? menkıbeler

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • baymarti
    Member
    • 12-05-2005
    • 944

    Konu: ? menkıbeler

    Lokmanıza dikkat edin!

    07 Mart 2006 Salı
    Şam’da yaşayan velilerden “Hubeyret-ül Basrî” hazretleri, bir gün;
    - Kardeşlerim, lokmanıza dikkat edin, buyurdu. Haramla beslenen vücudu ateş yakar. Haram yemeyen vücudu ise toprak çürütemez.
    Ve ilave etti:
    - “Îman”, en büyük nimettir. Cenab-ı Hak bir kuluna îman verdiyse, ona her şeyi vermiş demektir. Her nimet îmanın içindedir çünkü.
    - Ya îman vermediyse?dediler.
    - Îman vermediği kuluna hiçbir şey vermemiş demektir. Yani îmanı olmayan kimse her şeyden mahrumdur.
    - Öyleyse biz çok şanslıyız efendim.
    - Elbette. Çok sevinelim, çok şükredelim ki, Müslümanız elhamdülillah. Cenab-ı Hak îman nasib etti bize. Hem de doğru îman. “Ehl-i sünnet” üzere îman etmiş bir kimsenin, hayatından şikâyet etmesi kadar abes bir şey olamaz.
    - Ama biz bazan şikâyetçi oluyoruz hocam.
    - Çok yanlış. Bu, neye benzer, biliyor musunuz?
    - Neye benzer efendim?
    - Bir adam düşünün ki, “tonlarla altın”ı var. Buna rağmen “bir kuruş”un hesabını yapıyor. Yakışır mı?

    Namaz çok mühim
    Bir gün de “Namaz”ın ehemmiyetinden sordular bu zata.
    - Namaz, çok mühimdir, buyurdu.
    - Nasıl yani?dediler.
    - İbadetler îmandan değildir, buyurdu. Yani bir ibadeti terk etmek, îmanı gidermez. Ama namaz için hüküm böyle değildir.
    - Değil mi, neden?
    - Çünkü namaz ibadeti farklıdır. İstisnadır o.
    - Onun hükmü nasıldır hocam?
    - Birçok büyük âlim, “Namaz kılmayan ve namaz vakti geçerken üzülmeyen kimsenin îmanı gider” buyuruyor.
    - Öyle mii?
    - Evet. Namaz, bunun için mühimdir işte. Yani namazı vazife kabul etmeyen, namaz kılmadığına üzülmeyen, îmanını kaybeder Allah korusun.
    - Ya üzülüyorsa hocam?
    - Üzülürse, îmanlı olduğu anlaşılır.

    Yorum

    • baymarti
      Member
      • 12-05-2005
      • 944

      Konu: ? menkıbeler

      Arkadaşın iyi olsun!

      08 Mart 2006 Çarşamba
      Hindistan evliyasından “Hüsameddin Mültânî” hazretleri, kendisinden nasihat isteyen bir gence;
      - Evladım, sana en mühim nasihatim şudur ki, kendine iyi bir arkadaş seç, buyurdu. Arkadaşı iyi olanı, şeytan aldatamaz çünkü.
      Şöyle devam etti:
      - İnsanın üç düşmanı vardır. Şeytan, nefis ve kötü arkadaş. Bunların en tehlikelisi, “Kötü arkadaş”tır. Ama kötü arkadaş deyince, yalnız “Kötü insan” gelmesin aklına.
      - Başka ne var ki efendim?
      - Meşgul olduğun, onunla vakit geçirdiğin her şey, eğer zararlı ise kötü arkadaştır.
      - Ne mesela hocam?
      - “Zararlı kitap” kötü arkadaştır mesela. Çünkü seni yoldan çıkarır. Zararlı neşriyatın hepsi de bu sınıfa girer.
      - Ne tavsiye edersiniz efendim?
      - İyi arkadaş bulamazsan faydalı kitap oku oğlum.
      - Hangi kitaplar faydalıdır ki hocam?
      - Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları faydalıdır mesela. O büyüklerin kitapları en iyi arkadaştır. Bu kitaplar edeble okunursa, feyz de alınır.
      - Feyz nedir efendim?
      - Feyz, nur demektir. O büyüklerin kalblerindeki nurlar, yazdıkları kitaba sinmiştir. Oradan okuyanın kalbine akar. Böyle kitapları okuyan, hem dînini doğru öğrenir, hem de kalbi temizlenir.

      Mütevazı olun!
      Bir gün de sohbetinde;
      - Mütevazı olun, buyurdu. Allahü teala, tevazu göstereni yüceltir, kibredeni alçaltır.
      - Kibirli insanları biz de sevemiyoruz,dediler.
      - Onları Allahü teâlâ da sevmez, buyurdu. Onlar, kendilerini üstün gördükçe, daha da sevimsizleşir ve alçalırlar halkın gözünde.
      Ve ekledi:
      -Bu gibiler, mahşer gününde de karıncalar gibi halkın ayakları altında ezilip horlanacaklardır.
      - Hocam, kibirli olanları Allahü teâlâ affetmezmiş öyle mi?
      - Evet. Cenab-ı Hak her günahı affeder, ama kibirliyi asla. Kalbinde zerre kadar kibir olan, Cennete girmeyecektir.

      Yorum

      • baymarti
        Member
        • 12-05-2005
        • 944

        Konu: ? menkıbeler

        Dünya imtihan yeridir

        09 Mart 2006 Perşembe
        İstanbul evliyasından “Hüsameddin Nakşî” hazretleri, bir günkü sohbetinde;
        - Bu dünya imtihan yeridir, buyurdu. Görünüşü tatlı ise de, aslı acıdır. Su gibi görünen bir serap, şeker kaplanmış zehirdir. Kendisini sevenlere en kötü şeyleri yapar.
        Şöyle devam etti:
        - Ona tutulan akılsızdır. Görünüşüne aldanan, sonsuz felakete düşer. Hadis-i şerifte; “Dünya ile ahiret birbirine zıttır. Birini razı edersen, öteki gücenir” buyuruldu.
        - Peki efendim, bu kadar kötülediğiniz dünya nedir? Yani dünya denince neyi anlayacağız? dediler.
        - Dünya, haram ve günahlardır, buyurdu.
        - Pekii, ahiret için kazanılan ve Allah için sarfedilen dünyalıklar da dünyadan sayılır mı efendim?
        - Hayır. Onlar dünya değil, ahiretten sayılırlar.

        En kıymetli sermaye
        Bir gün de, nasihat isteyen bir gence;
        - Evladım, senin en kıymetli sermayen ömründür, buyurdu. Bu en kıymetli sermayeyi, en kıymetli şeyleri yaparak değerlendir.
        Delikanlı;
        - Nasıl değerlendireyim? diye sorunca;
        - İslâmiyete uyarak, buyurdu. Ahirette hesap var çünkü. O gün gelmeden önce, kendini hesaba çek. Boş vakit geçirme, geçen zaman geri gelmez. Yarına çıkacağımız ise hiç belli değil.
        - Ama hocam ben henüz gencim.
        - Evet gençsin. Ama ecel, genç ihtiyar tanıyor mu ki evladım? Unutma, genç iken ölenlerin sayısı, yaşlanıp da ölenlerden daha fazladır.
        - Pekii ne yapayım öyleyse?
        - Önce İslâmiyeti öğren. Dînini öğrenmek, kadın erkek her Müslümana farzdır ve bilmeden Müslümanlık olmaz.
        - Sonra hocam?
        - Sonra bu öğrendiklerinle amel et. Ama hemen başla. Bırakma yarına.
        - O kadar acil mi ki?
        - Elbette.
        - Neden?
        - Çünkü ölüm âni gelir evladım. Ayrıca “Sonra yaparım” diyenlerin hepsi pişman olmuşlardır.

        Yorum

        • baymarti
          Member
          • 12-05-2005
          • 944

          Konu: ? menkıbeler

          “Siz hangi kavimsiniz?”

          10 Mart 2006 Cuma
          “Hüsameddin Pârisâ Belhî” hazretleri, bir gün şunu anlattı sohbetinde:
          -Mizan’da günahları ağır gelen müminler, topluca Cehenneme sevkedilir. Ateşe yaklaşınca feci halde korkup Efendimizin ismiyle feryad etmek isterler. Ancak “Muhammed” ismini unutmuşlardır. Hazret-i Malik sorar onlara:
          - Siz hangi kavimsiniz?
          - Biz, kendilerine Kur’an inen ümmetiz.
          - Öyleyse Muhammed ümmetisiniz.
          Ehl-i mahşer, “Muhammed” ismini duyar duymaz o kadar çok ağlarlar ki, gözlerinden yaş yerine kan akar. Hazret-i Malik;
          - “İyi ama, siz dünyada ağlayacaktınız”, der. “Bugün ağlamanızın faydası yoktur”.
          Sonra da yanındaki meleklere emrederek Cehenneme attırır onları. Müminler, ateşe düşerken; “Lailahe illallah!”diye feryad ederler. Kelime-i tevhidin sesiyle Cehennem gerilere kaçıp uzaklaşır onlardan. Malik seslenir:
          - Yâ Nâr! Gel, tut bu kimseleri ki günahları pek fazladır!
          Cehennem özür diler:
          - Onları tutamıyorum. Çünkü Lailahe illallah diyorlar.
          Tekrar emreder:
          - Gel, tut bunları! Allahın emri böyledir.
          O zaman ateş müminleri yakalayıp günahlarına göre yakar. Lakin yüzleriyle kalblerini yakmaya gücü yetmez. Çünkü o yüzlerle “secde”etmiş, o kalblerle de “îman” etmişlerdir. O zaman Hak teâlâ, bildiği halde;
          - Yâ Cebrail! Ümmet-i Muhammedin hali nasıldır? diye sorar.
          Cebrail aleyhisselâm bunu Malik’ten sorup;
          - Pek fenadır, cevabını alır.
          Ve süratle Efendimize varıp vaziyeti bildirir. Efendimiz bunu öğrenince, Cehennemin önüne koşar. Müminler Onu görünce çok sevinip;
          - Yâ Resulallah! Yanıyoruz, kurtar bizi! diye feryat ederler.
          Ve Efendimizin şefaatiyle cümlesi Cehennemden çıkarılır. Kâfirler bunu görünce;
          - Aaah! Keşke bizim de îmanımız olsaydı da biz de kurtulsaydık, derler.
          Ama heyhaat! Bu, ancak boş bir temenniden ibarettir. Çünkü küfür ehli için oradan çıkmak, imkân haricindedir.

          Yorum

          • baymarti
            Member
            • 12-05-2005
            • 944

            Konu: ? menkıbeler

            Güzel ahlâk nedir?

            13 Mart 2006 Pazartesi
            Endülüs evliyasının büyüklerinden “İbni Ârif” hazretlerine, bir gün bazı tanıdıkları gelerek;
            - Güzel ahlâk nedir?diye sordular.
            - Güzel ahlâk, kızmamaktır, buyurdu.
            Sordular yine:
            - Kıyamette azaplardan kurtulmak için yapılacak iş nedir efendim?
            - İki şeydir. Birincisi, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını bir an önce okuyup “îman” ve “itikad”ını ona göre düzeltmek ve farzları, haramları bir güzel öğrenmektir.
            - İkincisi nedir efendim?
            -İkincisi de farzları yapıp haramlardan kaçınmaktır.
            - Farzların en mühimi nedir hocam?
            - Beş vakit “namaz kılmak”tır. Her ne halde olursanız olun, aksatmayın bunu asla. Çünkü namaz kılmak, dînin direği, Müslümanlığın şiarıdır.

            Kulun vazifesi
            Bir gün de sohbetinde;
            - Biz kuluz, buyurdu. Kulun bir tek vazifesi vardır ki, o da Efendisine hizmet edip, onu memnun etmektir.
            Sonra şunu anlattı:
            Büyüklerden biri, bir köle satın alır ve ona sorar:
            - Senin adın ne bakayım?
            - Efendim ben köleyim,der. Kölenin adı mı olur? Ne ile çağırırsanız adım odur.
            - Peki, ne yer, ne içersin?
            - Sahibim ne verirse onu yerim.
            - Ne iş yaparsın?
            - Efendim ne iş verirse onu.
            - Paran pulun var mı?
            - Kölenin parası mı olur? Neyim varsa, hepsi efendimindir.

            Ne mutlu ona ki...
            Bir gün de sohbetinde;
            - Kardeşlerim, Allah dostlarını seven, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyup, “îman” ve “îtikad”ını buna göre düzelten ve onların nasihatlerine göre yaşayan bir Müslümana ne mutlu, buyurdu.
            - Neden? dediler.
            - Çünkü öldüğünde Cennete gidecek de ondan.
            - Ya günahları varsa efendim?
            - Dağlar gibi günahları olsa da, cenab-ı Hak, “doğru îman”ı hürmetine hepsini affeder. Sonra dünyada iken sevmiş olduğu “Allah dostları”ndan biri onun elinden tutar ve Cennete götürür.

            Yorum

            • baymarti
              Member
              • 12-05-2005
              • 944

              Konu: ? menkıbeler

              Ölürken sevgi unutulmaz

              14 Mart 2006 Salı
              İstanbul’da yetişen âlim ve velilerden “Ahmet Mekkî Efendi” hazretleri, bir sohbetinde;
              - İnsan yaşlandıkça vücut hücreleri yavaş yavaş ölmeye başlar, buyurdu. Bu arada beyin hücreleri de ölür tabii.
              - Yani insan, ölüm halindeiken bildiklerini unutur mu? dediler.
              - Evet, buyurdu. İnsan ölüm halinde iken beyin hücreleri öldüğü için bütün bildiklerini unutur, hiç ilmi kalmaz.
              - Pekii sevgiler de unutulur mu efendim? Mesela Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, evliya sevgisi...
              - Hayır. Sevgi, beyinde olmaz ki unutulsun.
              - Sevgi nerde olur hocam?
              - Sevgi, kalbte, yani gönülde olur. İnsan ölürken, beynindeki bütün bilgileri unutur. Ama “kalbindeki sevgiler” aynen kalır. Kalbinde hangi sevgi varsa, onunla ölür ve kıyamet günü o sevgiyle kalkar mezarından. Kalbtekiler unutulmaz çünkü.

              Kitapların özeti
              Bir gün de;
              - Bütün kitapların özeti ve bütün nasihatlerin özü, hülasası nedir, biliyor musunuz? diye sordu sevdiklerine.
              - Bilmiyoruz, nedir? dediler.
              Buyurdu ki:
              - “Ehl-i sünnet”ten hardal tanesi kadar ayrılan kimselerle arkadaşlık etmek, onlarla konuşmak, kitaplarını okumak, öldürücü zehirdir. İnsanı sonsuz felakete sürükler.
              - Neden? dediler.
              - Çünkü ehl-i sünnete uymayan bir söz, bir yazı, insanın kalbinde fena iz bırakır. Daha kötüsü insanın îman ve îtikadını sarsabilir. Çok dikkatli olmak lâzım.
              - Tavsiyeniz nedir efendim?
              - Yabancılarla her şeyi konuşun. Spordan, siyasetten, şundan bundan konuşun. Ama dinden, İslâmiyetten asla. Ehli olmayanlarla din konuşulmaz. Rastgele kimselerden din öğrenilmez.
              - Peki nereden öğrenilir hocam?
              - İslâmiyet, sadece “ehl-i sünnet âlimleri”nden öğrenilir.
              - Öyle âlim yoksa?
              - O zaman o âlimlerin yazdığı “ilmihal kitapları”na müracaat edilir.

              Yorum

              • baymarti
                Member
                • 12-05-2005
                • 944

                Konu: ? menkıbeler

                O, her mahluka rahmettir

                15 Mart 2006 Çarşamba
                Kabr-i şerifi Mısır’da bulunan “İbni Atâullah” hazretleri, bir gün şunu anlattı sevdiklerine:
                Peygamber Efendimiz, âlemlere rahmet olarak gelmiştir kardeşlerim. Onun rahmetinden herkes nasibini almıştır.
                - Herkes mi? dediler.
                - Evet herkes, buyurdu.
                - Peki ya kâfirler hocam? Onlara nasıl rahmet olur?
                - Efendimizin hürmetine, kâfirlere de bu dünyada umumi bela gelmez. Genel manada azaba giriftar olmazlar.
                - Pekii meleklere de rahmet midir?
                - Evet, onlara da rahmettir.
                - Nasıl? anlatır mısınız.
                - Pekâlâ, buyurup şunu anlattı onlara:
                Sevgili Peygamberimiz, bir gün Cebrail aleyhisselâm ile otururken;
                - Yâ Cebrail kardeşim, buyurdu. Hak teâlâ bana; “Seni, bu âleme rahmet olarak gönderdim” diye vahyetti. Acaba sen de nasiblendin mi bu rahmetten?
                Cebrail aleyhisselam;
                - Evet yâ Resulallah, dedi. Rahmetiniz bana da ulaştı.
                - Nasıl oldu? Anlatır mısın?
                - Yâ Resulallah! dedi. Ben, size vahiy getirmezden evvel Hak teâlânın kudret ve azametinden korkuda idim. Vakta ki bir âyet-i kerime getirdim zatınıza. O âyette “Emin” olduğum bildirilmiş ve meth-ü senasına kavuşmuştum Rabbimizin. İşte o günden sonra o korku benden gitti. Bu rahmete, sayenizde vasıl oldum.

                Onun hatırı için
                Bu zat, bir gün de sohbetinde;
                - Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânın Habîbidir, buyurdu. Onu çok sever, “Onun hatırı için...” diyerek edilen duaları kabul eder. Çok kimseler, bu yolla muratlarına kavuşmuşlardır.
                - Bir misal verseniz, dediler.
                - Binlerce misali var, buyurup, şunu anlattı onlara:
                Evliyadan “Hâtim-i Es’am”, bir gün Resulullahın nurlu türbesine gelerek;
                - Yâ ilahî, Resulünün hürmetine beni affet, diye yalvardı.
                O esnada gaibten;
                - “Ey kulum, seni ve seninle birlikte bu türbeye ziyarete gelenlerin hepsini, Onun hürmetine affettim” diye bir nida işitti.

                Yorum

                • baymarti
                  Member
                  • 12-05-2005
                  • 944

                  Konu: ? menkıbeler

                  Ümmetine çok merhametliydi

                  16 Mart 2006 Perşembe
                  Mısır’da yetişen büyük velilerden “Zünnûn-i Mısrî” hazretleri, bir günkü sohbetinde Peygamber Efendimizden bahsederken;
                  - O, ümmetine karşı çok merhametli olup, onları bir an unutmazdı, buyurdu. Nitekim doğar doğmaz; “Ümmetî!.. Ümmetî!..” demişti.
                  Sonra şunu anlattı:
                  -Vaktiyle zengin bir adam mükellef bir sofra donatıp, gayet fakir bir “âlim zât”ı evine davet etti. Âlim gelip oturdu sofraya. Ama bir türlü eli yemeğe gitmiyordu. Ev sahibi üzülüp sordu:
                  - Efendim, niçin yemezsiniz?Hepsi helaldir bu yemeklerin.
                  Âlim başını salladı.
                  - Biliyorum, helaldir tabii.
                  - Peki ama neden yemiyorsunuz?
                  - Eee.. şeyy... evde birkaç yetimlerim var da. Onlar, aç susuz beklerken elim varmıyor yemeye.
                  Adam bunu duyunca hemen bir tepsiye her yemekten koydurup gönderdi o yetimlere. O zaman âlimin yüzü güldü ve başladı yemeye.
                  Bu menkıbeyi anlatıp, buyurdu ki:
                  - İşte bunun gibi yarın kıyamet gününde, Hak teâlâ, “Sevgili Habîbi”ni Cennete davet eder. Ama Efendimiz girmezler Cennete. Daha doğrusu giremezler.
                  - Neden girmezler efendim?
                  - Kalbi rahat değildir çünkü. Günahkâr ümmetini düşünür ve; “Yâ İlâhî! Beni ümmetimden ayırma!”der. “Ya beni onlar ile Cehenneme gönder, yahut onları da benimle Cennete ilet!”
                  Hak teâlâ;
                  - Ey habîbim! buyurur,Cenneti senin için halk eyledim. Haydi, ümmetini al da birlikte Cennete girin!

                  Mümini sevindirene...
                  Bir gün de;
                  - “Bir mümin, bir müminin yüzüne muhabbetle bakarsa, cenab-ı Hak onu affeder” buyurdu. “Bir Müslüman, bir Müslümanı sevindirirse, Allahü teala, on nafile hac ve umre sevabı verir o kimseye. Yani Allahü teala, kulları çok kazansın, ahirette çok kârlı çıksın diye böyle bahaneler yaratıyor...”
                  Ve ekledi:
                  - Peygamber Efendimiz; “Yaşlıya hürmeti, küçüklere şefkati olmayan bizden değildir” buyuruyor.

                  Yorum

                  • baymarti
                    Member
                    • 12-05-2005
                    • 944

                    Konu: ? menkıbeler

                    Garip ve yolcu gibi olun!

                    17 Mart 2006 Cuma
                    Mısır’da yetişen büyük velilerden “İbn-i Fârıd” hazretleri, bir günkü sohbetinde;
                    - Kardeşlerim, bu dünyada ya “Garip” gibi, ya da “Yolcu” gibi olun buyurdu. Yahut da “Ölüler”den sayın kendinizi.
                    - Garip gibi olmak nasıl olur?dediler.
                    - Yani bu dünyada hiç kimseniz yokmuş gibi olun, buyurdu. Ne anne babanız var sanki, ne kardeşiniz, ne de bir yakınınız. Öyle kabul edin. Çünkü kabre girince, bunların hiçbiri olmayacak yanınızda.
                    - Yolcu gibi olmak nasıldır efendim?
                    - Geri dönmemek üzere uzun bir yolculuğa çıktığınızı farzedin mesela. O andaki duygularınız nasıl olursa, öyle olun bu dünyada. Zira çok yakında sonsuz bir yolculuğa çıkacaksınız.
                    - Pekii kendimizi ölülerden saymak nasıl olur hocam?
                    - Yani hiç kimseyi kırmayın, üzmeyin. Ölü gibi olun. Zira yakın bir gelecekte nasılsa öleceksiniz. Ölüm muhakkaktır çünkü.
                    Şöyle bitirdi:
                    - Bir şey “Muhakkak” ise, onu “Olmuş”bilmelidir.

                    Kibir, küfre yakındır
                    Bir gün de bazı sevdikleri;
                    - Efendim, bir insanın kendisini beğenmesi caiz midir?diye sordular.
                    - Hayır, kendini beğenmek, kibirdendir, buyurdu. Kibir ise kötü huyların en kötüsü ve küfre en yakın günahtır. Şeytan sıfatıdır. Zira şeytan, kendini beğenip kibirlendi. Ve secde etmeyip kovuldu huzur-u ilahiden.
                    - Şeytan önceleri âlimmiş, öyle mi hocam?
                    - Evet. Hocalık yapıyordu meleklere. Ama bir an kibirlendiği için gadab-ı ilahiye uğradı. Siz de ilminizle, ibadetinizle sakın mağrur olmayın. İbadet de yapsanız, tövbe edin peşinden. “Bel’am-ı Baura”yı bilir misiniz?
                    - İsmini duymuştuk efendim.
                    - İşte o da çok âlimdi ve çok ibadet ederdi. İlminden istifade etmek için yüzlerce genç, kağıt kalemle yanında hazır bulunurdu. Amaa...
                    - Aması ne hocam?
                    - Bir an nefsine uyunca küfre düştü ve ebediyyen Cehenneme gitti, Allah korusun.

                    Yorum

                    • baymarti
                      Member
                      • 12-05-2005
                      • 944

                      Konu: ? menkıbeler

                      Peygamberimizin üstünlüğü

                      20 Mart 2006 Pazartesi
                      Anadolu âlim ve velilerinden “Hacı Torun Efendi”, bir gün sohbetinde;
                      - Kardeşlerim, Hak teâlâ bütün Peygamberleri diğer insanlardan üstün ve şerefli yaratmıştır, buyurdu. Peygamber Efendimizin de diğer Peygamberlere üstünlüğü vardır.
                      Ve ilave etti:
                      - Onun ümmeti de, sair ümmetlerden faziletlidir. Zira Cennete girenlerin üçte ikisi bu ümmet olacaktır. Yine Resulullaha verilen sevap ve ecir, diğer Peygamberlerin sevabından kat kat fazladır.
                      - Neden? dediler.
                      - Şöyle ki, mesela bir Müslüman hayırlı bir iş yapsa, o işten kazandığı sevabın iki katı onun hocasına verilir.
                      - Öyle mi, niçin efendim?
                      -Çünkü onun öğretmesiyle yapmıştır o güzel işi. Hocası öğretmeseydi yapmayacaktı, öyle değil mi?
                      - Evet.
                      - Hocasının da bir hocası vardır tabii. O da bu işten sevap alacaktır. Hem de dört misli. Onun da bir üstadı vardır ki, ona da sekiz kat yazılır. Bu sevap alma işi yukarıya doğru böyle katlanarak gider.
                      - Nereye kadar hocam?
                      - Eshab-ı kirama kadar. Çünkü onlar, bütün insanların üstadıdırlar. Mezhep imamları onlardan öğrenmişlerdir mesela.
                      - Pekii ya eshab-ı kiram? Onlar kimden öğrendi?
                      - Kimden olabilir?
                      - Peygamberimizden mi?
                      - Elbette. Peygamberimiz, eshab-ı kiramın, dolayısıyla kıyamete kadar gelecek bütün insanların hocasıdır, üstadıdır. İşte her müminin kazandığı sevapların bir misli kendi hocalarına veriliyor ya,
                      - Evet efendim,
                      - Peygamberimize ulaşıncaya kadar o sevaplar katlana katlana öyle çoğalır ki, ölçüye hesaba sığmaz olur. Ve Efendimizin derecesi bu sevaplarla her an yükselir.
                      - Her an mı dediniz?
                      - Evet, her an, her saniye. Hem öyle ki, bir anda yükseldiği derece yanında, ondan önce kazandığı bütün mertebelerin tamamı, deniz yanında damla gibi kalır. Şimdi anladınız mı?
                      - Evet hocam, çok iyi anladık.

                      Yorum

                      • baymarti
                        Member
                        • 12-05-2005
                        • 944

                        Konu: ? menkıbeler

                        Salevat okumanın fazileti

                        21 Mart 2006 Salı
                        Şam civarında vefat eden “Muhammed bin Müslim” hazretlerine, bir gün bazı sevdikleri gelerek;
                        - Efendim, Resulullaha salevat okumanın fazileti ne kadardır? diye sordular.
                        Cevaben şunu anlattı onlara:
                        Eshab-ı kiramdan “Ebu Talha” hazretleri, bir gün Resulullahı ziyarete geldiğinde Onu çok sevinçli görüp sordu:
                        - Yâ Resulallah! Sizi çok sevinçli görüyorum. Acaba sebep nedir?
                        Efendimiz;
                        - Nasıl sevinmeyeyim, buyurdular. Az önce Hz. Cebrail müjde getirdi bana.
                        - Nasıl bir müjde yâ Resulallah?
                        - Dedi ki: “Kim sana bir salevat okursa, Allahü teala da ona on salevat gönderir. Ayrıca on günahını siler, on da sevap verir o kimseye.”
                        Dinleyenler memnun olmuştu.
                        - Başka var mı? dediler.
                        Sonra da şunu anlattı:
                        Hak teâlâ Mûsâ aleyhisselâma;
                        - Yâ Mûsâ! Habîbim Muhammed’e her gün on salevat söyle! buyurdu. Benî İsrail’e de söyle ki, Ona îman etsinler. Yoksa Cehenneme girerler.
                        Mûsâ Nebî sordu:
                        - Yâ İlâhî! Muhammed kim ola ki, sana bu derece yakındır?
                        Hak teala hazretleri;
                        - Yâ Mûsâ, Onu yaratmasaydım hiçbir şeyi yaratmazdım, buyurdu. Gece ile gündüz, yer ve gök, Cennet ve Cehennem ve bilcümle mahlukat, hep Onun hürmetine var oldular.
                        Musa aleyhisselam;
                        - Yâ Rabbî! Ben de Ona îman ettim. Peygamberliğini ben de tasdik eyledim, diye arz eyledi.

                        Başarının sırrı
                        Bir gün de sevdiklerine;
                        - Kardeşlerim, günahların neticesi olan azablardan kurtulmak için tövbe istiğfar etmelidir, buyurdu. Hiç kimsenin kalbini kırmayın. Zira büyük günahtır. Ayrıca kalb kırmanın kapısı açılınca küfre girilir. Yani küfrün hemen yanında kalb kırmak vardır.
                        Ve ilave etti:
                        - Bu devirde muvaffakiyetin sırrı, iki şeydir.
                        - Onlar nedir? dediler.
                        - Biri “Sabretmek”, diğeri “güler yüzlü olmak”tır, buyurdu.
                        Ve şöyle bitirdi:
                        - Mertlik, herkesle iyi geçinmektir.

                        Yorum

                        • baymarti
                          Member
                          • 12-05-2005
                          • 944

                          Konu: ? menkıbeler

                          İyi Müslüman nasıl olur?

                          22 Mart 2006 Çarşamba
                          Kûfe’de yetişen velilerden “İbni Semmak” hazretlerine; - İyi bir Müslüman nasıl olmalıdır? diye sordular bir gün.
                          - İyi Müslüman, kıymetli ömrünü lüzumsuz şeylere harcamaz, buyurdu. Vaktinin kıymetini bilir. Dînini, ilmihalini öğrenip, bildikleriyle amel eder.
                          - Başka?dediler.
                          - Sonra o, gıybet yapmaz, söz taşımaz. Din kardeşlerinin ayıbını örter, kusurlarını affeder. Herkese karşı merhametlidir.
                          - Kâfirlerede mi efendim?
                          - Evet. Kâfir bile olsa kimseyi incitmez. Kimsenin malına, canına, şeref ve namusuna el uzatmaz. O, kendisiyle uğraşır sadece.
                          - Kendisiyle mi uğraşır?
                          - Evet. Kendi kusur ve günahlarını düşünür ve affı için ağlar. Allahü teâlânın kendisine ceza vermekte acele etmediğini, rızkını kesmediğini görüp, mahcup olur, utanır. İyi bir Müslüman, kimseye yük olmaz. Bilakis herkesin yükünü çeker.
                          Şöyle bitirdi:
                          - Velhasıl hakiki Müslüman, elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği kimsedir.

                          Dünya fanidir
                          Bir gün de gençlere nasihat ederken;
                          -Bu dünya fani ve vefasızdır, buyurdu. Bel bağlamaya değmez. Ama buna rağmen yine de kıymetlidir bu hayat.
                          Gençler;
                          -Efendim, dünya için hem “vefasız” dediniz, hem de “kıymetli”. Bunu anlıyamadık,dediler.
                          Buyurdu ki:
                          -Dünya hayatı üç beş günlük bir ömür olduğu için vefasızdır. Nimetleri elde kalmaz. Ahiretteki nimetler ise sonsuzdur, elden çıkmaz.
                          - Öyleyse..
                          - Ama bu sonsuz Cennet nimetleri, burada yapılacak amellere bağlıdır. Bunun için kıymetlidir bu hayat. Hatta ömür, insanın en büyük sermayesidir.
                          Ve ilave etti:
                          -Onun için iyi değerlendirin vakitlerinizi. Saniyenizi boşa geçirmeyin. Burada yapacağınız bir “hayırlı iş”, size sonsuz ahiret saadetini kazandırabilir. Bir “kötü amel” de, sonsuz felaketinize sebep olabilir maazallah.

                          Yorum

                          • baymarti
                            Member
                            • 12-05-2005
                            • 944

                            Konu: ? menkıbeler

                            İçimizdeki düşman!

                            23 Mart 2006 Perşembe
                            Yemen’in meşhur velilerinden “İbni Üstadül âzam” hazretleri, bir gün “Nefis” hakkında sohbet ederken;
                            - Ey insanlar, Allahü teâlâ “nefs-i emmare”den daha ahmak bir şey yaratmamıştır, buyurdu.
                            - Nefis neden ahmaktır?dediler.
                            - Çünkü her isteği, kendi aleyhinedir de ondan, buyurdu. Nefsinin isteklerini yapan, felakete gider. Bunun içindir ki nefis, en büyük düşmanıdır insanın. Hatta o, Allah’a düşmandır.
                            Ve ilave etti:
                            - Siz dışarda düşman aramayın kendinize. Düşman içinizdedir.
                            - Düşman içimizde mi efendim?
                            - Evet. En büyük düşman kendi nefsimizdir. Onun gıdası haram ve günahlardır. Üstelik doymaz da. İşledikçe yine ister. Onun zararından kurtulmanın tek yolu vardır.
                            - O nedir ki hocam?
                            - İstediklerini yapmamak. İslâmiyeti bilen ve bildiğine göre yaşayan kimse nefsin zararından korunmuş olur. Unutmayın, her saadetin başı İslâmiyete uymak, her felaketin başı ise nefse uymaktır.

                            Kötü arkadaş
                            Bu zat, bir gün de sevdiklerine;
                            - Kardeşlerim, kötü insanlarla arkadaş olmayınız, buyurdu. Onlardan size zarar gelir. Akıllı ve uyanık kimse, dînini öğrenip, her işini ona uygun yapar.
                            - Dînimizi nereden öğrenelim?dediler.
                            - Din, hakiki “İslâm âlimleri”nden öğrenilir, buyurdu.
                            - Onlar yoksa efendim?
                            - Onlar yoksa, kitaplardan öğrenilir. Ama rastgele kitap okunmaz. “Ehl-i sünnet âlimleri”nin, evliya zatların kitapları okunur ancak.
                            Ve ekledi:
                            - O büyükleri çok sevin ve onların hayat tarzını örnek alın kendinize. “Allah dostları”nı sevmek, ihlâsını artırır insanın.
                            - Efendim, bu dünyada kim kimi seviyorsa, ahirette de onunla beraber olacakmış, öyle mi?
                            - Evet öyledir. Peygamber Efendimiz; “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyuruyor. Allah dostları Cennette olacağına göre, onları sevenler de onlarla birlikte Cennete girerler ahirette.

                            Yorum

                            İşlem Yapılıyor
                            X