyor. Vücudumuz sanki başka şeyler de yapabilmek için yaratılmışgibidir. Örneğin çok ilginç yerlerimizde kıllar vardır, dizlerimiz olmasıgerekenden çok büyüktür, ayaklarımızda bu kadar parmağa ihtiyaç var mıdır, apandisitimiz vücudumuzda

                              ne arıyor?


                              Kılların nedeninin ilk insanların duygularınısadece sesle değil hareket ve koku

                              ile de iletmeleri olduğu sanılıyor. Vücudumuzun bazıbölgelerinde bulunan tüy ve kılların ana görevleri koku üretip özellikle erkek ve dişi arasında iletişim

                              kurmaktı. Aynışekilde apandisitin de başlangıçta ot yiyen atalarımızın otlarını

                              sindirmede kullandıkları, ama zamanla otlanmaktan vazgeçtikleri için körelen bir organ olduğu sanılıyor.



                              Yabancıların "akıl dişi" de dedikleri yirmi yaşdişleri geç çıktıklarıgibi, çoğu kez problem de yaratırlar ve dişhekimlerince derhal çekilmeleri önerilir. Aslında çiğnemede pek fonksiyonu da olmayan bu dişler bize henüz yiyeceği pişirerek yemeyi keşfedemeyen atalarımızın mirasıdır. Onların çiğyiyecekleri yemek için daha kuvvetli bir çeneye ve dişlere ihtiyaçlarıvardı.



                              Zaten diğer bütün dişlerimiz de aynıanda çıkmaz. Önce süt dişleri çıkar. Onlar döküldükten sonra ön dişler ve köpek dişleri çıkar sonra da azıdişleri. Yirmi yaşdişleri bu sırayıbiraz gecikerek takip eder. Bütün bu olaylar olurken de çenemiz

                              gelişmeye devam eder, ancak 20 yaşınıgeçtikten sonra yirmi yaşdişlerine çene kemiğimizde yer açılır.



                              İnsanlık geliştikçe yirmi yaşdişine de çenemizde o kadar az yer kalıyor, yani insanın evriminde çene gittikçe küçülüyor. Bu nedenle bazıinsanlarda bu dişler hiç çıkmadan gömülü olarak kalabiliyor. Yerine tam oturamadığından çürüyebiliyor, iltihap yapabiliyor. Bir fonksiyonu olmadığından da dişhekimleri çekip almayıtercih ediyorlar.



                              Görevleri sadece çiğnemek olmasına rağmen dişlerimizin içinde sinirler de vardır. Bu sinirler dişlerimizle ilgili acı, ağrıve ısıyıbeynimize iletirler. Yani dişimiz çürürse sinir bir problem olduğu konusunda beynimizi ikaz eder ama nedense bu ikazıdişçürüdükten, işişten geçtikten sonra yapar, dişhekimleri de

                              o dişi kurtarmak için önce sinirini alırlar.

                              Yorum

                              • delphin
                                Senior Member
                                • 27-12-2005
                                • 15279

                                Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                                Bel sağlığı için 100 tavsiye

                                1- Herhangi bir ağırlığı taşımanız gerekirse yükü vücudunuza simetrik olarak paylaştırdıktan sonra taşıyın.
                                2- Cisimleri bir yerden başka bir yere taşırken belinizin eğik değil de dik pozisyonda olmasına dikkat edin.
                                3- Ağır bir yükü kaldırmayı denemeyiniz. Kaldırmak zorundaysanız başkalarından yardım isteyin.
                                4- Hafif dahi olsa yerden bir cismi alırken dizlerinizi kırın ve çömelerek alın. Belden eğilmeyin. Yükü belinizle değil, bacaklarınızla kaldırın.
                                5- Bir eşyayı alırken ona doğru uzanmayın, yanına iyice yaklaşınız ve öyle alın. Bir cismi yerden alırken de önce onu bedeninize doğru yaklaştırıp sonra yükseltin.
                                6- Bir eşyayı taşırken de onu gövdenize yakın tutun. Taşınacak eşya vücudunuza ne kadar yakın olursa omurganıza binen yük o kadar azalacaktır.
                                7- İki kişi iseniz ve bir eşyayı iki ucundan tutarak taşımanız gerekiyorsa, birbirinize haber vermeksizin eşyanın bir ucunu asla bırakmayın.
                                8- Bir cismi kaldırmadan önce onun ne derecede ağır olduğunu tahmin etmeye çalışın, ondan sonra yaklaşın. Kaldırma işlemine geçmeden önce cismi hafifçe yoklayarak bir kez de test edin ve ağırlığı hakkında tam bir fikir edindikten sonra kaldırın.
                                9- Cisimleri bedeninizle değil de önce beyninizle kaldırdığınızı unutmayın. Bunun için ağır bir yükü mutlaka kaldırmanız gerekiyorsa, haltercilerin yaptığı gibi çok iyi konsantre olun. Kaldırırken yavaş ve temkinli hareket edin, ani hareketlerden kaçının. Adalelerinize ani yük bindirmeyin. Kaldırma esnasında karın kaslarınızı kasarak bütün kas gruplarınızı aynı anda çalıştırın. Karın ve sırt adalelerinizin kasılması omurganızı destekler.
                                10- Ağır bir yükü belinizden daha yükseğe kaldırmayın. Hele bu yükü başınızdan yukarı kaldırmayı denemeniz tam bir felaket olabilir.
                                11- Ayakta iken belinizi sağa veya sola doğru rotasyon yaptırıp eğilerek yerden bir şey almayın.
                                12- Yük elinizde iken dönmeniz gerekiyorsa belinizle değil, ayaklarınızın yerini değiştirerek dönün.
                                13- Beliniz geriye doğru eğilmiş vaziyetteyken sırtınıza ağırlık yüklemeyin. Mutlaka yüklemeniz gerekiyorsa dizleriniz biraz kırılmalı ve vücudunuz öne doğru hafif eğik olmalı.
                                14- Ağır bir cismi bir yerden bir yere çekerek veya iterek tek başınıza götürmeyin.
                                15- Bir cismi taşırken ayaklarınızın yere sağlam basması gerekir. Her iki ayağınız arasındaki mesafe de yaklaşık omuz genişliğinde olmalı ve ayak uçlarınız dışa bakmalı.
                                16- Sandalye veya koltukta otururken dik bir pozisyonda olmaya gayret edin ve bunu alışkanlık haline getirin. Bu esnada diz eklemlerinizin kalça eklemlerinden daha yüksekte bulunmasında, ayak tabanlarının yere temas ederken düz konumda olmasında ve yere rahatça basmasında yarar vardır. Otururken zaman zaman pozisyon değiştirmeniz de iyi olur.
                                17- Yumuşak, alçak ve derin koltuklarda oturmayın. Stabil olmayan bozuk koltukların ve yumuşak iskemlelerin belinizi tehdit ettiğini unutmayın. Kol konacak sandalye ve koltukları tercih edin.
                                18- Sandalyede otururken ayaklarınızın altına bir basamak çekerseniz daha rahat edersiniz.
                                19- Abdest alırken, dişlerinizi fırçalarken ya da elinizi, yüzünüzü yıkarken lavaboya doğru eğilmeyin; belinizi olabildiğince dik tutmaya gayret edin. Bu yüzden evinizdeki lavaboların mümkünse biraz daha yüksekçe yapılmasını sağlayın.
                                20- Her gün ez az 15 dakika yürüyün. Yürüme mesafesini giderek artırın.
                                21- Bir defa bel rahatsızlığı geçirmiş ve iyileşmişseniz, uzman doktorunuz size vereceği egzersizleri aksatmadan yapın. Çünkü düzenli egzersiz yapanlarda ağrının tekrarlaması daha seyrek görülür. Kronik ağrısı olan hastalar hafif ağrılı dönemde bile egzersizlerden yararlanırlar.
                                22- Sağlıklı olsanız bile her gün kaslarınızı güçlendirici egzersizler yapın. Karın, sırt ve kalça adalelerinin vücudun tabii korsesi olduğunu unutmayın.
                                23- Egzersizleri, altında sunta veya tahta bulunan halı veya battaniye gibi sert bir zemin üzerinde yapın.
                                24- Egzersiz hareketlerinin sayısını gün geçtikçe yavaş yavaş artırın. Başlangıçta aşırılığa kaçmayın.
                                25- Spor veya egzersiz yaparken ani ve zorlayıcı hareketlerden kaçının.
                                26- Spor veya egzersize başlamadan önce mutlaka ısınma hareketleri yapın.
                                27- Egzersiz sonrasında şiddetli ve 15 dakikadan fazla süren bir rahatsızlık ortaya çıkarsa uzman doktora danışın. Bir saati geçen rahatsızlık söz konusu ise o hareketi yapmayın.
                                28- Günlük yaşantınızda ani hareketlerden sakının. Özellikle yataktan veya koltuktan kalkarken ani hareket yapmayın.
                                29- Sandalyeden kalkarken bir ayağınız diğerinin önünde olmalı, bacak kaslarınız ve kollarınızın yardımıyla kendinizi yukarıya doğru iterken sırtınız dik pozisyonda bulunmalı.
                                30- Yüksek iskemlelerde veya benzeri yüksek yerlerde oturmak bele binen yükü artırır. Bundan kaçının.
                                31- Televizyon seyrederken veya herhangi bir gösteriyi izlerken koltukta sırtımızı kamburlaştırmak rahatsızlıklara yol açar.
                                32- Her gün beyaz peynir ve bir tabak yoğurt yemeyi yada bir bardak az yağlı süt içmeyi adet haline getirin Güneş ışığından yeterince istifade edin.
                                33- Vücut ağırlığınızı sürekli kontrol altında tutun. Alınan her fazla kilonun vücudunuz ve beliniz için ilave bir yük olduğunu, bunun da belinizin biyomekaniğini olumsuz yönde etkilediğini unutmayayın.
                                34- Uzman hekime danışmadan bel korsesi kullanmayın. Çelik balenli korselerin uzun vadede bel ve karın adalelerini zayıf bırakacağını unutmayın.
                                35- Kesin teşhis konulup bel ağrınızın nedeni anlaşılmadan belinizi asla çektirmeyin ve maniplasyon (el ile müdahale) yaptırmayın. Bunun bazen felce kadar giden sonuçlara yol açtığını unutmayın.
                                36- Üzüntü ve streslerin bel sağlığınızı da olumsuz yönde etkilendiğini bilerek ruh sağlığınıza özen gösterin. Ailevi sosyal veya iş hayatınızla ilgili problemlemlerinizi çözmek için gerekirse ilgili doktor ve şahıslardan yardım isteyerek köklü bir çözüme gidin. Lüzumu halinde bulunduğunuz ortamı geçici de olsa değiştirin veya tatile çıkın.
                                37- Yaptığınız işi sevin. Stres altında ve iş yerinde mutsuz olan kişilerde bel rahatsızlıkları daha sık görülür. Bu nedenle meslek seçimi konusuna henüz hayatın başındayken gereken önemi verin.
                                38- Günlük yaşamda gerginlikten kurtulmanın yollarını öğrenin.
                                39- Uzun topuklu veya topuksuz ayakkabı giymeyin. Ayakkabınızın topukları normal, ökçeleri yumuşak olsun. Orta topuk ayakkabılara alıştığınızda bunu mümkün mertebe değiştirmeyin.
                                40- Sandalye veya koltuğa oturmak için kendinizi oturağınızın üstüne sanki düşüyormuş gibi bırakmayın. Yavaş yavaş kontrollü olarak oturma pozisyonuna geçin.
                                41- Sandalye veya koltukta otururken, bir cismi (hafif dahi olsa) öne doğru eğilerek yerden almayın.
                                42- Beliniz ağrıdığı dönemlerde alafranga tuvaletleri tercih edin. Tuvalete otururken en azından tek elinizi destek olarak kullanın.
                                43- Tuvalet ihtiyacınızı giderirken oturur pozisyonda öne doğru eğilmeyin. Ağrılı dönemde alafranga tuvalette ters oturmanız bu açıdan yarar sağlayabilir.
                                44- Mutlak sert yatak istirahatinde iken ayaklarınızın altına birkaç yastık koyarak yükseltmeniz daha iyi olacaktır. Bu esnada yemeklerinizi yatarak yiyebilirsiniz. Namazlarınızı sağ yanınıza doğru yatarak işaretle kılabilirsiniz. Yastığınızın alçak olmasında da yarar var. Bu pozisyonda yorulursanız yan yatabilirsiniz.
                                45- Yan yatışta kalça ve dizlerinizden çekerek bacaklarınızı toplar ve ana rahmindeki gibi kıvrılarak durursanız rahat edersiniz. İki bacağınızın arasına yumuşak bir yastık koymanız da iyi olur.
                                46- Doktorunuz mutlak yatak istirahati vermişse tavsiyesine uyun. Bu tedavi esnasında ağrınız artıyor, durumunuz kötüye gidiyorsa doktorunuza bildirin. Birkaç gün içinde iyileşirseniz yine doktorunuzu haberdar edin. Uzman doktor hastanın tedaviye vereceği cevaba göre bu süreyi artırıp azaltabilir. Zaten ilk birkaç gün sonrasında hastalığın genel seyri kendisini belli eder. Prensip olarak hasta becerebildiği anda normal yaşantısına dönmelidir. Kriter hayat kalitesidir. Lüzumsuz uzamış yatak istirahati de doğru değildir.
                                47- Yorgunluğa bağlı olarak beliniz ağrıyorsa usulüne uygun yapılan 10-15 dakikalık istirahat en iyi ilaçtır. Tam rahatlamak ve gevşemek için ayaklarınızı sandalyeyle yükseltirken boynunuzun altına da küçük bir yastık koyabilirsiniz.
                                48- Sırtüstü yatarken yüksek yastık kullanmayın.
                                49- Yatağınız bel hizasından itibaren kırılabiliyorsa 45 derecelik bir açı oluşturacak tarzda ayarlayarak sırtınızı dayar ve dinlenebilirsiniz. Böyle bir yatağınız yoksa iskemleyi devirerek arkalığın üzerine yastık koyup aynı şekilde dinlenebilirsiniz.
                                50- Bacaklarınız düz pozisyondayken, ayakta dimdik uzun süre hareketsiz kalmayınız. Münavebeli olarak bir ayağınızı öne doğru uzatıp pozisyon değiştirin veya yürüyün.
                                51- Sağlıklı iken düzenli olarak spor yapın. Yüzmeye önem verin, yürümeyi ihmal etmeyin.
                                52- Daha önce bel rahatsızlığı geçirmişseniz, güreş, boks, judo, futbol, basketbol gibi mücadele sporlarından ve halter, jimnastik, golf, tenis gibi uğraşlardan uzak durun. Bunların yerine yürüme ve yüzme gibi sporları tercih edin. Beli fazla eğmeden bisiklete binmek de faydalıdır.
                                53- Çocuklarınız hızlı gelişsinler diye onlara aşırı antrenman veya gereğinden fazla spor yaptırmayın.
                                54- Çocuklarınızı oturarak ders çalışırken öne veya yana eğik durmamaları konusunda onları sık sık uyarın. Masada uzun süre çalışması gereken kişilerin öne eğilmemeleri için çalışma yüzeyinin bir miktar eğimli olmasında yarar vardır. Masanızın altına da ayak dinlendirme basamağı koyunuz.
                                55- Raflardan kitap veya herhangi bir eşyayı alırken önce ayağınızın altına yükseltici bir şey koyunuz ve o eşyanın hizasına yükseldikten sonra alınız.
                                56- Çamaşır asarken yukarıya doğru uzanarak belinizi germeyiniz. İpin seviyesini boyunuza göre ayarlayınız.
                                57- Ayakkabınızı bağlamanız veya benzer bir hareket yapmanız gerekiyorsa, çömelerek veya yüksekçe bir cismin üstüne basarak yapın.
                                58- Yataktan kalkarken önce tam yan dönün, daha sonra ellerinizle yandan destek alarak oturur pozisyona geçin ve öyle kalkın. Yatmak için ise önce yatak kenarına oturun ve bacaklarınızı yukarıya çekerken gövdenizi yatağa uzatın.
                                59- Otomobil kullanırken koltuğunuz sert olsun, arkaya dayandığınızda koltuk belinizi desteklesin ve adeta kavrasın. Uzun yola çıkarken de belinizi ince bir yastıkla destekleyin.
                                60- Otomobile bindiğinizde koltuğunuzu pedallara yakın olacak şekilde ayarlayın. Dizlerinizin de kalçanızın biraz yukarısında durmasını sağlayın. Aksi halde beliniz rahat etmez.
                                61- Uzun süre araç kullanmayın. Şayet önünüzde kat edilecek çok uzun bir yol varsa sık sık mola vermeyi ve bu esnada biraz yürümeyi tercih edin.
                                62- Arabanızın bagajını boşaltırken de eşyaları öne, ileriye doğru uzanarak almayın. Önce bir ayağınızı tamponun üzerine koyun, sonra belinizi fazla eğmeden bagajı boşaltın.
                                63- Çocuklarınız okula giderken çantalarında mümkün mertebe az yük taşıtmaya çalışın. Bunun için sadece o günkü dersleri ilgilendiren kitap ve ders gereçlerini yanlarına almaları konusunda onları eğitin.
                                64- Ütü yaparken tek ayağınızın altına 15-20 santimetre yükseklikte bir cisim koyarak hafifçe yükseltin, belinizin rahatladığını göreceksiniz. Bir süre sonra basamağın üzerine öbür ayağınızı koyun.
                                65- Elektrikli süpürgeyle veya paspasla yerleri temizlerken öne doğru eğilmeyin ve belinizi dik bir pozisyonda tutmaya gayret edin. Bu nedenle uzun saplı süpürge kullanmak daha yararlı olacaktır. Bahçede çalışırken de uzun saplı aletleri tercih edin.
                                66- Yatağınız sert olsun. Yattığınız zaman vücudunuz yatağa gömülmesin. Vücudu değişik şekillere sokan, stabil olmayan yumuşak veya çöküntülü yataklar sağlıklı değildir. Altında sunta veya tahta olan yataklar ile üzerine yatıldığında omurganın fizyolojik kıvrımlarına uyum gösterebilen kaliteli ortopedik yatakları tercih edin.
                                67- Bilgisayar karşısında saatlerce hareketsiz veya uygun olmayan pozisyonda kalmak beli rahatsız eder. Bilgisayarda çalışırken başınız dik, beliniz ve kalçalarınız arka kısmı destekli, köprücük kemikleriniz yere paralel durumda olmalı. Gözleriniz ekranın üst düzeyi hizasına yakın konumda ve ekranı tam karşıdan görecek pozisyonda bulunmalı. Kollarınız rahat, önkol ve bilekleriniz aynı çizgi üzerinde yere paralel olmalı. Ayaklarınızı da bir destek üzerine koymanız daha iyi olur.
                                68- Daha önce bel rahatsızlığı geçirdiyseniz zıplama hareketi yapmayın ve yüksek bir yerden asla atlamayın.
                                69- Sağlıklıyken, günlük yaşantınızda tembel olmayın, hareketliliği tercih edin. Fazla harekete izin vermeyen iş ve hayat düzeni belinizi tehdit eder. Buna karşılık otobüs ya da metroda bir durak önce inmek, asansör yerine merdiveni kullanmak size çok şey kazandırır.
                                70- Yürürken veya ayakta dururken vücudunuzun dik bir pozisyonda olmasına özen gösterin. Ağırlığınızı her iki bacağınıza eşit olarak paylaştırın. Ayakta dururken her iki omuz ve kalçanızın aynı hizada olmasına dikkat edin. Doğru duruşta çene içeri çekilmiş, baş dik, sırt ve bel düzdür. Bu duruşta kulaktan yere indirilen dik çizgi omuz ve kalçanın ortasından ve ayak bileği önünden geçer. Ayakta dururken sırt kambur, bel çukur, karın öne sarkık, göğüs yassılaşmış ve çene öne çıkmış olursa bu yanlıştır. Böyle bir pozisyon bele rahatsızlık verirken iç organlar da basınç altında kalır.
                                71- İşyerinde devamlı oturarak çalışıyorsanız, bu nun beliniz için sakıncalı olduğunu biliniz. Bu nedenle ara sıra kalkıp dolaşınız. Çünkü oturur pozisyonda iken belinize binen yük, aya kta iken olduğundan belirgin şekilde daha fazladır. Hatta yapılan araştırmalarda günlük mesaisinin büyük bir kısmını oturarak geçirenlerde bel fıtığına yakalanma riskinin ayaktakilere oranla daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Oturarak çalışırken belinizi ince bir yastıkla desteklemenizde yarar vardır.
                                72- Sırtüstü yattığınızda veya bir halıya uzandığınızda bacaklarınızı dizlerinizden kırarak yukarıya doğru toplayın. Bu pozisyonda beliniz rahatlar ve ağrılarınız daha çabuk geçer.
                                73- Yan veya sırtüstü pozisyonda yatarak uyuyun. Yüzüstü yatmayın. Sırtüstü dümdüz uzanmak da doğru değildir.
                                74- Daha önce bel ağrısı tecrübesi yaşadıysanız testereyle odun kesmeyin. Şayet bu işlem esnasında alet takılırsa ileri ve geri doğru zorlayarak kurtarmaya çalışmayın.
                                75- İri cüsseli hayvanları yakalamak, yere yatırmak veya taşımak gibi zor bir işle meşgul olmak zorundaysanız tek başınıza çalışmayın. Bu işlemi birden fazla kişi beraberce yapın. İşi ehline bırakmak en iyisidir.
                                76- Saçınızı yıkarken öne doğru iki büklüm eğilmeyin. Yere diz çöktükten sonra dirseklerinizi küvetin kenarına dayayıp başınızı yıkayabilirsiniz. Daha da iyisi küvetin içine girip oturarak yıkanmaktır.
                                77- Bel rahatsızlığınız varsa kamyon, kepçe, greyder gibi belinizi sürekli sarsan iş makinelerini kullanmayın.
                                78- Koltukta kitap okurken sırtınız arkaya yaslanmış ve başınız dik pozisyonda olmalı. Baş ve boyun öne eğilmiş şekilde okumak beli de rahatsız eder.
                                79- Masaya veya herhangi bir yere dayanarak dinlenecekseniz beliniz çukur vaziyette olmasın. Kalça ve dizlerinizi bükerek kendinize daha rahat bir pozisyon verin.
                                80- Ayakta çalışırken ayağınızın altına alçak bir cisim çekin. Vücut ağırlığını zaman zaman bir bacaktan diğerine aktarın. Bulaşık yıkarken lavabonun altındaki dolabı açarak bir bacağınızı içeriye doğru sokarsanız rahat ettiğinizi göreceksiniz.
                                81- Çalışırken kendinizi aşırı yormayın. Bazen bir işten diğerine geçmek de dinlendirici olabilir.
                                82- Merdivenlerden inerken bastığınız basamaklara çok dikkat edin. Bazen son basamağa geldiğinizi sandığınızda bir basamak daha vardır ve siz farkında olmadan tüm vücudunuzla aşağıya doğru düşersiniz. İşte bu çok tehlikeli bir harekettir, bundan kaçının.
                                83- Tarlada, inşaatta, işyerinde, evde çalışırken veya kar kürerken beliniz aniden ağrımaya başladıysa geri kalan işi bitirmek üzere gayret sarf etmeyip hemen istirahata çekilin. Sert bir zeminde sırtüstü uzanıp dizlerinizi hafifçe bükerek bacaklarınızı yukarıya doğru toplamış vaziyette 15-30 dakikalık istirahat oldukça rahatlatıcı olur. Eğer bu süre sonunda iyiye gidiş yoksa doktorunuza müracaat edin. Hastalığınız esnasında istirahat süresinin uzun mu yoksa kısa mı olacağını önceden kestirebilmek çok zordur ancak manyetik rezonans görüntüleme metodu uzman doktora bu konuda bir fikir verir.
                                84- Sık sık eğilip bükülmenizi gerektiren bir iş yapıyorsanız belirli aralıklarla dinlenin. Bu dinlenme esnasında da belinizi aksi yönde esnetin.
                                85- Bebeğinizi beşikten veya yattığı yerden alırken ona doğrudan uzanmayın. Önce dizlerinizi kırarak çökün ve bebeğe yaklaştıktan sonra kucağınıza alın.
                                86- Bir yaşını geçmiş çocuklarınızı kucağınıza alıp sevmek için belinizden eğilerek ileriye doğru uzanmayın. Mutlaka dizlerinizi kırarak kucaklayın ve severken de yanınıza oturtarak veya beraberce yatarak sevin.
                                87- Beliniz ağrıyor ve özellikle de ağrı bacağınıza vurmaya başlamış ise vakit geçirmeden uzman doktora müracaat edin. Doktor olmayan kişilerle kaybedeceğiniz vaktin bazen telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabileceğini unutmayın.
                                88- Kapı veya pencereyi açarken zorlanıyorsanız bu işi yapmak üzere daha güçlü bir kişiden yardım isteyin.
                                89- Karın kaslarının kasılmasıyla oluşan etki disk içindeki basıncı bariz miktarda azaltır. Günlük yaşantınız esnasında çeşitli yerlerde beklerken karnınızı içeri çekerek adalelerinizi gerin ve gergin vaziyette 10�a kadar sayarak soluk almadan öylece durun. Sonra yavaş yavaş gevşeyin. Soluk tutma süresini haftalar ilerledikçe giderek artırın. Karın kaslarınız kasılmış vaziyette soluk alıp vermeye alışın.

                                90- Bel fıtığının en çok etkilediği alanlardan biri de kişinin cinsel hayatıdır. Bu konudaki sıkıntılarınızı doktorunuza anlatmalısınız. O size cinsel perhiz ve aktif cinsel hayatınızın ne şekilde olacağı konusunda geniş bilgi verir. Ancak ağrının şiddetini koruduğu süreçte ve akut dönemlerde cinsel perhiz uygundur. Şikayetler gerileyip kişi kendini aktif cinsel hayata hazır hissettiğindeyse çiftlerin yan yattıkları pozisyon (erkek arkada) tercih edilmelidir. Hastalığı geçirmiş olan kişinin altta bulunduğu ve belini hafif bir yastıkla desteklediği pozisyon da nispeten tavsiye edilebilir.

                                91- Bel rahatsızlığı geçirmiş bir kişi olarak uçak biletinizi alırken ayağınızı rahatça uzatabileceğiniz bir yeri tercih ediniz. Uzun süreli yolculuklarda koltuğunuzu hafifçe arkaya yatırınız ve belinizi ince bir yastıkla destekleyiniz. Yolculuk esnasında sürekli oturmayıp ara sıra ayağa kalkarak bir miktar yürüyünüz. Yolculuk bitiminde valizlerinizi tekerlekli arabaya koyarak taşıyınız. Zaten valizleriniz tekerlekliyse problem olmaz. İmkan varsa sonunda sıcak bir küvete veya jakuziye girerek adalelerinizi rahatlatınız.

                                92- Belinizin ağrıdığı günlerde çevrenizdeki insanlardan yardım istemekten çekinmeyin. Evde eşiniz ve çocuklarınız, iş yerinde ise arkadaşlarınız rahatsızlığı atlatmanızda size yardımcı olabilirler. Arabanızı bile birkaç gün süreyle başka birileri kullanabilir. Her işi bizzat kendiniz yapmak zorunda değilsiniz.

                                93- Doktorunuzun verdiği ilaçları tavsiye edildiği gibi kullanmaya özen gösterin. Mide problemi veya herhangi başka bir yan etki ortaya çıkarsa doktorunuza bildirin.

                                94- Bel ve sırt ağrılarının bir kısmı günlük hayatta yaşanan stres, endişe, kızgınlık, kıskançlık, üzüntü ve bastırılmış öfke gibi duygular sonucunda ortaya çıkar. Devam eden bu tip duygular karşısında belirli bir çözüm ve rahatlama sağlanmazsa beyin vücudun herhangi bir bölgesinde ağrıyı başlatma komutunu sizden habersiz olarak verir. Böylece asıl meseleden kaçılarak ilgi başka tarafa çekilir. Bel de bu tip olaylardan sıklıkla nasibini alan bölgelerden biridir. Böyle bir mekanizmanın tuzağına düşmüş olan kişi minicik ağrılarını büyütür. Aslında bu şekilde çözülememiş duygusal problemlerden kaçılmaktadır. Doktora müracaat ettiğinizde yapılan tetkikler neticesinde ciddi bir hastalık teşhisi net olarak ortaya konamamışsa yukarıda anlattığımız mekanizma aklınıza gelsin. Bir taraftan asıl probleminizi bulup çözmeye çalışırken diğer taraftan telkinle hasta olmadığınıza kendinizi inandırıp �Hasta değilim!� deyiniz. Ağrılarınızın hafiflediğini hatta kaybolduğunu göreceksiniz.

                                95- Tedaviniz bitip yeniden iş hayatınıza döndüğünüzde faaliyetlerinizi yavaş yavaş arttırın. Hatta ilk birkaç gün yarım mesai ile yetininiz. Belinize aşırı yükleme yapmayınız. İş, aile ve sosyal hayatınızda bu kitaptaki öğütleri daima göz önünde bulundurunuz.

                                96- Alkol diğer birçok zararlarının yanı sıra kemik sağlığını da olumsuz yönde etkiler. Omur kemiklerindeki mineral kaybı ve sağlıksız yapı dolaylı olarak disklere etki eder. Alkol kullanmamaya özen gösterin.

                                97- Sigara içenlerin vücudundaki tüm hücreler yeterli oksijen alamaz. Bu olaydan kalp, akciğer ve beyin başta olmak üzere bütün organlar etkilenir. Omur kemikleri arasındaki diskler de oksijensiz ortamda daha kolay dejenere olur ve zamanla kendilerini tamir etme yeteneklerini kaybeder. Böylece bel fıtığı gelişmesi riski de artar. Sigara ayrıca öksürüğü başlatır. Öksürük ise dejenere olmuş ve zayıflamış disklerin üzerine aşırı bir basınç uygulayarak bazen bardağı taşıran son damla olabilir. Sigara içmeyin, içiyorsanız mutlaka bırakın. Gönüllü kuruluşlardan ve kendi doktorunuzdan da yardım alabilirsiniz.

                                98- Tek bir çeşit bel fıtığı olmadığı gibi, tek bir çeşit bel fıtığı tedavisi de yoktur. Öyle bir bel fıtığı vardır, yalnızca ilaç ve istirahat yeterli olur. Öylesi de vardır ki fizik tedavi
                                ve diğer konservatif tedavi türleriyle iyileşir. Fakat bazı bel fıtığı hastaları da vardır ki mutlaka cerrahi girişim gerekir. Bu nedenle elindeki tek bir tedavi çeşidiyle tüm bel fıtığı hastalarını iyi ettiğini söyleyen şahıslara inanmayın. Sağlığınızı uzman doktorlara emanet ediniz.

                                99- Uzman doktor yaptığı muayene ve tetkikler neticesinde sizdeki bel fıtığının cerrahi girişim gerektirdiğine karar vermiş ise ameliyattan kaçmayın. Lüzumsuz kaybedilen zamanın bazen telafisi imkansız sonuçlara yol açtığını bilin. Prensip olarak cerrahi girişim son çaredir ancak yapılan bütün konservatif tedavilere rağmen iyileşme görülmüyor ve inatçı bir ağrı varlığını sürdürüyorsa cerrahiden çekinmeyin.

                                100- Her yere araba ile gitmek, televizyonu bile uzaktan kumanda ile açıp kapamak, sürekli oturarak çalışmak, kilo aldıracak her türlü besini umursamadan yemek doğru bir yaşantı değildir.

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor
                                X